KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Biri birinden üstünlük, biribirinden şu nedenle ayrıcalık, eksiklik mi vardır?
Kim kimin nerede nasıl tamlayanıdır?
Bunlar
Kurân-ı Kerim’in kendi içerisinde dağıtılmış mozaik taşları gibi durur.
Musa aleyhis-selâm Mısırdayken hiç mi vahiy almıyordu. Hep, mutlaka Sine Çölündeki Tur’a mı çıkıyordu.
Ya
İsa aleyhis- selâm Ladin Dağına mı çıkıyordu? Bunları bilemeyiz.
Hiç nutkundan konuşmayan
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem her türlü alırdı neden öyle söylüyor bilemiyorum. Düzeltmek için söylüyorsa Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem zâten düzelir yani Hocam’ın neden öyle dediğini bende anlamadım. Ama itiraz etmiyorum.
Mümkündür. Kendi Şeriatında
İbrahîm aleyhis-selâm secde hâlinde yatarak almışsa iyi olmuş almıştır, doğrudur. Tarikatın bir anlamı da Geçmiş peygamberlerin Makamlarını İbrahimî gibi yaşamaktır.
İnsan öldüren tek peygamber
Musa aleyhis-selâm’dır. Nefis Başöğretmeni gibidir Musevî Makam.
Her türlü hayatına bak, gelişi-gidişi, Firavun’u ötesi bötesi bütün nefis hayatın tümü.
Yani demek istiyorum ki orta okul gibi, nefs okulunun baş öğretmeni gibidir demek istiyorum.
Ben öyle görüyorum,
Musa aleyhis-selâm’ı.
Vahyi diz üstü almış mıdır?
Yani secde hâlinde değil de secde havasında mı almıştır.
O da mümkündür.

İsa aleyhis- selâm ruku hâlinde mi almıştır? Mümkündür.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem kıyamda mı almıştır. Bence kıyamda almıştır. Kıyamet odur zâten.
Rahmeten lî’l- Âlemin odur. Kıyamette odur.
Kıyama kalkış budur. Ondadır. Bu O’nun. Kur’ân-da O’ndadır.
Başka yerde Kur’ân okunamaz çünkü. Kıyamda okunur Kur’ân.
Rukuda Kur’ân okuyamazsınız. İllâ kıyamda okuyacaksınız. Dua diye “ ALLAHumme rabbena atina” filan okuyoruz.
Dua diye okuyabilirsin secdede, Kur’ân diye okuyamazsın.
Bütün mesele bunu bu şekillerde araştırmaya gerek bile yok.
Öyle olsa ne olacak, böyle olsa ne olacak. Hocam öyle diyor.

İbrahîm aleyhis-selâm’dan sonra gelen peygamberlerin, öncekilerin Kâbe’ye gelip gitmedikleri…
Âdem aleyhis-selâm’ın Kâbe’ye gidip gitmesine gerek yok zâten Kâbe’nin bânisi zâten.
Arafat Dağı dediğimiz Dağ Âdem aleyhi’s-selâm’la Havva validemizin dağıdır.
“Cidde” denilen şehir; Cidde demek “Nine” demektir “ebe ebe~nine”.
Havva validemizin kabri orda olduğu için Cidde’dir adı.
“Cedde” demekte “dede” demektir.

Âdem aleyhis-selâm’ın kabrinin olduğu yer de Cedde’dir.
Onun için bizim şeyde Mardin’den sonra nedir o bir şehir var, çıkış kapısı var Cizre. Cizre’ye Cedde diyorlar.
Orda
Âdem aleyhis-selâm’ın kabri var ve ziyaret etmiştik Kerbelâ üstü Umreye giderken.
Ama doğru mudur bilemem. Oraya bir bak.
Hani cedde demekte o demek istiyorum.
Kâbe’ye geldiler mi gelmediler mi, Kâbe iilk BEYT olduğu ve
Âdem aleyhis-selâmla ilgili olduğu hâlde, bilemiyorum ancak bir şey biliyorum.
Sahih bir hadis var.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem buyuruyor ki Musa’nın Kâbe’ye gelişini bir dağ ismi söylüyor hemen kenardaki dağın birini. şu dağın üzerinde Musa’yı görür gibiyim diye. Musa’yı görür gibiyim diye bir hadis var. Bulmamız lâzım hadisi. “Musa’nın Kâbe’ye gelişini şu dağın üzerinde görürür gibiyim” diye.
Görüyorum buyuruyor sanki, Arapçasını görmedim çünkü.

Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem'in sözü geçer.
İsa aleyhis-selâm’a gelince Haram’ın Aksâ’sı Kudus’tur. Kudus’un şarkı Mekke’dir. Haramdır.
Meryem
şarkıyyen ısıyyen buyuruyor. “…?...” diyor.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Resim---“Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen): Kitabda Meryemi de an, o vakıt ki ailesinden çekildi de şark tarafından bir mekâna” (Meryem 19/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen nur-ye »

Gul yazdı:
Sahih bir hadis var.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem buyuruyor ki Musa’nın Kâbe’ye gelişini bir dağ ismi söylüyor hemen kenardaki dağın birini. şu dağın üzerinde Musa’yı görür gibiyim diye. Musa’yı görür gibiyim diye bir hadis var. Bulmamız lâzım hadisi. “Musa’nın Kâbe’ye gelişini şu dağın üzerinde görürür gibiyim” diye.
Görüyorum buyuruyor sanki, Arapçasını görmedim çünkü.
Musa Aleyhisselâmın Hacca Gidişi:
Peyamberimiz Muhammed Aleyhisselâm; Hicretin onuncu yılında Vedâ Haccına giderken Ezrak Vâdisine uğrayıp:
"Bu, hangi vadidir " diye sordu.
"Ezrak Vâdisidir!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselâm: "Musa´nın; şehâdet parmaklarını, kulaklarına koyup yüksek sesle Allah'a Telbiye ederek vâdiden geçişini, görür gibiyim!" buyurdu.
(İbn. Mâce-Sünen c.2,s.965, Begavi-Mesâbihussünnec.2,s.166, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.316)
.

Mûsâ Aleyhisselâm, Hacc'da Beytullâhı Tavaf edince, Sâfâ tepeciğine çıktı. Ora-da, Cebrail Aleyhisselâmla karşılaştı.
Cebrail Aleyhisselâm ona: "Ey Safiyullah! Vâdiye indiğinde, sıkı git!" dedi.
Mûsâ Aleyhisselâm, elbisesinin eteğini, beline, kuşağıyla bağlayıp Safa tepeciğin-den aşağı indi ve vâdiye erişince, Sa´y´a ve:
Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk! Lebbeyk! Ene abdüke lebbeyk! Lebbeyk!
Buyur Allah´ım buyur!
Ben, Senin kulun´um!
Buyur! Buyur emrine amadeyim!" diyerek Telbiye´ye başladı.
(Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.73.)


Mûsâ Aleyhisselâm, Arafat´a giderken de, en kısa yol olan Dabb yolundan gitmişti.
(Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s. 193; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/93-94)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Şarktta ıssız bir yere çekildi diyor.
San ki Şark, Kâbe’nin gölgesi gibidir.
Hurma dalı. Hurma haram kabesi midir. Mescidil Haram.
Ne zaman Hacca gitesem, Hicr-i İsmail’i dönünce Rüknu Yemaniyi selâmlarken sanki
Meryem aleyhis-selâm yeni doğurmuş kucağında İsa aleyhis-selâm’ı görürür gibi olurum. Ondan ki Kâbe’nin batısında doğan bebeğin adı İsa aleyhis-selâm doğusunda doğan bebeğin adı Ali kerremullahiveche’dir.
Ondandır ki annesinin kucağında Kudus’ten Mescidil Haram’a hicret eden peygamberin ismi
İsmail aleyhis-selâm’dır. Ondandır ki Mescidil Haram’dan Kudus’e annesinin kucağında hicret eden bebeğin adı İsa aleyhis-selâm’dır.
Eee bende böyle diyorum.
Hocam doğru söylüyor
inşALLAH bende doğru söylüyorum. Fark yok. Ama gelmediler gitmedilere katılmıyorum, katılamıyorum. Kim var başka?
İbrahîm aleyhis-selâm’dan sonra çok peygamber var.
Kâbe’ye neden gelmeleri gerekirdi? Hac varmıydı?
Hac varsa icra etmişlerdir.
Yani demek istiyorum ki bunlara neden girdiğini bilemiyorum ama nasıl girdiğini işte onun için sohbetlerini bitmesini bekliyoruz biliyorsunuz.
Sohbetlerde çok şey söylemekte yazdığı kitaplardan çok sohbetlerde daha çok bilgiler var.
Esas tefsiri var biliyorsunuz sandık dolusu.
Nerede, kimin ellerinde bekliyor, köstebeklerin elinde kaldı. Yerin altında hikmet avcıları, nasibi olan gelir bulur diye orda.
Keşke çıksa ortaya da Hocamı’n tefsirinden bizde yararlansak hatta bir gün ışığına çıkarsak el birliğiyle
inşALLAH.
Muhakkaki çok güzel şeyler söylüyordur çünkü bizim hocamızla Münir Hocamla yakınlığımız çoktur.
Bizim mezhebimiz bir, mesleğimiz bir, meşrebimiz bir, merceğimiz bir
MuhaMMedîmiz bir sallALLAHu aleyhi ve sellem.
Celâlimiz bir. Bende çok celâlli bir insanım o da çok aşırı celâllidir. Yapımız böyle yani.
Ama hamdolsun ikimizde de kasıt yoktur. Yani gerçek.
O da dünyaya tenezzül etmemiştir bende ALLAHın izniyle etmem.

Hocam’ı çok iyi takip etmek lâzım.
Ve bir yerdeki sözünü bir başka yerde tamamlar.
Bak göreceksin bu söylediğimiz şeyler önümüze çıkacak muhakkak.
Ama bazen bir şey söyler öyle kalakalırsınız.
Biliyorsunuz zina ile ilgili sözlerini kitaplarına girmiş mi başkası mı sokmuş kendi mi söylemiş bilmiyorum ancak biz siteyi yeni kurduğumuzda o paragrafları söktük attık ordan. Neden?
Ben bunu muhâlif görüyorum.
Yani bunu insanların konuşmasını istemiyoruz.
Ne yaparlarsa yapsınlar gitsinler müftüye sorsunlar diyorum. Bazen çözümsüz problemler vardır.
Aynen şimdi İngilteredesin. Diyelim ki İsveçte olsaydın ya da tutup Kuzey kutbunda olsaydın.

