Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Cevapla
Kullanıcı avatarı
hamdolsun
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 496
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen hamdolsun »

“Kendini berk tut, dahi himmet eteğin berk tut
Terbiyetle gör nice atlas olur, berg-i dut.”


(Kemal Paşazade)

(Dut yaprağının terbiye ile nasıl atlas olduğunu gör de kendini ve himmet eteğini sağlam tut.)

Kemal Paşazade, II. Beyazıt, Yavuz ve Kanunî dönemlerini idrak eden büyük alimlerimizden biri. Daha ziyade İbni Kemal adıyla bilinir. Meşhur “Tevarih-i Âl-i Osman”ın müellifidir.

Kanunî zamanında şeyhülislâmlık makamına kadar yükselen Kemal Paşazade, mahlas yerine kendi adını kullanmayı tercih eden ender şairlerimizdendir. İlminin, irfanının, hocalığının damgasını taşıyan şiirlerinde insanlara nasıl davranmaları gerektiği hususunda nasihatler verir. Bunlar dünya hayatında uymamız gereken en temel hakikatlerdir.

Mesela ilk beytini yazımızın başına aldığımız gazelinin devamında, “Fikr-i mevt ile geçir ey dil hayatın her demini / Eksik olmasın dilinden zikr-i lâ-yemût” der. “Ey gönül, hayatının her anını ölümü düşünerek geçir; ölümsüz olan yegâne varlığın zikrini dilinden düşürme, yani devamlı Allah Tealâ’yı hatırla.” demektir bu beyit. Dünyaya, dünyadaki imkân ve mevkilerine aldananlara seslenir sonra: “Habs olursun akibet zindan-ı kabre azl olup / Kendini bin yıl cihan mülkünde sultan tut”. Varsayalım ki bu dünyada bin yıl süreyle sultan oldun. Sonunda seni o sultanlıktan azl edip kabir denilen bir zindana kapatacaklar.

Bu minval üzere, iki cihan saadetine ulaşmak için Allah’tan, ölüm hakikatinden, ahiretten, hesap gününden gafil olmamayı öğütlüyor gazel. Fakat bütün bunlar insanın tek başına, kendiliğinden üstesinden gelebileceği kolay işlerden değil. Eğitimle, terbiyeyle kazanılabilecek sahih bir donanımı, sağlam bir duruşu gerektiriyor. İşte gazelin ilk beyti bu donanım ve tutumun nasıl kazanılabileceğini, meselenin terbiye tarafına bir örnekle vurgu yaparak haber veriyor.

İbni Kemal, dut yaprağının nasıl atlas kumaş haline geldiğini hatırlamamızı istiyor önce. Atlas, ince ipekten çok sık dokunmuş, son derece sağlam, dayanıklı, parlak, güzel ve değerli bir kumaştır. Atlasa bu özellikleri kazandıran ipek ise, bilindiği gibi ipekböceğinin salgısından elde edilir. Bir cins kelebek tırtılı olan ipekböceğinin bu salgıyı üretebilmesi için dut yaprağıyla beslenmesi gerekir. Kısaca, “dut yaprağı” ipekböceğinin sindirim sisteminden “ipek” olarak çıkar ama bu işlem o kadar kolay ve kendiliğinden değildir. İpek üreticileri zamanını iyi hesaplayarak ipekböceği yumurtalarını temin eder, belli bir sıcaklıkta saklar, vakti geldiğinde özel teknelere yerleştirilmiş dut yaprakları üzerine bırakır. Baharda yumurtadan çıkan larvalar kıyılmış taze dut yapraklarıyla özenle beslenir. Bir buçuk ay kadar sonra artık iyice olgunlaşan ipekböcekleri ağızlarından iplik şeklinde salgıladıkları yapışkan bir madde ile kozalarını örmeye başlar. Yine zamanı dikkatle kollanarak bu kozalar buhara tutulmak yahut sıcak suya atılmak suretiyle yumuşatılıp lifler halinde ayrıştırılacaktır. Nihayet kozalardan elde edilen ham ipek lifleri daha sonra işlenecek, iplik haline getirilecek, dokuma tezgâhlarında atlas kumaş halini alacaktır.

Demek ki bir mevsimlik ömrü olan, dayanıksız ve zayıf bir dut yaprağı bile sabırla, özenle, dikkatle geçirilen bir terbiye sürecinin sonunda güzel, sağlam ve çok dayanıklı bir kumaşa dönüşebilmektedir. Öyleyse insan da aynı tahammülü gösterip bir terbiyeden geçerek fani varlığından, zayıflıklarından sıyrılır; atlas kumaş gibi kalıcı ve sağlam olabilir.

