KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

KUL İHVÂNİ HOCAMIZ'IN 26 EKİM (SALI) 2010 SOHBETİ
Resim
1) GİRİŞ

Bismillâhirrahmânirrahîm

Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz.
Çift, ana-baba yani iki dedesi de Ehl-i Beyt aleyh'i-selâm.
Erkek tarafından gelen iki baba. İkisi de ehlibeyt.
Hasanî ve Hüseynî.
Annesi Hüseynî, Hüseyin aleyhisselâm soyundan.
Baba Hasan aleyhisselâm soyundan.
Çift ehlibeyt yani Ehl-i Beyt Şerif ve Seyyid..
Abdülkadîr Geylânî gavstır, gavsu’l- azam.
Mesellerin derinliğine dalabilen, hakaik ve dakiklerini, hakikat ve inceliklerini dalıp çıkarabilen, bir işin hasıl olmasında gereken gayret Muhammedi gayret ve himmeti elinde tutan bir zât, bir Allah Dostu.
Kendisinin ifadesine göre on altı bin âleme mazhar olduğunu söylemiştir ve doğrudur da.
Salâvatları vardır.
Siirtli Hocam onları çok sever ve okurdu.
Bunlar kısa salâvatlardır kendisinden gelen.
Bizim muhammedinur sitemizdeki 35. Salavatı, Salavat-ı kübrâsıdır, Büyük salâvatıdır.
Burada Abdülkadîr Geylânî Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz erişilmez Muhammedî İrfanıyla nice sırlar buyurmaktadır.
Elbette GÖNÜL işidir ve gönlün gülümsemesi ve göz yaşı YAZıdır ki, görebilen ve okuyabilenler İÇİndir..

Resim
2) ABDÜLKADÎR GEYLÂNÎ KADDESALLAHU SIRRAHULAZİZ'İN KISACA HAYATI

Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz (1078 - 1166)

İslâm âlimlerinin ve velîlerinin büyüklerinden Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz.
1078 yılında İran'ın Geylan şehrinde doğdu.
Künyesi, Ebu Muhammed'dir.
Muhyiddin, Gavs-ül-a'zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a'zam gibi lâkabları vardır.
Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Hz. Hasanın oğlu Hasan-ı Müsenna'nın oğlu Abdullah'ın soyundandır.
Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup seyyidedir.
Bunun için Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz., hem seyyid, hem şerifdir.
Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz. 1166'da Bağdatta vefat etti. Türbesi Bağdattadır.
Onun için şu ibare meşhur olmuştur:


"Veliler Sultanı Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk ile Rabb'ine vasıl oldu."



Not: 1989 yılında Bağdad-kerbelâ üzerinden nasin olan Ümre Haccımda Türbesini ziyaret edip yatsı namazı sonunda her gece yapılan Yarım Devran denilen dizler üzere kalkarak tiz sesle: “Lâ İlâhe illâ ALLAH!” halak-yı ZİKRine de katılmıştım.
Türebesi içi kristal kaplıydı sadece gümüş kullanılmıştı.

Abdülkadir Geylânî, Bağdat'a geldi ve buradaki meşhur alimlerden ders almak suretiyle hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde çok iyi yetişti.
İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaaz ve ders vermeye başladı.
Hocası Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde verdiği ders ve vaazlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı.
Bu sebeple, çevresinde bulunan evler de ilave edilmek suretiyle medrese genişletildi.
Bu iş için Bağdat halkı çok yardımcı oldu ve zenginler para vererek, fakirler çalışarak yardım ettiler.
Derslerine devam edenler arasında pek çok alim yetişti.

Abdülkadir-i Geylânî, bir müddet ders verip, hak ve hakikatı anlattıktan sonra, ders ve vaaz vermeyi bıraktı.
İnzivaya çekilip, yalnızlığı seçti.
Sonra sahralara çıktı.
Bağdat'ın Kerh harabelerinde yaşamaya başladı.
Bütün vaktini ibadet, riyazet ve mücahede ile nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla geçirmeye başladı.

Devrinin ilim konusunda tek otoritesi olan Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz, tasavvuf bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu.
Ders ve fetva vermeye yirmi sekiz yaşında başladı ve bu hal altmış yaşına kadar devam etti.
Tasavvuftaki yoluna onun ismine izafeten "Kadiriyye" adı verildi ve O’ndan ilim ve feyz alan binlerce öğrencisi çeşitli memleketlere giderek İslamiyeti anlattılar.
Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz’e:
"Bu işe başladığınızda, bu yola adım attığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?" diye sordular.
Buyurdu ki: "Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Asla yalan söylemedim. Yalanı kağıda bile yazmadım ve hiç yalan düşünmedim. İçim ile dışımı bir yaptım!”

ESERleri:
1)
Günyet-üt-Talibin
2) Fütuh-ul-Gayb
3) Feth-ur- Rabbani
4) Füyuzat-ı Rabbaniyye
5) Hizb-ül-Besair
6) Cila-ül-Hatır
7) El-Mevahib-ur-Rahmaniyye
8) Yevakit-ül- Hikem
9) Melfuzat-ı Geylani
10) Divanu Gavsi'l A'zam bazı eserleridir.
Resim
3) 35. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahulaziz'in Salâvâti'l-Kübrası:

Resim

TÜRKÇE OKUNUŞU: Allahumme salli ve sellim efdale salâtike Resim Ve evfâ selâmike Resim Salâten ve selâmen Resim Yetenezzelâni min ufuki kunhi bâtıni’zâtî ilâ feleki semâi mezâhiri’l-esmâi ve’s-sıfâti Ve yertekiyâni inde sidreti munteha’l-ârifine ilâ merkezi celâlî'n-nûri'l-Mubîn Resim Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Abdike ve Nebiyyike ve Rasûlike ilmi yakîni’l-ulemâi’r-rabbâniyyîn Resim Ve ayni yakîni’l-hulefâi’r-râşidîn Resim Ve hakki yakîni’l-enbiyâi’l-mukerramîn Resim Ellezî tâhet fî envâri celâlîhi ulû’l-azmi mine’l-murselîn Resim Ve tahayyerat fî derki hakâikihi uzemâi melâiketi’l-muheyminîne’l-munezzeli aleyhi fi'l-Kur'âni'l-Azîm Resim Bilisânin arabiyyin mubîn Resim Lekad mennallâhu ale’l-mu'minîne iz bease fîhim Rasûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l-kitâbe ve’l-hikmete ve in kânu min kablu lefî dalâlin mubîn.

KISACA MÂNÂSI: "ALLAH'ım! En fazîletli salâtınla ve en vefâlı selâmınla salât ve selâm et! Öyle bir salât ve selâm ki o ikisi, Zâtıyın bâtınının ufuk-u künhünden (özünün özünden, nihâyetinden), sıfat ve Esmâların mazhariyet semâsının feleki (eşyânın ilk oluşum noktası, yörüngesi) ne inen;
Ârif lerin sadrının nihâyetine
(sidret-i müntehasına, irfânlarının son ucuna, akdes noktasına) EL MUBÎN (celle celâlehu)'nun Celâl nûrunun merkezine (Nûr-u Muhammed) yükselen, bir salât ve selâm olarak Efendimiz ve Sâhibimiz Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'e olsun!
O zât ki Rabbânî Âlimlerin ilme'l-yakînince
(yakîne ulaşan ilimlerince), Râşid Halîfelerin ayne'l-yakînince (yakîni görüşünce, aynînca) ve mukarreb (Zâtına yakın) peygamberlerin hakke'l-yakînince (hak olan yakınlarınca), kulun peygamberin ve Rasûlundur!
O, öylesine bir zât ki O'nun Celâl nûru içinde
(husûsunda), mürsellerden (peygamberler v.d.) ulu'l-azm ~ALLAH'ın emirlerine ve murâdına en ziyâde dikkat gösteren Azîm (kesin niyet) sâhibi peygamberler ki Nûh aleyhi’s-selâm, İbrâhim aleyhi’s-selâm, Mûsâ aleyhi’s-selâm, Îsâ aleyhi’s-selâm olanları bile ıssız çölde kalmış gibi yolunu şaşırır;
Kendisine EL MUHEYMİN'in celle celâluhu
(hep HAYY ve her korkudan emin kılan : Hayy aman!) Azîm (ulu) meleklerince açık seçik beyân edici Arabça bir lisanla indirilen Kur'ân-ı Azîm'de O'nun hakîkatlarını (Hakîkat-ı Muhammedîyye) anlama (kavrama) husûsunda (herkesi) hayretlere düşüren Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem!"


لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ

Resim---“Le kad mennallâhu ale’l-mu’minîne iz bease fîhim rasûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l-kitâbe ve’l-hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin): "ALLAH, mü'minlere, aralarında kendilerine ALLAH'ın âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulundu. Oysa, bundan önce açık bir sapıklık içindeydiler!" (Âl-i İmrân Sûresi, 3/164)

ResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResimResim

Resim---Allahümme salli ve sellim efdale salâtike

“Allahumme salli” Allahım sall et “ve sellim” ve sellim et!
Arapça biliyorsunuz geriden tercüme edilir.
Sellim et, selâm et, silm et.
“Aklımızı silm et, kendimizi, Müslüman et!” demek.
“Mi, Mü” o, işi yapan-eden kılar, yani idare iştir Müdür idare edendir gibidir.
Müslim, silm olandır, selâm dileyendir, barışkan, sulhçu, itaatli, islâm, müslim olmak içerir..
Ham AKIL, aklını başına aldı mı Akl-ı SİLM denir.
Hiss-i selim. İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş hâli ile normal ve müsbet düşünce tarzı.


Hanif-Tek TEVHİD Dinimizin Temeli-Bânisi İbrahim aleyhisselâm için:



إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

Resim---“İz câe rabbehu bi kalbin selîm(selîmin) : Çünkü Rabbine halis bir kalb ile gelmişti.” (Sâffât Sûresi, 37/84)

Kendisine verilen AKIL Nuru Ni’metine HAKKı DUYup HAYRa UYmaya İSLÂM Dinini tercih edenlere:



إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ

Resim---“İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin) : "Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka." (Şuarâ Sûresi, 26/89)

Sâlim ise; sıhhatli, sağlam, noksansız, eksiksiz, her türlü tehlikeden uzak olan, emin ve korkusuz olandır.

Selâm, Muhammedi melâmette en son merhaledir.
Es Selâm Esmâullah.. Kökü masdar olan tek esmâdır.

Es Selâmü : Selâm, selâmet ve esenlik sahibi. Fâni, gelip geçici olmaktan, ayıp, âfet ve zevâlden beri' ve selâmette olan. Her selâmetin menbağı ve selâmete erdiren... Mutlak eman, sulh ve teslim kaynağı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’de çok âyetler vardır. vardır. Darus Selâm.



لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

Resim---“Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne) :Rableri katında selâm yurdu (cennet) onlarındır. Allah, yapmakta oldukları şeylerden dolayı onların dostudur.” (En'âm Sûresi, 6/127)

Onlar orada boş konuşmazlar.
selâmen selâmâ: Söyledikleri hep “selâmen selâma”dır. Hep Es Selâm, Es Selâm.



إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا

Resim---“İllâ kîlen selâmen selâmâ(selâmen) : Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.- Söylenen yalnızca:
“Selâm size, selâmette olun, selâmete erdiniz.”


Rablerinden kendilerine: “Selâmun kavlen min rabbin rahîm”. Es selâm vardır.



سَلَامٌ قَوْلًا مِن رَّبٍّ رَّحِيمٍ

Resim---“Selâmun kavlen min rabbin rahîm (rahîmin) : Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır).” (Yâ-Sîn Sûresi, 36/58)

Yine cennetul ve uyunun vardır.
Burada ve orada cennetun ve uyn vardır.



إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ

“İnnel muttekîne fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) :Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve UYUN-pınar başlarındadır.” (Hicr Sûresi, 15/45)

A’yan-ı Sabiteler, AYNlar-UYUNlar..

Tüm bunlar zâhir ve bâtındaki
Es Selâm zuhurlarıdır.
Es Selâm zuhurlarıdır.
Zâhirdeki es Selâm zuhuru açıkça Müslüman oluştur, İslam oluştur.

SELL.. SiLM.. TESLİMİYYET.. İSLÂM OL..

Sall ise İSTİKAMET-tir.
Buradaki
ve sellim” teslimiyet , salli de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in samedi, zâhir ve bâtın lütfu kendisinde sahip olarak bulundurduğu “samedi sall”dır. Rasûliyet, kendisinde rüşde kavuşulandır.
Yani insan için son olandır.
Dolayısıyla burda
istikamet vardır.

Allahumme salli ve sellim efdale salâtike
Senin en fazla, faziletli salâtınla fazl olan, lütfu keremin olan salâtınla selâm eyle SELL eyle, SALL eyle, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e.
Buradaki fazl insan için
İMANındaki, inancındaki AMEL, AHLÂK ve HÂLlerindeki üstünlük, ALLAH celle celâluhu içinse İHSANdır. Mârifet üstünlüğüdür.
Kısacası fazlalıktır yani.
Salâtike, Senin saltının en efdalinden selâm ve sall et bizim için,
Teslimiyyet ve İstikamet SILAsına SALL nasip et!

Resim---Ve evfâ selâmike

Evfa; çok vefâlı, çok sadakatli, ahdine vefâsı kuvvetli ve tastamam. Ve kısacası en vefâlı selâmınla.
Vefâ, iç görüntüsünün vücuda gelişidir.
Her tohumun içindeki özündeki, toprak buldu mu, vücuda geldi mi, domatestir, patatestir, acıdır, tatlıdır çıkarır dışarıya.
Vefâ gösterir, vefâlıdır.
Ve evfâ selâmike

Resim---Salâten ve selâmen
Öyle bir selâm ve salâttan bahsediyoruz ki; bu en faziletli en vefâlı olan Senin Salâtın ve Es selâmınla Yâ RABBimiz!.
Resim
Kullanıcı avatarı
aliyarimdir
Üye
Üye
Mesajlar: 49
Kayıt: 23 Ara 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen aliyarimdir »

Değerli GÜL kardeşimiz,

Kul İhvâni hocamızın BİZleri irşad etmek amacıyla yaptığı kıymetli sohbetlerini hazırlayıp, bilgimize sunduğunuz için teşekkür ederiz.
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/miscellaneous3513qg2il.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Çok teşekkür ederiz "ali yarimdir kardeşimiz". İnşâe Allah Kul İhvâni Hocamız'ın sohbetlerinden en güzel şekilde yararlanabiliriz.
Resim
Resim---Salâten ve selâmen
Öyle bir selâm ve salâttan bahsediyoruz ki; bu en faziletli en vefâlı olan Senin Salâtın ve Es selâmınla Yâ RABBimiz!.
Kim istediğimiz kişi, KİM için Kavuşum istemekteyiz?

Resim---Yetenezzelâni min ufuki kunhi bâtıni’zâtî ilâ feleki semâi mezâhiri’l-esmâi ve’s-sıfâti
Bu zât, bahsettiğimiz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Yetenezzelâni min ufuki künhi bâtınıizzâtî
Bâtının künhünün ufku, özünün özünden, nihayetinden gelen, zâtının bâtınından, nihayetinden gelen, sondan gelen, bize gelen yani.
Özünün özünden bize doğru gelen

ilâ feleki semâi.
Nereye gelen?
Sıfat ve esmalarının mazhariyet semasının “feleki” inen. Yani ressam olandan bir resim çıkacak ya.
Senin bâtının, sana ait olan bâtının, “künhü”nün ufukundan, sonsuz uzaklığından bize gelen.

Nereye geliyor?
İlâ feleki semâi, essemâ feleklerine mazhar olarak.
Ne bakımdan, Allah’ın sıfat ve esmalarına mazhar olarak.

Zâttan sıfata sıfattan esmaya esmadan eşyaya gelirken.
Bâtından zâhire çıkışa bir mazhar, zuhur yeri, ayna, oluşum noktası.
Eşyanın ilk oluşum noktası ve oluşmadaki yörüngesi buraya tenezzül eden, inen, konan ve varoluşun sebebi olan, çok ilginç bir salâvattır bu zordur ama.


Resim---Ve yertekiyâni inde sidreti munteha’l-ârifine ilâ merkezi celâlî'n-nûri'l-Mubîn
Ve yertekiyâni inde sidreti müntehâl ârifine
Âriflerin sadrında sidreti müntehasında, irfanın nihayet sadr olarak nefs olarak yaklaşabildiği en nihayet noktada “yertekiyân” en yakın oluş noktasında. Yakıyn yani.
İlâ merkezi celâlî'n-nûri'l-Mübîn
Mübîn esmasının Celle Celaluhu’nun. Celâl nur’unun. Mübîn nedir?
Açık-seçik bina edip beyan edendir.
Bir eser ortaya koyup bak bu böyledir.
Bunun adı atomdur. Bunun adı güneştir.
Bunun adı insandır. Bunun adı kuştur der gibi.

El Mübîn, ona her türlü imkanı sağlayan, imar eden, açıkça beyan eden, ortaya döken .
İşte Celâl Nurunun Merkezine yükselen, âriflerin ancak âriflerin sıdreti müntehasında anlaşılabilen.
İrfanlarının son ucunda , Akdes Noktasında anlaşılabilen ârifler için.
Hablil Verid Noktasını târif ediyor.
Sidreti münteha, irfanlarının son ucu, Akdes Noktası. Âriflerin sidreti müntehası,
irfan makamında Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gözüyle gören, kulağıyla duyan, kalbiyle anlayanlar için.
İşte Mübîn esmasının zevk edildiğinde, esmaları zevk etmedik hiç.


El Mübîn : Açık, âşıkâr, ayan kılan; açıklayıp izâh eden; Hakkı hakkınca beyân ve izhar eden. Mutlak beyân eden, hakkı-bâtılı ve hayrı-şeri bildiren, açık ve besbelli olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

El Mübîn Esmasının nuru, Celâl Nuru Merkezine “yertekiyâni” yükselen.
Nasıl yükseliyor?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yükselmiyor. Ârifler o noktaya geliyorlar.
Ancak o noktadan görebiliyorlar.
Böyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Resûlluğu bu.
İnsan aklını
Esfeli Sâfiliynden İlliyne seviyeleyen.
O noktaya götürme yollarını, rotasını bilen göravli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bütün imkanları sağlayan Öğreten Eğiten ve bununla yetkili ve etkili olan.


Resim---Alâ seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Abdike ve Nebiyyike ve Rasûlike ilmi yakîni’l-ulemâi’r-rabbâniyyîn
Alâ seyyidinâ dinimizin sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e ve Mevlânâ ve bizi veli kılan Muhammedin Abdike ki ve Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm olarak; Beşeriyet, Velayet, Nübüvvet ve Rasûlliyeti dördünü birden kendisinde tutandır.
Abdike kulun olarak ise tümünü cem’ eden.
Ve Nebîyyike ve Nebiyin.
Ve Resûlike ve Resûlun,
İlmi yakîni’l- ulemâi’r-rabbâniyyîn
Bunu ancak Rabbani âlimleri ilme’l- yakınınca yakıne ulaşan ilimlerince bu anlaşılıyor.
Rabbanî ilimlerin âlimleri.