Hocam ben ne yapacağım şimdi altı ay gündüz var, altı ay gece var. Sabah namazını nasıl kılayım, orucu nasıl tutayım? deseydin, ben ne yapacaktım?
Yani. Vardır çözümü ama hangi bazda. Hangi bazda?
Yani Diyanet işleri başkanı gibi mi konuşmalı, Münir Derman gibi mi konuşmalı?
Ya da Kur’ân-ı Kerim’de ve Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’de çıkış yollarımız var mı?

Demin okuduk ya
nereye dönerseniz vechullah var ya ama ne yapmalı?
İbadet etmek zorundayız. Neyle kayıtlanmış KIBLE şartı?
Zamanla kayıtlanmış, güneşle kayıtlanmış, havanın kararması, aydınlanmasıyla kayıtlanmış. 365 günle kayıtlanmamış.
O zaman senin aklınla benim aklımı çay ile şeker gibi karıştırır, çorba yapar ondan sonra tekrar paylaştırırdık, seviyelenirdik, derdik ki
biz bu karar vardık olanı uygulardık demi?
Yani yapacak bu, başka yol yok.
Bunu yaparken, Kur’ân-ı Kerim ve Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in hükümlerinden asla ayrılmamamız gerekir, bilebildiğimiz, bulabildiğimiz, olabildiğimiz.
Şimdi konuşuyoruz, konuşuyoruz bir başkası çıkar der ki bak Sahih-i Buhari’de böyle bir hadis var.
Deriz ki vALLAHa özür dileriz deriz biz onu görmediğimiz için, alırız.
Yamulmuş burada düzeltiriz. Ve nitekim çok öyle düzelttiğimiz şeyler olur.
Evet, burada diyeceğimiz şeyler bu.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Biz bugün aslında Şeceretül- Kevn konusunu konuştuk kendi aramızda. Bununla ilgili.
Onu işlemeyi düşünüyorduk ama onu işlemeye fırsat bulamadık.
Ancak ona yakın şeyler üzerinde konuştuk.

Şeceretül- Kevn
Şecere ağaç demektir. Şecere bilelik zinciri demektir, şeçere bir insanın kütüğü demektir, geçmişini bağlayan isim zincirleri, kimi kimin oğlu kimin kızından bunlara şecere denir.
İşte aşk şeceresi, kemalat şeceresi,
"kûn fe yekûn" oluş, kâinâta geliş şeceresi gibi bir şey olmuştur kitap yazıldığı zaman.
MuhaMMedî Tasavvuf yazıldığı zaman.
O zaman böyle bir şecere ağacı kuralım diye kurduk.
Bu aslında bir nokta.
Suya atılan bir taşı düşün daire oluşuyor: dışında daire, dışında daire, dışında daire, dışında daire.
Bu on iki dairedir….3-4-12.

Şeriat-Tarikat-Mârifet Âlemindedir bu.
İşte burda en içerde, en içerdeki nokta hiçbir zaman içi olmayan noktadır.
İlk noktadır.
İlla Hu noktasıdır.
O’ndan başka kimse yok.

ALLAH’a ait Ahadiyet noktasıdır.
Bu Şeceretü’l- Aşk. Önünüzde açıksa eğer o ağaç gibi olan şekil onun üzerinde konuşuyoruz.
Forumda da gözüküyormuş zâten, Şeceretü’l- Kevn çıkmış vaziyette.


Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Bunun birde yuvarlak şekli olacaktı onu demek istiyorum.

Resim

İlk içerdeki nokta alttaki ilk noktadır.
İlk Nurullah olan nokta. İlk “illâ hu”.
ALLAH’tan başka yok, yani “ancak ALLAH” var orda.
Çünkü orası bir en iç noktadır.
Hani bir teker dönüyor. Tekerin rotu var.
Rotun ortasında bir nokta var o hiç dönmüyor çünkü etrafında dönülecek olan TEK NOKTA kendisidir..
Diğer noktalar onun etrafında dönüyor çünkü.
Merkezden de yakin Rabbul Âlemin gibi.
Sistemi yaratan O çünkü, yürüten O, hareket ettiren O. Birinci halkanın adı İLİM.
İkinci halkanın adı İNSAN.
5,6,7,8,9. Evet. Burdaki ağaçtan biraz farklı söyleyeceğim şeyler. Sen not al.
En içteki ilk
O. İkincisi İlim. Üçüncüsü İnsan.
Dördüncüsü
Îmân. Beşincisi İbâdet. Altıncısı İhlâs.
Sola geçti bak. Yedincisi
itâat. Sekizincisi ittika.
Dokuzuncusu
İrfân. Onuncusu İkân.
Onbirincisi
İzân. On ikinci İhsân.
Bu
12 İ ile insanın imanı bana ilham edilmiş.
12 “İ” ile insanın imanı diye. Bu bu şekilde.
Sonradan Şeceretü’l- Kevn’i yaptığımızda hazırladığımızda bu bu şekil benim içime doğdu.
Yani bu şu demektir. İlk yaradılışta ALLAH
El Evvelde.
En altta
El Evveli görüyorsunuz.
El Âhir”’i görüyorsunuz.
Farzet ki buradaki benim. Ya da sensin.
Şu ağacı kendin gibi düşün.
Beşiğine evvel de. Yaradılışını öyle farzet.
Mezârına âhir desen. Sen bu arada olsan.
Burdan bir yürüyüşün var senin. Zâhirin var yürüyen.
Bunu
urûc senin yükselişin anla.
Urûc gidiş anlamında söylüyorum. Âhir’e gidiş.
Ama senin gidişin Bâtında bir dönüştür. Bir rücûdur.
Mi’rac ikisi de mi’ractır bunların.
Hem urûç mi’ractır. Hem rücû mi’ractır. Kökleri aynıdır çünkü.
Bu şeklin iyi anlaşılması için sağda dört şey var.