“Berk” kelimesi Türkçe’de “sıkı, kuvvetli, muhkem, sağlam” manasına kullanılır. Farsça’da ise “yaprak” demektir. İlk mısradaki “kendini berk tut” ifadesi bu sebeple hem “kendini yaprak farzet” manasına gelir ve dut yaprağının atlasa dönüşmesinden hareketle, kemale ulaşabileceği hususunda insana ümit ve cesaret verir. Hem de “kendini sağlam tut, nefsine hakim ol, kemale ulaştıracak bir terbiyeye tabi tutulduğunda tahammül göster” demektir ki bu defa terbiye sürecindeki zorluklara ve sürdürülmesi gereken kararlılığa işaret eder.

Tavsiye edilen kararlılık da, telkin edilen ümit de “terbiye” ile alakalıdır. Terbiye, çiğin pişirilmesi, hamın olgunlaştırılması işlemidir. İnsanın beşer iken adam edilmesidir. Kendiliğinden olmaz. Zaman ister, sabır ister, emek ister. Bu işin yolunu yordamını bilen ehil bir mürebbi ister. En mühimi, terbiye sürecinde yaşanılan zorluklar, nefse ağır gelen sıkıntılar karşısında sarsılmaz bir irade ister, azim ve çaba ister. “Himmet”in asıl manası da “herhangi bir meselede kararlılıkla ve fasılasız gayret göstermek” demektir. “Himmet eteğini sıkı tut” tembihi, bu azim ve çabanın her ne olursa olsun sürdürülmesi gerektiğini hatırlatır öncelikle. Lakin bu, yine de insanın tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyük bir zorluktur. Henüz tamamlamadığı için yolun devamında nasıl yürüneceğini bilmeyebilir insan. Nefsinin hilelerine aldanıp yanlışa düşebilir. Gayretini, azmini ve niyetini istikamet üzere tutabilmesi için istikamet sahibi birinin yardımına ihtiyacı vardır. Bu böyle olduğu içindir ki “himmet” kelimesi daha sonra “yardım, hayır, iyilik” manasını kazanmış, “himmet sahibi” ifadesiyle de daha ziyade mürşid-i kâmiller kastedilmiştir.

Bakırı altın, dut yaprağını atlas eyleyen böyle bir terbiyenin kimyası himmet sahiplerinin, Allah dostlarının, kâmil mürşitlerin elindedir. Öyleyse onların eteğine sıkıca yapışarak, talimatına harfiyen uyarak, onlarla yürümek gerekiyor. İnsan dut yaprağı misali. Bir mevsim sonra gazel olup çere çöpe karışmak da var, atlas kumaş haline gelip kalıcı olmak da. Ama dut yaprağı durduk yerde atlas olmuyor.


çok sevgili semerkand dergisinden alıntıdır
Semerkand adı bana hep kitabını hatırladır etkileyici bir romandır
Hepinizi sevgiyle selamlar hayırlıysa tekâmül edip muvaffak olmayı Rahman-ı zu'l-celalden niyaz ediyorum
inşAllah ...
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen MINA »

İnsan dut yaprağı misali. Bir mevsim sonra gazel olup çere çöpe karışmak da var, atlas kumaş haline gelip kalıcı olmak da. Ama dut yaprağı durduk yerde atlas olmuyor.

..

Kırık cam teorisi

Resim

Yıllar öncesi. Öğrenciyim. Hava bunaltıyor. Yorgunum. Az sonra bineceğim otobüste de oturamayacağım kesin. Bari beklerken dinlenebilirdim. Duraktaki banka oturmaya niyetlendim.

Ama garip ki, benden önce oturanlar oturak yerine ayaklarını koymuşlar, bankın arkalığını da oturmak için kullanmışlardı. Gençler öyle otururdu o zamanlar. (Herkes gibi otururlarsa, yaşlı sanılmaktan mı korkarlardı?) “Böyle gelmiş, böyle gider”di. Ben de onlar gibi oturmak zorunda kaldım. Ayaklarımı oturak yerine koydum, bankın arkalığının daracık ucuna yerleştim.

Çok geçmedi ki banka benim gibi oturamayacak yaşlı teyze, benden önce banka benim gibi oturan gençlerin hepsinin hesabını bana sordu. İyice bir fırça yedim. Ben o azarı hak etmemiştim ama o haklıydı. Sustum.