Nasıl?
Muhammedi âlimler var, Kuranî âlimler var, Rabbanî âlimler var.
Tümünü cem’ edenler var.
Rabbini bilene Rabbanî âlimler.
İşte bunların, kim ilimince, ilmil yakıynı olan.
“Yakıyn ilme ulaşmış” ulemâirrabbâniyyîn”.
Rabbanî ulemaların, âlimlerin selâmından selâm ederiz.


Resim---Ve ayni yakîni’l-hulefâi’r-râşidîn
İlme’l- yakın değil ayne’l- yakın, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayne’l- yakyn’i olmuş, ayne’l- yakıyne ulaşmış, ilme’l-den de öte…
Ayne’l- yakıynı olmuş, yakıynı görüşünce.
Aynınca yani, zâtınca, kendisi gibi .

Hulefâirrâşid rüşde ermiş hulafette.
Ne bakımından hulafete?
Tek halife vardır oda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
İlk yaratılan.

“Bir halife yaratacağım”dan kasıt ilk noktadır.


وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلَائِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُوا أَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Resim--- Ve iz kale rabbuke lil melaiketi inni cailun fil erdi halifeh, kalu e tec'alu fiha mey yufsidu fiha ve yesfikud dima', ve nahnu nusebbihu bi hamdike ve nukaddisu lek, kale inni a'lemu ma la ta'lemûn: Ve düşün ki rabbin melâikeye «Ben Yerde muhakkak bir halife yapacağım» dediği vakıt «Â!.. Orada fesat edecek ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın?. biz hamdinle tesbih ve seni takdis edip dururken» dediler. «Her hâlde ben sizin bilemiyeceğiniz şeyler bilirim» buyurdu. (Bakara Sûresi, 2/30)

Âdem aleyhisselâm’ın insan olarak halkedilmesi çok sonradır .
ALLAH celle celâluhu katında yaratık olarak ilk şeyin yaratılması akılsız, fikirsiz, hiçbir şeye yaramayan, kendini de bilmeyen, herhangi bir şey yaratmış sonrada aklı yaratmış anlamında değil.
İlk yaratılan Nur-u Muhammed’dir ve aklı külldür zâten.
Aklı küllün cüz’lere ayrılmasıyla yahutta herkese kabı kadar verilmesiyle ortaya çıkacak akıl imtahınında ara unsurlar yaratılmıştır.
Gökler, yerler, taşlar olaylar vesaireler, sistem kurulmuştur yani sistem gelmiştir.
İşte bu yakıyne ulaşanların ilme’l- yakıyn, ayne’l- yakıyn olanların görüşünce.
Râşid hulâfeler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in.
Ve bunun dışında 3. olarak ilme’l- yakıyn, ayne’l- yakıyn dedi.


Resim---Ve hakki yakîni’l-enbiyâi’l-mukerramîn
ALLAHu Zu'l-Celâl’in kendisine mukarreb kıldıkları, en yakın, ZÂTına en yakın kıldıkları, peygamberlerin hakke’l- yakıynınca, hak olan yakınlarınca.
Şeksiz şüphesiz yakınlarınca yani seçilmiş yakınlarınca. En yakına geçip nebi olarak seçilmişlik elde edenlerce. İşte böyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.


Resim---Ellezî tâhet fî envâri celâlîhi ulû’l-azmi mine’l-murselîn
Ellezî O Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki,
Tâhet fi envâri celâlîhi ülûl azmi minelmürselîn
O öylesine bir zâttır ki, öyle bir Peygamber aleyhi's-selâm’dır ki O’nun cemâl-celâl nuru içinde, Celâl Nuru hususunda, mürsellerden ulu’l- azîm.
Peygamberler ki “ulu’l- azîm” diye bahsedilen peygamberler ki evet isimleri sayıyor mu, evet,
“Ellezî tâhet fî envâri celâlîhi ulû’l-azmi mine’l-murselîn”

Hayır bunlar kimler?
Bunlar Nuh aleyhi's-selâm, İbrahim aleyhi's-selâm, Musa aleyhi's-selâm, İsa aleyhi's-selâm diğer ulu’l- azîm Peygamberler;

Resim---Ve tahayyerat fî derki hakâikihi uzemâi melâiketi’l-muheyminîne’l-munezzeli aleyhi fi'l-Kur'âni'l-Azîm
tahayyerat Peygamberler ki hayretler içinde kalırlar der ki: derki hakâiki uzemâi melâiketühü müheyminîne El Müheymin esmasının mazhar olarak el münezzelin aleyhi fi'l-Kur'âni'l-Azîm
Şimdi onu açıklıyor Kur’an-ı Kerim’den âyet gösteriyor. Ulu’l azîm dediğimiz peygamberler aleyhumu's-selâm’ların bile hayreteler içinde, dehşetler içinde kalmış yani bir ıssız çölde yolunu şaşırmış gibi.
İşte bunlara El Müheymin, Hey Aman esmâsı, Muhyiddinî Arabi’nin âşıkların esması dediği Müheymini.
İman hususunda, iman hakikatini verme hususunda en etkili esma.
Âman esması, imdad esması ve daima hayy kılan Müheymin ve korkudan emin kılan meşhur
Hayy aman!

El Müheyminü : Korku ve hüzünden emanda kılıp dikkatle koruyan ve gözeten. Meymenetli (bereketli), saâdetli, mutluluk verici, uğur verici. Hükmü altına alıp kontrol eden ve gayrinin korkusundan koruyan, kullarının mutlak güven kaynağı olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL

İşte azîm meleklerince azîm meleklerince büyük meleklerince indirilen evet “melâiketihü müheyminîne” müheymin meleklerince “el münezzeli” indirilen, “aleyhi” kendisine, fi'l-Kur'âni'l-Azîm de Bismillah

Resim---Bilisânin arabiyyin mubîn. Lekad mennallâhu ale’l-mu'minîne iz bease fîhim Rasûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihi ve yuzekkîhim ve yuallimuhumu’l-kitâbe ve’l-hikmete ve in kânu min kablu lefî dalâlin mubîn.

Arapça lisanla açık-seçik bildirilen, Âl-i İmrân 164. Âyeti, Âl-i İmrân 164. Âyeti’ni buyurmakta.
Bu âyet bakalım bi, evet.


لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ ءَايَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

Resim--- Lekad mennallahu alel mü'minîne iz bease fihim Resûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkîhim ve yuallimuhumul kitabe vel hikmete ve in kânu min kablu lefi dalâlin mübîn: Andolsun, Allah, mü'minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. (Âl-i İmrân Sûresi, 3/164)

LekadAndolsunki , menallah Allah nimetlendirdi. Alel mü’minine Nimetler üzerine, iz bease fîhim Rasûlen min enfusihim kendi içlerinden bir insan olarak peygamber göndermekle Allah insanlara, mü’minlere büyük bir nimet vermiştir.
yetlû aleyhim tilavet ediyor-okuyor, aleyhim kendilerine.
âyâtihi Allah’ın âyetlerini,
ve yuzekkîhim Temizliyor, onları, tertemiz yapıyor, arındırıyor
ve yuallimuhumu’l-kitâbe onlara kitabı öğretiyor.
ve’l-hikmete hikmeti öğretiyor.
ve in kânu min kablu lefî dalâlin mubîn.
Ve eğer böyle olmasaydı kesinlikle onlar,açık bir sapıklık içinde kalırlardı.
Ondan önce yani bu böyle olmadan önce neydiler
min kablu” daha önceden lefî dalâlin mubîn” açık seçik bir sapıklık içinde idiler.

Böyle bir nimet getiren Peygamber aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a salâtu selâm olsun. İnşaallah.

Abdülkadîr Geylânîmizin meşhuuur salâvatı kübrası bu.
Burada, evet, burada gördüğümüz şey Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ilme’l- yakıny, ayne’l- yakyn, hakke’l-yakıynlerce nasıl görüldüğü.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin;

İlmel- yakıyn şeriattaki
Aynel- yakıyn tarikattaki
Hakkel- yakıyn mârifetteki Allah dostlarınca görüşü..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Haktan kastımız Hakikat-ı Muhammediye olarak.
Hakikat-ı Hak olarak gören HAKK’tır ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendi sırrıdır.
Kabe kavseyn gibi kendisine mahsusluğudur.


- Evet hangi konuya girelim Barbaros nerden ne istersiniz?

- Barbaros: Aklımda hiçbir şey yok hocam salâvat çok güzel maşallah her zamanki gibi yine işin merkezine çekti olayı. Şimdi buna bakarken bende şeyi düşündüm yani bir tane salâvat çevirmem lazîm İngilizceye çünkü ingilizceye hiç büyük salâvatlardan çeviri yapmadık yani. Böyle bi güzel bir örnek yani çok uzun da değil böyle bir anlatımı çevirebiliriz belki diye düşünüyorum.

*Evet, evet. 36. salâvatta Abdülkadîr Geylânîmizin
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Evet, evet. 36. salâvatta Abdülkadîr Geylânîmizin
Resim
4) 36. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Gavsı Azam Abdulkadîri Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:

TÜRKÇE OKUNUŞU: Allahümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin essâbiki li’l-halki nûruhu Resim Ve rahmeten li’l-âlemîni zuhûrûhu Resim Adede men medâ min halkike Resim Ve men beka ve men saîde minhum ve men şekâ Resim Salâten testâgriku’l-adde ve tuhîtu bi’l- haddi Resim Salâten lâ gâyete lehâ velâ mühteha velâ inkidâe Resim Salâten dâimeten bi devâmike Resim Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslimen kesiren misle zâlike.

KISACA MÂNÂSI: ALLAH'ım! Nûru mahlûkattan önce yaratılan (ilk halk), zuhûru âlemlere rahmet olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e; geçmiş ve gelecek mahlûkatın sayısınca, kullarından saîd (ehli tevhid, mutlu) olanlar ve şâki (inkârcı, bedbaht, mutsuz) olanlar sayısınca salât-ü-selâm getir! Rahmetini ihsân eyle, teslimiyet ve istikamet ulaşımımıza vesile kıl! Öyle bir salât ki sayılar, içinde gark olsun (sayıları, adedleri yutsun) ve hadleri (hudud, sınır) ihata etsin (kapsasın, içine alsın). Öyle bir salât ki sınırı (gayesi) ve sonu (nihâyeti) olmasın, asla kesilmesin! Senin sonsuz ebedîliğiyin devâmınca bir salât! Ailesine ve ashabına da böylece, çokca, tam bir şekilde selâmla, selâmette kıl rahmet ihsân eyle!

Resim

Resim---Allahümme salli ve sellim alâ Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin essâbiki li’l-halki nûruhu
ALLAHım Seyyidimiz ve Efendimiz Peygamberimiz MuHaMMeD aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a salâtu selâm ediyoruz ki en halkın en önde olanıdır.
İlk halkedilendir.

Li’l-halk halk içinde ilk halkedilendir.
O’nun nuru, O’nun nurundan yaratılan Külli ŞEY’den öncedir, en önde olandır.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur.
Câbir bin Abdullah radiyallahu anhu’dan:

“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Yâ Câbir! eşyâdan önce, kendi nurundan (Nurullah) senin PEYGAMBERİNİN NURUnu yarattı.” Ve şöyle buyurdu:
“O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki:
“ALLAHu Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı:
İlk parçadan KALEMi yarattı.
İkinci parçadan LEVH’i yarattı.
Üçüncü parçadan ARŞ’ı yarattı.
Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı:
İlkinden GÖKleri yarattı.
İkincisinden YERi yarattı.
Üçüncüsünden CENNET ve CEHENNEMi yarattı.
Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı:
Birincisinden mü’minlerin GÖZlerinin NURUnu yarattı.
İkincisinden KALBlerinin NURUnu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir.
Üçüncüsünden DİLlerinin NURUnu yarattı ki o da Kelime-yi Tevhiddir....”

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Resim

Resim---Ve rahmeten lil' âlemîni zuhûrûhu
Onun zuhuru âlemlerin zuhuru olmuştur. Rahmet olmuştur âlemlere.

Resim---Adede men medâ min halkike
Onun Adedi kadar olsun ki medâ min halkike Senin halkından kim geçmişse bu güne kadar.

Resim---Ve men bekâ ve men saîde minhum ve men şekâ
Ve men bekâ bundan sonra kim gelecekse, kalmışsa ve men saîde minhum ve men şekâ bunlardan kim saidse,


Said: dâimiyet aynıyetine sahip olan kimsedir. ALLAH celle celâluhu kendisini sevmiş, O'nun rızasına ermiş, âhireti için çalışan, mes'ud, mübarek, bahtiyar ve saadetli kişi.

Şeka: Bedbahtlık, kutsuzluk olup Şâki kudretullahı kendinde gören ve her çeşit günahı işleyebilen eşkiyâdır.


Bundan sonra gelecek insanlardan said ve şâkilerinin sayısı kadar olsun.
Çünkü hepsi O’nun nurundandır.


Resim---salâten testâgrikul adde ve tuhîtu bil haddi
Evet. Onların sayısı kadar öyle bir salât ki testâgriku’l- adde içinde kaybolacak kadar çokça ve garkedercesine.
ve tuhîtu bi’l- haddi hududları , “haddi” hadleri, “tuhitu” yani ihata eden, hududu bulunmayan bir deniz gibi, sonsuz olsun.

Resim---Salâten lâ gâyete lehâ velâ mühteha velâ inkidâe

Bu salâtımızın yukarda bi şeye dikkat ettiniz mi?

ve tuhîtu bil haddi adedler, sayılar salâten testâgrikul adde, Bir, iki , üç…, beş gibi saymaların tümü o salâtın içinde kaybolsun gitsin ve bunun haddi hududu da olmasın.
Sayıları adedleri yutsun.
Hadleri hududları sınırları içine alsın, ihata etsin, kapsasın, yok etsin.
Yani zamansız-mekansız şeye iklime çekiyor.
Öyle bir salât ki
lâ gâyete bir gayesi olmasın. lehâ ona bir gaye bulunmasın.
velâ mühteha nihayeti de olmasın.
Başlangıcı gayesi olmasın sonucu da olmasın.

velâ inkidâe asla enkaz olmasın. Enkaz ve harap olup yıkılmasın, sonsuz, yani kesilmesin salât .
Öyle bir salât ki,


Resim---Salâten dâimeten bi devâmike
Senin devamınca dâim olsun bu salâtımız. Senin Ebediliğince yani Allahu Zul Celâlin.

Resim---Ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslimen kesiren misle zâlike.
Kendisine, ondan olanlara ailesine, ashabına da sonsuz olsun.
Böylece
zâlike misle zâlike.
Bunun benzeri aynen onlara da olsun.
Tam bir TESLİM şekilde olsun.
Selâm olsun, selâmetle olsun, teslimen olsun.
İkiside selâmdır.
Selâm
ve sellim teslima ikiside selâmdır ama birisi başlangıçtaki es selâmüalaeyküm! diğeriyse sonuçtaki Dârus- Selâm, hatta ondan sonraki direkt Es Selâm'ın zuhurudur.
Resim
Kullanıcı avatarı
ser-ay
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 74
Kayıt: 20 Tem 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen ser-ay »

Allah razı olsun Gül kardeşim..
Kul İhvâni Hocamız'ın sohbetlerinden yararlanmaktayız
Ne kadar GÜZEL yine sitemize, ÖZ-EL olmuş..
Ellerine sağlık
Gönlüne Selâmetler dilerim..
Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/smflogofi9.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Allah cümlemizden razı olsun ser-ay kardeşimiz. İnşallah Rabbimize şükürlerimiz artarak devam eder.
Resim
5)37. SALÂVÂT-I ŞERÎFE

Gavsu'l-Azam Abdülkadîr Geylânî (kaddasallahu sırrehu)'nun salâvâtı:

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllî mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem.

MÂNÂSI: Güzel ALLAH'ım! Kemâl behçeti (kemâlâtın yüz akı, cem' in hak oluş sevinci, hayrın şe'en şirinliği), celâl tacı (celâl tecellîsinin câmi' tacı), cemâl behâsı (cemâl tecellîsinin övünç ve bilelik kaynağı), visâl şemsi (ulaşımın kavuşum güneşi), el vücûdun ubuki (VAR (celle celâlehu)'nun, mevcûdu var kıldığı müştak merkez, gerçek vücûdun varlık kokusunu neşredip duran Muhammedî mevcûd) ve küllî mevcûdların hayat kaynağı (iyelik iksiri), Subhanî saltanatıyın celâl izzeti (değeri, kıymeti, şerefi, hürmeti), Mâsivâ (ALLAH'tan başkası) Memleketiyin celâl izzeti (celâl tecellîyin tek tecellî odağı), sonsuz kudretini sergileyip icrâ' eyleyişine ilk sahib olan (Muhammedî Melik), Senin saffet (en halis, en hayırlı, en saf ve en iyi) ehlinden saflarıyın saflık (mâsivâdan arınmış, duru, saf, sırf, hak ve hayr üzere oluş) tırazı (arınmışlıkda en akdesi, aşk nakışı); EL AZÎM ALLAH (celle celâlehu) sırrında Sana yakın ehliyin (olanlardan) seçkinleriyin hülâsâsı (özünün özü, zuhûrat zübdesi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Kerîm Habibi (Sır Sevgilisi, Habbe Habibi), ALLAH (celle celâlehu)'nun Mükerrem Halili (ikrâma, hürmete, ta'zime ermiş ve saygı değer dosdu) Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle! (teslimiyet ve istikamet ulaşım arzumuza izin, inâyet ve hidâyet eyle! Şefâatını şifâmız et!)


"Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli Resim Ve tâcil celâli ve behâil cemâli Resim Ve Şemsil visâli Resim Ve ubukil vucûdi Resim Ve hayâti küllî mevcûdin Resim İzzi celâli saltanâtike Resim Ve celâli izzi memleketike Resim Ve meliki sun'i kudretike Resim Ve tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike Resim Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami Resim Ve Habibullahil ekremi Resim Ve Halilullahil mükerremi Resim Seyyidunâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem."
Resim
Resim---Allâhümme salli ve sellim ve bârik alâ behcetil kemâli
Kemâlin, kemâliyetin, Resûlî ve Rabbanî Rüşde Ermenin behçeti- bahçesi- yüz akı-HAKK’ın CEM’ oluşta hak oluş sevinci- HAYRın her ÂN ŞE’EN’inde Zuhur AYNası.

Resim---Ve tâcil celâli ve behâil cemâli
Ve tâcil Celâli Celâliyet Tacı.


'L-CELÂL (Celâlet) : Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun kahrının ve azametinin tecellîsi olup tüm varlık, celâl tecellîsi ile kendisine ihsân edilen ikrâmdan emredildiği şekilde faydalanır.

Aksine davrananlar ise mahvolurlar.
Ateş ocakta aşı pişirir, ancak kurallara uyulmazsa insanı da yakar.