İLMULLAH, HAŞYETULLAH, MUHABBETULLAH ve RIZAULLAH diye göstermişim.
Bir insan
İLMULLAH öğrenir.
Sonra
HAŞYETULLAH, ALLAH’a saygı duyma edebini öğrenir.
Sonra
MUHABBETULLAHı öğrenir, Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’den.
Ve ALLAHu zul celâl’den de RIZAULLAH kazanır inşae ALLAH
İnsan GELiş-GİDiş aşaması böyledir çünkü.
Bu şekilde olursa âhirine şehâdetle gelmiş olur insan.
Çünkü MuhaMMedî ilimde, ilâhî ilimle, ehli beyt edebiyle, MuhaMMed aleyhissalatu ve’s- selâm’ın irfanıyla, ALLAH erkanıyla.

Rukun nedir rukun?
Ana direktir. O da Rızaullahtır. Raziyeten, Marziyeten Sırrına ermektir.
İşte burada kısaca bunun üzerinde duralım bir daha sohbet yapacağız bununla ilgili.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Altta bir kazan görünüyor aslında küreseldir ama kazan olarak çizeriz.
Bir nokta var evvelin üzerinde.
Orada
ALLAH’ı bir yere koyamayacağımız için bir şey diyemeyeceğimiz için.
ALLAH celle celâluhu kendi Uluhiyyetinde ALLAH celle celâluhudur..
Bizim Akıllarımıza Var olduğu gözükmekten ve gösterilmekten münezzeh SUBHAN ALLAH CELLE CELÂLUHU NURunu bir nokta olarak gösteriyorum başka çârem yok.
Yani aklımda bir ALLAH mefhumu var ya, var. Güzel.
İşte O ALLAHu zul celâl’in kendisinin ALLAHlığı, El İlahlığı dört unsura bağlıdır.

Kaza-Kader-İrade ve Meşiyet Sahibi olması lâzım. Ortağı olmaması lâzım.
Kaza Muradullah’tır. Kazası Muradullah’tır. Kendi iradesini kendi tâyin eder.
Kaderi Emrullah’tır. O kazasını takdir eder. “Yapacağım!” der. Dilemesiyle yapar zâten.
Barbaros, bu aslında
AHADİYET KÜRESİ kimsenin giremeyeceği bir küre, bir varlığın.
Bu kürenin bize dönük ilk noktası
AHDULLAH noktasıdır. ALLAH kendisinden ayrılan akılla ahd etmiştir…
Akıl: “Bende varım!” diyecek ya.
Hâlife yarattı ya. Muhâliflik yapacak.
İşte o AHDULLAH’tır.
Bu noktanın adı bize dönük yönüyle
AhMediyettir.
ALLAH celle celâluhu’ya dönük yönüyle
AHADİYETtir. Aradaki iki nokta gibi gözüken ara kesitinde AHDULLAH vardır.
AHDULLAHlıktan kasıt emânet tohumudur.
EMÂNETten kasıt AKILdan ibârettir.

Aklı olmayanın dini de yoktur. Hiçbirşeyi de yoktur.
Akıl Lütfullah kudretinin sana aynen yüklenişidir.
AKLI KÜLL’dür AHMEDİYET dediğimiz.
Tüm akılların cem’ oluş noktasıdır.
Çünkü o noktadan var olmuştur hepsi.
Bunu basitçe anlamak için söylüyorum.
Burada dikkat edilecek şeyler var.

AHDULLAH; BEZM-İ ELEST burada olmuştur çünkü.
Daha yaratılmamış, imkan verilmemiş, imtihan edilecek vasıtalar belirsiz vesaire iken ALLAHu zul celâl, aklı kül hâlindeyken ne buyuruyor?


وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne): Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şâhid tutarak: «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dediği vakit, «pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz» dediler. (Bunu) kıyamet günü «Bizim bundan haberimiz yoktu.» demeyesiniz diye (yapmıştık).(A’râf 7/172)

Rabbınız değil miyim.
Kâlu Dediler: “Evet”.
Hayır demiyorlar.
Belâ Bilâkis Rabbimizsin dediler
“Evet” de değil!.
O zaman
KÛNemir: “OL” ve feyeKûN OLDU.
İlk nokta oldu. NuR-u MîM oldu yani.
Bu Emrullah’ın aslı “KûN” olan NuR-u MîM’dir.
Fakaaat bâtına baktığımızda içine baktığımızda, Nur-u mîm değil değil
NUN dur.
ALLAH’ın Nur’udur. Muradullah’tır.