Meğer ben o koltuğa oturmadan yıllar önce, ABD’de bir araştırmacı, o teyzeye karşı yaşadığım acı mahcubiyetin hesabını yapmışmış. Şimdi haberim oldu. “Kırık Cam Teorisi” hesabıymış bu.

Anlatıldığı kadarıyla: “Kırık Cam Teorisi” ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969′da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmiş. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.

Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri izledi. Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ve iki öğrencisi ‘sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı.

Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dahil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “ilk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”

Şimdi niye o banka öyle oturduğumu anladım. Ve benim olmayan suça nasıl da kolayca katılabildiğime, hatta onu çoğalttığıma şaşırmadım. Ayrıca benden önceki suçların hepsinin hesabının bana sorulmuş olması da gerekiyormuş.

“Kırık Cam Teorisi”nin takipçileri bakın ne diyor: “Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim.

Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”

Bunları niye mi anlattım? Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli…

Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. Küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor.

Pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız “çöpler”imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. “Böyle gelmişse, böyle gider” diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz.

Kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. Çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. Çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. Cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. Çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler.

Tam da “hafife almakla” açılan, “umursamazlıkla” genişleyen bir “yol(suzluk)”u tarif eden sûre’nin (Mutaffifîn) berceste ayetinin konusudur “cam kırıkları teorisi”: “Yapmaya alıştıkları kötü işler, gitgide kalplerini paslandırdı.” (Mutaffifîn, 83/14).

Bir de aynı ayeti yorumlayan Efendimizin [asm] küçümseyerek/hafife alarak ilerlediğimiz yol(suzluk)u tarif edişine kulak verelim: “İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir.”

Bu yüzden galiba… “Günah insanı kâfir yapmaz ama ama istiğfarsızlık küfre götürebilir” imasında bulunur Said Nursî. “Her günahta küfre giden bir yol var”sa, ilk “cam kırığını” onarmamaktandır bu. Masum görünen her hata, her günaha yaklaşış, bir büyük günaha doğru sürüklüyorsa bizi, ilk atılan çöpü kaldırmamaktandır bu.

Özür dilemeye değmez gördüğümüz küçücük bir cam kırığı, bizi özür dileyemez bir kırıklığa mahkum ediyor.
Değil mi?

Senai Demirci –
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
HAS-AN
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 570
Kayıt: 02 Tem 2009, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen HAS-AN »

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/soyres/gullu.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen gullale »

hamdolsun yazdı: “Kendini berk tut, dahi himmet eteğin berk tut
Terbiyetle gör nice atlas olur, berg-i dut.”


(Kemal Paşazade)

(Dut yaprağının terbiye ile nasıl atlas olduğunu gör de kendini ve himmet eteğini sağlam tut.)
HaMdolsuN CaN Kardeşim, uzun zamandır derinden ve samimî yazılarını okumaktayım, gönlüne sağlık. Kemâl Paşazâde'nin beyti İÇime berkişti de...
MINA yazdı:..... Bunları niye mi anlattım? Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli…

Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün. Küçük küçük günahlar, minik minik hatalar camı kırık araba gibi diğerlerini de camları kırmaya, kapıları çerçeveleri indirmeye teşvik ediyor.

Pişmanlığımızı fırsat bilip ortadan kaldıracak kadar ciddiye almadığımız “çöpler”imiz, sürçmelerimiz, kötülüklerimiz, ayıplarımız, kokuşmuş çöp dağlarına, kötülük yığınlarına kapı aralıyor. “Böyle gelmişse, böyle gider” diye kendi kendimizi ağır veballer altında ezdirdikçe ezdiriyoruz.

Kırık camın oradaki varlığı, diğer camların da kırılabileceğine dair bir haklılık üretir içimizde. Çöpün bizden önce oraya atılmış olması, oraya çöp atmanın bir alışkanlık olduğunu söyler bize. Çok geçmeden biz de o alışkanlığa alışır, alışık olunanı yapmakta haklı görürüz kendimizi. Cam ilk kırıldığında hafife alırsak, ağırlaşır cam kırıkları. Çöp ilk atıldığında umursamazsak, umursamazlığımız bir çöp dağını besler.

Tam da “hafife almakla” açılan, “umursamazlıkla” genişleyen bir “yol(suzluk)”u tarif eden sûre’nin (Mutaffifîn) berceste ayetinin konusudur “cam kırıkları teorisi”: “Yapmaya alıştıkları kötü işler, gitgide kalplerini paslandırdı.” (Mutaffifîn, 83/14).

Bir de aynı ayeti yorumlayan Efendimizin [asm] küçümseyerek/hafife alarak ilerlediğimiz yol(suzluk)u tarif edişine kulak verelim: “İnsan bir günah işler ve onu tevbe ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır. Eğer tevbe ederse kalbi yine parlar. İkinci bir günah işlediğinde ise o leke büyür. Ve kalb günah işleye işleye öyle bir kararır ki, bütün kalbi ele geçirir.”

Bu yüzden galiba… “Günah insanı kâfir yapmaz ama ama istiğfarsızlık küfre götürebilir” imasında bulunur Said Nursî. “Her günahta küfre giden bir yol var”sa, ilk “cam kırığını” onarmamaktandır bu. Masum görünen her hata, her günaha yaklaşış, bir büyük günaha doğru sürüklüyorsa bizi, ilk atılan çöpü kaldırmamaktandır bu.

Özür dilemeye değmez gördüğümüz küçücük bir cam kırığı, bizi özür dileyemez bir kırıklığa mahkum ediyor.
Değil mi?

Senai Demirci –
Mina'M,

CaM kırıkları... ahhhh! CaN kırıkları...


"فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliye'l-mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun): Sonra onları siz öldürmediniz, fakat onları ALLAH öldürdü; attığın zaman da sen atmadın, lâkin ALLAH attı. Bu da mü'minlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi. Gerçekten ALLAH işitendir, bilendir!"

(Enfal 17)

"...attığın zaman da sen atmadın, lâkin ALLAH attı...." SIRRI ile berk edip CaNımız hiMMet ELi ile silsek AYNanın sevdasını CÂM'eylesek... CevlÂN ile DEVR-ÂN eden KUN FEYEKUNu HAYYr-ÂNda SeyrÂN eylesek...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen kulihvani »

Dut YAPraĞı
TırTıl DüŞü
İp-EK BaĞı
YâR GÜLŞü..

Resim

ZEVK 4204

SıRR-ı SıFıR sAHrasında, ALNımın SeCDe TopraĞı
RaSûLuLLaH RaVZasında
, GüL-BüLBüLün BeLâ BaĞı
İpİnce İpeKten A T L A S
, MuHaMMeDî GaYReT İLE
ŞeFaaT Ağacı A H M E D
(sav)!.. VeliYYuLLaH, DuT YapraĞı

01.10.10 23:24
hyyyyd..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 4205

ToHuM-dan ToHuM-a TeVHİD!. KeLeBeK-in YumuRtaSı
TırTıl
-ın İÇ-İnde K o Z a!.. KAYNAr KazAN - ÇuKuR TaSı
YaŞamak ŞeHVeT
-şeHâDeT!. Ya KeLeBeK, Ya İP-EK-tir??
Ya NâR - Ya NûR BaĞı OL-uR!.. CeHeNNeM-in TaMM OrtaSı


01.10.10 23:49
hyyyyd.. ..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ZEVK 4206

YeMYeŞil Bir DuT YAPraĞı, TırTıl-ın GöNLün GÖRdüĞü!
BaŞ-ının BeLâ sın B a Ğ ı, K e N D i AĞ-zıyla ÖRdüĞü!
İ P E K likten KURTUL-ursa, BEN-liği BİZ-lik BUL-ursa
B İ R R
-e ULAŞ-ır UMUD-u!.. S ı R R-ı SıFır-a SÜRdüĞü!..

04.10.10 03:44
hyyyyd..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

İP-EK Ki
ÇeK ÇeK Ki
DE
-meK Ki
İP
-TEK Ki


ZEVK 4207

TırTıl-ın SÎN-e SALL-gıSı! YUMuşacık İP-EK GiBi!..
Sapa-SAĞlam PıRıL PıRıL! cANının Mezarı SEV-gi
Ne Doğan VaR
, Ne de Ölen!. OL-ANlar Gölge OYUN-u
ÂŞIK
-ların AŞK ATLASı!.. SEV-en SEV-ilen SEV-gili

04.10.10 03:52

hyyyyd..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


*** ''AŞKta AŞKtan AŞKa AŞKla!..

AŞK : İpek böceği gibi "tırtıllığını SEYR-etmek,
yedi istihare (bir işin hayırlı olup olmayacağını anlamak üzere abdest alıp,
dua edip uykuya yatma) devresini DEVR-etmek,
kemâlât kozasını CEVL-etmek ve Kûn fe yekûn kelebeğini HAYR-etmek"
Resim
Muhammedî Mesleği, Mezhebi, Meşrebi ve Mâverasıdır...''

Kul İhvani
Resim
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen simurg »

Resim


Bu çok güzel bir tırtıl, rengarenk
insan bakmaya doyamıyor.

Ne kadar muhteşem bir kelebek olacağı tıltıl halinden bile belli oluyor.

Uç kelebeğim uç,

şu baharın son zamanlarında tıltıl'lıktan kelebek olmaya azad olmuş,
beden esaretinden kurtulmanın bütün ahengini
ve hürr kanat çırpışlarının yükselmek keyfini gözlerimizin görürlüğüne arz eden bütün kelebekler
Uçun.

Sema sizin, gönül sizin, keyif sizin.

Yerde sabitlenip kalmayı seçen bizdik,
yoksa sizlerle yarışırdık,
seçimimiz sabır ve muradımız hürriyet olsaydı eğer.

Siz uçun, size bakmak bile çok güzel..
Kullanıcı avatarı
simurg
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 928
Kayıt: 01 Haz 2009, 02:00

Re: Dut Yaprağı Nasıl Atlas Olur?

Mesaj gönderen simurg »

Bütün kozalar, içinde olgunlaşmak için midir?
Yoksa hiçbir yere sığamayanların saklandıkları kalın duvarlar mıdır bu kozalar?

Belki her ikisi, ve daha pek çok fazlasıda vardır.

Belki bir kamilin kalbinde en ipeksi ve saf kozaya bürünmüş bir halde,
vakti olgunlaşmaya ayarlanmış bir beklemedir asıl koza hayatı.

Değdiği her cevheri altına çeviren bir simya tılsımı yaşamakdır belki de.
Kelebek olmak ümidi,kozaya anlamını veren tek mana sanırım.

Her HAYYat, bir kabuk ve kozadan devşiriliyor var'lar alemine.

Ve yoklar alemi sandığımız öte aleme de yine bir kabuğa sarılıp öyle geçiyoruz.

Bir kefen ve bir kozanın ne çok ortak yanı var.
Kefen kozasına nasıl girersek, öyle çıkacağız ya,
ve Öte Alemin (Asıl Alemin) HAYYatına en uygun,
latif ama çok güçlü kanatlarla semada hürriyet tavafları yapacağız ümidindeyiz ya,
(belki kolsuz kanatsız sürünmeyi seçmiş oluruz, aynı bu dünyada olduğu gibi)


Bu sema dediğimiz gökyüzüne bakınca gördüğümüz değil sadece sanırım,
sema ne bilmiyorum aslında,
ancak bomboş bir bellek ile sonsuz bir ışığa bakmak gibi algılıyorum.

ve hayal edebildiğim en güzel şeyin bu olduğunu biliyorum.

bomboş bir bellek ve
karşımda algılamam için beni zorlamayan,
ve hiçbir boyutu ve başkada niteliği olmayan sonsuz bir saf ışık..
gerçek ışık göz kapalı olsada gösterir ya kendisini, o yüzden böyle söylüyorum.

kelebek olmak için ne kadar çile yaprağı yemek gerekiyor acaba?

Kendi kendime cevap;

Miktarı merak ediyorsun,sen daha sabrı bile anlamamışsın,
hele çile senin bildiğin değil işte,
ne zaman ki; zamandan ve miktardan ve hacimden ve sınırdan vazgeçerse kalbin,
ve gözsüz bir tırtıl gibi sabırla içine dönerse gıda beklentin
hatta beklentin kalmazsa, o zaman senin ASLI'nda tırtıl yumurtasından doğar belkide,

ve bence hiçbir tırtıl birgün kelebek olacağını bilmiyor aslında,
o sadece beklentisizliği yaşıyor olsa gerek.

.. Ey aklım hep zanlar ve dipsiz kuyularda boşa yorulmalardasın, sen ne zaman selamete varacaksın?..

Yine zaman geldi sözün içine girdi, hiç çıkmıyor ki zaten.
ne zaman selamete varacaksın demek, varamayacağım demek gibi..


Allah'ım bu ham aklıma selamet ihsan eyle ne olursun! AMİN.
Cevapla

“İz Bırakanlar” sayfasına dön