İnkâr edene Celâl tecellîsi, ikrâr edene Cemâl tecellîsi...
Cenâb-ı HAKK (celle celâluhu)'nun; vahdaniyetine delil olarak yarattığı şeylerin künhü, ihata ve hislerle idrakten uzak ve celîl (celadet sahibi, âzim, mertebesi anlaşılamaz) oluşuna celâl denilir.
Bir yanda celâl bir yanda ikrâm
(cemâl : lütûf ve ihsânla tecellî).
Cenâb-ı HAKKIN sıfat-ı ezelîyesinde celâlî ve cemâlî tecellîsi; sıfat-ı efaliyesinin (bu âlemde) tecellîsinde: Kahr (lânet) -lütuf, hüsn-heybet, inkâr-ikrâr, haram-helâl, yalan-sıdk, tenzih-tezyîn v.s.vardır.
Âhiret âleminde ise
cehennem-cennet, nar-nûr, olarak tecellî eder...

Muhammedî tasavvuf âleminde: Terhib (korku)-tergib (rağbet), tenzir-tebşir, havf-recâ ki havf ile celâl tecellîsinden korunurken, recâ ile cemâl tecellîsine rıza ve İhsânullah aranır....


ZÜ'L İKRÂM: İnsanoğlunu mükerrem kılan Cenâb-ı Hakk (celle celâluhu), imkan (maddî-manêvi tüm ni'metleri) ile imtihan (tevhid-i tahkikî bilip anlayıp, yaşayıp, şâhid olup öyle hesaba gelmek) da karşılıksız ve sonsuz ni'met veren ikrâm sahibidir.

CELÎL: Celâdet (eşsiz kuvvet, şiddet, muhkemlik, metanet, salâbet) sahibi olup kuvvet ve kudretinde (potansiyel güc) mertebesi büyük ve Azîm ve kimseye muhtaç olmayan tek.
Celâl ve celâle
(azamet sahibi, büyük, yüce, münezzeh olmak. Uzun ömürlü olmak.) kökünden türeyen bir sıfat ismidir.

El Celâlü ismi; kayıdsız şartsız azamet sahibi, kadr ü kıymeti ve mertebesi en yüce olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.
Kur'ân-ı Kerîm'de Zü'l-Celâl terkibiyle Rahmân Sûresi (55) 27. ve 78. âyetlerinde geçmektedir.



وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

Resim---Ve yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi) : Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır. (Rahmân Sûresi, 55/27)


تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ

Resim---Tebârekesmu rabbike zîl celâli vel ikrâm(ikrâmi) : Yüce, çok yüce rabbının adı onun o celâl, onun o ikram. (Rahman Sûresi, 55/78)


Celîl'in mâzi fiili olan "celle" ile Azîz'in mâzi fiili olan "azze" birlikte "azze ve celle" sözü ile ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in maddî-mânevî tecllîlerini azametiyle ortaya çıkarışı (zühûrat) ululanır, yüceltilir ve şâhidi oluş şerefi yaşanır.

Kısacası CeLâL TeCELLÎsinde Nur-u MîM ANAdır-Temeldir ve her Mevcûdun Var oluşunda rahmetenli’l-âlemin RAHMetidir Tevhid Tâcıdır.


ve behâil cemâli
Celâl tacı. Zu’l Celâl’ı Ve’l- İkram’ın, İkram tahtası, ikram teknesi, ikram kabı, ikram-ikram verdiği nimet-i uzma, en büyük nimet, Celâl Tecellîsinin CEM’iyyet Tacı, yani tümünü Cem’ eden Cemâl behâsı, letâfet güzeli Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Cemâllileyitinin tecellîsinin övünç,
BİZ BİR-İZ BİLE-liğinin GÜZELlik Kaynağı. Sırf cemâl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Nedir Cemâliyyet?


El Cemîlü : Çok güzel olan ve herkese herşeye güzelliğini veren. Mutlak güzellik sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL...

Cemâl : Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, fiillerinde ve şeylerindeki güzelliğin aslen ve zâten sahibi Subhân ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'e samimî senâ ve gönül eğilimi tasavvufun ana direğidir.

Tüm celâl tecellîleri (Emrullah), cemâl (Muradullah) zuhûru içindir.
İkisi arasındaki kulluk kemâli hakiki hayattır. Ayni şeyin iki yüzünü "bile" kılıp birleştirmek için aklın hamlık sırrını silmesi serüveni ve seyr ü sülûk seferidir.
Bu silme işlemi ve sistemi ise nakil ilâcı ile mümkündür.
Kemâlâtın zıttı cehâlet olduğu gibi güzelliğin zıttı çirkinlik de haktır.
Kulları için
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in hikmet ve ibret sahneleri müşteri beklemekte ve insanlar akılları ve özgür iradeleriyle rollerini kendileri seçip oynamakta ve hesaba doğru koşmaktadırlar…
Güzeller güzeli
ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'in çirkini ve çirkinliği yaratmasındaki hikmeti, insanoğlunun kulluk imtihanı gereği tercihiyle buluşturmasıdır ki bunda bile güzele dönüş, tevbe ve istiğfâr fırsatı olduğu açıktır.
İnsan aklı, cüz'i cemâl anlayışıyla külli cemâlin peşine düşer ve yürümesi gereken yolun nakil
(Kur'ân-ı Kerîm), rehberinin Vekil (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem), ve hedefinin Asıl (livechillah) olduğunu anlar.
Zıtlar âleminde akıl, her güzeli ve güzelliği zıttı olan çirkin ve çirkinlikle bilir, bulur ve olur.
Aşk-ı mecâzi'den aşk-ı hakikiye geçiş insan nefsinin, bedenî oluştan ruhî buluşa geçiş şuûru ve yaşayışıdır. İşte bu muhteşem ve mübârek sılâ seyâhatı, sall ve secde zevkinin zîneti
(süsü); insan nefsinin aklıyla, mutlak güzeli (ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL'I) ve mukayyed (kayıdlı, kısıtlı, sınırlı, sorumlu) güzeli (mâsivâ olan kâinâtın her zerresinde) bilmesi, anlaması ve yaşamasıyla mümkündür.
Gerisi boş ve kuru laftır.



يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ

Resim---Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne) : " Ey âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü ALLAH israf edenleri sevmez." (A'raf Sûresi, 7/31)

Resim---Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : " ALLAH güzeldir, güzeli sever." buyurmuştur.(Müslim, İmân, 147; İbni Mâce, Dua, 10)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Ve Şemsil visâl"
Vuslatın, ulaşımın, kavuşumun şemsi.
Nasıl ki güneş şu anda bütün diriliğin canlılığın yani bitkisel besinin, temel ve tek gıdanın, diriliği yürütebilmenin tek şartı olan beslenmenin temelinde GÜNEŞ var ise;
Varlığın temelinde de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır.
Çünkü güneş
mustekarrin lehâ buyrulan takdir edilen bir yere gitmektedir.



وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ

Resim--- Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) : Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. (Yâ-Sîn Sûresi, 36/38)

Rucu’ ediyor çünki.
Rabbinize rücu edin!
Rahmân’a Gelin!
Allah’a firar edin!
Allah’a rücu edin.
Bütün bu âyetler bütün sistemin kendisine SALL ettiğini İsal (ulaşım, kavuşum, erişim) ettiğini vuslat dilediğini gösterir.
Çok ilginç şeyleri. Kelimeler çok ağır kelimeler. Yani zor.


Resim---Ve ubukil vucûdi
Vücûda gelişin, mevcud gözüküşün, istihak merkezi, abakı.
Abak; göbek gibi yani lâzım ve lâyık olmaktan, icab etmenin mutlaka şartı olandır, abak. Mevcud olmanın ana şartıdır, “Olmazsa, Olmaz!” ıdır.
Şeytan dahi var olabilmek için nurundan yaratılmak zorundadır. İblisliği daha sonradır.
Bizim akıl için; iyi, kötü vesaire dediğimizin tümünün temelinde AKLımız vardır.
Yaradılışta ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Allah’ın Nurundan ilk önce Benim Nurum yaratılmıştır!” buyurunca biter iş.
Bütün kâinata kendisi
rahmetenli’l- âlemîndir.
İblisin dahi varlık göstermesi, Firavunun da varlık göstermesi bir RAHMETtir varoluşları bakımından.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın düşmanı gösterilen açıkça gösterilen, bildirilen Firavun kelimesini okursanız yine sevap alırsınız.
Çünkü onun Firavunluğu yaptığı işinden dolayıdır, ASLı yine Haktır.
Firavunluğu rüşde erdikten sonra, tercihi, ameli, fiili, işi inkar-küfür olduğu için şirkin lideri olmuştur.


Resim---Ve hayâti küllî mevcûd

Bakın ne kadar ilginç.
Gerçek ve TEK vücûd, Vâcibu’l- Vücûd olan Allahu Zu’l- Celâl’indir.

Vücûd sadece Allah’ta vardır ve olması icâb eder, Vâcibtir olması.
Mevcud ise; gelip geçici, izafî, geçici, bir rol gereği gelen, gözüken, yaşayan sonra yok olan gölge vücûdlardır ki aslında yokturlar. Bunlar mevcuddur ve Yarata'nın Yarattıklarıdır.
Ressamın Vücudu ile yaptığı RESİMlerin vücudlarını düşünelim; ilişki, bağımlılık ve varlıklarının farklı ama BİRlikte olduklarına bakalım.

İşte bu mevcudların da tümünün hayat kaynağı,
El Hayy Sahasına çıkış ve devam noktasıdır her ÂN yeniden yaratma ŞEENinde kâinât için.
Mevcudiyetin de tümünün hayat kaynağıdır.


Şunu çok iyi anlamak lazîm ki;
Bu âlem, şu kadar milyar sene önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nurundan yaratılmış da durmadan bakım onarımı yenilenmesi yapılıp durmakta değil.
Öyle değil her ÂN yok edilip varedilen bir varlık sistemi VARdır Sünnetullahta, her ÂN.


يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ
Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî ŞE’Nin: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” (Rahmân Sûresi, 55/29)

Küllî ŞEY Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Nurundan yaratılıp, yeniden var edilmekte her ÂN, şu ÂNda.
Şe’en, yok ol-var ol, yok ol-var ol!
Ya da var ol - var ol! Yeniden var ol! Yeniden var ol! Buyurulmasıdır her ÂNda.
“OL!”urken başka bi şeyden mi oluyor.
İşte bunu, bunu insan aklı anlamakta çok büyük zorluk çekiyor Barbaros can!

Nedir ubuk?
Kudretullah diyoruz. Kudret nedir?.
Taktir edebilme etki-yetkisi olan, gücü kuvveti olan oluştur.
Ceryan buzdolabını donduruyor, fırını yandırıyor, gücü var, 220 W. Vs. özelliği var çünkü.
Ama 110 W. olursa yapmıyor. Yetmiyor gücü ve ayarı.
Ve bütün ÂLETleri Ana Merkeze BAĞlayan Tek Hatt vardır son UÇta..
Çoğulu “ubuk” olan “abak”;
Eseri USTAya, Bebeği ANNEsine bağlayan Göbek Bağı gibidir ve mutlaka gerekir Sünnetullahta.
Sistem oraya bağlıdır.
İşte bu bağ dâima Vâcibu’l- vücûda bağlıdır.
Bu âlemde ise AKLın Anlaması EMRedilen;

Rabbinize rücu edin!
Rahmân’a Gelin!
Allah’a firar edin!
Allah’a rücu edin! gerçeğini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem den Duyup Uymasıdır.



اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

Resim---“ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) : ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr Sûresi 24/35)

Allahu nûrus semâvâti vel ard(ardı)
Ne görüyorsanız Allah’ın Nurudur.
Küllî şey her AN Allah’a bağlıdır.
Yani ceryan Keban’a bağlı dediğimizde , her an ama her an bağlıdır . Bir saniye kesilse yoktur.
Onun için sürekliliği, Dâim-Kaim oluş, her an şah damarımızdan yakın olan Rabb’a göbek bağından da bağlı oluşumuzu anlamak yakıyn akraba diyor kariblikte.


Ve ubukil vucûd”.
Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki atomun şu anda var olan bütün atomlarında merkezinin merkezinde olandır yaratılış bakımından.
Çünkü O’nun Nurundan zuhur ediyor Nurullah bu ÂLEMe ve O’nun temelinde O var.


Ve hayâti
Şu ANda ki HAYY oluşları HAYYAT-ta bulunuşları, bütün küllî mevcudun, kim ki mevcud ise zâhir-bâtın bunların hayy diriliğini de verilmesine SEBEBdir.
Evet küllî mevcudların hayat kaynağı.
İyelik iksiri bir anlamda.
İyelik ki kimlik kişilik sahibi olmaktır.
Bu
ubukil vucûdda bir neş’e vardır çünkü.
Gerçekte mevcud olan
ALLAH celle celâluhu iken, insanlar Allah adına Allah’ın Halifesi olarak, diğer varlıklar ise Allahu Zu’l- Celâl’in lütfu keremi olarak varlık kokusunu Allah’ın imzasıyla taşıyıp durumaktadırlar.
Neşredip durmaktadırlar.

Öten kuş: Bak şah damarımdan yakın olan Rabbımla İç içe özümden de YAKÎN senin için ötmekteyim! demekte.
Tüüüüüm mahlukat insanın emrine halkedildiği için ki böyle âyet var biliyorsunuz.



وَسَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا مِّنْهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لَّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Resim---“Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne) : O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Câsiye Sûresi, 45/13)

Musahhar kılındığı için varlık kokusunu durmadan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Muazzez Ruhundan su gibi neşredip durur, yayar durur. Muhammedî bir vücûddur bu.
Bu mevcudluk Muhammedî’dir.

Mâsivâ dediğimiz mevcud oluş Allah’tan gayrı mevcud oluşların hepsinde kim vardır?
MuhaMMed aleyhi's-salâtu ve's-selâm vardır.
Bizler bilmeden taşa tutarız mâsivâyı.
Hâlbuki mâsivâ en somutlaşmış
ALLAH celle celâluhu Nur’udur.
Bu kendi nefsimizin anlayışsızlığını taşa tutacağımız yerde bizim İslam Âlemi ya da tasavvuf sistemi kaykıldığı için, yamulduğu için, merkezden kaçırıldığı için, eksantrik olduğu için ne yapmıştır?
Taşa tutmuştur!
“Dünya leştir”

“Kim için leştir?”
Hevâsını ilâh yapan Nefsi Emmare için leştir.
“Nefsi Akdes için nedir?”
“Allâhu nûrus semâvâti vel ard (ardı)”dır.
Allah’ın Nur’udur. Âyetle sabit bu böyledir.
Buradan kasıd şudur.
Madde perestlik-materyalistlik, eşya perestlik aslında akıl perestlik, nefis perestlik bunlardan kurtulmak için bu sevgilerin gerçek olmadığını gösterebilmek için böyledir.

Abdülkadîr Geylânî kaddesallahu sırrahu yu iyi ANlamalıyız.
O’nun Tarikat ve Tasavvufu öyle herkesin zannetti gibi eline bir tesbih alıp şunu çek bunu çek değil Muhammedî İRFANla Anlatmak, Anlamak ve YAŞAmaktır.

Var olan Allah celle celâluhu’nun mevcudatının var olduğu Mutlak Mâsivâ Merkez öyle bir ABAK, öyle bir Göbek öyle bir MERKEZ ki lazîm - lâyık – “OL”mak şartında olmazsa olmazdır Sünnetullahta.
Gerçek vücûd, Vâcibul Vücûd Allah’ın; varlık kokusunu varlıklarda neşredip duruyor, neşredip duruyor.
Bizim koyunla domuz arasında fark görüşümüz varlıkların yüzünden değildir.
Bizim iyile kötü arasında iyi - kötü diye insanları ayırmamız insanların yaradılışından dolayı değil İŞledikleri İŞlerden dolayıdır.
Buna aklımızın çok iyi ermesi lâzım.
Onun içinde işte dünya kötüdür evet kötüdür ama Dünyaya tapanlar için kötüdür.

Yoksa dünya, Allahu Zu’l- Celâl’in El Zâhir esmasının açıkça ZUHURATIdır.

Barbaros:
O şekilde anlamıyorlar işte hocam.
İnsanlar câmide hoca diyelim ki imamlar falan vaaz verirken dünyayı devamlı yerden yere vuruyor.
O sanki öyle bi şey yapıyor ki yani bu dünya hayatı tamemen batırıyor ve esas hayatın şeyde başlayacağını öldükten sonra yaşam bittikten sonra kurulacak olan yaşantının şeyiyle düşünüyor.
İşte cennet hayatını düşünüyor efendim meyveler, şunlar bunlar, ağaçlar, dağlar, kirazlıklar, muzlar, süt ırmakları, şarap ırmakları daha böyle güzel bir yer varmış..
Benim dediklerimi yapın da ondan sonra böyle bir yer var, kuracağız onu, oraya gideceksiniz orda en güzeli keyfinize bakın!
Öyle bir anlayışla baktıkları için ilk bakışta insanlara, insanlar böyle bir hayal peşinde dolaşıyor ömrünün son günlerine kadar hep bunu hayaliyle yaşıyor sürekli o süre içerisinde başka türlü düşünemiyor eğer tâbi birisi de aydınlatmıyorsa kendini, yaşamı da böyle hayalle sona eriyor tâbi.


Kulihvâni:
Evet, zor olan ya da tehlikeli olan şey bu âlemi başkasının âlemi sanmak.
Bu âlemin dışında başka bir âlem var, burayı iptal edeceğiz, yok olacak vs.

“Onların cennet ve uyunlarına siz varissiniz.”
Âyetler var.
Küfür kavimden bahsederken, onlar şunlardan şunlardan cennetlerden, uyunlardan varis bırakarak yani varisi sizi bırakarak gittiler ve cehennemi satın aldılar almaktalar.
Şu anda fiilen yapmaktalar bu işi.
Kabre girdik yeni bir âleme girdik bu anlamda değil ki o. Yani insanlar ölünce o âlemlere gidiyor bunda ne var?
Ne buyurmakta:
“tebdil olduğunda” buyuruyor, değişim gösterdiğinde.
Bir yer meselesi akıl için vardır.
Zaman meselesi akıl için vardır.
Şunu dese ki birisi; İslam inancına göre bütün ruhlar, Almanya’da Amerika’da şurda burada dese ne yapmış olur?
İğne ucu kadar yer gösterse doğru değildir çünkü. Zamansız ve mekansız bir âlemdir orası.
Ancak akıl için zaman ihtiyaç vardır mekana ihtiyaç vardır.
ANlayış, ANlatım ve İmkanla Yaşayış İmtihan için.


Burda Abdülkadîr Geylânî Efendimiz’in ne buyurduğuna bakıyor musunuz?
Vâcibul Vücûd olan gerçek var olan Allahu Zu’l- Celâl’in göbek bağı gibi bütün varlığa bağlayan noktası Mazharı, Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm Nur-u Mim’dir. Bunu söylüyor, ve diyor ki;

Ve hayâti küllî mevcûd
Bütün mevcudların Hayat Bağı da O’dur.
Ne biliyim ben Barbaros’un bir zaman sonra bir torunu gelecekmiş Dünyaya.
Gelecekmiş ama onun da Göbek Bağı - Hayat Bağı burada işte.
Bu hayat bağının bağlılığı, 1500 sene önce Arabistan’da bir ZÂT yaşadı.
İsmi Muhammed aleyhi's-selâm’dı. Öldü gitti değil!
Her an yok edilen - var edilen bir kainattan bahsediyoruz. Her AN ŞE’EN den bahsediyoruz.
ALLAH celle celâluhu hiç bir “ŞEY” i iki kere kullanmaz ve yeniden
KûN feyeKûN EYler.
Tenzih ederiz Allahu Zu’l- Celâl’i plan proje yapmaktan, bir şeyi yaratıp onu düşünmekten, tamir etmekten, hiçbir şeyden, hiçbir düşünceden, o dilediği anda
KÛN buyurur bitti.
“OL!” ve OLUR. Her yeniden AN olur - her AN ŞEY olur. Onun için diyorum, istedikleri kadar jeolojik hesaplar yapsınlar, asırlar tayin etsinler, bir trilyon sene önce yaratıldı desinler.
Trilyon senelerdir dönüyor atom .