Tecellî etmiştir Emrullahta bunu söylemek istiyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

2. Derhâl ilim dedim ya demin ilk nokta ilim olur ikinci çizilen şey İLMULLAHtır.
ALLAH celle celâluhu aklı El Âlim, El Alîm. 2 tanedir.
Zâhirini El Âlimi, Bâtınını El Alîm esmasıyla halk etmiştir. Esma yüklemiştir zâten.

el Âlim

Resim

el Alîm

Resim

Bu çok önemli bir ipucudur Barbaros!.
İlmullah’ta olmayan bir şey hâşâ olamaz.
Bildirdiği kadar da biliriz budur.
İşte hani dedim ya suya bir taş attık, o taş o olsun.

ALLAH ilmiyle insanı halk etti.
Yani üçüncü halkayı halk etti.
Üçüncü halkadaki insan ALLAH’ın
İLMiyle merkeze baktı İMAN etti.
İMAN eden insan İLİMle özüne baktı İBADETe başladı.
İBADET eden insan İLİMle özüne baktı İHLAS sahibi oldu bâtında.
Hâlis muhlis yapmaya başladı. İhlas sahibi ibadet eden, iman eden insan ilimle özüne bakmaya devam etti,
İTAATa başladı.
Burdaki ihlasımız, ibadet ve ihlasın tâbi olduğunu biliyoruz değil mi?
Tam tâbi olmak. Evet. İtaat eden, ihlas eden, ibadet eden, iman eden insan ilimle özüne bakmaya devam ederse
İTTİKA sahibi olur.
Aynı şekilde
İRFAN sahibi olur.
Aynı şekilde İKÂN sahibi olur.
İZÂN sahibi olur. İHSAN sahibi olur.
Bu dairelerin içine baka baka böyledir.



Resim

ZEVK 1806

İNSAN Resim İLİM Resim İMÂN ile Resim İBÂDET Resim İTÂAT Resim İRFÂN..
SIDK ü ADL ü İHLAS ile Resim NEFSin AKLı OLur Resim İKÂN..
DÜNYA-perestlere Uyma!.. Resim DÖNüp BAKma KUL İhvÂNi!
Zul- CELÂLin CEMÂLinden Resim FAZL ü KEREM Resim LÜTF ü İHSÂN...


23.09.2001 13:56
antalya..


Burada irfanın ne olduğunu biliyorsunuz.
İkânın ne olduğunu biliyorsunuz. Kâni oluş.


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu) : Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, (Fecr 89/27)

Kâni olmuş nefis. Tam tamına iman etmiş. Tamlanmış nefis.
İzân; zansız imandır. İkândan da ötededir.
Bütüünn Nur’un ZÂTa ait olduğunu tam olarak Resûli seviyede anlamıştır.
Bunun tümü
İHSANa gelir.

Ahseni takvim üzere halkettik.
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ
Resim---Lekad hâlaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin) : Ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık (Tin 95/4)

Sizin kıvamınızı ihsan üzere halkettik.
Ahsen, İhsan, Hüsn, Hüseyin Hasan.
Tüm bunlar “hasene” kökündendir.
İhsan. Evet. Hüsnü kökündendir.
Ve en iyi en doğru en güzel kıvamda, akıcılıkta, buluşta, oluşta, yaşayışta.
Kavim de böyledir.
Aynı kıvamda olan insanlara kavim denir.
İşte netice olarak ihsana geldiğini söylemek istiyorum.
İhsanın sonu da razı olmaktır. Rızadır yani.
Zayi etmek, yitirmektir. Ziya ise bulmaktır.
Aynı yerdedir onlar sırt sırtadır. Dallîn ve Sallîn.
Bir sözle yani. Adam “yok” der cehenneme, “var” der cennete. Bu kadar basit bir şey.
Bu kadar narin bir inanç sahibiyiz onu demek istiyorum. Netice olarak rızadır yani.
Rızayı buluş ya da bulamayış. Oluş ya da olamayışa götürür.
İşte bu urûç zâhirde olur.
Bu noktayı bulan kişi, mir’ac eden kişi, büyük harflerle
İNSAN olur.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

İnsan olan uçar gider mi, uçmaz.
Tekrar rıza sahibi olarak izânı anlar, erkânı anlar. İttikayı anlar. İhlası anlar. Emâneti anlar.
Emânet neymiş. Enfüsü anlar.
İnsanın afakı dışıyla içi yani. Edebi anlar. Ne edebini anlar?

MuhaMMedî Edebi anlar.
Bilelik daimiyyetinin bizzât kendisinde olduğunu anlar.
İyi mi Barbaros bizim evde Keban’ın prizi varmış, iyi mi?
Hiç akıl edememişim.
Şimdi bizim laptopa elektrik getiren priz Keban’a aitmiş.
Hiç duymadıydım ya.
Onun için Keban’dan elektrik alıyormuşum.
Arada bir toplu iğnenin ucu kadar yırtık, delik, kopukluk yokmuş.
Ben bu edebi de şimdi öğrendim. Neyi anladım?

Nur-u Mim dediğim Nurullahmış.
Nereye geldim ilk noktaya geldim.
Devre tamamlandı mı?
Tamamlandı. Hani vardı ya:
çemberi tamamlayan yuvarlanıyor diye.
Çemberi tamamlayan devrâna giriyor, dönmeye başlıyor.

Resim

İşte semâ budur. O işte söylüyorlardı bugün neydi o?
Hermes felsefesinde meselâ.
Çeşitli insanlar bunları akıllarıyla, fikirleriyle de düşünmüşlerdir.

Ying-yang. Beyaz-siyah.


Resim

Tamamlayan, kürenin içinde birbirini tamamlayan şekiller.
Ancak bizim bahsettiğimiz bir oluşturulmuş bir teori, bir ekol değil.
Kur’ân-ı Kerim’in kendi fıtrî yaradılışının ve yürüyüşünün dairesel olarak anlatmaya çalışıyoruz, anlayabildiğimiz kadar.
Bir iddiamız, davamız falan yok ama böyle görmekteyiz Kur’ân-ı Kerim’i.
Çünkü anlatımı budur bunlar böyledir zâten.
Yani bir kişi 1,2,3,4,5,6,7,8 kademenin içinde insan 1,2,3,4,5,6,7 basamağı görüyorsunuz insandan sonra.
Alttaki İlmullah, Muradullah’a insanın girmesi mümkün değildir.
İnsan insanlığından sonra başlar.
Buradaki bahsettiğimiz insan
Nefs-i Emmare insandır. Levvamedir, Mülhimedir. Mutmainnedir.
Yani nefis kademeleri gibidir demek istiyorum.
Ama ihsana ulaşan bir nefis gerçekten Nefsi Kâmile
Safiyedir yani.
ALLAH’ın ihsanına ulaşmıştır. Rızasına ulaşmıştır.
Rasûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in “R”sini yutmuştur. “R”si onu yutmuştur yani. Bu güzel bir şeydir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

İşte o zaman bu şekilleri falan çok zor yaparlardı.
Böyle uydur kaydırlarla falan. Bir sürü hikayelerle.
Öyle yaptılar öyle kaldı bu resimler.
Güzelde oldu yani o zorluklar içinde yapıldı bunlar.
Bir çiçek gibi evvelden âhire insanın ama böyle bir ilk nefesi ana rahminden başımız çıktığı anda alırız.
Son nefesi ise başımızı toprağa gömerek veririz.
Bu bizim urûc ve rucûmuzdur dünya hayatında.
Burda dört esmayı yaşıyoruz.

İnsan evvelinde bir şey yapamıyor, âhirinde de bir şey yapamıyor ancak zâhiri ve bâtını fiilen yaşıyor aynı anda yaşıyor üstelik.
Onun için bir tarafı yeşilleştirdik bir tarafı da pembeleştirdik yani farklı olduğu anlaşılsın diye.
Ama aynı anda yaşanır bunlar hep.
Yani insan ilim sahibiyse edeb sahibidir, onu anlıyorsa eğer.
İnsansa afakı varsa enfüsü de vardır.
İman sahibiyse emânetin ne olduğunu bilmelidir.
İbadet ediyorsa ihlaslı olmalıdır.
İtaat ittika ile olur. İrfan erkanla olur.
İkân izânla olur. İhsan dediğin rızayla olur.
Rızasız saçının telini alamazsın ama Rızayla canım fedâ olsun gibi.
Tüm denkleşmiş bir
DENGE-DÜZEN içindedir.
Üzerinde düşünülebilir, konuşulabilir.
Şeceretül’-Kevn, Yaradılış Ağacı.


Nur-ye:
Hocam 2007’de ikili sistemleri oraya hazırlamışım cezâ ve mükafatı oraya eklemişim. Şimdi cezânın anlamı da mükafat o yüzden onu kaldırıyorum ordan.

Hocam:
Cezâ, cezânın, cezâ, cezâ iki şeyin de karşılığıdır.
İyi ya da kötü neticenin karşılığı cezâdır.
İkisine de karşılığı cezâdır arapça da.
Türkçedeyse mükafat deyince olumlu cezâ deyince olumsuz.
Aynı haram kelimesi gibi. Haram yasak demek.
Hâlbuki haram yasak demek değildir.
“Hürmete değer” demektir. “Hürmet edilmesi şart olan” demektir.
Yasak başka şeydir ama Türkçe’de öyle yerleşmiş.
O bakımdan yani mükafatın karşılığı nedir?
Cezâ, Türkçe’de cezâdan başka ne denir?
Öyle bir kelime bulmak lâzım cezâ değil de başka bir şey. Yani “onun cezâsı.”
En çokta cezâ oturduğu için Türkçe’ye mecburen cezâ diyoruz.
Cezâ mükafatı da karşılar.
Artık sen bilirsin ister kaldır Nuriye.


Nur-ye:
O yüzden dedim. Kaldırılması gerekiyor diye düşündüm de size danışayım dedim.

Hocam:
Sağol yani sen bilirsin.
Ama sen kaldırmasan da insanlar onu öyle, doğru anlayacaklar.
Çünkü cezâyı öyle anlıyorlar. İstersen kalsın yani.
Biz ne kadar desekte “cezâ ikisini de kapsıyor.”
Millet diyecek “hayır cezâ, kötülükleri kapsıyor.”
“Bunun cezâsı cennetir, bunun cezâsı cehennemdir” diye âyetler gelecek önümüze.


وَجَزَاهُم بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا
Resim---Ve cezâhum bimâ saberû cenneten ve harîrâ(harîren) : Sabretmelerine karşılık onlara bir cennet ve ipek verir. (İnsân 76/12)

Sormak istediğiniz bir şey varsa burayla ilgili, bunun üzerinde inşALLAH sohbet ederiz. Onları da cevaplayalım. Ya da sohbeti kısa bırakalım çünkü insan aklının belli bir algılama zamanı var.
Ne kadar çok arzu etse dahi belli bir zamandan sonra uyku moduna geçer gibi anlama sorunu çekiyor.
İnşALLAH yine bu konularda görüşeceğiz, konuşacağız, sohbet edeceğiz, e tâbi bunların üzerinde biraz daha çalışacağız.
Bu Şeceretü’l- Kevn konusunda biz de çalışıyoruz.
Çeşitli şekilde herkes fikrini düşüncesini çeşitli şekillerde yazmaya çalışabilenler yazsınlar.
Anlasın anlamasın bura yarışma yeri değil, eksikse düzeltilir, fazlaysa hâllederiz yani kimse, bizim insanlarımızın çekineceği kimseden bir şey yoktur.
Yanlış da olsa yazar biz oraya deriz ki Nuriye bu yanlış doğrusu bu.
O da der ki: teşekkür ederim hocam.
Yani bu şekilde anlayış içinde olmamız lâzım.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 2.XI.2010

Mesaj gönderen Gul »

Nur-ye:
Hocam bir şey sorabilir miyim?

Evet, buyur can.

Nur-ye:
Şimdi gül’ün verdiği linkte;
Nurullah, Nur-u Resûlullah, Nur-u Abdullah var değil mi hocam?


Resim

Hım. Nurullah, evet, Nur-u Resûlullah, Nur-u Abdullah.
İşte Münir Hocam’ın da dediği bu ya zâten.
Nurullah’tan; Nur-u mim, Nur-u MuhaMMed.
Nur-u MuhaMMed’den bütün İman Nuru alanlar, Nur-u Abdullah, ALLAH’ın Abdullah’ı olanlar.
Evet. Burda neyi sordun? Dördüncüsü mü nedir diye soruyorsun? Nuriye neyi sordun burda?


Nur-ye:
Bi dakika açıyorum şemayı. Nur-u Resûlullah Nur-u mim, Nur-u Abdullah’ta Nur-u mim mi? diye sordum Hocam.

Nur-u Resûlullah, Nur-u Mim.
Nur-u Abdullah’ta Nur-u Ayn’dır. Akıl Nur’udur.


Resim

Her insandaki akıl nuru, a’yan-ı sabite nuru.
O da Akl-ı Küll olan Nur-u Mim’den alır kaynağı oradadır yani.
Yani her insanda vardır bu.
Her insanda Abdullah aklı erdiği kadar o insanı mükellef kılar.
Bir fincan kadar aklı olan fincan kadar sorumludur.
Kazan kadar aklı olan kazan kadar sorumludur.
Yani bizi anlamayabilirler ama biz böyle inanıyoruz.
Yani Nur-u Mim’dir, Ayn’dır, Ayan-ı Sabite, “ayan” dediğimiz akıldan ibârettir.

Onlara cennet ve uyun vardır. Ve 7 âyette geçmektedir..
A’yan.. Uyun.. gözek, kaynak…

Hicr 15/45; Şuara 26/57, 134, 147; Duhân 44/ 25, 52; Zâriyât 51/15.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---“İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin): Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.”
(Hicr 15/45)
Akıllarında geri çekildiğinde bir denizi durduran…?… tekrar geri çekildiğini düşünün, bütün suların yok olacağını düşünün.
Bütün şekiller, buz dağları, şunlar bunlar erir netice olarak ana, çıktığı kaynağa dönerken, “uyun”a döner.
“Ayn”, Gözek, göze. Uyun göz demek zâten.
Suyun çıktığı göz gözek anlamında. Ayn. Geliş yeri.
Aynen geliş uyun gelişi.
Nur-u Abdullah Nur-u Ayn’dır yani.
Nur-u Mim olduğu gibi. Nur-u Nun olduğu gibi. “nun” harfinden dolayı.

Evet. İnşALLAH haftaya görüşürüz ALLAH’ın izni ile düşüncelerimizi zamanlarımızı ALLAHu zu’l- celâl sıhhat versin bize fırsat versin Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem yolunda hizmet etmeye inşALLAH.
Şeriat-ı Garra’yı anlamaya ve anlatmaya inşALLAH ALLAH bizi de hakta ve hayrda kullansın.
Ve bunu aklımızın “leibun ve lehvun” uçlarına yem etmesin!.


وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ
Resim---Ve mâl hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehv(lehvun), ve led dârul âhiretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne) : Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki âhiret yurdu ALLAH’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
(En’âm 6/32)

Lehvun oyun bahçesini, ilk halkedilen levh-i mahfuz levhası yapsın.
Leibun eğlence bahçesini de lübbül- lüb yapsın yani özün özüne çevirsin.
Korkusuz ve hüzünsüz MuhaMMedîlerden kılsın inşALLAH bizleri de.
Hak’ta ve Hayr’da kılsın.
Geçen zaman içerisindeki hayatımızı mağfiret eylesin gafara eylesin. Bağışlasın!

Geçmişimizde Bizi Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimiz’in tevbe-istiğfarında BİZi BİR etsin!.
Gelecekteki dualarımızı Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in duasında BİZi BİR etsin!.
Yaşadığımız sürece Razı olacağımız işler Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in rızasında BİZi BİR etsin!.
Şurda burda şu şekilde bu şekilde ancak Rabbımız’ın bildiği son nefeslerimizin verilişinde “MuhaMMederresûlullah” sallALLAHu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hazır ve nazırımızda kılsın!.
Yüce şehâdetini Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in sesinden nefesinden şifâ şefâatında
şehâdetimiz şerefimiz kılsın!.
“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne muhaMMeden resûlullah”.
BİRlik ve DİRliğimizi ALLAHu Zul Celâl, Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem, Kur’ân-ı Kerim ve Ehl-i Beyt ve ALLAH Dost’larının İZinde etsin inşALLAH!.


Site asla bizim için bir amaç değildir.
Siteyi kurduğumuzda sadece benim aldığım bir EMR ve AZMim vardı ortada.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem adına kurulmuş bir vakıf gibidir.
Sadece deniz feneri gibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Kur'ân-ı Kerime çağrı IŞIĞI inşae ALLAH…
Fırtınalı dalgada giden akıllara: “Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yolu bu tarafta!.”
Kur’ân-ı Kerim ve sahih hadis yolu demekten ibârettir.
Bir insan bir kişi bir şahıs bir şu bu yoktur.
Orda bekçiler olur, nöbetçiler olur, hizmet edenler olur.
Olur da onlar ışık değildir, ışıkçıdır. Onlar hizmetçidir.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’e her hususta sahib çıkarlar ama hiç birini de kendi çıkarlarına kullanmazlar.
Hizmetleri, Hasbi Hizmetleri Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem adına hesabına ve şerefinedir.
Biz bu yolu çok iyi tanırız hamdolsun.
40 yıldır, 50 yıldır bu yolun içindeyiz.
Öyle anlar gelir ki kendinizden kendiniz zarar görürsünüz bırakın en yakınınızı.
Öyle anlar gelir ki Firavun size Musa olur yardım eder.
Bunun için hiçbir şahsın kişinin değildir.
Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem ait bir vakıf gibidir.
Hizmet etmek ya da etmemek tamamen kişilerin gönlüne kalmıştır.
Yapan yapar, yapmayan yapmaz.
ALLAH celle celâluhu Hizmetçilerini getirir hizmetini yaptırır. Bu bu kadar açıktır.
Asla zorlama yoktur ALLAH’ın dininde ve Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’in yolunda..
Ama benim şahsi kendim için de sizler için de yapılan hizmetin Resûlullah sallALLAHu aleyhi ve sellem’e ait olduğunu anlamaktır.
Tek kelimeyle anlamaktır. Ve yapmaktır.
Bu kadar basit. İnşALLAH.


Önemli olan bizim yürüdüğümüz yolu çok iyi BİLmemiz, BULmamız, o yolda OLmamız, YAŞAyarak canlı ŞAHİDi olmamızdır. Biz buna inanıyoruz.
Kara kucak içki içmiş bir insan gibi içkinin tesiriyle coşup taşıp ayıkınca şöyle böyleye gerek yoktur.
Biz normal yaşayışın içerisinde inşALLAH elimizden geleni yapalım. Gerisi
ALLAH celle celâluhu ya kalmıştır.

ALLAHumme salli ve sellim ve barik alâ seyyidina muhaMMedîn abdike ve nebiyyike ve resûlike ve nebiyyil- ummiyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi.

Subhâneke Allâhumme ve bihamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyke
Elhamdülillâhi Rabbil âlemin.

ALLAHu Zul Celâl’in lütfü keremi, izzeti şerefi bizimle olsun inşâe ALLAH!.

Es Selâmu Aleykum ve Rahmetullah ve berakatuhu

Ve Aleyküm es Selâm ve Rahmetullahi ve Berakatuhu…


Resim
"Ayan.. Uyun.. gözek ve kaynak" ile ilgili 7 Âyet-i Kerimemiz:

Hicr 15/45; Şuara 26/57, 134, 147; Duhân 44/ 25, 52; Zâriyât 51/15.

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---“İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin): Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.”
(Hicr 15/45)

فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin) : Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
(Şuara 26/57)


وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin) : Ve bahçelerle ve pınarlarla
(Şuara 26/134)


فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) :Bahçelerde ve pınarlarda
(Şuara 26/147)


كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---Kem terekû min cennâtin ve uyûn(uyûnin) : Bahçelerden ve pınarlardan nicelerini terkettiler.
(Duhân 44/25)


وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ
Resim---Ve zurûin ve makâmin kerîm(kerîmin) :Ve ekinler ve kerim mekânlar (güzel köşkler).
(Duhân 44/52)


إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
Resim---İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûnin :Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadır.
(Zâriyât 51/15)
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön