Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

KELÂMULLAH’ı DUYmak
RESÛLULLAH
’a UYmak..

sallallahu aleyhi vesellem..

(İmam, Câmide İmam Kur'ân-ı Kerim okumakta)

Eûzu billâhi mine’ş-şeytânı’r-racîm..
Bi'smi'llâhi’r-rahmânı’r-rahîm...

سَأَصْرِفُ عَنْ آيَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الرُّشْدِ لاَ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً وَإِن يَرَوْاْ سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلاً ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَكَانُواْ عَنْهَا غَافِلِينَ
“Se asrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fî’l- ardı bi gayri’l- hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîle’r- ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl (sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn: Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden engelleyeceğim. Onlar her âyeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gâfil olmaları dolayısıyladır.” (A'râf 7/146)

وَالَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَلِقَاء الآخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلاَّ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
“Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ ve likâi’l- âhirati habitat a’mâluhum, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn: Âyetlerimizi ve âhirete kavuşmayı yalanlayanlar, onların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı cezâlandırılacaklardı?" (A'râf 7/147)

وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسَى مِن بَعْدِهِ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلاً جَسَدًا لَّهُ خُوَارٌ أَلَمْ يَرَوْاْ أَنَّهُ لاَ يُكَلِّمُهُمْ وَلاَ يَهْدِيهِمْ سَبِيلاً اتَّخَذُوهُ وَكَانُواْ ظَالِمِينَ
“Vettehaze kavmu mûsâ min ba’dihî min huliyyihim iclen ceseden lehu huvâr (huvârun), e lem yerev ennehu lâ yukellimuhum ve lâ yehdîhim sebîlen ittehazûhu ve kânû zâlimîn: (Tura gitmesinin) Ardından Mûsâ'nın kavmi süs eşyâlarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip iletmediğini (hidâyete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.” (A'râf 7/148)

وَلَمَّا سُقِطَ فَي أَيْدِيهِمْ وَرَأَوْاْ أَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواْ قَالُواْ لَئِن لَّمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
“Ve lemmâ sukıta fî eydîhim ve reev ennehum kad dallû kâlû le in lem yerhamnâ rabbunâ ve yağfir lenâ le nekûnenne minel hâsirîn: Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp saptıklarını görünce: "Eğer RABBimiz bize merhâmet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.” (A'râf 7/149)

Sadakallâhu'l-azîm..
Lillâhi’l- fâtihâ..


Azîz cemâat,
Nurlu müslümanlar, şimdi İmam Efendinin okuduğu Mihrabiye Kur’ânında, âyetinde hiç bu günkü vaaz mevzûmuzun hâricinde çook büyük bir âyet-i kerîme, ondan bahsetmeden geçmeyeceğim.
Âyet-i Kerimede, hepimiz ancak ALLAH kelâmının, Resûlullah’ın mübârek ağızından gelen ALLAH kelâmının, Cebrâil Resûlu’l- mübârek kalbine ilham etmiştir.
Seslerin güzelliğinden hepimiz daldık ALLAH kelâmı olduğu için.
Fakat içindeki mânâları tabi içinizde hepiniz arapça bilmezsiniz.
Diyor ki Cenâb-ı ALLAH bunda: “Benim için kulların, yarattığım kulların hepsi birdir.”
Yâni tartı îtibariyle, göz îtibariyle, kulak îtibariyle, el, ayak îtibariyle, hepimiz birbirimize eşitiz. Hepimizin kulağı var, gözü var.
Bir de ikinci, asıl içine koyduğum Nûr-u Resûlullah’a sallallâhu aleyhi ve sellem, ki bütün kâfirin de, dinsizin de, îmansızın da bu var biliyorsunuz, söylemiştim size eski vaazlarda.
Bunu kıymetlendirip, Benim Esmâmın güzelliklerini ortaya çıkaran hakîki gayba inananlar, yâni “yu’minûne bil gayb” ki sizin gibi secdeye başını koyanlar, onlarda bambaşka bir şey tecellî eder” diyor.
Yapmayanlar, yapmadıklarının cezâsını görürler.
Bir adam dese ki: “Ben yemek yemeyeceğim” cezâsını kendi görür, zayıflar, hasta olur, gider gürültüye.
Bir adam hasta olsa dese ki: “Ben efendim, doktora gitmeyeceğim, ilaç kullanmayacağım”
Çünkü Âyet-i Kerîme'yle farzdır: “Hasta olduğunuz zaman tedâvi olunuz”
Emirdir bu İslâm'da, inat etmek münâfık işidir.
İki defâ inanırsan münâfık demek ALLAH’ı inkâra bilmeden ayak basmış adam demektir, maazALLAH-u Teâlâ..
Ben çok müslümanlar biliyorum, müslüman diye geçinir fakat münâfık hudûdundan geriye gelmemiştir, ALLAH muhafaza buyursun.
Onun için, bundan kurtulabilmek için yine Resûlullahsallallâhu aleyhi ve sellemin hadisleriyle mervîdir:
“Kul eûzu bi rabbi’l-felâk. Min şerri mâ halâk.
“Kul eûzu bi rabbin nâs. Melikin nâs..” Yo, yo, yo, öyle değil….
“Kul eûzu bi rabbi’l-felâk. Min şerri mâ halâk.
Böyle yavaş yavaş okuyup yutun!.
“Efendim ne olurmuş yutmak!”
Bir şey olmaz oğlum, hava yutacağına bunu yut!.
Söyleyim, boş zamanlarınızda etrâfınıza şöyle okuyun!.
Bunlar insanın; insanın tefrîkaya, münâfıklığa gideceğinden korur, ALLAH bunu bildiriyor.
Resûlu sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize bile sihir yaptılar, Cebrâil aleyhi's-selâm geldi.
Başları ağrıyordu mübârek re’sleri.
Geldiği zaman: “Allâhumme erkeyk” diye başladı Cebrâil aleyhi’s-selâm, Âyet-i Kerîme değil, konuşuyor.
“Erkeyke” arapçada, “erkeyke” efsunlamak demek, hani “efsun” deriz ya..
“Allâhumme erkeyk, ALLAH’ın izniyle Seni efsunlarım ya MuhaMMed sallallâhu aleyhi ve sellem.. efsunlarım..”
Bu Âyet-i Kerimeyi;
Kul euzû birabbi’l-felâk min şerri ma halak, ve min şerri ğâsikin… neyse.. Kul, euzû birabbi’n-nâs..
Bunları okuyun müslümanlar!
“Ne çıkar?” deme oğlum!
“Ne çıkar?” demek lâzımsa, benim demem lâzım.
Dinsiz olmak lâzımsa, bayrağı benim açmam lâzım.
Doktorum, şuyum, buyum vs… Bayrak benim elimde olmalı.
Ben de diyorum: “İşin içinde bişey var!”
“Ne varmış?”
Burda söylenmez oğlum, sen devâm et, tefrikadan kurtarır seni.
“Ama Efendim, sabahtan akşama kadar da Kul eûzu okunmaz!”
Günde 2-3 defâ, hatırına geldikçe..
“Ama ben illâ yapacağım..”
O zaman çıldırırsın, herşeyin ifratı İslâmiyet'te haramdır.
Haram demek verilen usûlün hâricine çıkmak demek.
Efendim işte 1 okka ekmek yedim.
“Yok Efendim ben 10 okka yiyeceğim!”
Olmaz, öküz bile yemez 10 okkayı. Îtidal!..

O Nûru bulup da, bizim gibi işte, bulduk gûyâ Allâhu a’lem.
Bulduk ya!. Namaz kılıyoruz..

Yarın âhirete gittiğimiz zaman, çıkacağız huzûruna.. hesablar mesaplar makinalar felân defterler, uuhuuu kıyâmet kâtipler işleyecek hepisi işleyecek, kalkacağız tertemiz.
“Hadi git cennete”
“Git ulan cehenneme!”
Cehenneme gitmek de bir hüner, çünkü temizlenmektir.
Zâti insan olmayana: “Men lem yekun insânen la ya’rifu kadru’l-insan”
İnsan olmayan, İNSAN’ın kadrini bilmez.
İnsanlık iki ayağının üzerinde maymunlarda duruyor oğlum. İnsan başka. Bunu yaptı mı cennete.
“Eee, zâten yaptıktan sonra, ALLAH söz vermiş ben cennete gideceğim. Bunun kıymet neresinde?”
Bana bir ihsan mı yapmış.
Şunun şunun şunun şununu yaptı mı, gâyet tabi cennete gideceksin, yani azab görmeyeceksin.
Şu şu şu şu edebsizliği de yaptıysan cehenneme gidersin.
Burda ALLAH'ın ihsânı yok, âyet-i kerimede söylüyor, çok dikkat buyurun. İhsan başka bir şeydir.
Yine bir hadis-i kudsîde bir insanın biri mü’minler bizim içimizdeki gibi mü’minlerden birisi âhirete intikal etmiş.
Hesablar görülmüş, şunlar bunlar gelmiş Huzûr-u ilâhiyeye.
Melekler demişler ki: “Yâ İlâhî bu kulun tertemiz hiçbir lekesi yok!”
“Sâhi mi?”
“Yok Efendim, aha tertemiz”
Kul da çıkmış: “Yâ RABBi demiş. Ben emirlerini yerine getirdim, kânunlarını yerine getirdim, peygamberinin söylediklerini yaptım, zîna yapmadım, haram yemedim, bütüüün emirlerin yerli yerine geldi, namussuzluk etmedim!” demiş.
“Yâ Kul! Bak ellerine.. “Belâ kadirîne 'ala en nusevviye benânehu.”
Hımm.. Casus parmak da diyecek “evet Yâ RABBi tertemiz elleri bak yâ İlahî!”
Cenâb-ı ALLAH: “Peki tertemizsen götür cennete!” diyecek.
“Ama kulum ellerin bommboşşş!” diyecek.
Hah işte bu “bomboşluk”, o boşu dolduracak ALLAH'ın ihsânıdır.
İhsan; namaz kılmak, oruç tutmak, haram yememek, gıybet yapmamak, efendim şu kadar ibâdet yapmak, hacca gitmek, şunu yapmak, bunu yapmak, öteki câmi yaptırmak köprü yaptırmak... Yooo yooo yo ihsan gelmez.
İhsan, ALLAH'ın seçkin kullarına gelir.
Bakınız şimdi oradan güneş giriyor. Güneşin yedi rengi vardır biliyorsunuz. Bir billur getirirseniz, billurdan geçti mi renkler görülmeye başlar.
Onun için, ALLAH’ın ihsanı muayyen kullara vurur.
“Ama Efendim biz?”
Bizde de var… sen de menşurunu oğlum…. Hepimize gelebilir.
İhsan geldi mi, ihsan demek, ALLAH’ın Nûrunun bir insanda tecellî etmesidir. O nur geldi mi, göbek at oğlum, bitti kurtuldun.. Göbek at, âhirette at, dünyâda at korkma artık!.
Çünkü bu nûru verdiği insana “geri almam” diyor Cenâb-ı ALLAH ahaa âyet-i kerîme.
Bir zamanlar gelecek diyor Kur'ân-ı Kerim’de âyet-i kerimede,
“Herkes burnu yukarı kalkacak kibir hâline gelecekler” diyor, “Kibir Bana âittir, El Mütekebbir Esmâsı Bana âittir. Ben kuluma da El Mutekebbirlik kibirlilik verdim amma Benim karşımda Benimle yarışa çıkmasın hududu dâhilinde verdim. Onun tahammülünü onun Bana karşı bağlılığını ölçmek için verdim.”
Onun için kimde tecellî ederse bu şey, ihsan, o bambaşka bir insandır.
İhsan kimde tecellî ederse o adam hayırsever olur. Hayırseverlik; cömertlik, toplumseverlik, cemiyetseverlik, insan severlik değildir.
Bunlar takdir edilir, cömerd insan her şeyini verir; câmi yaptırır, köprü yaptırır, bilmem efendim mektebler yaptırır, hastâneler yaptırır, bu hayırseverlik değil oğlum.
Bu İnsan severlik, toplum severlik, cömertliktir. hayırseverlik bambaşka bir şey.
ALLAH’ın ihsânı tecellî eden kullarında görülür.
Hayırseverliği târif etmeye imkan yok.
Verdiğini geriye gidiyorsa giden yer bilmeyecek kimden geldiğini, verilen yerden yardım edilecek, adama gittiği zaman o da bilmeyecek nerden geldiğini ki küçülmesin diye.
İnsanlar, küçüklük bayağılık hissi hissettikleri zaman küfre girerler maazallâhu teâlâ.
Şu kapıda dilenenlerin hepsi küfürdedir. Vallâhi de billâhi bu kürsüden aşşağı inmeyim.

Çünki, ALLAH’tan başka tarafa el uzatmak İslâm’dan değildir.
Hele sokaklarda var bâzıları “ALLAH rızâsı” için yol, sokakta yerde oturmuş sidik yerinde ALLAH’ın ismini anıyor.
Geçen adamın cebinde para yok ALLAH için canını verir sen ne selâhiyetle o müslümanın “ver!” diye üzüyorsun kalbini..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Onun için azîz cemâat azîz Müslümanlar,
Hayırseverlik insanın, benim içimde para yok ya, şu cüzdan var ya hani cepte durur, bunun içinde hapsedilmiş.
Bugünkü dünyâda hayırseverlik şu cüzdanımız var ya erkeklerin kimisinde binlerce beş yüz, ben de bir şey yok, belki 10-15 lira var içinde, buna hapsedilmiştir.
Hayırseverlik, cebimizde hani şeyler vardır bozuk para cüzdanı aha ondadır hayırseverlik. Bu hayırseverlik değil, buna kepâzelik denir, anlaşıldı mı haa!. Hayırseverlik şimdi dünyâdan kalkmıştır.
“Hayırseverliği efendi târif et bana?”
Ben târif edemem yalnız size bir hâdise anlatacağım. Bu hâdise hayırseverliği îzaha kâfidir.

Bundan 28-27 sene evvel kaç sene oldu Erzincan felâketi olalı.. haaa?
Aşağı yukarı 26-27 sene oluyor.
Bulunduğum yerde zenginler var.. Aldık yanımıza iki adam bir de torba gittik:
“Efendi işte aha işte şöyle 90 bin kişi öldü Erzincan’da haaaa şakası makası yok!”
Para topluyoruz, topladık bir buçuk saatin içinde 14.000 lira topladık o zamanın parasıyla.
Tabi ben lakırtı, açtım torbaların ağzını heriflerle
"şöyle şöyle şöyle şöyle şöyle" hemen bankaya telledik.
Geldim akşam üzeri güneş batıyor eve, küçücük bir evde kalıyorum abdestim de vardı bir de ezan okunuyor câmide yakın.
“Bir namaz kılıyım” dedim. 3 rekatı kıldık selâm verdik kalktık iki son rekat sünnetine o da bitti. Ellerimi kaldırdım kapı “tak tak tak tak!.” vuruldu.
Zâten Kapı da şöyle hanım gitti açtı, bir çocuk 11 yaşlarında.
Çok dikkat edin azîz cemâat, bunu ben hiç kimseye söylemem!.
Aha bak şimdi kaç senedir aha ağzıma geldi de söylüyorum:
“Doktor bey evde mi?” dedi çocuk. Duyuyorum ben.
“Evde oğlum!” dedi, kalktım hemen ben: “Buyur evlâdım!” dedim.
Bir zarf verdi bana. Üstü yazılı, kapalı:
“Doktor bey dedi bunu babam gönderdi” elime verir vermezzz kaçtı çocuk.
Yâni o kadar ki, çocuğun sîmâsını bile kafama nakşedemedim.
Açtım ben de mektubu, içinde hâlâ saklarım o mektubu bir kağıt üzerinde çizgili böyle mekteb çocuğu yazısı ile herhalde babası söyledi bilmiyor yazıyı:
“Doktor bey diyor, ben diyor bir işçiyim. 7 senedir felcim diyor beni siz hiç görmediniz diyor hiçbir yerden gelirim yok diyor bir karım var bir de bu mektubu getiren oğulcağızım var diyor. Ya yemek buluyoruz ya bulmuyoruz!.”
Bulamadım evini herifin ki yardım edeyim. Aradım aradım bulamadım.
“Yastığımın altında dedi 50 kuruşum var dedi onu da zarfın içine koydum dedi kimseye söyleme ALLAH rızâsı için bir hayırda ben bu çorbanın içinde benim de tuzum bulunsun ne olur diyor Doktor bey!.”

Aha hayır bu oğlum. Bundan güzel târif, hayırın târifi yoktur.
Hayır, ALLAH rızâsı için olmadı mı gösteriş için oldu mu ona hayır demezler
“param çok başkasına apartman yapıyorum” hibe derler ona oğlum.

Hayırseverlikten kaçmak için bugün bir moda var biliyor musun oğlum sen o modayı? Milletler, hayırseverlikten kaçıyor.
Moda, nasıl bir moda şimdi söylersem hepiniz:
“evet” diyeceksiniz.
Hayırseverlikten kaçmak için
“hayırsever görünmek” âdet oldu.
Herif alıyor eline makbuzu Kars’tan kalkıyor buraya geliyor
“câmi yaptıracağız” diyor. Yüzdesi var da onun için, o hayırseverlik değil oğlum!.
Daha neler var.
“Efendim falan yeri yaptırıyoruz Beyefendi işte ehe ehe oho oho!.”
İşte geçen gün geldi birisi burada:
“Hoca efendi söyle dedi cemâata da!.”
“Vallâ ben söyleyemem cemâate oğlum âdetim değil!.” dedim.
Hayırsever görünmek için hayırseverlikten kaçmak için hayırsever görünür, bugün âdet öyle.
Hayırseverlik dedim ya para çantasına gizlenmiştir.
Tabi ufak para çantası tarafına değil büyük para çantası tarafına.

Bir de sadaka vardır, sadaka bugün hayırseverliğin bir hayâleti bir karikatürü hâlindedir.
“Sadaka ver beş kuruş Hasan efendi!.”
Sadaka verecek misin? Gideceksin oğlum herifin eline verme parayı git bir ekmek al yetmiş kuruşa
“aha!.”
Çünkü öyle sadaka toplayanlar var ki gidiyor onu başka yerde.
“Efendim ben sadakayı vereyim de ne yaparsa yapsın evet ne yaparsa yapsın”
Öyle bir lakırdı var amma, henüz o parayı almak için nereden geldiğini düşünmediğin için söylüyorsunuz onu.
Ekmek alıyorsun o ekmek karışık mı değil mi, temiz mi yapılmış onu düşünmediğin için sadakanın gidecek yerini de düşünmüyorsun.

Hayırsever olmak için azîz cemâat kendisinin hiçbir varlık olmadığını anlamak lâzım.
Hayırseverlik ALLAH rızâsı için yapılmalıdır.
Hayırseverlik nedir o halde târifi güçtür.
Demin anlattığım hikâye hayırseverliği güzel târif eder.
ALLAH rızâsı için yapılmayan yardım ancak olsa olsa cömertlik olur, insanseverlik olur, toplumseverlik olabilir.
Bunlarda güzel şeylerdir takdir edilir ama hayırseverlik başkadır. Hayırseverlik bambaşkadır.

Bak sonundan şimdi ne çıkacak bunun.
Hani bir yerinde insanın katı bir şey olur ağrır:
“Oğlum lapa koy oğlum et dövmesi koy sıcak koy!.”
Bir günde başlar yumuşamaya aşağıdan cerahat çıkar yukarı.
Bir gün de gelir tam neşterlik olur
“fırrr!.” vurdu mu, kilolarca cerahat çıkar.
Şimdi ben bunları anlattıktan sonra bir neşter vuracağım size.
İçinizden hep onlar boşalacak aşağı.
Ve utanacağız hepimiz birden utanacağız.
“Ama nedir o?”
Anlayamazsın kafana sokamazsın dinle beni!. Taaa ki o yara olmadı.
Hayırseverlik ALLAH’ın nûrunun düşkün ve kimsesizlere aksetmesidir.
Ayna arıyor, senden aksedecek.
Ziyâ her yerden aksetmez bilirsiniz aynaya vurup aksedecek.
Hayırsever olmak için gurur duymayacak, iftihar vesîlesi yapmayacak yardımı, ağzına bile almayacak, veren görülmeyecek, alan ise vereni bilmeyecek, aldığı için küçülmeyecek.
Dünyâ bugün sevgiden yoksundur oğlum!. Aç çıplak ve evsizlerle doludur.
Sevgi yoksa hayırseverlik denilen bir kelime de yoktur. İnsanlar bugün birbirlerini sevmiyorlar.
Hayırseverlik füze devrinde olmamıza rağmen füzeyi biliyorsunuz
“jjjiiiiiit” gidiyor. Burdan gidiyor Avrupa’da bir memleketi hiç daha içinde adam olmadan mahvediyor. Füze devrinde olmamıza rağmen hayırseverlik el arabası devrindedir haaaa. El arabası devrindedir.
Hayırseverlik füze devrinde olmamıza rağmen el arabası devrindedir. İnsanseverlik için polis jandarma, kullanılmaz oğlum.
“Cehenneme girersin” o da, kullanılmaz.
“Hayırsever olursan cennete girersin” o da, kullanılmaz..

Birgün Hasan-ı Basrî, cehennemden korkup ağlıyormuş.
Hazreti Adeviyye demiş:
“Ne oluyor sana yâ hu demiş?. Cehennemden korkun cehennemden!.”
“Heyyt!” demiş Hazreti Adeviyye.. “Ya RABBİ demiş ben Sana ibâdet yapıyorsam cennete girmek için, bana cenneti haram et demiş. Eğer cehennemden korkup sana ibâdet yapıyorsam, cehenneme sok beni demiş. Ben senin rızânı kazanmak için uğraşıyorum!” demiş.

Biz hepimiz:
“Aman cehenneme girmeyelim, cennette hûriler, yemekler, baklavalar, pilavlar.” Yok yok ıııhh.. ıııhh!. Maahaza şimdiden çıkıyor hepimiz böyleyiz.
Yarın cennete gireceğiz çok iyi rahat..
Yarın toprağa girdiğin zaman anlarsın, kolay mı!.
Bir insan ALLAH huzûruna çıkıp hesab verirken demin anlattım size
“ellerine bak” demiş “kulum doğru söylersin fakat ben şefkat sevgi ırmağımın aktığı ellerin bomboş olduğunu görüyorum sende” demiş.
Yardım, acımakla olmaz ağalar. Acımak,
“acıdım..” yo yooo acımakla olmaz. Sevgi ve hurmetle olur.
Acımak başka merhâmet sevgi bunlar bambaşka şeyler.
Acımak insanlık hepimizde olur. Merhâmet ve sevgi ilâhî bir esmâdır.

Rahmeten li’l- Âlemîn!.
Uhud Muharebesinde sallallâhu aleyhi ve sellemin mubârek dişleri kırılmış.
Sahâbeler şehid edilmiş, kan revan her tarafı gidiyorlar o kaldırmış mubârek ellerini:
“Ya RABBİ sen bu müşrikleri affet demiş bunlar ne yaptığını bilmiyorlar!.” Aha merhâmet budur oğlum.

“Onun için merhâmet on dörtte bir 1/14 peygamberliktir” Hadis-i peygamberidir.
Sallallâhu aleyhi ve sellem birgün Kâbe’ye giderken bir leş görmüş köpek leşi, pis kokuyor böööyle dişlerinin şeyinde.
Hz Ebû Bekir önüne çıkmış:
“Yâ Rasulullah bu taraftan teşrif buyurun fenâ koku var!.”
O mubârek öyle şefkat feneri ki duymuyor kokuyu yanaşmış yanına böyle asasınnan dişlerini göstermiş köpeğin:
“Yâ Ebû Bekir bak ne kadar güzel dişleri var!.” demiş.
Orda bile ALLAH’ın büyüklüğünü kudretini gösteriyor ve mubârek iki âlemi gören gözlerini bir tarafa çevirmiş böyle..

-"Biz görmeyiz mi onları?."

-"Biz de görürüz oğlum, biz de görürüz."

-"Nasıl görürüz?."

-"Sık kendini içindeki Resûlullah’ın el feneriyle."


Resûlullah HAYY’dır!. Burada bile vardır.
Demiş ki:
“Kırk sene başını secdeden kaldırmayan kedisini susuzluktan öldüren bir Sâliha kadının cehennem azâbını görüyorum!.” demiş Resûlullâhu sallallâhu aleyhi ve sellem.
Mubârek gözlerini başka tarafa çevirmiş. İnşALLAH o gözleri görmek ellerinden öpmek nasib eyler bize ALLAHu Teâlâ.
“Yaralı ve susuzluktan çamur yalayan bir köpeğe elinlen su içiren bir fâhişeyi cenneti a’lâ da görüyorum!.”
Buyurun, ondan sonra dönmüş:
“Merhâmet, ondörtte bir (1/14) peygamberliktir” demiş onun için er-Rahmanu’r-Rahîm ALLAH, kimde Rahîm Esmâsı tecellî ederse o ALLAH'ın kancası takılmıştır ona korkmasın. Böyle Kanca takıldı mı sende merhâmet ve sevgi esmâları tecellî etmeye başlar.
Bu İşte, donmadan buhar olmadan akmak lâzımdır. Neyin varsa vereceksin!.

Hawai Adaları vardır Bahr-i Muhitte büyük Bahr-i Muhit işitmişsinizdir Honolulular Monolulu gazetelerde.. işitmişsinizdir.
Bu Hawai adalarında Kavava denilen bir küçük ada vardır ben bilirim, bu adaya gittim. Burada cüzzamlılar yaşar.
Cüzzam bugün geçici bir hastalık değildir, Sıtma gibi tedâvi edilen bir hastalıktır.
Beşeriyet bu cüzzamlılara hiç yardım etmemiştir anca din adamları yardım etmiştir.
Din peygamberler, bir din adamı gidiyor misyoner Şuaybser şeyde Afrika’da elli sene kalıyor.
Bu Kavava denen oraları çok çiçekliktir zâten adaya çıktın mı boğazınıza çiçek takarlar.
Adaya giriyorsunuz büyük bir Lepresori var. Lepresori, Cüzzam Hastânesi demek.
Önünde büyük güzel mezar yapılmış. Çiçekler içinde, dikit üstünde 1868 yazıyor.
Pierre Danyen hâlâ gözümün önündedir. Papaz Danyen demek Pierre Danyen.
Papaz kılığına girmiş çok İslâm’lar vardır oğlum..

“Falanca İslâm değil falanca bilmem ne değil!.”

Yo yooo yo yo ALLAH sorar insanın nasıl kul olduğunu. O bize âit kelime değildir.
Bir insanın nasıl olacağını Cenâb-ı ALLAH yarın âhirette soracaktır. Biz kimseye buhtan onun için….
Mevtâların peşinden ağzınızı tutun küfür müfür etmeyin!…..

“Mezarına bilmem ne… anana!…” Bunlar islam değil bunlar kepâze insanlar…

Bir misyoner varmış orada.
Her gün bak 100 seneye yakın zaman geçmiş her gün çoluğu çocuğu o türbenin önünden geçer ve çiçek bırakırlar ve duâ ederler kendi dillerinde. Onlar da ALLAH’a inanıyorlar.
Fakat bu Papaz Danyen’in cesedi orda değildir. Cesedi, öldükten sonra Belçika’lıdır kendisi Belçika’ya gönderilmiş Belçika’ya vapur yanaştığı zaman kral cenâzesine karşı çıkmıştır bu zâtın.
Bugün Kavavadaki mezarı bomboştur ama cesedi Belçika’da fakat o nesil, hâlâ herifin mezarını ziyâret ediyor duâ ediyor çiçek atıyor ruhu, hayırseverliliğin bulunduğu yerde kalmıştır.
45 sene ömrünü oraya harcamıştır hayırseverlik için.
Onun için ALLAH’ın ihsan kelimesi deminki âyette din min düşünmez oğlum.
İhsan ALLAH’ın Hayırseverlik yolunda koşan herkese ihsânı olur.
Belki bir dinsizdir adam hayırsever olur ALLAH onu îmanla müşerref kılar.
İhsan başka bir şey.
Amma sen İslâm isen hayırsever olursan o zaman bambaşka...

Şimdi lapayı kaldırdık oğlum, lapayı kaldırdık baktık ki kızarmış, yumuşamış aha bunu açacağız
-“ya acırsa?.”
-“Ulan donduracağım korkma!.”

Bâzısı da kaçar: “Ben yaptırmayacağım!”
bir kıyâmettir bizde hastâne.
-“Ya etme kangren!.”
- “Yo yo yo!.”

Eğer kangren olma tehlikesi varsa o bağırsa da bağırmasa da bir tokat çekip bayıltıp yapıyoruz!.

Açtık yarayı. Şimdi bana iyi dikkat edin azîz cemâat.
1939 da başlayıp 1945 te biten ikinci dünyâ harbi, size hakîki resmî bilançosunu vereceğim.
32 milyon genç, savaş meydanlarında can vermiştir.
20 milyon kadın çocuk ihtiyar, bombardımanda ölmüştür.
21 milyon kişi, her varlığını kaybetmiştir.
45 milyon kişi, sürgün ve hapsedilmiştir.
30 milyon yaralı ve mâlul kalmıştır. Bu 5 senelik harbte.
15 milyon kişi evsiz, aç, hastalık pençesinde bırakmıştır.
1,5 milyon çocuk yetim kalmıştır.
Ki Resûlullah efendimiz:
“Ve emma’l-yetîme fe la tekhar ve emma’s-sâile ve lâ tenhar”
Kapına uğrayan fakiri boş çevirme, yetimi de hor görme âyet-i kerîmedir bu. Yetim, yetimdir oğlum.
1,5 milyon kişi de çıldırmıştır azîz cemâat.
Bu harb bombardımanı şeyinden kötülüklerinden.
Hâlen dünyâmızda 400 milyon çocuk açtır ve gece perişan hâlinde bööööyle birbirlerine bakarak uyurlar bütün dünyâda…

Hâlen dünyâmızda 400 milyon çocuk açlık ve perîşan hâlinde böyle birbirlerine bakarak uyurlar bütün dünyâda.
Dünyâda doktor yüzü ömürleri boyunca görmeyen 700 milyon kişi yaşıyor.
Okuma yazama bilmeyenlerin sayısı dünyâda 1 milyarın üstündedir bu gün.
Amerika’da resmî raporlara göre, her dakîkada bir cinâyet bir ırza geçme veyâ ölüme sebebiyet verme suçu mevcuddur. Amerika’da en medenî dediğimiz yerde.
Diğer taraftan bir torpilin parasıyla harâbede sürünen çocukların 16.000 günlük nafakası temin edilir.
Bir tankın parasıyla 84 tâne traktör alınır.
Bir bombardıman uçağının parasıyla 20şer sınıflı otuz tâne okul inşâ edilir.
Bir uçak gemisinin parasıyla 400.000 kişilik bir topluluğun bir senelik nafakası temin edilir. Bir uçak gemisinin parasıyla...
Bir zırhlı tümenin bir senelik masrafıyla 4 odalı 32.000 tâne ev yaparsınız. Bunlar hep rakam üzerinedir.

Şimdi bu sözlerden sonra azîz cemâat insan olarak endişelendiniz değil mi? Hattâ utanıyorsunuz, içiniz kaynamağa başladı.
“Neden? Niçin?”
Şimdi bu
“Neden? Niçin?” in sebebini anlatacağım size.
Çünkü dünyâmızda 1,5 milyardan fazla insan için
“ALLAH ve O’nun Korkusu” kalmamıştır.
Bu insanlar için ALLAH bir şey ifâde etmez.
Din onlar için etki ve kıymetini yitirmiş bir rüyâ, bir bakıma fikir dolandırıcılığıdır.
Bu ALLAH’sızlar için yaratan göğü, kökü kazınacak bir hurâfedir.
ALLAH’ı boğmak için dokudukları kefen onların ümitlerini yok etmiştir, işte bilançosu. İkinci dünyâ harbinin bilançosu..
ALLAH’a kefen kazacaklardı, işte netîceleri gördünüz, kaç milyon, milyonla konuştum işte. Tabi sevgi de ölmüştür.
Onlar için hayat, onlar için hayat doğdukları ve öldükleri iki târihten evvel ve sonra, iki târih arasındaki geçen zamandır. Bu iki târihten evvel ve sonra hiç bir şey yoktur.
Toprağı kazdıkları zaman, buldukları şey yalınız Benlik egoizma.Alçaklık ve zâlimlikten ibârettir.
Bütün bu harb edenler. Onların iğrenç ve ümitsizlik temeline dayanan bir medeniyetleri vardır. İşte medeniyet dediği budur.
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”
Merhum Akif’in söylediği işte söz ortaya çıkıyor.
Ellerini göğe açıp duâ etmek için kaldırmıyorlarsa, gökte kendi kinlerinin örsünden çıkma son model ölüm makinalarının uçuşunu seyredecekler..
“Efendim bunlar nadir vak’a’lardır” diyeceksiniz.
Bunlar sapık ve paranın çürüttüğü beyinlerdir oğlum. Beyinlerin hünerleridir!.

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

ResimCömertlik hayırseverlik, ALLAH’ın inanan kullarına en kudsal hediyesidir.
Dünyâda ilerlemeler, sefâleti kaldıramaz aksine artırır.
Şimdi size inanılmaz, çok güç, idrak edilir, anlaşılır fakat hakîkat olacak bâzı şeyler söyleyeceğim.
7 senedir bütün dünyâ milletlerinin büyükleri Ay’a gitmek için uğraşıyorlar.
7 senedir buraya sarf edilen paraların miktarı ile, İngiltere, Amerika, Rusya müstesnâ olmak üzere bütün dünyâ milletlerinin bir senelik bütçesidir.

Şimdi iyi dinleyin beni azîz cemâat!.
“Hepimiz hayırseveriz” dersiniz. “Efendim hayırseverim ben!”
Hiç birimiz hayırsever değiliz.
Dinleyin de: “Evet” derseniz ben burdan takla atarak havadan uçarak çıkıp gideceğim gözünüzün önünde.
Günde üç defâ karnınızı doyuruyorsunuz.
Lokmayı çiğnerken, hangi aç insanı düşündünüz azîz cemâat, cevab verin bana?.
“Yemeğin tuzu yok yâhut, çok güzel oldu bu yemek” onu düşünürsünüz.
Korkunç derece mutlu olan insanlar da ne düşünürler biliyor musunuz?
Başka bir şeyi bilmek istemezler. İstedikleri şey sinirlerinin bozulmamasıdır.
Geçen gün gazete bende, gazeteden okudum Amerika Misis Morou Madam Morou, Morou Hanım yâni. Vasiyetnâme bırakmış. Milyoner bu kadın. Cosisi ismindeki köpeğine bekâr kalmak şartıyla 50 milyon dolar bırakmış, 500 milyon Türk Lirası köpeğe bırakıyor.
Kaliforniyalı Mister Rumen isminde bir, daha bunlar yeni geberdi, bir milyoner, Laki ismindeki atına 80 bin dolar sarf ederek bir villâ yaptırmış.

Biz de “insanız” diye ayak üzerinde geziyoruz. Buyurun cevab verin kendi kendinize.
Bunlar, Resûlullah’ın çizdiği yol üzerinde hayra şey ediverselerdi dünyâ cennet olurdu. Ama niye böyle oldu?
Dünyâ kıyâmet kopacak da ondan oldu.
ALLAH insanı; kemâl, ruh, cisim, nefis bakımından kendi sûretinde yaratmıştır.
İnsandaki nizamın çözülmesi de yaratanın elindedir. Onun için bu nizam böyle bir vaziyet almıştır. Başka hiç kimsenin elinde değildir.
ALLAH bunu Kudret Eliyle yapar, yâhut Şer’i Emirlerle yapar. ALLAH’ın emri olmadan buna teşebbüs eden kimse kendi nefsine zulm etmiş olur.
ALLAH’ın ma’mur kılmaya emrettiği bir şeyi yıkmaya çalışmak, ilahî Hakka tecavüz etmektir.
Bir insanın yaşatılması, yok edilmesinden daha hayırlıdır.
“Efendim şu, perişan bunları yok edelim.”
Onu yaşatmak, ALLAH’ın hayrını kullanmaktır.
Birçok ALLAH düşmanları, Cenâb-ı HAKK, ALLAH düşmanlarını Cenâb-ı HAKK hayatta bırakır; zengin eder, bilmem ne eder, bilmem ne eder.
Haklarında cizye kabul etmeye müsaade etmiştir Cenâb-ı ALLAH onlara. “Tevbeye gelsin” diye.
Barış yapmağa farz kıldı Cenâb-ı ALLAH. ALLAH dâima affedenin trafındadır.
Bu, insanın ALLAH sûreti üzerine yaratılmış olmasına, HAKK’ın duyduğu sevgi ve hürmettendir.
“Ben kendi sûretimde insanı yarattım.” Demek ki insanı seviyor.
O halde ALLAH insanı sevdiğine nazaran biz birbirimizi niye sevmiyoruz? Niye sevmiyoruz birbirimizi?
Bir insan bir suçu veya katıli affederse, onun ecrini Cenâb-ı ALLAH kendi üzerine alır.
İnsan ki Cenâb-ı HAKK kendisi için halk etti.
Zâhir İsmiyle insanı yaratmakla tecellî etti.
“Ve’l- Evvelu, Ve’l- Âhiru, Ve’z- Zâhiru, Ve’l- Bâtınu.”
İnsanın hayâtına riâyet eden kimse ALLAH’a riâyet etmiş olur.
İnsanlar ancak kendi fiilinden dolayı zemm olunur.
İnsanın fiiliyle İnsanın kendi aynı değildir.
Fiil ise ALLAH’tandır. Şeriatın zemm edeceği şeylerden başka zemm edilecek fiil yoktur.
“Nedir o?.”
Zîna yapmamak, yalan söylememek, haram yememek, adam öldürmemek.
Şeriat men’ ediyor bunu, Kur'ân, değil mi?
Bunlar kendi fiilindir, ALLAH’ın fiili değil.

Onun için “ALLAH emretti de ben eşkıya oldum!”
Hayduta bak bir deee!. Öyle lakırtı olmaz!.
Şeriatın zemm ettiği şeyler de bir hikmete dayanır.
Bunu ancak ALLAH bilir yâhut ALLAH’ın velîleri bilir.
“Efendim içki içmek haramdır. Eee ne oluyor?”
“Hoca Efendi neden haramdır?”
“Efendim insanın aklı başından gidiyor!”
Şimdiki milletin, insanların aklı başında mı ki? Yok öyle bir şeyler yok!
“Efendim kumar oynamak haramdır”
“Niye haram Efendim?"
“Efendim evim batar!”
Ulan eşşek, hayvan, elini niye ateşe sokmuyorsun!

Çok dikkat edin azîz cemâat! Bunlar da sırdır haa!
Torbanın deliğinden çıktı bunlar, ama diktim orayı hemen, daha çıkmazlar.
Kumar oynamak haramdır.
“Gel amuca seninle, al ordan 500 lira, ben de şu amcadan alayım oynayalım, oynayacağız.”
Şimdi neyinen oynanır bu kumar.
Dedin ki: “Zar atacağız”
Pekii. Çok dikkat buyurun azîz cemâat!
“Eee nasıl olacak?”
Beş yüzü oraya koydun ben de buraya koydum.
Şimdi dedim ki: “Sen salla salla ağam, bana 2 tâne 6 yani dubeş atarsan 500 lira alırsın benden, atamazsan ben alırım senden.”
Ben şimdi aldım zarları elime, şimdi ne diyorum ben içimden: “Ulan bir du beş gelse de şunun 500 lirasını alsam!”
Ya dubeş gelir ya du beş gelmez.
“Gelir gelmez hikâyesi nedir?”
Şanstır, tâlihtir gelirse gelir gelmezse gelmez.
Tâlih Şans, ALLAH’ın kânununda kazâ ve kaderdir.
Ben şimdi dubeş gelsin diye uğraştığım için, ALLAH’ın kânununa kazâ ve kaderine şirk koşuyorum.
Bundan haramdır haaa! Bundan haramdır, evi batırdığından değil, yobazın söylediği lakırtıdan değil bundan haramdır.

“Ateşe niye elini sokmuyorsun?”
Bu kadar kâfi, bunun daha derini var.

“Şu niye haramdır? Bu niye haramdır?”
İşleri karıştırma oğlum ondan sonra evinize gidemezsiniz.
Onlar büyük hikmetlere tâbidir.

“Yu’minûne bi'l-ğaybi..”
Biz gaybe inanırız ALLAH emretti o kadar.
Bir insanı öldürmek demek hayâtını yıkmağa çalışmak demek, kemâl sıfatlarını elde etmekten onu men etmektir.
Bir insan meselâ intihar edecek?
İntihar, kendi hayy kuvvetiyle yâni ALLAH’ın hayyı var vücûdumuzda işliyoruz değil mi? Canlılık Esmâsı.
Bunun yarısı irâde-i cüz’iyye ile bize verilmiştir.
Hayyın yarısını alıp eline, hayyı hayya hayy ile yüzüne tükürmektir.
ALLAH’a isyandır onun için İslâmiyette intihar haramdır.

Cenâb-ı Peygember bir gün sahâbe-yi muhteremelerine söylemiş ki: “sizin için şehid olmaktan ve düşmanları öldürmekten daha hayırlı bir iş haber vereyim mi?” demiş.
Şehid olmaktan veya düşmanları öldürmekten daha hayırlı bir iş ind-i İlahîde:
“Aman ya Resûlullah!”demişler.
“ALLAH’ı zikirdir!” demiş.
İnsanın kıymetini yaratılışındaki zikri, ancak ALLAH’ı zikreden kimse bilir.
ALLAH, kendini zikreden kimse ile yan yana oturur.
HAKK’ı yanında göremezsen o zikir değildir oğlum!

“ALLAHumme ente'l-Mennan bediu’s-semâvâti ve’l-ard. Zu'l-celâli ve'l-îkram. Ya Hayyu! Ya Kayyum! Ya ALLAHu Celle Celâluhu!”
Dediği zaman ALLAH dizinin ucunda oğlum!
Bunu hissedemedi mi: “ALLAH! ALLAH! Hey, Hey, Huy, Huy, ne haber Mehmet Efendi?”
Yok böyle bir şey! Eeeeh!
Bir defâ ömründe de: “ALLAH!”
“ALLAH!” dediğin zaman, ALLAH zikri insanın her tarafına sirâyet eder, her tarafına sirâyet eder.
Gâfillerin zikri hangi uzuv zikr ile meşgul ise HAKK o tarafındadır.
ALLAH, o uzuvla berâberdir.

Meselâ ben şimdi Akşam bir talebe getirdiler Şehid Gâzi tarafından.
Birisi bıçaklamış soldan, şu üçüncü dördüncü kaburgadan girmiş bıçak ciğeri delmiş kalbe gitmiş.
Getirdiler baygın halde.
Hemen kaburgasını dört tâneyi tuttuk muttuk, ciğeri diktik, kalb, yüzünden aşağı kan, neyise bir iğne geçirebildik oraya o delinen yeri de diktik, çocuk yaşıyor, kurtuldu çocuk.
Şimdi benim elimde ALLAH’ın eş-Şâfi Esmâsı zikrediyordu.
Anlaşıldı mı?
Hayır yaparsın elinde ALLAH’ın er-Rahman esmâsı şey eder.
Hangi uzuvla iyilik yaparsan ALLAH’ın o zikri oradır.
Ama bütün vücûdunla yaptığın zaman bomba gibi patlar: “ALLAH!” demeye başlarsın.
Daha fazla tahammül edemezsen “Ene ALLAH!” dersin çıkarsın işin içinden Hallac-ı Mansur gibi kafanı vururlar.
Gaflette olan uzuvların zikirlen alâkası yoktur.
İnsan tek taraflı değildir haa Azîz cemâat.
Tek olan yalınız ALLÂHu lemyezeldir.
Çok taraflıdır ama ALLAH tecellîleriyle milyonlarca şekilde tecellî etmiştir.
“ALLAH zikreden âzâ ile berâberdir” dedik.
Diğer âzâlar gaflettedir.
ALLAH, bu Zikreden âzânın hürmetine diğerlerini de muhafaza eder. Onun için ALLAH: “..fallâhu hayrun hâfizân ve huve erhamu'r-râhimîn” âyeti bunun için.
İnsan denilen mahlûku ALLAH’ın ölüm denilen ârıza ile yıkması, O’nun kurduğu şeyi mahvetmesi değildir.
“Efendim mahvoldu gitti!”
ALLAH, kurduğu şeyi yıkmaz oğlum, mahvetmez.
Ölüm, bir çözülmedir çözülme!
Ölüm, İnsanın mânevi benliğini halktan ALLAH’ın kendisine doğru çekmesidir.
Çünkü âyet-i kerimede “Her şey HAKK’a dönecektir” emri vardır, âyet-i kerimede.
Ötede ona başka bir şekil verir ki artık o bozulmaz ve yıkılmaz azîz cemâat.
Onun için bir hadis-i kudsîde

“Eşyâyı senin için, seni de Benim kendim için yarattım” diyor insana.
“El insâne Sırrî ve ena sırrî”
“Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım.” Diyor.
Affetmek ALLAH’a yaraşan bir fazîlettir.
Çünkü insanı kendi için yaratmıştır.
Yarattığı için affeder Cenâb-ı ALLAH.
Kulun başına gelen musîbetlerin kaldırılması yolunda yalvarışından dolayı, onu sabırsızlıkla suçlandırır Cenâb-ı ALLAH.
Çünkü ALLAH’tan başkalarına şikâyetten nefsi men’ etti Cenâb-ı ALLAH.
“Efendim, Ya RABBi!”
Kulluğa gir! Bir hadis-i kudsîde diyor ki: “Kulum bana bir şey için duâ ettiği zaman Ben onu geciktiririm!” diyor.
“Sabrını ölçmek için değil. Ben kulumun bana yalvarışının çıkardığı ses hoşuma gider!” diyor. “Bir daha söylesin de hoş dinleyim diye”
ALLAH’ın er-Rahman er-Rahîm oluşuna bakın!
Biz “Huvuu Huuuv!” köpek gibi birbirimizi dalarız.
Ondan sonra belimiz ağrımaya başladı midemizde yara çıktıydı haydi câmiye ALLAH’ı düşünmeye başlarız.
“Hele ihtiyarlayım da namaza başlayım, bilmem ne oluyum!”
Oğlum, Gençlikte ALLAH’ı bırakmazsan ihtiyarlıkta ALLAH seni zâten bırakmaz.
Öyle bir sana fitil verir ki vakti kaçıramazsın, vakti kaçıramazsın vakti..
Onun için Müslümanlarda bir lakırtı daha vardır:

Dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşıp gelen, akılları şaşırtan, ruha hoşluk veren vaka’lar menkîbeler dinlerdik dedelerimizden, veliler menkîbesi.
Felân veli şöyle yapmış, filan veli şöyle yapmış, memleketimizde çok.
İstanbul’a gidin dünyânın her tarafında.
Bu vâdide dolaşmak çok güç.
Bu yolda biliyorsunuz Mansur kellesini Nesîmî derisini verdi.
Bu renklerin kokuların güneşlerin yıldızların dertop olduğu bir âlem.
Yularını nefse kaptıranlar bundan bir şey anlamaz: “Efendim adam uçmuş!” Uçar yaaa..
“Suyun üstünde yürümüş” Yürür yaa.
Bir kuş yüzüyor suyun içinde ördek de koskoca insan niye yürümesin?
İlla altına mı batacak.
Ancak Aşk-ı İlahî ile yanan, kıvranan insanlar bunların kalblerinde seyredip anlayabilirler.
Bunları seyredip anlayabilmek için ALLAH’ı memnun etmek lâzım.
“ALLAH’ı memnun etmek istersen ne yapacaksın? Bir şeyler yap!..”
“Namaz, oruç, bilmem ne..”
Yoo yoo onlar borcun ulan, onlar borcun..
ALLAH’ı memnun etmek için namaz, ALLAH’ı memnun etmek için hacc, ALLAH’ı memnun etmek için oruç..
Yoo yooo, onlar zâten insanlık oğlum, onlar insanlık.
Efendim ben insan olacağım!
Heee..
Ulan zâten elbise giyineceksin.
ALLAH’ı memnun etmek için azîz cemâat aklından çıkarma; doğruluktan ayrılma, katiyyen yalan söyleme ALLAH bundan memnun olur.
Çünkü doğruluktan ayrılmazsan ALLAH’ın kazâ ve kaderine boyun eğmiş olursun, yalan söylemezsen ALLAH’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu ve sana şah damarından daha yakın olduğunu bundan utandığın için yalan söylemediğini isbat etmiş olursun.
Yalan söyleyen adam ALLAH’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu bilmeden inkar eden adamdır ki münâfıktır.
Onun hiçbir şeysi kabul olmaz.
“ALLAH doğrularla berâberdir” âyet-i kerime.
Servet içinde olup da onu kalbe sokmamak en büyük ibâdettir.
ALLAH’ta kendini yok et!
O’nun aşkıyla dolmuş büyük insan olmaya gayret et!
Gençlikte ALLAH ile irtibatını kesmeyen, ihtiyarlığında da ALLAH ondan irtibatını kesmez.
Bir nevi, hükümete sadâkatla çalışan adam ihtiyarlayıp da tekâvüt oldu mu hükümet onun parasını verir. Emekliye ayırır.
Onun için ihtiyarladı mı ALLAH’ın emeklilik sandığından sana gelir. Gelmesen bile seni zoruna namaza da'vet eder.
Bu hal, bu dediğim hal; doğruluktan ve yalan söylememekten, bu hal sıhhatta kalmanın dinç ve fazîletli olmanın en büyük sırrıdır işte.
Sırr burda. Bu sırra kavuşanda kerâmet hissi mevcuddur.
Fakat göstermeye utanır.

Bu sözler söylenen sözlerdir azîz cemâat.
Söylenmeyenlerin veyâ söylenemeyenlerin esrarı, bu sözlerimde gizlidir. Sözlerimiz teleskopla laboratuar âletiyle değil başka bir şeyle anlaşılır ve görülür.
Öyle sesler vardır ki kulak almaz, bu güzel sesleri duyuracak aks-i sedâ yaptıracak birinin bulunması lâzımdır azîz cemâat.
Ara onu, sende koku var bu kokuyu alman için, içine aksettirecek nurlu bir ayna bul, kendini görmek için nasıl aynaya bakıyorsan onun gibi bu da. Ayna olmadan kendini göremezsin.
Sende gizli güzel esmâları sana gösterecek bir yol var.
Diyeceksiniz ki: “Bul ara bul!” diyor. “Bul ara bul!” bu kadar söylüyor.
Evet, o kadar “Bul ara bul!” O kadar evet, bakma yüzüme!
Uzakta değil yakında, kıldığın şeriat namazını, kalb namazıyla birleştirmeğe çalış!
Su bulunmadan köyde, boru döşeyen muhtara deli derler oğlum!
Köye su getirecek suyun menbağını bulmadı boru döşüyor.

Onun için, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ALLAH’ın inâyetiyle ki bin şükür hepimize giydirdiği Resûlun atlas kumaştan elbisesini kirletmeyin azîz cemâat.
İşte bunu kirletmezsen, insanda fetih başlar.
Fetih, kuvvetin bilinen sırrıdır.

“Efendim felân adam benim içimdekini okuyor, benim ne yediğimi bildi”
Bunlar kerâmet değil oğlum.
“Efendim gittik evine geldi, sen Kütahya’lısın, 4 çocuğun var”
“Evet! Vayy vayy anasını!..”
Ulan bunda iş yok!
sen bana Amerikadan ver bir adres, ben sana söyleyim onun ne yediğini ne konuştuğunu, bunda iş yok!
İş, sende olup da farkına varmadığın sendeki bir kıymeti ortaya çıkaran adamı ara sen.
“Haydi oğlum şunu yap düzelirsin!” diyen adama bak.
Yoksa “ben akşam şunu yedim, evimizin bilmem odası var odanın sol tereğinde yeşil kitabın içinde bilmem kuş tüyü var!”
Bunlar lakırtı değil!
Sende olup da bilmediğin kıymeti ortaya çıkaran adamı ara.
Onun için Araplar derler:
“ El Ârif, lâ yetekkellemu, vel mutekkellemu lâ ya’ruf”
Ârif olan adam söylemez, zırıltı etmez.
“Vel mütekellim”, çok kunuşan da “lâ ya’ruf” bir şey bilmez.
Onun için kendi kıymetini bil!
“Men lem yekun insânen lâ ya’ruf kadere'l-insan”
“İnsan olmayan, insanın kadrini bilmez”
Cismânî olan, dedim başlangıçta herkes eşittir.
Fakat Rûhânî olarak başkadır.
Bu Rûhâniyeti de Âl-i İmrân Sûresinde “ve'r-râsihûne fî’l-ilmi” kerîmesiyle Cenâb-ı ALLAH bildirmiştir.
Fahreddin Râzî diyor ki: “ve'r-râsihûne fî’l-ilmi” kelimesinin hakîki mânâsını bilseydik bütün dünyâdaki sırları anlamış olurduk.
Onun için azîz cemâat, 3-4 gün evvel sözümü onunla bitireceğim Malatya’dan bir adamcağız geldi hastânedeyim.
3-4, dur bakıyım Çarşamba günü.. kapıcı geldi dedi ki: “Efendim bir Bey sizi arıyor!”
“Gelsin!” dedim ben içerde amaliyathânenin önünde oturuyorum, çıktım amaliyattan.
Saat şöyle on ikiyi çeyrek geçiyor, baktım 40-45 yaşlarında temiz giyinmiş kravatlı elinde bir tâne şöyle bir kutu, açtık sonra kutuyu o Malatya’nın hani kaysısı var ya içine de bâdem koyuyorlar..

Açtık sonra kutuyu.
Hani Malatya’nın Kayısıları var ya, içine de bâdem koyuyorlar kabul ettim, hadi dedim. Yemedim hastalarla berâber bir tâne de biz yedik.
“Beyefendi” dedi
“ben Malatya’dan geliyorum” dedi.
“Hasta mısın?” dedim.
“Yok” dedi
“bir sual sormak için geliyorum” dedi. “Aha bu!” dedi.
“Zahmet ettiniz efendim bir mektub gönderseydiniz biz cevab verirdik!” dedim
“Yok dedi hem de sizi göreceğim ellerinizi öpeceğim!”
“Yok ellerim kirli” dedim. Mahsus dedim,
“kirli dedim, yıkayım” dedim
Yok yok yok, tuttu neyse öptü elimi.
“Otur oğlum” dedim, “ne istiyorsun?”
“Efendim” dedi “ben” dedi “15 senedir uğraşıyorum” dedi
“Ee ne uğraşıyorsun?”
“Kadir Gecesini bulacağım” dedi.
“İyi” dedim “Kadir Gecesinin bulunması. Ne yapacaksın bulup da” dedim.
“Ben,” dedi “bir edebsizlik yapmıştım,” dedi,
“vaktin birinde. Namaz kılarım, oruç tutarım, şunu yaparım, bunu yaparım bu Kadir Gecesini bulursam dedi orada herşey affedilirmiş” dedi.
“Ee iyi” dedim. “Ne veriyorsun?” dedim. Pazarlığa gireceğim,
“Ne istersen” dedi,
“Yok bir şey istemiyorum” dedim “Kadir gecesini bulsan” dedim “ne yapacaksın” dedim. “Be oğlum” dedim.
“Ben bilirim” dedi.
“Kadir gecesi seni bulursa ne olur? dedim “oğlum”
“Sen bulma kadir gecesini” dedim.
“Ben Kadir Gecesine söyleyecem dedim ricâ edeceğim seni bulacak” dedim.
“Nasıl olur?” dedi
“Ben ahbabım dedim onlan yâhu.” Biraz da alaya aldım işi.
“Ben konuşuyorum o geldiği zaman sabahlara kadar oturur konuşuruz. Yemek pişiririm ona dedim kahve ısmarlarım Kadir Gecesine” dedim
“Yaaa!” dedi,
Herif aptal aptal bakmaya başladı.
“Sâhi misin?”
“Senin nene gerek oğlum benim dediklerimi yap Kadir Gecesi gelir seni bulur. Sen Kadir Gecesini bulacağına Kadir Gecesi seni bulur. Antakt mıyız?” dedim. “Kabul ediyormusun?”
“Ediyorum Efendim” dedi “aman…” dedi. “Elini ayağını öpüyüm.”
“Yok yok elimi ayağımı öpmeye lûzum yok!”
Şimdi ağam Kadir Gecesi Ramazan’da bir gecedir, 27. geceyi 26 onlar zırıltı.
“Efendim Cenâb-ı Peygamber demiş.”
Demiş Efendim biliyorum. Niye haber vermemiş?
Yağma mı var bul da, her herzeyi ye, o gece ALLAH affetsin seni!
Ramazan dikkat buyurursanız bu sene Şubat Ayına yarın sene başka aya bütün 365 günde her ayın her gününe, her aya gelebilir Kadir Gecesi.
ALLAH’ın Adul Esmâsı mûcibince, meselâ bu sene Şubat’ta tuttuk değil mi bu sene nerde tutacağız Ocak’ta öbür sene gittikçe dönüyor bu tarafa değil mi?
Her ay değişti.
“Şu Kadir Gecesi ağam” dedim “365 günün içinde bir gece mi dedim?”
“Evet dedi bir gecedir.”
“Şimdi,” dedim “yemin et” dedim “abdestin var mı?” dedim.
“Yok!” dedi.
“Gel” dedim “karşıda musluk var abdest al” dedim.
Gitti herif abdest aldı geldi.
“Şimdi,” dedim “bu geceden itibâren bugün kaçı ayın?” dedim.
“Ayın altısı, 6 haziran 1966 Tamam mı? Kaydet. Ver kızım şurdan bir reçete!” dedim hemşireye.
“İsmin nedir?”
“Rahmi Gülman.”
“6.6.966 bu geceden itibâren dedim abdestli gezeceksin,
Birrrr.. Gece gündüz, gece kalktın helâya yatarken abdest alacaksın!”
“Efendim sular kesildi!”
“Duvara vurur alırsın!
“Yattın kalktın abdestsiz hiçbir yere gitmeyeceksin. Tamam mı, kabul mu?”
“Kabul Efendim” dedi.
Birrrrr gece gündüz abdestli gezeceksin.

“İkiii… Her ayın üç günü ister birinci günü ister ikinci günü ister peşpeşe ister birini ortada birini… üç gün oruç tutacaksın!”

ALLAH diyor ki “bir fenâlık yaparsan ben onu tartarım” diyor.
3 kilo ise 3 kilo tokmak yersin 3 kilo iyilik yaparsan ben “0” korum önüne diyor yaptığın iyiliğin 10 mislini veririm diyor.

3 gün oruç tuttu mu ALLAH önüne bir 0” kor.
Koydu mu 30 günlük oruç tutmuş olursun.
ALLAH söylüyor bunu ben söylediğim yok ki hesâbı yapan O tamam mı?

Üüüç… “Ağam” dedim “bu akşamdan itibâren ertesi sene bu güne gelinceye kadar sabah namazını kaçırmayacaksın.
Böyle ortalık alaca karanlık yok!
Adamakıllı “ALLAHU EKBER! ALLAHU EKBER!” dedi mi evinde misin, bitti sabah namazının sünneti, peşine ondan sonrası farzı, ondan sonrada Kur'ân oku, ders çek ne yaparsan yap!
Sabah namazını kaçırmayacaksın, 365 gün bir daha bugüne gelinceye kadar.
Tamam mı?” dedim.
Durdu durdu: “Tamam!” dedi.
“Ve bu geceden itibâren başlayacaksın, saat biri çeyrek geçe gece namazına kalkacaksın!
Teheccüd namazı. Anladın mı?”
“Anladım” dedi.

“Şu 365 günün içinde mi” dedim “şey Kadir Gecesi?”
“E gelir mi?”
“Sen gece namazına kalktıktan sonra Kadir Gecesi sen uyanıkken yakalayı verir. Hah yakalayınca sen bir daha sene, ben, sen sağsam geleceksin: “Efendim ben bunları hakkıyla yaptım!”
Ben senin cebine sokacağım elimi Kadir’in anahtarını vereceğim eline:
“Hadi oğlum git. Kadir’i ne arıyorsun Kadir seni bulsun.
Ama öküz gibi yatarsan ne Kadir bulur seni ne madir oğlum!”
ALLAH cümlemizi ıslah eyleye!
Âmiiiin!


Euzu billâhi min eş-şeytânı’r-racim
Bi’smillâhi’r-rahmânı’r-rahîm

Huvallâhu’l-Hayru’l-hâfızîn ve huve erhamu’r-râhimîn
Es-selâtu ve’s-selâmu aleyk Yâ Seyyidi Yâ ResûlALLAH!
Huz biyedihi takat hilleti edrikni!
Subhâneke Yâ ‘allâm, taaleyte Yâ Selâm!
Ecirnâ mine’n-nâr ve bi affike Yâ mûcir
ALLAHumme ente’l-Mennân bedîu-s semâvâti ve’l-ardı zu’l-celâli ve’l-ikrâm.
Yâ Hayyu Yâ Kayyum. Yâ ALLAH celle celâluhu!


Yâ İlahî!
Biz âsi değiliz Yâ RABBi!.
Az çok günahlarımız vardır, Sen mağfiret suyunnan onları temizle Yâ RABBi!.
Midemize helâl lokma nasîbi müyesser eyle Yâ RABBi!
Evimizi her türlü âfât-ı belâiyye, âfât-ı semâviyye, âfât-ı maraziyye, koru Yâ RABBi!
Memleketimizi düşman istilâsından mâsun kıl Yâ RABBi!.
Devlet büyüklerimize idrak ve kuvvet ihsan eyle Yâ RABBi!
Îcâb ettiği zaman ordumuzu dâimâ Mansûr-u Muzaffer eyle Yâ RABBi!
Son nefesimizde kabire indiğimiz zaman Ya İlâhî iltifat meleklerinnen bize iltifat nasîbi müyesser eyle Yâ RABBi!
Âhirete intikal ettiğimiz zaman Habîbi Kibriyâ’nın elini öpmek ve güler yüzle bizi karşılamasını bize nasibi müyesser eyle Yâ RABBi!
Son nefesimizde ki buyrun: “Eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve eşhedu enne muhaMMeden abduhu ve Resûluhu” kelimesi ile çene kapamak nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Bizi cehennem azâbından koru Yâ RABBi!.


Lillâhi’l-Fâtiha.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim
Mihrâbiye: İmamın mihrabda okuduğu duâ-Kur'ân-ı Kerîm.
İlham: ALLAH tarafından kalbe gelen mânâ..
Rukye: (C.: Rukâ) Duâ, efsun.
Efsun: f. Sihir, büyü, üfürük.
Mütekebbir: Kibirli. Büyüklenen. Tekebbür eden. Esmâ-i İlâhiyeden olup, ALLAH'ın büyüklük ve azâmetini ifâde eder.
İftihar: Övünmek. Kendini beğenircesine kendinden ve yaptıklarından bahsetmek. Başkasının iyi bir hâli ile sevinmek
Vesile: (Vâsile) Bahâne, sebeb. Fırsat. Elverişli durum. Vâsıta. Yol. Pâye, rütbe. Baba. Kurbiyet. Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletu menziletun fi’l-Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Muayyen: Görülmüş olan, kat'i olarak belli olan, belli, ölçülü, tayin ve tesbit olunmuş, kararlaştırılmış.
Bahr-i Muhit: Büyük Okyanus.
Vaka’: Hâdise. Olup geçen şey. Mes'ele. Birini bir defâda yere düşürmek. Muharebe. Vuku bulan.
Nizam: Sıra, dizi, düzen. Dizilmiş olan şey, sıralanmış. Îcaba göre yapılan kânun. Bir kâideye binâen tertib olunmak ve ona binâen tertib olundukları kâide. Bir işin sebat ve kıyâmına medâr, sebeb olan şey ve hâlet.
Şer’i: Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek. Bir işe başlamak. Dalmak. Girmek. Zâhir etmek, göstermek. Cenâb-ı HAKK'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dînin temelleri, şeriat. (Bak: Şeriat)
Ma’mur: İ'mar edilen, tamir edilmiş.
Riâyet: İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek. Uymak, tâbi olmak. Otlamak veya otlatmak. Hıfzetmek, korumak.
Zemm: Birisinin ayıplarını söylemek, çekiştirmek. Kötülemek, yermek. Ayıplamak.
Men’: Yasak etmek. Durdurmak. Bırakmamak. Bir şeyi diriğ etmek, esirgemek.
İrade-yi cüz’iye: ALLAH tarafından insanın kendi salâhiyetinde bıraktığı istek, arzu. İnsanın herhangi bir tarafa meyletme kuvveti ve isteği. Az ve zayıf irâde.
Sirâyet: Yayılmak, bulaşmak, geçmek.
Şâfi: Hastaya şifâ veren (ALLAH C.C.). Yeter görünen, kifâyet eden.
Menkîbe: Meşhur kimselerin ahvâline dâir hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkîbe.
Kerâmet: ALLAH (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zâtların) lutf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli. Bağış, kerem. İkram, ağırlama.



Resim

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı." buyurmuştur.
(Buhârî, Bed'u'l- Halk 17, Şirb 9, Enbiyâ 50; Müslim, Birr 151, (2242)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrâfında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeble kadın mağfiret olundu." buyurmuştur.
(Müslim, Tevbe 155, (2245)

Resim---Sahabe efendilerimizin önde gelenlerinden Abdullah ibn Ömer’in (radıyALLAHü anh) rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem: “Çok konuşanın çok kusuru, çok kusuru olanın da çok günahı olur. Günahları çok olanın da –tevbe ve istiğfarla onları temizlemediği takdirde– hakkı ateştir. Onun için kim ALLAH’a ve âhiret gününe iman ediyorsa ya hep hayır konuşsun ya da sussun!..”buyurmuştur.
(Mu’cemü’l-Evsat, 6/328; Müsned-i Şihab, 1/236; Mecmeu’z-Zevâid, 10/543)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "ALLAHu Teâlâ: “Ey Âdemoğlu, seni Kendim için yarattım. Eşyâyı da senin için yarattım. O halde Kendim için yarattığımı, senin için yarattığımın ayarına düşürme." buyurmuştur.
(Sadreddin Konevî, 40 Hadis-i Şerif'in Tasavvufî Şerhi)


Resim

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Ellezîne yu’minûne bi’l- gaybi ve yukîmûne’s- salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn: Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara 2/3)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
Resim---“Kul eûzu bi rabbi’l- felâk: De ki: Sabahın RABBine sığınırım.” (Felâk 113/1)

مِن شَرِّ مَا خَلَقَ
Resim---“Min şerri mâ halak: Yarattığı şeylerin şerrinden,” (Felâk 113/2)

وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
Resim---“Ve min şerri gâsikın izâ vekab: Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,” (Felâk 113/3)

وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
Resim---“Ve min şerri’n- neffâsâti fî’l- ukad: Düğümlere üfüren kadınların şerrinden,” (Felâk 113/4)

وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
Resim---“Ve min şerri hâsidin izâ hased: Ve hased ettiği zaman, hasedçinin şerrinden.” (Felâk 113/5)

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
Resim---“Kul eûzu bi rabbi’n- nâs: De ki: İnsanların RABBine sığınırım.” (Nâs 114/1)

مَلِكِ النَّاسِ
Resim---“Meliki’n- nâs: İnsanların Mâlikine,” (Nâs 114/2)

إِلَهِ النَّاسِ
Resim---“İlâhi’n- nâs: İnsanların (gerçek) İlâhına;" (Nâs 114/3)

مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
Resim---"Min şerri’-l vesvâsi’l- hannâs: Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran vesvesecinin şerrinden.” (Nâs 114/4)

الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
Resim---“Ellezî yuvesvisu fî sudûri’n- nâs: Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);” (Nâs 114/5)

مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ
Resim---“Mine’l- cinneti ve’n- nâs: Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan ALLAH'a sığınırım).” (Nâs 114/6)

بَلَى قَادِرِينَ عَلَى أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُ
Resim---“Belâ kâdirîne alâ en nusevviye benâneh (nehu): Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip (yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.” (Kıyâme 75/4)

فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ
Resim---“Fe emme’l- yetîme fe lâ takher: Öyleyse, sakın yetimi üzüp kahretme.” (Duhâ 93 /9)

وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ
Resim---“Ve emme’s- sâile fe lâ tenher: İsteyip dileneni azarlayıp çıkışma.” (Duhâ 93/10)

الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Resim---“Ellezîne yu’minûne bi'l- ğaybi ve yukîmûne's- salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn (yunfikûne): Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Bakara 2/3)

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“Huve'l- evvelu ve'l- âhiru ve'z- zâhiru ve'l- bâtın(bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm (alîmun): O, Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir, Bâtındır. O, her şeyi bilendir.” (Hadîd 57/3)

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---“Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kabl (kablu), fallâhu hayrun hâfizâ (hâfizen) ve huve erhamu'r- râhimîn (râhimîne): Dedi ki: "Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir miyim? ALLAH en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir." (Yûsuf 12/64)

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
Resim---“Huvellezî enzele aleyke'l- kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummu'l- kitâbi ve uharu muteşâbihât (muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeyğun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtiğâe'l- fitneti vebtiğâe te’vîlih (te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh (illâllâhu), ve'r-râsihûne fî'l- ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulû'l- elbâb (elbâbi): Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım âyetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşâbih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini ALLAH'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü RABBimizin katındandır" derler. Temiz akıl sâhiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” (Âl-i İmrân 3/7)

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Resim---“Kullu men aleyhâ fân (fânin): (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur;” (Rahmân 55/26)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

AZîZ HOCAmm!.

yiNE Bir Mi’RÂC GECEsi
YAPaYALnız TEKe TEKte
“İZ”in>AŞKın BİLMECEsi
YAŞAdığın TEK GERÇEKte!.


ZEVK 8808

hER ÂN SEBBeHa SEYRinde RÛHumuz =>BİZ BİR-İZ HOCAm
KAYAMda =>Nöbet DEVRinde =>GüZeL KEDim =>PİSi!. PİSi!.
=>SADAKAtta =>AT’ın =>İT’in =>SEVer<->SEViLirİZ HOCAm
=>"NÂZ"a=>"NİYÂZ NÖBeti"nde=>DERMÂN HOCAM’ın KEDİsi!.


14.04.18 02:14
brsbrsm..tktktrstkkmdmirackndilimmm..



ResimNİYET..

Azîz cemâat;
Câmi, Ramazan-ı Şerif için boyandı biliyorsunuz, bir iki hafta vaaz edemedik.
Diğer başka câmiye gittik, ben o câmiye gittim beni çekmedi, onun için orda vaaz vermedim, kalabalığın ehemmiyeti yok.
Bir avuç size yalancı inci mi verseler iyi yoksa bir tâne mi?
İçinizde lafımdan anlayan bir kişi yeter.
Onun için kalabalık: “Efendim falan yerde kalabalık cemâat oldu kalabalık oldu!”
Yalnız vaaza başlamadan evvel kapıda, sizin gibi secdeye başını koyan nur yüzlü bir İslâm kadını bir sual sordu.
Onun cevâbını vereyim.

Diyor ki: “Hoca Efendi diyor, namaza nasıl niyet edilir herkes bir türlü ediyor?”
Hakkı var, herkes bir türlü ediyor. Kimisi gelir arapça söyler, kimisi gelir ne eder, kimisi şeyeder, ALLAH’ın huzûruna bir edeble çıkılır değil mi?. “Ben şu işi yapacağım.”
Namaz kılacağınız zaman efendiler, niyet bildiğiniz bilmem nenin sünnetini farzını..
Niyet daha namaz vakti geliyor mu, gelmiyor mu o zaman başlar.
Hazreti sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin bir hadisi var:
“Bir mü’min ikindinin, meselâ ikindi namazınızı kıldınız değil mi, evinize gidiyorsunuz.
“Yav ben abdestli oluyum da acaba şimdi akşam namazını nerde kılıyım?.”
Şu niyetli olduğu zaman diyor Cenâb-ı peygamber: “Onun ol namazla oraya kadar ibâdeti benim huzûrumdadır” diyor.
Abdest alıyor niyet ediyor namaza duracak insanın “neyi kılacaksın?” ikindi namazınının sünnetini kılacaksın evinde.
Abdestini aldın döndün kıbleye acaba sen mi döndün kıbleye seni mi çevirdiler. Sen dönmedin oğlum seni çevirdiler. ALLAH istemese hiçbir tarafa dönemezsin.
İş bunu anladığın dakîkada hakîki namaz kılmaya başlarsın.
“İkindi namazının dört rekat sünnetini kılmaya niyet eyledim. Döndüm Kâbe’ye durdum Huzûr-u İlâhiye “ALLAHU EKBER!”
“Niyet eyledim ikindi namazının dört rekat farzını kılmaya, uydum bu imama döndüm Kâbe’ye durdum huzûru ilâhiye “ALLAHU EKBER!”
Akşam namazının evinde farzını kılacaksın:
“Niyet eylerim akşam namazının üç rekat farzını kılmaya döndüm kâbeye durdum huzûru ilâhiyeye “ALLAHU EKBER!”
İşte niyet bu. Bundan iyi niyet yok.
“Efendim ben arapçayı söyleyeceğim!”
Peki söyle oğlum. Amma sen onu kalıp ezberlemişsin. Hangisi nedir bilmezsin.
Cenâb-ı ALLAH lisânları îcad etti. Her dilden bilir oğlum üzme kendini.
Bakma zımbırtıların sözlerine.
Burada yanlış sual yanlış cevab verilmez size, bundan emin olun.
Ondan sonra: “Târikat var mıdır, bilmem ne var mıdır? Şu var mıdır bu var mıdır?.” bâzı sualler var.
Yâhu bir insana cenâbı ALLAH, Kur'ân-ı Kerîm, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yetmiyor mu?.
Yetmiyor mu bu da: “Etrâfa falan şeyhin yanına gidiyim falan yok tarafa gidiyim falan.”
Yâhu Kur'ân-ı Kerîm ALLAH’ın kelâmı, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Hazreti sallallâhu aleyhi ve sellemsiz hiçbir tarafa gidilmez oğlum.
Onun eteğini bıraktın mı yandın.
“Yok efendim felânca bir şeyh varmış.. Ne ediyormuş?. İşte şöyle ediyormuş!.”
Oğlum aha Kâbe, aha anahtarı aha bunun içinde.
Evindeki seccâdende şeyhe bağlanacağına durmadan: “Allâhumme salli alâ MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed!” salavâtı şerife getir. “Lâ ilâhe illâllah!” de!. “ALLAH!” de!.

Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz hicrete teşrif ettikleri zaman bilirsiniz sahâbe-i muhteremeleri vardır.
Sahâbe, Mekke Devrinde Resûlullah’a îman etmiş, Mekke Devrinde hicretten evvel Resûlullah’a îman etmiş ve onunla sohbet etmiş hakîki îman etmiş onunla hicret edenler hakîki sahâbelerdir. Birinci derece sahâbelerdir.
İkinci derecedeki sahâbeler, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin hicretinde berâber hicretlen gidip Medîne’de îman edenlerdir. Medîne’li ensar.
Fethi Mekke’den sonra, Mekke fethedildikten sonraki inananlara ulemâ-i kiberâ sahâbe saymaz onları.
Sahâbe olmak kolay değildir, eshab, Resûlullah’ın en yakınları.
Hazreti Ebû Bekir radıyallâhu anhlan berâber biliyorsunuz Sevr Mağarasına girdiler.
Sevr Mağarasına girdikleri zaman sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz çok yorgundu.
Mubârek başlarını refîk-i şefîki Ebû Bekir radıyallâhu anhın dizine koydu ve bedenini uykuya çekti, istirahata çekildi.
Mağara küçük, ben mağarayı gördüm oğlum, oralarda bulunduğum için gittim gördüm mağarayı eskisinden değişmiş ama mağara orada aha şunun kadar bir yer fazla değil. Bir de küçük delik var, deliğe, ayaklar çıplak o zaman böyle kunduralar munduralar, lastikler yok.
Ebû Bekir ayağını dayamış oraya belki bir çıyan, yılan çıkar diye Resûlullâhu sallallâhu aleyhi ve sellem ALLAH’ın habîbi Ebû Bekir’in dizine mubârek başlarını koymuş.
Göreceğiz o başı âhirette hiç merak etmeyin. İnşaallâhu RAHMÂN rûyâda da hepimize görünür.
Bir aralık ordan bir şey Ebû Bekir’in bacağını dürtmüş. Ebû Bekir bakmış ki orda bir şey var ayağını sıkıştırmış. Bir şey ısırıvermiş ayağını çıyan mı yılan mı neyse.
Ebû Bekir hiç kıpırdamıyor ki Resûlu sallallâhu aleyhi ve sellem rahatsız olup uyanmasın. O kadar canı yanmış ki gözünden yaş Resûlu sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin mubârek yanaklarına dökülmüş. Resûlullah derhal uyanmışlar:
“Ya Ebâ Bekir ne oldu” demiş.
“Ya Resûlullah” demiş,
“Bir şey olmadı yok”
“Ne oldu Efendim?”
“Hiçbir şey yok!’”
Yalan işte bu İslâm’a yakışmaz oğlum. Derhal cevab vereceksin.
Birinin yanında otururken bir şey oldu:
“Ne oldu?”
“Hiç Efendim!.”
Rahatsız etmemek için hiç değil bu yalan için –hiç-. İslâm’da hiç yoktur.
“Yâ Resûlullah dedi burda bir delik varıdı. Bir yabancı bir mahlûk çıkar da vücûdu mubâreklerinizi ısırır diye uyurken ben ayağımı oraya koydum” demiş.
Mubârek Resûlullah parmaklarını dokunmuş oraya, ağrı geçmiş, o sırada bir at sesleri bağırmalar falan derken bir ankebut yâni örümcek geliyor bir büyük, kapısına ağ yapıyor.
Kapısı da aha şunun kadar ha oğlum şunun kadar. Şunun yarısı kadar.
Bir de güvercin geliyor!
“Ee nasıl olur?”
Olur, ALLAH istedikten sonra olur. ALLAH isteseydi orayı kapatırdı yâhu. Bir taşla kapatırdı, niye kapatmadı?
“Ya ben bir örümcek ağıyla istersem orduları durdururum” demek istedi. Kudretini göstermek istedi.
Geldiler müşrikler attan indiler:
“Bu mağaraya girdiler.”
“Ulan çıldırdınız mı demişler sinek deliği yok, baksana burası kaç senelik ankebut şeyi…
“Yok canım girdiler”
“Yâhu ne içine gireceksin bak güvercin de var orada hepisi,
O sırada Ebâ Bekir başlamış titremeye… “tıkır tıkır!.” titremeye başlamış, müşrikler orada kılıçlar elinde.
Resûlullahu sallallâhu aleyhi ve sellem bööööyle duruyor.
Dizine vurmuş eliynen “lâ tahzen Yâ Ebâ Bekir!.”
Tahzen, arapçada hüzün etme.. “Yâ Ebâ Bekir üzülme innallâhe maana… ALLAH bizimlen berâberdir.”
Defoldu gittiler müşrikler.

İşte orada Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “innallâhe maana.”
Yaaa Resûlullah ALLAH her yerde hazır ve nazır?”
“Evet herkesle berâberdir!”
“Bizlen nasıldır?” dedi.
ALLAH hepimizle berâberdir. Hani bâzısı ne der: “ALLAH’a emânet ol!”
ALLAH her yerde hazır nazır. “Nasıl emânet?” Bu kelime çok incedir.
Ebâ Bekir dedi: “Ya Resûlullah “ALLAH bizimle berâberdir” diyorsun her yerde hazır ve nazırdır, nasıl bizimle berâberdir.”
“Ebâ Bekir, dilini yapıştır şeyine, damağına, boşalt kendini!” dedi. Dilini damağına yapıştırdı: “ALLAH!.” de dedi.
Başladı kalbte: “ALLAH!. ALLAH!. ALLAH!.”
Zikir bu işte oğlum. Zikir bu!.
Yoksa “ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH Huy Huy Huy Hu Hu Hu!”
Yok, böyle kimi kandırıyorsun? Onu zâten iki sâniye söyleyemezsin.
Dilini kapadığın zaman ki, buna Kalbî Zikir derler. Ooo nefesin kesilir.
Bu hal genişlete genişlete genişlete târikatlar husûle gelmiş.
“Gel ben sana şunu söyleyim, gel sen bana şunu söyle!”
Tesbihini alırsın girersin odana: “ALLAH!. ALLAH!. ALLAHumme salli alâ MuhaMMedin ve alâ ali MuhaMMed!.” İşte târikat bu.
Ama bunların büyükleri vardır haaaa.
“Evliyâyı tahte kubâbi lâ ya'rifûnehum ğayri”
Onlar gözden nihandırlar bize görünmezler.
Sen bunun içi buğday olsa, ateş at içine.. barut olsa bir kıvılcım yetiştirir sen barut haline gel kıvılcımı atacak çok adam var.
Senin yüzünden anlar o haaaa bu barut hâline gelmiş şöyle bir dürtükleyiverir seni. Sen arama, sen arama o gelir bulur seni, onlar hep vazîfelidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim Kur'ân-ı Kerîm ve ALLAH hepimize kâfidir der.
İnceden inceye düşünürsek anlarız ki tüm kâinâtta herşey gibi bizim de varlığımızda yâni insan vucûdumuzda gizlenmiş birtakım melekiyetlerimiz yâni kâbiliyetlerimiz vardır.
Koca bir meşe bir palamutun içinde gizlidir.
Bir çınar ağacı ufacık bir tohumun içindedir.
İnsanın maddî kalıbı, bir damla kan pıhtısıdır.
Nasıl gizlenmiş ve dâima gelişmeye hazır ise bu insanın aklı ahlâkı rûhî inkişaflara mazhar olacak istidadları mânevî meziyetleri olduğu da şüphesizdir. Bu damlanın içerisindedir.
Maddî inkişaflar ve ilerlemeler nasıl değişmez kânunlara tâbi ise ahlâki rûhî her türlü şeyi de böyledir.
Müslümanlık hayır ve şer hududlarını tâyin ederek bunlardan birini seçmeye bizim serbest irâdemize bırakmış ve böylece kâbiliyetlerimizi ve melekelerimizi ya iyiye ya kötüye doğru inkişaf ettirmemize bize âit olduğunu haber verir ve bize bizâtihi serbest bırakmıştır.
Onun için bu pıhtının içindeki bu kâbiliyetler, nasıl büyüye büyüye büyüye çocuğun elleri bacakları falan oluyorsa bunun içinde, ALLAH tarafından verilen ahlâk, akıl, kâbiliyet, doğruluk, şunu bunu inkışafa getirmek için İslâm Cenâb-ı ALLAH Râsullarıyla birtakım emirler vermiştir.
“Efendim şu İslâmiyette farzdır.”
Ne?
“Meselâ, İnsanın bir insan öldürmek haram mıdır?”
Haramdır.
“Hınzır eti yemek haram mıdır?”
Haramdır.
“Yalan söylemek haram mıdır?”
Haramdır.
Bunlar haram olduğu gibi; Hacc’a gitmek farz, Namaz kılmak farz, Zekat vermek farz olduğu gibi sokakta giderken, bir şişe kırılmış yolda o parçaları alıp bir tarafa koymak da İslâm’da farzdır.
Fazîleti tekâmül etmişse, bir ağacı kesmemek bir ağacı kollamak İslâm’a farzdır ama Hakîki İslâm’a.
Çünkü onun fazlı, keremi fazîleti en yüksek dereceye çıkmıştr.
Sözünde durmak, yalan söylememek, dedikodu etmemek, insanı çekiştirmemek, munâfıklık ve riyâkarlık yapmamak, eliyle diliyle kimseyi incitmemek, herkese iyilik etmek gibi ne kadar güzel ahlâk varsa bunların hepisi İslâm Dîni’nin, İslâm Ağacının bir dalıdır.
Bu fazîletleri tam yerine getirdiğin zaman, o zaman burada demin niyet ettiğin Kâbe’yi görmeye başlarsın..

Ramazan geliyor biliyorsunuz 3 aylardayız.
Hiç olmazsa 2 gün oruç tutun. İkinci sual..
Sorulan sualin üçüncü suali:
“Efendim Kur'ân-ı Kerîm mü’minlere şifâ imiş.”
Âyet-i kerîme var Kur’ân-ı Kerîm mü’minler için şifâdır.
“Şifâ ne?”
Hastalığa ilaç verirsin şifâ, değil mi?
Bir yerin kırılır düzeltirsin şifâ… midesi ağrır şifâ, şifâ işte.
Eee peki ağam, Kur'ân okumak?
Mânâsını bil, bilme şifâdır.
Çok iyi dikkat edin, bunu hiçbir yerde, ara sıra ağzımdan kaçırıyorum duyamazsınız.
“Peki efendim, öğret bize de yâhu şu hastalığa okuyalım bunu”
Var her hastalığı iyi eder Kur’ân-ı Kerîm.
Her hastalığı, kanseri de tüberkulozu da doktor söylüyor bunu, 32 senelik doktor söylüyor, hepsini iyi eder.
“İyi efendim bize öğret bunu da okuyalım, yâhutta hastânelerde bir yer olsun da okuyalım.”
Hıııı niye şifâ?.
Orada durun çok dikkatli olun, vucûdu mubâreki Resûlullah, ALLAH’ın bir radyosudur, şu radyosu. Şimdi bu radyo şurada duruyor.
“Havada Ankara’dan verilen radyo dalgaları var mı?”
“Var. Ama niye almıyoruz biz?”
“Alamayız ki. Anca bu makine alıyor bunu değil mi?”
Düğmesini çevirdi mi bakıyorsun Ankara’dan aha ses geliyor.
Görmediğimiz ses. Bunun içinde sese bürünüyor. Sese çıkıyor.
Bu nasıl Ankara Radyosunun havadaki dalgaların bir radyosuysa Cenâb-ı Resûlullah’ın mubârek vucûdu da ALLAH’ın Radyosudur.
Demek Cebrâil aleyhi’s-selâm büyük bir tanker, gidiyor Sidretu Munteha’ya dolduruyor içini bu dalgalarla, geliyor görünmez ahizesini Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin mubârek kalbine civatalıyor.
Başlıyor titremeye o zaman, Resûlullaha âyet geliyor.
La tuharrik bihi lisânike….

Resûlullaha: “Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî.”
Âyetlerimiz gelirken vahy gelirken Resûlum hiç kıpırdama, dilini bile oynatma.
O dalgalar içine girdiği zaman, Resûlullah’ın Mübârek ağzından o dalgalar harfsiz sessiz dalgalar.
“Bi hurûfu lafz-ı savt ol padişah” Mevlüd’de vardır ya.
Savtsız sessiz bu dalgalar Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in içinde bizim anlayacağımız lİsâna çevriliyor. Resûlullah başlıyor.
“Alleme’l-insâne mâ lem ya’lem”
Şimdi harfsiz sessiz ilahî vahy bizim anlayacağımız ses harf söze Vucûd-u Resûle çevriliyor değil mi?
Çünkü vahyi hiç kimse sahâbelerin biri dahî duyamıyor.
Kur’ân okumak şimdi dikkat buyurun göz ile Kur’ân’ın âyetine bakıp şöyle harf hâlinde olan kelimatı veyâhut dimağında ezberinde olanın medlûlunu bulup vücud makinası tarafından söze inkılâb ettiriyorsunuz siz.
Kur’ân okuyan bir nevi vahyi taklid ediyor demektir.
Ben şimdi Resûlullah’ın gidip inen âyetleri şey edeceğim tekrar edeceğim demektir. Vücud İlahî Kelimelerle yıkanıyor demektir.
Kur’ân okumak vahy ile yıkanmak demektir.
Amma Resûlullah’a vahy 40 küsür sene sonra indi ondan evvel ne olu?
Kalbini yardılar “elem neşrahleke sadrake” oldu.
Ömründe yalan söylemedi, değil mi?
MuhaMMedu’l- Emîn sallallâhu aleyhi ve sellem Emîn ismini aldı.
Bu hâle geldi fazîlet timsâli oldu ondan sonra geldi.
O halde Kur’ân-ı Kerîmi okumak Şifâ evet.
Amma sen bu hâle gel, ömründe yalan söyleme, zînâ etme, şunu etme, kimsenin çekiştirme peşinden, hased etme mased etme, secdeye koy ondan sonra sen hasta mısın?
“eûzu billâhi mine’ş-şeytânı’r-racîm bi’smillâhi’r-rahmânı’r-rahîm” tükrüğünü bulduğun zaman Resûlullah gibi sen de Resûlullah’ın ümmetisin.
Abdulkadir Geylânî diyor ki “Lev şefâatu ceddu MuhaMMedun letefeyte binâri’l-cehennemi teffeti.”
“Eğer Resûlullah ceddimin şefâati olmasa şefâati olmasa, ben şöyle tükürüklen cehennemi söndürürüm” diyor..

Kıymetinizi bilin azîz Müslümanlar!.
Biz yalnız Kur’ân okumak için bir abdest alıyoruz o kadar.. Hani Fazîlet Abdesti?
Kursağında temiz helâl mı var?
“Efendim ben paramla çalışıyorum!”
Fırıncı abdestli mi onu şey ediyor yoğuruyor?
Besmeleynen mi kesiyor bilmem neyi?
Bir rızık, ağza gelinceye kadar 70.000 senelik yol kat eder.
Bunu âyet-i kerîme şey hadis-i peygamberiyle hadis-i kudsîlerde var.
Yetmiş. Bir buğdayın buradan İstanbul’a gitmesi bizim senelerimize vurursanız 100.000 sene eder.
Onun cüssesiyle bizim cüssemiz arasında.
Öküz hakkı var mı bilmem ne hakkı var mı?
Onun için bu vahy kelimâtının vücuddaki nûru harekete getirmesi için, hangi nur?
“elem neşrahleke sadrake” hepimizde Nûr-u Resûlullah var kalbinde, bunu harekete getireceksin.
Bu nûru harekete geçirdin mi vücûdunda Kur’ân mü’minler için şifâdır olur o zaman.
Kur’ân’ın emrettiği hususlara riâyet ederek radyo makinesi işler ve temiz hâle sokmaya çalışır insanı.
O zaman “falan âyeti falancaya okursan iyi olur yav. Efendim bâzısının nefesi şeydir iyidir” derler.
Ne nefesi oğlum? Gül mü kokuyor nefesi, sesi mi güzel?
Yoooo… O adamcağız belki kendini temizlemiş de ondan.
O hâle gelen radyodan çıkacak kelâm karşısındakine te’sir eder, parazitsiz tertemiz o zaman okuduğun Kur’ân hastaya derde her şeye şifâ olur.
Arada vahye meleğin tahsis edilmesi, Cebrâil’in tahsis edilmesi Resûle İnd-i İlâhi’de verilen kıymetin sonucu.
“Efendim falancanın sesi nefesi iyidir!” derler.
Nefeste iş yok oğlum.
“Felân yerde bilmem ne hoca var da.. haaa… sesi çok iyidir nefesi çok iyidir!”
Nefeste iş yok bilgide de hiç iş yok!.
“Çok âlim adamdır.”
İş yoook!. İlâhi Radyo hâline gelmekte hüner var.
“Nasıl gelelim?” deme.
Hâlâ kafan boş şeylerle dolu. Anlayamadığın şeylere îtiraz edecek malzemeyi aklınla yoğurma!
“Şöyle olurdu şöyle olurdu böyle olurdu” deme.
Bunu anlamada güçlük yoktur, temizlenme de güçlük var.
Temizlenmede de güçlük yok be oğlum!. Yıkayacak tellağı bulmada güçlük var.
Onda da güçlük yok, tellakta da güçlük yok. Suyu sabunu tellağı beğenmiyorsun, beğenmiyor.
Kibri bırak burnunu yere sürün biraz. Köpek burnunu yere sürdüğü için 15 kilometre uzaktaki kekliğin kokusunu alır. Bunları anlamayıp, sapıtanlarla dolu her taraf.
Kimi hoca geçinir, kimi âlim, kimi cinci, kimi büyücü, kimi muska yazar, kimi mürşidlik iddiasındadır, kimi Resûl’u, Kur’ân’ı az görür.
Az görür değil, yeni bir yol tarik öndercisi olarak milleti birbirine sokar, düşürür.
İşte ortada görüyoruz zavallı insanlar, zavallı mü’minler.
Yazıktır yekdiğerinizi sevmeyi öğreniniz azîz mü’minler.
Buluttan istenilen yağmur değildir asıl istenilen meyvelerin buğdayların yetişmesidir.
Ateşe yaklaşan tavuk kızarır bilirsiniz, ateşe yanaştı mı kızarır,
ateşe bir şey olmaz.
Nûra yanaşan nurlaşır, nûra da bir şey olmaz.
Ateşe yanaştı mı ateşe bir şey olmaz tavuk kızarır tadı değişir daha güzel olur.
Dağlık yerde en kestirme yol tepeden tepeye atlamaktır. Fakat onun için uzun ayak lâzımdır.
Yok, olmadı mı derelerden tepelerden gidersin.
Resûlu Ekrem buyuruyor ki: “Bana olan sevgi diyor bana karşı duyulan sevgi bir kimsenin kalbinde yerleşirse diyor ALLAH o kimsenin cesedine muhakkak ateşi haram kılar” diyor.
Resûlullah’ın sevgisi bir mü’minin kalbinde, Resûlullah’ın..
Bir şeyi anlatırken bakarsın gözünden yavaş yavaş yaş gelir, işte Resûlullah’a sevgi. İşte bunun diyor cesedini, cesedine diyor ALLAH ateşe haram kılar. Girsede ööööyle buzdolabında gibi olur.
İslâm’da susmak edebtendir bilirsiniz, ses çıkarmamak, sır sâhibi olmak emr olunmuştur. “Sırlarınızı söylemeyiniz.”
Bu emir olmasaydı yakalarından tutulup rezil edilecek çok kişiler var dünyâda.
Tutarsın yakasından rezil… ama İslâm’da susmak vardır.
Meleğe verilmeyip insana verilen sonsuz sır, İlâhî Vİsâl anahtarı insandadır.
Melek “geçeyim” diyor biliyorsunuz, gidiyorlar Sidretu’l- Munteha’ya mi’racda melek diyor ki: “Geçemem!” diyor. Kime?
ALLAH’ın en mümtaz kuluna Resûlullah’ı sallallâhu aleyhi ve selleme.
Meleğin geçemediği onun geçtiği yer için, sana da onun verildiğini bildiriyor Resûlullah.
Mi’rac işte.. O halde melekten afdalsın.
“Melek, Şeytan nedir?” bâzıları mırıldar durur.
Bilmediğin milyonca şey vardır insanların, bunlara karıştırmayın!
İnsanın kendisinde güzellik, güzellik ve kokuyu duymuş olsaydı hepiniz kendinizdeki güzellik ve kokuyu duymuş olsaydınız Cenâb-ı ALLAH şeytanı halk etmezdi. Şer denilen şeyi de halk etmezdi.
Hiçbir şeye lüzum kalmazdı.
Bu korkunun varlığı üstü kapalı anlatılması için Resûller gönderilmiştir.
Bu sırra vakıf olanlar çok azdır. Azdan azdır.
Aynada kendini gördüğün gibi, kendi kokunu bir aynada görmen koklaman lâzım.
Gaflette olduğundan kokunu başkasının zannediyorsun.
Bâzı aynaya yanaşır insan bakar kendisine “ha ben oyum” der değil mi?
Fakat bâzısının da gözü görmez “bu kimdir?” diye bakar aynaya.
Bâzı insanlara yanaşır insan bayramlarda gider elini öper, sarılır öper:
“Ulan ne güzel koku var bu adamda!”
Ulan onda yok onda yok senin kendi kokun o herif ayna da, senin kokunu sana duyduruyor.
Duvarda resmini göremezsin aynada görürsün, ama gine gaflettesin.
“Nasıl?”
Evet.. bak ben konuşuyorum ses kulağında değil benim ağzımda, hani sen duyuyordun?
Sanki boru bu, görünmeyen bir boru var da benim ağzıma takılmış, bak sesi ağzımda duyuyorsun, beni de içinde görüyorsun, görüyorsun ama ben bu.. gine gaflettesin bu da bunun gibi.
Su içmek için nasıl çeşmeye gidiyorsunuz, bunun gibi biraz düşün biraz.
Dâimâ yemek pişiren aşçı yemek kokusuna alışmıştır kokuyu alamaz oğlum. İnsan vücûdu da bu aşçı gibidir.
Leş yiyen hayvanlar koku almazlar haaaa!..
Köpek kilometrelerce uzaktan avın kokusunu alır, yanındaki leşin kokusunu almaz. Alsaydı yemezdi.
Bu bir ALLAH’ın hikmeti. Hikmetin içinde hikmettir, sadefin içinde inci gibi.
Dünyâ köpek gibi uzaklarda av arıyor, uzaklarda av arıyor Vallâhi öyle.
Yanındaki fazîleti kaybetmenin verdiği pis kokuyu alamıyor.
Ebâ Bekir için Âyet-i Kerîme inmiştir. Hazreti Ebâ Bekir.
“Sen en iyisini yaptın.” Leyl Sûresi’ndedir.

Her şey dâimâ yeni bir tecellî hâlindedir, HAYYın titreşimidir.
Kalıpları halk eder ALLAH, içine girer bize bizden daha yakın olur. Çekildiği zaman yine kendine döneriz.
Su buhar bulut misâli, su olur buhar olur tekrar yağmur olur.
Onun için her şey ALLAH’a döner.
ALLAH geliyor bizim içimize giriyor biz de: “Canlıyız!” diyoruz. Çekilip gidiyor biz de hadi gidiyoruz.
Bunun farkına varın oğlum farkına varın…
Onun için cesedini temiz tutmak lâzım. Kendi yerini temiz tutması için yine temizleyiciler çıkarmıştır ALLAH.İçine girecek senin.
Haberciler göndermiş peygamberler.
Asgari nâmütenâhi yâni küçüldüğü için küçücük bir irâde hâlinde bizde tecellî etmiştir ALLAH.
Kendi kendini yargılar, kendi kendisine cezâ keser. Bu devran böyle oğlum!
Bâzıları bunu ağızlarından bunu kaçırmışlar Mansur gibi.
Bâzıları da;
“Ete kemiğe büründüm
Yûnus diye göründüm!” diye telâffuz etmişlerdir.
Bu garib bir hikmettir. Eğer bunu biraz daha söylersem azîz müslümanlar göbek atmaya başlarsınız.
Senin yüzünden bu da kayıptır yeter bu kadar.
Onun için İslâm’da Esâs-I Mânevî vardır. ALLAH mutlaka affeder.
ALLAH mutlaka affetmez kanaati i’tikadı dinde;
“ALLAH muhakkak affeder!”
Amann!..
“ALLAH mutlaka affetmez!”
Hayır!. İslâm’da yoktur…
Kul, en büyük korku ve en büyük ümit arasında olması lâzımdır.
RAHMÂN ve KAHHÂRın azâmetini bir arada bildiren Hûd Sûresi indiği zaman sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin mubârek sakal ve başlarına beyazlar inmeye başladı.
Ve buyuruyor Cenâb-ı Peygamber: “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz daha az güler daha çok ağlardınız” diyor hadiste.
Hırsızlık İslâm’da yoktur Cenâb-ı Peygamber diyor: “Hırsızlığı en sevgili kızım Fâtıma yapsaydı tereddüd etmeden kolunu keserdim” diyor.
Buna vurun mihengi, Oğlunuz bir kabahat çıkar hemen doktora: “Aman Doktor Bey bu benim oğlum rapor ver, Hâkim Bey diye”
Bu hadis, insanın suratına tekme vurur, yıldızlara atar insanı.
Her fikri insana kan nakleder gibi damla damla verirdi Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
ALLAH, kulu gibi değildir azîz cemâat! Her nedâmeti her pişmanlığı ibâdet olarak kaydeder, yalnız senin boynunun büküldüğünü görsün!
Ettahiyyâtu okuyoruz namazda: “Bütün vârım ALLAH Muhabbetine fedâ olsun!” diyoruz. Hani söylediğimizi yaptık mı?
Bir Hadis-i Peygamberî de:
“Her kim ölürse onun kıyâmeti kopmuştur” diyor.
Kıyâmet, gaflet perdesindendir, benlikten kurtululup ve ALLAH’ın Kemâl Güneşini muşâhede etmektir, ölmek değildir.
Peygamberlerin vücûdu zâten bir kıyâmettir.
Sırr gözüyle bakarsan âlemin ASLına kavuşmak için çalışmada ve her şey coşmakta.
ALLAH kendisine isyan edilmesini istemeseydi Şeytanı yaratmazdı.
Rûhu sana ALLAH vermiştir, nefh etmiştir.
Bu Ruh kendisini gönderene hiçbir zaman saldırmaz oğlum.
Sana ALLAH Rûhunu veriyor. Sen o Ruhla nasıl ALLAH’ı inkâr edersin Resûlu inkâr edersin. Saldırmaz.
Akıl perdesini delip geçene biz “mecnun” diyoruz, yâni “deli” diyoruz.
O halde idrâkin yanı başında, ondan daha ötelere kadar uzanan “cinnet” diye bir şey var.
Oraya geldi mi insan, bütün Şeriat Hükümleri kalkıyor ortadan.
Bedâva oluyor, mülga oluyor.
O halde, delilik bir şeydir..
Uğradığın dertlerden mahlûklara şikâyet yasak İslâm Dîni'nde.
“Efendim ben falan şeyi ettim de, Beyefendi işte şöyleydi” yasaktır İslâm Dîninde.
RAHÎMi, merhâmetsize şikâyet etmiş olursun.
Sırr vardır hani, “bu sırdır” deriz.
Sırr, rûhun arınıp temizleyip tecellîye kâbiliyet kesb etmesi hâlidir.
Sırr diye bir şey yoktur, temizlen çık!.
Dağın başına çıktın mı öteki dereyi görürsün.
Bu Vücûd-u İlâhî Esrarı, gülünç mantık çerçevelerinde zabt etmekten âciz olduğumuzu bilmenin adıdır, bunlar bu yolun oyunlarıdır.
“Gâye ne?”
ALLAH’a kavuşmak. Bu ince noktadır burası, anlatılır, anlaşılır gibi de değildir.
Baktığı şeylerin gerisinde bir görünmeze bakan gözler vardır dünyâda.
Bir hadisde diyor ki: “ALLAH kendini zikredenleri yan yana oturur” diyor.
HAKK'ı yanında göremezsen o zikir değildir.
ALLAH zikri, insanın her tarafına sirâyet eder.
Gâfillerin zikirlerinde hangi uzvu zikrediyorsa, meşgul ise o uzuv HAKK’ın huzûrundadır.
Niyet ettik değil mi? “Allâhuekber!” durduk Kâbe’ye, durduk huzûruna.
Fakat Kafan imam okurken Odunpazarı’na gitti.
Sen Huzûr-u İlâhîde değilsin oğlum, cesedin Huzûr-u İlâhîde oğlum Anladın mı?
Oturdun bir yerde “ALLAH! ALLAH! ALLAH!” zikirdesin.. kaşındın “burayı sinek yedi”, dilin ALLAH’lan berâber vücûdun değil.
Onun için hangi uzuv zikrediyorsa o HAKK’ın huzûrundadır.
ALLAH o uzuvla berâberdir demektir.
“İnsan tek taraflıdır” değildir, Cenâb-ı ALLAH tek taraflıdır, milyonlarca şekilde tecellî eder.
Onun için vücûdun ölümle yıkılması ALLAH’ın kurduğu şeyi mahvetmesi değildir, çözülmedir oğlum çözülmedir.
Ölüm, insanın Mânevî Benliğini halktan ALLAH’ın kendisine çekmesidir, çünkü her şey ALLAH’a dönecektir.
Onun için, bir çok büyükler vardır biz onlara evliyâ zümresi deriz değil mi?
Evliyâlar, ALLAH’ın gelinleridir oğlum.
Gelinin insan ancak güzel duvağını görür, ancak dış süsünü görür, belki yüzündeki nûru, belki husûsi kokusunu, işte o kadar başka yok.
Onlar, ALLAH’ın reyhanıdırlar, ancak sıddıklar koklayabilir kokusunu alabilirler.
Bunlar, kendilerini göstermezler, çünkü Rubûbiyyet Sırrının ifşâsı küfürdür.
Henüz Madde âleminde başını secdeye koymayanlar bundan bir şey anlamazlar bu lakırtıdan:
“Ne zırzır ediyor bu herif” derler.
Takdir ve Yazı Dünyâya âittir, Âhiret Âlemine âit değildir.
Orada ALLAH’ın Rahmet Sıfatı tecellî ettiğinden Dünyâdaki Takdir ve Kaderi Âhiret Âlemine teşbih edemezsiniz.
Bu sırrın gizlenmesi için o hadisler buyrulmuştur yukarda dediğimiz hadisler.
“Men ferraka feleyse minnâ” bir hadis-i peygamberî.
“Men ferraka feleyse minnâ”.
Evlâd ile ananın babayı, sevgi ile karıyla kocayı, dost ile dostun arasını bozan kendisini Müslüman addetmesin diyor Cenâb-ı Peygamber, gel de dedikodu yap oğlum hadi, aha yap hadi!
Ondan sonra da Resûlullah ne diyor:
“Men ferraka feleyse minnâ”
“Karıyla kocanın, ebeveynle oğlunun kızının, iki dostun arasını bozan kendisini Müslüman addetmesin” diyor sallallâhu aleyhi ve sellem.
“Hacı Efendi böyleydi, Mehmet Efendi böyleydi”
Telsiz-telgraf gibi birbirimizi lakırdı ediyoruz ondan sonrada namaz kılıyoruz.
O dışarıdaki kılmayanlara söylemiyorum onlar bizden daha berbat oğlum..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Hârunu Reşid meşhur Abbâsî halîfesi biliyorsunuz.
Abbâsîler Resûlullah sülâlesinden, hanımı Zübeyde var idi biliyorsunuz. Mekke’de SU’yu yaptıran kadın. Bir gün satranç oynuyorlarmış halîfeyle, halîfe yenmiş Zübeyde’yi, Zübeyde’yi yenmiş.
Demiş ki: “Çırçıplak olacaksın halîfe işte bu, sarayda dolaşacaksın!”
Zübeyde demiş: “Etme Efendi işte ben müslümanım!”
“ııııııh!” demiş.
Çırçıplak etmiş Zübeyde’yi sarayda dolaştırmış. Zübeyde gitmiş odasına, 10 gün hasta yatmış.
10 günden sonra Hârunu Reşid tekrar Zübeyde’yi çağırıyor, bir oyun daha istiyor ondan.
Bu sefer Zübeyde yeniyor Hârunu Reşidi.
Diyor ki: “Ne istiyorsun?”
“İneceksin aşağı mutfağa, herif ineceksin aşağı mutfağa!” diyor “Orada en çirkin câriye kim ise, milletin içinde onunla yatacaksın” diyor.
“Amann diyor nasıl?” “Iııııııh” diyor.
Hârunu Reşid bu işi yapıyor, o câriyeden bir çocuğu oluyor Abdullah Me’mun, bir de Zübeyde’den oğlu var Mehmed Emîn. Ama bunu Zübeyde’ylen Hârunu Reşid’den başka bilen yok.
Hârunu Reşid irtihal ediyor, Mehmed Emîn halîfe oluyor.
Mehmed Emînlen Abdullah Me’mun kardeşiz biliyorlar Zübeyde’den ötürü.
3-4 sene Mehmed Emîn Halîfelik yaptıktan sonra.
Bak bu hikâyenin altından ne çıkacak? Hepiniz ağlayacaksınız!
Kardeşini Me’mun katlediyor, koparıyor kafasını yerine geçiyor.
Zübeyde de ağlıyor tabi kendi oğlu. Ötekini de onun oğlu biliyor. Zübeyde yaşlanmıştı o zaman ağlıyor.
Me’mun dönüp yanından geçerken diyor ki: “Bana beddua mı ediyorsun vâlide diyor, ana!” diyor.
“Yâ ALLAH yâ Emîre’l- Mu’minîn ben beddua etmiyorum. Oğlumun saltanatına ben mâni oldum ben onu katlettirdim.”
“Nasıl olur ana?” diyor.
Anlatıyor, anlatıyor: “Sen diyor falancasın, ben satrançta yenilmeseydim, gâlib geldiğim zaman Hârunu Reşid’e bunu yaptırmasaydım sen doğmayacaktın!” diyor.

İşte bu Me’mun, bu Me’mun, İmâm-ı Hanbel’i çağırıyor yanına halîfe olduğu zaman diyor ki: “Kur'ân mahluk mudur münzil midir?”
Mahluk demek yâni Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz tarafından yazılmıştır o mu söylemiştir bunu yoksa melek vâsıtasıyla mı inmiştir.
“Ya Emîre’l- Mu’minîn münzildir” diyor.
“Yok mahlûktur! Yok münzildir.” İmam-ı Hanbel’e müthiş ezâ-cefâ ediyorlar, İmam-ı Ahmed’e.
Ellerini bağlatıyor, kendisine sopayla o kadar vurduruyor ki dişleri kırılıyor İmam-ı Hanbel’in.
“Hayır diyor münzildir!”
Nihâyet o kadar Me’mun kızıyor ki kırbaçla sarayda, milletin içinde mubârek İmam-ı Hanbel’i dövmeye başlıyor.
Bir serafesi var Arapçada serafa don demek, üstü çıplak, elleri bağlı böyle arkaya kırbaç içinde: “Ya Hanbel nedir bu?” diyorlar.
“Efendim, donum düşeceği zaman: “Ya RABBi beni bunlara rüsvâ etme! dedim” diyor.
Bunun üzerine Me’mun yaralarını tedâvi ettiriyor İmam-ı Hanbel’in.
Aradan bir müdded daha geçiyor, İmam-ı Hanbel’i bir çuval içinde döve döve öldürüyorlar ve asıyorlar bu mubârek Zât’ı.
Cenâzesine 40.000 kişi gitmiştir İmam-ı Hanbel’in Bağdad’da yatıyor kendisi. 40.000 kişinin içinde 10.000 yehuda, yâhud varmış hepisi Müslüman oluyor...
40.000 kişinin içinde 10.000 yehuda, yâhud varmış hepisi Müslüman oluyor...
“Niye Müslüman oldunuz?”
“Size söyleyemeyiz size, bir tecellî oldu”
O devrin evliyâyı kiramlarından Ahmed Hazeî Hazretleri vardır. İmam-ı Hanbel’i rüyâda görüyor, kendi kitabında şey eder.
“Yâ Hanbel nasılsın?” diyor.
Çok dikkat edin azîz Müslümanlar: “Nasılsın?” diyor.
“Mağfiret oldum Yâ Hanzeî! Âhiretteyim. Ancak 3 gün elem ve gam içinde kaldım ahrette!” diyor.
“Niçin?” diyor.
“Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem 2 defâ yanımdan geçti, mübârek yüzünü benden sakladılar!” diyor, böyle ederek.
"Üçüncü defâ geldiklerinde yüzüme baktılar Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yüzüme baktı.” diyor.
Bende dedim: “Yâ Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Kur'ân munzildir mahluk değildir!” dedim beni katlettiler, bundan dolayı mı bana darıldınız?”
“Hayır" buyurdular, Ehl-i Beytimden bir kişi beni bîgayrı hakkın katlettirdiğinden senden hâyâ ettim de bakamadım yüzüne!” demiş.
Yâni bakar Resûlullah’a da: “Yâ Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem senin kanından bir kişi beni bîgayrı hakkın katlettirdi diye hatırından geçer diye hâyâ ettim!” demiş.
Resûlullah buyudu!. Bu hâyâ olacak bizde!.
Oldu mu oğlum, minâreyi elinle kaldıracaksın, işte İslâm bu..
Herkesin bütün Kâinâttan aldığı İlm-i Kalbîye göre mevki-i mânevîsi, derecesi asteğmen mi, üsteğmen mi, yüzbaşı mı, binbaşı mı, yarbay mı, albay mı, paşa mı, orgeneral mı olduğu belli olur.
Bizde dedikodu: “Hav! Hav! Hav!.”

At hırsızı inek hırsızıymış herif, 30 tâne ineği satarmış böyle. Bir ineğin bir tânesini satamamış.
Doğru Hazreti Mevlânâ’ya gitmiş, Hazreti Mevlânâ da genç daha.
Gitmiş demiş ki: “Ben hırsızım ha!.” demiş “Hoca Efendi, siz tekkede kesin!.” demiş.
Mevlânâ: “Defol burdan demiş buraya haram girmez, çabuk git!.” demiş. Herif öküzünü almış gitmiş.
Doğru Hacı Bektaş’a gelmiş, Hacı Bektaşı Velî Hazretlerine.
O zaman 70 yaşında, Mevlânâ 35 yaşında.
Demiş ki: “ Efendi Hazretleri, ben inek hırsızıyım, sattım bu da kaldı sizin tekkeye getirdim bunu kesin!.” demiş.
“Hayy hayy oğlum! Teşekkür ederim. Kesin yiyelim!.” demiş, kesilmiş yenmiş.
“Efendi Hazretleri size bir şey soracağım!” demiş.
“Buyurun!” demiş.
“Ben Konya’da bir Mevlânâ denilen bir molla var ona götürdüm tekkesine” demiş..
“Ben hırsız çaldım bunu diye beni oradan bir kovdu haram şey buraya girmez diye beni oradan bir kovdu haram şey buraya girmez diye. Sen büyük bir insansın, sen nasıl aldın?.” demiş.
“Oğlum demiş” Fenâ söylemiyor bakın!
“Mevlânâ demiş Mevlânâ bir şâhindir her leşe konmaz oğlum!" demiş.
Bak büyük adama bak!
Kalkmış Konya’ya gitmiş bu adam. Mevlânâ’ya çıkmış: “Efendi Hazretleri ben sana bir inek getirdim.”
“Evet” demiş.
“Kovdun beni” demiş.
“Evet kovdum” demiş. “Yine getirsen yine kovarım!.” demiş.
“Ben Hacı Bektaş’ta bir Hacı Bektâşı Velî Hazretleri var ona götürdüm kesti yediler!.” demiş.
“Oğlum demiş o büyük bir ummandır ne kadar pislik atarsan at tertemiz olur!.” demiş.

Ben şimdi şurda bir şey söylüyorum: “Ooouuooo! Bırak o deyyusu, Bırak o sersemi!.” der.
Hangi Müslümanlık oğlum! Büyüklük bu işte…

Onun için Müslümanlığınızı bilin azîz cemâat!
Hakîki SECDEnin verdiği zevki alın!.
İnsan bambaşka bir hâle gelir.
Bu günlük bu bu kadar yeter, gelecek haftaya kadar.
Küçük bir duâ edelim, ramazan bu mübârek aylarda kabul eder..


Âmiiiin!
ALLAHumme salli alâ seyyidinâ MuhaMMedin ve alâ âli MuhaMMed!

Subhâneke Yâ ‘allâm, taaleyte Yâ Selâm!
Ecirnâ mine’n-nâr ve bi affike Yâ mucir!.

ALLAHumme ente’l-Mennân bedîu-s semâvâti ve’l-ardı zu’l-celâli ve’l-ikrâm!
Yâ Hayyu Yâ Kayyum. Yâ ALLAH celle celâluhu!.

Yâ erhame’r-râhimîn!
Bizi yolumuzdan şaşırtma Yâ İlahî!
Bize sabır ihsan eyle!. Kanaat hasletlerimizi takviye eyle!
A’mâlimizi kabul eyle!. Hatâlarımızı bağışla!
Rızıklarımızı helâl yoldan nasîb eyle!
Bizlere sıhhat, âfiyet ve dirilik, kuvvet ver Yâ RABBi!.
Bizi cehennem azâbından koru Yâ RABBi!
Rahmetini ülkemizden esirgeme!. Memleketimizi her türlü âfattan masun kıl Yâ RABBi!.
Ordumuzu daimaMansûr eyle Yâ RABBi!
Bize kadar uzanan Resûlullah‘ın Nûrunu, kalb penceremizi açarak bize göstermeye nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Kabirde sual meleklerinle bize iltifat nasîb eyle Yâ RABBi!
Bizi cehennem azâbından koru Yâ RABBi!
Son nefesimizde ki buyrun: “Eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve eşhedu enne muhaMMeden abduhu ve Resûluhu” kelimesi ile çene kapamak nasîb eyle Yâ RABBi!.
Âhirete Resûlullah’ın mubârek yüzünü görüp elinden öpmek nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Lillâhi’l-Fâtiha..


Resim

Sahâbe: (Sahâbi) Sâhibler. Sâhib çıkanlar. Peygamberimiz Hazret-i MuhaMMed (A.S.M.) sağ iken mü'min olarak görmüş, mü'min olarak vefât etmiş erkek müslüman.
Eshab: (Eshâb) (Sahib. C.) Arkadaş olanlar. Sâhip olanlar, kullanma yetkisine sâhip kişiler. Halk, ahâli. Sahâbeler, yâni Peygamberimiz Hazreti MuhaMMed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zâtlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü fazîletlerde en ileri seviyede bulunan şahsiyetlerdir.Onlar Peygamberimizi (A.S.M.) her an yakın alâka ile takip ederler ve O'na, her cihetle ittibaa çalışırlardı. Dâima sıdk ve sadâkatten, doğruluk ve fazîletten ayrılmamak cehdi içinde idiler. İslâmiyet’in neşir ve tâmimi için her çeşit fedâkarlıktan çekinmezlerdi.
Sevr: Öküz, boğa.
Refîk: Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş
Şefîk: Şefkâtli, esirgeyen. Rikkat sâhibi. Merhâmetli.
İnkişaf: Açılma. Meydana çıkma. Yetişme. Terakki etme, ilerleme. Gizli sırların bilinmesi.
Lafz: Ağızdan çıkan söz, kelime.
Bi hurûfu lafz-ı savt: Harfsiz, sözsüz, sessiz.
Savt: Ses. Bağırmak.
Medlul: Delâlet olunan. Gösterilen. Mânâ. Meâl. Mefhum. Delil getirilen şey. Bir kelime veyâ bir işâretten anlaşılan.
İnkılâb: Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma. Altüst olma.
Taklid: Takma, asma, kuşatma. Benzetmeye ve benzemeye çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeye çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapma
Cüsse: Gövde, kalıp, beden.
Riâyet: İyi karşılamak, ağırlamak, hürmet etmek. Uymak, tâbi olmak. Otlamak veya otlatmak. Hıfzetmek, korumak.
Tahsis: (Husus. dan) Belli bir gâye için kullanmak. * Bir şey veyâ bir kimse için ayırmak.
İnd: Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve mânevî mekân. Maddî ve mânevî huzûra delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir.
Tellak: hamamda keseci, kir çıkaran kişi.
Sidret-i Munteha: Mahlûkat ilminin ve amelinin kendisinde nihâyet bulup kevn âlemini hududlandıran bir işâret. Yedinci kat gökte olduğu rivâyet edilen ve Peygamberimiz Aleyhi’s-salâtu Ve’s-selâm'ın ulaştığı en son makam.
Mümtaz: Diğerlerinden ayrılmış, üstün, seçkin, seçilmiş. * Ayrı tutulan.
Sadef: Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler. * Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu.
Asgari: En az. En küçük.
Nâmutenâhi: sonsuz.
Terennüm: Güzel güzel anlatma. Yavaş ve güzel sesle şarkı söyleme. Ötmek. Mûsikîleşmek.
İ’tikad: İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak.
Müşâhade: Gözle görmek. Seyrederek anlamak. Seyretmek. * Muâyene, kontrol.
Nefh etmek: Üfürmek.
Mülga: İlgâ edilmiş. Kaldırılmış. Metruk ve lağvedilmiş şey. Terkedilmiş. Kesb etmek: Kazanmak.
Sirâyet: Yayılmak, bulaşmak, geçmek.
Zümre: Bölük, cemâat, grup, takım, sınıf. Cins.
Teşbih: (C.: Teşbihât) Benzetmek, benzetilmek. Benzetiş. Bir vasıfta vehmetmek.
Yahud: Yahudi.
Munzil: İnzal eden, aşağı indiren. Bir şeyi indiren.
Bîgayrı hakkın: Haksız yere.
Haslet: Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
A’mal: (Amel. C.) Ameller. İşler. Yapılan hayırlar.
Masun: Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan. Salım, sağlam.
Mansûr: Yardım edilen, yardım görmüş. Gâlib, muzaffer.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.


Resim

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Herhangi biriniz abdestli olarak namaz kıldığı yerde beklediği sürece melekler ona şöyle dua ederler: “ALLAHım, onu affet! ALLAHım, ona merhamet et!” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre'den; Buharî, Ezan, 10/36; Müslim, Mesacid, 5/49)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Herhangi biriniz namazı edâ ettikten sonra evine dönmesine diğer vakti beklemekten başka bir engel olmadığı halde evine gitmeyip camide namazı beklerse, beklediği sürece o namazda sayılır.” buyurmuştur.
(Ebû Hüreyre'den; Buharî, Ezan, 10/36; Müslim, Mesacid, 5/275)

İmam Mâlik bu rivâyete geçen «Malem yuhdis» lafzı için şöyle der: “Abdestini bozmadığı sürece» anlamındadır.”

NoT: Bu, işi olmayanlar içindir, çalışan kimselerin namazı kıldıktan sonra işine gitmesi mescidde oturmasından efdaldir. Hatta Hz. Ömer namaz aralarında bazen mescide uğrar, orada oturanları kırbaçla işine gönderirdi..


Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Allâhu Teâlâ, beni sevene Cehennem ateşini haram kılar.” buyurmuştur.
(Ebu Nuaym)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Kişi Öldüğü Vakit Kıyâmet Kopmuştur” buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ c. II, s. 379380)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ALLAH'a yemin ederim ki, MuhaMMed'in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.” buyurmuştur.
(Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim Nitekim semâ uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu Semâda dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur, her tarafta ALLAH'a secde için alnını koymuş bir melek vardır ALLAH'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belânızı defetmesi için) ALLAH'a yalvar yakar olurdunuz " buyurmuştur.
(Ebu Zerr ra.’dan, Buharî 1681)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Men ferraka feleyse minnâ: Tefrîka çıkaran (fert ve cemâatleri birbirlerinden ayıran ve bölmeye gayret gösteren) bizden değildir” buyurmuştur.
(Taberânî; Münâvî)


Resim

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Yâ eyyuhe’n-nâsu kad câetkum mev'ızâtun min rabbikum ve şifâun limâ fî’s-sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne): Ey insanlar, RABBinizden size bir öğüt, sînelerde olana bir şifâ ve mü'minler için bir hidâyet ve rahmet geldi.” (Yûnus 10/57)

إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim---“İllâ tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fî’l-ğâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelâllâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferû’s-suflâ, ve kelimetullâhi hiye’l-ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun): Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, ALLAH vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hazreti Ebû Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “- Mahzun olma, zîra ALLAH’ın yardımı bizimle berâberdir.” Nihâyet ALLAH Peygamberin (veya Ebû Bekir’in) üzerine mânevi huzûrunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk dâvasını), en alçak etti. O, ALLAH’ın kelimesi tevhid ise, en yüksek!... ALLAH, (her şeye) gâlibdir, hükmünde hikmet sâhibidir.” (Tevbe 9/40)

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
Resim---“Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî: Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip durma.” (Kıyâme 75/16)

الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Resim---“Ellezî alleme bi’l-kalem(kalemi): Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.” (Alak 96/4)

عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Resim---"Allemel insâne mâ lem ya’lem: İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak 96/5)

لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ
Resim---“Lâ tuharrik bihî lisâneke li ta’cele bihî: Depretme ona dilini telâşından onu (tekrarlamak için)!" (Kıyâme 75/16)

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---"E lem neşrah leke sadrek: Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?” (İnşirâh 94/1)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Resim---“Ve nunezzilu mine’l-kur’âni mâ huve şifâun ve rahmetun li’l-mu’minîne ve lâ yezîdu’z-zâlimîne illâ hasârâ(hasâran): Biz Kur’ân’dan öyle âyetler indirmekteyiz ki, mü’minler için şifâ ve rahmettir. Zâlimlerin de ancak sapıklığını artırır.” (İsrâ 17/82)

وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى
Resim---“Ve seyucennebuhe’l-etkâ: Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır.” (Leyl 92/17)

الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى
Resim---“Ellezî yu’tî mâ lehu yetezekkâ: Ki o, malını vererek temizlenip arınır.” (İsrâ 17/82)

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim---"Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.” (Hûd 11/112)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)
DEMİŞti Ki…


40 bin kişinin içinde 15 bin Yahuda varmış, Yahud varmış.
Hepisi Müslüman oluyor.

Niye Müslüman oldunuz?
Size söyleyemeyiz size, bir tecellî oldu
O devrin evliyâyı kiramlarından Ahmed Hazeî Hazretleri vardır. İmam-ı Hanbel’i rüyâda görüyor.
Kendi kitabında şey eder.

Yâ Hanbel nasılsın?diyor.
Çok dikkat edin aziz Müslümanlar:
Nasılsın?diyor.
Mağfiret oldum Yâ Hanzeî! Âhiretteyim. Ancak 3 gün elem ve gam içinde kaldım ahrette!diyor.
Niçin?diyor.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem iki defa yanımdan geçti, mübârek yüzünü benden sakladılar!diyor, böyle ederek.
"Üçüncü defâ geldiklerinde yüzüme baktılar Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yüzüme baktı.diyor.
Bende dedim:
Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemKur'ân munzildir mahluk değildirdedim. Beni katlettiler. Bundan dolayı mı bana darıldınız?
Hayır" buyurdular. Ehl-i Beytinden bir kişi beni bîgayrı hakkın katlettirdiğinden senden hâyâ ettim de bakamadım yüzüne!demiş.
Yâni bakar Rasûlullaha da:
Yâ Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem senin kanından bir kişi beni bîgayrı hakkın katlettirdi diye hatırından geçer diye hâyâ ettim!demiş.
Rasûlullah buyudu!
Bu hâyâ olacak bizde! Oldu mu oğlum!
Minâreyi elinle kaldıracaksın işte İslâm bu..
Herkesin bütün Kâinâttan aldığı İlm-i Kalbîye göre mevki-i mânevîsi, derecesi asteğmen mi, üsteğmen mi, yüzbaşı mı, binbaşı mı, yarbay mı, albay mı, paşa mı, orgeneral mı olduğu belli olur.
Bizde dedikodu:
Hav! Hav! Hav!

At hırsızı inek hırsızıymış herif, otuz tâne ineği satarmış böyle.
Bir ineğin bir tânesini satamamış. Doğru Hazreti Mevlânâ’ya gitmişHazreti Mevlânâ da genç daha.
Gitmiş demiş ki:
Ben hırsızım ha!demişHoca Efendi, siz tekkede kesin!demiş.
Mevlânâ:
Defol burdan demiş buraya haram girmez, çabuk git!demiş.
Herif öküzünü almış gitmiş. Doğru Hacı Bektaş’a gelmiş, Hacı Bektaşı Velî Hazretlerine.
O zaman 70 yaşında, Mevlânâ 35 yaşında.
Demiş ki:
Efendi Hazretleri, ben inek hırsızıyım, sattım bu da kaldı sizin tekkeye getirdim bunu kesin!demiş.
Hayy hayy oğlum! Teşekkür ederim. Kesin yiyelim!demiş.
Kesilmiş yenmiş.

Efendi Hazretleri size bir şey soracağım!demiş.
Buyurun!demiş.
Ben Konya’da bir Mevlânâ denilen bir molla var ona götürdüm tekkesinedemiş..
Ben hırsız çaldım bunu diye beni oradan bir kovdu haram şey buraya girmez diye beni oradan bir kovdu. Sen büyük bir insansın sen nasıl aldın?demiş.
Oğlum demiş
Fenâ söylemiyor bakın!
Mevlânâ demiş Mevlânâ bir şâhindir her leşe konmaz oğlum!" demiş.
Bak büyük adama bak!.
Kalkmış Konya’ya gitmiş bu adam.
Mevlânâ’ya çıkmış:
Efendi Hazretleri ben sana bir inek getirdim.
Evetdemiş.
Kovdun benidemiş.
Evet kovdumdemiş.Yine getirsen yine kovarım!demiş.
Ben Hacı Bektaş’ta bir Hacı Bektâşı Velî Hazretleri var ona götürdüm kesti yediler!demiş.
Oğlum demiş o büyük bir ummandır ne kadar pislik atarsan at tertemiz olur!demiş.

Ben şimdi şurda bir şey söylüyorum:
Ooouuooo! Bırak o deyyusu, Bırak o sersemi!der.
Hangi Müslümanlık oğlum!
Büyüklük bu işte…

Onun için Müslümanlığınızı bilin aziz cemaat!
Hakîki SECDEnin verdiği zevki alın!
İnsan bambaşka bir hâle gelir.
Bu günlük bu bu kadar yeter.
Gelecek haftaya..
Küçük bir duâ edelim, ramazan bu mübârek aylarda kabul eder.

Âmiiiin!
Allahumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed!

Subhâneke Yâ ‘allâm, taaleyte Yâ Selâm!
Ecirnâ mine’n-nâr ve bi affike Yâ mûcibi’d-dâvet.

Allahumme ente’l-Mennân bedîu-s semâvâti ve’l-ardı zu’l-celâli ve’l-ikrâm.
Yâ Hayyu Yâ Kayyum. Yâ ALLAH celle celâluhu!
Yâ erhame’r-râhimîn!
Bizi yolumuzdan şaşırtma Yâ İlahî!
Bize sabır ihsan eyle!
Kanaat hasletlerimizi takviye eyle!
A’malimizi kabul eyle!
Hatâlarımızı bağışla!
Rızıklarımızı helâl yoldan nasîb eyle!
Bizlere sıhhat, âfiyet ve dirilik, kuvvet ver Yâ RABBi!.
Bizi cehennem azâbından koru Yâ RABBi!
Rahmetini ülkemizden esirgeme!
Memleketimizi her türlü âfattan masun kıl Yâ RABBi!.
Ordumuzu Mansûr eyle Yâ RABBi!
Bize kadar uzanan Rasûlullah‘ın Nûrunu, kalb penceremizi açarak bize göstermeye nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Kabirde sual meleklerinle bize iltifat nasîb eyle Yâ RABBi!
Bizi cehennem azâbından koru Yâ RABBi!
Son nefesimizde ki buyrun:
Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve Rasûluhukelimesi ile çene kapamak nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Âhirete Rasûlullah’ın mubârek yüzünü görüp elinden öpmek nasîb-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Lillâhi’l-Fâtiha..



Resim

Yahud: Yahudi.
Munzil: İnzal eden, aşağı indiren. Bir şeyi indiren.
Bîgayrı hakkın: Haksız yere.
Haslet: Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
A’mal: (Amel. C.) Ameller. İşler. Yapılan hayırlar.
Masun: Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan. Sâlim, sağlam.
Mansûr: Yardım edilen, yardım görmüş. Gâlib, muzaffer.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.



Resim

YAĞMUR ve DELİ

Dün namazdan bahsettik ALLAHa yaklaşmanın merdiveni olan namazdan. Rukularından sucudlarından kâidelerinden şunlardan bundan uzun uzadıya bahsettik.
Bugünde namazın sabah namazı iki rekat, dört rekat öğlen namazı niçin böyle, ikindi namazı niçin böyle, akşam namazı niçin böyle.
Şimdi ikindi namazında peki niçin imam gizli okudu da akşam açık okuyor bunları biz müslümanız bilmemiz lâzım, bunları anlatacağım.
Yalınız şu şükür secdesi yaptık demin.
Bu şükür secdesi çok büyük iştir ağam, abdestli olarak yapılır.
Bir gemi zift toplayın zift, bir gemi dolusu zift… dağ kadar. Kaç tâne sinek toplar o.

Hiç!
Bir damla bal bütün mahallenin sineklerini bir araya toplar.
Aha bu secdede öyledir oğlum.
Bu secde deyip geçme sakın.
Bütün bu secdeler Hadis-i Peygamberî ile sâbittir.
Müşkül vaziyetlerde, çok elim kıtlıkta, büyük felâketlerde her işin düzelmesi için bu mümkün olur.
Maddî konuşmuyorum mânevî konuşuyorum.
Şimdi mümkün olsa da dünyâ yüzündeki şu felâketleri kaldırmak istesek Rasûlullah söylüyor bunu.
Türkiye’de kaç bin kişiyiz?

Otuz milyon.
Otuz milyon kişi kadın erkek ihtiyar, hepisi abdestli, namaz kılsın kılmasın.
Peygamber söylüyor bunu.
Günün muayyen bir saatinde emirle radyodan:
Kıbleye dönün!
Sokakta evde nerede olursanız olsun hatta hayvan pisliği bile olsa nere olursa olsun.
Radyoda bir ses:
ALLAHU EKBER!
Otuz milyon kişi secdede.
Secdede bir kelime söylenecek.
Bunu burada söylemeyeceğim.
Ondan sonra kalk ayağa:
Âmin!de.
Âmin!dedikten sonra kabul edilmezse beni makinaya koyun kıyın!

Onun içün şükür secdesi aziz cemaat çok büyüktür.
Arasıra böyle evinizde
ALLAHu elinizi kaldırmak yok:ALLAHU EKBER!deEl-HAMDU LİLLAH Yâ RABBİ!

Çünkü başını secdeye koymak demek kendi yaratıldığın yer ile temas etmek demektir.
Aradan bütün kirler çıktı mı ceryan geçmeye başlar onun için bütün peygamberlere öldükleri yere gömülmek ve yerde yatmak farzdır.
Üst katta yatmazlar peygamberler yerde toprakta yatarlar. Kendilerine mahsus.

Bak secde yaptığımız zamanda yağmur yağıyordu.
Rasûlullahu sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz böyle yağmur yağdığı zaman mubârek saçları kulaklarının omuzlarına kadar gelirdi.
Hani güzel İslâm kızları vardır, annesi kesmiş şöyle saçlarını aha onun gibi.
Rasûlullahu sallallâhu aleyhi ve sellem mubârek başlarını açar böyle yağmura arzedermiş.
Bu yağmura böyle damla damla düşenler Araplar
hellâbderlermiş.
Gözlü he, lâmelif lâ, be veyâhutta
hellâbederler Araplar.
Başını böyle ıslatırmış, yağmur altında dururlarmış.
Sebebini sorduklarında:
Yâ Rasûlullah nedir bu?
Yağmurun ALLAH ile ilgisi yenidirdemiş.
Yeni yağıyor. ALLAH fiil hâline geç dedi.
En yakın ALLAHa yağmurdur.
Yağmurun
ALLAHa daha yakîn olması dolayısıyla insanların en fazîletlisi olan Efendimizi yağmur teshir etti demektir. Değil mi?
Yağmur yâni Rasûlullahı cezb etmiştir.
Âşık olmuştur Rasûlullah yağmura o bir vesileydi.
Bu sebeble yağmurun getirdiği feyizden faydalanmak için kendilerini ona arzederdi, yağmura.

O halde aziz cemaat gözünü dört aç!.
Yağmurun risâlet bu risâletle aracılığı suyun risâleti demektir.

ALLAH ile alâkası varsa o halde cenâbı ALLAH’lan daha yakındır diye başını vurduğuna suya…
Bu yağmurun risâletle aracılığı suyun risâleti demektir.
O halde yağmur bir nevi Rasûlluk yapıyor burada.
Çünkü
ALLAH canlı olan her şeyi sudan yaratmıştır.
ve cealnâ mine'l-mâi kulle şey’in hayy

Birbirine bağlı bunlar.
İnsan torunu gelir yanına koskoca altmış yaşındaki dede konuşur:

Gel gel gel!…
Çocuğun lisanından konuşmaya başlar.
Çocuk seni teshir etmiştir. Onun esâreti altına girmişsindir demektir.
Çocuk büyükten daha yakındır
ALLAHa. Çünkü temizdir.
Su da böyledir. Su her türlü pisliğimizi temizler.

ALLAHın huzûruna çıkmak için bize abdest aldırır, ne pislenir ne bişey yapar.
Nasıl hikmet bu?
Onun için Pota-yı Rasûlullah’ta eriyen Memlaha-yı Muhammediye’ye düşen insan şekâveti derhal fazîlete çevrilir.
Tuza düşer,
memlahaArapça'da tuz gölü demektir.
Hepisi, fâre de düşse, şu da düşse, bu da düşse kokmaz.
Onun için insan vücûdunun kokmaması lâzım.
Kokmamak için de:
ALLAH!demesi lâzım.
İnsanın vücûdunun tuzu
ALLAHtır.

Gözyaşı, laboratuvarda tahlil edilmiştir gözyaşı.
İçinde üre vardır, şeker vardır anlaşıldı mı?
Biraz fosfat vardır laboratuvar tetkikinde.
Ama şeker var ama tat yok.
İnsandan insana gözyaşının tadı değişir aziz cemaat.
Hakîki temiz bir insanın gözyaşı başkadır.
Edebsizin başkadır, şunun başkadır. bunun başkadır.

ALLAHın en çok kıymet verdiği ALLAH indinde mu’teber olan gözyaşıdır.
Gözyaşında yalan yoktur gözyaşında riyâ yoktur.
Gözyaşında daha başka bir şey vardır onu söyleyemem. Söylemem.
Hücum etseniz üzerime didik didik etseniz aha bunu söylemem.


Ed-demu’l ayni la ya’rifu ile’l ârif, ve’l- hubbu lâ te'zül lezzâti bi’l-elem

Gözyaşında öyle bir şey vardır ki her adama söylenmez.
Acıdır amma o acının içinde büyük zevk vardır.
Onun için bu secdeyi arasıra ağam yapın!.
Böyle yapıp da duâ ettiniz mi duânızdan dağlar yerinden oynar.
Cenâb-ı Peygamber söylüyor.
Uhud Harbinde biliyorsunuz Rasûlullahın Ordu-yu Humâyunu yenilmişti.
Hazreti Hamza, Vahşi tarafından şehid edilmişti.
Sahâbeler ölmüştü bilmem ne olmuştu.
Rasûlullahın da mubârek dişi kırılmıştı.
Bedir harbinde yine yeniliyorlar.
Rasûlullahu sallallâhu aleyhi ve sellem başını secdeye koyuyor aha bu şükür secdesi, hakîki.
Ağam şükür secdesine gittiğin zaman,
ALLAH'la senli benli konuşuyorsun demektir.
Senli benli naz makâmındasın.
Almadan kafanı kaldırma amma, o edebi hak et!.
Rasûlullah Secde-i
RAHMÂNa başını kapamış:Yâ RABBİ!demişNusretin gelmedikten sonra kafamı kaldırmayacağım!demiş, toprağın üstünde.
Kan gövdeyi götürüyor:
Kaldırmayacağım Yâ RABBi, nusretin gelinceye kadar!.
Öyle ağlayıp duruyor Secde-yi RAHMÂN'da.
O iki âlemin fahri, iki âlemi gören mubârek gözlerinden inciler arza dökülüyor böööyle…
Ağlamasından Arş bile sarsılıyor.
Hemen Cebrâil gelmiş. Mubârek sırtlarına vurmuş:
Yâ Rasûlullah secdeden başını kaldır, ALLAH'ın selâmı var! Duan müstecab oldu.
Rasûlullah mubârek yüzünü kaldırdığı zaman gülmeye başlamış, tebessüm etmeye.
Hazreti Ebâ Bekir:
İşte demiş ALLAH'ın Nusreti geldi.
Ondan sonra beyim ortalık birbirine karışmaya başlamış.
İslâm'ların görmediği, gözlen görülmüyor İslâm'lara, yalnız Rasûlullaha görünen binlerce suvâri, nurdan yapılmış melek!
Müşrikler diyor
bunu gördükdiye darmadağın etmişler.

İstiklâl Harbinde da iştirak edenler var:
O sarıklılar yok mudiyoronlar bizi kaçırdıdemiş herif.
İster inan ister inanma!.
Ben toplan kazandım, sen bilmem gülleynen!
Sarıklı varıdı oğlum. Diyeceğin var mı? Sarıklı varıdı.
Havadan da gidiyordu jet gibi böyle. Uçan böyle.
Uçar ya. Ne zannettin? Var!.
Hâlâ bile o sarıklılar var.

Huliyet ğulibet
Olmadıgüm!diye düşer.
Şunları kesin şurdan şu direkleri koskocaman bir kubbeyi küçücek bir direk tutuyor.
İşte bir tâne kamburcuk, bakarsın iyi bir adam koskocaman kubbeyi tutar.
Şu kadar bakın iki kulaç olmayan bir şey bunu nasıl tutuyor?.
İşte tutuyor.

Efendim işte mîmârî fizikî bilmem ne hesapları böyle!
Bunun hesâbı da ALLAH hesâbı oğlum!.
Yaaa sarıklı var…

Bundan aşağı yukarı yirmisekiz yirmidokuz sene evvel, bu güneşin doğduğu tarafında bir ilimizdeydim ben.
Bir kazâda hükümet tabibiydim. İlerde ilerde… çok ilerde.
Van’a yakın. Erzurum'la Van arasında.
Diyarbakır'la bilmem ne arası. Karmakarışık bir yer.
İsmini söylemem gidersin oraya çünkü.
Gittik kazâya. Bir bavulumuz var elimizde.
Gittik kaymakamı gördük. İşte dediler
bir hükümet tabâbeti var.
Küçücük bir odası, yukarı çıkardık.
Ordada bir döşeğimiz bilmem nesi orda oturuyoruz.
İkinci üçüncü günü şehri bir dolaşayım dedim. Ne var ne yok.
Bir kahvede oturdum.
Hoş geldin hoş geldin hoş geldin… selâmun aleykum aleykum selâm. Nerelisin?
Şuydu buydu işte. Çay ısmarlama çay verme bitti orda.
İkinci gün bir yere üçüncü gün bir yere.
Birgün bir yere girdim bir herif girdi oraya.
Belden yukarı çıplak. Saçlar birbirine karışmış.
Şöyle bir dikede oturuyorum, geldi benim yanıma oturdu sol tarafıma.
Bakıyor böyle bende baktım. O bana baktı ben ona baktım.
Deli deliye bakıyoruz işte.
Dedim kahveciye
bir çay getir bunadedim.
Getirdi bir çay sıcak mıcak ohooo su gibi içti herif.
Bir daha çay, bir daha çay dört tâne çay içti.
Ondan sonra çıktı gitti.
Ordaki ağalara dedim
bu ney?
Bu dedi beyim amaaan dedi bu buranın meşhur delisidedi.
Hiç şakaya gelmez!dedi.
"Ne şakası oğlum. Çay içti çay içti gitti."
Aman beyim bir daha buna çay may ısmarlamadedi.
Eee, ne olur?
Başın belâya kalır.
Ev mi yıkılır dedim üstüme ne olur?
Öyle kapandı bir hafta sonra hükümetten çıktım gidiyorum, çarşıda rastladım buna.
Karşı karşıya geldik:
Gelsene buraya!dedim.
Şöyleeee gözlerinin içine baktım ben de.
Deli gözüne benzemiyor gözü oğlum. Azcık anlar insan yav!.
Salağı anlarım, akıllıyı anlarım, yalancıyı anlarım, dolandırıcıyı anlarım, gözüne bilmem toz kaçmışı anlarım, körü anlarım, bilmem göz nezlesini anlarım eee deliyi de anlar insan bu kadar anladıktan sonra.
Deli gözüne benzemiyor.
Yüzüne baktım böyleee:
Ne bakıyorsun?dedi. Ama kuvvetli değil ha.
Biz şöyle birbirimize konuşuyoruz. E bakıyoruz birbirimize.
Millet de uzaktan toplanmış. Onlar diyor ki:
Muhakkak diyor hükümet doktorunu bu herif boğacak!diyor iriyarı…
Ne bakıyorsun?diyor.
Ben de:
Sana deli diyorlar da deli misin değil misin diye ona bakıyorum ama gözlerinde delilik arazı yok!dedim.
Deli misin değil misin?dedim.
Dedi ki:
Yer ehli var ya" dedi, "aha dünyâ üzerinde olanlar, bu kasaba halkı için evet!dedi.
Bu kasaba halkı için evet!dedi.
Amma Gök Ehline göre hayır deli değilim!dedi herif.
Vallâhi de bu vaka oldu haaa!.
Sarıldık birbirimize, elini öptüm herifin. Yaşlı adam altmışı aşmış.
Kasaba halkı bana garip garip bakmaya başladı:
Ne oluyor bu herif!diye.
Gittim kahveye oturdum, onu da çağırdım:
Gel ağam!dedim bir çay ısmarladım bir de.
Karşı karşıya içtik çayı. Konuştuk.
Kahvedekiler de ters ters bize bakıyorlar.
Şimdi o da kızdı ben de kızdım ben şimdi
heyyyt!desem herif boğacak onları.
Hani insanın köpeği olur yanında da
hırrr!dersen hemen gider onun gibi.
Herif çay içti ama bu sefer yudum yudum içiyor.
Yaşlı bir ihtiyar o köşeden:
Doktor bey siz yeni geldinizdedi.Bu adam delidirdedi.Arasıra saldırır dikkatli olun!dedi.
Peki amca dedim sen merak etme ben dikkat ederim!
Demeye kalmadı bizim deli bardağı bıraktı ağzını yanaştırdı kulağıma, deli dedikleri eğildi benim kulağıma ne dedi bilir misin?
Bilmek kuldan bildirmek ALLAH'tandedi ağam dedi.
Bu ALLAH'ın kulu, kula en büyük hediyededi ve:En büyük makamda budurdedi.
Ben bu sözleri nereden öğrendin" dedim " bu lakırdılarıdedim.
Yine kulağıma:
İsmim deliler arasına karıştıktan sonra!diye fısıldadı.
ALLAH sırrını kudsasın!..

Bir Hadis-i Rasûlullah'da diyor ki:
İnsan bir örtüdür, içte olanı dışa verir hayr ise, hayr.
Böyle Velilerin Dünyâ Ehlinden saklanması Âhiret Örtüsü ile olur.
Onlar Âhiret Ehlinden Dünyâ Perdesiyle saklanırlar.
Böylece onları ne dünyâ ehli ne ahretli bilebilir, bilemez onları.
Yalnız
ALLAH bilir. Onlar ALLAHın süsleridir.
Onları yalnız
ALLAH görür ve bilir.
Böyle oldu mu bir hadiste diyor ki:
Her biriniz duânız makbul olur muhakkak. Yalınız aceleci olmamak şartıyla.
Duâ et geç aceleci olma!.
Burda aceleci tâbirinden şu mânâ çıkar,
acele eden yalnız kendi ihtiyacını düşünüyordemektir.
Asıl ihtiyacı vereni unutuyor.
Onun bir Kânunu var yâhu!
Sen açsın diye devlet kânununu mu değiştirsin!.
İstedin kuyruğa girdin sıra aldın:
Hadi hadi hadi!
Bıraksın öteki işleri.. senle meşgul. Hani adâleti nerede kalır?

Onun içün istediğiniz bir şeyde acele etmeyin aziz cemaat!
Onlar deftere geçer, silinmez. Zamânı geldiği zaman.
Hadi istediğiniz kadar patlatın diyin ki:
Biz, Ramazan çok hoşumuza gitti, bir ay sonra hükümete yüzbin imzalı istida verelim tekrar Ramazan gelsin!
Olmaz!.
Onun gibi…




Resim

Zift: Petrol ürünü, kokan yapışkan kıvamlı sıvı.
Teshir: Te’siri altına alan, etkileyen güç.
Cezb: Kendine doğru çekme. İçme.
Vesile: (Vâsile) Bahane, sebeb. Fırsat. Elverişli durum. Vasıta. Yol. Pâye, rütbe. Baba. Kurbiyet. Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey. Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)
Feyiz: (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. İlim, irfan. Mübareklik. Şan, şöhret. İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. Bir haberi fâş etmek. İçindeki düşüncesini izhar etmek
Risâlet: Birisini bir vazife ile bir yere göndermek. Peygamberlik. Büyük kitapla gelen peygamberlik. Elçilik.
Memlaha: (Milh. den) Tuz çıkarılan yer. Tuzla.
Şekâvet: Her çeşit kötülük içinde olmak. Belâ ve zillete düşmek. Sıkıntıda kalmak. Haydutluk, eşkiyalık.
Fazilet: Değer. Meziyet, iyilik, ilim ve iman, irfan itibarı ile olan yüksek derece. Dinî ve ahlâkî vazifelere riayet derecesi. Fazl ve hüner cihetiyle olan yüksek derece. Bir şeyin başka şeylerden cemal ve kemal ve fayda cihetiyle üstünlüğü, müreccah olmasına sebep olan keyfiyet.
Tetkik: Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma.
Mu’teber: İtibâr gören. Beğenilen. İnanılır. Güvenilir. Hatırı sayılır. Hükmü geçen.
Humâyun: f. Padişaha ait. Mübarek. Kutlu. Uğurlu. Âlî. Kuvvetli.
Nusret: (Nusrat) Yardım. Cenab-ı Hakkın yardımı, hususen ruhani muavenet. Zafer, galebe, fetih, üstünlük, başarı, düşmana gâlib olmak.
Fahr: Övünme. Yaptığını sayarak övünme. Övülmeye sebeb olacak kimse. Fazilet. Büyüklük. Şeref.
Müstecab: Hoş görülen. İstediği kabul edilen. İcâbet olunmuş.
Müşrik: Allah'a ortak kabul eden, şirk işleyen. Allah'tan başkasına ibadet eden. (Bak: Şirk)
Tabâbet: Hekimlik. Doktorluk.
Kuds: Mübareklik. Kudsilik. Nezafet. Pâk olmak. Noksanlardan uzak olmak.
İstida: Rica ile istemek. Davet etmek. Bir işi için resmî bir daireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe.



TERİM:

Ed demu’l ayni la ya’rifu ile’l ârif
Ve’l- hubbu lâ tezül lezzati bi’l- elem:


Göz yaşını, Âriften başkası bilip anlayamaz.
Acısının sevgisi, elem lezzeti zevale, ermez-giderilemez.


Resim

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: Herhangi birinizin duâsı acele etmemek şartıyla kabul edilir. Aceleci kimse ise:RABBime duâ ettim de kabul etmedi!der" buyurmuştur.
(Buharî-Müslim)

Resim

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
Resim---"E ve lem yerallezîne keferû enne's-semâvâti ve'l-arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ mine'l-mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne) : O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiyâ 21/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)
DEMİŞTİ Kİ…

Ramazan çok hoşumuza gitti.
Bir ay sonra hükümete 10000 imzalı istida verelim, tekrar ramazan gelsin!.
Olmaz!onun gibi.
Abdulvâhidi Bin Zeyyad isminde bir veliyyullah eski Bağdad’lı ALLAH rahmet eylesin.
Riyâzı’l- Hasen diye bir bir kitabı var bunun.
Orda der ki:

Beyt-i Mukaddese gitmek istiyorum!diyor.
Yola çıktım.yâni Beyt-i Mukaddes, Kudüs demek.
Kudüs’e gitmek istiyordum, yola çıktım fakat bir müddet sonra başım mı ağrıdı gözüm mü döndü yolu şaşırdım!demiş.
şöööyle durdumdemişbakıyım ne olacak. aklımı ben mi şaşırdım. demeye kalmadı karşımda bir hanım çıktı diyor bir kadın çıkıyor.
O da bana baktı böyle
diyor..
Dedim:
Hanım diyor sende mi yolunu şaşırdın?dedim ona diyor.
Bana o:
O’nu bilen nasıl yabancı olur O’nu seven nasıl yolunu şaşırır!dedi kadıncağız bana diyor dedi.
ALLAH’ı bilen yolunu nasıl şaşırır nasıl şeyeder. sen dedi yolunu mu şaşırdın, şu bastonumun ucunu tut!demiş kadın.
Bu hikâye değil yalan değil olmuş vaka’ ister kafana sığsın ister sığmasın. İster aklın alsın ister almasın.
Bu hâdise olmuş bu kadar.

Bastonumu tutdemiş o kadın, Ebu Vâhid Bin Zeyyada.
Tuttum bastonun ucunudiyor.
Sapı kendisinde yere vuran ucunu tuttumdiyor.
Önümde yürümeye başladı, yedi adım kadar ya oldu ya olmadıdiyor.Kendimi Beyt-i Mukaddes’te gördümdiyor..
Kudüs’e gelmiş.

Acaba şaşırdım mı ruyâda mıyım anlayamadım bir türlüdiyor.
Gözlerimi ovmaya başladımEbû Vâhidi Zeyyad.
Ya bu nedir ne biçim yanlışlık mı oldu?demeye kalmadı bunu söylemeye kalmadı o kadıncağız demiş ki:İşte senin yolun işte senin bu yolun zâhidlerin yoludurdemiş.
Aha bu şaşırma yolu! benim yolum ise âriflerin yoludurdemiş.
Zâhidler yürür ârifler uçar!demiş.
Bana gelince hem yürüyenlerden hem de uçanlardanımdemiş,
ALLAH!..dediği gibi kaybolmuş kadın.
Nasıl olur?
Buz gibi olur oğlum!.
Aha üç gün dört gün bir yere girelim, hepimiz biraz çalışalım bizde yaparız. Bu gibiler dâima tehlikenin önündedirler.
Onun için onları
ALLAH korur.

Beyazıdı Bestâmi demiş ki:
İnsanlar şeytandan kaçarlar, hâlbuki şeytan benden kaçar, aman diler!demiş.
Sebebi sorulmuş:
Nasıl senden kaçar? Peygamberimizin bile şeytandan kaçması, ondan ALLAH’a sığınması için emir vardırdemiş.
Ya RABBi şeytanın i’vasından sana sığınırımâyet-i kerîme.
Şeytan’dan kendisinin sığınmasını istemekdemek bütün işleri ALLAH’a bırakmak demektir.
Şeytan'ın elinden aman diyerek kaçmayı beyan etmiyor bu.
Şeytan'ın elinden aman diyip kaçmayı değil…
Hâlbuki bir şeyden kaçmak onun sâhibine sığınmak arasında büyük fark olduğunu düşünmekle olur.

Ben kullarımın, kullarıma senin hükmün geçmezdiyor.
ALLAH!dedi mi şeytan gider. ALLAH’a sığın!
İşte âyet-i kerîme onu diyor.

Bana şeytandan sığınırsanız şeytan döner, kaçar.
Şeytan'dan ALLAH’a sığınmak için ilk şart iş besmele çekebilmek.
Besmele çekebilmek için içindeki Kur'ân teline böyle vurup
tıın!diye öttürmek demektir.
Ona vurmak için de elin temiz olacak, abdestli olacaksın!.

Lâ yemessuhû ille'l-mutahherûn
Temiz olmayanlar elini değmezler.
Çünki Kur'ân okumak Rasûlullah doğrudan doğruya İlâhi bir radyo idi biliyorsunuz….
İlâhi sesler onun mubârek kalbine girip ağzından İlâhi Ses sûretinde tecellî ederdi.
O hâlde
Kur’ân okumak şifâdırdediğimize göre hiç kıpırdamadan duracaksın.
Cenâb-ı Peygambere gelen vahyi taklid edeceksindemektir.
O zaman Kur’ân okunursa şifâ olur.
Ama biz:
Eûzu bi’llâhi min eş-şeytâni’r-racîm bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
Pencereyi kapa!yâni.
Tâ, Hâ.. Mâ enzelnâ aleyke'l-kur’âne li teşkâ.. İllâ tezkireten li men yahşâ.. Tenzîlen mimmen halaka'l-arda ve's-semâvâti'l-ûlâ
He böyle Kur’ân okunmaz oğlum!
Hem okuyo hem
pencereyi ört, sen de aşağı otur sen sonra…
Böyle olmaz!.
Hazreti Ayşe radıyallâhu anhaya sormuşlar:
Sen Rasûlullahın en yakınısın Yâ Ayşe!demişler.
ÂRif olan hakîki mü’min olan bir insan kıyâmet günü nasıl hesap verecektir?demişler.
Hazreti Ayşe radıyallâhu anha vâlidemiz buyurmuş:
ALLAH’a kasem ederim ki onlara hesap vermek yoktur. yalnız azar işitirlerdemiş.

Bu secdenin bu kıymeti var oğlum.
Oranın tarafları vardır.
Şöööyle şimdi yalancı inciler yalancı elmaslar var altınlar var kuyumcu baktı mı:
Kaç para bu ağam?
30 lira, öteki dükkana git!
Bu kaç lira?
"Bin kağıt, dört yüz lira!
Dokuz yüz lira olmaz mı?
Onlar anlarlar öte yerde de inciler anlaşılır.
İnci anlaşılır ötede, onun için ona hesap yok.

Şimdi bu secdeden bak nerelere kadar gittik.
Demiştik ki dün:
Ben fâtihayı benim ile kulum arasında ikiye böldüm. yarısı kulumun yarısı benim, yarısı benim ve yarısı kulumdur.
Peki, nedir? yarısında ne diyor?
İyyâke na’budu ve iyyâke nesta’in. ihdina's-sırâta'l-mustakîm. sırâtellezîne en’amte aleyhim. gayrı’l-mağdûbi…
Şöyle yap Yâ RABBi şöyle yap!
Âyet-i kerîme olduğuna nazaran âyet-i kerîme geri çevrilmez kulun istediği hak, muhakkak verilecektir.
Burada
benim kulumdiyor değil mi?
Benim kulumdiyor.
Demekle kendi zâtına izâfe kılmış ve bu izâfetle ona büyük bir şeref bahşetmiştir kula.

Kulumdemek, ALLAH sanakuldiyor daha ne istiyorsun?
ALLAH her hâlde her hâl ve lahzada kullarıyla berâberdir.
Mahlûkata yapılan iyilikler bizzat kendisine yapılmış gibi hoşnut olur cenâb-ı
ALLAH.
Halka yapılan iyilik ALLAH’a yapılmış olur.
ALLAH’ın iyiliğe ihtiyacı yoktur.
O hâlde
sana senden yakın olduğu için bulunduğu köşke hurmet et!demek istiyor.
O hâlde bu köşke haram sokamazsın.

El-hamdu lillâhi RABBi’l-âlemîn
Bütün hamd ve senâ âlemlerin RABBi olan ALLAH’a mahsus demektir. Namazda şöyleel-hamdu lillâhi RABBi’l-âlemindedi miBak bak bak kulum bana hamdetti!der cenâb-ı ALLAH.
Er-rahmâni'r-rahimdersin.
Kulum beni umûmî ve husûsi merhâmetimle andı beni senâ ettider.
ALLAH söyler bunu.
Mâliki yevmiddin
Hesap ve cezâ gününün sâhibi Hâkimi olan ALLAH:Kulum beni tazim etti beni ululadı beni büyüttü
Aziz cemaat buraya kadar hep kulun ALLAH’ı medh u senâsı ile geçer elhamd biliyorsunuz.
Bundan sonra âyetler hep kula aittir, bize aittir. nedir?

İyyake na'budu ve iyyake nestain.
İlahi biz yalınız sana ibâdet ederiz.değil mi?
Ve yalınız senden yardım dilerizdemektir.
İyyâke na'budu ve iyyâke nesta'in.
Bu iş benim ile kulum arasındadır. İbâdet Bana yardım kuluma âittir. Kulumun istediği muhakkak verilecektir.
ALLAH sözü bu.
Bizi doğru yola kılavuzla nimetine eren ve gazâbına uğramayan azıp sapmayanların dosdoğru yoluna kavuştur Yâ RABBi.demek.
"İyyâke na'budu ve iyyâke nesta'in ihdina's-sırâta'l-mustakim. Sırât ellezîne en'amte aleyhim gayrı'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dallîn. Âmin.
Bu, bu dilek kula âittir.
Ve
ALLAH diyor onaistediği verilecektir."
Onun için bir Kudsî Hadiste cenâb-ı ALLAH hakîki kullarının içindeki toplanan güzel altınları içinde pislik var mı yok mu diye arasıra ateşten geçirir.
Yâni hani evde eski evâni vardır şunlar bunlar haftada bir defâ onu vimle silersiniz değil mi?
Kiri gitsin diye temizlenir, halıları silerler vimle bilmem neyle hah onun gibi insanda olan bu güzel hasleti cenâb-ı
ALLAH bazan vimler.
Vimlen siler kavurnan siler o nedir o?
O humma! ateş ateş! hani ateşi çıkar insanın derece korsun kırka çıkar.
İşte bu humma için bir hadisi kudsî var.
Diyor ki:
Humma benim ateşimdir. onu kıyamet gününde çekeceği ateşten bedel olmak üzere mü’min kuluma dünyâda musallat ederim!Onun için aziz cemaat hummadan ölen şehid olur. humma..
El-mevtu’l-hummayu'l-batın, şehîdun
Tifodan ölen: şehîdun.
Bütün maddi tedbirler hükümsüz ve tesirsiz kaldığı bir anda mânevî tedavinin başladığı ve ilahi tecellinin hastanın imdadına yetiştiği anlaşılır.
Yaaa demek ki
ALLAH son nefesinde bile insana şey bırakmıyor.
Şehidlik cenâb-ı
ALLAH’ın kullara verdiği İslâm'lara değil kullara verdiği bir rütbedir.
O rütbeyi alabilmek lâzım.
Bu rütbenin, husûsi, meselâ Türk ordusuna girebilmek için şart Türk olmak lâzımdır, değil mi?

Hrıstiyan Türk ordusunda subay olabilir mi?
Olamaz!
Şehidlik hudûduna girebilmek için de hakiki şehidlik insan islâm olacak. Şehidliğin tarlaları vardır, orada azab yoktur.
Meselâ ateşte yanan bir adam, ateşte yanan bir adam mü’min değilse cesedi cehennem azâbı görmez onun.
İsterse Stalin olsun, hani şu Moskofların zâlim bir herifi vardı öldü.
O olsun, cesedi azab görmez. ruhu görür.
Ateşte yanan, cenâb-ı
ALLAH ateşte yaktı mı bir insanı dünyâda cesedi onun şey gömez rûhunun hesâbı başka o başka hesap.
Eğer İslâm olursa ateşte yanarsa onun cesedi de rûhu da doğrudan doğruya Azrâil aleyhi’s-selâm bile araya girmez geçer.
kKudreti Subhâniye ile kabzedilir doğru
ALLAH’ın otağına gider.
El-mevtu’l-hummail-batın.
Humma tifo yâni, şehîdun.
El-mevtu’l senatan şehîdun.
Kanserden.el-mevtu’l senetanıl mide.
Mide kanserinden, şehîdun.
El-mevtu’l istiskaıl batın, şehîdun.
Hani karnı su dolar şişer insanın şehîdun.
Ceseden amma ceseden.

El-mevtu’l-sehlu’l-ree. Sehlu’l- ree. el-mevtu’l sehlu’l- Ree.
Akciğer tuberkulozundan ölen. Şehîdun, cesed şehid gider.
El-mevtul selu'l-ree. Selu’l-ree
Arapça'da tuberkiloz demektir tuberkiloz. selul ree. sel sel. sehlul ree.. Akciğer tuberkilozundan ölen şehîdun, cesed şehid gider.
El-mevtu’l selul ree. selul ree sel sel selul ree.

El-mevtu’l luklukul bahr.
Denizde boğulan.
Sakam altında, toprak altında kalarak boğulup ölen.
Zelzeleden habersiz olara bunlar ceseden şehid olurlar, ruhları başka haaa ağam.
Herifin içinde cıfıt var cesedi kurtuldu diye öyle yağma yok!.
Öyle yağma yok!.
Harpte alnından vuruldu gitti herif, cesedi şehiddir onun cesedi şehiddir.
Efendim hep birden cennete gitti!
Hele hele dur bakalım ağam, hele dur bakalım. yağma yok öyle!
Teğmen mareşal olamaz; üsteğmen, yüzbaşı, binbaş,ı yarbay, albay, tuğgeneral, tümgeneral, korgeneral, orgeneral ondan sonra bir harb meydanında muharebe nasib olursa ondan sonra mareşal olur.
Abdestli namaz abdesti üstünde hucum ederken alnından vuruldu.
O tertemiz olur kalaylanır gider o.
Hiçbirşey sorulmaz ona.

Sormayacağım!diyor.
Oku orayı oku!

Ama böyle efendim, abdest etmiş, orda amel oluyormuş ha geliyorken “kom!” diye vurdu!"
Yağma yok öyle yok yağma yok. yok oğlum!.

Meşhur Zunnûnu Mısrî bâzan imâmete geçermiş.
İmam Efendi gelmediği zaman.
Namaz kılarken
ALLAHuekber!diyecekkenALLAH!dediği zaman biraz dururmuş, o bir sallanır ondan sonrael-fâtihadermiş.
Biz
ALLAHuekberdiyoruz hepsini birbirine karıştırıyoruz.
Daha
ALLAHdiyince onu içimizde duymadanekberini söylüyoruz.
Hani Mustafa Efendi yerine Mustaefendi, Memetefendi gibi.
Mustabey. Mustafa bey!
Hoca Efendiye demişler ki hoca demiş ki:
Oğlunuzun ismini Eyup koymayın, halk onu çeke çeke İP eder onu demiş İP yapar.
Onun içinALLAHuekber!bir defâ duy bunu.
Sokakta herif kızıyor eşeğine;
Lâ ilâhe illALLAH deli edecek bu eşek beni!Yâhulâ ilâhe illALLAHo kadar kıymetsiz birşeymi?
İstanbuldan tut şeyi..
Ulan
lâ ilâhe illALLAHde.
Lâ ilâhe illALLAHdese herif postu kurtarır yâhu.
Cehennemlik’ken cennetlik olur.
Bu güzel kelimeyi sen bu kadar eşeğin yanında
lâ ilâhe illALLAHdiyorsun.
Yâhu
lâ ilâhe illALLAHı bırak yâhu.
Onu levha yapıp asma levha yapıp asma oğlum!

Er-rızku 'alellahbütün hep dükkanlarda dolu.
Gidersin
"er-rızkı ‘alellah" Hacı Efendi, gittin oraya oturdun kahve içiyorsun Efendimer-rızku ‘alellah” “el-kâsibu habîbullahkağıdı duruyor orda.
Bugünler işler iyi gitmiyor ağam.
"Ne oluyor?
İşte satış yok durgunluk var piyasada!
"Peki er-rızku ‘alellah ne? er-rızku ‘alellah ne?
Kaldır bâri ordan yâhu.
"
Hem onu koymuş hem ona îtiraz ediyor.
Ondan sonra:
Efendim perdeler açılsın namazda şey görüyüm, uçuyum, duvarın arkasındakini görüyüm!
Yok oğlum öyle. ALLAH’ın kapalı perdelerindekileri öyle böyle serserilerin yaptığı röntgencilik yaptırmazlar insana!.
Dört rekatlı namazlar vardır, dört rekat.
İlk iki rekat kesrete işârettir.
Dört rekatlı mı iki rekatı kesrete çokluğa işârettir.
Zamm-ı sûre okunur orda.
Dört rekat namaz kıldık değil mi? imamla namaz kıldık. farzdan bahsediyorum.

ALLAHuekber
Elham’ı okuduk, peşine bir zamm-ı sûre okunur.
İkinci rekata kalktık, Elham’ı okuduk bir de zamm-ı sûre okuduk.
Üçüncü rekata kalktık yalnız Elham.
Dördüncü rekata kalktık yalnız Elham’ı okuduk.
Gece namazı ise bu dört rekat âşikâre okursun bu Elham’ı da şeyi de sûreyi de.
İlk iki rekatında.
Son iki rekat vahdet bilâ kesrete işârettir.
Bunlar dîni tabirlerdir, Türkçesi yok.
Türkçe’ye çevirdin mi bunu Türkçe lûgat karmakarışık olur. yok.
Onun için ikinci rekat üçüncü dördüncü rekatlarda zamm-ı sûre okunmaz. Musalli, yâni namaza duran her türlü dünyâ işlerinden soyunduğu için hâfî okur.
Tek adamdan, her türlü dünyâ işlerinden soyunduğun için hangi namaza kılarsan kıl hâfî gizli okursun. değil mi?
İmamlan kıldığın zaman zâten hâfîsin sen okumuyorsun, imam okuyor yükü imama yükledin.
Ve ikinci rekatında yâni ikinci rekat bitti asıl Hatt-ı Humâyuna girdin cenâb-ı
ALLAH’ın sarayına girdin.
O zaman cenâb-ı
ALLAH’lan altüst oluyorsun böyle karışıyorsun birbirine. Fâtiha'yı diyor başka birşey okumaya gerek yok, vakıt yok sarılmışsınız birbirinize fâtihaya luzum yok zamm-ı sûreye hiç luzum kalmadı.
Çünkü
Dedim ki fâtihanın yarısı senin yarısı Benimdedim.
Yarılar birleşti, artık ne luzum var yarılar birleşti zamm-ı sûreye luzum yok.
Öyle bir an gelir ki hiçbir şeye luzum kalmaz.
O ne zaman o ne zaman?
Ayaklar birbirine dolaştığı zaman iğneler, doktorlar, profesörler çâre bulamadığı zaman adam
haaaaa ben cartayı çekiyorumyâhuthaaaa ALLAH’ıma kavuşuyorum haaaa gidiyorum
işte o an hiç kimse karışamaz hiç!

Öğle ikindi namazları gündüz namazıdır.
Diğer iki vakit salât-u leyldir, akşam yatsı gece namazıdır.
Hani anlattık ya yetmiş bin perde var yetmiş bin perde.
Yarısı bunların nur perdesi yarısı zulmet perdesi.
Onun için eskiler söyler:
İkindi namazını vaktında kıl!
Bankaya gideceğim diye banka kapanacak!diye vaktını şeye harcama.
Hâlde mal var efendim hâl kapanır, postanede param var alacaktım! İkindi namazından sonra yetişemem!
Yok, ötekilere yetişirsin ama ikindi namazına bir daha yetişemezsin.
Gündüz namazlarını vaktında edâ etmezsen beşerî pislikleri yok etmezsen sonra içini temizleyemezsin.

Ve’ş-şemsu ve’l-kamer
Koskoca güneş kamer’in içine giriyor.
İçini temizleyeceksin.
Gündüz namazlarını öğlense ikindi’yi aziz cemaat
ALLAH rızâsı için vaktinde kılın!
Hükûmet memuruyum ben efendim kılamıyorum!
kılamıyor musun?
Müdürün şöyle oturuyor, sende böyle..
Kıble arkanda öğlen namazının dört rekat sünnetini kılmaya:
Döndüm Kâbe’ye durdum Huzûr-u İlâhiye!
Ha böyle oturuyorsunALLAHuekber!
Bak etrâfına korkma ve....lâ ilâhe gayruk... bi'smi'llâhi'r-rahmani’r-rahim el-hamdu lillâhi RABBi’l-‘âlemîn.....
Zamm-ı sûreyi oku!
SubhâneRABBiye'l azim!
Semi’ALLAHu limen hamideh!
RABBenâ leke’l-hamd!
ALLAHuekber!
Kıl! kıl! kıl! islâmiyet'te gözlen akıllan bile namaz kılınır.
İmam'ın peşinde kolaydır ya vakit geçiyor diye elinde işken asıl namaz o vakit kılınır.
İslâmiyet bu kadar kolaydır.
Kaçırma vaktında namazı!.
Trende gidiyorsun otur, efendim treni kıbleye çeviremiyorsun, otur, kıble her taraf, sen vaktında kıl seni düzeltirler oğlum!.
Sen onu düzeltmeye savaşıyorsun.
Sen vaktinda kıl onu sonra gel evde bunu beğenmedin sen vaktında kıl! Vakıt başka, namaz başka!
Namazı kılarsın akşam üzeri İkindi'yi geçirince o vaktin hesâbını ne yapacaksın?
Vakıtla farzdır namaz.

kitâben mevkûtâ
Kitab'ta yazılıdır vakti.
İkindi vakti bu zamandır.

Onun cezâsı nedir?
Cezâ yok, yaaaa.. cezâ yok!

Resim

İstida: Ricâ ile istemek. Da'vet etmek. Bir işi için resmî bir dâireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe.
Haslet: Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
Evani: Kapkacak, kaplar.
Humma: Ateşli hastalık. Sıtma.
Musallat: Rahatsız eden. Tasallut eden. Sataşan.
Moskof: Rus.
Sakam: (Sekam) İllet, hastalık, dert. Hatâ ve yanlış. Zillet.
Amel: İshal.
Hâfî: Gizli. Açıkta olmayan. Saklı. Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız.
Hatt-ı Humâyun: f. Pâdişâhın el yazısı. Pâdişahın emri.



Resim

Resim---Hadis-i Kudsîde ALLAH celle celâluhu:
İshaku'bnu İbrahim el-Hanzali, Sufyanu'bnu Uyeyne'den, o Alau'bnu Abdurrahman'dan, o babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallâhu Anh'den Rasulullah Aleyhi's-selâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Kim bir namaz kılar da içinde Kur'an'ın anasını (yâni Fâtiha sûresini) okumazsa o namaz eksiktir."
Rasûlullah bu sözünü üç kere tekrar etti. Ebu Hureyre'ye: Biz imamın arkasında oluyoruz, denildi. O da, kendi nefsinde oku, Ben Rasûlullah Aleyhi's-selâm'ın şöyle söylediğini işittim: 'ALLAH buyurdu ki, Ben, namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, istekte bulunduğu kısım kulumundur. Kul "el-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn" dediğinde, ALLAH Azze ve Celle: 'Kulum Bana hamdetti' buyurur. Kul: "er-Rahmani'r-rahim" dediği zaman ALLAH: 'Kulum Beni sena etti (övdü)' buyurur. Kul: "Mâliki yevmi'd-din" dediği zaman ise ALLAH: 'Kulum Beni temcid etti' buyurur.
Bir rivâyette de "Kulum işini Bana havâle etti" diye buyurduğu bildirilmiştir. Kul: "lyyâke na'budu ve iyyâke nesta'in" dediğinde ALLAH: Bu Benimle kulum arasındadır, ve istekte bulunduğu kısım kulumundur, buyurur. Kul: "îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratellezîne en'amte Aleyhim, ğayri'l-Mağdûbi Aleyhim vele'd-dâllîn" dediğinde, "Burası kulumundur, istekte bulunduğu için kulumundur" diye buyurur.
(İmam Müslim Sahihinde C.3, s.l2'de Her rek'atta Fatiha Okumanın Vücubu' başlıklı babda)


Resim

لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---"Lâ yemessuhû ille'l-mutahherûn(mutahherûne): Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
(Vâkıa 56/79)

طه
Resim---"Tâ, Hâ :Tâ-Hâ.
(Tâ-Hâ 20/1)

مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى
Resim---"Mâ enzelnâ aleyke'l-kur’âne li teşkâ: Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik,
(Tâ-Hâ 20/2)

إِلَّا تَذْكِرَةً لِّمَن يَخْشَى
Resim---"İllâ tezkireten li men yahşâ: İçi titreyerek korku duyanlara' ancak öğütle hatırlatma (olsun diye indirdik).
(Tâ-Hâ 20/3)

تَنزِيلًا مِّمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى
Resim---"Tenzîlen mimmen halaka'l-arda ve's-semâvâti'l-ulâ : Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından bir indirmedir.
(Tâ-Hâ 20/4)

فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلاَةَ فَاذْكُرُواْ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنتُمْ فَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَّوْقُوتًا
Resim---"Fe izâ kadaytumu's-salâte fezkurullâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe iza'tma'nentum fe ekîmu's-salât(salâte), inne's-salâte kânet ale'l-mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten) : O korkulu zamanda namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, otururken, yanlarınız üzere yatarken hep ALLAH’ı anın. Sükûn ve emniyet hâline geldiğiniz vakit, namazı tam erkânı ile kılın. Çünkü namaz, mü’minler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur.
(Nisâ 4/103)

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)
DEMİŞTİ Kİ…

VAKİT ve NAMAZ

Utanma vardır, utanma!.
ALLAH huzûrunda utanma.
Yâ leytenî kuntu turâbâ
Keşke toprak olaydık.
Bu şu demektir
Biz toprak olaydık!demektir değil.
İnsanlar topraktan yaratılmıştır bilirsiniz.
Bir vucûd-u âbidiyyetlerimiz vardır. İşte elle tutulur.
Bu âbidiyyet içindeki güzelliği elde edebilmek için; yatıp kalkıp namaz, şunu, bunu yapıyoruz.
Keşke,
yâ leytenî kuntu turâbâ!keşke toprak olaydık da vucûd-u âbidiyyetimiz olmasaydı.
Toprak var, toprak, toprak!
Sen başka!
Ama senin vucûd-u âbidiyyetin,
ALLAH tarafından toprak başka şekle çevrilmiştir.
Sen bu toprağın nasıl olduğunu dünyâ kimyâgerleri anlayamaz fakat öldükten sonra üç ay sonra mezarın açılırsa
Haaa bu toprakmış!
O zaman aklın başa gelir.
Toprakta ne kadar madde var insan vucûdunun hepisinde var.

Yâ leytenî kuntu turâbâ!
Keşke toprak olaydık da şu insan vucûdu şeklinde yaratılmayaydık!diyecekler.
Nerden korkuyor?
Utanıyor, utanıyor oğlum. Hayyy demek ki böyle imiş.
O utanma ona cehennem azâbından daha berbattır.
Bir şeye canınız sıkılır, uykunuz kaçar, uykunuz kaçar.
Bir şeyden iflas edersiniz, işiniz olur uyuyamazsınız.
Fakat parmağınızdan ameliyat yapılır
bir aralık daldımdersiniz.
Fakat öteye dön beriye dön.
İşte o vicdan azâbını siz uzatın,
ALLAHın huzûrunda utanmak, ALLAH yüz açıklığı versin.
Gündüz geceyi, gece de gündüzü aradığı gibi gündüz geceyi gece de gündüzü aradığı gibi mertebe-i bâtın zâhir olan olmak için mertebe-i zâhiri arar.
Yâni bâtın dışarısını, dışarısı içini aradığı gibi mertebe-i zâhir aslı olan mertebe-i bâtını arar.
Yâni
Eş-şemsu ve’l-kamer.
İnsan maddesinden daha büyüktür mânevî âlem.
Mânevî hal, kolsuz bacaksız gözsüz kulaksız yaşayabiliyor insan.
Demek ki mânevî âlem bacağı şey etmiyor, o senin emrinde.
Tohumdan zâhir olan ağaç ortaya çıktı mı, tohum ne olur?
Kaybolur, bâtın olur yâni.
Ağaç gâyeye vâsıl olunca, meyve verince, tekrar bâtın aradığından tohum vermeye başlar.
Çok dikkat edin buraya, ağaç tohumu koyduk, zâhir, görünüyor, ağaç oldu.

Tohumun içindeki bâtın ne oldu?
Zâhir oldu.
Tohum ne oldu?
Bâtın oldu.
Anlaşıldı mı?
Ağaç tekrar bâtın olmak için tohum verir.

Hıııı şimdi gece namazı ile gündüz namazı da aynı bunun gibi birbirini takip eder. anlaşıldı mı?
İnsan bâtından zâhir olmak için dünyâya gelmiştir.
Bir, bir alaka’dan,
alakaten fe halaka fe sevvâ! Fe ceale minhu’z-zevceyni’z-zekera ve’l-unsâ.
Bir alaka’dan, tohumdan, tohumun içi, tohum zâhir içinde bâtın.
Koskocaman intişar etti o tohum kayboldu koskoca insan çıktı içinden.
İşte bâtından zâhir olmak için dünyâya gelmiştir insan.
Bâtını aradığından benim aklım neredir diye değil mi?
Bir meni parçasından insan bâtından zâhir oldu, değil mi?
Çok dikkat edin aziz cemaat!
Bunlar kafaya girer hemen kaçan cinsindendir.
Tohumdan ağaç nasıl çıktı, tohum kayboldu.
Bir alaka’dan insan nasıl çıktı?
Alaka kaybolduğu gibi, o halde insan, bâtından zâhir olmak için dünyâya geldi.
Ağaç şeyin tohumun içindeki bâtından zâhir olmak için açtı değil mi?
İnsan da bâtından zâhir olmak için dünyâya geldi.
Bâtını aradığından, yâni aslını aradığından dünyâyı terkederek göçer ve bâtın olur yine değil mi?
Ağacın tohumu, şeysi hah!…

Zâhir namazlar, öğlen ikindi namazları bunu talep ettiğinden, bu anlattığımı talep ettiğinden kıraatları gizlidir ve bâtındır. Anladınız mı şimdi namazı?
Hangi hoca anlattı size!.
Bunları hergün anlatacaksınız, anlatacaksınız, anlatacaksınız ondan sonra
Allaaahuekber!dedi mi bak neler oluyor!.
Diğer üç vakit akşam, yatsı, sabah namazları ise gece namazları olduğundan zuhur isterler değil mi? güneş isterler.
Buna istinâden kıraatleri cehrî ve zâhirdir.
Demin ki tohum hikâyesi, akşam zamanı mevsimin sonu… âhirete doğru gidiş.. Mahlûkat ve insanın vefâtını dünyânın kıyâmet ibtidâsında harabiyyetini ihtar eder akşam.
Yatsı namazı, gündüz âleminin büyük, bütün âsârının siyah kefenle örtüleceğini ve
İze’ş-şemsu kuvvirat.
Şeyin altına gireceğini…
Kahhar Sıfatının tasarrufunu îlan eder. Her şeyi kapkaranlık eder.
En sevdiğiniz çocuğunuz bile karanlıkta gözünüzden nihân olur, kaybolur gider.
Bir hadiste:
Her namazını kılınız, her namazı kılınız, her namazı kılınız!Hadis-i Peygamberî.
Hele ikindi namazını sıkı muhafaza ediniz!diyor Cenâb-ı Peygamber.
Hazreti Rasûlu sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin buyurmasında büyüüüük incelik vardır aziz cemaat.

Asr-ı saadetteki ahlâk-ı haseneyi muhafaza ediniz!demektir bu.
Ben daha dünyâdayken nasıl ahlâklı isem onu muhafaza ediniz!demektir.
Emir gizlidir burda.
İkindi, başlangıçla sonun ortasıdır insan hayâtının.
Onun için ikindi namazını devam ettiren insan ahlâk-ı hasenesini habersiz olmadan bu emr-i gizli emr-i hafîyle ortaya çıkarır.
Eskiden hani işitmişsinizdir.
bu duâyı, ikindi namazının sünnetini hiç ömründe kaçırmayan insan şey eder.
Yok oğlum arasıra kaçırmak lâzım.
Niçin lâzım?
Sünnet-i gayrı müekkede.
Niye gayrı müekkede? vakit mi yok?
Oğlum başlangıç-son! değil mi? Doğuş-ölüş!
İkindi namazı arasında değil mi?
Hani ahlâk-ı haseneyi saadet zamanında arar, sıkı yapışınız demesindeki sebeb; bir adam burdadır, bir adam şurdadır, bir adam burdadır.
Kimisi ellisindedir, kimisi yetmişindedir, kimisi otuzundadır, aynı …… aynı devirde.
Onun için her insan aynı devirde olmadığı için muhtelif kelimeyi gençlik îcabı şu îcabı bu îcabı alamaz.
Alamadığı için her işi de yapamaz tamlı tamına değil mi?
Tamlı tamına yapamadığı için bu tamlı tamına yapamadığı dünyâ hayâtını şeyettiği için ikindinin sünneti gayr-ı müekkededir.
Cenâb-ı Peygamber ara sıra bunu bırakmıştır.
Yâni bu şu demektir:
Ey müslümanlar, ne kadar edebsizlik yaparsan yap adam bile öldür, sen yalınız boynunu kırmasını bil, tevbe istiğfara git, ALLAH affeder, ben de arkandayım!demektir, Rasûlullah’ın.
Anladın mı?
İncelikleri bunlar. Daha ince söyler, daha bunun çooooook iyice ince, birşey inceldikçe kuvvetlenir.
Fıkıhta bir kânun vardır:
el emri izâ zayği ettesia fettesia ezayğ!
el-emrbir şey kiizâ zaygi ettasiasıkışıkken genişlemiştir, genişlemiştir!
İza zayği ettesia, fettesia zayğ
Bir şey ne kadar genişlerse o kadar sıkışır. Bir şey ne kadar sıkışırsa o kadar genişler.
Atom bombası bir çekirdeğe girdi mi dünyâları şey eder.
Bulut dağıldı mı sel ortadan kalkar.

Asr-ı saadetteki peygamberin ahlâkı ile ahlâklanınızdemektir.
Öğle namazı, sırf zâhirî.
Yatsı namazı sırf bâtınî olup, edâya dahi vakti geniş olduğundan farzdan sonra ikişer rekatta sünnet kılınır.
Vakti geniş olduğundan iki rekatta sünnet kılınır acele etmesin diye.
Zevk aldı namazdan hemen bırakıp ki
iki daha devam ettiriyim yav bu çok hoşuma gitti!
Hani verdin bir şurup yandım!
İyi mi ağam?
Bir daha ver be çok yandım!onun gibi.
Öğlen namazının farzından sonra
zevk aldım câmiden namaz, ulan ben bir daha içecem be!
İkram! ikram ! ikram! ikram…
Efendim yalınız kazâ, farz kazâ edilir.
İçinizde meraklıları da Fetava-yı Hindiyye vardır iki ciltlik büyük kitap.
Onun salat kısmında;
sünnetin de, farzın da vâcibin de hepsinin de kazâsı olur!
Ama kime olur?
O iş karışık. onu karıştırma!.
Hergün ben sen traş olmayız ama Reis-i Cumhurun yâveri hergün traş olur.
Başvekil. Hele başvekillen Hariciye vekilinin yâverleri günde üç defa traş olur.
Yüzü (…..) döner herifin.

Bu işler karışık.
Sünnet namazları
ALLAHa kurbiyyet içindir yanaşmak içindir bâzı urefa yâni ârifler akşam namazından evvel bâzı urefa akşam namazından evvel sünnet namaz kılarlar, yâni ikindi ile akşam arasında.
Farzın kazâsı vardır, sünnetin kazâsı yoktuuuuur….
Bu ne demektir?.
Deminki ne dedik ikindinin şeyine? Cenâb-ı peygamberin ahlâk-ı hasenesi.

Efendim ben bugün edebsizlik yapacağım da bir ay sonra ahlâklı olacağım.
Olmaz! bu oğlum…
Sünnet namazlara tâlib tek olduğundan hem zamm-ı sûre hem de hafî okunur.
Vakt-i Mahsus ile edâsı yoktur.
Farz namazlara tâbidir. Sünnet namazları.
Onun için zamm-ı sûre okunur. Yâni farz namazına tâbidir.
Sen şimdi sabahla öğle arasında yâhut ikindiyle öğle arası girsen câmiye:
Ben Efendim on beş sene evvel bir ikindi yâhut öğle namazım vardı onun farzını kılmaya niyet eyledimALLAHuekberdersin kılarsın, değil mi?
Ama sünnet kılamazsın!

Niçin?
Farzı kılınmadıktan sonra sünnet olmaz.
Sünnet yâhut farzı olmadan yapılmadan evvel kılınması lâzım.
O halde öğle namazının sünneti öğle vakti olduğu zaman kılınır değil mi?.
Yâni öğle vaktine tâbidir.
Onun dantelleridir, dantelleridir.
Onun için namaz deyip de geçmemek lâzım.
Bu dediğimiz tarzda namazı hakîkî mertebesine aziz cemaat getirdiğin zaman insan “Allaaahuekber!” dediği zaman kendinden gider, kendinden geçer.
Ve her mü’minin ömründe bir iki defa böyle kıldığı namaz vardır, vardır, habersiz olarak vardır.

Hazreti Ali Tebük Gazvesinde yaralanıyor okla göğsü, adud’un üstünde, buraya adud derler araplar adud.
Böyle giriyor saplanıyor kemiğe çok ızdırab yapıyor. ……. cerrah.
O zamanın cerrahı, operatörü bir zât-ı muhterem var sahâbeden.
Geliyor hemen yanına, harbte.
Seyyari Rasûlulullah’ın sıhhıyesi operatörü.
Hazreti Ali:
Aman etme!diyorçok fenâ!diyor.
Yatırıyorlar bir yere tutup çekecek şeyi, kancalı ucu
Aman aman aman dur!diyor.
Bakacak olacak gibi değil,
dur amca beni diyor namaz masasına yatırın!diyor.
Orda ameliyat yapın beni!diyor.
Elini kaldırıyor mubarek
Allaaaahuekber!diyor, elini şey etti mi,
ondan sonra ameliyat yapın!diyor.
Ne duyuyor ne bişey ediyor.
Bizde öyle birşey olsa namazda yâhu bâzan pire ısırıyor da çifte atıyoruz yav…
Ama çifte atmayanımız da var aziz cemaat.
Kimisi çifte atar, kimisi kendinden geçer bu iş bööööyle olur gider.

Zâten bir saatin kırkbeş dakîkası bittiiii.
Onun için zaman az aziz cemaat başınızı secdeden kaldırmayın!.
Vakıt namazını kılın vakıt namazını. Sabah öğlen ikindi akşam yatsı bir de gece namazı.
Abdestli gez ondan sonra korkma!.
Rasûlullah’ın cebinde o hani anlattım size zarfınnan bizi bekliyor.
İş, onun huzûruna gittiğimiz zaman alnımız açık olsun, tertemiz olsun!.
Secde-i Rahmân’a başını koyan insanın dâima alnı açıktır.
Pislik de olsa içinde, dolandırcılık da olsa bu secde âhirete intikalına kadar muhakkak nur huzmesi hâline getirecektir!

Âmiiiin.


Eûzu billâhi mine’ş-şeytani’r-racim..
Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm..


Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammed!
Subhâneke Yâ Allâm, tealeyke Yâ Selâm!
Ecirnâ mine'n-nâr ve bi affike Yâ Mucir!
Allahumme ente’l-Mennânu Bediu’s-semâvâti ve’l-ard! Ze’l-Celâli ve’l-İkram!
Yâ Hayyu! Yâ Kayyûmu!. Yâ Allâhu celle celâluhu!..


RABBi ramazanı mubârekte kıldığımız namazları oruçları yaptığımız sadaka ve ibâdetleri makâmı izzetinde makbul eyle Yâ RABBi!.
Rasûlullah’a intikal eden bütün sicil varakamızda Rasûlullah’ın kalb-i mubâreklerini hoşnut eyle Yâ
RABBi!.
Son nefesimizde ki buyrun:
Eşhedu en la ilahe ilallah ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve rasûluhukelimesi ile mezara intikal edip sual melekleriyle bizlere iltifat nasîb eyle!
Âhirette liva-ı muhammediyenin altında toplanarak Rasûl’un yüzünü görmek elinden öpmek nasîbi müyesser eyle!
Bir daha bu günleri bize nasîbi müyesser eyle Yâ
RABBi!.
Midemize helâl lokma nasîb eyle Yâ
RABBi!
Bizi cehennem azâbından koru!
Lillâhi’l-fâtiha.


TERİM:

Ed demu’l ayni la ya’rifu ile’l ârif
Ve’l- hubbu lâ tezül lezzâti bi’l- elem.:

“Ed demi’l- ayni lâ ya’rifu ile’l- ârif.
Ve’l- hübbü ya’telezü’l- lezzâti bi’l- elemi.” derler.
“Ed demi’l- ayni, gözyaşını lâ yağrifu hiç kimse bilmez.
“İle’l- ârif””ancak ârif bilir.
“Vel hübbü ya’telezü’l- lezzâti bi’l- elemi.”


Gözyaşını, Âriften başkası bilip anlayamaz.
Acısının sevgisi, elem lezzeti zevale, ermez-giderilemez.



Resim

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Herhangi birinizin duâsı acele etmemek şartıyla kabul edilir. Aceleci kimse ise: “RABBime duâ ettim de kabul etmedi!” der" buyurdu.
(Buharî-Müslim)

Resim---Hadis-i Kudsîde ALLAH celle celâluhu:
İshaku'bnu İbrahîm el-Hanzali, Sufyanu'bnu Uyeyne'den, o Alau'bnu Abdurrahman'dan, o babasından, o da Ebu Hureyre Radıyallâhu Anh'den Rasulullah Aleyhi's-selâm'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
"Kim bir namaz kılar da içinde Kur'an'ın anasını (yâni Fâtiha sûresini) okumazsa o namaz eksiktir."
Resûlullah bu sözünü üç kere tekrar etti. Ebu Hureyre'ye: Biz imamın arkasında oluyoruz, denildi. O da, kendi nefsinde oku, Ben Resûlullah Aleyhi's-selâm'ın şöyle söylediğini işittim: 'ALLAH buyurdu ki, Ben, namazı kulumla kendi aramda iki kısma ayırdım, istekte bulunduğu kısım kulumundur. Kul "el-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn" dediğinde, ALLAH Azze ve Celle: 'Kulum Bana hamdetti' buyurur. Kul: "er-Rahmani'r-rahîm" dediği zaman ALLAH: 'Kulum Beni sena etti (övdü)' buyurur. Kul: "Mâliki yevmi'd-din" dediği zaman ise ALLAH: 'Kulum Beni temcid etti' buyurur.
Bir rivâyette de "Kulum işini Bana havâle etti" diye buyurduğu bildirilmiştir. Kul: "lyyâke na'budu ve iyyâke nesta'in" dediğinde ALLAH: Bu Benimle kulum arasındadır, ve istekte bulunduğu kısım kulumundur, buyurur. Kul: "îhdina's-Sırate'l-Mustakîm, Sıratellezîne en'amte Aleyhim, ğayri'l-Mağdûbi Aleyhim vele'd-dâllîn" dediğinde, "Burası kulumundur, istekte bulunduğu için kulumundur"
diye buyurur.
(İmam Müslim Sahihinde C.3, s.l2'de Her rek'atta Fatiha Okumanın Vücubu' başlıklı babda)


Resim

Âbidiyyet: Kulluk.
Zâhir: (Zuhur. dan) Görünen, âşikâr olan. Açık, belli, meydanda olan. Görünüşe göre. Şüphesiz. Sûret. Dış yüz. Görünüş. Anlaşılan.
Bâtın: İçe âit olan. Dış görünüşe ve zâhire dâir olmayan. Bâtına mensub ve müteallik. Dâhili ve mânevî meselelere âit. Tas: Bâtiniyyeden olan.
Derece: Basamak. Rütbe. Pâye.
Mertebe-i zâhir: Zâhir Mertebe.
Mertebe-i bâtın: Bâtın Mertebe.
İntişar: Dağılmak. Yayılmak. Üremek. Tıb: Yorgunluktan damar şişip kabarmak. Umûmîleşmek.
Cehr: Görünmek, zâhir olmak. Açıktan ve yüksek sesle olan söylemek veyâ okumak.
Mevt: Ölüm. Âhirete göç. Dünyâdan gitmek. Mevt, mü'minler için dünyâ vazîfelerinin ve imtihanının sona erişidir.
Vefat: Ölüm. Âhirete göçme.
Kefen: Ölüye sarılan bez örtü.
Kahhar: Gâlib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan ALLAH (C.C.) HAKK Celle ve A'lâ'nın esmâ ve sıfâtındandır.
Ahlâk-ı Hasene: Güzel Ahlâk.
Hafî: Gizli. Açıkta olmayan. Saklı. Fık: Sigasından dolayı değil, bir ârızadan dolayı mânası kapalı kalan lafız.
Îcab: Lâzım. Gerekli. Lüzum. Sebeb olmak.
Müekked: Te'kidli, kuvvetli, sağlamlaştırılmış, kuvvetlendirilmiş. Tekrar edilmiş.
Fıkıh: (Fıkh) Derin ve ince anlayış. Bir şeyi, hakkı ile, künhü ile bilmek. İnsanlar arasındaki ilişkilerle ilgili olarak dînî hükümleri ayrıntılı delilleriyle bilmek. Müslümanlar, müslüman olmaları îtibâriyla ALLAH'ın emirlerine tâbidirler, uyarlar. Fıkıh ilmi, hangi şartlarda ALLAH'ın hangi emrinin nasıl uygulanacağını inceler. Bilmek, anlamak. Kapalı bir şeyin hakîkatına nazarı infaz edebilmek. Kendisine hüküm taalluk eden hâfi bir mânâya muttali' olmak. Ist: İslâm Hukûku. İnsanın amel ciheti ile lehine ve aleyhine olan şer'i hükümleri bir meleke hâlinde bilmesi. Diğer bir ta'rif ile: Ameliyata; yâni, ibâdet, ukubat ve muâmelâta âit şer'î hükümleri mufassal delilleri ile bilmek. Bu ahkâmı bilmeğe "Fakahet" ve bu ahkâmı böylece bilen zâta da "Fâkih" denir. Cem'i "fukahâ"dır. Fıkıh ilmini tahsil etmeye de "tefekkuh" denir... (Ist. Fık. K. Cilt:1, sh: 20)
Yâver: f. Yardımcı. Mededkâr. İmdatçı. En yakın memur. Devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur.
Urefa: (Ârif. C.) İrfan sâhibi kimseler. (Bak: İrfan)
Edâ: Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazîfesini yapmak.
Adud: Pazı. Kolun omuzdan dirseğe kadar olan kısmı. Mc: Yardımcı. İstinadgâh.
Cerrah: Yarayı açıp tedâvi eden, ameliyat yapan. Operatör.
İntikal: Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. Göçmek, geçmek. Sirâyet. Bulaşmak. Bir şeyin miras olarak kalması. Bir mes'eleden diğer bir husûsu veyâ netîceyi anlamak.
Varaka: Tek yaprak hâlindeki kâğıt.
İltifat: Güzel sözle samîmi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyilik etmek. Lûtfetmek.
Müyesser: (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.
Gazve: Din düşmanı olan cephenin üzerine taarruz. Muharebe. Cenk. Sefer. Din muharebesi. Gazve, gazivden alınmış olup cenk ve kıtal mânâsınadır. Düşmanla vuruşmak demektir. Siyer ıstılahında Gazâ ve gazve tâbirleri Peygamber Efendimizin bizzat hazır bulunduğu muharebeye denir. Peygamber Efendimizin bizzat bulunmadığı müfrezelere Seriye denilir.
Fetava-yı Hindiyye: Hindiyye: "el-Fetâvâ'l-Hindiyye ve el-Alemgiriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva kitabı, Sultan Muhammed Evrengzîb Bahâdır Âlemgîr (ö. 1 1 18/1706)'in emriyle, Hindistan âlimlerinden bir kurul tarafından te'lif edilmiştir. Hanefî mezhebine âit, arapça olup, hükümleri delillerini kapsamına almaz. Meseleler fıkıh bablarına göre düzenlenmiştir. Eser birkaç defâ basılmıştır (Bulak, I-VI, 1310/1892, el-Meymeniye, 1323/1905).
Kurbiyyet: Yakınlık kazanmak. Yakınlık. Bir şeye kendi gayretiyle yakınlaşmak.
Vakt-i Mahsus: Belli zamanda.
Huzme: Demet. Deste. Bir kucak şey. Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun hâlindeki şuâ.


Resim


إِنَّا أَنذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنتُ تُرَابًا

İnnâ enzernâkum azâben karîbâ(karîben), yevme yenzuru’l-mer’u mâ kaddemet yedâhu ve yekûlu’l-kâfiru yâ leytenî kuntu turâbâ(turâben) :Çünkü biz, size, (âhirette olacak) yakın bir azâbı haber verdik. O gün kişi, ellerinin kazânıp öne (âhirete) gönderdiği amellere bakacak ve kâfir şöyle diyecektir: “- Ah ne olurdu, ben bir toprak olaydım!...
(Nebe 78/40)


الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ


"Eş-şemsu ve’l-kameru bi husbân(husbânin) : Güneş ve ay (menzillerinde ettikleri hareket) hesablı...
(Rahmân 55/5)


خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ

Halaka’l-insâne min alak(alakın) : O, insanı bir alak'tan-kan pıhtısından yarattı.
(Alak 96/2)


ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّى

Summe kâne alakaten fe halaka fe sevvâ: Sonra meniden bir kan pıhtısı olmuş da, ALLAH onu yarattı, derken (insan) biçimine koydu.
(Kıyâme 75/38)


فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى

Fe ceale minhu’z-zevceyni’z-zekera ve’l-unsâ : Derken ondan dişi ve erkek çiftler meydana getirdi.
(Kıyâme 75/39)


إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

İze’ş-şemsu kuvvirat : Güneş katlanıp dürüldüğünde,
(Tekvîr 81/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

MEKANDAN LÂMEKANA

Bu gün Kâbe’den bahsedelim. Kâbe diyoruz. Kâbe nedir?
Kâbe’nin diğer ismi de Beytullah, ALLAH’ın evi!. ALLAH’ın evi olunca ne oluyor?
Hacı Ömer Efendinin Apartumanı, bilmem felân Padişahın Sarayı.
ALLAH’ın evi, yahut Beytu’l- Muazzama, en Büyük Ev.
Kâbe, dünyanın en şerefli, en mukaddes, Lâ Mekana bakan Mekanı, Ruhların niyaz ve teveccühü burada Lâmekana girer.
Lâmekanın, mekanda görünür kapısıdır bu mübârek yer.
Dualar, arzular orada kabul olur, huzura orada girilir.
Meleklerin, Nebîlerin toprakta uğrağıdır orası.
Mi’rac-ı Nebî oradan başlamıştır.
Mi’rac-ı Resûl, Hızrar Dağından, oradan dünyaya yayılmıştır.
Kelâmullah, o topraklarda Kalb-i Pâk-i Resûlullaha verilmeye başlanmıştır.
Orada, her şey sakin, gök insana çok yakın vaziyettedir, giden hacılar vardır içinizde bilirsiniz.
Kemâl-i İlahînin Heybetinden her zerresi toprağın ALLAH’ı tesbih etmektedir o yerde.
Milyonlarca RIZAya koşanların çevrildiği MAKAMdır burası.
Hiçbir AN yoktur ki o MAKAMa çevrilmemiş insan bulunmasın.
Lâmekanın mekanı, Beytullahtır oğlum...

Resûlun mübârek ayaklarını bastığı o topraklar, mübârek sadırlarına giren hava ve vahyin rahmetin kaynağıdır.
O makama yapılacak hürmetse bir AN tecellî koku recâ riyâ girebilir.
Uzaktan yapılacak hürmette ise havf ve zevki vardır.
O halde Kâbe’ye yanaştığınız zaman yapacağın hürmette beşerî koku riyâ gizlenebîlir.
Fakat uzaktan yapılacak hürmette ise, Havf ve Zevki vardır.
Bundan dolayıdır ki, Resûlullah bile Ruh-u Muallalarını uzakta Medine’de teslim etmiştir.
Resûlullah’a yapılacak hürmet ile Kâbe ile yapılacak ta’zimin ayrılması murad olduğu içindir bu ayrılık. İkilik girer, kıskançlık girer ortaya.
Ravza-i Resûl Kâbe de olsaydı, hürmet dağılacak, ortaya hürmette ikilik ve kıskançlık çıkacaktı.
Resûller Tarihi tetkik edilecek olursa Peygamberler Tarihi, bütün Resûlların peygamberlerin, Nil, Filistin, Hicaz, Ceziretü’l- Arab mıntıkasında İlahî Vahiylerin aldıklarıdır.
Akdeniz Kıyılarında yok, şimalde yok, bilmem ne adasında yok.
Nil Musa’ya, Kudüs İsâ’ya, Tur-i Sina, Cebel-i Hır’a, Arz-ı Kenan Sessiz ve Mukaddes Yerler olarak teayyün etmiştir.
Binlerce mu’cize, yüzlerce Afat-ı İlahîye, taşkın insan kitlelerinin çarpıştığı yerlerdir, bu bir tesadüf değildir. Bu bir muraddır, bir arzudur.
Öyle olması muhakkak lâzım olan bir Kâinât Kanunudur.
Aklı doyurup kaçılacak izahı vardır bunun, fakat yeri burası değildir, başka bir konuşmada bunu…
“Niye peygamberler orda geldi?”
“Efendim tesadüfen!”
Yoooooo!
Âdeta bununda kalan Kudret-i İlahî ile mücadele eden sapkın insan kitlelerine sarf etmiştir. LutKavimleri, Semud Kabileleri, Nuh Tufanları, Âdem ve Havva, Firavunlar Velvelesi, Ebu Cehiller, Nemrudlar hep bu kıt’aları, küfür ve imanın hakikat ve dâlâletin çarpışmaları sahneleri yapmıştır.
Bu hadiseler Murad-ı İlahîyeyle vukuu gelmiştir, tesadüfî değildir.
Eser dalâletinin sapkınlığının yanında Hakikat-ı İlahîye karşısında mezarı olmuştur o yerler.
Dalâlet ve küfürden süzülen beşeroğlu, bu hakikatlerin tam yerini bir namaz esnasında Resûlullah’ın birdenbire Kâbe’ye Medine’den teveccüh ederek dönmesiyle bütün bu mukaddes yerler birleşerek Hatemü’n- Nebîynin asıl ve esas Kâbe’si son Tecellîyatgâh-ı İlahîyyesini olmuştur.
Mu’cizeler birleşmiş, ruhlar te’vile bağlanmış, bütün “ALLAH!” diyenler Kâbe’ye dönmüştür.
Ruhanî Âlem Kapısı, rızaya giden yol, Cemâle kavuşturan bu yolu Melekütün Hareket Noktası, Ruh Âleminin Görünüm Merkezidir, Kâbe..
Beşeri Dalâleti o kadar katılaşmış hale gelmiştir ki Kâbe’yi taştan ilahlarla dolurmuştur.
Heykel resimden çok farklıdır bilirsiniz.
Resmin iki boyutu vardır. Heykel üç boyutludur.
İnsan iki gözüyle bakar her şeyi tek görür, dikkat et!
İki gözünün mevcudiyeti üçüncü boyutu idrak içindir, yani derinliği anlamak için.
Bir gözünüzü yumun elinizle derinliği anlayamazsınız. Bu, kesretten vahdete işarettir.
Küçük çocuklarda henüz göz sinirinin tesalüfü husule gelmediğinden üçüncü boyutu çocuk idrak edemez.
Onun için her şeye elini uzatır, derinlik mefhumu çocukta yoktur.
Çocuk büyüdükçe bu göz siniri birbirine tesalüf eder, derinlik mefhumu idrak olunmağa başlar.
Kâbe’nin heykellerle dolması bir Hikmet-i İlahîyeye matlubdur.
Cenâb-ı ALLAH, buradan kuş uçuramazdı.
Niye Kâbe’yi doldursunlar putlarla.
Arzu buyurursa, fakat bununla bir hakikatı anlatmak için böyle murad etmiştir.
Ebrehe’nin fillerini, ordusunu Ebabil Kuşlarıyla, minicik taşlarla yok eden Cenâb-ı ALLAH, doldurur mu orayı. Kimler karşı gelebilecek?
Bir çok insan kitlelerinin, Mukaddes saydığı ve dalâlet içinde bulunarak putlarla doldurduğu Kâbe’de Kâbe’ye bir buut indirdi.
Bu Buut putları eritti ve her tarafı kapladı. Kudret tecellî etti.
Üç Buut mekanda bir yer işgal eder, meselâ şu parmak başı gibi.
İki buut kaplamaz, resim gölgedir, değil mi?
Mekansız, cisimsiz olan ALLAH’a izafe edilerek, mekanda bir yer verilerek cisimlendirdiğinde heykel kılındı.
Bundan dolayı putların kırınmasıyla mekan kaybolmuş durumdadır.
Eeee senin çocukluk devrinde gözlerinin üçüncü buutu idrak ederek onu yok etmesi de, işte bu hadisedir.
Bir anda Kâbe tecellî ediverir karşısında, onun için namazda Resûlullah dönüverdi.
Ondan Resûli Ekreme birdenbire Kâbe’ye namazda dönmek takdim-i mekan olmuştur.
Her türlü tabiî süsler ağaçtan çiçekten ârî mübârek toprak taş yığınları cehennemî sıcak dekoru içinde bulunan Kâbe geniş ucağı bucağı bulunmayan masmavi bir semâ altında mubârek bir arz parçasıdır. Hacılar bilir.
Cennet ni’meti olan su, İsmail’in Ayakları altında zemzem feryadıyla çocuğun bu niyazı celb-i ilahî de kabul buyrulmuş ve bu su İlahî Cennet, Cehennemî sıcak kum deryası içinde mübârek topraktan Haydan hayy fışkırmağa başlamış hâlâ fışkırmakta olduğu gibi.
Çölde sıcakta suyun Cennet Ni’meti olduğundan suyun kendisi haykırmaktadır.
Zemzem’in baktiriyolojik olarak tahlil ederseniz temizdir, yani tıbbi olarak.İtiraz yok, tamdır tammm.
Bir dakikada 3 adet 10 ar litrelik kaplarla her gün su çekiliyor orda durmadan, gece gündüz asgari günde 50 ton su.
Ne eksilir ne biter hâlâ devâm ediyor 2.000 senedir.

Kur’ânda bir Âyet-i Kerime vardır.
“Rabbu’l- meşrikayni ve rabbu’l- magribeyn. Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân”

Burdaki Rabbu’l- Meşrikayni bütün Kâinâtın nâmütenahi görünür görünmez Âlem-i Şehadetin tek Rabbıdır O.
Rabbu’l- Mağribeyni bize Ruhanî Âlem, Settâr Esmâsının kavradığı Âlem-i Gaybın Rabbıdır O.
İkisi birleşiyor TEVHİD ve TEK-lik ortaya çıkıyor.
Maşrık Kâbe’den başlar.
Mağrib Ravza-i Mutahharadan.
Hıra Dağından“Lâ ilâhe İllALLAH” Bayrağını çeker onun peşine daldı mı Ravza’dan dosdoğru oraya gidersin.
Dünya da ALLAH’ı tanıtıyor sen görmeden, peşine takıldığın zaman görerek de inandırıcı güç var.
Rabbulmeşrikayni ve Rabbulmağribeyn.
Maşrık dünyaya geliştir Ruhanî Âlemden.
Mağrib Ruhanî Âleme gidiştir Dünyadan.
Dümdüz yeşil bir sahra içinde bembeyaz bir taş yığını halinde, Medine ufuklarındaki ortasında yemyeşil maşrık ve mağribin birleştiği, öpüştüğü yerde semâlara, Rahmetenli’l- Âleminin mevzi’ olan Yeşil Kubbedir.
Kubbe-yi Hadra yükselir.Burası ALLAH Sevgilisi’nin Yeşil Kubbesi.
Nazar-ı İlahînin bir an bile eksik olmadığı, Mustafa’nın Makamıdır.
Milyonlarca mü’minin salât ü selâmının okşadığı yer.
Oranın toprağında cesed bile kalmaz, yalnız ceseden, ta ki Rasul bulunur.
Diğer mezarlar makamlar hep temsilen kalmışlardır.

Ha şu Mubârek Resûl, Arzdan kaldırıldığı zaman dünyanın sonu gelecektir.
Niyazlar, dualar arzular, ölmüşlere Kur’ân hediye edip hep Mekandan Lâmekana Resûle uğramadan gitmez, gidemez ve kabul olunmaz, yol orası.
Salla-i İlahîyeye ancak Resûlkanalıyla müracaat olunur.
Bu, bir Murad-ı İlahî, ALLAH öyle istemiş.
Bu, Lâmekana hürmetin mecburî olduğundandır.
“Ben ve meleklerim Resûle salavatı şerife getiriyoruz. Siz neden duruyorsunuz?” Âyetim bu demiştir.
O huzura kabul edilen ünsiyet peydah eden, ancak namazda bir tek bir tekbirle uğramadan girebilir. Fakat şeytan aklından çıkmaz namazda.
Resülden izin al, yani O’nda eri, ondan sonra “ALLAHuekber!” diye namaza başla, mi’raca gidersin. Namaz mi’rac zâten.
O zaman şeytan sana yanaşamaz, çünkü sen Resûlullah da eridin.
Pota-yı Resûlde erimeyende bir şüphe dâima mevcuddur.
Şüphede olan gafletten kurtulamaz, gaflette olan da müsaderede bir şey olamaz.
Çok ehemmiyetli bir şey söyleyeceğim dikkat edin, ALLAH’a ibâdetin devâmlı oluşu ölene kadar namaz kılıyoruz, ölene kadar ibâdet yap, bunun devâmlı oluşunun hikmeti nedir?
Devâmlı oluşunun, bu söylenmez ama hatırıma geldi de söylüyorum.
ALLAHa ibâdetin devâmlı oluşu bu kelimeyi te’mine fırsat verdiğindendir, yoksa ALLAH’ın ibâdete ihtiyacı yoktur.
Beşeri düşünme, muradı olduğu için ALLAHa böyle.
Beşeri düşündüğü için Cenâb-ı ALLAH böyle yapmıştır.
Yani her an Resûlullah’ta erime mümkün olduğunu, bu gün erimezsen yarın erirsin, yani kapı kapanmamıştır.
Nebîlerin, Velilerin, Mürşidlerin, Gavslerin, Kırkların, Dörtlerin, Üçlerin mu’cize ve kerâmetleri gafletten, şüpheden kurtulmak kudretinin insanda mevcud olup onu bularak Resûle Resûlde erimelerine işarettir.
Şimdi burda dedim, Kırklar, Dörtler, Üçler dedim.
Şimdi de var iki buçuk var, üç buçuk var, yarımlar var.
Bir takım bir şeyler var ama onlar yeni çıkma.
Üçler, Birler, bir çeyrekler onlar başka.

Erime çâreleri beşerde bulunsun, yardım alsın, kurtulsun diye Lâmekana doğru, yoluna istikamet versin diye, Kâbe’yi görerek, tanıyarak, elle tutarak kolaylık göstermiştir Cenâb-ı ALLAH.
Bir “ALLAHuekber!” de bunların hepsi edebi içinde Hayyu lâ yemut’a kavuşmak için kurulmuş dekorlardır işte hepisi, yani propaganda yolları oğlum.

Cenâb-ı ALLAH cennete propaganda yapıyor ulan gelin bu tarafa diyor, işte aha. Anla bunu bee!
Her şeyi önüne serdik, her şeyi burnunun ucunu kadar getirdik aha bu lakırtılarla.
Sen hâlâ bön bön bakıp duruyorsun. Kabahat kimde?
Herhalde bende değil, sende, sende, sende!
On beş günde farzet,
Sen’i bir at da, Gaib zemini O.
İş işte bundadır oğul hâlâ mırıltı, dırıltı, zırıltıyla uğraşıp durma!
Edeb, fazilet, doğruluk içinde ömrü geçenler vardır.
Eşek gibi ölüp giderler, bu da kurtulmadır haaa.
Zirâ çok ziyaretgâhlar vardır ki orada Kulaklı Dede diye mezarı olan eşek ölüleri de vardır.
Söylerler bunuları “Ateş olmayan yerde duman tütmez!.”
Câhil olma, savaş! İtiraz etme!
Böyle de olursan kurtulursun, zirâ edebin var demektir.
Şüpheler, vesveseler içinde her an değişmede bir ümit vardır.
Bunların birinde, bunların yerinden kımıldamağa, söküp atılmağa hazırlanma olduğunu doğrultmaz.
Peygamber ki sana da bir el girerek hepisini söküp çıkarır.
“Nasıl olur?”
Âyet var. Elem neşrahleke sadrak.
Şakk-ı sadrı yapan; Cebrâil olmaz da, seni şüpheye düşüren bir el olur bu el.

Şüphe, kuruntu bir nevi uyuzudur, uyuz, uyuz. O uyuz olur kaşınır.
Bu uyuz gaflette olursan fenâaa, ruhundaki seni iyi ederler belki, şüphe de bazı acı bazı zevk duyarsın, şüphede.
Uyuz da böyledir. Uyuz hastalığının arazı tamamıyla bir hikmettir, yani kaşınması, ne hikmet olacak?
Gündüz kaşınmaz uyuz, gece tatlı tatlı kaşınır yatağa girdiğin zaman.
“Nerden biliyorsun?”
Doktorum da biliyorum.
“Ama ben şüpheliyim!”
Git bir uyuz ol da bak! Belki o inanmayana uyuz nasib olurda kurtulur ondan.
Fakat sen, o uyuzdan kurtulmaya ilaç al.
Uyuzu, esası terkibi Uyuz Hastalığını beşeriyet tanıdığından beri bu günde aynı, aynıdır aynı terkibdir, isimleri değişmiştir.
Kireç ile kükürt, kireç ile kükürtten yapılır ucuz ilaçlar .
Attarlara sor, doktorlara, eczacılara inanmıyorsan.
Çünkü 3,5 lardan çeyrekliklerden olunca onlara inanır.
Hanı Dörtler, Kırkların hepisi onların şükrettiği zamanda, 1 çeyreklikleri 3,5lukları var işte onlar.
Kireç ve kükürt nasıl kireç ve kükürt olmuştur onu düşün.
Kireç ve kükürt, uyuz olmaaaz. O hastalık onlara yanaşmaz.
Bu hâsılayı almak için de ne yapmışlardır. Hiç olmazsa onu ara. Soru veren.
Kireç uyuz olmuyor, kükürtte olmuyor.
Uyuzu mu yok ediyor yoksa, uyuz onları iyi edemediğin hasta edemediğinden mi kaçıyor.
Hazıra konacağım diye de çabalama söylemem, bakıcağız.
Güneş batmağa giyor. Her şey yarı yolda kalır.
Kendini musalla taşında bomboş bulursun, leş olarak bulursun.
İş işten geçer biraz aklını ve ruhunu fırçala! Ruhunla aklına tekme at!
Bu mücadele çok güzel bir mücadeledir. Kendini öğrenirsin.
Kendini öğrenince de, mesele kalmaz artık, bu laflara da kıymet kalmaz o zaman.

İşte bunları hazırladıktan sonra, Beytullaha dön.
Resûle ilticaa et, öylece kıpırdamadan dur sabır içinde.
Hiç olmazsa bir gece bu hal uyumadan sabaha kadar sebat et!
Yardımcı, her zaman her an mevcuddur sırada dur, sana da uğrar!
Resûlullah’ın içinde, beraat gecesinde sabaha kadar kıyamda kalmış, Resûl.

İlk önce, aklını iyice doyur da, itiraz ve şüphe kapılarını kapatsın.
Ruhunla baş başa kal! Hadi yolun açık olsun!
Bu günkü sözlerimden sen hele bu sözlere bir son verir diyordun.
Bunları söyledim laflar kulağına vurdukça içinde şüphe artıyor.
Acaba şurdan bir şey çıkacak mı çıkmayacak mı?
Hem de öyle. Böylelikle pişiririm ben!
Bunları dinleyip de yapmayacaksan, bırak bizi hadi git işine beee ALLAH aşkına! Daha fazla konuşmayacağım! Gidiyorum artıkkk!..


Resim
Muazzam: Büyük, iri, cesim, mükerrem, mübeccel, koskoca.
Lâmekan: Mekansız Âlem.
Havf: Korku, korkutmak.
Ta’zim: Hürmet. Riâyet. İkramda bulunmak. Bir zât hakkında büyük sayıldığına delâlet edecek sûrette güzel muâmelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak
Tetkik: Tedkik. Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma.
Ceziretü’l- Arab: Arabistan yarımadası.
Dalâlet: İman ve İslâmiyetten ayrılmak. Azmak. Hak ve hakikatten, İslâmiyet yolundan sapmak. ALLAH'a isyankâr olmak. Şaşkınlık
Tecellîyatgâh: f. Tecellî yeri. İlâhi kudretin, İlâhi sırrın meydana çıktığı, göründüğü yer.
Te’vil: (Tef'il veznindendir) Bir nesneye redd ve irca' etmek. Döndürmek.
Tesalüf: Yerine geçerek oluşumla yenilenen.
Matlub: İstek, istenilen şey. Alacak. Ödünç verilmiş.
Buut: Boyut.
Takdim: (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
Ârî: Pâk, pislikten uzak. Hür.
Celb: Kendi tarafına çekmek. Çekmek, götürmek.
Mutahhar: (Müe.) Temizlenmiş. Kirleri giderilmiş.
Ravza-i Mutahhara: Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.
Maşrık: Güneş doğacak cihet. Gündoğusu. Doğu. Şark ciheti.
Mağrib: (Mağrib) Batı taraf. Garb. Güneşin battığı cihet.
Mevzi: Bir şey konulacak yer
Ünsiyet: Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.
Peydah: f. Mevcud, var olan, açık, âşikâr, meydanda olan.
Te’min: Güvenlik, emniyet hissi vermek. Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama. Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek. Elde etme.
Çeyrek: f. Dörtte bir (Bak: Çâr-yek)
Hâsıla: Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
İltica: Sığınmak. Melce' ve penaha varmak. Birinden himâye istemek.
Sebat: Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, ALLAH'a ibâdet ve taatta sâbit ve berkarar olmak. Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
Kıyam: Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. Ayaklanmak. İsyan. Ölümden sonra tekrar dirilmek. Bir işe başlamak, devâm etmek.


Resim

رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
Resim---"Rabbul meşrikayni ve rabbul magribeyn: O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir.” (Rahmân 55/17)

فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
Resim---"Fe bi eyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân: Şu halde Rabbinizin hangi ni’metlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/18)

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebîyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen): Şüphesiz ALLAH ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey îman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.” (Ahzâb 33/56)

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---“E lem neşrah leke sadrek(sadreke): Biz, senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?” (İnşirâh 94/1)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

ALLAH DOSTU
Münir DERMAN (ks)
DEMİŞTİ Kİ…


NÛR-u MuhaMMedîyyeveTEVHİD

Biraz önce Hafız Efendi gâyet güzel bir âyet-i kerîme okudu.
Her gün buraya pazarları gelip vaaz etmeye niyet eylediğim mevzu’ları, Hâfız Efendi Kur'ân-ı Kerîm'den seçtiği veyâhut kendisine ilham olunan âyeti okuduğu zaman benim kafam dönüyor.
Döndüğü için, Kur'ân'dan güzel, Kur'ân'dan büyük bir şey olmadığı için o âyetlere hürmeten o âyetlerden yine bahsedeceğim..
O âyet-i kerîme'de cenâb-ı zul yezal buyuruyor ki,
Aziz cemaat Kur'ân-ı Kerim'de ALLAH'ın kullarına hitâbı:
Yâ eyyullezîne âmeneuuuu!. Yâ eyyuhe’n-nâs!
İki türlü, cenâb-ı ALLAH kullarına hitab eder.
Yâ eyyuhe’n-nas!: Eyy yarattıklarım!
Yâ eyyullezine âmenuuuu!.: Bana inananlar!
Sallallâhu aleyhi ve sellem'in rehberlik ettiğine inanıp Bana secde edenler demekte..
Yâ eyyuhe’n-nâs.. Yâ eyyullezîne âmenû..
İnananlar bir tarafa inanmayanlar yine bir tarafa bütün kâinât Nûr-u MuhaMMedîyye ile yaratılmıştır.
Nûr-u MuhaMMedî dediğiniz zaman Sallallâhu aleyhi ve sellem'in mübârek cesedi hatırınıza gelmesin. Cenâb-ı lem yezel öyle takdir buyurmuş o Nûr-u MuhaMMedî elinde bir nur halk etmiştir.
Bu nûru bütün kâinâta göndermiştir.

Nasıl ki bir merkezde elektrik dürbünü var, bundan 100.000 volt ceryan çıkıyor, bu ceryan yaratılan insan vücûdunun tahammül hudûduna yarayacak voltajda gönderilmek arzulandı.
Ve bu nur, bütün kâinâttaki, canlı-cansız, îmanlı-îmansız, münkir, kâfir, hâlim, veli, zâlim, münâfık kim olursa olsun herkesin kalbine Nûr-u MuhaMMedî mevcuddur.
Bu Nûr-u MuhaMMedîye'yi harekete getirip:
Sen de ALLAHın Nûr-u MuhaMMedîsi var bunun kadrini bil, kıymetini bil!diye Cenâb-ı ALLAH Rasûllerini göndermiştir.
Rasûlleri gönderdikten sonra, Rasûller bu voltajdaki ceryanı alabilmek için husûsî şekilde yaratılmışlardır.
husûsî şekilde terbiye görmüşlerdir. Husûsî şekilde hazırlanmışlardır.

Biliyorsunuz Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize Şakku’l- Sadr hâdisesi olmuştur:

E lem neşrah leke sadrek
Biz O’nun sadrını yardık ve içini-dışını tertemiz ettik.
Bu voltajı alabilsin diye..
Bir küçük elektirik telinde biraz oksidasyon olsa, yâni oksitlense orası paslansa ceryanı geçirmez, elini vuruuur!.
Onun için Rasûlleri gönderdikten sonra Cenâb-ı ALLAH Rasûllerin de dayanabileceği şiddette kendinden çıkan feyz ve Kur'ân’ın kelâmları tahammül edemez diye Cebrâil aleyhi's-selâm vâsıtasıyla gönderilmiştir.
Cebrâil alıyor Hazret-i Rasûlun hazîne-yi kalbine tahammül edeceği şiddette boşaltıyor onu..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de voltajı indiriyor bizim anlayabileceğimiz şekle sokuyor.
Çünkü Cenâb-ı Rasûl-u Kibriyâ Efendimiz buyurmuştur:
Kur'ân’ın 7 türlü mânâsı vardır.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 herkes tahammül edemez mânâsına!.
Fahreddini Râzi tefsir-i Kebîr'inde der ki bir âyetten bahsediyor: “Bu âyetin ben, 4.cü tarafından mânâsını söylersem benim kafamı vurursunuz!” demiş.
Onun için herkes tahammül edemez.
Edemediği için sallallâhu aleyhi ve sellem bize bizim voltajımıza inecek derecede Kur'ânı, ALLAHın emirlerini indirmiş, bizim kabul edebileceğimiz şekilde bize tebliğ etmiştir.

Onun için Kur'ân-ı Kerîm'de:
Lev enzelnâ hâze'l-kur’âne alâ cebelin le raeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh
Eğer biz Kur'ân-ı Kerîm'i dağa indirseydik, dağ Kur'ân-ı Kerîm'in şiddetinden haşyetin paramparça olurdu, diyor.
O halde insanın tahammülüne bakmamız lâzım.
Bundan sonra, biliyorsunuz Musa kelimullah Tûr’a çıktığı zaman, kendisine vahyolunacağı sıralarda Kur'ân-ı Kerîm'de esteizubillah:
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu
Vaktâki vakit geldi Mûsâ dağa gitti, konuşmak için ALLAHnan.
kâle rabbi erinî enzur ileyk” “Yâ İlahî bana kendini göster!diyor Hazreti Mûsâ.
Hazreti Mûsâ celalli bir peygamberdi, bir Rasûldü ALLAH şefaatına nâil eyleye!.
Ve mütemâdiyen sual sorardı..
Derhal cevab geliyor:
kâle len terânîbeni göremezsin yâ Musa!
ve lakininzur ile'l-cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî
Mâdemki sen benim Rasûlumsun arzuladın Beni görmek karşıki cebele bak yâ Musa!” dedi.
Baktı cebele, büyük bir dağ var.
Mûsâ mübârek gözlerini çevirdi. Mûsâ, heybetli iriyarı bir Rasûlullahdı.

fe lemmâ tecellâ rabbuhu li'l-cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan
Vaktâki Cenâb-ı ALLAH küçük bir NUR Huzmesiyle dağda tecellî ettiği zaman dağ, ân-ı vâhidde eriyiverdi.
Eridi mi, Mûsâ da
harra mûsâ saıkanHazret-i Mûsâ da yere indi, yıldırım vurmuş gibi devrildi.
Âyet Kur'ân-ı Kerîm'de A’raf Sûresinde..

fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelu'l-mu’minîn
Yâ İlahî ben hatâ ettim benim kusûruma bakma ben Seni görmek istedim, fakat ben sana ilk inananlardanım beni affet!
Ondan sonraki âyet:Sen git sana risâleti verdik koyduk sen git bunları tebliğ et kâfidir. Ve Bize şükret!âyet-i kerîmesi.
Onun için Kur'ân-ı Kerîm'de derin derin mânâlar vardır. Bu mânâlara Kur'ân dilinde, tefsir dilinde i'câz denir, i'caz..

Şimdi Hâfız Efendi'nin okuduğu şeyde:
Yâ eyyullezîne âmeneuuuu!: Bana inananların sınıfına girenler.
Kadın olsun erkek olsun birbirlerine uhuvvetle bağlıdırlar, arkadaştırlar, kardeştirler bunlar. Kardeşlikten merhâmet husûle gelir. Merhâmetli insan ALLAHın Rızâsına namzet olur, imtihanını kazanmış olur.
Cenâb-ı sallallâhu aleyhi ve sellem'in bir hadisi vardır:
Merhâmet on dörtte bir peygamberliktirbuyurmuştur.
Ama merhâmet demek
fakire acıdım, cebimden çıkarıyım 10 kuruş veriyimdemek..
Hayır.. hayır.. hayııır.. merhâmet, taştan tutun da çiçekten tutun da bütün hayvanata kadar şey eder..
Efendim kimileri de der ki:
Küllün muzırrın yuktelun
Cenâb-ı Peygamber buyurmuş…
Evet, insanlar isyana gitmesin diye bu hadisi buyurmuştur Cenâb-ı Peygamber..
Bir şey yapıyorsun sinek gelip konuyor sana, şey yapıyorsun yine gelip konuyor sana.

Patt! Geber!sana göre muzır o..
Sen orada ALLAHın Sabur hasletine gir sinek sana konmaz!
on dörtte bir peygamberlik, merhâmet ksivesine girdiğiniz zaman, sinek senden, benden, kâfirden, münafıktan daha iyi bilir ALLAHını ebeden konmaz ona.

Pancar ektiriyoruz tarlaya 100.000 lira alacağız! Efendim köstebek yer!
Ne yesin o hayvan, ALLAH onu yer altında yaratmış, sana da parayı vermiş pancarı ekeceksin bütün tarlanı mı yedi yesin bir ton ne olacak!
Sen ona bol bol yemeye bırakırsan kendi kendine der ki:
Yâ İlahî bu ne biçim kul senin, beni öldürmedi. Ben bunun yedim şeyini yine sesini çıkarmadı, yemeyeceğim Yâ İlahî!der.
Hayvanlar ALLAHa itiraz edebilirler, biz edemeyiz.
Cenâb-ı ALLAH rızkını verir.
Sabırda hazîneler gizlidir.
Cenâb-ı ALLAHa isyan etmemeleri için, insalığından çıkmamaları için: :
Küllün muzırrın yuktelunbuyurmuş Cenâb-ı Peygamber …
Efendim aslan geliyor!
Sen aslana hiç kıymet verme aslan sana bir şey yapmaz.
Sokaktan giderken tecrübesi bedâva!
Git kendine fenâlık gelmeyecek ne köpek ne kedi, ne güvercin kaçar.
Fakat içinde edepsizlik olandan uzaktan kaçar.
Bunlar kargalara benzerler leş kargalarına. Şehir hâricinde bir leşin üzerine konarlar uzaktan bir otomobil, bir araba, bir insan göründü mü leş kargaları hemen kaçarlar.
Onun için merhâmet kisvesine giren insandan korkma! Hiç korkma! Ona ne yılan ne çıyan ne yırtıcı hayvan hiç kimse bir şey yapamaz.

Sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke’deyken bir gün sahâbe-yi kiramla Kâbe’ye teşrif ediyorlarmış. Kâbe’ye giderken önde bir köpek ölüsü, şişmiş köpek sıcaktan böyle, dişleri dışarıda, fenâ kokuyor.
Hazret-i Ebû Bekir radiyallâhu anhu, Cenâb-ı Sallallâhu aleyhi ve sellem'in önüne gelmiş:
Yâ Rasûlullah bu taraftan teşrif edin!demiş.Koku var orada
Âlemlere rahmet olan insan acıdığı zaman, ne kokuyu duyar, ne ateşi duyar, ne acıyı duyar. Merhâmetli olduğu zaman.
Mübârek koku girmiyor burnuna, yanaşmış yanına asâsını uzatarak:
Ne güzel dişleri var!buyurmuş.
O koku içinde bile Cenâb-ı ALLAHın el BEDİ’ Esmâsının güzelliğini gösteriyor.
Ve Mübârek başlarını çevirmiş bu tarafa iki âlemi gören Mübârek gözleri bizde yok! Ammaaa var!

Nasıl var Efendim?
Buraya bir nokta koyalım.
Beni rüyâda gören muhakkak beni görmüştür, şeytan bana temessül edemez!buyuruyor Cenâb-ı Peygamber..
Cenâb-ı Peygamberi rüyâsında görebilecek kadar bu secdede başını çürütmüş, Rasûlullaha salâvât-ı şerîfe getirmiş, onun rızâsını almış İNSAN da aynen böyledir. Şeytan yanaşamaz ona.
Hakîkî mü’mine şeytan nedir ki yanaşsın!

Bu şu demektir niçin söylüyor Hadis-i Peygamberî
beni rüyâda görebilecek kadar secde-yi Rahmân'a kapanmış, benim Ravzamı salâvât-ı şerife ile yıkamış, benim rızâmı almış insan ve beni rüyâsında gören adam benim gibidir, sahâbe olur o, ona katiyen şeytan yanaşamaz.
ve Mübârek gözlerini çevirmiş demiş ki: kedisini kedisini hıra.. kedisini açlıktan, susuzluktan öldüren 40 sene başını yerden kaldırmayan Sâliha bir kadının cehennem azâbını görüyorum!demiş.
Başını vech-i Mübâreklerini sağ tarafa çevirmiş, onun gözleri başka gözleri ve İnşaallahu’r- Rahman ahrette o Mübârek gözleri göreceğiz, bu dünyâda da nasib olur İnşaallahu’r- Rahman. İnsanlar hiç belli olmaz.
Çevirmiş Mübârek gözlerini demiş ki:
Yaralı bir köpeğe, yaralı ve çamur yalayan bir köpeğe eliylen su içiren bir fâhişeyi cennet-i a'lâda görüyorum!demiş.
Ve dönmüş:
Merhâmet on dörtte bir peygamberliktirbuyurmuştur.
Onun için âyet-i kerîme'deki merhâmeti deyip de cebinden 30 kuruş çıkarıp vermeğe bakma! O merhâmet değil ooo.. merhâmet değil..
Merhâmetli dediğin insan
uffff!dediği zaman cehennemin ateşnin bile söndürür..
Büyük velilerden Abdulkadiri Geylânî bir Rahîmm bir insandı bir gün vaaz ederken demiş ki:
Lev şefaatl ceddi Muhammedun fetefeyte bi nâri cehennemi teffeti!demiş.
Eğer benim ceddim MuhaMMedîn şefaati olmasa, ben bir tükrüklen cehennemi söndürürüm!demiş.”

Siz Mü’min deyip de geçmeyin Efendiler.
Secdeye hulûs-u kalb ile içinizi boşaltarak bırakınız.
Onun için ALLAHa tam kul olabilmek zordur.
tam kul olana ALLAH her şeyi verir, hem de bol bol..
çünkü ALLAH mahrum etmez erhamer-râhimîndir.
İnsana kendisinden başka da hiç kimse de fenâlık edemez.
Onun için İnsanlar kendi kendilerine fenâlık ederler.
Ni'met insanlara sevdikleri için verilmemiştir.
Âhirette Ni'metlere gark edecek Cenâb-ı ALLAH iyi kullarını.
Bu kullar bunları görünce ağızları sulanır!.
Hayııır!. Sevdiklerinden değiiiil Hakka uydukları için kendilerine ikram olarak verilmiştir, ters anlamayın!
O halde aziz cemaat öğrendiklerine uyan, öğrendikleri işi yaparsa, sustuğu zaman kendi içleri konuşmağa başlar.
Bütün, dâimâ konuşmadan, söz söylemeden evvel, söyleyeceklerini tart, ölç, sözü ondan sonra konuş.
Belki bir dostu üzersin, Belki bir ALLAH adamının kalbini kırarsın.. o anda o adam kendinde olmaz, sâhibi işe karışır ve berbat olursun.

Abdulhamid zamânında İstanbul’daki Aksaray’da bir Eyvallah Dede denilen bir adamcağız varımış. Abdulhamid devri 1326-1327 senelerinde.. Meşrûtiyet îlânı sıralarında.. o arada Ethem Pertev Beyin Eczânesi var Aksaray'da Vâlide Câmisinin arkasında, onun karşısında Muhsin Efendi isminde bir manifaturacı tüccar var.
Bir yaz günü Aksaray Meydanı'na başında böyle bir tepside dut getirmişler, dut mevsimi, satılıyor, herkes dut alıyor. Eyvallah Dede denilen böyle bir keşkülle, uzun sakallı ALLAH adamı kendisi hiç kimseyle konuşmaz..
Gelmiş, dutçu hemen avuçlarını doldurduğu gibi Dede'nin o yarım kavis şeklinde keşkül derler, doldurmuş ona.

Eyvallah!.demiş.
O Muhsin Efendi bu adama kızarmış. Şöyle bir vuruvermiş:
Ne arıyorsun burada!demiş.
Keşküldeki dutlar dökülmüş, keşkülün demiri bizim Dede'nin burasını yırtmış.
Eyvallah!demiş gitmiş.
Ertesi günü Muhsin Efendi dükkanına geliyoooooor!
Gece bir rüya görmüş. Bu Eyvallah Dede bir ok, Muhsin Efendi'nin
taakk!kalbine, rüyâda.. İkinci bir oktaakk!kalbine.. Üçüncü ok kafasının yanından geçmiş..
Sabahtan gelmiş:
Amann ne olacak?.
Vâlide Câmisinin imamına sormuş..
Gel efendim müftüye gidelim!.falan der iken Müftü Efendi: Git bu Babanın gönlünü al bu rüya iyi rüyâya benzemiyodemiş. Bunları düşünürken öğleye doğru evden bir haber:Aman efendim doktoru alın gelin âbim hasta!o zaman Âkil Muhtar Bey ALLAH rahmet eylesin. Bizim hocamızdı Tıbta o İsviçre’den yeni mezun olmuş gelmiş. Bir paytona koyup götürüyorlar Aksaray’daki evine. Gidiyorlar ki büyük oğlu işte:bir şey var, yokkderkenhooop!gitti..
İkinci günü ikinci oğlu
gümm!.diye gidiyor. Müftü bilmem Meşâyihten adamlar Eyvallah Dede'ye gidiyorlar:Aman biz bir hatâ işledik yapma, etme!
Diyor ki:Muhsin Efendi, benim elimde bir şey yok ben ALLAHın basit bir kuluyum, siz ittiğinizde burama keşkül vurduğu zaman ben kendimde değildim!
Kendinde olmadığı zaman Sâhib-i Hakîkî karışırrr!.
İnsandaki Nûr-u MuhaMMedînin Sâhibi karışırrr, tepeler insanı!..

Hasankale'de İbrâhim Hakkı Hazretleri vardır Mârifetnâmesi vardır. Bu 7 yaşındayken Fakîrullah Hazretlerinin yanına verilmiş ki onu terbiye etsin yetiştirsin diye.
Bir gün bööyle Fakîrullah Hazretleri otururken, kendisine müdâvim 300-400 kişi, Hakkı da oturuyor yanında.
Hakkı'ya demiş ki:
Oğlum al şu testiyi de karşı ki pınardan doldur getir!demiş.
Hakkı kalkmış pınara gitmiş. Biraz sonra ağlayarak gelmiş.

Ne oldu oğlum Hakkı?demiş Fakîrullah Hazretleri, büyük velî.
Ben gittim testiyi dolduruyordum, bir süvari geldi atını suluyordu, beni itti, düştüm testi kırıldıdemiş.
Koş aman koşş çabuk, o süvariye bir fenâ lakırtı söyle de gel!demiş.
İbrahim Hakkı koşmuş varmış süvariye fenâ lakırtı bilmiyor ki yine ağlaya ağlaya gelmş.

söyledin mi oğlum?demiş.
söylemedim!dmiş.
yâhu koş koş hadi!
Gitmiş biraz sonra bu sefer daha çok bağıra bağıra ağlayarak gelmiş.
Ne oldu Hakkı?demiş.
Amca demiş. At ürktü. süvariinin kafasına bir tekme vurdu kafası darmadağın süvari orda yatıyor!demiş.
Vah evladım vaaah!demiş.
Bir testiye bir adamı göçerttik!demiş.
Yanındaki o büyük insanlar, bi şey anlayamamışlar bundan ne oldu diye.

Bir kimse, bir hayvana veyahut bir insana.
Çok dikkat edin aziz cemaat!
Bir kimse bir hayvana veya bir insana zülmederse nâ-hak yere, bu adam da ona bir cevab vermezse, dövdü, vurdu, sövdü hepisini sesini çıkarmadı.
Ama haklı değil adam haa, haksız olacak.
Edebsizliği yap. Alsınlar falakaya seni. Sesini çıkarma ki Cenâb-ı Allah karışır.
Yağma yok öyleee!.
Nâ-hak yere bir hayvan veya bir zâlim.
Fakat hayvana nâ-hakk yok. İnsan nâ-hak yere.
Hayvan, gider biryerini karıştırırsın bir tekme vurur.
Hadi atı idam edelim yoo öyle iş yok.
Bir hayvana veya bir insana, insan nâ-hak yere zulmederse o adam da sesini çıkarmaz
ne yapıyorsun?.demezse Sâhib-i Hakîkisi karışır ve derhal tepeletir.
Onun için merhâmet bunların hepisinin zırhıdır zırhı..

O halde aziz cemaat!
Kadrini bilen, yani içindeki Nûr-u Muhammedî'nin kadrini bilen, sözlerin kadrini bilen, Müslümanlığın kadrini bilen.
Haddini aşmayan, Diline sâhib olan, Ömrünü boşa sarf etmeyen kimseye ALLAH rahmet eylesin!

ALLAH rahmet eylesin!birisi dedi mi, hakîkaten o insana o rahmet lâyıksa o adam cehennemdeyse bilepırrrdiye uçuverir.
Benim sözlerim değil!.. Resûlullah söylüyor.
İnsanın meleküt âlemine geçmesi için İslâm'da iki defa doğması lâzımdır. İki defa.

Nasıl doğar adam iki defa efendim?””
Kuşlar iki defa doğarlar. Dikkat ederseniz. Yumurtadan ve ondan sonra.
İki defa doğan da kanatlı olur. Gökte uçarlar, değil mi?
Kuş iki defa doğar. Yumurta, yumurtadan sonra kuluçka. İki defa..

İki defa doğan insanda göklerde dolaşır. Kuşlara bakar.
Sizde iki defa doğmağa çalışın!.

Efendim iki defa nasıl doğulur?””
Doğmuşsun da senin haberin yoktur. Anlattığım zaman anlarsın.

İslâm da mü’minin, bir dış tarafı vardır, bir iç tarafı vardır.
Dış tarafınız insanı koruyan Şeriat'tır bilirsiniz..
İç tarafın imamı kalbdir, kalb..
Nasıl ki namazda cemaata uyuyoruz.
Ta’dil-i erkan ile kılıyoruz. İmam Efendi mes’ûl.
Biz de ondan evvel ne ruku’ya gidiyoruz.
Ondan evvel bilmem ne yapmıyoruz. Yapmadığımız gibi.
Kendi içimizin imamı da kalbdir.

Nasıl efendim bu, Kalbdir?
Sen etsen de etmesen de dâimâ ALLAH’ı zikirle meşguldür.

Tesbih çekiyorsun:
Elhamdulillah! Elhamdulillah!””
Yoooo. Kalbin nasıl bi dinle bak.Tak!. tak! tak!” “Elhamdulillah!.. Elhamdulillah!.””
Kalb'inin imâmetine uyuyorsun!.
Nûr-u Muhammedi burda, edebsizlik edip de onun önüne geçme!
Secdeye gittin:
Subhâne Rabbiye’l- a'lâ!. Suhbahene Rabbiye’l- a'lâ!””
Kalbinin zikirinden evvel geçme!
Kalbinin imamına uymamamış olursun. Namazın beyhûde olur.

Fe veylun li’l- musallîn. Ellezîne hum an salâtihim sâhûn

Âyet-i kerime bu. Bunlar boş lakırtı değil cemaat. Boş lakırtı değil.
Ayda bir defa kıl, böyle kıl her gün kılacağına.

Ama ben her gün böyle kılacağım!.””
Çok şükür!. Hadi öyle kıl!.

Böyle giyim tarzına, 40 gün namazına, niyazına dikkat eden insana bişeyler görünmeye başlar.
Amma bizim hiç bişeyimiz bi şey gördüğümüz yok.
Bunları ben uydurup söylemiyorum.
Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor.
Onun için Cenâb-ı ALLAH bir hadisi kudsi de diyor ki :

İlâhe İllâ ALLAH benim Kale'mdirdiyor.
Kale'min ismi İlâhe İllâ ALLAHdırdiyor.
Bu kaleye girenler azâbımdan tamâmıyle kurtulurlar.
Onun için İlâhe İllâ ALLAH’ın da iki kefesi vardır haaaa!.
Bunu size hiç kimse söylememiştir.
Kur’ân-ı Kerîm'de
İlâhe İllâ ALLAHiki âyette geçmiştir.
Koskoca Kur’ân-ı Kerimde 6666 âyetin içinde iki sûrede
İlâhe İllâ ALLAHgeçmiştir.

Birisi Saffat Sûresi.

İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illellahu yestekbirun
Onlara Lâ İlâhe İllallah söylendiği zaman kibirlenirlerdiyor.
Ne demek bu?
Hepimiz müslümanız, dışarı çıktık. Birisini gördük:Vâiz Efendi bir şeyler söyledi, bunun sonu berbat, benim için iyi alış-verişti..””
Bu Saffat Sûresinde geçen İlâhe İllâ ALLAHinsanın zâhiri için İlâhe İllâ ALLAHtır.
Onun için İslamiyet de, kalb ile tasdik, dil ile ikrar değil midir dikkat ederseniz.
Dil ile ikrar, kalb ile tasdik.

İlk defa lakırtı söyleyeceksin, sonra kalb ile tasdik edeceksin.demektir.
Kalb ile tasdik dil ile ikrar mıdır?
Hayıııır!. Dil ile ikrar, kalb ile tasdik.
Evvelden biri evvel, biri sonra.

Es semiü’l- Basîrdir. El Basîrü’l- Semi’ değil!
Çünkü kulağın gözden kıymeti daha yüksektir.
Bir söyle iki dinle!lakırtısı.
Onun için buradaki
İlâhe İllâ ALLAHdış içindir, îmâna girebilmek içindir.
İlâhe İllâ ALLAHALLAHın kalesi imiş, girdik işte.
Peki hemen dibe mi dalacağız?
Dur bakalım!. Çok ağır olmak lâzım ki dibe dalasın.
İlâhe İllâ ALLAHsonunda biliyorsunuz Rasûlullah vardır.
Namaz var, oruç var, zekat var, hacc var, doğruluk var, yalancılık yok, bilmem ne yok, yok oğlu yok!.
Bunlar bu
İlâhe İllâ ALLAHın hepisi peşine takılmıştır.

Bunları bitir! Temizlen!.
Ondan sonra ikinci
İlâhe İllâ ALLAHa geçersin!
O da Kur’ân-ı Kerîm de Rasûlullah’ın mubârek ismini taşıyan bir sûre vardır.
Orda
Fa'lem ennehu lâ ilâhe İllallahvardır.
Bil ki ALLAH’tan başka ALLAH yoktur!diyor.
O da insanın batınî
İlâhe İllâ ALLAHıdır.
Birinci
İlâhe İllâ ALLAHı hazırlayıp da ikinci İlâhe İllâ ALLAHdedi mi insan Velîyullah olur.
Onun için daha biz birinci
İlâhe İllâ ALLAH! İlâhe İllâ ALLAH!” burda de kapıdan dışarı çık köpeğe taş at!.
Ne oldu?
Yalan söyledin.
Öteki felanca şunu söyledi!
Öyle
İlâhe İllâ ALLAHmı olur?
Olmaaaaz!. Az söyle daha iyi..

Ara sıra gider resm-i geçit yaparsın. Saygı duruşu yaparsın karşısında, bitti gitti!
Yok öyle iş!..
Onun için ilk defa dış taraflarınızı düzeltin
İlâhe İllâ ALLAH
İçin İlâhe İllâ ALLAHına geçti miFa'lem ennehu!
Onun için eski büyük Velîlerde bir takım HAYYlar, şunlar, İlâhe İllâ ALLAHlar, mertebe, mertebe en son Râziye mertebesi ki ordan sonra Ahadiyete girer Sâfiyete de orada:Fa'lem ennehu lâ ilâhe illellah!dedi mi o zaman sen ortada yoksun.

Onun için aziz cemaat
İlâhe İllâ ALLAHı bilmek lâzım.
Söylüyoruz
İlâhe İllâ ALLAHı.
İlâhe İllâ ALLAHın birisi Saffat Sûresinde zâhiri olan İlâhe İllâ ALLAHgündüz için.
Öteki Rasûlullah’ın ismini taşıyan sûredeki, ondaki
Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallahgece için. Gece söylenir o.
Efendim ben bu gece uyumayım söyleyim!””
Öyle olmaz otur gece uykusuz kalsan da olmaz.
Alıştıracaksın kendini. Kendini alıştıracaksın.
Midesi çok dolu olanlar. Fazla uykulu olanlar, Birinci
İlâhe İllâ ALLAHta kalsınlar.
Ötekisini örseleme. Örseleme, ötekini de elinden kaçırırsın sonra.
Bir koltuğa iki karpuz sığmaz gibi.
Onun için Yunus Emre biliyorsunuz, o ne demiş çok güzel bir sözü vardır:


Cümleler doğrudur sen doğru isen.
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen!”

Onun için kendini doğrult! Bööööyle doğrult!.
Cilâla kendini hiç içine yalan, fitne, münâfıklık koyma!.
Ondan sonra
İlâhe İllâ ALLAH
İlâhe İllâ ALLAH cennetin anahtarıdır.
Yâni kurtuluş anahtarıdır. Kul, İlâhe İllâ ALLAH dese, cennete..…
Hadis :
Kim İlâhe İllâ ALLAHder muhakkak cennete girecektir!””
Amma azâbını gördükten sonra.
Ama böyle ağızınan:
İlâhe İllâ ALLAHde, deftere yaz, kitaba yaz, sülüs yaz. Bilmem efendim dersini...
Yook öyle
İlâhe İllâ ALLAHdeğil.
İnançla söyleyeceksin:
İlâhe İllâ ALLAH: İlâh yoktur Ancak varsa ALLAH isminde İlâhtır.
Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallahdersen:Ben yokum hiçbir kimse yoktur. ALLAH vardır
O mertebeye geldi mi insan..

Bir gün Abdulkadir-i Geylanî Hazretlerinin önüne birisi gelmiş demiş ki:
ALLAH’ın Velîsi!. Yâ Gavs!.Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallahne demekdir?”” demiş.
Yâni ikinci
İlâhe İllâ ALLAH.”
Sen bunu demiş Basra’ya git. Benim orda bir kardeşim var. Seyidi Ahmedi Rufaî ona sor!demiş.
Gitmiş. Demiş ki:
Abdulkadir Geylânî’nin selâmı var!””
Aleykum es-selâm!demiş.
İlâhe İllâ ALLAH ne demektir?demiş. Ahmedi Rufâî’ye.
Bunlar saçma değil. Rüyâda görmüş, uydurulmuş Cingöz Recâi Hikâyeleri de değil. Nasreddin Hoca Hikâyeleri de değil.
İslâm, hakîki İslâm'ın kafasına, kalbine girecek hakîki şeylerdir. Öyle gözünün önünde olan işlere inanmak gâyet kolay .

yu’minûne bi'l-ğaybi.. Bugaybe inananların kitabıdır.”
Sıkı ister insana gaybe inanmak için.
Onun için inanılmayan kelimeleri zincirleyip ben size söylüyorum aklınıza giriyor.
Başkası:
Efendim böyle iş mi olur?””
Öyle buz gibi olur kiii, bunlar, bu dünyada buna inanlar kurtulmuştur.
Yarın bu toz duman kalkıp huzûr-u ilâhîye ye vardığımız zaman kimin atlı kimin yayan olduğu ortaya çıkacaktır.

yu’minûne bi'l-ğaybi.. Bugaybe inananların kitabıdır.”
Gaybe inanmak! Her babayiğit inanamaz ona.

Efendim göster bana!
Sana ne göstereyim, gözün sineği görmez.
İçini temizle, aç kalbini gel, seni açıyım bir civatanı ameliyat yapayım! Burdan ister Amerika’yı gör.
Var insanda o âletler var. Hepisini ALLAH insanın vücûdunda yaratmış onu kullanmasını bilmek lâzım..

Hazreti Ahmedi Rufaî, yere bir şey çizmiş bir dâire:
Sen demiş oğlum!. İlâhe İllâ ALLAHı mı soruyorsun?””
Ortasına girmiş
İlâhe İllâ ALLAH!” dediği zaman kayboluvermiş. Duman halinde. Adam korkmuş.
O sırada Abdulkadiri Geylânî’nin rûhâniyeti gelmiş:
Oğlum ordaki ibrikteki gül suyunu dök oraya?demiş.
Dökmüşler hemen Hazreti Rufaî tekrar duman hâline gelmiş:
İlâhe İllâ ALLAH budur!demiş.

İlâhe İllâ ALLAH!..”
Çıktık açık alınla!gibi lakırtı.
Yok öyle değil oğlum.
İlâhe İllâ ALLAHbenim Kale'mdir.
İlâhe İllâ ALLAH! İlâhe İllâ ALLAH! İlâhe İllâ ALLAH!” kalbine vuracaksın.
Yerden göğe kadar, gökten yere kadar:
ALLAH yoktur! BİR TEK ALLAH benim kalbimdedir
Habli’l- verid… İlâhe İllâ ALLAHkalbimde.
Öyle bir an buna çalıştığın zaman bakarsın ki kalb:
ALLAH! ALLAH!der.
Yanına sinek değil mikrop bile yanaşamaz…

Onun için
İlâhe İllâ ALLAH!” deyip de geçmemek lâzımdır.
O halde bir zahiri
İlâhe İllâ ALLAH
bir de bâtınî olarakFa’lem ennehu lâ ilâhe illallah
Kur’ânı Kerîm'de bunlar iki yerde geçmiştir.

Onun için aziz cemaat!

İlâhe İllâ ALLAHı kuru bir kelime olarak kabul etme!
Efendim ne olurmuş ben gece otursam gece uykum kaçsa da alsam tesbihimi İlâhe İllâ ALLAH! İlâhe İllâ ALLAH!” ne olur bundan?” demek.
Akla vurduğun zaman bunu, bir şey olmaz.
Efendi onu milyonlarca insan söylemiş, milyonlarca Velîyullah söylemiş, milyonlarca kitaba girmiş.


İlâhe İllâ ALLAH”” yav!.
İlâhe İllâ ALLAHya ne zannettin!.
Ama onu söyleyebilecek vaziyete gelmek lâzımdır.
Allah cümlemizi hakiki
İlâhe İllâ ALLAHdiyen zümreye idhal eyleye!.
Onun için, bu zümreye idhal olundu mu insan, cennete girdi..
Efendim söyleyemezmiş!..
Yooook! Cenâb-ı ALLAH öyle bir nasib eder mü’mine ki, içinde fitne yoksa! İçinde fitne varsa iş değişir.

Onun için içinizi fırçayla, vim tozuyla yıkayın aziz cemaat, yıkayın!.
Çünkü âhir zamandayız biz. Âhir zamanda şöyle üstün körü içini temizleyen kurtulur.
Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz zamânında; O’nun mübârek yüzünü görmüşler, O’nun sohbetinde bulunmuşlar.
O zaman İslâmlık çok zordu. Çok zordu.
Şimdi İslâmlık gâyet kolay. Fakat içini temizleyene kolay iş.
Beş vakit namaz kıl, yalan söyleme, doğruluktan ayrılma! Yalandan şakadan bile olsun yalan söylemeyin!
Gâyet merhâmetli olunuz!. Sokakta giderken bile bir karıncayı bile incitmeyin!.

İslâmiyyette Rızâ-ı İlâhî Baha ile değil bahâne ile kazanılır. Fahreddini Râzi’nin Tefsir-i Kebîr’inin 3. cildinde yazar.

Ben bu tefsiri bitireceğim sıradader.Kendimi rüyâda cennette gördüm, cennettediyor.
Beni buraya niçin soktular? Bu kadar tefsir yazdım, bu kadar vaaz ettim, bu kadar talebe yetiştirdim!””
Yoo yooo yoooo yooo Fahrettin!demişler.
Bunlar, sen bir gün kamış kalemi mürekebe batırıp da yazacağın sırada odanda kamış kalemin üzerine bir sinek kondu, sinek. İçinden şöyle geçti:Bu oda kapalı. Bu hayvancağız herhalde susamıştır. İçsin şu mürekkebin suyunu bu da ALLAH’ın mahlûkudurdiye içinden geçti!demiş.
Sineğin ne olacak bir damlacık bile su içmez, içemez.
İçmiş suyunu sinek. ALLAH’ın hoşuna gitti.
Çünkü Cenâb-ı ALLAH’ın merhâmeti nâ-mütnâhidir.
Onunla merhâmette yarışa gireceksin oğlum merhâmette yarış edeceksin!.

Ben Rahmânu’r- Rahîmim! Sen karıncayı bile şey etmiyorsun. Sen kulsun benimle nasıl yarışa girersin!der
Bir tekme atar bir makâma şey edersin. Orada da sabıra girersin.
ALLAH’nan yarışa çıkacaksın. Yarışa!.

El-hamdu lillâhi Rabbil- âlemîn.

Onun için aziz cemaat!.
Merhâmet hislerinizi dâimâ bileyin kızmayın, hiddet göstermeyin, kader karşısında başınıza bir felâket geldiği zaman kadere tekme vurmayınız!.
Cenâb-ı ALLAH’ın emriyle olmuştur olan, sabır edin.
ALLAH’ın şeyinde acele yoktur.
Kulluğa gireceksiniz. Bir kulunu unutur mu?
Bir gün bakarsın Cenâb-ı ALLAH va’dından katiyen rücu’ etmez. Ve zülum etmez kuluna. Hele secdeye kapandığı zaman.

Nasıl nasıl olur? Efendim şey imkânı yok!””
Ne şeytan, ne münâfik, ne yer haşeresi, ne yılân ne yırtıcı hayvan, secdeye hakîki başını koyup içini temizleyen insana yanaşmaz.
Ona, melekler bile evini ziyârete gelir.

Onun için Ramazan yanaştı.
İçimizi temizleyelim, dışımızı temizleyelim, hiddetlerimizi reddedelim.
Dargınlıklarımızı kaldıralım. Merhâmetli olalım.
Ve bir de geceleri de
İlâhe İllâ ALLAH! Estağfirullah!” bunlara da devam edin!.
Ramazan'a hazırlık olsun. Belki varız, belki yokuz!..

Onun için aziz cemaat;
Bu dediklerimizi yaparsanız yarın âhirete kollarınızı sallaya sallaya, herkes kendi geninde haşrolacaktır.
Hepimiz birden biz de Tabur gibi gül kokarak doğrudan doğruya Hazreti Rasûl'un yanından geçip Huzûr-u İlâhîye ye gideceğiz. İnşâe ALLAHu Rahman.
Cenâb-ı Sallallâhu aleyhi ve sellem'in şefaat-ı uzmasıyla Cenâb-ı ALLAH da bize sual sormayacaktır. Amma dediğim yoldan giderseniz!
Secdeden başımızı kaldırmayınız, Yalan söylemeyiniz!
Birbirlerinize karşı gâyet büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ağaçlardan karıncalara varıncaya kadar merhâmet hislerinizi kamçılayın, dizgin hâlinde merhâmet külçesi olun!
Onun için Sallallâhu Aleyhi Ve sellem merhâmet hâlinde ba’as olduğunduğu için Rahmeten li’l- âlemin olmuştur.
Cümlemizi peygamberimizin şefaatından ALLAH mahrum eylemeye.
Son nefesimizde onun mübârek ismiyle ki buyurun:
İlâhe İllâ ALLAH Muhammedu’r- Rasûlullah!ile çene kapamak nasib etsin!
Bu kelimeyle birlikte huzûr-u ilâhîye'ye varalım.
Lillâhi’l- Fâtiha…


Resim

Feyz: (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübâreklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek
Vâsıta: İki şeyi birbirine ulaştıran. * Aracı. Arada bulunan. Vâsıtalık eden.
Tahammül: Yüklenmek. Bir yükü üstüne almak. * Sabretmek. Katlanmak. * Kaldırmak.
Haşyet: Korku ve dehşet. Saygı.
Nâil: Murâdına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Cebel: Dağ, yüksek tepe.
Heybet: Hürmetle berâber koruk hissini veren hal. Sakınıp korkulacak hal. Azâmet.
Huzme: Demet. Deste. Bir kucak şey. * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun hâlindeki şuâ.
İcâz: (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veyâ vecize denilir.
Lemyezel: Zâil olmaz, bâki, zeval bulmaz. Daimî olan.
Kavl: Anlaşma. Sözleşme. * Konuşulan söz. Söz cümlesi. * İtikad, delâlet. * Tarif. * İlham.
Feyz: (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su
Huzme: Demet. Deste. Bir kucak şey. * Fiz: Bir ışık kaynağından çıkan sütun halindeki şua.
Tecellî: Görünme. Bilinme. * Kader. * ALLAH'ın (C.C.) lütfuna uğrama. * İlâhi kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nûrunun te'siriyle kulun kalbinde hakîkatın bilinmesi
Ân-ı vâhid: Bir anda.
Uhuvve: Kardeşlik. Din kardeşliği. Samimi dostluk.
Haslet: Huy. Ahlâk. Yaradılıştan olan tabiat.
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe.
Sipâhi: Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ederler ve düşman karşısında piyadelerin muhafazasını te'min ettikleri gibi, icabında hücum işlerini de yaparlardı.
Nâ-hak: Haksız.
Meleküt: Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti. * Hükümdarlık. Saltanat. * Ruhlar âlemi.
Ta’dil-i erkan: Fık: Namazın bütün rükünleri, esaslarını usulüne uygunca yerine getirerek ve namazın tertib ve düzeninin hakkını vererek kılmak. Meselâ : "Secdeyi sükûnetle yerine getirmek ve iki secde arasında "Subhânallah" diyecek kadar doğrularak oturmak. Kıyamda ve rüku'dan sonraki kıyamda sükûnet üzere olmak ve namazın bütün duâlarını dikkatle okumak. Namazın her rüknünü yerine getirmek, acele ile kılmamak" gibi.
Mes’ûl: Yaptığı iş ve hareketlerden hesap vermeğe mecbur olan. Mes'uliyetli. Bir işin idâresi kendisine âit olan.
İkrar: Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak. * Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek.
Tasdik: Doğruluğunu kabul etmek. Bir kararın nizama, şeriata, kânuna uygun olduğunu kabul edip imzalamak.
Resm-i geçit: Askerî bir kıt'anın yahut bir mektebin talebelerinin gösteri mahiyetinde geçişi. Geçit resmi.
Huzur: Hazır olmak. Mevcud bulunmak. * Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak. * İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.
Rûhâniyet: Yalnız ruhtan ibâret olan şeyin hali. Ölmüş bir kimsenin devam etmekte olan rûhi kuvveti. * Rûhânîlik.
İdhal: Dâhil etmek. İçine almak. Sokmak.
Mahluk: Yaratılmış. Yoktan var edilmiş olan.
Nâ-mütenâhi: f. Sonsuz, ucu bucağı olmayan. Nihâyetsiz.
Rücu’: Geri dönme, vazgeçme, cayma. Sözünden dönme. * Edb: Bir fikri daha kuvvetli anlatmak için söylenilen sözden caymış gibi görünmek.
Haşere: Yabâni arı, böcek, akrep ve yılan gibi zararlı mahluk.



El Bedîu :
Resim

Resim

Cenâb-ı Rasûlu Kibriyâ Efendimiz buyurmuştur:Kur'ân’ın 7 türlü mânâsı vardır.”:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Kur'ân-ı Kerîm yedi harf indirildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse, Kur'ân'ı ona göre okuyun!buyurdu.
(Buhari e's-Sahih, Kitabu'l-Husûmât 4; Tecrîd, hadis no: 1766; Müslim, e's-Sahih, Kitabu Salâti'l-Müsâfirîn/270, hadis no:818)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Cebrâîl, beni tek harf üzere okutuyordu. Bunu artırmasını istedim ve artırdı. Artırmayı istemeye devam ettim ve artırdı, ta ki, yedi harf oluncaya kadar." buyurdu.
(İbn-i Abbas’dan; Buhârî; hadis no:3047. Müslim, hadis no: 819).

Harf: özü-mânâyı şekle sokan vech.. herkesin aklı kadar analyacağı.. özü ortaya çıkarabileceği anlayışı kadar.
Şu Âyet-i Kerîme'deki Harf için: koşullu- bir yönden- kenarındaymış gibi- taraf (ın)-dan- sınır(ın)da vs mealler verilmiştir ve herkes anlayışınca vermiştir.
Nefsin/AKLın kemâlâtında 7 letâif Anlayışında 7 Hâ-MîM Zevkinde de düşünmeliyiz İnşaallah..


وَمِنَ النَّاسِ مَن يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ
Ve mine'n-nâsi men ya’budullâhe alâ harf(harfın), fe in asâbehu hayrunıtmeenne bih(bihî), ve in asâbethu fitnetuninkalebe alâ vechihî, hasire'd-dunyâ ve'l-âhıreh(âhırete), zâlike huve'l-husrânu'l-mubîn(mubînu): İnsanlardan kimi de ALLAH'a kıyıdan kıyıya ibâdet eder, eğer kendisine bir iyilik dokunursa ona yatışır ve eğer bir bela gelirse yüzüstü dönüverir; dünyâyı da âhireti de kaybetmiş olur, işte açık hüsran budur.(Hacc 22/11)

7 kurrâ Okuyuşu da bildirilmiştir:

Ömer b. Hattâb radiyallâhu anhu: "Hişâm b. Hakîm’in, Furkan sûresini, başka bir şekilde okuduğunu duydum. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem bu sûreyi bana okumuştu. Az kalsın kendisine çıkışacaktım, ama okumasını bitirinceye kadar sabrettim. Sonra yakasına yapışıp, onu Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e getirdim ve dedim ki:Ey ALLAH'ın elçisi! Bu adamı, Kur’ânı, senin okuyuşundan başka bir şekilde okurken işittim”.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Oku!buyurdu.
O da ondan duyduğum okuyuşu okudu.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Böylece indirildi. Sonra bana:Oku!dedi ve okudum.
O da:
Böylece indirildi. Bu Kur’ân, yedi harf üzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun!" buyurdu.
(Buhârî; hadis no: 2287. Müslim; hadis no: 818)

7 Kıraat İmamı Şunlardır:
1. Nâfi’ el-Medenî
2. İbn-i Kesîr el-Mekkî
3. Âsım el-Kûfî
4. Hamza ez-Zeyyât el-Kûfî
5. El-Kisaî el- Kûfî
6. Ebu Amr İbn-i Alâ el-Basrî
7. Abdullah b. Âmir eş-Şâmî
Senedi itibariyle en güçlü olanı: Nâfi’ ve Âsım.
En Fasihleri: Ebû Amr ve el-Kisâî.
Nâfi’den rivâyet edenler: Verş ve Kâlûn.
Âsım’dan rivâyet edenler: Hafs ve Şu’bedir.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Küllün muzırrın yuktelun: Her zarar veren (haşaratı) öldürün!
(Hadis-i Şerif)


ـ4938 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللَّهُ عَنْها قالت: ]قَالَ رَسُول اللَّهِ #: خَمْسٌ مِنَ الدّوَابِّ كُلُّهُنَّ فَاسِقٌ، يُقْتَلْنَ في الْحِلِّ وَالحَرَمِ: الغُرَابُ، وَالْحِدَأةُ، وَالعَقْرَبُ، وَالْفَأرَةُ، وَالْكَلْبُ الْعَقُورُ[. أخرجه الستة.ولمسلم في رواية قالت: أمَرَ رَسولُ اللَّهِ # بقتل خمسِ فَوَاسِقَ في الْحِلِّ وَالحَرَمِ، وَأبدل أبو داود في رواية له عن أبي هريرة، مكان الغراب: الحية.»وقيلَ هذه« الحيوانات خمس فواسق على سبيل استعارة لخبثها
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Hayvanlardan beş tânesi vardır ki bunların herbiri fasıktır (zararlıdır). Harem bölgesinde olsun, Hill (denen Harem dışı) bölgesinde olsun bunlar öldürülür: Karga, çaylak, akrep, sıçan, kelb-i akur (yırtıcılar)." Buyurdu.
(Aişe radıyallâhu anhâ dan; Buharî, Bed'u'l-Halk 16, Cezau's-Sayd 7; Müslim, Hacc 66-67, (1198); Muvatta, Hacc 90, (1, 357); Tirmizî, Hacc 21, (837); Nesâî, Hacc 113, (5, 208)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem : "Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Rasûlullah'ın yanındakilerden bâzıları:
"Yâ Rasûlullah! Yâni bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler.
Aleyhi's-salâtu ve's-selâm:
"Evet! Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu."
(Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’dan; Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrâfında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu."
(Müslim, Tevbe 155, (2245)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı."
(İbnu Ömer radıyallâhu anhumâ ‘dan; Buhârî, Bed'u'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)


İlâhe İllâ ALLAH cennetin anahtarıdır:

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:Cebrâîl, bana Yüce ALLAH'ın şöyle buyurduğunu anlattı: " İlâhe İllâ ALLAH benim Kale'mdir. Bu Kale'ye giren kimse azâbımdan kurtulur"
(Ebû Nuaym, Hilye, 3/224; Deylemi, Firdevsü'l-Ahbâr, nr.4458; el Câmiu's-Sagir, nr. 6048; a.mlf., ed-Dürrü'l-Mensûr, 4/293)

Muaz radiyallahu anhu:Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi: "Yemen halkı sana cennetin anahtarını sorduğu zaman: "O, İlâhe İllâ ALLAH’tır" de."
(Beyhakî)

" İlâhe İllâ ALLAH cennetin anahtarıdır" hadisini, isnadı kopuk olarak imam Ahmed radiyallâhu anh tahriç etmiştir.
(Hadis zayıftır. İmam Ahmed radiyallahu anh El-Bezzar "Keşf-ül Estar’da, Taberani tahriç etmişlerdir. Ayrıca İbn-ü Hacer El-Heysemi "El-Mecma" kitabında zikretmiş ve hadis için "zayıftır" demiştir.)

Vehb bin Münbihe’ye: " İlâhe İllâ ALLAH cennetin anahtarı değil midir?" diye soran kimseye o şöyle cevab verir: "Evet, fakat her anahtarın dişleri vardır. Eğer dişli anahtar getirirsen kapı sana açılır. Anahtar dişsiz ise açılmaz.
(Buhari bunu "Feth-ul Bari" adlı kitabta bir hadisin yorumunu (açıklamasını yaparken zikretti. Ayrıca Buhari "Tarih" inde rivayet etti. Ebu Naim "EL-HILYE" adlı kitabında zikretti.)


Resim

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
E lem neşrah leke sadrek: biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?(İnşirâh 94/1)

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Lev enzelnâ hâze'l-kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilke'l-emsâlu nadribuhâ li'n-nâsi leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne): Eğer biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, ALLAH korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.(Haşr 59/21)

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lemmâ câe mûsâ li mîkâtinâ ve kellemehu rabbuhu kâle rabbi erinî enzur ileyk(ileyke), kâle len terânî ve lakininzur ile'l-cebeli fe inistekarre mekânehu fe sevfe terânî fe lemmâ tecellâ rabbuhu li'l-cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan, fe lemmâ efaka kâle subhâneke tubtu ileyke ve ene evvelu'l-mu’minîn(mu’minîne): Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca "RABBim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!" dedi. (RABBi): "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!" buyurdu. RABBi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.(A’raf 7/143)

قَالَ يَا مُوسَى إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالاَتِي وَبِكَلاَمِي فَخُذْ مَا آتَيْتُكَ وَكُن مِّنَ الشَّاكِرِينَ
Kâle yâ mûsâ innîstafeytuke ale'n-nâsi bi risâlâtî ve bi kelâmî fe huz mâ âteytuke ve kun mine'ş-şâkirîn(şâkirîne): (ALLAH) Ey Mûsâ! dedi, ben risâletlerimle (sana verdiğim görevlerle) ve sözlerimle seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.(A’raf 7/144)

فَوَيْلٌ لِّلْمُصَلِّينَ
Fe veylun li'l-musallîn(musallîne): Şu namaz kılanların vay hallerine:(Mâûn 107/4)

الَّذِينَ هُمْ عَن صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ
Ellezîne hum an salâtihim sâhûn(sâhûne): Ki onlar namazlarından habersizdirler(Mâûn 107/5)

الَّذِينَ هُمْ يُرَاؤُونَ
Ellezîne hum yurâûn(yurâûne): Onlar gösteriş yaparlar.(Mâûn 107/6)

Kur’ân-ı Kerîm'de İlâhe İllâ ALLAHiki âyette geçmiştir:

إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
İnnehum kânû izâ kîle lehum lâ ilâhe illallâhu yestekbirûn(yestekbirûne): Çünkü onlara: "ALLAH'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.(Sâffât: 37/35)

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ
Fa’lem ennehu lâ ilâhe illâllâhu vestagfir li zenbike ve lil mu’minîne vel mu’minât(mû’minâti), vallâ hu ya’lemu mutekallebekum ve mesvâkum: Şu halde bil; gerçekten, ALLAH'tan başka ilâh yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. ALLAH, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de.(Muhammed: 47/19)

yu’minûne bi'l-ğaybi:


الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ
Ellezîne yu’minûne bi'l-ğaybi ve yukîmûne's-salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne): Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan ALLAH yolunda harcarlar.(Bakara2/3)

Habli’l- verid:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Ve lekad halakne'l-insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min habli'l-verîdi: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.(Kaf 50/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

HAKk’ı BİLenLer AĞLAR!.


Azîz cemâat,
Hakiki mü’min yani câmiye girip güzel alnını kalbiyle birlikte secdeye koyan insan Hakiki mü’mindir.
Nüfus kağıdıynan mü’min vardır, ismiynen mü’min vardır.
Bir de şu mübârek alın ki Kur'ân-ı Kerim onu o güzel alnını tebşir ediyor. “Vucûhun yevme izin nâdıreh”
Alını temiz olanlar, ALLAH’ın cemâlini görecekler, kavuşacaklar ona.
İnsan ALLAHa ahrette kavuşmaz dünyada da kavuşur.
Her yerde hazır ve nazır olan habli’l- veridden, şurdaki damardan size daha yakın olan ALLAHa her zaman insan kavuşur. Fakat insan âlâ ise..
Eğer nefsaniyyetine uyarsa gitgide uzaklaşır.
Cenab-ı ALLAH Kur'ânda ve hadis-i Resûlde, hadis-i kudsîlerde “ARŞ” diye bir kelime vardır. ARŞ.. ARŞ-ı Âlâ.. ARŞ-ı Âlâyı Cenab-ı ALLAH kullarını serbest bıraktığı için bu kelimeyi kullanmıştır.

Arşa, hakiki mü’min için, bir sivrisineğin kanadından daha yakındır.
Fakat hakiki kalbde, bu anlını secdeye koymayanlar ve ondan zevk almayanlar için Arş-ı Âlâ, güneşten daha uzaktır.
Uzaklaşırsa, insan küfre gireeeer.
Çünkü her yerde hazır ve nazır olan Cenâb-ı lem yezel’e mekan verilir.
Yanaştıkça, insan hakiki imana girer.
Onun için sallallahu aleyhi vesellemin Efendimiz mi’racda:
“Kâbe kavseyn: bir ok kadar yanaştılar!” diyor.
O, meseleyi mânevî edeb içinde mütalâa etmek için söylenmiş bir sözdür.
Güneş, 4.000 senelik mesafededir. 4.000 sene ışık senesi.
Işık aynen elektrik süratındadır. Bir saniyede 300.000 kilometre kat’ eder.
Yani bir saniye de dünyamızı yedi buçuk defâ dolaşır.
Hem elektrik hem de ziyâ. 4.000 senede geliyor bize. Güneşin ziyâsı.
Fakat güneşe baktığınız zaman güneşin gözbebeğinizin içinde, doğar doğmaz sıcaklığını elinde hissedersiniz.
Bunun için Secde-yi Rahmândan zevk alıp hakiki mü’min sınıfına girmiş insan, güneşi kendi içinde, ALLAH’ı kendi içinde duyar.
Yok bunu yapmayan insan otuz kat pencerenin içinden uzaktan güneşin hararetini ve ziyâsını hisseder gibidir.

Onun için evliyâullah’tan birisi dâima böyle otururmuş.
Çocukları demişler:
“Baba niye ayağını uzatıp oturmuyorsun?””
“O’nu görürken ben ayağımı nasıl uzatırım?” demiş.

Onun için İslamda edeb, yalınız kaldığı zaman Cenâb-ı Lemyezel’in onu gördüğünü ve dâima Nur-u Resûlullah’ın onu yıkadığını hissedecektir.
Bunu hisseden insan dâima edeb içindedir.
Onun için muhtelif vaizlerde size söyledim dâima abdestli gezin efendiler.
Abdest, ALLAH’a ve Rasülüne yani Nur-u Resûlullah’a edebin en büyüğüdür.

“Bundan ne çıkar efendim?” demeyiniz.
Âhir zamandır. Yarın âhirette göreceksin!.

Onun için
sallallahu aleyhi vesellemin : “İlim şuradadır, takva buradadır, ibâdet şuradadır!” dememiş.
“Şuradadır!”
demiş, mübârek parmaklarıyla derken üç defâ kalbini göstermiş.
Takva, ALLAH’a iman, hepsi buradadır.
Şu et parçasının içindedir. O et parçası bilirsiniz kalbdir.
Kalbin teşrihte, anatomisinde, yani anatomisi, kalbi çıkarsak, baksak ve yarsak içinde neler var.
Dört tâne gözü vardır. Dört göz, bu et parçasına hediye kalsın.
Biz mânevî gözlerini şey edeceğiz.
İslam Dininde sallallahu aleyhi vesellemin in bildirdiğine göre, buradan

sallallahu aleyhi vesellemin ne söyledi Kur’ânda ne var onu söylüyor.

“Hasan efendi şunu söyledi. Mehmet Bey bunu söyledi!”” yok.
Dili tutulur burda insanın.

“Onlar öyle, şu kitab şöyle diyor. Bu kitab böyle diyor!” onlar geveze insanlar.
Kur’ân-ı Kerim, sallallahu aleyhi vesellemin ’in hadisi şeriflerinden, burdan söylüyorum ben.
Çünkü niyetim öyle. Aksi söylersem burdan paldır küldür sokağa topal çıkarım dışarı.
İki yarı, iki gözü vardır.
Birine gönül, “Fuad” kısmı derler Arapça da.
İkinci yarım kısmına, yarı kısmına Sadr, sadr, sadr. veyahut “Denis”” veyahutta “Denes””
Esrede okunur, üstünde okunur Arapçada. “Denis”” veya “”Denes””.
Kalbin kirli, paslı dünyaya, dünyanın şehvanî ve nefsanî arzularına bağlı tarafı demektir.
Bu iki kısım, Nur-u Resûlullahla yıkanır.
Bütün canlılarda; dinsiz, kâfir, münafık, İslam ve Nurullah kim olursa olsun hepisinde Nur-u Resûlullah vardır.
Nur-u Resûlullah’ın az ismini bilen ismini Hasan kor, İslam cemâatında yaşar.
Daha kıymetini bilen Cumaya gider.
Daha kıymetini bilen, beş vakite gider.
Daha kıymetini bilen geçmişlerini kılar.
Daha kıymetini bilen, dâima abdestli gezer,
ALLAH-u LemyezeL’in mübârek ismini ağzından bırakmaz.
Aşağıya doğru nakıs tarafa gidersen küfre kadar gidersin.
Onun için eşref-i mahlukat yalnız islamlan değildir.
münafığı da dinsizi de imansızı da eşref-i mahlukat yaratılmıştır. Fakat onun kıymetini bilmezse.
Bir antika yüzük tasavvur edin. Antikacıya gidersiniz buna 10.000 lira der.
Fakat demircinin örsü yanında bir demir parçasından farkı yoktur.
İnsana kendisi kıymet vermelidir. Kendi muhasebe-i ruhîyesini yapıp da kıymetini mânevî terazide ölçüp,
Pota-yı MuhaMMedi de eriyebildiği derecesinin ayarını, denesini, derecesini bulursa o zaman kendine şey eder.

“Efendim ben günahkârım, sen günahkârsın!.”
Mü’min bir elinde mükemmel bir temizleyici âlet vardır, size söyledim.
Estağfirullah, Tevbe, Tevbe-i Nasuh.
ALLAH’ın ismi vardır. Katiyyen ve katiyyen nevmid olmayınz!.
Bunlar mertebe mertebe, mertebe mertebedîr.
Hatta ömründe bir defâ:
“Lâ İlâhe İLLÂ ALLAH” içinden söyleyen adam bir gün cennete girecektir.
Yani ALLAH’ın Cemâli’nin mütebessim tarafını görecektir, gazab tarafını değil.

Onun için denis tarafına. Sadr tarafına daha çok insanlar meyyal olunca meselâ şairler, romancılar, hatibler, vaizler, zırıltıcılar, dedikoducular ne kadar millet varsa hepisi denes tarafından konuşurlar.
Onun için burada bir vaiz başka söyler,
Amerika’da konuşan vaiz başka söyler,
Ankara da konuşan başka söyler.
Endülüs’te konuşan başka söyler.
Mekke’de konuşan başka söyler.
Yemen’de konuşan başka söyler.
Hudeybe’de konuşan başka söyler.

Bunu temizlemek için biliyorsunuz sallallahu aleyhi vesellem, cesed itibariyle kul olması bakımından, onun bu denis tarafı da temizlensin diye:
“E lem neşrah leke sadrek!””
Biz onun göğsünü de yardık.” O tarafı da temizlenmiştir.
“E lem neşrah leke sadrek!””
Mü’minin kendi elindedir. Mü’minin kendi Cebrâil’i kendi elindedir.
Resûlullah’ı sallallahu aleyhi vesselemi nasıl küçükken Hâlime’nin yanında aldı geldiler.
Şimâ ismindeki kız kardeşi, süt kardeşi gördü:
“Kardeşimin göğsünü yardılar. Yıkadılar onu!””
İster bunu mânevî yıkadı kabul et, ister bıçaknan açıp! Nasıl kabul edersen et.
Resûlullah’ın sadrı tamamiyle ALLAH’ın Nur Suyuyla bütün necislerden temizlenmiştir.
Fakat bu hadiseden sonrada da Elem neşrah leke Sûresini, Sûre-i mübârekesini de mü’minin eline vermiştir.
Hançer’in elinde, yar göğsünü, yıka!
“Elem neşrah leke sadrak.” Yap içini!

Onun için böyle fuad tarafından konuşanlar, fuad kısmından konuşanlar.
Yani nefsi tamamiyle kaldırmış, konuştu mu insanlar.
Veliyullahlar öyle konuşur. ALLAH’ın en yakın kulları öyle konuşur.
Burdan bir kul söylesin. Endülüs’teki söylesin. Amerika daki söylesin.
Avusturalya’daki söylesin. Şurdaki yanımızdaki câmi de söylesin.
Söylediklerinin hepisi, birbirinin aynıdır.
Çünkü o ilhamı, o şeyden, fuad kısmından geliyor. O ALLAH’ın feyzi iledir.

Onun için Hazreti Debbağ meşhur, onun “El İbriz” diye bir kitabı vardır.
Orda der ki: “ALLAHu lem yezelden bütün mahlukat-i kaânâta ışık hüzmesi şeklinde sayı hesabına girmeyecek feyz-i ilâhi iner. Feyz iner!
Bu feyzin bir tânesi sallallahu aleyhi vesellemin e inmiştir, Resûl olmuştur. Resûlullah’tan da binlerce feyz çıkar.
O feyz kime, bir huzmesi, milyonlardan bir tek huzmesi, bir kula nasib olursa Veliyullah olur. Veliyullah olur. Ve ALLAH’ın kapalı örtüsü altına girer.

“Evliyâi tahte kubâbi lâ ya’rifuhum ğayri: Benim bu evliyâlarımı Benden başka kimse bilmez!” Bu sınıf içindir.

Onun için
sallallahu aleyhi vessellem üç defâ: “Buradadır iş! Buradadır iş! Buradadır iş!” demiş, kalbi göstermiştir. Kalbinizi temizleyin!
“Efendim nasıl temizleyeceğim?””
Usulleri var. Abdestli gez, abdestli gezene şeytan bir şey etmez

Zâten, ALLAH’ı inkâr kapıları tamamıyla bu son asırda kapanmıştır.
Kimse inkâr edemez. Aya gidiyorlar bakın!.
Onun için zâten insanın ilmi biraz artmaya başlarsa aşktan uzaklaşmaya başlar. Sapıtır yani Türkçesi.
Basit insanlar, ALLAH’ı havanın oksijenin mu’cizesi gibi, bir çiçeğin kokusu gibi içinde hissederler.
Biraz kitab okumuş: “Ben şurdan mezunum, sen şunu okudun, ben bunu okudum.””
“Ya İlâhi!” der. Elini kafasını yukarı kaldırır. Bir de dürbün getir görecekmiş gibi.
Ellerimizi yukarı kaldırmamız, göğe bakmamız; O müteâl büyük varlığa en münasib yerdir, içimizde o temizlikte gördüğümüz için göğe bakarız.
Telefon merkezi buradadır. Kalbinize bakın.


Cenâb-ı Peygamber: “Hakiki mü’min ALLAH’a çevrilip dua ederse dağlar yerinden oynar” diyor. Hakiki mü’min.
“Efendim gel dua edelim öyleyse."

Ohooooo.. hakiki mü’min sabır hasletinin içindedir. Kızmazlar. Bunalmazlar.
Şöyle boyunlarını büktü mü: “Yâ İlahî! bu iş, daha böyleydi” demeden derhal iş olur.
Öyle:
“Vır vır vır para ver! Vır vır vır öküz ver! Apartuman ver! Otomobil ver!” bu zırıltı bu, dua değil bu!..

Hazret-i Davud bir defâ edeben başını yukarı kaldırmamıştır.
Çünkü böyle dururken kafayı yukarı kaldırmak bir şeyi arzulamak demektir, istemek demektir.
Başı dâima önde imiş. Tevekküle giriyor.

Hazreti Ebubekir RadyALLAHu anhu bir gün Huzur-u Risâlet penahide otururken dişi ağrıyormuş.
Artık tahammül edemiyor. Üç gündür devâm ediyormuş. Gözünden yaş gelmeye başlamış.

sallallahu aleyhi vesellemin : “Yâ Eba Bekir ne oldu?” demiş.
“Bir şey yok Yâ ResûlALLAH!” demiş.
“Hele hele!” demiş.
“Yâ Resûlullah üç gündür dişim ağrıyor benim de uyuyamadım. Şimdi de çok şiddetlendi. Tahamülsüzlükten gözümden yaş geldi!”” Resûlullah’ın refiki Ebabekir.
“Yâ Eba Bekir bana niçin söylemedin” demiş.
“Yâ Resûlullah Cenâb-ı ALLAH’ı sana mı şikâyet edeyim!” demiş.


Kış gelir “üşüdük”, yaz gelir “”terledik, “nezle olduk, “aman aman başım ağrıyor öleceğim.” Bir şeyin kaybolur “ölsem de kurtulsam!”
dersin.
Bunlar İslamlık değil efendiler, bunlar İslamlık değil!.
Bırak kendini. Yüzmek öğrenmek isteyen denize bırakırsa kendisini üstünde kalır. “Batacağım!” derse gittikçe dibe batar.
Zâten İslam müslüm, selem, teslim olan, selâmete teslim olan adam demektir.

Resûlullah’ın bize kadar uzanan, buraya kadar uzanan elleri vardır. Fakat biz bunlara yapışmak usulünü bilmiyoruz.

Cenâb-ı Peygamber’in bir hadis-i şerifi vardır: “Birinin çocuğu doğsa” diyor
“Çocuğu doğsa, ismini benim ismimle Mim, Mim harfi ile başlayan MuhaMMed koysa çocuk ve kendisi cennettik olur.””

Bu hadis peygambere sevginin sırrını beyân eder. Çok deşmeye gelmez bunu haaa!.
Onun için biz “Mehmet” deriz geçeriz.

Resûlullahu sallallahu aleyhi vesellemin efendimizin Mim harfiyle başlayan mübârek ismini bir iki ders anlattım size.
Gelişi güzel öyle, Hasan, Hüseyin, Ömer, Tülin, bilmem efendim Haççe gibi çok konuşma!.
Mi’racda iken konuş. Namazda iken konuş!.
Salâvatı Şerife mi getireceksin:
“Essalâtu vesselâmı aleyk Yâ Resûlullah” İşte oldu salâvatı şerife.
İsmi örseleme. İçini temizle. Ondan sonra örselemeğe başla.
O kelebek kanadı gibidir. Tutuyum derken hem onu incitirsin, hem de kendin bir hatadan dolayı kendin berbat vaziyete düşersin.
Bu lakırtılar, “Fuad” kısmından söylenen lakırtılardır. “Denes”” kısmından değil!.

Bu kısma giren insanlar; Velilere, Velilerden sonra Sahabelere, Sahabelerden sonra Peygamberlere yanaşırlar.
Onun için peygamberler bilirsiniz ağlarlar, ağlarlar.
Âyetler okunduğu Âyetlerin heybetinden dolayı ağlarlar.
“Efendim namazda ağlarsan, abdest namaz bozulur!” muş.
Sen o kadar geç kendinden de gözünden yaş gelsin. Bozulursa ben abdestimi sana veriyim.
Ama kafan mahallede geziyor. Gözün bilmem nerede geziyor. Hapşırıp ağlıyorsun. Ulan zâten senin abdestin yoktu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Yine Cenâb-ı sallallahu aleyhi vesellemin’in bir hadis-i mübârekesinde: “Bir ümmet içinde, bir ümmet içinde ALLAH korkusuyla ağlayan bir kişi olsa onun hürmetine bütün ümmeti ALLAH Rahmetle tecellî eder." karşısında..”
Bu korku cehennem korkusu değil.
“Edeb dışı çıkacağım!” korkusudur.
Mü’min, hakiki mü’min cehennem ateşi nedir ki, hakiki mü’mini yaksın!

Abdulkadir Geylânî Hazretleri anlatırken böyle demiş böyle edivermiş parmağını:
“Lev şefâatü ceddü MuhaMMedün fe tefeyte bi nari cehennemi tefeyti.: Benim ceddim MuhaMMedin şefâati olmasa ben şöyle parmağımın tükürüğüynen cehennemi söndürürüm!”."

Cehennemden korkan adam bu işi güç olan adamdır. Hesabını veremeyecek adamdır.
Onun için insanlara biraz ma’siyyet lâzımdır. Biraz hata lâzımdır.
Hatanın sebebi, bir memlekette hasta olmasa eczahâneler kurur. Cenâb-ı ALLAH o an Esmâsı rahmettir.
Sen hata yapacaksın:
“Aman Yâ Rabbi!” diyeceksin.
O seni güler yüzle affedecek. Ve Rahmetini şey edecektir.
Cenâb-ı ALLAH rahmetini dağıtmadan duramaz.
Bir Hadis-i Kudsî de bir adamın biri âhirete intikal etmiş.
Hadis-i Kudsîler, sallallahu aleyhi vessellem’in anlattığı hadisdeki hikayeler olmuş gibi beyân edilir. Çünkü O mübârek bütün hadiseleri ezelden bilir.
Gitmiş hasenatı ve seyyiatı yâni edebsizliği ile iyiliği tartılmış, hiçbir şey yok.
Arz edilmiş. Onların hesab me’murları:
“Yâ İlâhi bunda bir şey yok!."”
“Yoksa neyse verin eline gideceği yere gitsin!.””
Cehenneme doğru gidiyor adam. Azab yerine!
Tabii kula anlatmak için söylüyoruz bu hadiseler böyle değil.
Dönmüş o kul böyle bakıvermiş.
Hitab-ı İlahî gelmiş:
“Kulum niye baktın?” demiş.
“Hiç Yâ İlahî!” demiş.

“Hele Hele” demiş.
“Benim hiç iyi tarafım yok. Edebsizlik tarafım çok. Fakat Ben dünya da iken birşey ALLAH belki beni affeder rahmeti büyüktür hatırımdan geçti de ondan döndüm baktım!” demiş
Emir vermiş. Emr-i İlâhi çıkmış:
“Götürün cennete bunu. Ben kulumun zannı üzere tecellî ederim!” demiş.

Onun için
“hablil verid”den daha yakın olan Cenâb-ı ALLAH’nan konuşun Efendim.
“Nasıl konuşulur?”
Konuşulur işte, namaz mi’racı mü’minin..…
Onun için bir ümmetin içinde edebsizlik çoğalsa bir tâne ordaki sevgilinin gözünden bir yaş gelse: “Yâ İlahî bunlar sapıtmışlar. Sen bunları yola getir değil haaa!”
Yola getir duası bu çok büyük insanın duası olacak ki kabul olacak.
Yâ İlahî sen bunları rahmetinde Şefik Rahîm Esmânla tecellî et diye hatırından geçti mi o ümmet kurtulur.
İşte bu gibilerin rengi sararmış, Hakk Korkusundan yüzleri solmuştur bu insanların. Öyle kırmızı yanaklı bulamazsın onların içinde.
Bunların gıdaları ruhanî, işleri nuranî, sözleri de semâvîdir.
Gıdaları ruhen beslenirler bunlar. Fazla midesini doldurmazlar.
İşleri nuranîdir. Hep iyilik yaparlar.
Sözleri de semâvidir, ya Resûl’dan ya kitablardan konuşurlar.
Romanlardan değil. Cingöz Recâinin Romanlarından değil. Bilmem nerden değil. ALLAH’ın muhkem âyetlerinden.

Eğer bunların âlemini bilmeyen biri asıl varlıklarıyla onları görürse hemen ölür. Hemen ölür.
Onların hakiki, öyle insanların hakiki varlıklarıyla bir insana görürünse öteki adam ona tahammül edemez.

Beyazidi Bestamî Hazretleri, iki tâne veli konuşuyormuş. Beyazidi Bestamî zamanında.
Birisi demiş:
“Size ne oluyor ki bana günde yedi defâ tecelli-yi ilâhi oluyor!” demiş.
Tecellî İlahî ne? Kaybediyor kendini, dalıyor, konuşuyor.
Demiş ki: “Niye o kadar kuruluyorsun sen?” demiş. “Sen git de Beyazidi Bestamî’yi gör!” demiş.
Aradan bir ay geçmiş bu zât gelmiş demiş ki: “Bana günde yetmiş defâ tecellî oluyor!” demiş.
“Sen git de Beyazidi Bestamîyi gör!” demiş.
“Ulan demiş Beyazidi Bestamî nasıl bir gideyim!” demiş.
Kalkmış evine gitmiş.
Demişler ki: “Efendim ormanda.”” Kalkmış ormana gitmiş.
Veli Velinin geldiğini kendi radar âletiyle uzaktan anlamış hemen ormanın dışına çıkmış.
Veliyullah yanaşmış yanına Beyazidin mübârek yüzünü görür görmez “Küt!” diye düşmüş, ölmüş.
Çünkü Bayaziddaki tecellîye o tahammül edememiş.
Beyazidi Bestamînin karşısındaki o tecellîye Veliyullah tahammül edemiyor “küttt!” diye düşüp ölüyor.
Onun için böyle insanların karşısına biz geldiğimiz zaman bocalarız belki de nalları dikeriz!.

Bir adam, mekteb müdürü asabî bir adam olsun.
İkinci sınıftaki “seni istiyor” diye kapıda başlar titremeye! Ne yapacak yiyecek mi yamyam mı içerdeki?
Yahut neferi paşa çağırdı.. nefer başlar titremeye!
Bu da Yüce ALLAH’ın paşası.
”Tuuuuuuh! Tuuh!”” olur insan.
Bunları câhiller bilemez. Onların işine câhilin aklı da ermez.
Onların alâmetleri yok değildir. Vardır ama bilemezsin.
Bu bilgisizlik, bu bilmek bilgisi gaflettendir.
Onların dâima kalbinde ALLAH’ın AHAD TEKlik Heybeti yaşar.

Bazı insanlar birbirine “Köpek!” der. Kızar mı?
Kendini köpekten üstün biliyorsan iyice bil ki, bu bilgi kendi köpekliğindendir insanın.
Öyle birbirine köpek söyleyen adamlar vardır.
Bu söz, yalancı, münafık, iki yüzlü, faziletsiz, merhametsiz, sadakat ve doğruluk bilmeyenlerin söylemesi gereken bir sözdür.
Sadakat gösterene ALLAH’ın ADL Esmâsı kanadıyla ecir verilir.
Köpek bundan dolayı Ashab-ı Kehf’in içinde bulunmuştur.
Köpek diyipte geçmeyin. Sadakat timsalidir.
Eciri de onun, Ashab-ı Kehf’e arkadaş olmuştur.

İnsanların sadakatını hele bu asırda değiştirmek mümkündür. Ceketin düğmesi gibidir. Fakat köpeğin sadakatını değiştiremezsin.
Evinizdeki köpeği nereye atsanız geri gelir.
Kuyruğunu kesseniz yine gelir. Bacağını kırsanız yine gelir.
Bir lokma ekmeğe senelerce sadakat gösterir. Gösterin, oğullarınız bile yapmaz bunu.
Cenâb-ı Peygamberin bir hadisi vardır:
“Köpeği evin dışında saklayınız. İçinde saklamayınız. Melâike girmez!” buyuruyor.
Bu bildiğimiz başka, bunun mânâsı derindir, sen o kadar bil oğlum. Onun derin hadislerinde de beş altı mânâları vardır.
Onların mânâlarını söylersek insanın kafası bocalar. Onun için o kadarı yeter oğlum!.

Bir gün Bağdad’da bir çobanın sürüsüne kurt saldırmış. Kurt saldırmış. Bir koyunu param parça etmiş.
Çoban: “Eyvaaaah!” demiş.”
“Ne bağırıyorsun eyvah!” diye.
“Hazreti Ömer öldü!” diye bağırmaya başlamış.
“Nereden bildin?” demişler.
“Hazreti Ömer sağ iken kurtlar sürüye saldırmazlardı!.” demiş.
Az sonra gerçek anlaşılmış ki Hazreti Ömer onun, o kurdun parçaladığı zaman yarım saat evvel İbni Mülcem tarafından Medine’de katledilmiştir.
Adâlet öyle yaygındır ki efendiler. Öyle yaygındır ki.
“Efendim adâlet?”
Sen adâletin içine gir bir yayıl da bak nasıl yayıldığını görürsün.

Adâlet ALLAH’ın Kanunudur.
“Efdalu’c- cihadu kelimetun adlun sultanun cair: En büyük cihad zâlim hükümdar karşısında hakikati söylemektir.””

Geçen derslerimde Medine’de geçen bir hadiseyi size anlatmıştım biliyorsunuz.
Bazısı, Efendim bunların hepisini unutur. Kürke bürünür bööööylee bir kibir içindedir.
Ne oluyor böyle insana kürke girmiş. Kürk. O kürk içindeki. O kürk, içindeki hayvanı bir ömür boyunca muhafaza etmiş de yine hayvanlıktan kurtarmamış. Sen hayvanı öldürdün üstüne giydin adam mı olduğunu zannediyorsun?
Hayvanın kürkünü giydin hadi. Samur kürk.
Bir zamanlar vardı ya eskilerde samur. Böyle kuruluyor samurunlan, ne oluyorsun?
Bu, doğduğundan beri hayvanın üstünde idi bu. Hayvanlıktan kurtuldu mu samur kürkü?”
”Yooo!”” Eee sende aynısın. Kurtarsaydı o hayvanı kurtarırdı.

Onun için bir kelime söylenir, bir şey görürsünüz, gâyet güzel gelir size.
Bu kürk hikayesini unutmayın!. “Ne güzel kürk!” Hayvan öldür de.
“Güüüüm!” bıldırcını vurdun. “Güüüüm!” sülünü vurdun. Bilmem neyi vurdun! Vur ulan vur!.. hadiii mideye.
Dağda bayırda gez! Avcılık diye bir tuhaf şeyler vardır, hayvan öldürmek.
Sonları yoktur.
Mideye korsun. Dört saat sonra o mide onu tam çevirir, neye çevireceğini bilirsiniz.

Hazreti Adviye zamanında yaşamış bir Velî kadın, Ukayre.
Güzel bir isim Ukayre, Bağdadda. Bu o kadar ağlarmış ki gözlerinin ikisi de kör olmuş.
Yanına gitmişler: “Yâ Ukayre!” demişler. “Gözsüz kalmak çok çetin bir iş değil mi?” demişler.
Ne demiş cevab mübârek kadın: “ALLAH’tan mahcup kalmak daha çetin!” demiş. “Hele ALLAH’ın emirlerindeki muradı görmeyip de gönülü, gönül körlüğüne düşmek o büsbütün çetindir!” demiş.

Hızır, bir kör adama rastlamış. Demiş ki: “Yahu ben Hızır’ım!” demiş
“Senin gözünü açıyım. Dua edeyim de!” demiş.
“Teşekkür ederiiiiiiim Hızır Efendi” demiş. “Hadi güle güle yoluna!” demiş. “İstemem!..””
“Niye iste miyorsun?” demiş.
“Ben ALLAH’ın kaderini iki gözümden daha çok severim!” demiş.

İşte dersin başında söylediğimiz hakiki mü’minlerin lakırtıları bu. Hakiki mü’minlerin lakırtıları.
Bu Ukayre’nin bir de Hacce isminde bir hizmetçisi varımış.
Hakiki Mü’min gökte ay var iken uyumaz gece.
“Fe izâ berika'l- basar. Ve hasefe'l- kamer. Ve cumia'ş- şemsu vel kamer”
Şems bu câmi kadar. Kamer avucum kadar. Koskoca câmi avucun içine girer mi?
Koskoca Şems Kamerin içine giriyor.
“Ve cumia'ş- şemsu ve'l- kamer.” “vel kameru ve'ş- şems” değil. Niçin?
Kamer-Ay mânevîyatın mümessilidir. Güneş-Şems maddiyatın mümessilidir. Bu âyet bir gün kıyametin kopacağına delildir.
İkincisi mânevîyatın, maddiyatı dâima boğacak ve ondan üstün geleceğine delildir.
Onun için aylı gecelerde uyumayınnn! Gece kervanlar geçeeeeer!.
Uyuyormuş böyle bir gece. Ayağınan Ukayre Hatice’ye dürtmüş: “Kalk!” demiş. “Burası uyuyacak bir yer değil. Uyku yeri mezardır mezar.” demiş.
Çok uyuyacağız orda!”.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Açık olun efendim açık!.
Yemekleri ye. Etleri ye. Köfteleri ye. Ayranı iç. “Horruu, harrrııı, hurruuu!.” uyu!. Kervanler geçer, senin haberin olmaz.
Bir gün de bakarsın: “Efendim kaybı oldu. Hasan efendinin bişey oldu bak!.”
“Ne oldu efendim?””
Kalbden, zırttan gitti!. Gözünüzü açın efendim. Gözünüzü açın!.

Bize bir çok menkıbe gelmiştir bilirsiniz mankıbe.
Dilden dile, gönülden gönüle, kalbden kalbe dolaşan.
Güneşlerin, yıldızların dertop olduğu bir renk âlemi vardır İslam mânevîyatında. Buna menkabe derler.
Nefsine, havaî arzularına yularını kaptıran insanlar bu menkıbelerden bişey anlamazlar. “Efsâne safsata” der geçerler. Halbuki safsata kendileridirler o insanların.
Onları ancak ALLAH aşkıyla kıvranan insanlar anlayabilir.
Ve temiz olan kalblerinin perdelerinde, sinemâ perdelerinde seyrederler.
Cezbe halinde bunlar ancak anlaşılır.
“Cezbe ne demektir?”
Cezbe. Cezbe ye geldik. Cezbe Ruhun Hakka doğru çekilmesidir. Gidişi değil, çekilmesidir. Oradan çekileceksin!.
Giderken çeken başkası, zâten çekmeseler gidemezsin.
Burada yürümek için bu âlemde Mansur gibi kellesini verenler, Nesimî gibi derisini yüzdürenler ancak orda yürüyebilirler.
Hazreti Nesimi’nin bilirsiniz derisini yüzdüler.
Hallac-ı Mansur’unda kafasını vurdular.

Onun için azîz cemâat,
Bu anlattığımız vaazları, güzel kelimeleri, bilmeme neleri hoşlukları bir bir formülize edelim. Bir tâlimat yapalım da onun peşinden koşalım.
Genci menci yok!..
“Efendim ben yaşlandım şimdiden sonra yapamam!””
“Oho ho hooo!” Hazreti Ebubekir 47 yaşında İslam oldu. Ondan evvel yoktu bişey.
Hazreti Ömer ondan evvel şâki idi. Resûlullah Efendimizi öldürmeye gidiyordu. 40 küsur yaşında idi. Puta tapıyordu.
Hatta kendisinin sözüdür der ki: “Ben pota-yı Resûlullah’ta erimeden evvel bir şâki câni idim!” dermiş.
O Araplarda ilk doğan kız çocuğunu gömerlerdi, âdetti câhiliyet devrinde.
“Küçücük kızımı götürdüm” demiş. “Canlı canlı böyle mezara sokarken.
Sakallarımı tuttu yavrum!”
demiş.
“Ben şâkilerdendim Resûlullah’ın nazar-ı akdesiyle bir an geldiği zaman muhterem oldum.””

Onun için: “Efendim ben şimdiye kadar namazı kılmadım. Bilmem efendim yaşlarım var.””
Oluuuuuuur!. Nefes alıyor musun, yarını düşün, geçmiş geçmiş.
Bir insan, ne kadar namaz borcu olursa olsun gider bu akşam evine: “Yâ İlâhi ben bundan sonra namazımı tamamıyla kılacağım. Geçmiş namazlarım var ben bunları mümkün mertebe ömrüm yettiği kadar her namazdan sonra bir günlük namaz edâ edeceğim!””
Yatmadan evvel on dakikada kılınır.
“Geçmiş zamandaki;
Sabah namazının iki rekat farzına.
Öğlen namazının dört rekat farzına.
İkindi namazının dört rekat farzına.
Akşam namazının üç rekat farzına.
Yatsı namazının dört rekat farzına.
3 rekat Vitir Namazı kılacağım Yâ Rabbi!.””

Sen onu niyet etme!. “Felân günün, felân ayın” deme!. Onlar gider yerini tıkır tıkır tıkır doldururlar.
Bunu niyet edip de başladıktan yarım saat sonra ölse hadis vardır üzerine, Cenâb-ı ALLAH Namazlarınızın hepisini kılındı sayar.
Bu kadar kolaylık veren bir din.
Bu kadar rahmeti çok, ALLAH’ın rahmetinin bize nasıl geleceğini bildiren Resûlullah’ın peşindeyiz. Elhamdulillâaah.

Bir nizamnâme yapalım..
Namazınızı acele kılmayınız! Dâima abdestli geziniz!
Sabah namazını kıldınız, saklayabilirsen sakla, bozuldu mu al abdest! Nerede olursa al!
Bir saniye sonra yaşayacağın meçhul. Ceseden hiç olmazsa kadere tam iman, tâdil-i erkanla inanmış olursun.
Yolda bozuldu, duvara.. bitti oldu abdest… Yürü yürüüü!. Niyete bak sen!..

Abdestsiz gezmeyiniz! Abdestsiz gezmeyiniz!
Gece yatarken 70 defâ: “Yâ İlahî ben bilmeden belki edebsizlikler yapmışımdır “estağfirullah! estağfirullah!..”
Estağfirullah ne demek?.
“Yâ Rabbî ben Senin kulunum bazen hataya düşerim gaflete girerim, bilmeden anlamadan, Senin sevmediğin belki hadiseler olmuştur. Yâ Rabbî belki bir yerlerden bir şey bulaşmıştır benim bunlardan haberim yoktu. Ben bunlara yine tövbe ediyorum!” demektir.
Yoksa git hırsızlık yap, ötekinin ırzına geç, yalancılık söyle, bir de: “Estağfirullah! estağfirullah!..” de küfre girersin.. önce “estağfirullah!. estağfirullah!.”ı anla sonra çek!.
“Estağfirullaaah! estağfirullaaaah!..” 70 defâ. Ölmüşlerinizin ruhuna 1 Fâtiha yatağa girerken.. 1 Âyete’l- Kürsî oku!.. tahammül edebileciğin kadar İnnâ a’teynâ ke’l-kevser”
o, Resûlullah’ın, O’nun dükkanının kapısının cevheridir..
“İnnâ a’taynâkel Kevser. Fe salli li rabbike venhar. İnne şânieke huvel ebter.” Okuyun!

Hatta eski kitablarda Kastalanî’nin kitabında yazar 1000 defâ okuyan insana ölmeden muhakkak rüyasında Resûli Kibriyâ görünür.
Bunları okuyan insana ölmeden muhakkak rüyasında Resûli Kibriyâ görünür.
5-6 defâ “Lâ ilâhe illâ ALLAH” bunları söyleyin!
Buraya oturup da “lâ ilâhe lâ ilâhe.. lâa ilahe.. ohoo.. ohoo..” 1000 defâ olsun! yok efendim yok!.
Sen 3 defâ “Lâaa ilâhe illâ ALLAH!.” Kafanlan, düşüncenlen, beyninlen söyle 3 defâ, önüne 3 tâne “0” koy 3000 eder!..
Kendin koy sıfırları. Yahutta 1000 defâ.. elfi “Lâ ilâhe illâ ALLAH” işte 1000 defâ..
Oturuyoo “lâ ilâhe lâ ilâh...ohoo.. kapıyı kapat lâ ilâhe illâa.. pencereyi de ört! lâ ilâhe.. hahuuu..”
Yok öyle “Lâ ilâhe illâ ALLAH” olmaz o alay olur alay.. Etrafınızdaki görülmeyen varlıklar gülerler size..
İsâlm Dininin kanununda böyle yazılıdır.
Abdestsiz de bütün mü’min kadın ve erkeğe 3 şey haramdır birlisiniz: Namaz, tavaf-ı Kâbe, Mess-i Mushafff.. Yazı olmayan kenarına bile el sürülemez.. Burada Abdest almak farzdır.
Hatta sizi korkutmadan söyleyim Halvanî isminde meşhur bir âlim diyor ki: “Biz bu İLMe ta’zim ile nâil olduk!” diyor allâme-yi cihan kendisi.
“Abdestsiz elime bir kağıt bile almadım. Şeriata aid kitabları elime almadım, içinde belki bir âyet vardır diye..”
Yazı yazdığı kalem kırıntılarını bile yere atmamıştır.

Bir kitab alırsınız elinize içinde belki ALLAH’ın ismi vardır.
Bir gün kitabçılara.. hem de hafızlar satıyorlar.. Kur'ân-ı Kerimleri koymuşlar şuraya.. “haa haaa.. huu huuu.. çay ısmarlayımm şuu buu….”
Katiyetle.. bunun fetvası mevtası yoktur.. satırdır bunun fetvası..
Yere Kur'ân-ı Kerim koymuş.. yeni Mushaf gelmiş.. kitab mitab.. “Tercümeleri…” Öyle değiiiil!

Onun için Kur'ân-ı Kerime.. şu yukarda yatan Edebâli biliyorsunuz..
Osmanlıların ilk padişahı Osman Bey ona mİsâfir geldiği zaman, evinde misâfir etmiş, bir odada.. kapıda da oğullarını bekletmiş Şeyh Edebâli..
Sabahlan kalmış kapıdan böyle bakmış ki, Osman Beyin yatağı aynen duruyor. Osman Bey de yüzünü şöyle duvara dayamış böyle uyuyor.. uyandırmış Osman Beyi..
“Ne oldu Osman Bey rahatsız mı oldunuz?”
“Hayır Hoca Efendi duvarda Kelâm-ı Kadim asılı” demiş. “Onun asıldığı yerde ben ayağımı uzatıp yatamam!” demiş.
Seyredin bizim şeyimizi tâbiyyetimizi.. Bunu şakası yoktur!.
“ama şakası var!” derse, isterse.. hani hayvanlardaki çıngıraklar vardır tak âyetleri al çık dışarıda göbek ata ata gitsin!.

Şeriat Peygamber vasıtasıyla gelen HAKKIn kullarına hitabı, fiillerin amellerin varlığı bütün mükellefiyeti anlatan hükümlerdir.
Dinde ve Şeriatta bir değişiklik yapılamaaaaz!. Bunu düşünmek bile ta’zim ve edeb hududundan dışarı çıkmaktır. Ta’zim ve edeb hududundan dışarı çıkana din lügatında buna isim aranırsa, küfüre inkara girer, habersiz olarak dini varsa elinden gider yani, bu kadar!.

Meşhur Amerika reisicumhurlarından Abraham Lincon, gençliğinde Cılbir isminde bir arkadaşı varımış, bir akşam şöyle dışarıya çıkmışlar akşamdan batmış güneş, gökte yıldızlar ışıldıyormuş. Abraham Lincon bunların hareketlerini, parıltılarını, hızlarını teker teker arkadaşına anlatmış. “Bak bunun ismi şudur.. şu kadar hızla döner..”
Şu katiyen unutulmaz şu sözleri söylemiş: “İşte dostum onlara baktıktan sonra, o gökteki yıldızlara baktıktan sonra ALLAH’ın yüzüne bakmış gibi oluyorum, bir an geçmiyor ki bu aklımdan çıksın!” demiş. Toprağa bakıp da iman değişikliğine aklım eriyor da.. Göklere bakıp da ALLAH’ın mevcudiyetinden şüphe edenleri hafsalam bir türlü almıyor!.” demiş.

Hazreti Resûli Ekrem de: “Göklere bakınız ve dâima şunu söyleyiniz: “SubhanALLAHe’l- azîm yâ hayyu yâ kayyum!.” bunu deyin!."
Geçen sene de söyledim, sabahtan evinizden çıktınız mı göğe dikin:
“SubhanALLAHe’l- azîm yâ hayyu yâ kayyum!.” deyin!.
“Ne olur?.”
De de ondan sonra görürsün ne olduğunu..
Eee demek sana kese mi getirecekler!.. Kalbinden br pas silinirrr.. Bir gün habersiz bir pencere açılırrr.. herkes yürüdüğü zaman kulağına bir ey fısıldanır!..

Siz de azîz cemâat, gece ve gündüüüüüz hiç olmazsa bir defâ gökte bir noktaya gözleriniz dikerek bunu söyleyiniz!
“Ne olur?” demeee.. bu aklın, ermez buna..
Bakın bir Amerika reisicumhuru ne demiş görüyorsunuz!.
Amerika reisicumhuru, Resûli Ekrem söylediği sözün ifade ettiği mânâyı kendi diliyle söylemiş. O demektir..
O reisi cumhurdan beri Amerikanın paralarının üstünde onun sözü yazılıdır hâlâ. Bir Amerika parası geçirin elinize üstünde "we trust in god" yazar, bu “ALLAHa güvenimiz var!.” diyor. Amerikan paralarının önünde teey Abraham Linkon dan beri Amerikanın gümüş paralarının üstünde, kağıt paralarının üstünde "we trust in god" “ALLAHa güvenimiz var!.” yazıyor.

Onun için parası ne kadar pahalı dikkat buyurun!.
Kiliselerinin kapısında yazılıdır Amerikada: “Faziletsizler buraya girmesinler! Ne olur yüce âdemsin!.” Amerikada Kiliselerin kapısında yazıyor..

Onun için Muhiddin Arabî’nin fütuhat-ı mekkiyyesinde “fi esrari’l- el memâliki’l- mülkiye bâbı” vardır.
Orada: “Her devirde 30.000 velî vardır, bunlar eksilmezler.”
Hükümetin nasıl kadrosu varsa onlarında kadrosu vardır.
“Ama Efendim biz eskiden bunları görürdük şimdi göremiyoruz!”
Onlar kaybolmamıştırlar bizim gözlerimiz onları görememekteler.
İnsan acele acele bir yere giderken mahalleden geçen ahbabını görmez.
Bir aceledir, bir para peşine, bir hırs peşine birbirimiz yeme peşine düştük!.

Bir gün veliyullah’ın birisi bir köyden geçiyormuş akşam üzeri.
Bir kapıyı “çatt çaatt!” çalmış. O evde de o sırada bir gelin-güveyi yeni.. güveyi inmiş aşağı bakmış ihtiyar açmış kapıyı: “Buyur amuca bir arzun mu var?.”
“Oğlum demiş ben bu köyden geçiyorum, açım bana birr..”
“Hayy hayy buyurun amuca!.” demiş almış içeri, sofalık var orda oturtmuş, yukarı gitmiş iki tâne kızarmış tavuk daha yenmemiş getirmiş Dedenin önüne koymuş. Bir şey de baklava getirmiş, suyu da getirmiş: “Ye amuca!” demiş.
Bizim Dede iriyârı da hepisini silmiş süpürmüş.. “elhamdülillâh!” demiş.
“Oğlum bana bir kat elbise yırtık bir şey var mı?” demiş.
Delikanlı da iriyârı bohçasını getirmiş: “Al!”.. Fesinden tut, eski zamanda fes giyerler, ayakkabısına kadar: “Giy baba!.” demiş. Dedeyi bir giydirmiş..
“Başka bir emrin var mı?.”
Dönüvermiş ihtiyar Dede: “Yok evlâdım ALLAH razı olsun! benden bir şey istersen sana bir dua edeyim!.” demiş.
“Yok amuca bir şey istemem!.” demiş.
Çıkmış adam böyle köyü terk etmiş tam köyün en son kısmından çıkıyor.
Bir de bakmış ki karşıdan biri geliyo böyle.
Hemen antenlerini açmış.. Velilerin antenleri vardırrrr!. Cebinde radyoları vardırrrr!. Televizyonları vardırrrr!.
“Nasıl Televizyonları..?”
Var yaaa.. bir gün gidip birinden bulup gelip de gösterelim!..
Bakmış ki karşıdan Ezrâil geliyor insan kılığında, yanaşmışlar karşı karşıya “merhaba!.” demişler.
Ezrâil’e demiş ki: “Nereye gidiyorsun, bu köyde ne işin var?.”
“Sen demin bir eve uğradın hani gelinen-güveyi, yemek yedirdiler, elbise..”

“Heee!.” demiş.
“Onların canlarını katletmeğe gidiyorum!” demiş.
Bunu der demez veli Ezrâilin eline yapışmış: “Yok ağam o kadar kolay değil dön geri!.” demiş.
“Yahuu ne yapıyorsun sen! Ben emr-i İlahîyi aldım! Gidip alacağım!” demiş.
“Heheheyt yok!” demiş.
Ezrâil uğraşmış, ıııııhh.. bir Veliyullahhh.. dikkat buyurun bir Veliyullahhh!.. Vilâyet Makamındaaa..
İnsan şekline temessül etmiş bir meleği tutarsa, melek bir daha meleklik tarafına geçemez!
Vilâyet kuvvetiynen tutmuş, İsm-i Azamnan tutmuş!.
Ezrâil: “Çekil!.” diyor.
“Heheheyt sen alamazsın!.” diyor.
“Yahu etme be Amuca, ben gideceğim!.”
“Heheheyt!. Dön geri!.” diyor.
O sıarada telsizlerini çeviriyor Ezrâil: “Yâ İlahî emrini yerine getiremeyeceğim ben çattım belâya!.” diyor.
“Yâ ezrâil dön geriye! Sana emir verdim ama o veliynen aramızdan su bile sızmıyor!.” diyor.

Velînin kuvveti deyip de geçmeyiniiiizz!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Mısır, Hazreti Ömerin hilafeti zamanında fethedildiği zaman Mısıra Amr bin As kumandasındaki ordular girmişti.
Eylül ayında Nil feyazân eder. Yani yükselir taşar bütün Nil Ovasını ıslatır. Ondan sonra çekildiği zaman millet buğdaylarını yiyeceklerini oraya ekerler.
Geçmiş bir ay iki ay Nilde şey yok, feyazan yok!
Mısırın büyükleri gelmişler Hazreti AS'a kumandana işgal altında ya..
Demişler: “Efendim bizim eski kitablarda yazıyor 500 senede bir 300 senede bir böyle NİL bazen coşmaz, akmaz, onun için Mısırın en güzel bakire kızını teller duvaklarız bir suya atarız, boğarız ondan sonra coşar, müsaade edin de atalım
Amr bin Aleyhi's-selâm demişki: “Bizim İslam Dininde böyle zıvırtı-mıvırtı yok ben müsaade edemem!.” demiş.
Beklemişler. Bakmışlar ki Mısır kıtlığa gidiyor halk başlamış hicret etmeğe..
O sıarada Amr bin Aleyhi's-selâm Medine’de Halifey-i Müslimin olan Hazreti Ömere bir mektub yazmış vaziyeti anlatmış “böyle böyle!.” demiş.
Hazreti Ömer bir mektub yazıyor Amr bin As‘a diyorki: “Orada yaptığın iş doğrudur, dinde böyle bir âdet yoktur!” diyor.
Küçük bir deri parçası gönderiyor gönderdiği şeyin içinde, zarf diyelim ona Araplar cümcüme derler ona. Cümcüme bir de kafa tasının üstüne söylerler.
Bunu besmeleyle Nehire at!” diyor. “Nil-i Mübâreke at!.” diyor.
Mübârek kelimesiyle, bunun için Nil-i Mübârek!.
En Nilü ve’l- Fırat, ec Ceyhanu ve’s- Seyhanu küllüm min enharu’l- CeNNeh
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin hadisidir.
Nil ve Fırat, Ceyhan ve Seyhan Cennet nehirleridir.” Buyurmuştur bir hadis-i şerifinde.
AMr bin As: “Bismillâhirrahmânirrahîm!.” demiş bu derinin üzerinde yazılı olan yazıyı NİL’e atmış.
Yarım saat sonra Nil başlamış coşmağa, yükselmeye..
Şimdi Hazreti Ömer bu, Arapçası da Arap edebiyatında bir harikadır o: “Yâ eyyuhe’n- NİL!” diye başlar neyse Arapçasına lüzum yok, tercümesini yapıyım ben size: “Medinede bulunan emire’l- Mü’minin Hattab oğlu Ömerden Mısırda akan NİLe selâM OLa!” diyor.
Ey NİL kendin için akmıyorsan akma! Yok seni aktıran aktırmıyorsa, Emire’l- Mü’minin Hattab oğlu Ömer niyaz eder yalvarır akarsın!.” diyor bunu yazıyor.
Sallallahu aleyhi ve selemin mübârek dediği, cennet Nehriynen konuşuyor Hazreti Ömer burada, baş kesip...

Onun bu Mübârek İnsanları bulmak lâzım. Böyle insanlarınan konuşurken insan hoş bir kolaylık içinde mutluluk iklimine gidiverir hemen. Gâyet kolayca bir bakarsın bir neşe içinde bir zevk içindesin. Böyle insanlar az değildirrr.
Kahvehânelerde, kumarhânelerde, şuarada burada pis kokuları dinlerseniz böyle insanları bulamazsınız ki..
Güzel kitablar var alın okuyun, namaz kılın, iyilik yapın, hayvanlara fenâlık etmeyin!

Onun için âhir zamandayızzz azîz cemâat!
Hepimizin biraz kabahatı vardır fakat isyankâr değiliz. ALLAHa isyankâr değiliz elhamdülillâh!
Onun için hafif masiyetimiz varısa Ruhu-u Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hörmetine Cenâb-ı Lemyezel onları da yok eder.
ALLAH cümlemizi islah eylesin, isyandan masun eyleye!
Şaşmışları yola getire, hepimizin aile efradıyla birlikte hepimize ALLAHa imrendirici sıhhat ihsan buyrusun!
Memeleketimizi düşman istilasından, kıtlık ve belâdan her türlü haif ve zelzeleden, su afatından masun eyleye!
Lillâhi’l- Fâtiha!..



Resim

Kat’’: Kesme, ayırma. * Geçme. Yol almak. Yüzerek geçmek. * Delil ve bürhan ile ilzam etmek.
Lemyezel: Zâil olmaz, bâki, zeval bulmaz. Dâimî olan.
Va’z: Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.
Nakıs: Noksan, eksik. Tamam olmayan. Gr: Yalnız son harfi harf-i illet olan kelime $ gibi. * Mat: Eksi. Negatif.
Eşref-i mahlukat: Mahlukatın en eşrefi, yaradılmışların en şereflisi. İnsan.
Me’yus: Ümidsiz. Kederli. Ye'se düşmüş. Ümidi kesik.
Mütebessim: (Besm. den) Tebessüm eden. Hafif ve lâtif tarz ile gülen. Gülümseyen.
Meyyal: Çok meyleden, eğilen. Çok istekli, düşkün.
Necis: Temiz olmayan. Pis.
Feyz: (c.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübâreklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.
Müteâl: Âlî, büyük.
Münasib: Benzer, uygun, lâyık, yakışır, yaraşır.
Tevekkül: İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini ALLAH'a bırakmak. ALLAH'tan gelene razı olmak. Kendine aid vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini ALLAH'dan istemek. Kadere razı olmak. Hakka güvenmek. * Yeis ve kederden uzak olmak. * Âcizlik göstermek.
Refik: Ortak, arkadaş, eş, yardımcı, yoldaş.
Ma’siyyet: İtaatsizlik, günah, isyan.
Mümessil: Vekâlet eden. Bir şahsı bir topluluğu veya şahs-ı mâneviyi temsil eden. * Benzeten. * Kitab bastıran. * Vekil. * Rol temsil eden. Aktör.
Şâki: (Şekavet. den) Haydut. Yol kesen. Haylaz. * Her çeşit günahı işleyebilen.
Câni: Cinâyet işlemiş olan. Birisini öldürmüş veya yaralamış bulunan.


Resim

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez. Üç defâ kalbine işaret ederek Takva şuradadır. Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her müslümanın namusu, kanı, malı ve onuru müslümana haramdır.” buyurmuştur.
(Müslim, Birr, 32-34)

“Çocuğu doğsa, ismini benim ismimle Mim, Mim harfi ile başlayan MuhaMMed koysa çocuk ve kendisi cennettik olur.”.:

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kimin bir oğlu olur da ona teberruken MuhaMMed adını koyarsa o da çocuğu da Cennet'te olur" buyurmuştur.
(Münavî, age VI/237)

Suyutî bu hadisin bu konuda en örnek hadis olduğunu ve hasen bulunduğunu söyler.
(Suyutî, el-Câmiu's-sağir)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Üç oğlu olup da birisine MuhaMMed adını koymayan câhillik etmiştir" buyurmuştur.
(Hindî, Kenzü'l-Ummal, XVI/417 (Taberanî'den), XVI/419)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Benim ismimle isimlenin ama künyemle künyelenmeyin!" buyurmuştur.
(Müslim, Edeb 1)

عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ
بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: ALLAH korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini ALLAH yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.” buyurmuştur.
(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12)

BEN KuLumun ZaNnı Üzereyim.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ALLAH Teâla şöyle buyurdu: “Ben, kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir.” buyurmuştur.
(Ebu Hüreyre’den; Buharî, Tevhit 35, Müslim, Zikr 1, (2675), Tirmizî, Züht 51, (2389))

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Namaz mü’minin mir'acıdır” buyurmuştur.
(Fahreddin er-Razi, et-Tefsîru’l-Kebîr, c: 1, s: 226, Sûreden Çıkarılan Akli İncelikler bölümü; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, c: 10, s: 453, Tevbe Sûresi 74. âyetin tefsiri)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İçinde sûret ve köpek bulunan bir eve melekler girmez.” buyurmuştur.
(Müslim, Libas 81,82,83,84; Ebu Davud, Tahare 89; Libas 45; Tirmizî, Edeb 44)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Zâlim bir hükümdar/yönetici karşısında hak ve adâleti açıkça söylemek, büyük bir cihaddır." buyurmuştur.
(İbn Mâce, Fiten, hadis no: 4011)

Resim

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى
Resim---"Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ.: O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.” (Necm 53/9)

أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
Resim---"E lem neşrah leke sadrek.: Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?” (İnşirâh 94/1)

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَّاضِرَةٌ
Resim---“Vucûhun yevme izin nâdıreh.: O gün yüzler ışıl ışıl parlar.” (Kıyâme 75/9)

HabLi'L- VeRîD.:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---"Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veridi.: Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.”" (Kaf 50/16)

إِنَّ رَبَّكُمُ اللّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ تَبَارَكَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ
Resim---"İnne rabbekumu’l-lâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih(emrihi), e lâ lehul halku vel emr(emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn.: Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan ALLAH'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi ALLAH ne yücedir!”." (A’raf 7/54)

فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ
Resim---“Fe izâ berikal basar(basaru).: Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,” (Kıyâme 75/7)

وَخَسَفَ الْقَمَرُ
Resim---“Ve hasefel kamer(kameru).: Ay karardığı-karanlığa gömüldüğü” (Kıyâme 75/8)

وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
Resim---“Ve cumiaş şemsu vel kamer(kameru).: Güneş ve ay birleştirildiği zaman;” (Kıyâme 75/9)

إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
Resim---“İnnâ a’taynâkel kevser(kevsere).: Şüphesiz, biz sana Kevser'i verdik.” (Kevser 108/1)

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
Resim---“Fe salli li rabbike venhar: Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)

إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
Resim---“İnne şânieke huvel ebter(ebteru).: Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.” (Kevser 108/3)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

İNSAN!.

Azîz cemaat, bu ay da bitiyor, artık müslümanların ağası diyelim ay yanaşıyor.
İnşaALLAHu'r- rahmân ALLAHın izniyle hepimiz, Ramazana yetişir alın teriyle kazandığımız, eğer alın teriyle kazanmayı ALLAH nasib ederse, helâl lokma ile Ramazan-ı Şerifi tutmak nasibi müyesser eyleye!

Şimdi Hoca efendinin Mihrabiyede okuduğu Kur'ân-ı Kerimde “Yâ eyyühellezine amenu” diye başlayan âyette hakiki mânâsını bilenler için tabi Arapça bilen olmadığı için de..
ALLAHu lemyezel Kur'ân-ı Kerimde iki türlü hitab eder yarattıklarına.
Birisi: “eyyühellezine amenu”
Diğeri “Ya eyyühen nas”
“Ya eyyühen nas” ey insanlar aklı başında olanlar, yürüyüp, gezip,yemek yeyip, konuşanlar” demektir. Bunun içinde bütün inanan inanmayan vardır.
“Ya eyyühen nas” “Ey insanlar!” ey efendiler!
“Eyyühellezine amenu” “Ey inananlar, ALLAHa inananlar, Resûle inananlar, kitaba inananlar, ahret gününe inananlar” demektir.
Mallarınıza evlâdlarınıza o kadar sarılmayın, ALLAHın zikrini unutursunuz, sonra sonunuz hasiruuun! Helâk olursunuz!.

Onun için Cenâb-ı sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: “Benim korkum âhir zaman ÜMMetim için” diyor.
Âhir zaman ÜMMeti biziz işte, biziz, biziz..
Ammaaa, basit bir ustanın yaptığı şu çamurdan Mihrab yok mu, oraya dönüp başını koyabiliyor musun korkma! korkma! Korkacak hiçbir şey yok arkada Resûli sallallahu aleyhi ve sellem var. ALLAHın Habibi var!

Onun için Ramazan ağa geliyor. Ramazanda: “Efendim orucu şu bozardı, koklarsam bozulur bilmem nedir..”
Ben onlardan bahsedecek değilim. İçerden doğru, kalbden doğru, güzel islamın duyacağı zevklerden bahsedeceğiz, fakat ALLAH nasib ederse belki Ankara’ya gitmek var.

Bu secdeye başını koyan adam, iyi insan namzedidir. Dünyada iyi insanlar tükenmez Efendiler. Her zaman vardır..

“Evliyâi tahte kubabi la ya’rifühüm ğayri” bir Hadis-i Kudsî..
Hadis-i Kudsî demek sözler Resûlullahın mübârek ağzından dökülen sesler, fikir Cenâb-ı ALLAH tarafından Hazret-i Resûlün Kalb-i Mübârekine ilham edilenfikir..
Ev yapacaksın meselâ, nasıl istersem yaparım evi..
Bunlara “Hadis-i Kudsî”n derler, fikir Cenâb-ı ALLAHın, söz Resûlullahın.
Hadis, fikir ve söz Resûlullahın olursa hadis-i şerif olur.
fikir ve söz Cenâb-ı ALLAHın olursa o da işte Kur'ân-ı Kerim.. ALLAHın Kelâmı.

Onun için “Dünyada iyi insan tükenmez, her zaman vardır!” dedik.
Bu Hadis-i Kudsîde: “Evliyâi tahte kubabi la ya’rifühüm ğayri”
Benim Evliyâlarım, Benim iyi insanlarım, Benim örtümün altında gizlidirler, onları bir BEN bilirim!

Esen rüzgarın sesinden böyle insanlar binlerce mânâ duyarak bu gibi insanlar bunları duyar ve bizlere anlatırlar.
Sohbetlerinde birçok ölü gönüller dirilmeğe başlar! Uyuşmuş canlara kuvvet gelir!
Hatta ve hatta bir Evliyânın, menkiblerini, iyi huylarını, başından geçen hadiseleri bir mecliste anlatılsa Cenâb-ı Peygamberin hadisi vardır o meclise rahmet iner!
Rahmet yağmur değildir ALLAHın meleklerinin getirdiği Rahmettir, bizim gözümüz onu görmez!
“Efendim melek şeytan nedir?”
Bunları sakın demeyiiin! Bunlar her babayiğidin anlayacağı işler değildir!
“Efendim şeytan melek var mıydı yok muydu?.”
Bunu belkemiğinden düşünenler söyler. Hele hele o hududa geçmeyin!
Şeytan da vardır, Melek de vardıııır! Cin de vardır, Peri de vardır!
Daha bilmediğin binlerce şey vardır!

Muhiddin Arabî’nin fütuhat-ı mekkiyyesinde “fi esmai’l- el memâliki’l- mülkiye bâbı” vardır bulursanız okuyun!
Hazreti Âdem’den bile evvel “Hin, Bin, Sin, Tin, Cin” diye mahluklar vardı.
“Efendim ben Cini göremiyorum!”
Sen daha önünü göremiyorsun! Dünya yaratıldığı zaman Cinler Kur'ân-ı Kerime nazaran ateşten halkedildiler, dumansız ateşten!
Bak!.. Nefesimi görüyor musunuz?
Görmüyorsunuz bura sıcak! Ama soğuğa çıktığınız zaman: “Hoooh!” derseniz nefesinizi görürüsünüz..
Dünya yaratıldığında bir Nâr-ı Beyzâ bir Alev Kütlesi halindeydi.
Daha insandan cinden haber yok! Oraya Cenâb-ı ALLAH bir mahluk halketti işte cin budur!
Vaktaki dünya soğudu, soğudu, soğudu insanların yaşamasına müsaid olduğu halde nasıl ki dışarıda “Hoooh!” diyorsun nefesin görünüyor, sıcakta söylüyorsun olmuyor, hava soğuduğu için gözden gayr-i mer’i oldular cinler.
Cin vardır Kur'ân-ı Kerimde var olan hepisi vardır.
“Efendim ben görmüyorum!”
Sen kendini görmüyorsun bunlarla bizim işimiz yok!
Hayvanat bile cinin farkındadır.
Onun için böyle şeyler anlatıldığı yere ALLAHın rahmeti iner..
Gözün görmediği bir çok hadisler ve yaratıklar vardır dünyada.
Burnun alamayacağı kokular vardır efendiler!
Kulağın işitemeyeceği sesler vardır!
Onları görmeğe onları koklamağa onları işitmeğe çareler aramak lâzım.
Şöyle bir demir parçası vardır fizikte buna diyapozon derler. Şöyle vurduğunuz zaman “dırrrrr!” ihtizaz eder.
Saniyede 14 defâ ihtizaz yapanı insan kulağı alır, ondan aşağısını alamaz!
Onlara eskiler “tahte’s- savt” yani sesin altındaki sesler. Bu gün onları, yer bölükleri vardır askeriyede dinleme âletleriynen bu sesleri alırlar.
14 den yüksek olan savtlara da tiz savtlar, yüksek sesler. Bizim kulağımız onu alır.
Koku da öyledir. Köpek 2-3 kilometreden koku alır.
O halde koku almada köpekleşmek lâzım.
Köpek deyip de geçmeyin dünyanın en sadık hayvandır.
Bir parça ekmeğe kulunuz köleniz olur.
Efendim Köpek.. hayvanat dünyada bittimi öbür alemde hayvanat yok. Yok!..
Pekiii, Yemlîhâ, Mekselînâ, Mernûş, Debernûş, Şâzenûş, Mislînâ, Kefeştatayyûş, Kıtmîr..
Kıtmîr Köpeğe ne oluyor, cennete girecek.. Hazreti Sâlihin devesi, Hazreti Süleymanın nemeli-karıncası, hüdühüd kuşu, bilmem neyin kargası bunlar ne oluyor?
Bunlara konuşmak yok!
O kadar yok oraya giremeyiz Paşanın yanına giremeyiz, yâveriynen ancak konuaşabiliriz.
Öyle Gözü, öyle Burnu, öyle Kulağı olan İNSANları ara bul!
Cenâb-ı sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Oruçlunun ağzı reyhandan daha güzel kokar ALLAHın güzel hoşuna gider o koku!” diyor.
Koku koku.. öyle uydurma mecâzî koku değil!
Amma bir hafta sonra ağzını ikindi vakti kokla, kokuyu sen de beğenmezsin.. sen de beğenmezsin kokuyu!..
Çünkü dişiyin etlerinde kalmıştır, nefesin kokar, mideden akşamki yediğin böreğin kokusu gelir.. Pis koku..
Bana birsi sormuştu bunu çok seneler önce: “Efendim doktor bey!” “hee ne var?” “ehee bu hadis böyle söylüyor!” Hem söyleyen de meslektaşım “nasıl?” “gel kokla!” hakikaten fenâ kokuyor.. Resûlullah yalan mı söyledi hâşâ sümme hâşââa.. sümme hâşââa.. sümme hâşââa..
Eee ulan kendi burnunda kabahat bul.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin Hadis-i şerifini yalan çıkarmağa savaşma da burnunda şey bul!
Aynasız gözünü gör.. al buna bak ayna.. göremezsin yüzünü, ayna lâzım...
O kokuyu alabilmek için de bir yere süreceksin onu ordan gelir koklarsın!
Nereye süreceksin? Hakiki bir İNSANın eline yüzüne süreceksin. O da orda görünür.. Hakiki bir İNSANın..

“Arşı kursî ister isen gir velînin kabzinâ
Arşı kursîden geniştir bir velînin âyesidir”

Onları da ALLAHın sevgili kullarından bulacaksın..
O yüzden burnuna kabahat bulma burnun temiz amma içi pis burnunu temizle!
Burnu mendile silmenken temizlenmez!
Onun için öyle İNSANları aramak lâzım..

Efendim zenginin yükünü herkes taşır!
“Mehmet bey ben tutayım çantanızı haydi!”
“Efendim aman zahmet etme yahu, yorulursun ben götürüyüm!”
Ağanın paltosunu tutan çoktur. “Ağa paltonu tutuyum!”
“Aman Efendim!” “yok, yok tutuyum!”
Zât-i âlileri yere düşmesin diye herkes koltukta: “Aman Beyefendi düşme!” arabaya binerken..
Amma azîz cemaat asıl hüner bir zavallıya yardım etmektir, yollarda sürünen bir biçareyi elinden tutup kaldırmak herkesin kârı değildir.
Çünkü orda gururunu yenmek vardır.
İslamda gurur yoktur, kibir yoktur İslamda..
İslamda yalınız âyetlerinen ve Resûlullahın Hadisleriynen sabittir.
İki şeyde İslam gururlanabilir böbürlenebîlir, biri İslam olduğuna gurur edebilir: “Elhamdülillâaah!” buna gurur edebilir.
İkincisini de siz arayın bulun! Hele düşünün bakalım!Biraz kafanızı zorlayın bakayım!
Boşaltacağım da başka şey sokacağım, ondan sonra söyleyim!
İslam olduğuna gurur eder insan: “Elhamdülillâaah!” buna müsaade vardır, gurur etmeye!.

Onun için konuşmak öyle kolay iş değildir.
Söz söylemeyi öğrenmek kılıç kullanmaktan daha da zordur.
Mahkemeye gidersin Hâkim sorar: “Efendi bu iş ne?”
Habuki orda söz söylemek gerek, bir kelime söylemesen sükut ikrardan gelir. Avukatlara sor da bak!
Her mesleğin bir sırrı vardır gizliliği vardır.bunu yalınız ustasının bilmesi iktiza eder. Başkası bildiği zaman düzen bozulur!
Herkes ma’lumâtfüruşluk eder: “Efendim şöyle olacaktı da böyle olacaktı da!” düzen bozulur! Bir kişi bilse kâfidir.
Ama böyle olmasına rağmen her zaman sözün te’siri olmaz.
Nasihatin fayda vermesi için dinleyenin anlayışına bağlıdır, anlayışına bağlıdır. Anlayışı olamayana, kalbi körleşmişe, duygusu sönmüşe szö kâr etmez!
Diken tohumu gül vermeeez!
Gül tohumu dikeni verir amma dikeni vardır herkes yanaşmasın diye!.
Gül deyip de geçmeyin bir parçacık tohum.. Al dünyanın bütün laboratuarlarına götür, bütün kimyacılarını topla: “Şunun içinde ne vardır?”
Tahliler mahliller felân onu toz haline…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

ALLAH DOSTU
MüNiR DERMAN kaddesallahu sırrahu..



İNSAN!.

Aziz cemaat, bu ay da bitiyor, artık müslümanların ağası diyelim ay yanaşıyor.
İnşaallahur rahmân Allahın izniyle hepimiz, Ramazana yetişir alın teriyle kazandığımız, eğer alın teriyle kazanmayı Allah nasib ederse, helâl lokma ile Ramazan-ı Şerifi tutmak nasibi müyesser eyleye!

Şimdi Hoca efendinin Mihrabiyede okuduğu Kur'ân-ı Kerimde Yâ eyyühellezine amenu diye başlayan âyette hakiki mânâsını bilenler için tabi Arapça bilen olmadığı için de..
Allahu lemyezel Kur'ân-ı Kerimde iki türlü hitab eder yarattıklarına.

Birisi: eyyühellezine amenu
Diğeri Ya eyyühen nas
Ya eyyühen nas ey insanlar aklı başında olanlar, yürüyüp, gezip,yemek yeyip, konuşanlar” demektir. Bunun içinde bütün inanan inanmayan vardır.
“Ya eyyühen nas” “Ey insanlar!” ey efendiler!
eyyühellezine amenu “Ey inananlar, Allaha inananlar, Resûle inananlar, kitaba inananlar, ahret gününe inananlar” demektir.
Mallarınıza evladlarınıza o kadar sarılmayın, Allahın zikrini unutursunuz, sonra sonunuz hasiruuun! Helâk olursunuz!.


Onun için Cenâb-ı Sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: “Benim korkum ahir zaman ÜMMetim için” diyor.
Âhir zaman ÜMMeti biziz işte, biziz, biziz..
Ammaaa, basit bir ustanın yaptığı şu çamurdan Mihrab yok mu, oraya dönüp başını koyabiliyor musun korkma! korkma! Korkacak hiçbir şey yok arkada Resûli sallallahu aleyhi ve sellem var. Allahın Habibi var!

Onun için Ramazan ağa geliyor. Ramazanda: “Efendim orucu şu bozardı, koklarsam bozulur bilmem nedir..”
Ben onlardan bahsedecek değilim. İçerden doğru, kalbden doğru, güzel islamın duyacağı zevklerden bahsedeceğiz, fakat Allah nasib ederse belki Ankara’ya gitmek var.

Bu secdeye başını koyan adam, iyi insan namzedidir. Dünyada iyi insanlar tükenmez Efendiler. Her zaman vardır..


“Evliyai tahte kubâbi la ya’rifuhum ğayri” bir Hadis-i Kudsî..
Hadis-i Kudsî demek sözler Rasûlullah'ın mübârek ağzından dökülen sesler, fikir Cenâb-ı ALLAH tarafından Hazret-i Rasûlun Kalb-i Mubârekine ilham edilen fikir..
Ev yapacaksın meselâ, nasıl istersem yaparım evi..
Bunlara
Hadis-i Kudsîderler, fikir Cenâb-ı ALLAH'ın, söz Rasûlullah'ın.
Hadis, fikir ve söz Rasûlullah'ın olursa hadis-i şerif olur.
Fikir ve söz Cenâb-ı ALLAH'ın olursa o da işte Kur'ân-ı Kerîm.. ALLAH'ın Kelâmı.


Onun içinDünyâda iyi insan tükenmez, her zaman vardır!dedik.
Bu Hadis-i Kudsî'de:
“Evliyâi tahte kubabi la ya’rifuhum ğayri”
Benim Evliyâlarım, Benim iyi insanlarım, Benim örtümün altında gizlidirler, onları bir BEN bilirim!

Esen rüzgârın sesinden böyle insanlar binlerce mânâ duyarak bu gibi insanlar bunları duyar ve bizlere anlatırlar.
Sohbetlerinde birçok ölü gönüller dirilmeğe başlar! Uyuşmuş canlara kuvvet gelir!
Hattâ ve hattâ bir Evliyânın, menkiblerini, iyi huylarını, başından geçen hâdiseleri bir mecliste anlatılsa Cenâb-ı Peygamberin hadisi vardır o meclise rahmet iner!
Rahmet yağmur değildir ALLAH'ın meleklerinin getirdiği Rahmet'tir, bizim gözümüz onu görmez!

Efendim melek şeytan nedir?
Bunları sakın demeyiiin! Bunlar her babayiğidin anlayacağı işler değildir!
Efendim şeytan melek var mıydı yok muydu?
Bunu belkemiğinden düşünenler söyler. Hele hele o hudûda geçmeyin!
Şeytan da vardır, Melek de vardıııır! Cin de vardır, Peri de vardır!
Daha bilmediğin binlerce şey vardır!


Muhiddin Arabî’nin fütuhat-ı mekkiyyesinde fi esmail- el memâlikil- mülkiye bâbı vardır bulursanız okuyun!
Hazreti Âdem’den bile evvel
Hin, Bin, Sin, Tin, Cindiye mahlûklar vardı.
Efendim ben Cini göremiyorum!
Sen daha önünü göremiyorsun! Dünyâ yaratıldığı zaman Cinler Kur'ân-ı Kerîm'e nazaran ateşten halkedildiler, dumansız ateşten!
Bak!.. Nefesimi görüyor musunuz?
Görmüyorsunuz bura sıcak! Ama soğuğa çıktığınız zaman:
Hoooh!derseniz nefesinizi görürüsünüz..
Dünyâ yaratıldığında bir Nâr-ı Beyzâ bir Alev Kütlesi hâlindeydi.
Daha insandan cinden haber yok! Oraya Cenâb-ı ALLAH bir mahlûk halketti işte cin budur!
Vaktaki dünyâ soğudu, soğudu, soğudu insanların yaşamasına müsâid olduğu halde nasıl ki dışarıda
Hoooh!diyorsun nefesin görünüyor, sıcakta söylüyorsun olmuyor, hava soğuduğu için gözden gayr-i mer’i oldular cinler.
Cin vardır Kur'ân-ı Kerîm'de var olan hepisi vardır.

Efendim ben görmüyorum!
Sen kendini görmüyorsun bunlarla bizim işimiz yok!
Hayvanat bile Cin'in farkındadır.
Onun için böyle şeyler anlatıldığı yere ALLAHın rahmeti iner..
Gözün görmediği bir çok hadiseler ve yaratıklar vardır dünyâda.
Burnun alamayacağı kokular vardır efendiler!
Kulağın işitemeyeceği sesler vardır!
Onları görmeğe onları koklamağa onları işitmeğe çâreler aramak lâzım.
Şöyle bir demir parçası vardır fizikte buna diyapozon derler. Şöyle vurduğunuz zaman
dırrrrr!ihtizaz eder.
Sâniyede 14 defa ihtizaz yapanı insan kulağı alır, ondan aşağısını alamaz!
Onlara eskiler
tahte’s- savtyâni sesin altındaki sesler. Bu gün onları, yer bölükleri vardır askeriyede dinleme âletleriynen bu sesleri alırlar.
14 den yüksek olan savtlara da tiz savtlar, yüksek sesler. Bizim kulağımız onu alır.
Koku da öyledir. Köpek 2-3 kilometreden koku alır.
O halde koku almada köpekleşmek lâzım.
Köpek deyip de geçmeyin dünyânın en sâdık hayvandır.
Bir parça ekmeğe kulunuz köleniz olur.
Efendim Köpek.. hayvanat dünyâda bittimi öbür âlemde hayvanat yok. Yok!..

Pekiii, Yemlîhâ, Mekselînâ, Mernûş, Debernûş, Şâzenûş, Mislînâ, Kefeştatayyûş, Kıtmîr..
Kıtmîr Köpeğe ne oluyor, cennete girecek.. Hazreti Sâlih'in devesi, Hazreti Süleyman'ın nemel'i-karıncası, hüd hüd kuşu, bilmem neyin kargası bunlar ne oluyor?
Bunlara konuşmak yok!
O kadar yok oraya giremeyiz Paşa'nın yanına giremeyiz, yâveriynen ancak konuşabiliriz.
Öyle Gözü, öyle Burnu, öyle Kulağı olan İNSANları ara bul!

Cenâb-ı sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Oruçlunun ağzı reyhandan daha güzel kokar ALLAH'ın güzel hoşuna gider o koku!” diyor.
Koku koku.. öyle uydurma mecâzî koku değil!
Amma bir hafta sonra ağzını ikindi vakti kokla, kokuyu sen de beğenmezsin.. sen de beğenmezsin kokuyu!..
Çünkü dişiyin etlerinde kalmıştır, nefesin kokar, mîdeden akşamki yediğin böreğin kokusu gelir.. Pis koku..
Bana birisi sormuştu bunu çok seneler önce:
Efendim doktor bey!” “hee ne var?” “ehee bu hadis böyle söylüyor!Hem söyleyen de meslektaşımnasıl?” “gel kokla!hakîkaten fenâ kokuyor.. Rasûlullah yalan mı söyledi hâşâ sümme hâşââa.. sümme hâşââa.. sümme hâşââa..
Eee ulan kendi burnunda kabahat bul.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selem'in Hadis-i şerifini yalan çıkarmağa savaşma da burnunda şey bul!
Aynasız gözünü gör.. al buna bak ayna.. göremezsin yüzünü, ayna lâzım...
O kokuyu alabilmek için de bir yere süreceksin onu ordan gelir koklarsın!
Nereye süreceksin? Hakîkî bir İNSANın eline yüzüne süreceksin. O da orda görünür.. Hakîkî bir İNSANın..


Arşı kursî ister isen gir velînin kabzına
arşı kursîden geniştir bir velînin âyesidir

Onları da ALLAH'ın sevgili kullarından bulacaksın..
O yüzden burnuna kabahat bulma burnun temiz amma içi pis burnunu temizle!
Burnu mendile silmeknen temizlenmez!
Onun için öyle İNSANları aramak lâzım..

Efendim zenginin yükünü herkes taşır!

Mehmet bey ben tutayım çantanızı haydi!
Efendim aman zahmet etme yâhu, yorulursun ben götürüyüm!
Ağanın paltosunu tutan çoktur.Ağa paltonu tutuyum!
Aman Efendim!” “yok, yok tutuyum!
Zât-i âlileri yere düşmesin diye herkes koltukta:Aman Beyefendi düşme!arabaya binerken ..
Amma aziz cemaat asıl hüner bir zavallıya yardım etmektir, yollarda sürünen bir biçareyi elinden tutup kaldırmak herkesin kârı değildir.
Çünkü orda gururunu yenmek vardır.
İslamda gurur yoktur, kibir yoktur İslamda..
İslamda yalınız âyetlerinen ve Resûlullahın Hadisleriynen sabittir.
İki şeyde İslam gururlanabilir böbürlenebilir, biri İslam olduğuna gurur edebilir:
Elhamdülillaaah! buna gurur edebilir.
İkincisini de siz arayın bulun! Hele düşünün bakalım!Biraz kafanızı zorlayın bakayım!
Boşaltacağım da başka şey sokacağım, ondan sonra söyleyim!
İslam olduğuna gurur eder insan:
Elhamdülillaaah! buna müsaade vardır, gurur etmeye!.

Onun için konuşmak öyle kolay iş değildir.
Söz söylemeyi öğrenmek kılıç kullanmaktan daha da zordur.
Mahkemeye gidersin hâkim sorar:
Efendi bu iş ne?
Halbuki orda söz söylemek gerek, bir kelime söylemesen sükut ikrardan gelir. Avukatlara sor da bak!
Her mesleğin bir sırrı vardır gizliliği vardır. Bunu yalınız ustasının bilmesi iktizâ eder. Başkası bildiği zaman düzen bozulur!
Herkes ma’lûmât füruşluk eder:
Efendim şöyle olacaktı da böyle olacaktı da!düzen bozulur! Bir kişi bilse kâfidir.
Ama böyle olmasına rağmen her zaman sözün te’siri olmaz.
Nasihatin fayda vermesi için dinleyenin anlayışına bağlıdır, anlayışına bağlıdır. Anlayışı olamayana, kalbi körleşmişe, duygusu sönmüşe söz kâr etmez!
Diken tohumu gül vermeeez!
Gül tohumu dikeni verir amma dikeni vardır herkes yanaşmasın diye!
Gül deyip de geçmeyin bir parçacık tohum.. al dünyanın bütün laboratuarlarına götür, bütün kimyâcılarını topla:
Şunun içinde ne vardır?
Tahliler mahliller felan onu toz hâline…

Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

İNSANı BULmak!.

Âsi'ye de ALLAH Gafuru’r- Rahîm'dir.
Onun için, Cenâb-ı ALLAH bir insanı tevcih için belâ verirse, katiyen Ahsen-i takvim yarattığı insanı takdir etmez Cenâb-ı ALLAH.
Müslümanını da Mü’minini de kim olursa olsun münkirini de öldüğü zaman kabirde bütün cesedini toprağa yemek emredilmiştir.
Bâzı insanlar müstesnâ onlar başka kadroda olan insanlar..
Hepisi erir, Cenâb-ı ALLAH o kadar büyük edebdir ki:
Yarın kul o cesedle BENim huzûruma çıktığı zamanyâhu ben şu edebsizlikleri yaptım, ALLAH'ı inkâr ettim, şunu yaptım, bunu yaptım!diye vücûduna bakıp da BENden utanmasındiye Cenâb-ı ALLAH cesedi yok ediyor mezarın içinde. Edebe bakınız!
Onun için ALLAH Gafûru’r- Rahîm'dir.

fallâhu hayrun hâfizân ve huve erhamu'r-râhimîn
Onun için ALLAHa itaat edene ALLAH'ın yardımı yetişir, âsi durursa onun kudretini görmediğindendir.. Ona yine rahmet sıfatı gelir hangi âsi vardır ki aç kalmıştır, hangi münkir vardır ki güneş kapanmış ona güneşini vermemiştir. Hangi münkir vardır ki dereden su içeceği zaman su elinden uçmuştur.
fallâhu hayrun hâfizân ve huve erhamu'r-râhimîn
ALLAH, Râhîm ve Hâfiz Esmâ'sıyla herkesi korur yarattığı..
İtaat edene ALLAH'ın ihsânı o taate başlamadan gelmiştir, başlamadan.
Âsi ise ALLAH'ın Adâlet Sıfatıyla karşı karşıyadır!
Bir kimse iyiliği unutur nimete küfrederse, nimet onun başına belâ olur!
Hem de maddî hem de manevî..
Mîdesini oburlukla bozan adam yarın Ramazan'da:
efendim canım turşu istedi!der. Yedi mi midesi patlar gece yarısı bana getirirler, bıçak atarım adama!
O halde demek ki nimet belâ olur insana!
Onun için İslam kanaat zırhı içindedir. Midelerinizi kanatla şey edin, üç dilim börek yiyeceğine bir dilim börek ye!
Ramazanda ancak konuşurum ben börek yiyenlere hepisi belli olsun!
Tabi müslümanın müslümanla şakalaşması da hoş bir iştir latifedir bu, oburlardan bahsetmiyorum.

Onun için ALLAH'ı zikretmek iki türlüdür iki türlü..
ALLAH!demek iki türlüdür.
Nasıl olur?
BirALLAH!der insan korku ve heyacan getirir insana..
Geçen sene Hacı Bayramı Velide vaaz ediyordum önümde bir ihtiyar oturuyor güzel bir şey anlattı:
ALLAAAAH!diye bağırdı.
Amuca dedim çok bağırma uçacağız bak!dedim. Demeğe kalmadı başka bir şeyALLAAAAH!dedi bayıldı orda!
Korku ve heyacan getirir bâzen
ALLAH!demek.

Başka türlü de
ALLAH!demek vardır ki aşk ve sevgi doğurur insanın içinde.
Bir kimse vardır nefsinde ALLAH'ı zikreder.
Çok dikkat edin cemaat hatırıma geldi de söylüyorum, bunlar gizli gizli İNCİ dâneleridir her zaman müsaade etmezler söylemeye!
Bir kimse vardır nefsinde ALLAH'ı zikreder.
Şunu görür:
ALLAH onu anıyor, bu sebebden o da ALLAHı anmak yoluna girmiştir.
ALLAH bana rızık verdi, ALLAH bana sıhhat verdi, göz gibi moraldı ben de ALLAH'ı anıyım!
Dikkat buyurun, Bir kimse vardır nefsinde ALLAHı zikreder, şunu görür: ALLAH onu anıyor.. ferahım ben be birâder, ölümden de korkmuyorum, bu sebebden ben ALLAH'ı anacağım, ALLAH bana şunu verdi ben namaz kılacağım oruç tutacağım, Hacc'a gideceğim!
O kimse bilir ki ALLAH'ın kulu hatırlaması ve anması olmasa kul O’nu anamaz ve zikredemez!
Bir insan kendi varlığını düşünür:
Bir zamanlar ben mevcud değildim, sonradan dünyâya getirildim, daha sonra sonsuz âleme gideceğim!böylece ALLAH'ı zikrederiz.
Bu zavallı böööyle..gaflettedir..
Biri bizzat VARlığı bilerek zikreder, diğeri sâdece VARlığın iyiliği fazlı için zikreder:
ALLAH beni yarattı, rızkımı verdi, şunu verdi, bunu verdi, bilmem ne etmek için..
Demek ki vermeseydi yapmayacaktın! Öküzz yapmayacaktın demek!
Onun için ALLAH'ın VARlığını bilerek zikrediyoruz.
diğeri sâdece VARlığın iyiliği için zikreder.. herkes böyle..yalandan ALLAH'ı zikreder..

Efendim bu sene ben 30 dönüm pancar ektim!” “Haa!
Yağmur yağarsa, sularsam, bilmem ne ederse, çok şükür Yâ RABB'i sen bilin!
Yağmur yağmadı, tarlada köstebekler yedi, bilmem ne etti, şu etti
ee ne oldu?” “şu oldu bu oldu!
UlanALLAH vermedi!desene, edebsizlik yaptın da ondan dolayı vermedi.. bu zikir değil bu!..
Köstebekleri öldüreceğim tarlada!” “Niye öldürüyorsun efendim?
Efendim şiyleri yiyor! Tarlayı yiyor” “Ulan hepisini mi yiyor?” “yooo 1 tonunu yiyor!
Ne yesin o ALLAH'ın yaratıkları..
Onu senin tarlana mahsus musîbet olarak gönderiyor, yaptığın bir edebsizlik vardır o edebsizliğin öşürünü alıyor Cenâb-ı ALLAH!

Dikkat edin Müslümanlar işte zikir buradan başlar.
Öldür hayvanı ondan sonra al 45.000 lirayı tamam helâldır..
Zor helâldır!.. git bir mahalle Hocasına:
Hoca efendi ben45.000 lira aldım, bunu helâl tarafı nasıldır?İşte şunu bura verceksin şunu ona vereceksin aldı-verdi, verdik- aldık para temizlendi!
Yok oğlum yokk! Yok oğlum!

Kulun ALLAH'ı hatırlaması, ALLAH'ın kulu hakkında düşünmesi önünde çok zavallı kalır.
Yağmur altında kaybolan toz gibidir.
Aziz cemaat Arapçada bir şiir vardır:


Ve sahabun hayrun lehu matarun
Faksıt makzayatil- araci..diye başlar.

Bulutlar birbirne benzeseler de her birinin şekillenişi farklıdır değil mi? Kimisi büyük bulut, Kimisi bilmem şuna benzer, 5-6 sene evvelde Atatürke benzeyen bir bulut gördüler de resmini çektiler biliyorsunuz.
Bilmem ağaç gibi envai çeşit. Bulutlar birbirne benzeseler de, hepisinin ismi bulu da olsa her birinin şekillenişi başkadır.
Amma yeryüzüne yolladıkları suyun ismi TEKtir: yağmur, yağmur, Matar!.


Ve sahabun hayrun lehu matarun.. Faksıt makzayatil- araci..

Yağmur da kimine rahmet der, tarlasını şey etti.. kiminin de tarlasını alır gider felâkete uğradık diye darılır! Kimden darılıyorsun ulan!
O, Rahmet diyene Rahmet dağıtır, kötü diyene de merhâmet etmeeez!

Onun için İslâm'ın diyeceği:
Felâket de gelse baş üstüne, gelmese de baş üstüne!
Tilki gidiyormuş, acıkmış, bakmış ki üzümler, sıçramış almağa sıçramış demiş ki:Bu üzümler daha olmamış, mideme dokunur!demiş yürümüş..
Onun için tarlana iyi geldi Rahmet, damından içeri damladı, sel götürdü diye felâket!

yoooo! Iıııh!
Onun için, yağmur yağdığı zaman Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem efendimiz, siz de bunu yapınız, mübarek başını açar, ellerini kaldırır böyle yağmuru vücûduna, elbisesine, başına değdirirdi..
Yâ Rasûlullah!” “Rahmet!
Hep ellerini kaldırdığı zaman:Subhânallâhi'l-azîm Yâ Hayyu Yâ Kayyum!dermiş.
Siz de yağmur yağdığı zaman başınızı kaldırın 1-2 damla vursun yüzünüze..
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi taklid etme de bile şefaat gizlidir.
O’nun her hareketini taklid etmek de bir kıymet gizlidir.

Onun için aziz cemaat Kur'ân-ı Kerîm'in SÎNesine ihlasla kulağını koyanlar, Kur'ân-ı Kerîm'den çoook güzel sesler işitirler..
Yüzüne AŞK ile NUR basîreti sürersen, neler görmezsin!

AKIL buna isyan etse de gönlün gözü daima açıktırunutmayın!
El Emîndiye hitab ettikleri Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selemle kavmi birdenbire en amansız düşmanı oldu!
El Emîndiye hitab.. Haceru’l- Esved'i yerine koyamadılar, biribirine kılıç çekti 4 kabile..El Emînsin sen gel!dediler.. Mubârek hırkasını çıkardı, daha Peygamber değil 23-24 yaşında.. koydular, 4 kabile reisi aldı, kendi mubârek elinnen de Haceru’l- Esvedi yerine indirmişti.
El Emîndedikleri Peygamberliğini iddia ettiği zaman:Ben Peygamberim!dediği zaman kendisineEl Emîndiyen kavmi en büyük düşmanı kesildi.
Rasûl-i Ekrem gönül pencerelerini açtı ve onlara hakîkatı söyledi.
Onlar inanmadılar, aklın isyanı işte.. aklın isyanı, Ebû Cehil ve avanesidir.
Ebû Cehil bir şahıslıktan çıksın, akıl bütün bir şeye itiraz etti mi Ebû Cehil lügatına girer!

Onun için Hazreti Nuh.. Nuh, Süryani lisanında Sudan çıkan demektir.
Kavmine:
Aman etmeyin! Aman gitmeyin!
Nûh’u taşladılar. O:Yâ RABBî Sen bunları mahveyle!dedi.
Hazreti Lût:
Yâ RABBî Sen bunları mahveyle!dedi.
Hazreti Hûd:
Yâ RABBî Sen bunları mahveyle!dedi.
Hazreti Mûsâ:
Yâ RABBî Sen bunları mahveyle!dedi.
Peygamber bedduası.. hepisi helâk oldu..
Yalnız Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efemdimiz beddua buyurmamıştır.
Uhud Harbinde mübârek dişleri kanıyor.. Ordu Rasûlullah, 150-200 kişi paramparça olmuş, Hazreti Hamza'yı 70 parçaya ayırmışlar. Sahâbeler orda şehid olmuş yatıyor.
Mübârek ağzından kan akıyor, ellerini kaldırmış:
Yâ RABBî! Bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar Sen bunları affeyle!
Mahvet!dese derhal mahvolacaklar!

Onun için âyet-i kerimeyle Rasûlullah
Sen en güzel ahlâk ile gönderildin!
Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn
Bütün âlemlere bunun yüzünden Sen rahmeti döktün!
Onun için Rasûlullah'ın edebine girmek:
Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemînkazanına girmek demektir. Kazanında aşûre olursan, aşûrenin içinde olan her şey güzeldir.
Onun için çıktı bu şeye..
Nûh’un ne dediğini millet aramıyor da, gemisi nerdedir diye arıyor şimdi ki halde.
Ulan ne dedi bu.. geminin direklerini bulacakmış.. Cudi Dağında Ağrı Dağında Fransızlar.. Ne yapacaksın Nûh'un Gemisini ulan gel ben sana içinin kameralarının kaç tâne olduğunu söyleyim! Ne yapacaksın?
Çıkıyor:
yâ RABBi artık inelim!diyor.
Âyet-i kerime ALLAH emrediyor:
Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî
Ve kîle yâ ardubleî mâekiEy arz suyunu yut!. Ebleğu..belega..yutmak demek Arapçada..beluğ.. eskiden bu yemek borusunun başlangıcı..
ve yâ semâu akliî” “ey sema sende suyunu tutemri çıkıyor!.

Bu gün Kur'ân-ı Kerîm'in icâzına lâyıkıyla dalacak adam yok!
Ne yapalım susalım mı?
Bir kurşunun ciğeri delip geçmesi ve hemen çıkıp gitmesi gibi sürer bu hal insanda.
İlahî ZEVK, bir kurşunu attığı zaman
vııızzzııt!deyip delip geçmesi kadar sürrer insanda bu hal..
Birden bire bütün perdeler açılıp ve derhal kapanabilir anlayabilirsen anlarsın oğlum!
Her yerde arkasında gizli olan O! Her perdenin önünde âşikâr olan O!
İşte o kadar kısanın kısası bir zaman!
Siz buna ister rüya deyin, ister hayal deyin, ne derseniz deyin benim diyeceğim şuduuur:
zaman içinde zaman, mekan içinde mekanhepimiz yaşıyoruz fakat hiçbirimiz farkında değil!
Bu gün böyle hâdiseler çoktur haaa!
Amma göremiyorsunuz. Bu gün görünürse bütün insanlar çıldırır oğlum!
Velîlerin yaptığı Rasûlullah'ın ve ALLAH'ın izniyle yaptığı, o kerâmetler görünürse bütün insanlar çıldırır.
Şuraya bir şey getir Zâti Sungur, alıyor bir çocuğu
kışır kışırikiye çekiyor bayılanlar oluyor! alıyor şu cebinden Tavukları mavukları herkes böyle aval aval bakıyor..
İskambil kağıdını bardağın içine koyuyor:
Ne istiyorsunuz?” “Karo papazıçıktı papaz..vayy anasını!8-10 yaptı mı millet çıldırıyor!
Bazı hokkabazlar da var şimdi:
ben efendim şuyum!” “Nesin?
"İşte ben şıh efendiyi gidelim görelim." “Nerden geldin?” “Kütahyadan! Kütahyanın Armutlu KöyündenArmutlu Köyü ben atıyorum!Eee nesin sen?” “60 yaşlarında varım 3 tane oğlum var! Biri evli biri şey. İşte geldim Efendi Hazretlerini görmeğe!
Haaa.. dur bakalım Efendi Hazretleri ne yapacak!.
Biraz oturuyorsun orda bir bakraç yoğurt biraz tavuk getiriyor bilmem ne ediyor.
Biraz sonra Efendi Hazretleri çağrıyor, ulan koridorlarda git ulan git, katlara çık bilmem nelere çık, kapı geldiği zaman:
Kütahyadan Armutlu Köyünden Hasan Efendi buyuruuun!içerden ses geliyor!Kütahyalı Hasan Efendi!” “vayy anasınııı!adam aptallaşıyor!
Buyurun Hasan Efendi oturun, nasıllar senin 3 çocuğun var!” “vayy anasınııı nasıl bu?aşağıdan oğlum, ahaa bundan, şeyin içinde Şıh Efendiye gidiyor!
Hokkbazlık bu, Zâti Sungur'un yanına git, yapmış bunu İstanbul’a ilk geldiği zaman Avrupa'dan, bundan 20-25 sene evvel Beyazıd’da bir Yahudi yumurta satıyor, eskiden Abdulhamid cennet mekan zamânında kazmof isminde bir herif gelmişti böyle.
kaç para bunlar?diyor. İşte:5 para” “ver bana 2 tânediyor. alıyor Yahudidençattt çattkırıyor. Bir çil para çıkarıyor 10 yumurtadan çıkarıyor, hep sepeti alıyor elinden.. kırıp çıkarıyor, kırıp çıkarıyor, Yahudi diyor ki:Benim işim var sepetin hepisini satmıyorum!diyor. Yahudi köşeyi dönünce kırdıkça boş çıkıyor, kırdıkça boş çıkıyor. İşte bu yalan!
Bu Şıhların da böyledir onlara inanmayın Efendim!
Bu gün ALLAH önünde olanı;


Evliyai tahte kubabi la ya’rifühüm ğayri

Benim evliyalarım gizlidir kimse bunları bilemez!
Bunlarınan temas etmek istersen Efendi ahaa, ahaa secde, şu oyuğa dön evinde oyuğa. Felan, 70.000 felan çekersen, 70.000 i bıarak 300.000 i bırak 1 defa:ALLAAAH!de yeter! ”
Öyle sapık işlere uymayınız Efendim! Bu bizi yiyor!
İslâm Dîni mantık dînidir. İslâm Dîni temizlik dînidir. İslâm Dîni ahlâk dînidir Rasûlullah bunu bildiriyor!
Bilmem şuna buna gideceğine:


Fî zilâmu'l-leyl utlubu Fi'z-zilâm, Ene Deyyan!

İste kulum iste gece karanlığında Beni bulabilirsin! İstediğini o nada veririm!diyor Cenâb-ı ALLAH gece karanlığında..
Rasûlullah bile gece karanlığında hicret etti Ebû Bekir’nen.
Hicret Rasûl-i Ekrem'in düşmanlarından kaçması değildir haaa!

Korktu da kaçtı!değil.. yooo yoooo! Hayır bir daha hayır sakın öyle bir şey düşünme! Hicretin mânâsı gizlidir. Hiç kimse Hicret'in mânâsını bilmez! Bilir de söylenemez söylenemez!
Biz basîret gözüne mârifet sürmesi çekiyoruz, gözlük vermiyoruz!
Yalınız biraz bu Hicret'i açıklayalım.
Güneş başını alıp hergün gidiyor. Güneş gitmiyor, Güneş yerinde, biz dönüyoruz da öyle sanıyoruz! Hadi Güneşin gittiğini kabul edelim. Sabahtan doğuyor akşam gidiyor! Güneş başını alıp hergün buradan doğuyor bu tarafa gidiyor. Doğar batar! Bir şey söylüyor insanlara: bu alıp gitmelerde muayyen mesâfedeyken namaz vakıtları oluyor, doğmadan sabah namazı, semti’r- re’si aştıktan sonra öğle namazı, ikisinin arasında ikindi namazı, akşam namazı, yatsı namazı.. bu Güneşin oynaması ile oluyor. Bu nedir?
Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı bu ne demektir? Nedir bunlar?

Efendim 5 vakit namaz!
Haa ben de biliyorum onu! Şu kapıdaki çocuk da bilir onu!
Eee nerden? Mi’raçta Resûlullah'a 50 vakit şey olmuş da, 50 vakit emr olunmuş da! Kimde yazıyor bu?
felan kitapta!
Kur'ân-ı Kerîm'de var mı efendim?
Peki söyle kabul ediyorum dinliyorum!
50 vakit! Gelmiş Hazreti Musa yahut Hazreti Yakub çıkmış önüne:
Ya Rasûlullah 50 vakta ümmet tahammül edemez, git bunu indir!
Peki.. gitmiş 10 indirmişler. Hadi bir daha söyle! Hadi bir daha söyle!
Ulan pazarlık mı ediyorsunuz ne pazarlığı bu?

Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahââyeti nedir?
50 vakit namaz kılabilir mi insan?
Kılamaaaz! Kılamaaaz!
50 vakit ALLAHınan bir olur.
Mü’minin mi’racıdırdemek, omi’racıdırdemek o..
Safsatalara kapıldığımız için böyle hödük kaldık hepimiz! Safsatalara kapılan hödük insanların dersinde bulunduğumuz için böyle kaldık!
Bize hakikatı öğretecek adamlar lâzım!

Müslüman, bahar rüzgârı gibidir!demek bu aziz cemaat! Bir yerde durmaz, fırtına da yapmaz, bütün gülistanı dolaşır. İslâm dâimâ seferdedir, bütün gülistanı dolaşır.
Lâkin arkadaşlık bâkidir. İşte o kadar daha açıklayamam!

Niçin?diye de sormayın aziz cemaat!
Bilmiyorsun da mı söylemiyorsun?demeeee!
Bilmesem yatıp kalkmam, bunları da
mırıl mırılişkembeden atmam! İşte o kadar! Ye de bağını sorma!
13 asırdır bütün ibâdet mekânı câmilerin demin dedik ya, mihrab isimli bir oyukla yüzlerini kendisine bağladııı!
Milyonlarca mü’mini, şimal, cenub, şark, garb her taraftan ona göre ayarlanarak istikâmetinde divan durduğu bir esrarlı nokta.

Nedir orası?
Bütün melek, cin ve mahlûkatın secde noktası! Nûr-u ilâhînin ESRAR adesesi!
Bütün ilahî feyiz ve ışıkları bir noktada toplayıp ve yer yüzü perdesine aksettiren yerdir KÂBE!
Onun için bir Arab şâiri Kâbe'ye gidiyor, Kâbe'yi tavaf ediyor, Yemen'den gelmiş oğullarıyla berâber, son olarak Kâbe'yi tavaf ediyor, 80 e yakın. Kâbe'den sonra diyor ki:
Oğlum beni bir de Rasûlullahın Ravzasına tekrar götürün bir görüyüm!diyor.
Mekkeden kalkıyorlar Meineye doğru ikinci günü adam hastalanıyor, artık gidemeyecek son nefesini daha vermeden evvel işte o yazdığı meşhur şiirin son mısrâsıdır o.
Bâzı resimler görürsünüz Kâbe resmi de, orada 2 satır ben size aslını okuyacağım:


İnni teyyareyussebâ yevmenil ardil harami
Bellig Selâmi ravzaten fi ennebiyyu muhteremi!diyor..

her gün yüzümü okşayarak ve her gün ravza-yı mutahharaya giden sabah rüzgarı beliğ selâmî: selâmımı götür tebliğ et. Ravzaten fin nebiyyi muhterem.. muhterem nebinin ravzasına selâmımı götür!diyor rûhunu teslim ediyor.
Bu Nebî Mekke'deyken söylenen şey, onun Türkçesine ben çevirdim.
Kâbeye:
Bu divanda açılır perdeler ötenin ötesindediyor.
"Sûret-i Rahmân görünür o yerin perdesindediyor deminki şiirini okuduğumuz mübârek zat.
Onun için divana durduğunuz zaman ötelerin ötesinden perdeler açılır kalbine oğlum! ve Sûret-i Rahmân görünür orada!.
Meşhur Nesimî demiş ki.:


Kâh çıkarım gök yüzüne seyreylerim ÂLEMi
Kâh inerim yer yüzüne Âlem seyreyler Beni!

Sûret-i Rahmânı buldum Sûret-i Rahmân benem!
Ben bir deli divaneyim gör kim ne mamur olmuşem
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

İşte o ma’mur, burada olunur oğlum!.
Onun için KÂBe’ye dööön!
Dedelerimiz asırlardır bu divana durduklarından dünyâyı fethetmişlerdir.
Bereket içinde ömürlerini geçirmişlerdir.
Dedelerimizin evlerindeki helâların yapılışı, KÂBe’ye arkaları gelmesin diye çok dikkat ederlerdi. Ben çocukluğumda hatırlarım! Hürmetsizlik olur diye.
Şimdi bunları düşünen olmadığı gibi KÂBe’ye insânî yüzünü çevirenler bile sayı ile!.

Derece, sıhhat, dirilik, ilim, makam Ancak ve ancak aziz cemaat KÂBe’ye ve Rasûlune ta’zim ile elde edilir.
Ta’zim hudûduna, evvela cesedi ta’zim ile girilir. Cesedini temiz tut!
Ta’zim hudûdu bura olduğu için, Ta’zim hudûdu nedir?
Yıkanmak, temiz olmak, abdestli olmak, daha ötesi mîdesine haram sokmamak.. helâl yolunda yürümek..
Bu edebleri aldıktan sonra buraya gelirsen:
Allahuekber!dersen o zaman Sûret-i Rahmân görünür Âdemin perdesinde..
Yok midende haram, vücudunda pislik, ayağının arasında kir, kafanda mülevves fikirler:
Allâhuekber!ulan boyasının altındaki taşı göremezsin!
Ben boyacılıktan sıvacılıktan bahsetmiyorum!
Her an abdestli bulunun aziz cemaat, dâimâ abdestli olana şeytan yanaşamaaaaz!
Abdestli olanlar dâimâ ALLAH'ı andığı için şeytan kaçar ondan!
Çok uyuma bir gün çok uyuyacağız!
Mîdeni çok doldurmaaaa! Dilinden şükrü bırakmaaa!
Belâlara çok sabır gösterin aziz cemaat.. tevbe ve istiğfar fırçasıyla durmadan fırçalayın!
. “estağfirullaaaah!
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem günde 70 defaestağfirullaaaah!demiş.
estağfirullaaaah!edebsizliği götürmek efendim!
Hani Cuma geceleri İmam Efendi yatsıdan sonra:
cem’i günahlarımızaestağfirullaaaah! estağfirullaaaah! estağfirullaaaah! el Azîm! el Kerîm! Ellezi lâ ilâhe illâ hu el Hayyul- Kayyumu veetubi ileyhgibi..
Bunlarınan günah aff olmaz oğlum!
Bu dilden, bu şeriatın emri söylüyoruz.
Onun için her Müslüman günde 70 defa
estağfirullaaaah!der.
Bu
estağfirullaaaah!bak bu siyah.. tozları atar müslümanın sokakta gezdiği zaman, başkası tarafından üstüne düşen tozları-günahları götürür buestağfirullaaaah!
Yap edebsizliği:estağfirullaaaah!. estağfirullaaaah!
Ulan fıraçayınan burayı ancak silersin gömleğinin altını tersine çevirmek lâzım!
estağfirullah!onun için söylenir!
Ama leke oldu sabun lâzım. Bir edebsizlik yaptın, birinin hakkını yedin sonra aklın başına geldi:
Kardeşim ben senin hakkını yedim amma al şunu helâllaşalım!” “helâl olsun!
Yâ RABBî ben bir hatâ ettim Sen bilirsin Yâ RABBî! Sen bilirsin Yâ RABBî!Gözünden yaşlar gelmeğe başlar.
Bir de ensene bir işaret gelir, ensene bir işaret gelir için ferahlaşmağa başlar.
İşte sabununan lekeyi yıkamak da odur o günah da odur..
Bir de büyük yağ döküldü kolunaaa.. evde benzinnen çıkmaz bu!
Jet fabrikasına gönderirsin şurada 6 liraya temizliyorlar.

6 lira ver abi cumartesi gel al!der. O islime girer bilmem ne eder tertemiz olur.
Öyle günahlar da vardır insanlarda, bu günahları da Tevbe-yi Nasuh pâklar.. Tevbe-yi Nasuh ne?
Bir edebsizlik yaptın, rızkın kesildi bilmem ne, alırsın bir şahiddir Müslüman nur yüzlü:
amuca ben şöyle şöyle şöyle edebsizlik yaptım, sen şahid ol! Ben şimdi bundan tevbe ediyorum. Bir daha bunun adını bile anmayacağım, yahut yapmayacağım bu işi! Yâ Rabbî sen bilirsin!Tevbe-yi Nasuh bu, tertemiz oldun!..
Boyacıdan gitti temizlendi Jetten..
Bir de hani Kovboy pantolonları giyiniyorlar Boyacılar, mavi boya kırmızı boya, yağ içinde herif! Oturuyor kalkıyor, iş zamânında giyiniyor tulum gibi..
O yıkanmaz oğlum o yıkanmaz!. Onun yenisini almak lâzım, kaynatsan da olmaz ateşe atıp yakacaksın!
Öyle edebsiz insanları da cehennem paklar! Onun için cehennem icad edilmiştir!
Onun için tevbe ve istiğfar fırçasıyla durmadan fırçala!.
Güler yüzlü olun cemaat!
Büyüklere hürmet edin gençler, itimat edin!
Küçüklere şefkatli olalım!
Hayvanlara ve nebatlara karşı sonsuz merhamet gösterelim!
Rasûl-i Ekrem Efendimize inen şu âyeti daima hatırınızdan çıkarmayın aziz cemaat!
Rasûlullah Efendimize iniyor:
Sen de öleceksin onlar da ölecekler!âyet-i kerîme..
Hiçbirimiz dünyâda kalmayacak!
Onun için ALLAH güler yüzle bize dünyadan uğurlama nasibi müyesser eylesin!


Âmiiiin!.
Allâhumme salli alâ MuhaMmedin ve alâ Ehl-i Beyt-i MuhaMmed!
Subhâneke ya allâm, tealeyte ya selâm! ecirnâ min nâri bi affike Yâ Mecîd!
Allâhumme ente’l- Mennân Bediu’s-semâvâti ve’l-ardı zu’l-celâli ve’l-ikram.
Ya Hayyu ya Kayyum. Ya ALLAHu celle celâluhu!.
Yâ erhame’r- Râhîmîn bizi yolumuzdan şaşırtma!
Bize sabır ihsan eyle! Kanaat hasletlerimizi takviye eyle!
Amalimizi kabul eyle!
Her şeyi hakkıyla duyan kemâliyle bilen Sensin!
Bizi cehennemden koru! Hatâlarımızı bağışla!
Rızıklarımızı helâl yoldan nasîbi müyesser eyle!
Bize sıhhat âfiyet ve dirilik ver!
Ramazan-ı Şerîfe hepimizin yetişmesini nasîbi müyesser eyle!
Rahmetini ülkemizden esirgeme!
Sen her şeye kâdirsin Yâ İlahî!
Memleketimizi her türlü âfetten masun kıl!
Yâ İlahî! Kudret-i kemâlin aşkına bize Nûr-u MuhaMMedi Havzında yıkanmak nasib eyle!
Bize kadar uzanan Rasûlullahın Nûrunu, kalb penceremizi açarak bize göstermeye izin ver Yâ İlâhî!
Son nefesimizde ki buyurun:
Eşhedu en lâ ilâhe illâllah ve eşhedu enne muhammeden ve abduhu ve Rasûluhu!Kelimesiynen bize Sana kavuşmak nasîbi müyesser eyle Yâ RABBi!
Lillâhi’l- Fâtihâ!.


Resim

Müsaid: Muvafık, uygun. Yardım eden. İzin veren.
Gayr-i mer’i:Görülmez olan.
İhtizaz: Titreşim. Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama.
Savt: Ses. Bağırmak.
Yâver: f. Yardımcı. Mededkâr. İmdatçı. * En yakın memur. * Devlet büyüklerinin yanında bulunan en yakın memur.
Ma’lumat füruş: f. Mâlumat ve bilgi satan. Bilgiçlik taslıyan.
İcâz: (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli. Mâruf ve müteârif olan cümleden kısa bir cümle ile maksadı ifâde san'atı.Böyle sözlere mucez, veciz veya vecize denilir.
Ma’mur: İ'mar edilen, tamir edilmiş.


Resim

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Oruçlu kimse için, iki sevinç vardır: (Biri;) iftar ettiği zaman sevinir, (diğeri ise;) ALLAH'a kavuştuğu zaman sevinir. Muhammed'in nefsini elinde bulunduran ALLAH'a yemin ederim ki, oruçlu kimsenin ağız kokusu, ALLAH katında misk kokusundan daha güzeldir.
(Müslim, Sıyâm 165 (1151; Camiü’s-Sağir, c.3, s.1143, Hadis No: 2543)


yağmur yağdığı zaman:

Resim---Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem le birlikteyken, yağmur yağmıştı, hemen başını açtı ve yağmur Rabbinin yeni yarattığı (indirdiği bir rahmettir) dedi Diğer bir rivayette ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, elbisesini açtığı bildirilmiştir.
(Muslim(2/615); Ebu Davud (5/330)


Resim---Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e ve sahabeleri senenin ilk yağmuru yağdığında, gökteki ilk damlalara, (değmesi için) başlarını açarlardı ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derdi: "Yağmur, Rabbimizin en son/yeni yarattığı bir makluktur ve bereketi en çok olandır."
(Senedi sahihtir Ebu Şeyh, Ahlaku'ın Nebiyy (s.a.v) de (823)


Evliyai tahte kubabi la yarifühüm ğayri”
Benim velîlerimdir ki onlar Benim sitremin altında gizlidirler.


Resim---Kudsî Hadisinde Cenâb-ı Allah buyuruyor:Evliyai tahte kubabi la yarifühüm ğayri: Benim gök kubbemin altında öyle dostlarım vardır ki onları benden başka kimseler bilmez!”
Niyazi Mısrî (ks) Hazretleri bu hadisi açıklamıştır.


Resim

قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Resim---Kâle hel âmenukum aleyhi illâ kemâ emintukum alâ ahîhi min kabl(kablu), fallâhu hayrun hâfizâ(hâfizen) ve huve erhamu'r-râhimîn(râhimîne): Ya'kub dedi ki: Daha önce kardeşi (Yusuf) hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında da size ancak o kadar güvenirim! (Ben onu sâdece ALLAH'a emanet ediyorum); ALLAH en hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en merhâmetlisidir.”
(Yûsuf 12/64)


وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
Resim---Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn(âlemîne): Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.”
(Enbiyâ 21/107)


وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءكِ وَيَا سَمَاء أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاء وَقُضِيَ الأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَقِيلَ بُعْداً لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Resim---Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîda'l-mâu ve kudıye'l-emru vestevet ala'l-cûdiyyi ve kîle bu'den li'l-kavmi'z-zâlimîn(zâlimîne): (Nihâyet) "Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!" denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: "O zalimler topluluğunun canı cehenneme!" denildi.”
(Hûd 11/44)


.. لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا
Resim---“Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ…: Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar…”
(Bakara 2/286)

Sen de öleceksin onlar da ölecekler:


إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
Resim---İnneke meyyitun ve innehum meyyitûn(meyyitûne): Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.”
(Zümer 39/30)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

HİLMİYYET
ÜVEYS EL-KARANÎ. ks..


Bir merhamet hissi vardır. Acımak değildir. Şefkat da değildir.
Merhamet başka, şefkat başka, acımak başkadır.
Hilmiyyet de başka bambaşka bir şeydir.
Zâlim de acır. Zâlim, en gaddar insanın çocuğuna bir şey olsa acımağa başlar.
Acının tezahuratı ağlamak, tepinmek, edebsizlik derecesini kadar gitmektir. Edebsizlik derecesine nasıl?.
Evden cenâze çıkar, kadınlar.:
“oooouuuuu gidiyor!.”
Bu edebsizliktir. Bu islâmda yoktur, küfürdür. Din gider elden.
Namaz kılma, oruç tutma, bir şey yapma. ALLAH’a ReSûL'e inan!.
Fakat ölünün peşinden bağırma oğlum! Bu kadar fenâdır..

“Amaaaan öldü amcam!”
Öleceğiz kimse kalmamıştır.. İslâmda değildir. Onun için herkes acır.
Merhamet müstesnâ insanlarda vardır. Her insanda vardır merhamet. Bu müstesnâlığı ortaya çıkarmak lâzımdır..

Evinizde şeftali tohumunu sakla senelerce. Şeftali vermez, dikmek lâzım.
Her insanda ALLAH’ın yarattığı her insanda merhamet vardır.
Bu merhameti.
“Efendim felân efendiye acıdım!”
Bu merhamet değil, hayvanlık olur.

“Felâncağız adamcağız zavallı.” Hayvanlık..
Merhamet, ALLAH’ın; ne diyor âyeti kerimede.
Resûlullah, ALLAH’ın hilmi ile hilim havuzunda yıkanarak gönderilmiştir.
Merhameti gösterir hale sokmak lâzımdır.
Nasıl merhameti?
Merhametine kıymet vereceksin. Onu icâbında nasıl kullanılır ki. Bir felâket karşısında ne yapacağını şaşırırsın..

Hani hükümet.. biliyorsunuz ilk yardım dersi veriyor, sivil savunma şeyleri yapıyor.
İnsanda bulunan kudretleri disiplin altına alıyor demektir.
Bir makinalı tüfeğin nasıl çalışacağını bilmeyen adam kullanacağı zaman ne halt edeceğini bilmez.
Onun için merhametini şefkat halinde kullanabilecek hale getirmek eksersizi, tâlimi yapan adamda hilmiyyet vüsule gelir. HiLiM çıkmağa başlar..

“Nasıl efendim?”
Şurda birisi düştü..
Eskiden bizim köylerimizde o kadar yerler varıdı ki, o kadar güzel şeyler. Şimdi hiçbir şey yok. Hiçbir güzel şey yok. Şöyle toz alınacak kadar ne hilmiyyet, ne şefkat, ne merhamet.

“Şehirlerde var mı?”
Yok, gizlenmiş insanlarda var.
Birisi düştü diye de herkes gelir. Geçenlerde birisi suya düştü.
Herkes böyle bakıyor, hayvan gibi bakıyor.
Ne merhamet var, ne şefkat var, ne insanlık var, ne bişey var, hiçbir şey yok.
Hakiki hilmiyyet olursa insanda, sinek düşse suya kendini atar.

“Nasıl?.”
İşte yok!..

Resûlullahu sallallahu aleyhi vessellem Uhud Harbında dişleri kırıldı mübâreğin.
Bir avuç askerinen kaldı. Zelzele oldu.
Hazreti Hamza radiyallahu anh’ı paramparça ettirdiler.
Ellerini kaldırdı.:
“Yâ RABBi bunlar ne yaptığını bilmiyorlar.
Sen bunları affet!”
dedi.
Müşriklere söylüyor. İşte HİLMİYyet budur.
Herif gelir senin menfaatine dokunur.
“Uuuuuuuuu!”
Ondan sonra
“ezân okunuyor da.. ben câmiye!”
Yok efendim o İslâm değil o. O soytarıdır o!.

Merzifon vardır. Merzifon. Biz muhacırlıkta Merzifon’a geldik.
Rus’tan kaçtık da. Herif, Ankara’dır öyledir haaa.
Hasan Efendi Mehmet Efendiye kızar, gider onun eşeğinin kulağını keser.
Hayvan herif, kızıyor hayvana. Bunlar İslâm işi değil oğlum.
Bunlar İslâm kılığına girmiş münkir, tamamıyla zındık işidir.
İşte âyet-i kerimede hilmiyete bürünenler.
Hilmiyete bürünenler demek istiyor.
Bu hilmiyete bürünenler yavaş yavaş yükselirler.

İlk mektebi bitirirler, orta mekteb, lise, üniversite büyürler.
Bunlar doğrudan doğruya bu yola girerlerse Sâlihin Mertebesine kadar yükselirler, diyor.
Onlara aşağıda sual yoktur. Pasoları vardır.:
“Buyurun!” derler.
Bu.:
“Buyurun!” paso da burada alınır oğlum burada!.
Namaz kılmaknan da değil haa. Namaz kılmak, oruç tutmak ALLAH’a inandığını isbat için. Şükr için kılıyoruz.
İş bundan sana ne geliyor..
Şeftaliyi çekirdeğini şeyden aldın, odanın köşesinden ektin mi?
İşte bu namaz da, ekilir oğlum.
Şimdi de var, yok değil haa!. Boş değilsiniz!.
Eskiden ihtiyarlar vardı. Yaşlandıkça nurlaşırdı yüzleri.
İhtiyar kadınlar, ihtiyar dedeler, hepisi..
Ben o kadar Avrupa memleketlerinde gezdim.
İhtiyarlaşıp da güzelleşen bir gavur karısı görmedim, hepisi böööyle bişeye benziyorlar!.
Bizde en pis kadın bile, en pis dediğiniz İslâm karısı, bir defâ secdeye başını koymuş, yaşlandıkça güzelleşir, yaşlandıkça güzelleşir, yaşlandıkça güzelleşir..
Sonunda da temiz gider de aşşağıda da, melekleşir oğlum..

Onun için İslâm deyip de böyle geçmemek lâzımdır.
Ve.:
”Bunlar, aşağıda ALLAH’ın büyük ni’metleriyle karşılaşırlar.” diyor. Bunlar, masal değil. Bunlar ALLAH’ın kelâmında Hazreti Resûl-i Ekrem’in bize ALLAH tarafından kendisine Cebrâil ile getirilen Kur’ân-ı Kerimin içindeki âyetleri..
Saçma maçma, felân Hasan Efendi’nin, Mehmet Bey’in romanı değildir!.
Onun için, Cenâb-ı Peygamber efendimizin bir hadisi vardır.

“Sâlihler sözü anıldığı yerde.”
“Sâlihler kim?.”
İşte deminden beri anlatıyoruz.

“Bunların sözleri, menkıbeleri anıldığı yere rahmet iner. Feyzi mağfiret yağar” diyor Cenâb-ı Peygamber.
Siz evinizde oturun. Hacı Amcanın gelmiş. Ömer Efendi akşam aile efradı ile birlikte. Çocuklar mocuklar soba yanıyor felân.
Hanımı fındık çıkarmış, çay koymuş, bilmem ne etmiş felân..
Onlarda oturuyorlar felân.
Açmışlar meselâ bir Velîyullah’ın sözlerinden bahsediyor.
Diyor ki.:
“Sahabeler şöyleydi. Beyazıd-i Bestamî böyleydi.Hazreti Mevlânâ böyleydi. Abdulkadir Geylanî böyleydi. Hacı Bayramı Velî böyleydi. Akşemseddin Hazretleri böyleydi. Beyazidi Velî şöyleydi, şu böyleydi!.”
Hadis i Resûlullaha göre o yere mağfiret ve rahmet dökülmeye başlar.
Görünmez bu, görünmez bu!.
“Efendim ben bu rahmeti görmek istiyorum!”
Görürsen ayarını yapmak lâzım. Başından gaflet şemsiyeni açta yağmur dökülsün kafana. Böööyle duyarsın!.

Bâzen acıklı şeyler anlatılır.
Gözlerin niye yaşlanır oğlum. Kim dürttü seni?.
İşte o rahmet girer içine senin böööyle, kurcalamaya başlar.
Onun için Resûli sallallahu aleyhi vessellem katiyyen ömründe yalan söylememiştir. Hâşâ ve sümme hâşâ!.
Hadis-i Resûlullah.:
“Sâlihler sözü anıldığı yere rahmet iner, feyzi mağfiret yağar!.”
Onun içini hakiki insanlar Velîlerin sözlerinden koku almaya başlarlar.
Velîlerin sözleri; derunî, ilmî ve ledunnîdir.
İnsana te’sir izhar eder.
Bazıları.:
“Efendim ben namaz kılacağım, oruç tutacağım ama, ALLAH’ı bir türlü kavrayamıyorum!.”
ALLAH’ı insan idraki kavrayamaz!.

“Efendim, bu kâinât durup duruyor iken nasıl oldu?.”
“ALLAH yarattı!.”
Şimdi o adam der.:
“Ulan bu durup dururken oldu ama, o nereden oldu?.”
İnsanın aklı sorar bunu, hepiniz sorarsınız.

“ALLAH, ebedîdir!.” Ooooo bitti, üzerine lakırtı yok!.
“Anladım efendim ALLAH ebedî, bütün kaânâtı ALLAH yarattı. Ama benim aklıma bir şey sokuyor birisi. Bu nerden oldu?.”
Gelir akla ya..

“Ulan durup dururken bu nâmutenâhi kâinât, “OL!.” dedi OLdu!. “Peki ya ama o nerden, onu kim yarattı. Nasıl oldu?.” Hatıra gelir bu.
ALLAH onu, insanın anlama kafasının fikrine hücre koymamıştır ki “anlamasın!.” diye.
“Niye anlamasın?.”
Ulan anlamasın diye, iyiynen kötüyü seçmek için!.
Gördükten sonra inanmak kolay, görmeden inanmayı ölçüyor.
Yalınız ALLAH’ın sıfatını sezer insan, o kadar.

“Sıfatı nedir?.”
Görür, kulağı işitir, bütün her şeye kadîrdir.
Şöyle bir kâinâta bakarsanız böyle nâmutenâhi öyle yıldızlar var ki, bize 500 sene ışık senesinde ziyâsı gelir.
Bir ışık senesi nedir?.
Bir ışık senesi ışık elektriknen aynı süratte gider.
Saniye de yani
“hııh” dediğin zaman 300.000 kilometrelik mesafe kat’ eder.
500 ışık senesinde, 300.000 kilometre süratle geliyor.
Hesaplar makinalar işlemez bunu. Bu kadar uzak yıldızlar var.
Bu kadar nâmutenâhi kaânâtı yaratan Cenâb-ı ALLAH’ın işte bunlar hep sıfatlarıdır.
Biz onu kavrayamayız, aklımızda o hücre yoktur!.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Onun için Cenâb-ı ALLAH. Bu çok mühimdir bu nokta.
İslâmlar haa biliriz diye zıvırtı etme, insanı yuvarlayı verir bu Velîyi bile tepe taklak aşağıya götürür.
İbâdetten evvel Cenâb-ı ALLAH tövbe ister! Tövbeyi ister! İbâdetten evvel tövbe lâzım.
Yâni ne demektir tövbe.?
İntizama girmek lâzım ki, abdest alacaksın, bilmem ne edeceksin.
Şu edeceksin, etrafını yoklayacaksın, ben huzura geldim acaba bir yerimde çamur var mı. Bir nevi cesedî tövbedir.
Şöyle: “Estağfirullah! Estağfirullah!.”
Yok o tövbe değil, o tövbe değil!.
Tövbe edebe geliyor. Edebsizlik hududundan dışarı çıkıyor.
Tövbeyi iyi yapmak gerekir. İbâdetten evvel tövbe ister Cenâb-ı ALLAH.
Onun için kalabalık yerde olduğu zaman insan tövbe vücuduna girmeyecek veya ona yakın olacak bazı hatalar yapabilir.
Bu hatalarından dolayı Cenâb-ı Peygamber bir hadiste kapalı olarak bunu şöyle haber veriyor.: “ALLAH’ın en sevimli dostları” diyor.
Resûlullah efendimiz diyor.
“ALLAH’ın en sevimli dostları cemii günahlardan sakınarak gizli ibâdet edenler” dir diyor.
Bu edenlere “Üveysî” ismi verirler dinde, Üveysî.

Üveysîlerin en büyüğü, tabîinlerin en büyüğü Veysel Karanî Hazretleridir bilirsiniz.
Veysel Karanî Hazretleri, Cenâb-ı Peygamber devrinde yaşadığı halde Resûlullah’ın mübârek yüzünü görmemiştir.
Anası vardı, anasından izin aldı, Resûlullah Efendimizi görmek için Medine’ye teşrif ettiler.
Anası dedi ki.: “Oğlum gideceksin bir gün gitme, bir gün gelme. İkinci güneş batarken yanımda olacaksın!” dedi.
“Peki anne!” dedi.
Kalktı geldi, Medine’ye geldiği zaman sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz Tebük’e teşrif etmiştirler.
Geliyor, Resûlullah’ın evini soruyor, giriyor.
Kızı Fatıma’ya diyor ki.: “Resûlullah burada mıdır?” diyor Hazreti Veysel.
“Yok!” diyor.
“Nerdedir?” diyor.
“Tebuk’e gitti!”
“Ne zaman gelecek!” diyor.
“Yarın gelecek!” diyor.
“Vayyy!”
“Ne oldun yâ Veysel?” diyor.
“Anam bana diyor yarına kadar izin verdi, ben dönmek mecburîyetindeyim, göreyemeceğim Resûlullah’ı!.” diyor.
Anasına itaat etsin diye Resûlullah’ın mübârek yüzünü bak görmeden dönüyor. Anaya hürmete bakınız!.
“Sen diyor Resûlullah’ı gördün mü?” diyor, Hazreti Fatıma’ya diyor.
“Gördüm ya!” diyor.
“Baksana bana!” diyor şöyle, bakıyor bakıyor.
“Yok, görmedin sen Resûlullah’ı!” diyor, kızinâ söylüyor, dönüyor Hazreti Veysel.
Ertesi günü Resûlullah teşrif ettiği zaman Hazreti Fatıma anlatıyor.
Diyor ki: “Böyle böyle birisi geldi. Böyle böyle söyledi!"
“Kızım o, Veysel idi!” diyor. “Evet sen beni görmedin diyor. O başka göznen gördü!” diyor.
Harran, 470 kilometredir Medine’ye.
Dağda gezermiş Veysel Karanî Hazretleri.
Bir gün Medine’de otururken Resûlullah sahabesiynen böyle ikindi vakti namazdan sonra. Birden ayağa kalkmış sallallahu aleyhi vessellem.: “İnni li ecidü nefese’r rahmani bi kıbeli’l- Yemen!” demiş.
“Yemen tarafından kokulu bir rahmanî nefes geliyor Bana!” demiş.
O sırada da Veysel.: “Ya ilahî Ente’l- Hâlik, ene mahluk, Ente’l- Rezzâk, ene merzuk, Ente’l- Kavî, ene zaid!” diye meşhur diye bir duâsı varmış onu okuyormuş.
Resûlullah o mübâreğin ciğerinden çıkan ilahî sözleri teeeee 470 kilometreden almış nefesini.
Veysel bu, “Üveysî” derler buna işte.
O halde Üveysîler ALLAH’ın en sevdiği kulları.
Bütün günahlardan sakınarak gizli ibâdet eden insanlardır.
“Efendim ben de Üveysîyim.”
Bırak Üveysîyi oğlum ol, İslâmlara bu.
Türkiye’de paşa olmak için Harbiyeyi bitireceksin, kurmay okulunu bitireceksin, efendi adam olacaksın, çalışacaksın, olacaksın.
Yunanistan’dan Agop efendiyi gitirip Türk Ordusuna şey yaparlar mı. nedir, Paşa olmaz!.

Sende İslâmsın, Üveysî de olursun, Velî de olursun, yalınız Peygamber olamazsın. Aha burada başını sür!
Del bu şiyi nedir, halıyı, demiri mermeri del, olursun.
Ver ALLAH Yoluna kendini ne olacakmış.
ALLAH Yolunda çıldırmak lâzım oğlum, deli olacaksın!
Azîz cemâat imanınızı kabre kader devam ettirmeye çalışınız.
ALLAH’tan gayrısını bilmeyiniz!.

Haaaa bu Üveysî, Veysel Karanî Hazretleri.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefâtlarından evvel Hazreti Ömer, Hazreti Ali radiyallahuanhları çağırdı.
Dedi ki.: “Harran’a gideceksiniz Harran’a, Yemen tarafında. Orda bir Veysel vardır. Saçlı, Vücudu Kıllı, elinin birinde de bir siyah nur vardır dedi, ben dedi. O ben, Veysel’in televizyon âleti. Gideceksiniz. Kendisini göreceksiniz. Benim bu hırkamı kendisine hediye edeceksiniz. Selâmımı söyleyeceksiniz!” diyor Resûlullah sallallahu aleyhi vessellem.:
“Hırkayı giydikten sonra ümmetim için duâ edecek”
diyor.
O hırka şimdi İstanbulda Emânet-i Mübâreke’de bulunan o dur işte.
Büyük bir rivâyete göre Hazreti Veysel’in giydiği hırkadır.
O hırka aynen duruyor, öyle güve-müve falan yok.
Güve-müve öyle bit mit yok anlamaz, sinek bile konmaz.
“Niye konmuyor korkuyor mu?”
Ulan edeben konmuyor, Resûlullah’ın şeyidir diye.
“Konmuyorum!” diyor. “Ben buraya giremem!” diyor.
Resûlullah’a edeben konmuyor, sinek ondan korktuğu için değil.
Resûlullah’a şeytan yanaşamazdı.
Resûlullahdan korktuğundan mı?
Hayır edebinden. Meleklerinde Peygamberi.
O Hâlim insandan nasıl korkar insan, bayılır, canını verir, korkma değil.

Hazreti Ömernen Hazreti Ali efendimiz gitmişler Yemen’e sormuşlar.
Demişler.: “Dağda bir çobandır o dolaşır!”
Gitmişler ki deve çobanı. Ooooo Veysel onlarnan zikir halinde.
Gitmişler. Selâm vermişler.
Hazreti Ömer.: “Gel buraya demiş. Selâmün Aleyküm!”
“Aleyküm Selâm!”
Ömer bakmış ki, Resûlullah görmeden târif ettiği adam bu, fakat Resûllah iftihar-ı dâr-ı cennet etmiş. Vefât-ı nebîyden sonra gidiyorlar, 40.cı günü.
Bakmış ki elinde bir şey var burada bir,
Resûllah’ın aynen târif ettiği gibi Hazreti Veysel.
Hazreti Ömer ki.: “Bu hırkayı Resûlullah Sallallahi Aleyhi Vessellem vasiyet etti, sana gönderdi. Selâmı var, bu hırkayı giyinip ümmeti için duâ edeceksin!.”
“Ya Ömer dedi. Bir yanlışlık olmasın işin içinde. Ben neyim ki Resûlullah’ın selâmı bana gelecek. Hem de hırkasını verecek. Giyeceğim ümmeti için. Ben neyim. Ben bi kum parçasıyım!” demiş.
“Yoooo demiş. Al! Vasiyet-i Resûlullah. Göreceğim! Ben Ömer’im! Adamın kafasını uçururum!” demiş.
Hazreti Ömer bu şakası yok. ALLAH’ın Zaptiyye Nazırı Radiyallahu Teâlâ anhu. O Teâlâ, Kur’ân-ı Kerimde ALLAH tarafından konulmuştur.
Alıyor hırkayı, ayrılıyor onlardan. Kokluyor kokluyor, ağlıyor mağlıyor, ondan sonra giyiniyor, başlıyor duâ etmeye. Hazreti Veysel bu!

Hazreti Veysel, son devirlerinde yaşlandığı zaman Bağdat’a gelmiştir.
Bağdat Valisi Caferi Zübeyir isminde bir zâttı.
Dicle kenarında gezermiş Veysel.
Gelmiş.: “Yâ Veysel demiş bana bir şey nasihat et!” demiş.
“Kur’ân oku. Kur’ân oku. Kur’ân oku!” demiş.
Asabîydi haaa. Şakası da yok Hazreti Veysel’in.
Bir şey daha söyle demiş.
“Kur’ân oku!” demiş. “Kur’ân oku. Kur’ân oku!”
Bak Resûlullah öldü demiş. Hazreti Ömer devri o zaman.
Şimdi de Hazreti Ömer öldü demiş, o anda Hazreti Ömer’i şeyde, Medine’de şehid ediyorlar. Televizyonuynan görüyor Üveysî.
Yaaaa. Bunlar şaka değil.
Uydurma lakırtı da değil. Aha şunu gördüğün gibi hakikattir.
Bunu ancak İslâm kafası anlar. Öyle zıpırtı kafaynan anlaşılmaz.
“Üniversite bitirdim.”
Ben de bitirdim, 3 tâne üniversite bitirdim.
O kafanan anlaşılmaz bu!.

Biliyorsunuz Resûlullah Efendimizin Üveysî de nur var, bakın bir beni var.
Haaa şu suratınızdaki benleri ondan zannetmeyin haaa.
Hazreti Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vessellemde de biliyorsunuz Mühr-ü Nübüvvet varıdı.
Bu tam iki küreğinin arasında bir güvercin yumurtası kadar.
Gözünüzü kapalı şöyle sırtına sürdüğünüz zaman elinize çarpacak derecede bir tümsek halinde Mühr-ü Nübüvveti varıdı.
Bu Mühr-ü Nübüvvet Resûllah ruh-u muallalarını, Cenâb-ı ALLAH’a teslim ettiği dakikada kaybolmuştur.
Bu Mühr-ü Nübüvvet bir sırdır. Bilen de kimseye söylemez.
Mühr-ü Nübüvvetin üzerinde şöyle daire şeklinde eski küfî yazıyla.: “Tebahbah ya MuhaMMed ente hayserun. Teveccehe şite le ve enneke munsarun.” yazmıştır.
Tebahbah ya MuhaMMed.: Sen öyle bir halk edildin, öyle bir şey getirdin ki mührün de sırtında, bütün insanları halâsa, nusrete götürmek istedin.
Teveccehe şite le ve enneke munsarun.: Kim ki Sana teveccüh eder. Gözünnen kalbinlen o kurtulmuştur demektir.
Bu Resûlullah Efendimizin mübârek sırtlarından kaybolan bu ben, niçin kayboldu?
“İslâmın bütüüün Cenâb-ı Resûlullah’ın söylediği işler mezar kapısında biter.” demektir.
Onun için mezara kadar bu işleri devam ettirin. Ondan sonra karışmayın demektir.
“Efendim ben ihtiyarladıktan sonra namaz kılacağım!.”
Hiç kılma, hiç kılma! Ona namaz demezler. Ona korku namazı derler.
ALLAH seni bilirse oğlum, ALLAH’tan gayrı kişi de, seni bilmez.
ALLAH’a kendini tanıttığın dakikada ALLAH’tan gayrı kimse seni bilmez.
İşte yine yukarıdaki hadiste ALLAH’ın en sevgili dostları cem’i günahlarından sakınarak gizli ibâdet edenlerdir.
ALLAH ile işi olan ALLAH ile meşgul olur.
Gece yastığının altına azîz cemâat gündüz gözünün önüne ölümü koy, fenâlık yapmazsın, zâten yapamazsın.
Mutlaka öleceğiz, ölüm sonuna kadar bunu devam ettirmek lâzımdır.
Bir âyet-i kerimede, demin ki âyet-i kerimenin daha aşağıdaki sayfalarda. Âyet, ALLAH’ın sözü bu.:
“Mahşer günü arş gölgesinde gölgelenecekler” diyor.
Mahşer günü Arş’ın gölgesi varımış orada gölgelenecekler, kimler?
Arş’ın gölgesi ne demektir?
Bildiğiniz gölge değil, öyle sapık düşünme!.
İnsanda bulunan İlahî Sıfatlar, hikmet ve kudret dalgalarıyla yıkanacak ve Cenâb-ı HAKkın en büyük lütfuna uğrayacak demektir, oradaki gölge.
Sessiz sessiz ALLAH’ın kulunu bir sabah meltemi gibi okşamasıdır.
Arş Gölgesi bu demektir.
Bir şemsiye var, altında arş, üstü arş, altı kürsî. Yok öyle şey.
Mahşer günü arş gölgesinde gölgeleneceklerdir. Kimler bunlar?
Cenâb-ı Peygamber sekiz şey sayıyor.:
1-) Bir Adâletli âmirler. Ama yalınız adâlet kâfi değildir haa oğlum. İslâm olacaksın. Hiç olmazsa namazını her zaman kılacaksın!.
2-) İbâdet eden gençler. İbâdet eden gençler. Resûlullah’ın hadisinde var. Ben uydurmuyorum bunu.
3-) Kalbleri mescidlerde câmilerde olan Mü’minler. “Aman vakit gelsin de bir gideyim namaza” diyenler.
4-) ALLAH rızası için birbirini seven Mü’minler. “Yav Ahmed efendi nerde bir gelse de konuşsak be.” Hoşuna gidiyor, seviyor birbirini.
5-) Güzel bir kadının dâvetini ALLAH’tan korkarak kabul etmeyen Sâlihler. Kadın da öyle, bunlar en Sâlih insanlardır.
6-) Sağ elinin verdiğini sol eline göstermeyen cömert insanlar.
7-) Tenhada göz yaşı dökerek ibâdet edenler.
8-.) Sekizincisi sabah namazını vaktinde kılıp güneşi üzerine hiç doğurmayan, ve gece namazına dâima devam edip ayda 3 gün oruçlu geçiren gençler..


İhtiyarlar değil dikkat edin, gençlere diyor. İhtiyarlar zâten o devirden geçtiler.
Onun için oğlum gece namazı kıl! Ayda 3 gün oruç tut!
“Sabahı üzerine doğurma” diye dilim yettiği kadar Türkiye’nin her yerinde söyledim. Aha hadis bu!
Sabah namazını vaktinde kılıp güneşi üzerine hiç doğurmayan.
Ve gece namazına devam eden.
Ayda 3 günü oruçlu geçiren gençler.
İhtiyarlar değil. İhtiyarlar zâten onlar kaçırdıkları yok.
Çünkü yarın gideceğiz ne olacağı bilemiyoruz.
Burda hiçbir ihtiyar yoktur ki, güneşi üzerine doğdursun.
Resmini getirseniz.: “Aha uyuyor.” deseniz inanmam.
Ben insanın suratından anlarım ne olduğunu.
Secdeye başını koyan nasıl uyur beee!.
Ya böyle devam edip de şu dedenin sakallı yaşına gelen gençler ne olur. Uçar o yahu, işte “Üveysî" olur.
“Efendim ben 60 ımdan sonra..”
Bazı arkadaşlarım var benim.: “Ben tekavüt olduktan sonra namaza başlarım!” dedi.
“Hiç başlama” dedim. Hem de kendi arkadaşım.
“Başlayacağım o vakit işte kitab alacağım.”
“Hiç başlama oğlum. Çünkü tekavit olur olmaz gebereceksin” dedim.
Ulan ALLAHnan alay olur mu ya kılma, ya kıl!..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Cenâb-ı sallallahu aleyhi vessellem’in Ezvâc-ı Mutahharasından yâni hanımlarından Ümmü Seleme radiyallahuanha varıdı, çok güzel bir kadındı, vâlidemiz.
Bu sahabeden Zeyd bin Saadetü’l- Ensarî’nin kölesi bir zât, Ümmü Seleme’nin câriyelerinden bir kıznan evleniyorlar.
Bunlardan bir çocuk doğuyor, Ebu Said Binicad, Hasanü’l- Basrî isminde.

O halde, Ezvac-ı Mutaharadan Ümmü Seleme Vâlidemizin câriyesi bir kadınla, Seyyid ibni Saadetü’l- Ensarî isminde sahabeden birinin kölesi evleniyor. Bundan Hasanü’l- Basrî Hazretleri doğuyor.
Hasanü’l- Basrî 21. inci hicrî senesinde doğmuştur.
Ümmü Seleme radiyallahu anha vâlidemiz Hasanü’l- Basrî Hazretlerini emzirmiştir.
Resûlu sallallahu aleyhi vessellem de Hasanü’l- Basrî’yi severdi.
Ara sıra kucağına otururmuş. Kendi bardağından da su içirirmiş. Ve Duâ-yi Resûli almıştır tabi.

Bu muhterem zât, Basra’da 80 küsür yaşında vefât ettiği zaman o kadar kalabalıktı cemâati ki, o gün hiçbir câmi de ikindi namazı kılanamamıştır, meşguldular..
Bu zât, 70 yıl gece gündüz abdestli gezmiştir. Bu edebi yetmiş yıl terk etmemiştir, Hasanü’l- Basrî Hazretleri. İşte misâller...
Haftada bir defâ da, Basra’da vaaz edermiş, kürsiye çıkarmış.
Karşısındaki cemâat binlerce kişi içinde mânâdan anlayan gönül ehli oldukça şevke gelirmiş. Mânâdan anlayan gönül ehli olmadı mı sükut edermiş hiç konuşmazmış.

Bir gün, memleketin bütün büyükleri, beyleri vaaza gelmişler Basra’da, dolmuş câmii. Hasanü’l- Basrî Hazretleri kürsiye çıkmış bir türlü konuşmamış.
Cemâatten biri.: “Efendi Hazretleri buyursanıza” demiş. “Kabilenin Beyleri geldiler. Hepsi sizi dinlemeye geldiler!” diyor. “Binlerce kişi var.”
Hasanü’l- Basrî demiş ki.: “Şurdaki direğin arkasındaki ihtiyar hanım geldi mi?” diye sormuş.
“Gelmedi!” demişler.
“Ders yapmayacağız demiş. Zirâ ben, bir fil için hazırladığım lokmayı karıncanın ağzına nasıl sığdırabilirim!” demiş, kürsüden indiği gibi gitmiş Hasanü’l- Basrî Hazretleri.
Direğin arkasına her zaman vaaza gelen, Hazreti Rabia Hazretleriymiş. Hazreti Rabia imiş, Rabiatü’l- Adviye.
Onun için ALLAH konuşturmuyor. İçinde bir kişi için söylüyor.
Onun için “Efendim vaaz doldu binlerce kişi varıdı.”
Hayvan gibi oturmuşlar. İçindeki belki üç tânesi kâfi.
Üç tânesinin kafasına sokup içindekini harekete getir, yeter!.

Hasanü’l- Basrî‘ye sormuşlar.: “Müslümanlık nerededir?” demişler.
“Toprak altındadır!” demiş.
Yâni “Müslümanlığı insanın öldükten sonra belli olur” demektir.
“Müslümanlığın şartı nedir?” diye sormuşlar Hasan ül Basriye.
“Şartı da kitab içindedir” demiş. Şartı, kitabı elinden bırakmayacaksın.
“Dinin aslı nedir?” diye sormuşlar.
“Ben söyleyemem Hazreti Rabiaya gidin sorun!.” demiş.
Hazreti Rabia’ya sormuşlar demişler ki.: “Dinin aslı nedir?””
“Haramdan ve şüpheli nesnelerden katiyyen sakınmaktır!” demiş Hazreti Rabia da.

Bâzen vâizler böyle korkutucu lakırtılar söyler. Cehennemin kapısını açar, sokar insanı içine böyle. “Ulan vay anasına ne yapacağız!.” Bâzen de ooo çok güzel!.
Hakikat Kelâmlarıyla ben kaç senedir sizi çoktan beri sarsıyorum, fakat hiç biriniz oralı değilsiniz ağalar! Hiç biriniz oralı değilsiniz!
“Efendim korkutuyorsunuz bâri!” diyeceksiniz.
Bu gün korkarsanız, yarın emîn olursunuz ağam! Tedbir alırsınız, o zaman bana da duâ edersiniz.
ALLAH’ın sayısız ni’metlerine, Azametine i’tiraz ediyorsunuz da bir zerreden ibâret olan bana niye i’tiraz etmiyorsunuz?.
ALLAH’ın ni’metini, şunu, bunu falan yiyo yiyo yiyo herif, ALLAH’a i’tiraz ediyor da: “Efendim felân vâiz şöyle söyledi!.” gelip bana i’tiraz.
Ben bir zerreden ibâretim.
Sarsıyorum sizi ama hiç biriniz yerinde değilsiniz.
Bir gün bir zelzeleye binersiniz oğlum, aklınızı başınıza alın!.

Kabir, yarın gideceğimiz kabir, Dünya menzilinin sonu, Âhiret menzilinin başıdır.
Mutlaka yakında kabire gideceğiz oğlum! Birbirimize şimdiden yardım edelim.
Günah işlediğin zaman, HAKk’ın ni’metlerini kat’iyen yemeyin!
Ni’meti yemek sonra ona âsi olmak, insanlık sıfatı değildir.
Köpeğe bile bir parça ekmek versen köpek senin kulun kölen olur.
Onun için kim ki.: “ALLAH!.” der o ağıza hürmet eder insan, isterse yalandan desin..

Hasanü’l- Basrî bir gün sokakta gidiyormuş, bir sarhoş bir adam çamurlarda yatıyor. Almış adamı, ağzını, gözünü mözünü yıkamış.
“Ulan bu çıldırdı mı?” demişler Hasanü’l- Basrî’ye. Temizlemiş ağzını..
“Sen kulumuzun ağzını temizledin Ya Basrî!” diye içine bir şey gelmiş. “Ben de o kulun gönlümü temizledim!” demiş. Sarhoş, Velîyullah olmuş oğlum.
“Nasıl olur böyle? Bunlar nasıl haaa!.”
Demin ki Kur’ân-ı Kerimdeki âyet-i kerimedeki hilim var ya, hah!..
Herif o sarhoşu “ulan bu adamcağızın yıkayım ağzını!” demiş.
İşte o yardımda rahmet inmiş üstüne, Hilmiyet Rahmeti, ALLAH’ın Rahmeti.
Onu deldiği geçtiği gibi herifinde gönlüne girmiş. Herif, Velîyullah olmuş. Senin küçücük birşeyinen..

“Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn”
Biz Kur’ânı dağa indirseydik dağ paramparça olurdu.
O hilmiyet, ALLAH’tan geliyor. Güneşten alıyorsun pertavsızla ziyâyı, aksetti mi karşındakini yakıyorsun.

O hilmiyetnen herife bir çullanmış, yıkamış şiyi.
O hilmiyet yalınız ağzını temizlemiş. Bi de göğsüne girmiş mi herifin.. Herif, Velîyullah olmuş.
Yukardan vallahi ve billahi herkes korkar!
Çünki ALLAH’ın herkesin göremeyeceği Celâl Sıfatı tecellî eder orda.
“Ama efendim ben ALLAH’tan korkuyorum. Namazımı..”
Böyle ALLAH’tan korkmak değildir. Kulun ALLAH korktuğu, ALLAH’ı bildiği kadardır.
İnsan ne kadar ALLAH’ın sıfatlarını bilirse o kadar korkmaya başlar. Her kim halk görsün diye amel işlerse şirktir. Her kim halk görmesin diye ameli terk ederse riyâdır.
Bunlar gizli kapaklı lakırtılardır.
“Riyâ ve şirki terk etmek ihlastır.” Hazreti Adviyenin sözü.
Yahu Hazreti Fahr-i kainâtın eteğine yapışanı ateş yakmaz oğlum.
Eteğine yapıştı mı Resûlullah’ın “Ulan nerde eteği, hırka-yi şerif?” Etek her tarafta, görünmez yakala!
Çok yemek, çok uyumak, çok zır zır etmek yâni söylemek gönlü öldürür, insanın gönlünü öldürür.
Dertlerdeki belâlardaki hikmetlerin sırrına ererek sefâya varmak ve gülmekte hüner vardır.
“Öldü, gidiyor, kardeşim öldü, emri vaki’ oldu! Yaşlıydı!”
Öyle havyan gibi de durmak doğru değil. Ağlayacaksın tabi, gözünden bir yaş gelecek.
Yaş, Cenâb-ı ALLAH’a yanaşmanın şiddetinden gelir.
Fakat kafanı yırtmayacaksın, mezarına kadar gideceksin.
Onun için dertler karşısında gülmek, cefâlara tahammül etmek, ne demektir?
“ALLAH’ın es-Sabûr Esmâsına bürünmek” demektir.

Size bir hadis daha söyleyeyim mi?
Kıldığınız namazda huzur bulamıyorsanız, "Allahuekber!” diyip de huzura giremiyorsanız azîz cemâat!
“Efendim aklıma şu geliyor bu geliyor!”
Geliyorsa bunda haram lokmanın payının çok olduğunu katiyen unutmayın!
“Efendim ben çalışıyorum!”
Ekmeği alıyorsun ama teeeeey topraktan un fabrikasından fırına gelip pişinceye kadar hangi edebsizlerin elinden geçti?
Kara Denizde balık tutulur. Gelir buraya alırsın konserveyi paranı verirsin, helâl paranı, balık zehirlidir güp diye ötekisi günü gidersin. Hani paran şey idi?
Kıldığınız namazda huzur bulamıyorsanız bunda haram lokmanın payı çok olduğunu katiyen unutmayınız!

Hasanü’l- Basrî 60 yaşlarında iken, bir 4 sene sonra bir gün huzursuzluk başlamış kendisinde.
“Allahuekber!” diyor namaza giriyor, bir sıkıntı...
Kalkıp yatıyor, yâni yattı kalktı, çeteleye öyle yazılıyor: “Yattı kalktı!."
Bize de öyle yazılıyor. “Yattı kalktı. Yattı Kalktı.”
“İkindi yi yattı kalktı. Akşamı yattı kalktı. Yattı kalktı oğu yattı kalktı” gidiyor.
Çeteleye yazılıyor işte.. “Ya RABBî ben kıldım namazı tamam!."
Hesaplarsa bu tamam. İyi. Yattı kalktı!. ki sene böyle devam ediyor. Bütün yetmiş sene ömrü abdestli gezmiş adam. Bakın tasavvur edin bu edebi bırakmamış.
Bir gece rüyâsında görüyor. Kimi görüyor anlıyorsunuz.
“Yâ Hasan diyor. Sen 2 sene evvel. Bir yerden hurma satın aldın diyor bir okka. Sana verdiler diyor. Hurmacının önünden bir hurma yere düştü diyor. Hurmacı, tarttığı hurmalar senindir diye o tek hurmayı da sana koydu!” diyor. Bu şaka değil.
“Bir hurmayı koydu” diyor. “Meğer o hurma satıcınınmış” diyor. “Senin para verdiğin para hududuna dahil değil. O haramı yedin de huzursuzluk ordan geliyor!” demiş.

Koskoca kazanın içine bir damla siyanür atarsınız, bütün memleket ölür. İşte o lokma.
Bunun üzerine, doğru gidiyor, o hurmacıyı arayıp buluyor.
Diyor k.i: “Ağa, ben senden iki sene evvel hurma alırken bir tek senin hurman bana geçmiş.” diyor. “Bunu Allah aşkına helâl et!” diyor.
Hurmacı bir nara atıyor: “Aman Ya RABBi!” diyor. “Bu ne biçim iş. Helâl olsun!” diyor.
Fakat, hurmacı da eriyor oğlum.
“Niye?”
Bir hurma için bir sene sonra gelip de benden helâl diye: “Aman Allah rızası için helâl et!” diyen adamın üstünden projöktör gibi şeyler, demin ki yine Hilmiyet çıkıyor! Ağız yıkamak hikayesi.
Bundan sonra o hurmacı da sâlih oluyor.
Ötekisi de namazında huzur bulmaya başlıyor..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Onun için kıldığınız namazda azîz cemâat, huzur bulamazsanız mideye inen helâl lokma yok demektir. Bir tâne helâl, bir tâne haram. Zâten şimdi helâl lokma yemek, şuradan Çukurhİsâr’a kadar yer altından tünel açmaktan daha güçtür.
Azîz cemâat, günah işle! Yine işle!
Kadınları yoldan çıkar! Adam öldür! Yol kes!
Allah yine sana yanaşır!.
Fakat, serin kanlılıkla ALLAH’tan uzak durup da, varlığını isbata çalışana ALLAH katiyyen ulaşmaz.
Yap edebsizlik, fakat ALLAH’ı bırakma içinde.
“Efendim, Âhiret var mıdır? ALLAH var mıdır?” diye?
Öyle olma. Basarsın tövbeyiii. Sarılırsın Resûlullah’ın şefâatina.
“Lev şefâati ceddi MuhaMMedün fetefeyte binari cehennemi teffeti. Hüvel Habubüllezi türca şefâatühü bi külli evlin minel ahvâli muteyt”
Öyle bir şefâati vardır ki bütün yükleri şey eder.
Abdulkadir Geylanî şöyle etmiş: “Lev şefâatü ceddi MuhaMMedün fetefeyte binari cehennemi teffeti.”
“Benim ceddim Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefâati olmasa, bende onun velîlerinden biriyim şöööyle yapmamnan cehennemi söndürürdüm!”
diyor.
Ya Resûlullah ne yapmaz?
“Lev şefâatül ceddi MuhaMMedün letefeyte bi’n- nâri cehennemi teffeti.”
Benim ceddim Resûlullah’ın şefâatı olmasa, ona kıymet vermesem, ben şöyle “letefeyte bi'n-nari cehennemi tefleti” şöyle dilimnen parmağımı ıslatır cehennemi söndürürüm!”
diyor.
Kaside-yi Hamriyesi vardır Abdulkadiri Geylanî’nin ondadır bu.

Münkirler, korkaklıklarını örtmeye çalışan hakiki korkaklardır.
Günah da, insanı ALLAH’tan tutan güvensizlik ve korkudur.
ALLAH’a güvendikten sonra edebine girersin. Edebine girenden günah sadır olmaz.
Bugün, hududsuz meçhûller karşısında inkar yoluna sapmak cidden câhilliktir ve cüretkârlıktır.
Namütenâhi yıldızlar, astronotlar, bu kaânâtın bu kadar şeyliği karşısında: “Efendim şu budur!” demek câhillik ve cüretkârlıktan başka bir şey değildir.
ALLAH teleskopla veya laboratuar âletleriyle değil, sırf iman nurunun aydınlığı altında kalb gözüyle seyredilir, görülür.
Teleskopla ALLAH bulunmaz. Teleskopnan ALLAH’ın sıfatları, büyüklüğü, Azemeti, yaratıkları keşfedilir.
Gaybe inanan, ruhunun derinliğinde yanan kudsî ateşi yakabilirse herkesin harukulâde nazarıyla baktığı hadiselerin altında, velîlerin gösterdiği kerâmetlerin altında bir sebebler zinciri olduğunu anlar.

Büyük yangınlar ve infilaklar olur bilirsiniz, bir kıvılcım yapar bunu.
Koskoca barut mahzenine bir kıvılcım girdi mi orayı allak bullak eder, 1 saniye de ve 1 anda.
Lâkin onun tutuşturduğu saha, alev almaya hazırlanmıştır. Barut olmasa orda kıvılcım bir şey yapmaz.
İşte sen kendini hazırlarsan, mürşid bir kıvılcımdır.
Bir gün sana bir lakırtı söyler içinde bir infilak seni tutuşturur.
Ama sen kendini o tutuşturacak azayı hazırlamak lâzım.
Bunlar izah edilemez, işte bu kadar anlatılır.
İzaha kalkmak, henüz görülmeyen bir rüyâyı tâbire kalkmak gibidir bunlar oğlum, anlatılmaz öyle.
Mutlak olarak gaybe inananın gönlünde-fikrinde bir çok hazine kapıları, bir çok teleskoplar, bir çok dürbünler husule gelir.
Gayb âleminin suları buradaki bellediğimiz sulara benzemez.
O zaman başka tarafı başka türlü görmeye çalışırsınız.
Onun için hikaye bildiğiniz gibi değildir.
Cenâb-ı Resûlullah’ın bize giydirmeye, bütün beşeriyete giydirmeye çalıştığı atlas elbiseyi kirletmeyiniz oğlum!
Bu sözleri bir yerde bulamazsınız!..

Cenâb-ı ALLAH rahmetinin azîzliğine hepimizi eriştirsin!
Onun için secdeden başınızı eksik etmeyin!
Bak yarın, bir iki gün sonra bayram geliyor.
Bu seferki kurban bayramı da haaa bildiğin kurban bayramlarından değil.
“Ne olmuş?”
Cumaya tesadüf ediyor, cumaya tesadüf ediyor. Haccü’l- Ekber.
“Haccü’l- Ekber ne?”
Büyük hac.
“Nee ötekiler küçük hac mı?”
Yoooo.
“Ne olur bu hacda?”
Bunlar olur, dil yetmez ki söylensin.
Oğlum hac günü, Cumaya tesadüf ederse Haccü’l- Ekber ismini alır.
O gün canı gönülden namazda Kâbe’ye teveccüh eden insan, nasıl ki Resûlullah Salallahu Aleyhi Vessellem efendimizi rüyâsında gören sahabe olur. Mantikî sahebe olur.
Hacı olursun hacı hacı!..
Bu sefer hacca gidenler zındıka hacı da olsa günahları affedilir. İşte tesadüf ettiler oraya.
İçinizde hacılar var, ALLAH hacılığını devam ettirsin!.
Bu kurban bayramının birinci günü, akşamı bilhassa dönsün Kâbe’ye sabaha kadar.
Oraya Rahmet-i İlahîye iniyor, “faşıır faşııır faşııır!.” iniyor!
Senin ruhuna da iner. Gözünde hatırla Arafat’ı, hatırla Kâbe-i Muazzama’yı.
“Bu basit, basit 2-3 taş parçası, ona kıymet verme!” deme!
Oralarda Cebrâil âyet-i kerimeleri indirdi. Resûlullah o havadan nefes aldı. Mübârek ayaklarını oraya bastı. Dünyaya orada teşrif etti.
Bu Resûlullah hürmetine. ALLAH’ın Kâbe’si hürmetine. Yoksa taşında toprağında değiliz biz.
Resûlullah oralara bastığı için hürmet ediyoruz biz. Onun için dönüyoruz oraya!.

Onun için bayram yanaşıyor.
Tövbe, ALLAHuekber!” çekin!.
ALLAH’ı tesbih edin! Gece namazı kılın!. Çok değil iki dakikacık. Gitte ondan sonra yat gene.
Abdestli gezin. Bu günler mübârek günlerdir.
Elimizden tutup birbirimize maddî yardım yapamıyorsak bile hepimiz aynı tarafa dönersek.
Ruhen yine birbirimize yâni: “ALLAH Ümmet-u MuhaMMedi doğru yoldan ayırmasın!” desen bile kâfidir.

Onun için, dünya güneşin etrafında dönüyor, bir de kendi etrafında dönüyor.
Her an, her saniye dünyada Kâbe-i Muazzama’ya dönüp başını secdeye koyan muhakkak bir kul vardır. Her an, namaz kılınır.
Tasavvur edin ki biz de dünyaynan beraber dönüyoruz.
Bir yerde dursaydık, başımızı secdeden kaldıramayacaktık.
5 vakit namaza şükret oğlum!. 500 vakit olaydı, yandık.
Sonra kaçırdığın zaman şeyde var. “Kaza da yap!” diyor.
Bu ne kolaylık. ALLAH cümlemizi islah etsin!.


Âmiiiin!
ALLAHümme salli alâ muhaMMedin ve alâ ehl-i beytihi MuhaMMed!
Subhâneke Yâ Allam! Tealeyke Yâ Selâm!

Ecirnâ mine’n- nâr vebi affike Yâ Mücir!
ALLAHümme ente’l- Mennân!
Bediü’s- semâvati ve’l-ardı zü’l- Celâli ve’l- İkram!
Yâ Hayy Yâ Kayyûm! Yâ ALLAHu Celle Celâlihu!


Yâ İLahî!.
Bize giyindirdiğin MuhaMMedi kumaşın kıymetini bize takdir eyle Yâ RABBi!
Bizi azîzliğine eriştir Yâ RABBi!
Âhirete intikalımizde, Resûl-i Kibriyânın yüzünü görmek, elinden öpmek nasib-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Bütün ev halkımıza, bütün Ümmet-i MuhaMMed'in midesine girecek lokmaları helâl tarafından nasib-i müyesser eyle Yâ RABBi!
Memleketimizi her türlü âfât-ı semâvîyye, âfât-ı araziyye, âfat-ı belâiyyeden, zelzele, sel, su yangın âfetlerinden sen masun kıl Yâ RABBi!.
Ordumuzu icâb ettiği zamanlarda Mansur u muzaffer eyle Yâ RABBi!.
Sırat-ı müstakîmden bizi ayırma Yâ RABBi!.
Evimize helâl lokma sok Yâ RABBi!.
Sıhhat, afiyet, dirilik ver Yâ RABBi!.
Kabre intikal ettiğimizde kabir meleklerinnen bize iltifat nasib eyle Yâ RABBi!.
Son nefeslerimizde ki, buyurun: “eşhedu enlâ ilâhe illALLAH ve eşhedu enle muhaMMeden abduhu ve resûluhu” kelime-yi tayibesinnen ruhumuzu azrâile vermek nasib-i müyesser
Yâ RABBi!
Lillahi’l- Fâtiha!



Resim

Hilm.: Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecândan korumak. * Vakar. Sükûn.
Hilmiyyet.: Yumuşaklık, yavaşlık, yumuşak huyluluk.
Gaddar.: Kahredici, öldürücü. Ahdine vefâ etmeyip hıyânet eden. Hâin, zâlim, çok zulmeden.
Vüsul.: Ulaşma, erişme, varma, yetişme.
Sâlih.: (Salâh. dan) İşe yarar, elverişli, uygun, iyi. Haklı olan, itikatlı, dindar, dinî emirlere uyan. * Faziletli, ehl-i takva olan.
Menkıbe.: Meşhur kimselerin ahvâline dair hayat hikâyesi. Kıssa. Hikâye. Menkıbe.
Tebük.: Hicaz'ın kuzey tarafında Medine-i Münevvere'den Şam'a giden yolun ortasında bir yerdir ve Peygamber Efendimizin son gazvesinin yeri olmakla meşhurdur. Tebuk'te Peygamberimiz tarafından yaptırılan bir duvar bir hurmâlik ve bir de çeşme var olduğu rivâyet edilir.
RahmÂNî.: RahmÂN'a aid ve müteallik. ALLAH'tan gelen, her hususta hayırlı olan.
Güve.: Yünlü kumaşları yiyen bir böcek.
Halîm.: Yumuşak huylu. Hoş muamele yapan. (Bak.: Elhalîm)
Zaptiye.: Jandarma veya polis kuvveti. Memleket içi âsâyiş ve intizamı te'min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti.
Asabî.: Sinirli. Öfkeli.
Küfî.: Arapça yazı şekli.
Cem’.: (c.: Cümu) Hurmanın iyi olmayanı. Farklı şeyleri bir yere getirmek mânasına mastar. * Az olarak cemâat için isim olur. * Toplama. Bir yere getirme, biriktirme. Yığma. * Gr: Arabçada (ve tesniye olmayan dillerde) ikiden çok olan şeylere delâlet eden kelime. (Kitabın başındaki cemi' hakkındaki izahata bakınız) * Tas: Bütün eşyayı Cenâb-ı Hak ile görerek kendi havl ve kuvvetinden teberri etmek.
Tekavüt.: Tekaüd. Oturma. Fârig olma. * Karşılıklı oturma. * Emeklilik
Ezvâc.: Çiftler. Zevceler. Nikâhlı karılar.
Mutahhara.: (Müe.) Temizlenmiş. Kirleri giderilmiş.
Câriye.: Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden. Güneş, şems. Gemi. Cenâb-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve ni’met. Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
Hilim.: Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecândan korumak. * Vakar. Sükûn.
Riyâ.: Özü sözü bir olmamak. İnandığı gibi hareket etmeyiş. İki yüzlülük etmek. Gösteriş için yapılan hareket. (Bak: İhlâs)
Pertavsız.: Büyüteç.
Vaki’.: Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. * Geçmiş olan, geçen.


Resim

Resim---Üseyr İbnu Câbir radıyallahu anhu anlatıyor.:
"Hazreti Ömer radıyallahu anh'a Yemenlilerin takviye kuvveti geldikçe her defâsında onlara:
"Aranızda Üveys İbnu Âmir var mı?" diye sorardı.
Nihâyet Üveys İbnu Âmir'e rastladı. Aralarında şu konuşma geçti:
"Sen Üveys İbnu Âmir misin?"
"Evet!"
"Murad'dan, sonra da Karan'dan?"
"Evet!"
"Sende alaca hastalığı vardı, bir dirhem kadar bir yer hariç tamamını atlattın, deği mi?"
"Evet!"
"Senin bir annen olacak?"
"Evet!"
"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim. Şöyle diyordu: "Size, önce Muradî sonra da Karanî olan Üveys İbnu Âmir, Yemen imdat kuvvetiyle gelecek. Onun alaca hastalığı vardı, dirhem kadar yer hariç atlattı. Onun bir annesi var. O annesine karşı saygılıdır. O, (bir şey için) yemin edecek olsa ALLAH (dilediğini yerine getirmek sûretiyle) onun yeminden halâs eder. Eğer ondan kendin için istiğfar taleb edebilirsen et."
Benim için istiğfar ediver" dedi. O da istiğfar ediverdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer ona:
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu.
"Kûfe'ye!"
"Senin için vâlisine mektup yazayım mı?"
"Ben (hususî muamele istemem, herkesle bir olmayı), avamdan biri olmayı tercih ederim."
Ravi der ki: "Müteakip sene Kûfe'nin eşrafından biri hacc yaptı ve Ömer'le karşılaştı. Ona Üveys rahîmehullah'ı sordu.
"Ben onu, dedi, evi perişan, eşyası az bir halde bıraktım!"
Hazreti Ömer, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittiğini ona da söyledi.
Adam hacc'dan dönünce Üveys'e geldi ve:
"Benim için istiğfar ediver!" dedi.
"Sen hayırlı bir seferden yeni döndün, sen benim için istiğfar et" dedi ve:
"Ömer'e mi rastladın?" diye sordu.
"Evet!" dedi. Bunun üzerine Üveys ona da istiğfarda bulundu. Böylece halk onun ne olduğunu anladı. Bir müddet sonra da (Kûfe'yi terkedip) geri gitti, (rahîmehullah)."

(Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 225, (2542)

“Sâlihler sözü anıldığı yere rahmet iner. Feyzi mağfiret yağar.”
“ALLAH’ın sevgili kulları anıldığı yere Rahmet-i İlahîye iner.”.:


Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
"Salihlerin anıldığı yere rahmet iner." buyurmuştur.

(İ.Ahmen, Müsned; Aclunî, Keşfü'l-Hafa, 2/70-1772; Şehavî, Makasıdu’l-hasene, s.338 )

Resim---Hadis-i kudsî’de, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.: “ALLAH celle celâlihu.:
“Kullarımdan velilerim, yaratıklarımdan sevdiklerim beni zikredenlerdir. Zikirlerine karşılık, ben de onları zikrederim.” buyurmuştur.

(Ahmed bin Hanbel)

“İnnî le-ecidü nefessu 'r-rahmân min kıbeli 'l-“Yemen”.:

Resim---Resûlullah sallallâhuu aleyhi ve sellem.:
"Ben RAHMÂN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." buyurmuştur.

(Gazzalî, İhyâ: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid: 10/55; Aliyyu'l-Kârî, Kübrâ: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.:
"Ben RAHMÂN'ın nefesini Yemen tarafında buluyorum." buyurmuştur.

(Ahmed b. Hanbelî Ebû Hureyre'nin hadisi olarak rivâyet etmiştir. Bu hadisin râvileri sika/güvenilir kişilerdir)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.:
"İyi bilin ki; îman Yemen'e mensubdur. Hikmet, Yemen'e mensubdur. Ben, RABBinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum." buyurmuştur.

(Hafız Heysemî ise Mecmeu'z-Zevâid' de (10/55-56) Ebu Hureyre'den, İ. Ahmed, müsned)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada.:
“Ben RAHMÂN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum.” buyurmuştur.

(Seleme b. Nufeyl es-Sekûnî'den, Beyhakî; Bezzâr, afifler.)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Yemen'e işâret ederek.:
“'Ben RahmÂN'ın nefesini işte şuradan duyuyorum" buyurmuştur.

(Taberanî, Mu'cemul-Kebir)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.:
“Îman, Yemen 'e mensubdur. Hikmet, Yemen'e mensubdur. Ben, RahmÂN'ın nefesini Yemen tarafından buluyorum" buyurmuştur.

(Taberanî, Musnedu'ş –Şamîyyîn’de; Ebu Hureyre'den)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.:
“"Ben RABBinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum." buyurmuştur.

(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, Ebu Hüreyre'den)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem.:
“Ana-babaya itaat, ALLAH’a itaattir, onlara âsi olmak, ALLAH’a âsi olmaktır.” buyurmuştur.

(Taberânî)

Resim---Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e bir adam gelerek.:
“Yâ Resûlullah! Ben ALLAH’tan sevap dilemek için sana cihad ve hicret etmek üzere biat ediyorum.” dedi.
Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz.: “Ana-babana dön, onlara iyi bak, hoş tut. Zira cennet onların ayakları altındadır.”
buyurdu.

(Müslim)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Uhud Harbinde düşmanları için.:
"ALLAH'ım! Kavmimi hidâyete erdir, çünkü onlar yaptıklarını bilmiyorlar" diye duâ etmiştir..

(Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 314)

Bütün çalışmalara rağmen İslâmiyeti kabul etmeyen Devs kabilesine bedduâ etmesi istenince;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.:
"Ya RABBi! Devs kabilesine hidâyet eyle de onları bizim saflarımıza kat!" diye duâ etmiştir..

(Tecrid-i Sarih Tercumesi, VIII, 344)

Resim

لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Resim---“Lev enzelnâ hâze’l- kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh (haşyetillâhi), ve tilke’l- emsâlu nadribuhâ li’n- nâsi leallehum yetefekkerûn.: Eğer biz, bu Kur’ân’ı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak o dağı, ALLAH korkusundan baş eğmiş, parçalanmış görürdün. Bu temsiller yok mu, işte biz onları insanlar için yapıyoruz; olur ki düşünürler.” (Haşr 59/21)


Resim

GÖnüL Doktorumuz MÜNİR DERMAN
kaddesallahu sırrahu HOCAM'ın
Sohbetlerinde sık sık bahsettiği,
VEYSEL KARANÎ
kaddesallahu sırrahu'nun
MÜNÂCÂTı=>YALVARIsı=>DUÂsı..


TÜRKÇESİ.:
Yâ İLâhî!. Ente Rabbî, ve ene’l- abdu,
Ve Ente’l- Hâliku, ve ene’l- mahlûku,
Ve Ente’r- Rezzâku, ve ene’l- merzûku,
Ve Ente’l- Mâliku, ve ene’l- memlukü,
Ve Ente’l- Azîzu, ve ene’z- zelilu,
Ve Ente’l- Ğanîyy, ve ene’l- fakîru,
Ve Ente’l- Hayyû, ve ene’l- meyyitu,
Ve Ente’l- Bâki, ve ene’l- fâni,
Ve Ente’l- Kerîmu, ve ene’l- leîmu,
Ve Ente’l- Muhsinu, ve ene’l- musîu,
Ve Ente’l- Ğafûru, ve ene’l- muznibu,
Ve Ente’l- Azîmu, ve ene’l- hakîru,
Ve Ente’l- Kaviyyu, ve ene’z- zaîfu,
Ve Ente’l- Mu’tî, ve ene’s- sâilu,
Ve Ente’l- Emînu, ve ene’l- hâifu,
Ve Ente’l- Cevâdu, ve ene’l- miskînu,
Ve Ente’l- Mucîbu, ve ene’d- dâi,
Ve Ente’ş-Şâfi, ve ene’l- marîzu..

Fağfirlî zunubî, ve tecâvez annî, veşfî emrâzi,
Yâ ALLAH!.
Yâ Kâfi!. Yâ RABBî!.
Yâ Vâfi!. Yâ Rahîmu!.
Yâ Şâfi!. Yâ Kerîmu!.
Yâ Muafi!. Fa’fu annî kulle zenbin
Ve Afinî min kullî dain varza annî ebeden,
Bî- Rahmetike Yâ Erhame'r- Rahimîn!.


MÂNÂSI.:
Yâ İLâhî!.
SEN RABBımsın, ben KULunum,
Ve SEN Halkedensin, ben mahlûkum,
Ve SEN Rızık verensin, ben rızıklananım,
Ve SEN Mülkün Sâhibsin, ben mülkünüm,
Ve SEN Yüce Olansın, ben aşağıda olanım,
Ve SEN Zengin Olansın, ben fâkir olanım,
Ve SEN Diri Olansın ben, SENsiz ölüyüm,
Ve SEN Ebedi Olansın, ben gelip geçenim,
Ve SEN İhsân Sâhibisin, ben kınanan rezilim,
Ve SEN İhsân Edensin, ben ihsân edilenim,
Ve SEN Çok Bağışlayansın, ben günahkârım,
Ve SEN Güçlüsün-Yücesin, ben değersizim,
Ve SEN Sağlam-metinsin, ben çok zayıfım,
Ve SEN Ni’metleri verensin, ben dilenenim,
Ve SEN Korkusu olmayansız, ben korkanım,
Ve SEN Cömerdsin, ben muhtaç zavallıyım,
Ve SEN Duâ edilensin, ben duâcı dileyenim,
Ve SEN Şifâları verensin, ben hep hastayım!.
Ey Merhamet Edenlerin en Merhametlisi ALLAH celle celâlihu!..

Yâ ALLAH celle celâlihu!.
Günahlarımı bağışla,
Hakka-Hayra yol aç,
İç-Dış hastalıklarımaşifâ ver!.
Yâ Kâfi!. Yâ RABBî!.
Yâ Vâfi!. Yâ Rahîmu!.
Yâ Şâfi!. Yâ Kerîmu!.
Ey Afvedici Olan, benim bütün günahlarımı afvet!.
Beni bütün iç-dış yüklerden kurtar ve benden razı OL!.


ŞERHİ..:
Yâ İLâhî! RABBim SENsin!.
Çünkü ben abdim. Nefsimin terbiyesinden âcizim. Demek beni terbiye eden SENsin!..
Hem SENsin Hâlik! Çünkü ben mahlûkum; yapılıyorum…
Hem Rezzâk SENsin!.. Çünkü ben rızka muhtacım; elim yetişmiyor. Demek beni yapan ve rızkımı veren MÂNÂSI.:
Hem SENsin Mâlik! Çünkü ben memlûkum. Benden başkası bende tasarruf ediyor. Demek Mâlik’imizSENsin
Hem SEN Azîzsin! İzzet ve azamet sahibisin! Ben zilletime bakıyorum; üstümde bir izzet cilveleri var. Demek SEN’in izzetinin âyinesiyiz…
Hem SENsin Ganiyyi Mutlak! Çünkü ben fâkirim. Fakrımın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. Demek ganî SENsin, veren SENsin
Hem SEN Hayy-ı Bâkî’sin! Çünkü ben ölüyorum. Ölmemde ve dirilmemde, bir daimî hayat verici cilvesini görürüm…
Hem SEN Bâkisin! Çünkü ben, fenâ ve zevâlimde, SEN’in devam ve bekânı görüyorum…
Hem SEN Kerîm’sin, umulmadık yerden ihsân edensin, çünkü ben nankör ve cimriyim bu kadar n’imetlerin şükrünü edâ edemiyorum, SENin rızan dairesinde sarf etmiyorum..
Hem SEN Muhsîn’sin bütün iyilikler, güzellikler SENdendir, SENden gelir. Çünkü ben kötülük ve günahlara mazharım, suç ve kabahatim çoktur..
Hem SEN Gafur’sun, günahları bağışlayansın. Çünkü ben günahlardan kurtulamıyorum, mağfiretin olmazsa kim beni bağışlar, suçlarımı affeder?!.
Hem SEN Azim’sin, azamet sahibisin. Çünkü ben hâkirim, SEN olmazsan bir hiçim, hiçbir şeref ve değere sahip değilim..
Hem SEN Kavî’sin, her şeye gücün yeter. Çünkü ben zâifim, SENin yardımın olmazsa hiçbir şeye gücüm yetmez.
Hem cevap veren, atiyye veren SENsin! Çünkü biz umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz; niyâz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor; maksudlarımız veriliyor. Demek bize veren SENsin..
Hem SEN Emîn’sin, Çünkü ben korkuyorum, ancak SENinle emniyet bulurum. Kalblere huzur, akıllara güven veren SENsin, sana korku arız olmaz..
Hem SEN Cevâd’sın, cömertsin. Çünkü ben ihsânına muhtacım, SEN ise bol bol verensin, atıyyen bitmez hazinen tükenmez..
Hem SEN dualara icâbet eden Mücîb’sin. Çünkü duâ edip yardıma muhtaç olan benim. Kabul buyurmazsan hangi kapı var gideyim..
Hem SEN Şafîsin, bütün maddî manevî hastalıklara şifâ verensin. Çünkü ben hastayım, türlü türlü illet ve hastalıklara mübtelâyım.
İşte SEN günahlarımı mağfiret et, suçlarımı bağışla, her türlü hastalığıma şifâ ver!.
Yâ ALLAH celle celâlihu!.
Yâ Kâfîcelle celâlihu!. Yâ Vafî/sözünde duran!.
Yâ Rahîm celle celâlihu!. Yâ Şâfî celle celâlihu
Yâ Kerim!. Yâ Muâfî/afiyet veren celle celâlihu!.



Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: Münir DERMÂN TeKMİL SoHBeTLeRi

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

EDEB..

Azîz cemaat birbirlerimizin hata değil de meselâ efendim yakanız, kıravatınız düzeltirsiniz de biraz eğri olur, bu bir ne edebsizliktir ne hatadır, ne bir su’-i niyettir, ne mekruhtur ne de bir şaydir.
Amma düz durursa insanın hoşuna gider değimli?. Evinize girdiğiniz zaman ayakkabılarınızı düz korsunuz, eğri olmasa daha iyi böyle insan titiz olur bazı hallerimiz var namaz kılarken Müslümanların.
Bunlar ne günah, ne bir şey, hiçbir şey değil amma daha güzel olur insan. Huzur-u İlahîde..
Kur'ân-ı Kerimde “es Semiu’l- Basîr” buyuruyor Cenâb-ı ALLAH.
“Ben evvelâ Semi’yim duyarım!” diyor. “Sonra da görürüm!” diyor.
O halde Semi’ duymak, görmekten daha efdaldir İnd-i İlahîde.
Bütün Esmâ-yı Hüsnâ Cenâb-ı sallallahu aleyhi ve selemin kendi tertibi değildiiir, Cenâb-ı ALLAHın Cebrâille Resûl-i Ekrem'in Kalb-i Mübârekine sıar sûretiyle inmiştir. “es Semiu’l- Basîr”
Bunun için Peygamberler arasında, görmeyenler varıdı, fakat sağırlar yoktu. Sağır olan insan ne konuşur ne bir şey anlar.
Onun için “es Semiu’l- Basîr”
Ve burada durun İslâmda bir edeb vardır.
“El edebi hayrun mine’l- zehebi =>Edeb altından hayırlıdır!.”
“Edeb” demek önünü iliklemek, efendim işte şöyle dalkavukluk yapmak bunlar Edeb değildir. Bunlar insanlara lâzım olan şeylerdir.
“Edeb, Resûlullaha çevrildiğiniz zaman, ALLAHın huzuruna çevrildiğiniz zaman en mükemmel vaziyeti almak” demektir.
“Vud’u tedârruen ve hufyeh” duâ edeceğiniz zaman, bir tadarrru’ya girin yâni korkun!
Korkmak cehennemden değil, cehennemden İslâm korkmaz.
Cennet için de burada secde etmez insan! ALLAHın Rızası içindir.
Cennet ve cehennem insanlara bir nasibdir.

Saray-ı İlahîye gittiğin zaman, ALLAH sana.: “Ne vereceksin?” diye sormaz.: “Ne istiyorsun?” diye sorar, “Rıza” budur!
Cehennemi istemezsin ”Etim yanacak!”
Nefsin için Cennette şunlar bunlar var Nefsin için! Öyle ibâdet olmaz! Onun için hakiki müslüman cehennemden korkmaz!
Abdulkadir Geylanî Hazretleri: “Lev şefâatü ceddü MuhaMMedün letefeyte binâri Cehennemi teffeti” demiş.:
Resûl-i sallallahu aleyhi ve sellem olan Ceddim’in şefâatı olmasa ben aha böyle tükrüğümnen Cehennemi söndürürüm!” demiş.
Şefâat-ı Resûlullah bu secdede kazanılır.. EDEB bu!.
Onun için İslâm cehennemden korkmaz!
Hakiki İslâm âhirete güle güle neşeyle gider.
Onun için bir Hadis-i Şerifte: “İnne allhe yuhibbu rakiku’s- savt”
“Cenâb-ı ALLAH yavaş konuşanları sever!” diyor Cenâb-ı Peygamber.
“İnne allhe yuhibbu rakiku’s- savt” Yavaş konuşaksın yavaaaş!
“Niçin Efendim?”
ALLAH, Semi’dir duyar. ALLAHın her an insana benzemeyen o duyma hassasına hürmetttiri bir insan uyurken parmağının ucuna gittiği gibi.
Semi’ Esmâsına dünyada riâyet edenin, Cehennem korkar o müslümandan!.
Onun için namazda.: “ALLAHuekber!” diyor İmam Efendi, hepimiz gidiyoruz şurda.. “Subhâne RABBiye’l- azimmm!” duydurma kendine dudaklarını işletsin! “Ettehiyyatü..” yokk efendim!..
“Efendim dudağımı oynatmayım mı?”
Yooo, dudağını oynatacaksın. “Dil ile ikrâr kalb ile tasdik” tir islâmiyyet. “Kalb ile tasdik, Dil ile ikrâr” değildir.
Evvelâ gösteriş sonra içine gidersin!..
ALLAH duyuyor!
“Subhâne RABBiye’l- azimmm!” haa, “duymuyor da ben duyuracağım!.” gibi..
Edebsizlik olur, işte edeb bu!
Onun için azîz cemaat şu câmideki İmam, müezzin, bütün devâmlı cemaatlar güzel namaz kılıyorsunuz haaaa!.
Ama modullana modullana kıldık bunu haaaa!.
Ara sıra yine sapıtıyoruz!
“ALLAHuekber!” “SemiALLAHulimen hamide!” Bekle oğlum acelen yok!.
İmam Efendi “ALLAHuekber!” dedimi yavaş yavaş belini kırıyor, kırma belini, kırılır belin!
Dimdik dur böyle “ALLAHuekber!” dedikten sonra belini üstünde.. Bu İslâmî edebinizi kaybetmeyin azîz cemaat!
Bu iş bu kadar!..

Es Semîu celle celâlihu.:
Resim

El Basîru celle celâlihu.:

Resim

Resim

Su’-i niyet.: Kötü ve bozuk niyet.
Mekruh.: İğrenç, nahoş görülen şey. * Fık: Şeriatın haram etmediği, fakat zaruret olmadan yapılmasına izin vermediği, zanna dayanan delil ile işlenmesi caiz olmayan iş. * Mihnet. Şiddet..
İnd-i İlahî.: ALLAH celle celâlihu katı, huzuru.
Efdal.: (Fazl. c.) Ziyadeler, fazlalar, çoklar. * İhsanlar, ikramlar, iyilikler, meziyetler, hünerler..


Resim

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
Resim---“Ud'û rabbekum tedarruan ve hufyeh(hufyeten), innehu lâ yuhıbbul mu'tedîn(mu'tedîne).: Rabbinize yalvara yakara ve gizli gizli ibadet ve dua edin. O, emirlerine saygı göstermeyenleri ve koyduğu sınırları aşanları sevmez.” (A’râf 7/55)
Resim
Cevapla

“Münir Derman (k.s) Sohbetleri” sayfasına dön