Yüzbin trilyon sene deseler de daha dönecek, bu dönüş ne dönüşü bu?
Yoksa her AN yok edilip var ediliyor da ben sen mi zannediyoruz ki dönüyor?
Bu, bu frekans, bu aç-kapalar, bu 0-1 ler, ikilik âleminin kırıntıları döndü gibi gözüküyor.
Nedir dönüş? Nedir kuvvet? Nedir enerji? Ne olunca enerji olur? Kuvvet olur? Hareket olur? Hareke olur?
İşte hayat bağı olan mevcudların HAYAT BAĞI bakımından da Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a es Selâm olsun.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Resim---İzzi celâli saltanâtike
Salta güç kuvvet sahibi olup onu kullanabilmektir. Sultan, saltası-saltanatı olandır.
Etki ve yetkisi olan. Gücü kuvveti olup elinde tutandır.
Biliyoruz ki
sebbeha Sisteminde yusebbihu” Sisteminde atomundan tutun, sonsuz kâinatın tümünün göründüğü küresel varlıkta aynı kuralla dönmekte her ÂN.


يُسَبِّحُ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ

Resim---“YUSEBBİHU lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm(hakîmi) : Göklerde ne var, yerde ne varsa (HEPSİ) O mülk-ü melekûtun eşsiz hükümrânı, noksaanı mucib herşeyden pâk ve münezzeh, gaalib-i mutlak, yegâne hukûm ve hikmet saahibi ALLÂHI TESBÎH (VE TENZÎH) ETMEKDEDİR.” (Cuma Sûresi, 62/1)

Yusebbihu: tesbih eder.
Sebbaha: yüzmektir..


Yerdeki göklerdeki ZeRReler yani ATOMlar;
NeşRlerinden HaŞRlerine kadar döndüler, dönmekteler ve dönecekler.
Bu SeBBaHa yüzüş RAKSı hep sürecek her AN yeniden Yaratılarla ŞEENULLAHta..
Ve ne zamAN, AKILlarımız
DEVR-ÂNı Anlarsa ve DEVRe İştirak ederse Yusebbuhu Zikr-i Dâmindeyiz inşae ALLAH..

Atom kesitte de öyle dairesel gözükmekte biliyorsunuz. Aslında küreseldir. Yani yörüngeleri bir küredir. Küreyi tamamlar.
Bütüüün sistem küreseldir.
Varlık Küresel Sistem üzere kurulmuştur.
En mükemmel şekil de KÜREdir zâten bu Âlemde.
Bu
sebbeha bu dönüşler durmadan dönüşler bunun saltanatının celâl izzeti, tecellî izzeti, ortaya çıkış izzeti, kıymeti, şerefi, hürmeti, değeri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e aittir. İşte bu tecellîyi ilk ortaya atılışında merkez Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir bu saltanatın.


Resim---Ve celâli izzi memleketike
Yâ RABBî, Senin Memeletiyin-Mülküyün Celâl İzzeti, kıymet değerini yansıtanı..

Memleket, Mülk Âlemleridir on sekiz bin âlemdir.
Mâsivâ memleketinin, ALLAH celle celâluhu’dan başkalık memleketinin, Allahu Zu’l- Celâl’in ZÂT’ının dışındakiliğin, memleketi budur çünkü.


مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

“Mâliki yevmid dîn(dîne) : Din gününün malikidir.” (Fâtiha Sûresi, ¼)

El Melikü : Hâkim'i Mutlak. Sistemin Sahibi. Eşyâ, olay ve herşeyde mutlak tasarruf ve mülkün Sahibi. Sünnetullah Sahibi...Mülkünü idâre eden mutlak Melik olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Mâlikü'l-mülki : Mülkün mutlak sahibi olan. Halkettiği mülkünün mutlak mâliki ve sahibi olan ALLAH-U ZÜ'L-CELÂL.

Allah bir yere, zamana, mekana veya varlığa, insan Aklı anlamında benzer bir varlık olmaktan münezzehtir.
ZÂT’ında ZÂT’ıdır, o kadar.
Celâl tecellîsinin tek tecellî odağı oluşu yani memleketin CELÂL İZZİ oluşu, tek tecellî merkezi, tecellî kıymeti ve Tecellîye kadîr oluş odağı oluşu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Nur-u Mim İzzetidir, itibar üstünlüğü ve seçilmişliğidir.


Resim--- Ve meliki sun'i kudretike
Yâ RABBî, Senin Muhteşem Sanstıyın eserleriyin melikidir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem..

Yâ RABBenâ, Kudretinle neyi sanat olarak
sun’a sanat olarak neyi sergilediysen bütün bunların Masdar,Mazhar, Menşe’, Menba’ Melikidir.
Ne demek Melik?
Kûn fe yekûn letaifinin Muhammediyetidir.
Kûn fe yekûn o noktada olmaktadır çünkü.
O’na mazhardır O, zuhur yeridir, icra’ ve icâd yeridir.
Sonsuz kudretini Allahu Zu’l- Celâl sanat olarak sergileyip, icra eyleyişine ilk sahib olan Muhammedî Meliktir.

Melikten ne doğacak?
Mülk ya da Meleke doğacak değil mi??
Mülk ya da Meleke doğacak.
Burdan hareketten
MÜLK-Madde doğarken yani bâtından zâhire çıkarak doğmaktadır.
Harekeden ise
Meleke-Mânâ doğmaktadır.
Meleket âlemi, Mülk Âlemi, Melekut Âlemi. Bâtın Âlemi. Bâtın Âlemininden zuhur Mazharı Nur-u Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm’dır.
Evet bunuda not olarak bir köşeye kaydedelim.
Ben böyle anlıyorum âcizane.
Zâhirde mülkü, bâtında Melekeyi yani mânâyı.


Resim---Ve tırâzi safvetissafveti min ehli safvetike
Safvet; Sâfilik, Saflık, Temizlik, Pâklık ve Hâlisliktir.

En hâlis, en hayırlı, en saf, en iyi, en güzel.
Yâ RABBenâ, Senin sefvet ehlinden, saflarının- saflık tırâzı, arınmışlıkta en akdesi, en nakışı, en güzel ve süslü gözükeni, en güzeli olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e..
Tırâz, Maraş işi gibi güzel bir ipekli üzerinde güzel bir altın gümüş işleme gibidir.
Saflığı ve süsü net gözükür.

Burada saflıktan kasıt nedir?
Mâsivâdan arınmış, Allah’tan ayrı oluşu, ayrılık değil-gayrlık değil bir imtihan gören şah damarından yakın Rabb’ısını canından da can olduğunu anlayan, ellerinin, gözlerinin, ayaklarının , dışarıda gördüklerinin Allah’ın Nur’u olduğunu anlayandır.
Öyle hayalperest gibi bir ALLAH celle celâluhu yu akıl kendisi gibi bir şeymiş sanması, Allah denizmiş o da damlaymış gitmiş Allah’a karışmış fenâfillah olmuş filan bunlar aklın uydurduğu şeylerdir.
Onlara hiç gerek yok zâten fiilen içinde yaşamaktayız şu AN.

Şah damarınızdan yakınım âyetiyle Allahu Zu’l- Celâl özünüzün özündeyim buyururken yer olarak değil yaratım olarak İçerde-Enfüste..
Yerde ve gökte gördüğünüz Allah’ın Nur’udur derken elleriniz ayaklarınız her ne var ise bütün bunlar ALLAH celle celâluhu’nun Nur’unun zuhuru olduğunu anladığı zaman kişi dese ki: “Ben fenâfillah değilim!” dese de Allah’ta fâni olmuştur.
Fâni nedir?
İçindeki Nur’da gark oluştur.
Kendi özünde, varlığındaki Nur’a gark oluştur.
İşte böyle bir safvet, mâsivâdan, ayrılıktan-gayrlıktan, Allah’sızlıktan arınmış, böyle duru, saf OLuş..
Hak ve hayr üzere oluş safveti bunun tirâz oluşu yani sahiblik Rububiyetine taraf oluşu.

Bizzât, bende öyleyim deyiş..
Ne yaparsan yap, bir altın külçesini istersen dünya güzellik kraliçesinin başına taç yaparsın, istersen ayakkabının altına çivi yaparsın.
Bu senin bileceğin iş fakat altın unutma ki safvettir.
Kullanıp kullanmamak öyledir.
Ellerin Allah’ın Nur’udur.
İster bir yetimin başını okşa istersen bir tokat at ama
ellerin “Allah’ın Nur’udur” u unutma!

Bunu iyi anlamak lâzım.
İnsanlar amelleriyle-işleriyle imtihan olmaktadırlar ve sevab-günah benden işlenir.
Niyet ve amelleriyle imtihan olmaktadır.
Allahu Zu’l- Celâl’in mülkünde ve meleketinde bir değişiklik yapma hakları yoktur.
Sünnetullah’da bir farklılık çıkarma hakları asla yoktur.
Buna dikkat etmemiz gerekiyor.


Evet tirâzi safvetissafveti min ehli safvetike
Burada üç kere tekrarlanmasına dikkat ediyor musunuz? Bu Şeriattaki, Tarikattaki, Mârifetteki Saflıklarının, arınmışlıklarının tirâzıdır.
Bir anlamda
Rıza Tarafıdır.
Bir anlamda saflığa sahib çıkışın rüşd tarafıdır.
Rububiyet tarafıdır.
Şu AN da fiilen kullanılmaktadır.


Resim---Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike sirrullahil a'zami
Ve hulâsatil hâssâti min ehli kurbike evet sirrullahil a'zami evet.
El Azîm ALLAH celle celâluhu O.
Allah celle celâluhu Sırrında sana yakın ehlinin, seçkinlerin hülasası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Öyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ki,
hulâsetil hâssâ hâssâleri, sırr-ı sıfır sahibleri , hasse hass olanlar.
min ehlil kurbike en yakın, ehlilik, akrabalıkta kurbta en yakında olanlar.
Habli’l- Verid en içteki İÇ Çember, daha çizilemeyen nokta da.
Hani pergeli koyuyorsunuz kâlemi iyice kapatıyorsunuz bir çember çiziyorsunuz .
Bundan içerde-ÖZde bir daha küçük çember çizemiyorsunuz.
Çünkü kalemi merkez mili durduruyor, engelliyor.
En içteki çemberde olanlar var, bu kadar kurbiyyet, bu kadar kariblik, bu kadar yakınlık bulanlar var.

Sirrulillahil a'zim işte bunlardır el Azîm esmasının Allah’ın Azametinin El Azîm esmasının sırrı.
Azamet nedir?
Benim acizane anladığım azamet, İnsan aklının Kafa Gözünün-basarla kainatta görebildiği bütüüün Sanatullah, Allah’ın sanatları,eserleri Azametullahtır.
İki Gönül Gözü- Kalb Gözü
basiretiyle, Kalb Gözüyle görebileceği, aklın anlama sınırlarına gidebileceği Kudretullahtır.
Daha ötesi Allah’a aittir.

İşte bu ÂŞIKlar, Ez Zâhir esmasının zuhuru olan El Azîm esmasının Azametinin sırrına eren garipler, karipler, en yakınları hassü’l- hass hassa haslarının hülasası netice olarak ANAsı Nebiyyü’l- Ümmîsi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
İşte Allahu Zu’l- Celâl’e en yakın ehli olanların, Ehlullahın, seçkinlerin hülasası özünün özü zuhurat Mazharı, Ana Merkezi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i övmeye devam ediyor Geylanî Babamız..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Resim---Ve Habibullahi’l- Ekrem
İkram eden Allah’ın Habibi, Zu’l- Celâli Ve’l- İkram’ın habibi, habbesi, tohumu .
Habbe nedir?
Zâhir-Bâtın BİLEliğinin hakikatı onda çünkü.
Aklının, akıl biliyorsunuz iki uçludur; Zâhir ve Bâtın. Evvel ve Âhire gidemez akıl.
Ayna gibidir iki yüzlüdür. Zâhir ve Bâtın.
İnsan böyledir. Akıl böyledir.
Mâsivânın derdi İKİ-liktir.
Bu İKİ-liği, bu ikiliği seviyelediği anda AKIL artık NAKİLdir.
Buna çok dikkat etmek lâzım.
Habbe, tohum demektir.
Hiçbir şey yok iken Allah celle celâluhu varken;
Bir Habbe, Allahu Zu’l- Celâl’de bir muhabbet habbesi varmış da o ortaya çıktı. Habbe yani.
Bütün bu Kâinât ve mânâ üredi Habibullah Nurundan. ALLAH celle celâluhu’nun Habibi, Sevgilisi demekle işin içinden çıkmazsınız.

Ne demek sevgilisi, ne için sevgilisi?
İşte böyle basite indirgersek, Habibullah; Allah’ın sevgilisi, Allah’ı çok sever, Allah da onu çok sever.
Bu bu kadar mı?
Sevgi kelimesi habbeyle, muhabbetle bir anlat bakayım. Ne muhabbet? Temelin de ne var?
Temelinde tohum var.
Bir annenin çocuğuna duyduğu, 90 yaşında ninenin 70 yaşındaki oğluyla yeni doğurmuş gibi ilgilenmesinin sebebi HABBEdir.
İlk doğurduğu gün aldığı HABBE-TOHUMdur.
İÇinde-BATNında İlk Var olduğu gün DOĞan Çocuk SEVgisidir..
Temeli tümü habbe, muhabbete bağlıdır, habbeye bağlıdır.
Her KİM ki DİRİlik taşıyorsa habbeye bağlıdır, tohuma.
Bu ister yumurtada ki tohum olsun, ister çekirdekteki tohum olsun, ister insandaki tohum olsun.
Fark etmez hepsi HABBEdir.
Ve bütününün temelinde muhabbet vardır.

Ve Habibullahi’l- ekrem" Resûlu Ekrem, El Kerîm olan, ikram edici olan Allah’ın sevgilisi, ALLAH celle celâluhu’nun Kerîm Habibi ve aynı zamanda, kendisi Rahmeten li’l- âlemin olmakla zâten kerîm ve El Kerîm olan Allahu Zu’l- Celâl’ın Habibi aynı zamanda.
Nedir Kerîm Habib, HABBE habibidir.
Öz habibibdir, Sır SEVgilisidir.


Resim---Ve Halilullahi’l- mükerremi

Allah’ın Halili ki El Mükerremdir.
İkrama, hürmete, övgüye, yüceltmeye, ta’zime ermiş saygı değer DOSTudur, HALİLidir.

Nedir Halil?
Zâhir Bâtın Lütfullah’ın hılkıyet olarak ahlâk olarak kendisine verilmiş olmasıdır.
Halil olanlar, “Hâ” ile Lütfullah’ın Zâhir-Bâtın ince letafetin, Lütfullah’ın, inceliklerin, işin son uçlarının, neticelerinin tümünün ahlâkında, hılkıyetinde vardır, yaradılışında vardır.

Halilu’r-Rahman, Halilullah kimdir?
İbahim aleyhi's-selâm’dır.
Çünkü İbahim aleyhisselâm, EBU RAHÎMdir, RAHÎM’in BaBasısdır, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in NESLidir ASLıdır..
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem O’nun (aleyhi's-selâm) torunudur.
Ben ise şimdi ancak Halilullah, Halilullahu’l- Ekrem olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Resûliyetinden bahsediyorum.
Habibiyetinden bahsediyorum.
Küllî ŞEY, MîM NuRundan yaratılmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
MuhaMMediyeti , MahMudiyyeti, AhMediyeti, RESÛLİYETini ortaya çıkarır hep BİRlikte. Bize bildirildiği ANda, TEBLİĞ, TENZİR, TEBŞİR, TEŞHİD-Şâhimiz oluşuyla Müslim ve Mü’min Oluruz..
Amaa Habibiyeti, VARlık öncesi ALLAH celle celâluhu’nda MuHABBEt Tohumu HABBEsi oluşu Ezelîdir.
Nebiyyü’l- Ümmiyeti ise İLK Yaratılan NOKTA ile Nur-u MîM ile başlar.
Küllî ŞEY’in “ÜMM” üdür, ANA-sıdır ve Küllî Şey ÜMMetidir.
Allah var idi “a’mâ” daydı-varılamaz ulaşılmaz KÖRlüğündeydi AKIL için..
Yani akıl için bir bilinememezlik körlüğünde idi.


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e soruluyor: “RABB’ımız, gökleri ve yeri yaratmadan önce neredeydi?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Üstünde ve altında hava bulunmayan bir “a’mâ” daydı” buyuruyor.”
(İbni Mâce, Mukaddime 13)

İmâm-ı Alî kerremullahi veche ise: “Elân dahi öyledir” buyuruyor.
A’mâ ise körlüktür...
Sonsuz ve zifirî karanlıkta asla bir şey görememek oraya ait bir hususu bilememektir...
İşte ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e ait bu BİLİNEMEZlik karanlığının-A’MÂlığının adı AHAD celle celâluhu’dur...
Koyu bir karanlığa benzetildiğinden câhilliğe de mecâzen “ÜMMΔ denilmiştir.
Hatta ledünn ilminden nâsibsiz ve sözde ilim ehlince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Nebîyyü’l-Ümmî” oluşu, anasından nasıl doğmuş ise öyle kalıp okuma yazma öğrenmemiş (hâşâ câhil) kimse sanılmıştır.
Böyle anlayış ve anlatış ahmakçadır.
Arapça’da anneye “ÜMM” denmesi, karnındaki bebeği için zifiri karanlık içinde emniyet yuvası ve bilinemezlik karanlığının benzeri oluşundandır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Nebîyyi’l- Ümmî buyurulması ise;
Nebî, haber getiren.
Nebîyyi’l- Ümmi ise bilinemezlik a’mâsından haber getiren ezel HABBEsinin (Habibîyyetten) zuhûru olan demektir.
Kelime KÖKleri önemlidir Arapça’da..
Arapça, âri ve asil bir dildir.

“Cennet dilidir” buyurulmuştur.

Ve “İlk defa Benim Nurumu yarattı!” buyururken,
Ali kerremullahi veche Efendimiz ne buyuruyor
“el AN-şu ANda da ŞE’ANdadır, öyledir ALLAH celle celâluhu”.
Bilinemezlik karanlığındadır, varılamazlık, düşünülememezlik , anayamamazlık, anlaşılamamazlık perdesinin arkasındadır Allahu Zu’l- Celâl.
Ve Halilullahi’l- Mükerremi
Mükerremdir, İkram eder, ikram onun yüzünden edilir. Kerîm kendisinden.
Bakın El İkram, El Mükerrem.
Mükerrem kendisine hürmetle tanzim edilen, ikram olunmuş.
Öyle bir mükerremde öyle bir,
Mükerrim ve Mükerrem. Mükerrem kendisi mükerrem ikram edilendir.
Mükerrim ise aynı zamanda kendisi de başkalarına ikram edendir, Kerem Kaynağıdır .
Böyle bir Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin ÜMMetiyiz elhamdulillah!..


Resim---Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedun sallallahu Tealâ aleyhi ve sellem
İşte böyle bir Peygamber aleyhi's-salâtu ve's-selâm’a salâtu selâm eyle Ya Rabbiımız BİZim için.
SELL teslimiyetimizi SELÂMETle SALL İstikametimize kavuştur!
Bizim bir şu KULluk işimizi bir gör, görelim .
Hani buyuruyordun ya:
“Allah ve Resûl’une teslim olun!” diye.
İşte
“Allah ve Resûl’une teslim” olmak istiyoruz Ya Rabbımız!
Sen’den önce teslim olmamız gereken; bizim gibi bir insan olan, beşer olan
Beşeriyeti, Velayeti, Nübüvveti ve Resûliyyeti ni CEM’ eden ABDULLAH sallallahu aleyhi ve sellem olan var ya, Muhammed aleyhi's-selâm, işte O’na TESLİM olmamızı sağlasan ya!
Ve ona SALL ederek, onun İSTİKAMETine gittiği SANA-ZÂTına İRSÂL edişine RÜCÛ’ götürüşüne, SILAmıza VUSLATımız nasib-i müyesser EYle inşaeALLAH!


“Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu
İrci'iy ilâ RABBiki”


يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Resim---Ya eyyetuhennefsu'l-mutmeinnetu: Ey, RABBine, itaat edip huzûra eren nefis! (Fecr 89/27)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---İrci'iy ilâ RABBiki râdiyeten merdiyyeten: RABBine dönüver, sen râzı, O da senden razı olarak. (Fecr 89/28)

Nerden, Neden, nasıl, niçin geldim nereye nasıl gideceğim?
Nasıl geldim ki nasıl gideceğim?
Geldiğim gibi gideceğim, “irci’iy rucu’ et” buyuruyor AYNen.
“Nasıl edeceğim?”
O’ndan yaratıldığıma katılacağım ki, İLK NUR’u bulacağım ki gidebileyim.
Burada açık bir şey var.
İşte bu ulaşım algımıza inayet eyle, hidayet eyle, selâmet eyle!

“Şefâat ŞiFÂsını” yani içimizdeki Muhammedî Hakikate şâhid olmamızda şifamız kıl Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi!
Böyle bir Sâlâvât-ı Şerifedir, Abdülkadîr Geylânî Efendimiz’in bu muazzam salavatı. Evet.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

“Gül nasılsın? Ağır konular ama sıkıcı oluyor mu anlıyor musun?”

Gül: İyiyim hocam Allah razı olsun. Anlamaya çalışıyorum yani en azından anladıklarım çok güzel, çok teşekkür ediyoruz. Hocam bir de ben bir şey isteyeceğim ama bilmiyorum mümkün olur mu? Bu akşam kısa da olsa, besmele ile ilgili, daha önce çok sohbetiniz oldu ama yine de birkaç dakikada olsa besmele ile ilgili kısa bir sohbette yapabilir miyiz inşallah uygunsa?

İnşallah yapalım yapalım Ayşe yapalım. Besmeleyi biz zâten burada da çok sık sık işliyoruz . Çünkü Besmele ve Fatiha birbirine çok bağlı.

Önümüzdeki sohbette inşallah 38. Salâvata geçeriz. O da Abdülkadîr Geylânî Efendimiz’in harika bir salâvatıdır.
Bu Salâvatı Şerifelerde Abdülkadîr Geylânî Efendimiz, tasavvufu özetlemiştir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i .
Dün mesela tesadüfen bir televizyon programı izlerken bir profösör diyor ki Allah’ı anlamadan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem anlaşılamaz.
Bu ise tamamen terstir.
ALLAH celle celâluhu’yu anlatan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Be adam sen Allah ismini kimden duydun? Bahsettiğin Kur'ân-ı Kerimi ALLAH celle celâluhu’nun SÖZünü SESiyle buyuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selemdir!
ALLAH celle celâluhu’yu nasıl bileceksin, nasıl anlayacaksın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem olmadan?
Sen nasıl anlayacaksın ki Allah’ı anladıktan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i anlayacaksın hamm aklınla?
AKLın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e TESLİm olmuş AKL-ı Selim olmadan!


Şunu demek istiyorum, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i sadece insanın Kafa Gözüyle-BASARla görmek yanlıştır.
Gönül-Kalb Gözüyle-
BASÎRETle de görmek şartır.

BEŞERİYET yönü vardır,
VELAYET yönü vardır,
NÜBÜVVET yönü vardır,
RİSALET yönü vardır.

Dört yönüyle görüldüğü-ANlaşıldığı zaman;

ŞERİAT-ı MuhaMMediyyesi,
TARİKAT-ı MuhaMMediyyesi,
MARİFET -ı MuhaMMediyyesi,
HAKİKAT-ı MuhaMMediyyesi ve İNSAN da AKLında “CEM” olur da AKIL, NAKİLle BİLişir, BULuşur, Oluşurda NAKLÎ AKIL olur inşae ALLAH!.

Aksi taktirde insanın hamm-yoz aklı hâşâ: Ne var canım gelmiş Arabistan’a postacı gibi Kur’ân-ı Kerîm’i bırakmış, ölmüş gitmiş! gibi sözlerle karanlık aklının labirent hezeyanlarını kusar!
Kısır Felsefeci ama din adamı görünümündeki bu tip insan akılları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘i öldürdüğü anda


“Allah ve Resûlun’a Teslim Olun!
“Allah ve Resûlun’a İman Edin!
“Allah ve Resûlun’a Tâbi Olun
“Allah ve Resûlun’a İtâat Edin!”

Buyurulan Emrullahı Anlayamadığından giderde oralarda mezarını arar sanırım.
Der ki: “Sana teslim olmaya geldim!
Hâlbu ki HAYYdır, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem HAYY’dır ELHAMDULİLLAH.
Sistem her AN yeniden yok edilip var edilmektedir ve MAZHARı-ZUHUR YERİ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem NURu olup, O’nun NURuyla durmadan ve yeniden var edilmektedir.

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

Resim---“Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin HUVE FÎ ŞE’NİN: Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, HER AN YARATMA HALİNDEDİR.” (Rahmân 55/29)

Geçmiş ve gelecek sadece insan aklı içindir.
İnsan aklını imtihan içindir.
Bir rüya gibidir. Bir hayal gibidir.
Sadece imtihan olmuştur o kadar.
Oluşum içinde sonsuz zaman ister geçsin ister gelecek olsun.
Ve şu an bir sigara kalınlığı kadar bile değildir.
Sigara kağıdının bir yüzüne geçmiş bir yüzüne gelecek yaz!. Kalınlığına de ki “ŞU AN” desen AKLına demiş olursun.
Bu kadar bile değil ALLAH celle celâluhu katında!
Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok iyi çözümlememiz gerekir.
Bunun çözüş yolu ise en doğru kaynak Kur’ân-ı Kerîm’dir.
Ve de sahih hadislerdir, Sünnet-i Seniyyesidir.
Akl-ı selim sahibi her insan kendi kaderince ve kendi kadarınca bunu
BİLir, BULur, OLur ve de YAŞAr!.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Resim
6) BESMELE

Besmele, besmelenin, neden besmele demişler ki, besmele nedir?
Arapça mı besmele? Besmele Arapça mı acaba?.
Bakıyorum. Evet Arapça. Besmele kelimesi.
Besmele,
sin, mim, lamdan ibarettir.
Besmele, sanki ve anlaşılsın diye demekteyim ki;
Muhammedî letâifin, Nefis Letaiflerinin, yani ceryan gibi lütfu getiren kablonun, sana kadar gelmesidir.

Sîn liğidir. Sen liğidir .
İster
Zâhir ister Bâtın düşün.
ALLAH celle celâluhu Rabbu’l-âlemin ile insan arasındaki zâhiri ve bâtını bağı kuran kablonun adı besmeledir.
İster yediğin ekmek ister aldığın nefes, ister konuştuğun tek kelime.
Zâhir- bâtın her ne lütuf yaşıyorsan hayatında bunun Muhammedî Zuhuru,
Mim; sen liği sende oluşu fiilen zâhirinde ya da bâtınında kullanman.
Çay içiyoruz şu an da çay içtik.
Bedenen su aldık, ihtiyacımızı gördük ama ruhende mutlu olduk.
İki zevk yaşadık zâhir ve bâtında.
İşte bu Muhammedî tezahurdur.
Yaradılış bakımından Nuru Muhammed’dendir.
Şu an ise bizdeki akl-ı selimin Muhammediyetidir.
Burdaki
sine dikkat etmek lâzım

"şu andaki ÂNnın sende NÛR olarak bulunmasıdır inSan"

“AN”.. “AN” nedir?
Yok ediliş var edilişin veya yeniden, yeniden VAR edilişin Allahu Zu’l- Celâl’in Azamet ve Kudretini; ŞE’Ende, şu ANda zuhur ettirip duruyor.
Yani birisi durmadan sana hava pompalıyor da sen nefes alıyorsun.
Hiç durmuyor. Dursa ne olacak öleceksin.

İşte bu şekilde nabız atışı gibi Rabbu’l-âleminle bağlayıcıdır besmele.
İNSANda BİLEliğin adıdır. “B” Sırrıdır yani.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir işi besmelesiz yapmamıştır.

Bir zamanlar Siirtli Hoca’ya sormuştum: “İhlas Sûresini okuduğumuzda her defasında besmele çekecek miyiz hocam? diye de: Ben günde 1000 kere okuyorum ve

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bi'smi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm

قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
“Kul huvallâhu ehad(ehadun) : De, o: Allah tek bir (ehad)dir” (İhlâs 112/1)

اللَّهُ الصَّمَدُ
“Allâhus samed(samedu) :Allah, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).” (İhlâs 112/2)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
“Lem yelid ve lem yûled: O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.” (İhlâs 112/3)

وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُوًا أَحَدٌ
“Ve lem yekun lehu kufuven ehad(ehadun) : Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.” (İhlâs 112/4)

ALLAHUEKBER!” diyorum. Günde 1000 kere! demişti.
Yaaa!.. dedim.
Döndü dedi ki:
Evet Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de böyle okurdu. Onun için, Muhammedî olduğum için öyle okuyorum!.

Besmeleyi çok işledik dediğin gibi Ayşe.
Daha önce de işledik.
19 harflidir. Cehennemin 19 bekçisidir harfleriyle.
19 harfine dikkat etmek lâzım.
Burda bütün Kur’ân-ı Kerîm’i ÖZetin ÖZünü alsak İmam Ali kerremullahi veche Efendimiz’in buyurduğu gibi.
Kur’ân-ı Kerîm’in özet- özünü elde etsek, Fatiha çıkar karşımıza.
İstenenin tümünü Fatiha anlatmaktadır.
Fatiha’yıda sıksak suyunu sıkar gibi yani “Bize Özünü ver!” desek “Besmele”yi karşılar buyurmaktadır.
Besmeleyi koysak B harfi karşılar.
B’nin altındaki nokta benim!” buyurmaktadır özetle.
Be harfinin altına bir nokta daha koyarsanız Ye harfini elde edersiniz.
B yi yaşayışa çekersiniz Ye olur ki benim acizâne inancım bu; Hz Hasan
aleyhi's-salâtu ve's-selâm ve Hz Hüseyin aleyhi's-salâtu ve's-selâm gibidir.
Ehl-i Beyt
aleyhi's-selâm’dır.
Başka Arapçada altında üç noktadan harf yoktur.
İki noktadan da yoktur.
Tek noktadanda olan yoktur.
Olması da mümkün değildir.
Çünkü Ehl-i Beyt aleyhi's-selâm, Velâyet İÇinde Nübüvvet SIRRı ebedidir son bulmaz.
Nübüvvet son bulur, Nübüvvet Nur Bileliğidir.
Nur Bileliği Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Bedenen HAKK’a Yürümesiyle kalkmamıştır ortadan, NEBÎlik hitam olmuştur, hatm olmuştur. Yüzük gibi tamamlanmıştır.

Tamamlanmıştır ama Nur Bileliği, hayata her an yayılan hava gibidir, su gibidir, güneş gibidir, ışık gibidir ve ceryan gibidir.
Onun için buyuruyor
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem:

Resim---Zeyd b. Erkam (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında bir hutbe verdi. Allah’a hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım.”
(Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36; Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9.)

İşte bu besmelenin kendi içindeki bu özellik ve güzelliklerini çözdüğümüz zaman sürekli şah damarımızdan yakın olan Rabbımız’dan aldığımız ceryanında Allah’ın Nur’u olduğunu anlayacağız.
İçte ve dışta Allah’ın arasındaki bağı kuran şah damarımızdan yakın olan Rabbımızla küllî şeye muhit olan Anlarsak:


وَللّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الأَرْضِ وَكَانَ اللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُّحِيطًا

Resim---“Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kânallâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan) : Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah herşeyi kuşatıcıdır.” (Nisâ 4/126)

…اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ

Resim---“Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı)…: Allah, göklerin ve yerin nurudur….” (Nur 24/35)

Şah Damarımızdan yakın olanla Allâhu nûrus semâvâti vel ard ı birleştiren ara kablonun adı zâhiren ve Edeben Ehl-i Beyt aleyhi's-selâm’dır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’le Nuruyla başlayan ve O’nun Nurunda bitecek bu sistem Mehdi aleyhi's-selâm’la son bulacaktır.
Hz.Fatma aleyhi's-selâm neslindendir.
Hasan aleyhi's-selâm neslindendir diye hadisler vardır.

Bu şu demektir; âdeta Keban’dan buraya ceryan taşıyan ana kablo gibidir. İçindeki nedir? İçindeki Nübüvvet Nurunu getirmektedir Velâyetle.
Velâyet kablosunun bize taşıdığı ana enerjinin adı imanın adı mânânın adı Kur’ân’dır. Bahsettiğimiz matbaada basılmış Kur'ân-ı Kerim değil, Muhammed aleyhi's-salâtu ve's-selâm’ın HAYY olan SESinden DİRİ Kur'ân-ı Kerim’dir.
İşte bu güzellik ve özelliği iyi anladığımız zaman besmeleyi de iyi anlarız.
İmam Ali kerremullahi veche Efendimiz’in ne dediğini çok iyi anlarız. Buyuruyor ki;


Kur’ân-ı Kerîm’e mi girmek istiyorsun"

Evet

Fatihaya girmelisin.

Olur

Ama besmeleye girmelisin çünkü ilk âyeti

Olur girerim

Ama önce B ye gir bakalım. B de bakayım bir

Be diyeceğim

diyemezsin diyor

Benden duy bakayım bir

Be nin altındaki noktadan bir gir bakalım!

Şimdi ben Be’nin altındaki noktadan nasıl girerim?

Bir nokta yani.
Bu Ali Keremullahiveche imiş.
Bakıyorum kimdir diye, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki:


Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:“Ben hikmet eviyim Ali kapısıdır” buyurdu.
(Tirmizî Sahih C.2 S. 399.)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. Şehre girmek isteyen kapıdan dahil olmalıdır” buyurdu.
(Hz. İbn-i Abbas’dan; Hâkim-i Nişaburî Müstedrek C. 3 S. 126)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

İlmullah nerdedir?
Kelâmullah’tadır.
Bu İLİM Rasûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’de.
O’nun SESinde ALLAH celle celâluhu’nun SÖZü vardır.
O, nutkundan konuşmaz buyuruyor ALLAHu Zu’l- Celâl.
Hiçbir nefesi kendinden değildir. Kendinde değildir de ALLAH celle celâluhu’dandır.


وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى

Resim---Ve mâ yentiku an’i-l hevâ: O, arzusuna-hevâsına göre de konuşmaz. (Necm 53/3)

Âyetler var. Sen atmadın ben attım diyor. Hitab Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’e aittir.

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللّهَ رَمَى وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلاء حَسَناً إِنَّ اللّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

Resim---“Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun) : (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat ALLAH öldürdü onları; attığın zaman da sen atmadın, fakat ALLAH attı (onu). Ve bunu, müminleri güzel bir imtihanla denemek için (yaptı). Şüphesiz ALLAH işitendir, bilendir.” (Enfâl 8/17)

Demek istiyorum ki Küllî Kur’ân’dır.
Kapısı Ali keremullahi veche’dir. Giriş kapısı.
Bunu bir kısım insanlar sunnî oldu bir kısım insanlarda alevi oldu diye câhilce anlamak çok yanlıştır.
Sırr-ı Ali’yi, Sırr-ı Suveyda’yı, Sırr-ı Sıfır’ı, Sırr-ı B’yi
BİLmeyiştir. BULamayıştır. Onda OLamayıştır.
Ve Maalesef
YAŞAyamayıştır.
Avara kasnak gibi dönüp durur. Boş Boşuna döner artık.
İstediği kadar hatmetsin Kur’ân-ı Kerîm’i.
Kur’ân-ı Kerîm ona bir harf okutmaz. Boş olur.
Amma B noktasının Noktasından girdiği zaman B’den Besmele’ye, Besmele’den Fâtiha’ya, Fâtiha’dan Kur’ân-ı Kerîm’e geçti mi, Kur’ân-ı Kerîm bir kâinât bahçesi gibi tümü ne VARsa, aynen cenneteki gibi, kendi gitmez o gelir.
Dilediği her şey anında olur.
Çünkü Kur’ân-ı kerîm böyle bir muhteşem sistemdir.

Neyle olmuş bu?
Ali kerremullahi veche Efendimiz’in buyruğu nedir?
İlim ALLAH celle celâluhu’tadır. El Âlim ve El Alîm ALLAH celle celâluhu’dur.
Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem değildir.
El Âlim Ali Efendimiz’de değildir.

Ama El Edîb Muhammed aleyhi's-selâm’dır edebi verendir. EDEBin bizzât kendisi de Ali keremullahivechedir.
Bir yere varamayış, edebini bilemeyişten, yolunu bilemeyiştendir.
Yoksa varılmayacak yer yoktur. Asla yoktur.
Her yere varılır yolu biliniyorsa.
Herkes bulunur yolu biliniyorsa.

Şimdi besmeleyle Fâtiha bu kadar iç içe girmiştir.


1
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Resim---Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm: Rahmân ve rahîm olan ALLAH'ın adıyla

2
الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِين
Resim---El hamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn (âlemîne): Hamd (övme ve övülme), âlemlerin RABBi ALLAH'a mahsustur.'

3
الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Resim---Er-rahmâni'r-rahîm(rahîmi): O, Rahmân'dır ve Rahîm'dir.

4
مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ
Resim---Mâliki yevmi'd-dîn(dîne): Din gününün mâlikidir


Resim

Fâtihanın ilk dört âyeti,
“Bi'smi'llâhi'r-Rahmânî'r-Rahîm”
Şöyle bir dursun.


El hamdu lillâhi Rabbi'l-Âlemîn

El hamdu El Hamd ne ise el Hamd, lillâhi ALLAH içindir.
El Hamd ne ise diyorum bakın.
El Hamd, teşekkür etmektir, şükür etmektir öyle de.
Dâimiyyet. Muhammedî dâimiyyet. Mâsivâ dâimiyyeti.
Bu âlemde varlık gösterebilme ..

Öyle değil mi?
Öyle. Koyun üç sene yaşıyor, beş sene yaşıyor.
Kelebek bir gün yaşıyor ama bir varlık gösteriyor.
Muhammedî dâimiyyet içinde yer alıyor, Küllî şey.
Dağlar yıllarca duruyor. Ne kayboluyor.
Hiç kimse kaybolmuyor ama kendi yaşıyor kendi çekiliyor.
İşte bu dâimiyyetin hakikati medde uzamak demektir zâten medd-cezir diyoruz ya yükselmek, uzamaktır.
Bunun hakikatı olan hamd, bunu akıl anladığı zaman bu dâimiyyetin içinde olduğunu akıl anladığı zaman bizzât kendisin bunu anladığını anladığı zaman hamd etmiş olur.
AKIL için HAMD vardır, NEFS için ŞÜKÜR vardır.
Onun için ne diyordu Münir baba:
“Hamd cehennemin kapısını kapatır, şükürde cennet kapısını açar!” diyor değil mi?
İkisi de anahtardır; Hamd kapatmak için. Şükürde açmak için.
Çünkü her varlık şükreder.

“Efendim kuşlar cennete gidecek mi? Cehenneme gidecek mi?” Hayır!
Bunlar akıl içindir, cennet ve cehennem İKİ-liği.
Kuş için ne cennet vardır ne cehennem vardır, Kuşluk vardır. ALLAH celle celâluhu'nun hikmeti gereği neyi yapmışsa onu yapmıştır.


lillâhi ALLAH için.
El hamdu lillâhi Nasıl?
Rabbul-âlemin. Âlemlerin Rabbı olan ALLAH için.
Rabbu’l-âlemin ne demek?
Âlemleri rabt eden yani zâhir ve bâtın bilelik rızasını, rüşdünü, rüyetini, ortaya çıkış görünüşünü sağlayan, yaratan, şu anda yöneten, hesaba çeken, mürebbi gibi.
Her ne gerekiyorsa onu yapan, âlemlerin yaratıcısı olan, yöneticisi olan, getireni götüreni, bir vücûd, bütün cem’i olan. Yürütücüsü olan ve kendi özünde olan ceryan gibi âletin her noktasında ve her işi yapmasına sebep fakat âletten değil, âletle hiç alakası yok gibi ama doğrudan da var gibi.

Var mı ceryanın âletle alakası?
Ceryanın fotoğrafını çekebilir misiniz?
Yani neyi inceliyorsunuz. Ne alakası var bununla.
Ama bu olmadan bu olmuyor işte!
Gayb, olduğu halde gözükmeyen ama yapılanların tümünün temelinde olan
RABBul-âlemin.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Er-rahmânî'r-rahîm

İşte bu DÖRT UNSURa bakalım inşae ALLAH.

Baştaki lillâhi, ULUHİYYET
Rabbu’l-âlemin, RUBUBİYET
Er-rahmânî, RAHMÂNİYYET
Er-rahîmi RAHÎMİYYET
Ki İkisi BİRlikte MERHAMETİYYETtir.
“Mâliki yevmi'd-dîn, MÂLİKİYYET..

Ne geliyor?
Mülk geliyor mülk
Mülk dâima Rahîme bağlıdır, doğmuştur ŞE’ENullahta.
İlk rahîm, Nebiyyu’l- Ümmî, küllî şeyin anası olan ve RAHÎMİYYETin taa kendisi olan ve Kur’ân-ı Kerîm’de, Raufu’r-Rahîm buyrulan Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’dir.


لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun) : Andolsun, size kendi içinizden, yakından tanıdığınız, meşrû ilişkilerle devam eden bir nesilden doğan, hakka ve tevhide yönelen, üstün meziyetlere sahip, asaletli, ibadete itaate düşkün bir Rasül gelmiştir. İslâm’ın izzet ve şerefine sahiptir, kudretli ve hükümrandır. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. Size çok düşkündür, üstünüze titrer. Mü’minlere, ama mü’minlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Bunu çok iyi anlamamız lâzım.
Nebiyyü’l- Ümmî Bilelik Nûrunu sağlayan anaların anası demektir.
Nûrundan doğmuştur bütün kâinât.
Analığı Babalığı bizim ham aklımız gibi basit cinsel ilişki gibi alırsa-anlarsa, aklımız hayvan aklı olur.
O sadece bu kağıt üzerinde yazılan bir hikayedir.
Oynanan bir tiyatro oyunu içindir.
Akıl sadece burda bir çocuğun imtahan girdiği iki saatin içinde gibi akıl imtihanda ki akıl mıdır?
Hayatın her noktasında vardır.
Doğumda, ölümde değil mi kullanıyor.
Bizim içinde öyledir.
Yaratılmadan öncede vardı. Biz yokkende akıl ALLAH celle celâluhu’nun taktirinde idi.
Şimdi de var. Sonrada var.
Yani dedelerimiz öldü gittiler diye yok mu oldular.

Neyi yok oldu?
Sadece şekilleri bozuldu.
Elinizde bir testi var içi SU dolu, testi kırıldı.

Testi kırıldıysa ne oldu?
Ne kayboldu? Su mu kayboldu?
Hayır. Hiçbir şey kaybolmadı.
“Ne kayboldu?”
Sadece testideki su toprağa gitti, havaya gitti, civaya gitti ve TESTi de Topraktan idi yine Toprağa döndü..
Ama bir yere kaybolamadı. Aynen duruyor.
Ama artık testide TESTİ BAZARIndaki Testilerden değil!
SU da Testideki su değil ve YERALTI-YERÜSTÜ SUyu oldu.
Artık dede de dede değil!

“Ne oldu?”
Dede gitti. Testi kırıldı ama, dede de kaybolmaz SU da, Kaybolamazlar, zâten Teknik olarak da kaybolamaz.
Teorik olarak da kaybolamaz.
İlahî olarak da kaybolamazlar, hiç KiMse ve hiçbir ŞEY!.
Mülk Âlemine geldi ve Sünnetullah içinde Kader Tecellisindedir.


Mâliki yevmi'd-dîn
Burdaki yevm nedir?
Kur’ân’da çokça geçiyor çeşitli yerlerde.
Neler var neler!.
Yevm-i Firavunlar, Yevm-i Musalâr, Yevm-i Mahşer var. Yevm-i Zıll vs.. Bir sürü .
Çıkaracağız bir gün belki yüzlerce “yevm” çıkacak.
Bu günler, o günler, o günler.
Günlerden kasıt, gün, gece ve gündüzü, leyl ve neharı YEVM CEM’ eder, 24 saat demektir.
Bir yevm vardır ki zâhir ve bâtını..

“Yevm” mâsivânın Muhammedî Mim’in vücûda gelişinin yani bâtında vücûda gelişinin zâhirde yaşayışa çıkışıdır.
“Yevm”.

Mâliki yevmi'd-dîn Mülk Âlemindeki Din Günü, Dindir .
Din nedir?
Nûrun dâimiyyetini sağlayan nesnedir. Oluşumdur.
Zâhiri Bâtına bağlayan DİN unsurudur.
Onun için diyoruz ki:
Yâ RABBenâ dinimizde, dünyamızda, âhiretimizde bize hak ve hayr ver!
Bunu iyi anlamamız gerekiyor.

Fâtihanın bu dört unsurunu iyi anladık mı?

"Uluhiyyet
Rububiyyet
Merhametiyyet
Malikiyyet" var ise ALLAHlık vardır.

Böyle ise ALLAHu Zu’l- Celâl ALLAH’tır.
Böyle değilse başka birisi bir iddiada bulunuyor demektir. Uluhiyyet yok, Rububiyyet yok. Rahmâniyyet ve Rahîmiyyeti Merhametiyyeti yok sadece kupkuru zavallı iddiâsı var!!!
Ve Mülkiyeti yoksa bu boş bir iddadır davadır.
Burada bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor.
ALLAH, Rabbu’l-âlemin, Rahmân ve Rahîm dördüne dikkat etmemiz gerekir.


Besmeleye bakalım.

Bismillah ALLAH ismi ile.
Rabbu’l-âlemin çıktı aradan.
Ne oldu?
Errahmânî'r-Rahîm, Rahmân ve Rahîm İsmi ile.

Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm.

“Bi”ile “İSM” ismi ile.
“Bi'smi'llâhi” ALLAH celle celâluhu’nun ismi ile. Er Rahmân ki O Er Rahmân’dır.
Ve “Er Rahîm” Er Rahîm’dir. 3 esmâ ile başlıyorum demektir.

Fâtiha’da nasıldı?
El hamdu lillâhi rabbi'l-âlemîn
ALLAH, Rabbu’l-âlemin Er Rahmânîrrahîm iken, Rabbul âlemin Besmele’de yoktur. Neden?
Çünkü abd-kul direkt kendisi devreye girmiştir işi ben yapacağım demiş değil mi?
Rabbu’l-âleminim şah damarımdan yakın ama işimi ben, ben yapacağım! diyor.
Öyle mi diyor demiyor mu, ona bakmak lâzım işte.

İşi yapan ceryan mıdır, âlet midir? Ona bakmak lâzım.
Neyle imtihan oluyor insan?
Nefsi diyor ki: Ben yapıyorum. Ben yapıyorum!
Kur’ân-ı Kerîm buyuruyor ki: Sen yapmıyorsun, ALLAH celle celâluhu’nun RABB Sıfatı her ÂN yeniden ŞE’ENullahta OL-KûN! ve ÂN içinde Hemence OLur!-feyeKûN! Sünnetullahı Nabız gibi ATIP DURmaktadır..
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Şimdi İngiltere’den Barbarosla beni görüştüren şey önümdeki şu ÂLET mi?
Anladım ama bu laptopa laptopluk yaptıran bir ceryan var! Olmazsa olmaz ana şartı bu.
Yoksa bu âlet herhangi bir masa gibi, sandalye gibi, taş-toprak gibi bir işe yaramayan bir eşyadır.
Rabbu’l-âlemin böyle şah damarından yakın ve ÖZdedir insanlara.
Her varlık için de, Kürre-Kâinât, Zerre-Atomun için de öyledir. ÖZün ÖZü!
ALLAH celle celâluhu bir yerde değildir.
ÖZ’ün ÖZünü yaratan O’dur onu diyorum.


Burdan şunu söylemek istiyorum.
Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm’de, Uluhiyyet vardır.
ALLAH celle celâluhu, ALLAHlığını göstermektedir. Rahmâniyyetini göstermektedir ve Rahîmiyyetini göstermektedir.

Biz ne diyoruz?
Ben buna her ne iş ise: Çay içeceğim. Bu işi yapacağım! derim.
Rabbu’l-âleminin, Rahmânîyeti ile Rahîmiyyeti ile Uluhiyyeti nedir
?
Ben Rabbu’l-âleminin Rahîmiyyetini BİLmek istiyorum, biliyorum yahut.
Rahmâniyyetini
BULmak istiyorum, buluyorum.
ALLAHu Zu’l- Celâl’in kadir kıymetinde
OLmak istiyorum.
Evet. Ve bunlarla bu İŞ-te
YAŞAmak istiyorum .
Yaptığım işte bununla yaşamak istiyorum.
Fiilen şâhid olmak istiyorum!


Bu böyle midir?

Böyledir. Şah damarından yakın olan Rabbu’l-âlemin MERKEZden seni gözetlememektedir sen O’nunla YAŞAmaktasın.
Hiçbir âleti, içindeki ceryan göz ardı etmez âlet onunla âlettir.
Öyle bir CANdır ki sendeki
CAN RAHMÂN NEFHASIDIR Rabbu’l-âlemin’den.
Kesildiği ANda yoksun.
ALLAH celle celâluhu ile BAĞI?
Demin onu anlatmaya çalıştım göbek bağı gibidir bağlılık.
Ve Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem de bu göbek bağının adıdır.
Çünkü NÛRundan yaratılmaktayız her AN
.
İşte besmelede Rahîmiyyet, Rahmâniyyet Uluhiyyet BİZ-liği BİR-BİLE-liği vardır.
CEM’ BİR-liği vardır.
Burada Uluhiyyet’e ALLAH OLabilişe bir sözümüz Celle Celâluhu’ya sözümüz yok ne diyelim ki!

Biz Kur’ân-ı Kerîm ve Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’in bildirdiği kadar biliriz.
Rahmâniyyet ve rahîmmiyet ise çok muhteşemdir.
Rahîmiyyet o kadar ANAdır o kadar TEMELdir o kadar gerçek hakikattır ki bütün varlığın varoluş sebebidir.
Her CANLI nın CAN BULup Yeryüzüne çıktığı ANA RAHMİne RAHİM İSMini veren bizzât ALLAH celle celâluhu’dur.
Ana RAHMİni ŞEHVET ÇUKURU ZANNedip de ŞEHÂDET CENNETİ BİLemeyenler Körgözlerini ve Sağır kulaklarını BUZ AKILLarını Açıp da DUYsunlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi ve Uysunlar ALLAH celle celâluhu’umuza
inşae ALLAH;

Hadis-i Kudsîde ALLAH celle celâluhu:
ResimResim---Abdurrahman İbni Avf radiyallahu anhu’dan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in şöyle dediğini işitmiştir: “Allah (Azze ve Celle) buyurdu ki, ben Rahman'ım ve akrabalığı = Rahimi ben yarattım ve ismim olan Rahman'dan ona isim diye rahim türettim. Kim akrabaya iyilik ederse, ben de ona iyilik ederim. Kim de ondan ilgiyi keserse, ben de ondan iyiliği keserim.” Buyurdu.
(İmam Buharî, Edeb-ül Müfred, A. Fikri YAVUZ, İmam Buhari’nin Derlediği Ahlak Hadisleri (Edeb-ül Müfred), Sönmez Neşriyat: 1/637.)

Başka bir rivâyetle Hadis-i Kudsîde ALLAH celle celâluhu:
: “Rahmân benim, (Rahm)’i/akrabalığı ben yarattım; ona ismimden bir isim kopardım verdim.” buyurur.
(İmam İrâkî İhyâ Tahrîci’nde, “’Âişe radiyellâhu anhâ’dan yapılan müttefekun aleyh (Buhârî ve Müslim’in rivâyet ettiği) bir hadîsdir,” dedi.
Bu hadîs’i aynı zamanda Ahmed İbnu Hanbel Müsned(2/498)’de,
İbnu Ebî Şeybe Musannef’de,
Buhârî el-Edebu’l-Müfred(53)’de,
Ebû Dâvûd (Sünen’inde),
Tirmizî (Sünen’inde) sahîh olduğunu söyleyerek,
İbnu Hibbân (Sahîh’inde-Mevârid:2033),
Hâkim (el-Müstedrek’inde:1/348, 4/157-158),
Beyhakî (es-Sünenü’l-Kübrâ’da:7/26), Abdurrahmân İbnu Avf radıyellâhu anhu’dan rivâyet etti.
Kezâ, (biraz farklı bir lafızla) Harâitî, Mesâvî’l-Ahlâk’da,
Hatîb (Târîh-i Bağdât’da:5/426) Ebû Hureyre radıyellâhu anhu’dan,
el-Hakîmü’t-Tirmizî de “Allah Rahm’e seni yarattım ve sana ismimden koparıp verdim” lafzıyle (Nevâdiru’l-Usûl’ünde) İbnu Abbâs radıyellâhu anhumâ’dan,
Süyûtî’nin el-Câmiu’s-Sağîr’deki isnâdına göre,
Taberânî, el-Kebîr’de ve el-Evsât’da Cerîr radıyellâhu anhu’dan rivâyet ettiler,
İbnu Ebî'd-Dünyâ, Mekârimu'l-Ahlâk (D. K. İlmiye), dipnotu:155.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Aziz kardeşlerim,
Âcizâne Kur'ân-ı Kerim ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi TEMEL Alan MuhaMMedî Tasavvuf ANlayış ve ANLAtımızda SÖZlerimizi abartılı sananlara,
“RABBımızın Ceryan gibi HerÂN Yeniden Her ÂN, MÜREBBİYYET İÇİNde Tecellîde vs.” dememizi çok görenler için tek kıstasımız,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: ”RABBımı GÖRdüM!” buyurmaktadır DUYup-UYÂN-a!..
(Ahmed, İbnu Abbas radıyallâhu anhumâ’dan. İsnadı sahihdir.
Ya gözleriyle yahut kalbiyle. Münâvî, et-Teysîr: 2/25
Taberânî, İbnu Abbâs radıyallâhu anhu’dan Ebû Zurâre radıyallâhu anhu’dan bunun sahih bir hadis olduğunu söylediği nakledildi. Bu rüyada görmekti, Suyuti, K. Ummal, 1/228 h: 1152
Taberânî, es-Sünne, Ummutufeyl radıyallâhu anhu’dan K. Ummal: 1/228, h: 1153
Taberânî, es-Sünne, Muaz b. Afra radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, H:1154
Taberânî, el-Kebir, Ebû Rafi radıyallâhu anhu’dan K. Ummal, 1/228, H:1151.)


NEFSlerimizin HEVÂ İLAHlığı Cehenneminden,
NEFİSlerimizin Hakikat-ı MuhaMMedîyye CENNETine ÇIKalım
inşae ALLAH!..

Rahîmiyyet. “Ra, ha, mim”dir. Rahîm’dir. Sürekli rüşdü getirir.
Rahmâniyyet ise iman rüşdü getirir.
Rahîmiyyetin Himmet rüşdü İslam eder.
Rahmâniyyetin İman rüşdü mü’min eder.
Himmet Rahîmiyette, ALLAH celle celâluhu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
TESLİMİYET şarttır.
Rahmânîyette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kalbinde ALLAH celle celâluhu’ya İSTİKAMET şarttır.
Rahîmiyyette, Rahîm bütün varlığın doğduğu yere rahîm denir.
Analarımızın doğum organlarına rahîm isminin verilmesi ALLAHu Zu’l- Celâl’in kendi hadis-i kudsîsindeki ifadesidir.
Tüm kardeşleri GÖBEK BAĞlarından geri çekerseniz RAHİMde RAHMÂN BİRleşimini GÖReceksiniz..
Rahmân ismimden bir isim verdim Ana Bâtınlarına, Ana Karınlarına, sıla-yı rahîme lâyık olsunlar buyurmaktadır.


Rahîmiyyet çözülmeden anlaşılmadan Rahmâniyyet anlaşılamaz.
MuhaMMedî yaşayış hakikatinin rüşde erişi Rahîmiyyettir.
Ortaya çıkış, yaşayış hayatınının ŞEHÂDET İÇin RÜŞDü.
Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’de bizler gibi bir anneden doğmuştur.
Ve bizler gibi, O’da bizim çocuklarımızın babası olduğumuz gibi Fatıma-tuz Zehra Annemizin babasıdır.
Sistem Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet üzere kurulmuştur.
Sanki dişil olanlar-HARS-TARLA Rahîmiyyettir dâima.
Eril olanlar-TOHUM da Rahmânîyettir demektedir gibi.
Tarlalarınız demektedir anne ve kadınlar için. Gerçekten de öyledir.


نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---“Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh(mulâkûhu), ve beşşiril mu’minîn(mu’minîne): Kadınlarınız sizin tarlanızdır; tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak güzel davranışlar) takdim edin. Allah'tan korkup sakının ve bilin ki elbette O'na kavuşucusunuz. İman edenlere müjde ver.” (Bakara 2/223)

Ve buradaki Rahmâniyyet tohumlarının getirdiği şeyler nedir? Akıl, Dirilik ve Rahmâniyyet...
Bunu işleme sokan ise Rahîmiyyettir.
Her işte böyledir. Öyledir ki:
“Lâ ilâhe” tarlası gibidir Rahîmiyyet.
İşte şehvet denilen sadece cinsel istek değildir şehvet.
Her türlü mâsivâ duygularının tümü şehavedir.

“Şehave nedir?”
İnsanın heva ve hevesine şu an kendisinin şâhid oluşudur.
“İyi midir?”
İyidir şeytana teslim edilmezse.
ALLAH celle celâluhu’nun şâhidi olursa harikadır, yoksa mahveder.
Çünkü insan aklı iki yönlüdür.
İster bir insanı kurtarır insan, ister bir insanı öldürür.

“Hâlbuki bir insanı öldürmek kâinâttaki bütün insanları öldürmek gibidir” diye âyet var.
“Bir insanı kurtarmakta bütün insanları yani bir canı kurtarmakta bütün canlıları kurtarmak gibidir” diye bir âyet var.

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim---Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn(musrifûne):Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitab’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Mâide 5/32)

İnsan, bu bu korkunç gözüken katliamın ya da kurtarıcılığın ortasındaki bir noktadadır.
İşte bu tüm Rahîmiyyet tecellîsidir. İkilik üzere halkedilmiştir. Varlığın yaratma sebebi
şehvet ve şehâdetten ibarettir. Rahîmiyyet ve Rahmâniyyetten ibarettir.
Bu SEViyelendiği zaman bunun adı
Hayy Tezgahı olur.
Bu Rahîmiyetten doğanların sesinde, yüreğinde okunur Kur’ân-ı Kerîm.
Bu rahîmiyetten doğanlar “ALLAHu ekber” derler.
Bu Rahîmiyyeti bilenler Raufun Rahîm olan Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’i bilebilirler.
Rahîmiyyeti acıma acıyan esirgeyen gibi kelimelerle yutup geçemezsin.
Ekmek gibi yiyip su gibi içmemiz gerekir.
Fiilen yaşamamız gerekir.
Hayatımızın her noktasında zâten çalışmaktadır,yürümektedir ve yürüyecektir değil mi?.
Yürüyecektir.
Rahîmiyyet, mıkantısın kuzey kutbu gibidir.
Rahîmiyyet ikilik sisteminde bize elektrik getiren toprak hattı gibidir.
Bişey yok sanırsınız ama keserseniz Rahmâniyyeti öldürürüsünüz.
Negatif gözükmesinin akıl için zorluğu kendi imtihan aracı oluşudur.
Akıl dâima kendisine yaradılış sisteminde vardır İKİlik.
Aslında İmam-ı Mübîn olacakken, Aduvvu’m- mü’min olan akıldır.
Çünkü kendisi halife olarak yaratılmıştır.
Muhalif, İhtilaf üzere halkedilmiştir.
Akıl bunun için gereken MuhaMMedî İlim Öğretim ve MuhaMMedî EDEB Eğitimi almazsa,
Bir Ali kerremullahi veche ELi bulmazsa, edebin anahtarı, ilmullahın anahtarı , MuhaMMedullah’ın anahtarı bir Ali keremullahiveche eli bulmazsa bir deli eli bulur.


Keban’dan elektrik alacak olanlar kapılarının önünde bir Keban direği bulmalılar.
Çünkü ordan hat alacaklarsa kendilerine en yakın bir direkten almaları gerekir.
Ve bu direğin ALLAHu Zu’l- Celâl, Kur’ân-ı Kerîm, Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem, Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâm ve ALLAH Dostlarına ALLAH için bağlı olması gerekir.
Ve bu bağlılık sebebsiz, sebebe bağlı olmamalı.
Şartsız olmalı. Bedelsiz olmalı. Bir bedel içinde olmamalı ve asla Kıyassız olmalı.
Birine bir şey kıyaslayarak değil ancak ve ancak Hakk’
ta, Hakk’tan, Hakk’a ve Hakk’la Hakk için gidenler Hakka giderler.
Onun içindir ki
ALLAH’a giden yol Hakk Dostlarının yüreğinden geçer!
Bunun içindir ki Kur’ân-ı Kerîm’de “Yâ MuhaMMed sallallahuu aleyhi ve sellem sana biat edenlerin ellerinin üzerinde ALLAH celle celâluhu’nun eli vardır.” Buyrulur.

İşte bütün bunlar bizim aklımızın, vicdanımızın akıl dediğimiz iç âlemimizin tümünü kapsayan, kimliğimizi, kişiliğimizi kaplayan AKLımızın MuhaMMedî Öğretimi, Ehl-i Beyti ya da ALLAH Dostlarının Eğitimden geçmesiyle mümkündür.
Allem-i cihanlıkla mümkün değildir.
Bugün olur yarın olmaz.
Çok bilgi olabilir ama edebsiz olduğu için, İblis gibi her şeyi bilebilir edebi olmadığı için yırtar bir yerden çıkar dışarıya.
Yürüyemez. Bir bahane bulur, bir çıkışla doğruya gidemez.
Çünkü onda
MuhaMMedî Sadakat, MuhaMMedî Samimiyet, MuhaMMedî Sabır yoktur ki MuhaMMedî Selâmete ulaşaBİLsin.
Bunun dışında yol alanlar ise aklının kendi bildiği-bilmediği işleriyle uğraşır ki çok büyük hatadır.
Neden bahsediyorum?

Rahîmiyetten...
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Rahmâniyyet ise,

قُلِ ادْعُواْ اللّهَ أَوِ ادْعُواْ الرَّحْمَنَ أَيًّا مَّا تَدْعُواْ فَلَهُ الأَسْمَاء الْحُسْنَى وَلاَ تَجْهَرْ بِصَلاَتِكَ وَلاَ تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذَلِكَ سَبِيلاً
Resim---Kulid’ullâhe evid’ur rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ(sebîlen): De ki: «İster ALLAH deyin, ister Rahmân deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır.» Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. (İsrâ 17/110)

İster ALLAH deyin ister Rahmân! deyin.
Tüm esmâlarla ALLAH’a dua edin.


Er rahmân arş istiva.

الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
Resim---Er rahmânu alel arşistevâ: Rahmân (olan ALLAH) arşa istiva etmiştir. (Tâ-Hâ 20/5)

Burada Rahmâniyyet bir iman rüşdüne erişim esmâsıdır, sıfatıdır .
Rahmânî sıfatıdır.
Bir şey söylemiştim hatırlıyorsunuz, Rahîmiyyet Madde Âleminin tümünün doğuran, var eden, ortaya çıkaran, Nebiyyü’l- Ümmî MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’ın muhteşem makamıdır.
“Ümm” ana demektir arapçada.
Nebiyyü’l- Ümmî.

“Ne diyor adam?”
Ümmî, câhil de ümmîdir. Neden?
Ümmî o dur ki âmâ gibi yapar, ana karnındaki bir çocuk âmâ da gibidir.
Bir şey bilmez. Çıktı mı da bilmez. Bebektir.
Bıraksan ölür orda .
Ama o çocuktur işte MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’da öyle doğmuştur.
Hitler’de öyle doğmuştur. Firavun’da öyle doğmuştur.
Musa aleyhi’s-selâm’da öyle doğmuştur.
Sonradan yapmışlardır o işleri.
Rahîmiyyet böyle çok yönlüdür.
Ve Rahîmiyyet. Çok hadisler vardır.
Sahihliğini tam bilemiyorum ama var.
Bakmak lâzım. “Kadın şeytandır” diye.
Kadın şeytan mı olur?
“Her insanın şeytanı vardır.”
Benimde vardır. ALLAH celle celâluhu’nun yardımıyla Müslüman ettim bana iyiliği emreder (Hadis).


Resim--- Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Sizden her birinizin bir şeytanı vardır. Evet, benim de şeytanım var, fakat ALLAHu Teâlâ bana yardım etti ve şeytanım müslüman oldu, bana yalnız iyıliği emr eder!" buyurdu.
(İbn-i Mes'ud’dan; Müslim)

Ordaki mesele şu: Kadın ikiliği, ikilik sistemini doğuran tarlanın adıdır.
İkiliği fiilen ortaya çıkarandır.
İKİlik Kulluk İmtihanı FİTNEsi-AYIRAÇıdır.


يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ وَأَوْلَادِكُمْ عَدُوًّا لَّكُمْ فَاحْذَرُوهُمْ وَإِن تَعْفُوا وَتَصْفَحُوا وَتَغْفِرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Yâ eyhuhellezîne âmenû inne min ezvâcikum ve evlâdikum aduvven lekum fahzerûhum, ve in ta’fû ve tasfehû ve tagfirû fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun) : Ey iman edenler, haberiniz olsun ki, eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olan vardır, o halde onlardan sakının! Ne var ki, affeder, kusurlarına bakmaz, örterseniz, şüphe yok ki, Allah, çok bağışlayandır, merhamet edendir.” (Tegâbun 64/14)

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ
Resim---“Va'lemû ennemâ emvâlukum ve evlâdukum fitnetun ve ennallâhe indehû ecrun azîm(azîmun) :Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan konusudur.) Allah yanında ise büyük bir mükafaat vardır.” (ENFÂL 8/28)

Eşleriniz ve çocuklarınız sizin için fitnedir derken fitne kötü anlamında değildir.
Siz onlarla denenirsiniz.
En yakın Sırat Köprüleri eşlerimiz, çocuklarımız, mallarımız ve nefislerimizdir, dört köprü.
Çünkü bunlar en yakın imtihan araçlarıdır.
Fitne dediğimiz şey
FeTeNe fiili olup, toprağa karışmış altın tozunu topraktan ayırmak için, tavaya doldurursunuz ateşe korsunuz toprak ve altın tozunu.
Altın tozu çok çabuk eridiği için biraz sonra erir, buluşurlar, külçe altın olurlar ve toprakta içinde bir gram kalmaz, tozu kalmadan, al sana fitne budur.
İşte böyle ayırıcılık yapar ve iyi-kötü ayrılır bu İmtihan Ateşinde.
Daha ne yaptığı belli değil. Denenmedi .
Onun içinde ne diyoruz?

Ahmaklar canlarının istediği yerde imtihan olurlar. Âşıklar HAKK’ın İstediğiyerde imtihan olurlar!
Câhiller, Câmide olacağım der câmide imtihan olur, Kâbe’ye gideceğim der Kâbe’de imtihan olur. Kendileri Seçer ve imtihan olur.
Âşıklar ise, ALLAHu Zu’l- Celâl’in dilediği yerde olur. Meyhanenin kapısına diker.
Burayı aydınlatacaksın der, gelen geçen câhil taşa tutar. Meyhanenin kapısındaki direğe verir.
Niye Kâbe’nin kapısında değilsin?
Bu iyi düşünülmesi gereken bir soru..
Mesele CERyÂN Taşımaktır ve NEREye demeden Meyhâne Mekke olacağını Takdir eden bilir.
BİZ Nur-u MiM İSALEsi Hasbî Hizmetçileriyiz hamd olsun!


Ceryan yoksa Kâbe’de yoktur.
Önemli olan
nûr-u MuhaMMed’dir.
Nerede, nasıl, ne zaman kullanacağını ALLAH kendi takdir eder. Kader çizer. Önemli olan meyhanenin kapısında ya da Mekke’nin kapısında direkt olmak değil önemli olan Nûr-u MuhaMMed’in Nûrullah’ı yüreğinde ampul gibi parlatmaktır.
Ki nerede ise ordaki insanlar onu görsünler.
Kâbedeyse tavaf edenler Kâbe’yi görsünler.
Meyhanedeyse meyhanedekiler ne içip neyi yediklerini görsünler ki ayıksınlar.
Uyansınlar. Karanlıkta ne haltettiklerini bilemeyebilirler demek ki.
Dirilik güneş gibi bereket, mutluluk, huzur, sekineti muhaMMedîye getirirler.
Gökteki bulutlar gibi yağmurlar gibi esen rüzgarlar gibi rahmet taşırlar.


Toprak gibi ekileni kat kat verirler.
Çünkü onlar
BULUT İNSAN-larıdır
MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’ın. ALLAH dostlarıdır. Demin söylediğim gibi onlar kesinlikle ALLAH celle celâluhu’nun izni ile sebebsiz, bedelsiz, kayıtsız ve şartsız ALLAH Dostlarıdırlar.
Bizim ölçülerimize asla girmezler ve girmemişlerdir.
Bir Münir Derman’ı kaddasallahu sırrıhu kimseyle kıyaslanamaz.
Televizyonlarda dünde izledik görmüşsünüzdür, yüz bin kişi, elli bin kişi, şu kadar bin kişi sardı sarığını ötesini berisini gösterip “şunu yap bunu yapma!” vs. demekteler halka.
Hakk Dostlarıysa gökteki bulutlar gibidirler.

Özgürce ALLAH’a aittirler.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Kim bunlar?
Rauf ve Rahîm olan MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’ın Rahîmiyyetini hazmedenlerdir.
Bizim için handikap olan geçirmesi zor olan Rahîmiyyeti sadece kadına yüklemek çok yanlıştır.

Oysa kadın beş tanedir islamda; Anamızdır, Eşimizdir, Kızımızdır, Gelinimizdir, Kız kardeşimizdir.
Başka da bir kadın yoktur islamda.
Oyuncak yapılacak , kötülük yapılacak bir kadın yaratmamıştır ALLAHu Zu’l- Celâl Müslüman için.
ALLAH bizi korusun ve yardım etsin!.
Rahîmiyyet böyle bir ilginçtir.
Rahmâniyyet de öyledir.
Âdemi topraktan yarattı. Rahmâniyyet ruhundan üfürdü.
Ruhu’l- Kuddusten üfürdü Rahmân Ruhundan Meryem’e aleyha's-selâm.
Âdem aleyhi’s-selâm erkekti .
Havayı doğurdu.
Âdem aleyhi’s-selâm’ın bizler gibi hiç kimsesi yoktu, Anası Babası yoktu.
Havva aleyhi’s-selâm desen, anası desen babası yok babası desen anası yok.
İsa aleyhi’s-selâm var. Annesi var babası yok ortada.

Anası babası gözükmeyen Âdem aleyhi’s-selâm, anası gözükmeyen babası gözüken Havva aleyha's-selâm, anası gözüküp, babası gözükmeyen İsa aleyhi’s-selâm ve anası babası ortada gözüken MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’a ne dersiniz?

Rahîmiyyeti görebiliyormusunuz hepsinde. Tecellîlerin.Rahmâniyyeti de görebiliyor musunuz ?
ALLAH celle celâluhu bütün canlıları- debelenenleri sudan yaratmıştır.


وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِن مَّاء فَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُم مَّن يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاء إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Resim---Vallâhu halaka kulle dâbbetin min MÂİn, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun) : ALLAH hareket edip debelenen her CANLIYI SUDAN YARATMIŞTIR; onlardan bir kısmı karnı üzerine yürür, bir kısmı iki ayak üzerine yürür, bir kısmı da dört ayak üzerine yürür. ALLAH dilediğini (dilediği biçimde) yaratır. ALLAH'ın her şeye kudreti yeter. (Nûr Sûresi, 24/45)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Âdem aleyhi’s-selâm’ın suyu nerdedir?
Bir tohum bulabilir misiniz?
Meryem aleyha's-selâm’a üfürülen nefha bir erkek dölümüdür?
Bir damla su, bir meni bulabilir misiniz? Bunların sırrı nedir?
Buradaki Mae nedir?
Su mudur, bilelik midir? Biz bir nileliği midir?.
Bütün bunlar tasavvufun kendi içindeki Muhteşemlikleri Mübareklikleri, Muazzam ve Mukaddeslikleridir.
Gün gelir anlaşıldığı zaman anlaşılmış olur.

Er Rahmân olan Allahu Zu’l- Celâl genellikle tüüm varlığa Rahmândaki Nûrullah Nûr-u Mim, iman bundan ibarettir.
Nûrullah ve Nûr-u Mim SEVİYElenmesinin adıdır ALLAH ve resûlune iman edin! Dürbün gibidir.
Okuler ve Objektif gibi bu ayarı.
Tam yaptığımız zaman Rasûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’tır.
Rasûl ALLAH’tır. Rasûl’u bulan ALLAH’ı bulur.
Emir’de böyledir. Rahîm olan Rahmânı bulur.
Dengelediğin anda Rahîmiyyet, Rasûluyettedir.
Kalb gibidir, sanki kalbin bu kapısı zâhir kapısı Rahîmiyettir.
Ana rahmi gibi kâinâta durmadan can fışkırıyor canların çıkış kapısıdır.
Ama Rahmânîyet kapısı da bu canın giriş noktasıdır.

İşte rahîmiyetten bakanlar, Rahmâniyyeti dengeleyenler kimi görürler: Bismillah ALLAH’ı görürler.
Çünkü Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’tan baktıkları için.
Bunu daha derin daha başka şekilde anlatmanın şimdi dahasına gerek yok. Zamanla olacak şeyler.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Yaşanmayan yalandır. Bir tek yalan yaşanmaz o da yalandır.
Yaşanan her şey gerçektir.
Onun içindir zâten ibadetlerimiz salâtımız tüm bir hayat içinde geçmektedir.
Hâlbuki hepsi hakikattır.
Buna sebeb İslam anlayışının yanlış yere sürüklenmesidir. Cennet öbür tarafta cehennem öbür tarafta Rabbu’l-âlemin öbür tarafta, her şey öbür tarafta.

Peki burada kim var?
Biz varız. Başka kimse yok.
Böyle şey mi olur?
Göster bana aklını, fikrini, ceryanı, bâtını nerde yok mu bunlar burada?
Vaaar. Çıkar ortaya!
Çıkaramıyorum.
Çıkaramazsın tabi.
İki yüzlü yaşıyorsun, riyakârca.
Neden tek yüzlü yaşamıyorsun? Neden cam gibi değilsin de ayna gibisin?
Neden AKLın arkasındaki pası, pisi, sırrı silmiyorsun, sildirmiyorsun?
İşte bütün bu, bunlar besmeledir.

Resim

Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm

Resim

Rahîmiyyet, Rahmâniyyet ve ALLAH..
İSM ile MuhaMMedî Senliğin isim, MuhaMMedî “sin”in, MuhaMMed aleyhissalâtu vesselâm’ın adına sende oluşudur.

Öyle bir MuhaMMedîliktir ki Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’in bedeninde bir hücre gibi oluştur.

Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm.

Rahmânîyette Resûliyyet sırrı vadır.
Rahîmiyette Rububiyetin ta kendisi vardır.
ALLAH ALLAH’a aittir. Uluhiyeti zâten vardır.
Resûlullah’tır, ALLAH değildir Resûlullah.
ALLAH celle celâluhu’nun Rasûl’udur. İrsal edicisidir.
Bize her şeyi getiren ve her şeyi geri götürendir.

CAN Çemberin tamamlayan dönmeye başlar .

DeVR-ÂNa girer, SeYR-ÂNa girer, CeVL-ÂNa ve HaYR-ÂNa girer. Besmele her işin başıdır ve sonudur aynı zamanda.
Demek ki 5 şeyi iyi anlamamız gerekiyor.
Rahîmiyyeti, Rahmâniyyeti , Uluhiyyeti-ALLAH’lığı bir de İSİM nedir isim?

“B” nedir? Baştaki B nedir?
Bu beşi bir arada beşi bir yerde besmeledir.
Ben diyorum ya:
Dudakta başlayıp dudakta biten sevgilim BESMELE .
“B” ile başlar “Mim” ile biter ve iki harf de dudak harfidir. Besmele çektiğinizi mi bütün kâinât duyar, görür.

Ama “Lâ ilâhe illALLAH!” deyin .
Ağzınız açıkken dahi kimse içerde ne dediğinizi duyamaz çünkü dudak harfi yoktur içinde.
İçinizden diyebilirsiniz. Dilinizde hareket etse kimse göremez çünkü dudağınızı hareket ettirmez onu demek istiyorum.
Besmele ise açıktadır ve dışardadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

“Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm”
Rahîmiyyet sünnet rüşdüne eriştir.
Rahîmiyyetin Hakikatine ulaşmak için insanda
MuhaMMedî bir gayret olmalı, akl-ı selim birisinden ve mutlaka bir ALLAH Dostu HiMMeti bulmalı ki Rahîmiyyete ere.
Rahîmmiyet, himmet rüştüdür zâten.
Himmet vermek ise, zâhir ve bâtında MuhaMMedî Hakikate ulaşmış insanların kendi işi değil.
Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem adına hesabına ve şerefine yaptıkları bir iştir.
Himmet ona buna peşkeş çekilecek kendisinin ürettiği kendisinin sahibleneceği bir husus değildir.
Bizim prizdeki elektriğin Keban’a ait olduğunu bütün kâinât bilirken eğer biri diyorsa ki
Bana ait bu priz! bizden değildir.
İki yüzlü bir münafık şeytandır.
Bizim prizler öyle demez.
Der ki
Keban’dan gelen elektriği Ben adam gibi sana aktarıyorum kardeşim. İşine sahib çık pisini pasını yapma, kontakt yaptırma adam gibi kullan! der.
Öyle ki Mürşid-i Kâmil, sokakta cirit atan değildir.

Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’in yüreğinde yurdu olandır.

Rububiyyet TEKVİnle-Yaratılışla Kalu Belâ Bezm-i Elest’inde başlar.

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---“Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne) : Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.” (A'râf Sûresi, 7/172)

KULluk da Kalu belâ dan başlar.
Eşhedü en lâ ilâhe illALLAH eşhedü enne muhaMMede’n-r- Resûlullah ta biter.
Besmele işte bu özellik ve güzelliklere sahibtir.
Besmelenin, Rahîmiyetin Dişil Özelliği, Ana Özelliği, Anasal Özelliği
TESLİMİYET gerektirir.
Rahmâniyyet
İSTİKAMET gerektirir.
Teslimiyet ve İstikameti yani Rahîmiyyette teslimiyeti bulan Rahmâniyyette de istikameti bulan ne yapar
?
Er Rahîm Er Rahmân ALLAH ı görür. Onu diyorum.
Şunu anlamak lâzım ki Rasûl aleyhissalâtu vesselâm Rahîmiyyet ve Rahmâniyyeti besmelede TAMMlar. ALLAH celle celâluhu’yla TÜMMler.
Çünkü Rasûl-ALLAH’tır.
RasûlALLAH dedin mi! Tek yoldur rotadır.
ALLAH’a gideceksen RasûlALLAH’a teslim olacaksın.

ALLAH ve Rasûl’une Teslim OL!unu anlayacaksın.
ALLAH ve Rasûl’une İman edin! i anlayacaksın.
ALLAH ve Rasûl’une Tabi olun! u ve,
ALLAH ve Rasûl’une itaat edin! i anlayacaksın.
İşte bu bilelikler “B SıRR”ına erişlerdir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Besmeleye başlarken önce bir “B” harfinin altındaki noktadan gir Ayşe!
Ben bu noktadan nasıl gireyim diyorsan, kendi “BEN” liğinden Damla damla EREN EDEBiyle Eriyerek Geçmelisin ki İğne deliği geniş gelmeli GEÇişine inşae ALLAH:


إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُواْ عَنْهَا لاَ تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاء وَلاَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ
Resim---“İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne) : Şüphesiz âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız.” (A'râf Sûresi, 7/40)

Terzi iğnesi hiyyattır. Hayy’dır ordaki Hayy’dır.
Hakta ve Hayrda ÖMRünüzü, Hayat İğnesinin içinden bir geçirin bakıyım! buyuruluyor gibi değil mi?
Terzi iğnesinden BUZ Dağıda geçebilir ERİRse!..
Bildiğimiz hayat o Hayat İğnesinin deliğinden nasıl geçecek deve değil de buz dağı bile olsa erirse damla damla geçer.
Erimezse bir damla bile olsa yine delikte donar deliği kapatır .
Erimek bu kadar önemlidir. Yürümek.
Erimek ve Yürümek. Akmak.
Arka gelmek.Farka gelmek.
Terke gelmek.Terki Terke gelmek.
Çarka gelmek ve çarkı döndürüp toz duman ettiği buğday tanelerinin vücûdumuzda farka geliş ki bu Farka gelmektir .
Ses oluşu, iş oluşu, enerji oluşu, hayat, beden toprağı oluşu, hücre oluşu v.s gibi..
Bu
DeVR-ÂN ve SeYR-ÂNdaki dönüşlüğü ve seyri tamamlayış, seyr ü suluku tamamlayış vardır başka bir şey daha söylemek gerekirse, Rahîmiyyet bir Seyr Âlemidir.
Bakarsın bakarsın bakarsın.
Rahîmiyyet bir suluk âlemidir. Yol alış âlemidir.
Kararını verir yürüsün. Teslimiyetini İstikamete çevirirsin.


Ya da Rahîmiyyeti çok sevdim dersin burada oyun bahçesiymiş sanır, ben biraz oynayacağım akşama çok var!dersin.
Burada Şehvet Oyunu oynarsın ŞEHÂDETe hasret kalırsın.
Hâlbuki
Rahîmiyyet Şehveti, Rahmâniyyet Şehâdetini doğuracak şekilde halkedilmiştir.
Herkes geldiği yerden geri dönecektir. Rücu’ edecektir.
Rahîmiyyetten doğanlar tekrar Rahîmiyyete geleceklerdir. Rahmâniyyete geçeceklerdir.
ALLAH celle celâluhu’nun hesabına gideceklerdir.
Hiç değişmeyen kurallardır. Rucu’ ve Uruc-lar.
Bizim güzel Kur’ân’ımızda ve güzel MuhaMMedî Melâmetimizde ne sorusuz bir cevap vardır ne de cevapsız bir soru vardır.
Hepsi kendi içinde bir bütündür.
Yeterki siz mozaik parçalarını gerçek yerlerine koyun.
Ve Hakk’a ve Hayra azmedin.
İlim ve Edebinizi İrfanınızı hazmedin, kusmayın ya da çatlamayın.
İnsanca alıp insanca hazmedip her zerremizde bir nimet olarak kullanmalıyız.

Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm
Çok şey söylenecek önemli bir şeydir.
Aklı selim sahibi Kur’ân-ı Kerîm’e “B” ile girer.
“B” İLEliktir, “B-İLE” liktir, BİZ BİRliğidir.


لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ
Resim---“Lâ yemessuhû illel mutahherûn(mutahherûne) : Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.” (Vâkıa 56/79)


El Mutahharûn: Hükmullahla belirlenmiş bir TÂHİRlik. Tahir olanlar, arınmış olanlar, maddî (fizikî vucudu abdestli olanlar) ve manevî (şirk, şüphe, inkâr düşüncelerinden) temizlenmiş olanlar.

Kur’ân’a Muttâhhar olmayanlar tertemiz olmayanlar temas etmesinler.
“Ne olur temas ederlerse
?
Boşa ederler. Yani bu paslı-yalıtkan alıcı fiş, bu tertemiz-iletken-verici prizden elektrik almaz, temas edemez.
“E benfişi prize soktum!”
Sokabilirsin de kontakt yaptırırsın, olsa olsa ateş çıkarttırırsın ve kıyameti koparırsın ALLAH korusun.
Onun için zâten. Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet de böyledir. Uyuşumlar, uyuşmazlıklar.
Orda başka bir şey daha vardır, nefislerin eşleşmesi v.s Rahîmiyyet ve Rahmâniyyet arasında olandır.
Bunlarda birbirini tamlayan şeylerdir.
Rahîmiyette Hatice Validemizi çekerseniz Rahmânîyette Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’i üşütürsünüz.
Hacer aleyha's-Selâm’ı çekerseniz, İsmail aleyhi’s-selâm çölün içinde yapayalnız kalakalır çocuk Nebî olarak.
Meryem aleyhi’s-selâm’ın Rahîmiyyetini çekerseniz İsa aleyhi’s-selâm’ın Rahmâniyyeti sıfırlanıverir.
Bunlar uydur kaydır sözler değildir.
Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleridir ve doğrudur.
Bir bütündür TAMMlayandır.
Siz allâme-yi cihan olsanız dahi Barbaros, EŞinizin gözüyle Kur’ân-ı Kerîm’i asla göremeyeceksiniz, okuyamayacaksınız ve anlayamaycaksınız.
Çünkü o sizi TAMMlayandır.
Beraber olduğunuz ANda sizi TÜMMleyen Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’dir.
BİZ BİRliğinde. Önce BİZ Olalım da BİRliği BULuruz.


Bi'smi'llâhi'r-rahmânî'r-rahîm in “B” bileliği budur.

“B-İSM” diyebilirsin, MuhaMMedî SEVİYEdeki insanın MuhaMMedî Hakikatının “SîN”liği.
Sendeki ALLAH Nûr’u olarak sana gelişidir “İSM” .
Bunu AKIL, Kemâlâtında NAKLi anladığı zaman ANlar. Besmeleyle ilgili pek çok şey söylenebilir.
Ama Ayşe sormak istediğin şeyler bunlar mıydı daha nasıl şeyler düşünüyordun, bilemiyorum.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Biz zâten bu sohbetlerde bir şey anlatmaya çalışmıyoruz biz sadece SEVİYE OLUŞumu yapmaya çalışıyoruz.
Yani Kur’ân-ı Kerîm çalıştığımız, Kur’ân-ı Kerîm’i anlamaya çalıştığımız insanlar bizler, bunlarla biz temel oluşturmaya belli bir platform oluşturmaya çalışıyoruz ki Rahîmiyyetten ne anlayalım, Rahmânîyetten ne anlayalım?
Bunlar hep gelecek. Hepsi gelecek .
Halkın ya da insanların çoğunun şu anda dediği gibi anlamadığımız şeyi taşlarsak, dışlarsak, saf dışı yaparsak ne olacak?
O konuda konuşmayalım bu konuda konuşmayalım.
Bu değil mesele. Meseleyi dosdoğru anladığın zaman her şey yerli yerine oturur.
En mukaddes, Muhteşem Mübarek ve Muazzam bir sistem olarak gerçek bilinir ve bu gerçeğe göre hareket edilir.
Besmele ise onun başlangıcıdır.
İslama Besmeleyle girilmez.
İslama giriş şartı yoktur!
BİR-TEK Şart vardır o da hiçbir şartı olmayan ama kendisini söyleyip-tasdik etmek şart olan TEVHİD-dir..

Lâ ilâhe illALLAH muhaMMede’r- Resûlullah.

Sonra nedir?.
Bi'smi'llâhi'r-Rahmânî'r-Rahîmdir.
Yoksa Fâtihaya-Kur'ân-ı Kerim’e giremezsiniz.
Kur’ân-ı Kerîm’e mânânız kapalı olur.
Onun için buyuruyor Ali Keremullahi veche.
Besmeleye girmeden önce bana bir selâm ver, bir düşün diye. İhtiyacı olmayabilir adamın ve der ki: “Ali ki kim oluyor? Veli kim oluyor? Ben girerim!” der.
Girsin! ALLAHu Zûl Celâl buyuruyor ya:


فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Resim---“Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûn(yu’linûne) : (Resûlüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.” (Yâ-Sîn 36/76)

أَوَلَمْ يَرَ الْإِنسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ
Resim---“E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubîn(mubînun) : İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, apaçık düşman kesilmiş.” (Yâ-Sîn 36/77)

Sakın Yâ MuhaMMed sallallahuu aleyhi ve sellem onların sözlerine üzülme!
Ben onların içteki sırlarını bilirim, açık konuştuklarını bilirim. Bakmazmısın ben onları bir damla meniden yarattım da bana Hasimin Mübîn oldu.

Şimdi kalkmış da diyor ki ALLAH var yok diyor. Kim bu?.
Toplu iğne ucu bile olmayan bir zerreden halk edilen adam hasım olmuş “ALLAH yok!” diyor.
İnsan bu! İnsan aklı çok edebsizdir.
İblisi geçer çünkü!

İblis: “âlemlerin rabbinden korkarım ben senden uzağım. Sen Rabbini inkar ettin git işine!” diyor.

كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ إِذْ قَالَ لِلْإِنسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيءٌ مِّنكَ إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ رَبَّ الْعَالَمِينَ
Resim---“Ke meseliş şeytâni iz kâle lil insânikfur, fe lemmâ kefere kâle innî berîun minke innî ehâfullâhe rabbel âlemîn(âlemîne) : Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana "İnkâr et" der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü “ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım”, der.” (Haşr 59/16)

Sen Rabbını tanımıyorsun ben ondan korkarım! demekte.. Öyleyken insanoğlu daha ağır bir yerdedir.
Bizim bu çalışmalarımızın temeli, platform oluşturmaya taban oluşturmaya çalışıyoruz
inşae ALLAH. Kur’ân-ı Kerîm’imizin içinde daha nice muhteşemlikler göreceğiz ki çok daha açıklayıcı, doyurucu, anlaşılır ve hayatın içine çekilir.
Kur’ân-ı Kerîm’imiz de ekmek gibi yer, su gibi içer, hava gibi içimize alarak bizimle beraber yaşar ve bizde onun sayesinde yaşarız inşaALLAHurahmân.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ SALI SOHBETİ, 26 EKİM 2010

Mesaj gönderen Gul »

Evet bir sorusu olan var mı?

Barbaros: Soru değilde hocam bugün bu selâm işini araştırırken fark ettim ki Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’e düşman olan insanlar gelip de ona ona selâmı değiştirerekten ağzılarını bükerekten o kelimeleri söylerken ölüm, lânet ölüm sizin üzerinize olsun derken oda Hz. Ayşe’yle (r.a.) beraber o sırada diyor selâmı alırken ve “aleyküm” buyuruyor devamını söylemiyor, Es Selâm’ı eklemiyor.
Yani: Aynen iâde ediyorum. Aynen senin dediğin gibi! buyuruyor.
Orda bir orjinallik var.
İlginçlik orda Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem kendisini ayna şekline sokuyor.

Ve aleyküm demek ben aynayım demek.
Sen bana nasıl yaklaştıysan benden onu alacaksın demek.
Bana gönderdiğini iâde ediyorum sana.
Sekti bana gönderdiğin o laf.
Sekti, kendi kendine çarptı geldi!” demek gibi.
Ben böyle anladım ve işin ilginç kısmı
“başınıza ne geliyorsa ALLAH’tan gelir kötü olanda ne varsa sizin kendi nefsinizden gelir” âyeti:

مَّا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِن سَيِّئَةٍ فَمِن نَّفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاً وَكَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا
Resim---“Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsike. Ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen). Ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden) : Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahid olarak da Allah yeter.” (Nisâ 4/79)

Bir de dikkat ederseniz kötülüğe aynısıyla cevap verilirken iyiliğe-hayra katlarıyla cevap veriliyor.
O kişi gelip Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e:
selâmun aleyküm deseydi kendisine dosdoğru selâm verseydi, Resûlullah sallallahuu aleyhi ve sellem’den gelen Es Selâm lı olan cevap ve Rahmetullahi ve Berakatuhu fazlalığı-faziletiyle beraber gelecek, ne bileyim, bereketli bir şekilde gelecek, kat kat gelecek bir hayra vesile olacaktı.
Fakat o kişi geldi ona lânet eder gibi ölümünü istediğini belirten bir şekilde geldiği için ona mukabilinde kendi dediği aynadan seker-akseder gibi kendi yönüne doğru bir yansıma yaptı.
Yani kendisini ayna olarak tuttu.
Kendisi
“Rahmeten li’l- âlemin” olduğu için lânet etmedi ve ya o kişiye “senin ölümünü diliyorum” da demedi.
Onun kendi ağzından, kendini ayna tutaraktan kendi kendisini lânetlemesine, kendi kendisine ölüm dilemesine sebeb olmuş gibi oldu.
O ayna sorumlu tutulamaz bundan dolayı.
Aynaya bakan sorumludur.
Ne zaman ki bir insan bir yerde bir güzellik görür aynaya baktığı zaman güzellik görürür ona bakarken dalar.
Bir kişi de kendisini çirkin hissederse bir şeye baktığı zaman bir yere çirkin baktığı zaman oraya pek bakmak istemez.
O yüzdendir ki insanlar aynaya bakarken dalıverirler, baktığı şeylere.
Resûlu Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ’de böyle bir ayna.
Sahabe kendi güzelliğini gördüğü için Resûlu Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’de o aynaya dalıp gitmekteler.
Hep yanından ayrılamamaktalar.
Çünkü o insanların kendisi içindeki güzelliklerinin ve iyiliklerinin yansıdığı kişinin kendisinde olan o şeyler, zâten Hak Teâlâ’nın kendi sıfatları ve güzellikleri olduğu için hem ayna olarak kendisi onu yansıtıyor hem de karşısındaki kişi anlayabildiği kadar, idrak edebildiği kadar kendinde olan, onun kendi aklında yüklü olan, o benzer esmâları seyredercesine dalıp gidiyor.
Ama Ebu Cehil gibi bir kişi gelip baktığı zaman onda kendi çirkinliğini görüyor ve buna tahammül edemiyor bakmak istemiyor.
Nil Nehri’nin suyu Kıptı’ye kan görünürde Musa aleyhi’s-selâm’ın takipçilerine onun ashabına tertemiz su oluyor.
Onlar içerken öbürleri içmiyor.
Aynen Kur’ân-ı Kerîm’in de ayna olması gibi.
Kimi aklının kiriyle şuyuyla buyuyla yaklaşıp,
İçinde bozukluklar tezâtlıklar ararken tahammül edemiyor, hoşuna gitmiyor, kapatıyor, bir de böyle işte bizim yaptığımız gibi gecelerin 2 de 3 de dalıyor içine araştırmaya uğraşıyor işte. Teşekkür ederim hocam, böyle bugün aklıma geldi.
Bunu da böyle bir arada koyalım dedim de.
Bilgi bozulmasın bir yerde belki bir faydası olur bize
inşae ALLAH.
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön