KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Resim


KUL İHVÂNİ Mİ’RAC SOHBETİ

(28 Haziran 2011)

Esselâmü aleyküm ve rahmetullah.

Euzübillâhimineşşeytânirracîm!
Bismillâhirrahmânirrahîm!

Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.

Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.

Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!

El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Tealâ aleyhi ve sellime istecertü Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”


YÂ RABB!
Hani o dar günde Bedir Gününde umutsuz anda göz açıp kapayıncaya kadar meded eylemiştin ya, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemle ve bir avuç müslümana..
Bedir Kuyusu iki dağın ortasında geniçe bir düzlükte..

Resim

1989 umre haccımda gitmiştim Bedir Şehidlerini ziyarete ve Bedir Kuyusuna..

YÂ RABB!
O zor ve dar günde Sekinet-i Muhammedi Aleyhisselatu ve’s- selâmı serpmiştin üstlerine. Demişlerdi ki; “Bir yağmur çiseledi sandık. Hepimizi uyku bastırdı. Ama ileride hemen önümüzde fırtınalar kopuyordu. Sonradan Müslüman olanlar, karşı safta savaşta olanlar diyorlardı ki;”Siz bize nasıl saldırdınız öyle?”
Binlerce atlıyla sarıklı süvariler!
Sekinet: Sükûn ve itmi'nan, temkin. Nefisteki telâşın kesilmesi ile hâsıl olan kalb huzuru ve sükûneti. Telâş ve hafifliğin zıddıdır..
Elmalı Hamdi Yazır kaddesallahu sırrahu ; Ali kerremullahi veche'nin “Sekine Duası” ile neyi kast ettiğini şöyle açıklamaktadır:

"Sekîne müminin kalbine sakin olup onu güvenli kılan melektir."
Sekine” ifadesini pek çok Hadis-i Şerifte de görmek mümkündür :

Resim---“Bir zât Kehf Sûresini okuyordu. Yanında da iki uzun iple bağlı olan atı duruyordu. Derken etrafını bir bulut kapladı. Ve bu bulut ona yaklaşmaya başladı. At da bu durumdan huysuzlanmaya, ürkmeye koyuldu. Sabah olunca adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip vak'ayı anlattı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şu açıklamada bulundu: "Bu sekine idi, Kur'ân için inmişti"
( Buharî, Fedailu'l-Kur'an 11; Müslim, Müsafirin 240, 241, (795); Tirmizî, Sevabu'l-Kur'an 6, 2887)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "Bir grup, Kitabullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekine iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte anar."
( Ebu Davud, Salat 349, 1455)

Resim---Ben şehadet ederim ki Ebu Hüreyre ve Ebu Said (ra) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğuna şehadet ettiler: "Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar."
( Müslim, Zikr 39, (2700); Tirmizi, Da'avat 7, (3375)

Sekinet-i Muhammedi Aleyhisselatu ve’s- selâmın ve binlerce Musevvimîn- işaretlenmiş, nişanlı-Hassu’l-Hass Meleleklerin İnişi Kur'ân-ı Kerim’imizde:

هُوَ الَّذِي أَنزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَّعَ إِيمَانِهِمْ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا
Resim---Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen) : İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
(Fetih 48/4)

ثُمَّ أَنَزلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَنزَلَ جُنُودًا لَّمْ تَرَوْهَا وَعذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ
Resim---Summe enzelâllâhu sekînetehu alâ resûli-hî ve alel mu'minîne ve enzele cunûden lem terev-hâ ve azzebellezîne keferû ve zâlike cezâul kâfirîn(kâfirîne) : Sonra Allah, Resûl'ü ile müminler üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır.
(Tevbe 9/26)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »


وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّهُ بِبَدْرٍ وَأَنتُمْ أَذِلَّةٌ فَاتَّقُواْ اللّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Resim---Ve lekad nasarakumullâhu bi bedrin ve entum ezilleh(ezilletun), fettekûllâhe leallekum teşkurûn(teşkurûne) : Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde ALLAH, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, ALLAH'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.
(Âl-i İmrân 3/123)


إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَن يَكْفِيكُمْ أَن يُمِدَّكُمْ رَبُّكُم بِثَلاَثَةِ آلاَفٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُنزَلِينَ
Resim---İz tekûlu li'l-mu’minîne e len yekfiyekum en yumiddekum rabbukum bi selâseti âlâfin mine'l-melâiketi munzelîn(munzelîne) : O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle RABBinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?
(Âl-i İmrân 3/124)

بَلَى إِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ وَيَأْتُوكُم مِّن فَوْرِهِمْ هَذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُم بِخَمْسَةِ آلافٍ مِّنَ الْمَلآئِكَةِ مُسَوِّمِينَ
Resim---Belâ in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin mine'l-melâiketi musevvimîn(musevvimîne) : Evet, siz sabır gösterir ve ALLAH'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, RABBiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
(Âl-i İmrân 3/125)

وَمَا جَعَلَهُ اللّهُ إِلاَّ بُشْرَى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُم بِهِ وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
Resim---Ve mâ cealehullâhu illâ buşrâ lekum ve li tatmeinne kulûbukum bih(bihî), ve men nasru illâ min indillâhi'l-azîzi'l-hakîm(hakîmi) : ALLAH, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi ALLAH katındandır.
(Âl-i İmrân 3/126)

Sarı sarıklı, siyah sarıklı, beyaz sarıklı atlı ve develi insanlar gördük içinizde ve yüzümüze yerdeki bütün kumlar ve çakıllar kurşun gibi geliyordu darmadağın olduk!” demişlerdir.
Ve Ebû Cehil dâhil çoğu orada can vermiştir. Ve bir kuyuya, kör kuyuya atılmıştır.

Resim---Ebû Talha radiyallâhu anhu şöyle demiştir: Bedir günü (harb sonunda) Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem Kureyş eşrâfından yirmi dört kişinin cesedlerinin bir araya kaldırılmasını emretti de bunlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Bu sûretle pis kuyu yeni pislikleri ihtivâ ediyordu. Bir de Rasûlullah, düşman bir kavme gâlib olunca onun açık bir sâhasında üç gün kalmak âdeti idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Rasûlullah devesinin getirilmesini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Rasûlullah yürüdü. Ashâb-ı da kendisinin peşi sıra yürüdüler. Ve birbirlerine: Herhalde Rasûlullah bâzı hâcet için gidiyor sanırız, dediler. Nihâyet Peygamber Efendimiz maktullerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve maktullerinin kendi adlarıyla, babalarının adlarıyla çağırmağa başladı da: “Yâ filân İbn-i filân, yâ filân İbn-i filân! Siz ALLAHa ve Rasûlullaha itâat etmiş olsaydınız itâatiniz sizi sevindirir mi idi? (Şüphesiz sevindirirdi). Ey maktuller! Biz, RABBimizin bize va’dettiği nusret ve zaferi muhakkak sûrette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) RABBinizin va’dettiği (mevhûm) nusret ve zaferi gerçek buldunuz mu?” buyurdu.
Râvî Ebû Talha der ki: Bunun üzerine Ömer: “Yâ Rasûlallah! Kendilerinde hayat eseri bulunmıyan şu cesedlere ne söylersin?” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Muhammedin hayâtı yed-i kudretinde olan ALLAHa yemîn ederim ki, benim söylediğim sözleri siz, onlardan daha iyi işitir değilsiniz!”
buyurdu.
(Ebû Talha ra’dan; Buharî, Bedir Gâzasında ölen müşrikler, Hadis no:1567)

İşte öyle dar zamanda göz açıp kapayıncaya kadar zamanda olmuştu olanlar..
Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!

Resim---Zürekî Rifâa İbn-i Râfi’ radiyallahu anhu, Ensâr`dan ve Bedir`de hazır bulunan mücâhidlerden idi der ki: “Bedir harbi sırasında bir ara Cibrîl aleyhi`s-selâm Nebî sallallÂhu aleyhi ve selleme geldi de: “Yâ Rasûlallah, içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız?” diye sordu. Rasûlullah: “ Müslümanların en fazîletli sîmâları sayarız!” buyurdu. Yâhud buna benzer bir söz söyledi. Cibrîl: “ Biz de meleklerden Bedir`de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz!” dedi.
(Zürekî Rifâa İbn-i Râfi`ra’dan; Buharî, Bedir Gazvesi, Hadis no:1564)

Yâ RABBenâ!
Bi hakkıhim” Bedir’de dekilerin hakkı hürmetine bizim bu gece “Yevmu’l- Mi’rac” bereketli kıl!
Yevm gece gündüzü toplayan bir kelimedir 24 saat gibi.
Gece Leyldir, gündüz nehardır .
Yevm ise cümlesini içine alır. MuhaMMedî YAŞAyışın adıdır.
Bir insan için ikinin “TEK” lenmesidir. Gece gündüzün “BİR” leşmesidir.
Bu Mi’racımızda bu RUCU’-u MuhaMMediyyetimizde inşâe ALLAH, ALLAH celle celâluhu BİZe inâyet eylesin, Hidâyet eylesin, Selâmet eylesin ve İhsan buyursun!.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke.
Elhamdulillâhi RABBi'l-Âlemîn!


ALLAH celle celâluhu;
Kelâmullahını Mûsâ Aleyhi's-selâmla teklim etmiştir, bu âlemde.
Ru'yetini ise, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemde..
Mûsa Aleyhi's-selâm’a: “Sen Beni göremezsin” buyururken bu âlemde göremezsin buyururken göreceği âlemde SADR’ların ötesinde, nihâyetinde AKL’ın sustuğu yerde NAKL’in sessiz-sözsüz-akılsız kendi kaynağında, çıkış noktasında ALLAH celle celâluhu RABBu’l- Âlemin Sıfatıyla Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e tecellî edip Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem görüyür ki: “RABBımı RABBımla gördüm

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:” RABBımı RABBımla tanıdım. Eğer RABBımın yardımı olmasaydı Onu tanıyamazdım! (bulamazdım.)'' buyurmuştur.
(Gürüzânfer, Ehadis-i Mesnevi shf. 2)

Bu Mi’racın, bu görüşün, bu rücu’nun, bu âleme geliş, illiyinden esfeline iniş bir kaderdir, bir Sünnetullahtır, bir Murâdullah bir Emrullahtır.
Sebebtir ve mazhar yeridir. NûR-u MiM, ALLAH celle celâluhunun bu âlemi halk etmesine ve ALLAHu zu’l-celâlin murâdını yaşamasına ve yaşatmasına!.

O zaman bu gecemiz, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin pak ve temiz yüreğinde buluşma beldemiz olsun.
ALLAH Celle Celâluhu BİZi adâletiyle yargılamasın, merhâmeti ve muhabbetiyle yargılasın!
Bizim eksiklerimizi noksanlarımızı kusurlarımızı yanlışlıklarımızı yaramazlıklarımızı Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimize olan, olacak olan ve olması gereken ve İnşae ALLAH lutfu kerem edeceği MuhaMMedî Muhabbete bağışlasın!
SADÂKATa SAMÎMİYETe SABIR ve SELÂMETe bağışlasın!

Mİ’RAC GECEMİZ Mubârek olsun, İnşâe ALLAHu Rahmân!
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin Vasl-ı Vedûd Vâdisine yağan, bu gece yağan Ru’yetin Rızânın Rüşdünü yüreklerimize yangın üzerine serpilen bir su püskürmesi gibi bir BİZ BİR-İZ BİRliğinin buharı gibi yüreklerimize bir cennet nefesi versin!
O vahiyden kendisine gelen ilâhî sözün sese döndüğü Vahiyden kalblerimize İnşâe ALLAH ilhamları yağdırsın.
Muradlarımız Muhabbetullah, Muhabbet-i MuhaMMed Aleyhi's-selatu ve's-selâm ve ellerimiz Ehl-i Beyt elinde eren erdeminde olsun inşâe ALLAH!


Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin abdike (Muhammedîyyeti) ve nebiyyike (Mahmudiyyeti) ve Rasûlike (Ahmediyyeti) ve Nebiyyu'l-ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi... ''Resim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »


Derbentli Deli Hasan öyle derdi: “Biz deli olduğumuz için her gün Cuma” derdi.
Her gün Cuma. Daha delileri var içimizde” derdi.
Her vakit Cuma”…
Yatsı namazında da Cuma kılar bunlar“ diyor yâni.
Onun için bu günümüz de yarınımız da hep BİZ BİR-İZ Mi’racındayız Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Kevserinde İnşâe ALLAH!

Ahmed Er-Rufaî Efendimizin 15. Salavat-ı Şerifinı gözden geçirelim sonra Mi’rac hakkında biraz konuşuruz.
En büyük ibâdet şüphesiz ki ALLAHu zu’l-celâlin farzlarıdır ki,
Biz çok şükür onları zâten yapmaktayız hamdolsun.
Bundan sonraki ise İLİM-EDEB-İRFAN ve ERKAN dır.

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: "Bir saatlik tefekkür altmış senelik (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I/370)

Onun için bir saat ârif uykusu 60 yıllık, bir ömür ibadetinden üstündür denmesinin sebebi: O ârif, uykusunda dahi kıblesinden ayrılmaz.
Böyle bir içli dışlı, benlik ve BİRlik, BİZlik içindedir ki RABBısıyla ve Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemle!
Zâten Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin, ben hep öyle diyorum, Kur’ân-ı Kerîm öyle bir ilginç kitaptır ki BİZe bakan yüzünde Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem yazıyor arka kapağında da RABBu’l- Âlemin yazıyor. Rahmetenli’l- Âlemin bu kapakta Zâhir-Ses, RABBu’l- Âlemin de öteki kapakta Bâtın-Söz Sıfatı ALLAH celle celâluhunun .
Kur’ân-ı Kerîm de ikisinin arasındaki bir Sırr.
EDEBî Yoluyla ve Ali kerremullâhi veche DİLiyle OKUnursa elbette..
Efendim Cebrâil var, melek var, tabii ki var yoksa olmasaydı ikisi bir olurdu. Rabb ve Resûl bir olurlardı ki bu şirktir zâten, bu olmaz yani.
Resimle Ressamın bir ara kesiti vardır onun adına da Cebrâil buyuruluyor.
Akla başka anlatma yolu yok.
Akıl, insan aklı çok hassas yapılmıştır.
Sen bilgisayarcısın Ahmed can, çok ince bir detaydır insan aklı, onu kendi programı içinde kullanmak zorundasın.
O programlara uyum sağlayabilirsin, hani ne bileyin ben diyorlar ya ts2 yapıyorsun da yok Windows 7 olunca ona uymuyor, şöyle yap böyle çat uydurmaya çalışıyor falan.
Akıl da böyle geliştikçe, ayarlandıkça hep büyüyecektir.

Şimdi küçücük oğlun senin ufacık, siz onunla onun sevdiği bir oyun oynayın dünyânın en mutlu insanları olacaklar, size anlatacaklar, siz bilmiyormuşsunuz gibi oynayacak, size öğretmeye çalışacaklar oyunu.
Şöyle diyor, böyle yapıyor, şunu çatıyor…
Siz ona ne kadar eğilim ve tevazu gösterirseniz, o size kat be kat fazlasını gösterecek ve bunu da yapmacık yapmayacak hakkı olarak yapacak, hem de mükemmel yapacak.
İşte bu gelişimler, bu yetişmeler; hani gübresi olan, suyu olan, havası temiz Hasan Dağ’ındaki bir Navruz Çiçeği gibi muhteşem bir zamanda, yerde ve halde yetişen harika çiçekler gibi insan yürekleri ve akılları;
İlmullah, Edebi Ehl-i Beytullah, İrfan-ı Rasûlullah, Erkanullah içerisinde bir TAMMlık ve TÜMM-lük Mükemmellik Muhitinden Merkezine doğru RÛCU’ yapmışlardır.
URUC etmişti zâten, İlliyinden Esfeline gelmişti.
HAKK’tan gelenlere, geri dönüşler.
İnsan aklı alçaklık-yükseklik üzere yaratılmıştır.
Aslında sorarsan şimdi dünyanın en zirvesinde kendisi var, bak yıldızları gösterir sana!
Oysa buradan bir MİL batır, merkezden geçsin antipotundan çıkacaktır. Karadan batırırsanız mutlaka denizden çıkacaktır.
Oradaki kimseye sorun, o diyecektir ki: “Hayır, orası değil tepe, benim en yüksekteki
O da oradaki gökleri gösterecektir.
Ama normal insan aklı, Dünyanın dümdüz olduğunu zannetmektedir ve de edecektir zâten mecburdur.
Yusyuvarlak olduğunu ancak ilmen kani olanlar tam anlayabilecek ve karpuz gibi olan bir dünyanın milyarlarca metreküp sıvı-akışkan suyuyla ve etrafındaki gözükmesi bile mümkün olmayan hava kürresiyle nasıl top gibi döndüğünü, bir miliminin yerinden oynamadığını, bu Merkezçek ve Merkezkaç Kuvvetlerinin Denge ve Düzenini ancak derunî dostluğa ulaşanlar, bulaşanlar demiyorum, koklayanlar demiyorum.
BİLenler, BULanlar, içinde OLanlar ve “Yâr-i ALLAH celle celâluhu”, Yâr ALLAH olan Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yüreğinde yer alanlar fiilen YAŞAyacaklardır.
Onlar; bir hikâye, masal insanı değil, fiilen, YAŞAyan Mücerreblerdir-tecrübe edilmiş-Denenmiş-Sınanmış olanlardır.
CERR edilmişlerdir, Tecrübe kılınmışlardır, tecrübeleri kendilerinin Tevhid tecellîsinde, kendilerinin RIZA Rehberi olmuştur Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemin yüreğinde….
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Allâhu Ekber, Allâhu Ekber Lâ ilâhe illallâhu Ekber” şimdi Milas’ta ezân okunuyor.
Benim âlet bir nevi müezzindir, yâni nereye gidersem o yerin ayarını yapıyorum, oranın imamları, müezzinleriyle berâber böyle güzel bir ezân vakti okur, in şae ALLAH!
Eşhedu” şimdi şu ANda, ben şâhidim ki ALLAH celle celâluhu El-İlah’tır. Aklım, fikrim başka bir ilâh bulamamaktadır; şeylerden, yaratılanlardan.
Ben buna bir yaratılan kişi-şey olarak şâhid oldum.
Ne güzel şâhidim, hudud-hudûdullahı şu anda yaşıyorum yâni.
RABBımın hudûdu ve benim hudûdum çok belli.
Benim ki sebeblere bağlı, yarım nefes yok olurum-var olurum.
Oysa Rahmân'dır, hudûdu çiğnemeyiniz, “Ben de çiğnemem in şâe ALLAH!” diyorum. Sen, ben, BİZ.
Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedu enne MuhaMMeden Rasûlullah

O üç mim MMM; Muhteşemi, Mubâreği, Muazzamı, Mukaddesi MuhaMMed Aleyhi'selâtu ve’s-selâmın ALLAH celle celâluhu'ya SALL edici Rasûl olduğuna bütün BEDENEN, NEFSEN, KALBEN, RÛHEN, SIRRAN, HAFİYYEN, AHFAEN, AKDESEN olarak inandım ve bu inancım gereği “Hayye 'ale's-Salah
Kullî şeyin sâhibi olan ALLAHu Zu’l-celâlde dirilmeye, salaha gelmeye-ıslaha çağrılıyorum. Bana âit ne var ise.
Hayye 'ale's-salah” iki keredir.
BEDENle NEFİS ve KALBle RUH içindir.
Muhitteki Beden-Nefs Namazı için “Hayye 'ale's-salah” diyorum.
Merkezdeki KALB ve RUHuma “Hayye 'ale's-salah” diyorum.
Dirilmeye gel, Salâha gel!” diyorum. Zâhiren bunları söylüyorum.
DUYup-UYduğum DERVİŞ Yüreklerinde in şâe ALLAH!

Resim

Ve lâ havle velâ kuvvete illâ billahi’l- Aliyyu’l- Azîm” deyin buyuruyor Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Gücümüz yetmez buna yâni. Bu çağrıya ve gelmeye.
Gözüken ve gözükmeyen potansiyel güç ALLAH’tadır, O’ndan yardım dileyin!.
Hayye 'ale'l-Felah” Felâhu, her şey O’nundur ve içinde O’nundur.
Gördüğün mücerred olduğun her şey aklında varmış gibi görüyorsun asla göremezsin yoksa.
Hayye 'ale'l-Felah!
Felâhu, Fe senin sînendekidir “lehu” O’na âit olan her şeyin.
Aklını çekersek senliğin kalmaz.
Masa gibi olursun, sandalye gibi olursun, bitkisel hayâta girersin.
Hayye 'ale'l-Felah” O zaman Aklın zâhiren ve bâtınen uyansın.
Mıknatıslığını bıraksın. Kuzey Kutupluğunu, Güney Kutupluğunu.
Önyüzü-Arkayüzü bıraksın, ikiyüzlülüğü!
Bıraksın aynalığı, cama dönüşsün!.
Allâhu Ekber, Allâhu Ekber
İnsan aklının pozitiv ve negatif uçlarına: “Allâhu Ekber, Allâhu Ekber
İnkâr ve ihtilaf yok ne vakti: ““Allâhu Ekber, Lâ ilâhe illâ Allah, Muhammede’r- rasûlullah” böyle buyuruyor çünkü.
Bu tevhiddir. ilâhe illâ ALLAH, “Lâ ilâhe” beni gösteren yüzü, “ illâ ALLAH” sırrın arkasındaki kalkar, İç-Dış BİR olur, “CAM” olur cam.
Canlar cam olur. İkilik şeytanlığı kalkar.

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve Nebiyyil-ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve Ehl-i Beytihi... Ya Rabbe'l-Âlemin, Yâ Rasûlallah!
"Allâhumme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tâmmeti ve'selâti’l- kâimeti âti Muhammedini’l- vesîlete ve'l-fazîlete ve’d-dereceta'r-refîate veb'ashu makâmen Mahmûdenillezî veadtehu inneke lâ tuhlifu'l-mîâd!..
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »


رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ
Resim--- Rabbenâ inneke câmiun nâsi li yevmin lâ raybe fîh(fîhî), innallâhe lâ yuhliful mîâd(mîâde) : Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.
(Âl-i İmrân 3/9)

ALLAH celle celâluhu Vaadinden Hâşâ dönmez. Mümkün mü?
Ne vaad buyurmuşsa onları yapar. Vaad pozitiftir, vaid negatiftir.
Cenneti vaad etmiştir, cehennemi vaid etmiştir, tehdit etmiştir.
HAYRı emretmiştir, Şerri de tehdit etmiştir.

الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ
Resim--- Ellezî halakal mevte vel hayâte li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ (amelen), ve huvel azî zul gafûr(gafûru) : O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
(Mulk 67/2)

Ben sizi denemek için gönderdim.”-“ li yebluvekum eyyukum ahsenu amelâ
Sizin için doğumu ve ölümü yarattım bakalım hanginiz ahsen amel işleyecek diye.” Denenmektesiniz.
yebluvekum” sizi bir bela sözünün nuruyla deneyelim bakalım!
O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur.

هُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ السَّمَاء وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
Resim--- Huvellezî halakas semâvâti vel ardafisitteti eyyâmin summestevâ alel arş(arşi), a’lemu mâ yelicu fîl ardı ve mâ yahrucu minhâ ve mâ yenzilu mines semâi ve mâ ya’rucu fîhâ, ve huve meakum eyne mâ kuntum, vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
(Hadîd 57/4)

Bilakis dediniz ya hani “Rabbımızsın!” dediniz ya, dur bakalım size bir hilafeti, ilâhlık gibi kuşandıralım.
Size imkanlar verelim bakalım size gerçekten; “ben” Tiyatro Sahnesinde meselâ Tarık’a -MaşaeAllah boylu poslu, pırıl pırıl bir delikanlı- giydirdim Bizans İmparatorunun elbisesini!
Dedim ki; “Sen Bizans İmparatoru falansın ha!” eşine de dedim:”Sen de İmparatoriçesin” elbiseler tam uydu yani.
Ama bir saat sonra oyun bittiği halde, dediler ki “gerçekten oyuz.
Yahu bu bir tiyatro idi!
Yok, yok, Bizans İmparatoru ve İmparatoriçesiyiz!
Ne yapacağız? İndiler sahneden hala sokaklarda geziyorlar. Bizans İmparatoru geldi, Bizans İmparatoru gitti!..

Ne İmparatoru kardeşim, giydiğin kostümdü, bir ceketti, yani kaftandı, bir bürgüydü yani. İşte bu öylesine basit ama çetrefilli KULLUK OYUNUdur!..
Allah celle celaluhu yüreklerimizi uyutmasın!
Bunun için de en emin gemi Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in gönlüdür.
Çünkü başka yok yolcu götürecek, irsal edecek, ALLAH celle celâluhu’nun takdir ettiği tecelli buyurduğu, emrettiği;
ALLAHa ve RESÛLüne Teslim Olunuz, İman ediniz, Tâbi olunuz, İtaat ediniz!” budur.
Yoksa her söz ve iş; boşa çıkar, hayal olur Allah korusun!

Aziz Ahmed El-Bedevî Hazretleri dört büyüklerden biridir.
Bu da o meşhur dördü bir arada yaşamış Pîrlerden birisidir.
Ahmed El-Bedevî, Ahmed Er-Rufaî, Abdulkadir Geylanî, İbrahim Ed-Desukî, bunlar muhteşem büyüklerdir.
Ahmed El bedevî Hazretleri çok muhteşemdir.
Peçelidir ve o kadar celâl ve cemâlin arakesitindedir.
Arakesit sözünü çok iyi anlamamız lazım çünkü MuhaMMedî Melamet’in kuralları hiç değişmez.
Kur’ân-ı Kerim ve Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’ın kurallarıdır.
MuhaMMedî Melamette bilmeyen bir kişiye, BİLdiremediğiniz bir kişiye BULduramazsınız.
BULdurmadığınız bir kişiyi orada OLduramazsınız.
Orada Oldurmadığınız kişiyi O hali YAŞAtamzsınız.
Kim olursa olsun! Nuh aleyhisselâm‘ın oğlu olsa dahi dışarıda kalır.
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in bebekken alıp kırk yaşına getiren, yetim ve öksüz büyüten EbuTalib olsa da dışarıda kalır.
Amma, Firavunun, Firavunluk yapmasına sebep olan, canından çok sevdiği, ilâh gibi taptığı ama başkalarına:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Resim--- Fe kâle ene rabbukumul a’lâ : Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim."
(Nâziât 79/24)

"Sizin en yüce Rabbiniz benim." diyen firavunun karısı ASİYE Anayı, ALLAH celle celâluhu , Musa aleyhisselâm’nın annesi yapıverir.
Öyle ilginç bir şeydir ki bu, akıl fikir ermez!..

Bak şimdi, bir damla suyun donma ve erime noktası AYNı NOKTAdır.
Su, Sıfır derecede donar, sıfır derecede erir.
Eee, o zaman usturanın ağzının bir tarafına yazalım, erime tarafı, öbür tarafına donma tarafı yazalım.
BİZ de usturanın ağzına çıkalım dans etmek için. Nerere orası?
Orası, donma ve erimenin olmadığı yerdir. Nötrdür.
Onun için Gerçek HakikatMuhaMMedîyyeye Hamdolsun!
Gerçek MuhaMMedî, işte Hakiki MuhaMMedî en emin yoldan işte bu yüzden gider.
Yani erime ve donmayı görmez!
İkisinin nötr olduğu yerden yürür, Sırat-ı Mustakîmden, en orta YOLdan..
Çünkü nötr OL-AN; İfrat ve Tefritsiz İ’TİDAL YOLU, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir.
Gerçek MuhaMMedî BİLirki; Kur'ân-ı Kerim’in Bâtını Rabbu’l-Âlemîn SÖZü, Zâhiri ise Rahmetenli’-l Âlemin SESidir..
Niçin Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in İZine düşmeyen “ALLAH celle celâluhu!” dese dahi ALLAH celle celâluhu ile kandırılan şeytan uşağı olur?

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim--- Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu) : Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!
(Hadîd 57/14)

ALLAH celle celâluhu korusun, çok akıllı olmak ve aklı doğru-iyi kullanmak olmak zorundayız!.
Akıllarımızı ALLAH celle celâluhu için kullanmak zorundayız!.
Hikaye-masal, öte-böte, senlik-benlik bunlar çok sonra gelir.
Bunun için Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in eli – ayağı, gözü – kulağı, yüreği olmak isteyenler şüphesiz ki vicdanlarını iyi kullanmaları gerekir.
BEDENen MUTAHHARRUN olmaları gerekir.
Yoksa asla Kur’ân’a el değemezler.
Ellerini değerler de, Kur'ân-ı Kerim onlara değmediği için netice alamazlar.
NEFİSlerinin MÜTEZEKKÂ olması lazım, zeki olması lazım.
Nefisden kastımız aklın, din ve dünya için kullanıldığı din sahnesindeki olgunun adıdır.
Akıl, ALLAH celle celâluhu Nurunun adıdır.
ALLAH celle celâluhu Nurunu; BİLiş- BULuş – OLuş ve YAŞAyış demektir akıl.
Bunun mütezekka olması lazımdır; KûN feyeKûN’a zâhir ve bâtında ALLAH celle celâluhu adına sahip olacak: “ben ALLAH celle celâluhu için ölür ve öldürürüm!” diyecek.
ALLAH celle celâluhu için olmadığı zaman bir kişiyi öldürmek, bütün insanları öldürmek âyeti vardır.
Bir kişiyi diriltmek ALLAH celle celâluhu için olunca, bütün insanları diriltmek ayeti vardır.

مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَن قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاء تْهُمْ رُسُلُنَا بِالبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم بَعْدَ ذَلِكَ فِي الأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ
Resim--- Min ecli zâlik(zâlike), ketebnâ alâ benî isrâîle ennehu men katele nefsen bi gayri nefsin ev fesâdin fîl ardı fe ke ennemâ katelen nâse cemîa(cemîan) ve men ahyâhâ fe ke ennemâ ahyen nâse cemîa(cemîan) ve lekad câethum rusulunâ bil beyyinâti summe inne kesîran minhum ba’de zâlike fîl ardı le musrifûn(musrifûne) : İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
(Mâide 5/32)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Bunlar hep çok sâbit ve net MuhaMMedî ölçülerdir. Kur'ân-ı Kerim ölçüleridir.
Safsataların, akıl cambazlarının, tasavvuf simsarlarının, tevhid tüccarlarının uydur kaydırları değildir.
Ciddi bir iştir; MuhaMMedî OLŞUURu – NÛRu – SURÛRu – ONURu.

Elbette KALBlerin MUTAYYIB olması lâzım, mutayyıb dediğimiz, Belâ Sırrına sığmayan, çok ince rafinedir.
Hep söylüyorum ya, 4 bardak suyun içindeki erimiş; şeker gibi, tuz gibi, renksiz limon suyu gibi, biber gibi;
Ekşilik – Acılık – Tatlılık – Tuzluluk var ama göremiyorsunuz çok gizli su çok berrak ve farksız görünmekte Hamm AKLa!.
Ancak rafine edersen kurtulacaksın SıRR-ı MUSTAFA aleyhi's-selâmla!.
Mutayyib olan bir KALB gerekiyor!
MUSAFFÂ olan saflaşmış, anasından yeni doğmuş bir bebek RÛHu gibi tertemiz bir RUH sâhibi olmak gerekiyor dîni iyi anlamak için.
Burası bir alışveriş sahâsı değildir, YAŞA-yış sahâsıdır.
Bir kitap okunmamaktadır, televizyonda bir dizi seyredilmemektedir, fiilen yaşanmakta ve videoya alınmaktadır.
Hiç televizyonda seyrettiğin bir felâketi yaşayan gibi oldun mu?
İstediğin kadar seyret Japonya’daki olayı, gördün mü orda ki nasıl yaşıyor, yaşamak başka şey, onun için diyor Kul İhvani: “Yaşanmayan yalandır!” diye.
Kâinât ta bir tek yalan vardır o da yaşanmayanlardır.
Yaşananlar hep gerçeklerdir.
İnsanlar yalanı bilmiyorlar, birbirlerine söyledikleri uyduruk şeylere yalan diyorlar. Yalan o değildir, yalan yaşanmayandır.

İşte Ahmed El-Bedevî kaddesallâhu sırrahu, Cemâl ve Celâl arasındaki Kemâlde..
– “ Ben diyorum ki bıçağın bir ağzına bunu yazalım, bir yüzünede bunu yazalım, bıçağın keskin ağzında dans edelim.-
“Ee babacığım şu keskin bıçak ağzını bırak da şöyle bir dağ gibi yapta, bu iki sınır şöyle 20 metre – 30 metre olsunda orda biz bi çalalım oynayalım!. Buna da Kemâl sahâsı!
” diyelim.
Bu tarafa da Celâl diyelim ateş Cehennemi olsun, bu tarafı da Cemâl olsun, Cennet olsun. Şu arada ki Kemâl insanlığını, KÂMİL İNSAN-la yaşayalım!
DERsen buyurun hayâle!

İşte bunu öyle daraltmıştır ki o Ahmed El-Bedevî kaddesallâhu sırrahu kaderi, yüzüne bakan can veriyor.
Celaleddin ya da Cemâleddin diye biri, şimdi adını tam hatırlamıyorum, çok sevdiği bir, yetiştirdiği bir zât varmış, Kader- kaderullah illâ ısrar ediyor: “Hocam peçenizi kaldırın göreceğim, göreceğim!” diye.
Ve kaldırıyor, ancak müridi can veriyor.
Bir dam üzerindeler yukarıdan diyorlar ki: “Gördünüz mü bak damdan düştü!”.
Açma peçeyi!” dedi. O açmadı, Azrâil açtı, ecel açtı, yâni böyle bir zattır Ahmed El-Bedevî Hazretleri.

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Resim

TÜRKÇESİ: Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nûri'l-envâr Resim Ve sırrı'l-esrâr Resim Ve tiryâki'l-ağyâr Resim Ve miftâhi bâbi'l-yesâr Resim Seyyidinâ Muhammedini'l-muhtâr Resim Ve âlihi'l-ethar Resim Ve eshâbihi'l-ahyâr Resim Adede niamillahi ve ifdalihi.

MÂNÂSI: Ey RABBim, nûrların nûru, sırların sırrı, ağyâra tiryâk, bolluk kapısının anahtarı, Seyyidimiz, seçilmiş olan Muhammed salallâhu aleyhi ve sellem'e, onun tâhir âline ve hayırlı ashâbına, Yüce ALLAH'ın nîmetleri ve fazlı adedince, salât ve selâm ediver!. Onları mübârek kılıver!.

Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ nuri'l-envâr : ALLAHım SELLimizi ilham dediğimiz sellimizi, Teslimiyyet Sırrımızı yâni ve SALL dediğimiz salâvât salâtımız..
Yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaşımda, isalde SILAya Vuslatta, SALAVAT, ALLAH celle celâluhu’ a ulaşımda namaz kılmak, salat, duâ ne dersen de, SALL dediğimiz budur.
İki ayaklarımızı SELL ve SALL ayaklarımızı sâbit kıl, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem yolunda.
Allahumme salli ve sellim, Teslîmiyyet ve İstikâmetimizi Rapdet.
Ve bârik, şu güzel gecede bereketli kıl.
Kim için bunları istiyor?
Alâ, O zât üzerine ki O, Nûri’l- Envardır. Nurların Nur Kaynağıdır O.
ALLAH celle celâluhu’nun Nûrunun tecellî noktasıdır.
ALLAH celle celâluhu eşyâ olmaktan münezzehtir ama Nûrundan vareder.
İşte, NÛRUNDAN VAREDİŞ-te ilki, Nebiyyu’l- Ummî, Ana Bileşim Noktası nedir?
BİLElik Nûrunun Kaynağı, Nebî olan, Nebe olan.
Haber getiren diye tercüme edebilirsin.
Edersin de hangi haberden bahsediyorsun, hangi haber bu?
Kabloyu yapan, kablo O, içindeki cereyan da O, o da O, o da O
Ne kaldı geriye?
Haber nasıl haber bu?
İşte bu haber: Nûri’l- envar olan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e..
Ve sırrı’l- esrâr, bütün sırların Sır Kaynağına,
Ve tiryâki’l- ağyâr; tiryak nedir : panzehir demektir. Zehrin panzehiri, Derdin Devâsı demektir.
Her ne ki bir derde düşmüşse bunun dermanı vardır, buna tiryak denilir.
Zehirlenmelerde, hastalıklarda, şifâ bulmada antisi olan bir ilaç içiyor birisi.
Dokunuyor, çarpıyor hemen ne yapıyorlar, onun zıddını yükleyiveriyorlar, onu nötr hale getiriyorlar vücûda zarar vermesini durdurmak için.
Zehrin panzehiri en güzel kelime.
Ve tiryâki’l- ağyâr; gayrılıkların, ayrılıkların, AKLa tapışların, NAKLi duymayışların, Dostun ÖZ Dostu tek dostu, Tek Veliyyullah olan Muhammed aleyhi's-selâm’dan olan ayrılıkların, dolayısıyla RABBu'l-Âlemîn’den ayrılıkların, durdurup geri döndüreni, derdine devâ vereni, O Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e, SELL ve SALL, Salat ve Selâmımız olsun!
Yazmakla olmasın!
Çok güzel bir çay demledi Emre, nefis!
Çay kokuyor çünkü. Hârika bir çay.
Bu çay; “çay içtim!” yazmakla olmaz, söylemekle de olmaz, bardağa koymakla olmaz, dudağa getirmekle olmaz, ağzına alsan bile olmaz!
İndir şunu gırtlağından aşağıya, bekle biraz, hazmet!
Bütün zerrelerin çay türküsü çağıracaktır. Çay böyle içilir aziz kardeşim!
Yaşanmayan yalan!” dediğimiz budur!

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِن تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُم مِّنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim--- Kâleti'l-a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhuli'l-îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve rAsûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun): BedevÎler, dedi ki: "îman ettik." De ki: "Siz Îman etmediniz; ancak "İslÂm (müslüman vey teslim) olduk deyin. îman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
(Hucurât 49/14)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Ve miftâhi bâbi’l- yesâr : Öyle bir miftah ki; El Fetih, El Fatih, El Fettah, ALLAH celle celâluhu’nun bir kapısı, bir bab-ı ki, HABBE-nin “be” leri BâB..
Rabbî yessir velâ tuassir: RABBim kolaylaştır, zorlaştırma!”
Yesar, kolaylıktır, bolluktur.
Yusr, usr değildir, zorluk değildir, kolaylıktır.
Tüm yessir, isra biraz sonra göreceğiz. Niye burdan gelir?
Sırr bir yol alıştır, geliştir.

Ben basit bir köy çocuğuyum. Anamla bostan dikmeye giderdik.
Eskiden öyleydi yokluk vardı, köyün etrafındaki derelere tepelere, insanlar bostan falan ekerlerdi, şimdi bakan falan yok.
İngiliz, Alman, Fransızda çalışanların villaları dikildi bizim köylere.
Ekmeğe muhtaç insanlar sürü sahibi oldu, dünya değişti.
Bütün muhteşemlikleriyle, İngiliz stili villa sistemleri kurulmuş.
Ve neden bu kadar parayı bu lüks binalara yatırdığını sordum gençlik arkadaşım Pehlivan:Tatmin olmak için! İçimde kalmasın!” dedi.
Aynı şeyi dağın başına yaptım, Aksaray’a yapmadım. Ben burada olmasını istedim, çünkü benden öncekiler yerin altındaki bir mağarada geçti ömürleri!” diyor.
Hiç ışık almayan bir yerde tepeden bir pencereleri vardı, kış geldi mi orayı çulla çaputla kapatırlardı.
Tüm bunları anlatarak ne demek istiyorum?
Bu ufacık, karpuz-kavun çekirdeklerinden çuvallar dolusu bostan mı eldedeceğiz biz ?
He anam inşae ALLAH, yağmur yağarsa Allah’ın izniyle. Bunlar bir çıksınlar, bir iki yağmur görüversin, dolar çıkar karpuz, kavun!
Hasırdan örme seleler vardı, eşeklerin üzerine attın mı onu, iki tarafı böyle bir külah gibi yani.
Tersten koydun mu içine doldurursun artık.
Doldurdukça iki tarafa basar, karpuz, kavun ne doldurursan içine doldurursun.
İşte bir avuç çekirdekten kağnılar dolusu arabalar dolusu karpuzlar çekilir. Böyle bir seri SıRR, süratle yayılan bulaşıcı sari’ hastalık gibidir.
Toplu iğne başı kadar incir çekirdeği; gökten bir damla yağmur yağacak, toprak ona yardım edecek, koskoca incir ağacı olacak.
Biz bir tür incir götüreceğiz sır, seri bir sırdır.
Seriden kastım, çabuk, hızlı, az vakitte çok iş yapan ve arka arkaya sebeplerini kendisi yaratır.
Maddî, manevî 0luşum serisi Sünnetullahta “KûN!” EMRi “feyeKûN” Oluverir ve asla kesinti yapılamaz ve de ayarlanamaz.
Düdük çalıp ta bahar geldi, “Ey kurtlar, kuşlar, otlar, çöpler, haydin, bahar geldi! ” denemez yaratıklarca.
Kendi sistemi kendi içinde ne yapacağını bilir İlahî Kompütür El Yezdân ALLAH celle celâluhu Fitrî Proğramını her ÂN Yeniden Yaratarak ŞeenuLLAHta UYgulamaktadır.
Yani eğer yılanlar vs., kış uykusuna yatacaksa komple yatarlar onlar, kim yatacaksa.
Kalkacağı günü de senden benden daha iyi bilir.
Çünkü, miftâhi bâbi’l- yesâr vardır onlarda.
Muhammedi gönül Fettah, miftah kapıları vardır, anahtarları vardır.
Miftâhi bâbi’l- yesâr İsra Kapısının miftahı, anahtarı, açıcısı, fethedicisi, Muhammed Aleyhisselatu vesselâmdır.
Seyyidina Muhammedi’l- Muhtar O bizim seyidimizdir, dinimizin İmam-ı Mutlakıdır, Muhammedimizdir sallallâhu aleyhi ve sellem.
Ve El–Muhtar’dır.
İhtiyar heyeti gibi seçilmiştir.
Kendisi ALLAH celle celâluhu yârıdır.
Ve âlihil ethar onun tâhir âline, tertemiz âlisine ki, onun lütfu kereminde onun BİZliği içinde olanlar ki, ona aile olmuşlar.
Dikkat ediniz yalnız: “O zaman kendi çocuklarından bahsediyor” dediniz mi, anlayamazsınız, tersini düşüneceksiniz, Nuh aleyhisselâma Allahu Zü'l-Celâlin buyurduğuna bakacaksın:

وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ
Resim--- Ve nâdâ nûhun rabbehu fe kâle rabbi innebnî min ehlî ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemul hâkimîn(hâkimîne): Nuh Rabbine dua edip dedi ki: "Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin."
(Hûd 11/45)

قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلاَ تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنِّي أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Resim--- ''Kâle yâ nûhu innehu leyse min ehlik(ehlike), innehu amelun gayru salih(salihin), fe lâ tes'elni mâ leyse leke bihî ilm(ilmun), innî eızuke en tekûne minel câhilîn(câhilîne): Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.(Hûd 11/46)

O, senin çocuğun değil, cahillik etme!
Âilenden olmadı çünkü ! Elinden oldu, belinden oldu ama âile’nden olmadı.
Kulluk tercihinde nefsinin hevâsına uydu.
Ve âlihi’l- ethar kimmiş? Mutahharrun olanlarmış, bak!
Ethar, Tâhir olan, mutahharrun olan âli’ne, tertemiz olan âli’ne, ailesine. Ve eshâbihi’l- ahyâr: Ve ona sahip çıkan ve sahip çıktığı en hayırlılara, zâhirde SELLimiz, batında SALLımız olsun inşaAllah!
Adede: Ne kadar adedde olsun?
Niamillahi, ALLAH celle celâluhu’nun nimeti kadar olsun.
Allah’ın ne kadar çok nimetleri varsa o kadar olsun. Başka ?
ve ifdalihi, O’nun fazlı adedince, fazileti adedince, fazlalığı adedince, cömertliği, ihsanı, keremi, ilimi, ma'rifeti, üstünlüğü, hüneri, tefâvütü, inâyetince çok salat ü selâm olsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize, İnşallah-u Rahmân!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Kul İhvâni :
Evet, Es-selâmu Aleykum, Barbaros, hoş geldin.


Barbaros:
Ve Aleykum Selâm Hocam, hoşbulduk.


Kul İhvâni:
Evet, Sıla’ya selâmımızı gönlümüzün SALLını ve SELLini ilet ve ona her zaman yüreğimizdeki,
gönlümüzdeki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin seçkin Meryem Muhabbetini Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem adına ilet!.
Sevgili SILA kardeşimiz öz ve özgür tercihiyle hıristiyanlığın koyu Katolik Mezhebinden koparak İslâmı seçmiş ve hayrı kullanmıştır,
gerisi Kader Kaderullahtır.
İn şâe ALLAH en güzele en iyiye gider, hârika olanına gider.
Hep böyledir zâten, böyle seçilmişlikler, böyle tercihler can çıkaracak çileleri yanında taşır, fakat ALLAH celle celâluhu asla canlarını çıkarmaz.
Çünkü ALLAH onların canlarını gözbebeği gibi sever.
İki yakayı da bir araya getirmez fakat hiç kimseye de yırttırmaz, aralarda koymaz.
Şüphesiz, şüphesiz ki, ALLAH Bizimledir!


إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Resim--- “İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahrecehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fî'l-gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale kelimetellezîne keferû's-suflâ, ve kelimetullâhi hiye'l-ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun):Eğer siz ona (Rasûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona ALLAH yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü ALLAH bizimle berâberdir, diyordu. Bunun üzerine ALLAH ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. ALLAH'ın sözü ise zâten yücedir. Çünkü ALLAH üstündür, hikmet sâhibidir.”
(Tevbe 9/40)


Senin de, onun da Miracını in şâe ALLAH Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin üç MiM merkezinde, BİLmek-BULmak-OLmak-YAŞAmak mu’cizesi içerisinde, cümlemizle berâber gönülden tebrik ederim ve RABBımıza teşekkür ederiz, hep berâber, inşae ALLAH !

Barbaros:
Âmin in şâe ALLAH Hocam, teşekkür ediyor, çevirdim siz konuşurken elimden geldiği kadar hızlı, in şâe ALLAH diyor hocam.


Kul İhvani:
Onun çok şey yapmasına gerek yok. Bizim çok şey yaptığımızı zannetmesin.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Bedir’de dizleri kuma gömülmüş ellerini o kadar kaldırıyor ki sırtındaki rida düşüyor: “Koltuk altındaki beyazlığı gördüm” diyor Ebubekir radiyallâhu anh ve diyor ki: “ALLAH celle celâluhu duydu Ya Rasûlullah!”.
O zaman da Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem idi gene Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
Şimdiki Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdi yâni.
İnsanlar ona yardım mı ediyorlardı ?
Rasûlullah’a yardım edin, etmezseniz ALLAH edecektir” âyeti yukarda.
Mesele o değildir, mesele bir yürek işidir Barbaros.
Hakkı ve Hayrı seçiştir, tercih ediştir.
Enter kollekte “BİZBİR-İZ” dediğimiz bir laf değildir.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de “BİZOLuş, ALLAH celle celâluhu da “BİROLUŞ ve tüm kâinâtla” İZ” de OLUŞtur. İnşâallah!
Bileşik kablar vs. dediğimiz bir oyun değildir.
Sende İlim-İrfan Akdeniz kadar olabilir, bende ise bir teneke kadar olabilir, Kalb kalbe birleştiğimiz zaman benimki senin, seninki benimdir.
BİZimdir, sen ve ben kalkmıştır artık.
RASÛLÎ SEViyede bir mili metre ayıramazsın.
“Yok hocam, bir milim yukarıda olsun şunun seviyesi!”
Olmaz oğlum, Bağlıysa olmaz DENİZ SEViyesi TEKtir ve gerçektir.
Bağsızsa gönüller Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem pâk gönlüyle ALLAH korusun bırak gitsin! Zâten O’ndan değil o!
Kopmuş bir parmak gibidir. Çöpe atsan çöpü kokutur.
“Ee, Hocam ben bunu otuz senedir gözbebeği gibi korumuştum ve benimdi canımdı!”
Oğlum, o kesildi, koptu BİLElik BAĞları gitti, at artık, senden değil o.
Onun için “BİZ BİR-İZ” in içerisinde, SILA Kızımın duâsı BİZİM için, şahsen benim için çok makbuldür.
Farzları yapsın başka bir şey yapmak için zorlanmasın, zamanla gelişecek, o bana duâ etsin yeterki bende olan varsa benimkilerin hepsini ona vereyim. Ne beğeniyorsa alsın.
İbâdeti yâni, farzlar için bir şey diyemiyorum, ALLAH’ın emrini yapıyorum, ama bunun dışında beğendiği bir şey varsa,
Kur'ân-ı Kerim mi okuyamıyor? Benimkileri vereyim ona.
Vereyim derken, candan yürekten vereyim.
BİZim zâten, vereyim dememe gerek yok!
Buyur Barbaros can!


Barbaros :
Teşekkür ederim hocam, ALLAH celle celâluhu râzı olsun, ben ilettim kendisine.
Fakat ben öyle söyleyince o zaman o diyor ki: “Ama ben bir şey yapamıyorum ki” diyor.
“O zaman haksızlık olmuyor mu grubun içerisindeki diğer insanlara” diyor. “Onlar, okuyorlar ediyorlar, böyle, sanki ben bir şey yapamamışım gibi oluyor o zaman” diyor.


Kul İhvani:
Evet çok doğru söylüyor. Onun dediği Aklen yüzde yüz doğru.
Ama biz aklen düşünürsek bir aynada bin yıl beni seyretsem gene beni görürüm.
Ama sen aynanın arkasına geçersin, tükürürsün aynanın arkasındaki o kalınlığı bile olmayan sıvâyı-sıRRı sildin mi bir daha beni göstermez, AYNamızı CAMa döndürürsün.
Naklen baktığımız zaman söylediğim budur.
Onun için: “Duânız olmasa neye yarardınız?” âyetinin üstüne bana bir âyet göster.
“Neye yarardınız? Sizi neye yarataydım?” buyururcasına muhteşem bir âyet daha gösteremeyiz.


قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
Resim---“Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen) : De ki:«Duânız olmasa RABBim size ne kıymet verir?» Demek ki, yalanladılar! O halde yarın cezâ (yakalarına) yapışacak!”
(Furkân 25/77)


“Namaz kılmasaydınız neye yarardınız?” gibi, başka bir nendenle yaratma amacını gösterene âyet yoktur.
Duânın ne olduğunu bildiğim için söylüyorum.
Diyorum ki biraz duâ etsin sâdece.
Öyle gün gelir ki bizim yaptığımızın ALLAH celle celâluhu bin katını yaptırır ona in şâe ALLAH.
Bunlar da zamanlıdır.


***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »


وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلاً مِّن قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَن يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ

Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh(zurriyyeten), ve mâ kâne li rasûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun): Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. ALLAH'ın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.
(Ra'd 13/38)


وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ

Ve kezzebû vettebeû ehvâehum ve kullu emrin mustekırr(mustekırrun): Yalanladılar ve kendi heveslerine uydular. Halbuki her işin ulaşacağı yeri vardır.
(KameR 54/3)


Mustekırrun: Kararlaştırılmış, belirlenmiştir.
Onun için zâten, elinde olup da yapmıyor değil ki.
Ama inşâe
ALLAH bir gün ALLAH’ın izniyle en hayırlı zamanlarda en hayırlı hallerde ALLAH getirsin, denkleştirsin işinizi, gücünüzü, aşınızı, huzûrunuzu oturtsun!
Özellikle Türkiye’ye geldikten sonra kısa zamanda Türkçe'yi daha çok geliştirir ve gerçekten çok büyük faydalar sağlar.
Çünkü insanlığın o materyalist batı yüzünü çok iyi biliyor ve fiilen oradan geldi.
Onun için de bizim içinde çok önemlidir.
Biz de sizlerin sâyesinde in şâe
ALLAH gerek Kur’ân-ı Kerim gerekse Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin buyurduklarını o insanlara ulaştırma hizmeti görürüz İn şâe ALLAH!
Özellikle batı dünyası haklı olarak başka bir Kur’ân-ı Kerim ve başka bir dinden bahsetmekte İslâm zannederek ve öyle görmekte.
Sen çok iyi biliyorsun ki
ALLAH celle celâluhu için anlatılan bütün kelimeler İngilizce'de kral için anlatılanlardır.
Çünkü onlarda Kur'ân-ı Kerimce bir
ALLAH celle celâluhu kavramı yoktur, başka bir kavram vardır, Tanrının oğlunun kavramı vardır.
Bunun için bunların gerçeklerinin yerine oturmasında kim kullanılacak? Burada Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin İngilizce dili olanlar kullanılacak.
Onlarda işte böyle, bu hârika bir şeydir. Sıla’nın dediği çok doğrudur , Yetiştiği kültür bakımından da adâlet açısından da diyor ki:

“İnsanlar bir şeyler yapıyor ve beni de BİLE etmekteler, onlara haksızlık olmaz mı?
Ama insanlar yaptıklarından dolayı birşeyler kazanmak, kaybetmek kaygusunda değiller, bizim için söylüyorum.
Onun için diyorum cehennemin üzerindeki
SIRAT Köprüsüyüz diye.
Herkes kaçmaya çalışıyor, biz diyoruz
Muhammedî GEÇ-İŞ Köprüsü" OLalım üstümüzden geçsin ÜMMet-i MuhaMMed aleyhi's-selâm İnşâe ALLAH.
Onun için diyoruz:
"Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin ayakkabısıyız" Onun için diyoruz :BİZ bu AHMED aleyhi's-selâm ın AŞK ARAbasının TEK-ER-iyiz" diye!
Sâdece kuru lafla değil ki, Hakîkat bu!
Dediği çok doğru onun ince yapısını ve içinden geldiği toplumca nasıl dışlandığını sen de ben de iyi biliyoruz.
Ama bu söylediklerimiz dosdoğru yalnız.
Naklen doğrudur ve Sümeyye Vâlidemizi böyle bayrak yapan yaptığı ibâdetler şunlar, bunlar değildir ve yoktu zâten, yasaklar bile yoktu yâni. Ne idi? Sâdece
Muhammeden Rasûlullaha olan BAĞlılık, Sadâkat Muhabbetidir. Başka bir şey yoktur.
Ham akıllı insanlar bütün dünyâyı câmiyle doldursalar, Kur’ân-ı Kerim Kursuyla doldursalar, tepelerine de adlarını yazdıkları için sıfırdır.

Kim için yaptıysan ona git!buyuracaktır ALLAHu Zu'l-celâl.
Ama
ALLAH celle celâluhu için yapıldığı zaman muhteşemdir.
Ve biliyorsun Sıla’nın da bizlere karşı çok büyük sevgisi saygısı vardır, inancı vardır,
Ve bu söylediklerim de hakîkaten doğrudur.
Ben bana âit olan bir şeyler vereceğimi söylemiyorum, tam tersini söylüyorum, bileşik kablar gibi Muhammediyette mahvolmuş insanlarız, fazlası–eksiği, seni-beni olmaz.
Akdenizin neresine yağmur yağarsa
BİZ’e yağmıştır.
Çünkü
BİZ bir bütünüz ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde TAMMız , Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemde in şâe ALLAH, Barbaros!.
O anlamakta zorluk çekebilir, fakat dediğimiz doğrudur.
Ben bunları hayâlen söylemediğimi çok iyi biliyorsun.
Çünkü kendisini bizzât tanıdım ve biliyorum
ALLAH celle celâluhunun izniyle. Ve aslâ böyle hususlarda zerre kadar tersini yapmam ve söyleyemem. Susarım, söylemem başka, ama söylüyorsam doğrudur.

Barbaros :
Evet Hocam dediklerinizi çevirdim, ALLAH celle celâluhu râzı olsun.
Ben de aynı dediğiniz gibi açıklamaktayım kendisine zaman zaman Hocam.
Biliyorsunuz ki onların bu dînî işler içerisindeki şeyi özellikleri pek fazla açığa vurulmamış İslâm Dünyâsında olduğu için, Onun sorunu oradan kaynaklanıyor.
Ne zamanki İslâm ile ilgili bâzı şeyler okumaya başlasa, meselâ din içerisinde sâdece erkek evliyâları görüyor sürekli.
O yüzden
acaba biz ne yapıyoruz?gibisinden, veyâ kendi kendinene yapmamız lazım? gibisinden diye düşünüyor tâbi kendince.
O hanımların yazdığı bir kitap görmediği için, onların bakış açılarını okuyamadığı için hep bizim Hazreti Yûnus’un veyâ değişik Velîlerin bakış açılarını sürekli görmekte.
O yüzden onun sıkıntısı o, ama zamanla o da anlayacak in şâe
ALLAH
Hocam bâzı şeyleri yavaş yavaş gelişiyor.

Ve miftâhi bâbi’l- yesâr Seyyidinâ!
Burada salavatın içerisinde geçen omiftâhi bâbi’l- yesar, bu üç kelime hakîkaten çok güzel, bana şunu hatırlatıyor ki;
Çekirdek içerisinden bir ağaç çıkarken sürekli her çıkışında, her ilerleyişinde sap oluşunda, saptan yaprak verişinde, yaprağın kenarından çiçek açışında ve çiçeğin içinden meyve çıkarışında her aşaması içerisinde bir patlayarak açılma, bir kapıdan bir nimetin dışarıya doğru çıkışı, sürekli bir zuhûrat aşamaları görünmekte ve bu aşamalar içerisinde bunlar olurken, bunların hepsi içeriden dışarıya doğru, çekirdeğin kendinden dışarıya doğru zuhurat edip anahtarı da kendi içinde olarak açmakta kimse dışarıdan bir anahtar sokup ta meyveyi patlatamıyor.
O kendi kendisine
OLUŞmakta şe’enullahta SÜNNNETULLAH gereğince!.
Veyâ elinizi tohum içerisine parmaklarınızı veya bir takım âletler sokup da onun içerisindeki meyveyi olgunlaştırıp da dışarı çıkaramazsınız.
O kendi anahtarını kendi kapısını ve kendi bilgisini kendinde taşıyan böyle bir yapıya sâhip.
Tıpkı
İLK NOKTA dan İlk Çekirdekten tüm âlemlere yaratılışındaki gibiBİLe lilik,BaBiil deki gibi hem zâhir ve hem bâtındaki BİLelik lütfu o kapıların tek tek kendisini taşıyan bir çekirdek gibi.
Ve böyle bir anahtara sâhip ki o, o anahtarla yarıyor çıkıyor, açıyor çıkıyor, her çıkarışın içerisinde her zuhûratın içerisinde sürekli sonsuzluğa doğru açılan bir anahtar ve kapı gibi.
Sanki Besmele ile Fâtiha Sûresini, ikisini de içerisinde taşımış gibi
Babi’-lin içerisindeki her birBharfi sanki birisiRahmânbirisiRahîmgibi,miftahkısmı da El-Fatiha’ sı gibi, sonra arkasından gelenSeyyidinâkelimesi de öyle çift, içinde hem din var içerisinde hem yaşayışa çıkış var hem sâhibiyet var böyle bir nurdan bahsediyor ki sanki bir şekilde bize bir Fâtiha Sûresinin tefsirini yaparmış gibi o anlatışın içerisinde baktığınız zaman sanki görebiliyorsunuz yâni.
Sonunda da gene bir nimetten bahsetmekte yine En’am’a gitti
Niamillahidedi, onun adedince dedi.
Böyle incelikler var sanki öyle içimden geldi Hocam, teşekkür ederim!
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Kul İhvani:
Çok sağol Barbaros, gerçekten, ALLAH celle celâluhu Razı olsun!.
ALLAH celle celâluhu hazmını versin.
ALLAH celle celâluhu, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Kevser Kabının içinde tutsun!
Kevser RAVZAsının içinde tutsun hepimizi İnşâallah!.
Söylediğin şeyler BİZden BİZe o kadar harika ki gerçekte öyledir.
Buyurduğun gibi oradaki “miftah”, “BaB” taki HaBBe’nin “B”leri zâhir ve bâtın BİLElik kapıları, Yasr’daki İsra yürüyüşündeki bütün sistem.
RÜCÛ’ yürüyüşünde,
mustekarrin lehâ ya giden güneş Rabbısına emredildiği gibi RÜCÛ’ etmektedir, sapamamakta ve uzaklaşmamaktadır.
Takdir edildiği yere gitmektedir;
mustekarrin lehâ kararlaştırılan yere gitmektedir.

وَالشَّمْسُ تَجْرِي لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ
Resim---“Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi) : Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra-karar kılınmış, kararlaştırılmış akibete doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir.” (Yâ-Sîn 36/38)

Dediğin gibi incir çekirdeğinden çıkan incirler de böyle yapıyor.
Çekirdekten çıkanların cümlesi böyle yapmaktalar: “miftâhül bâbi’l- yesr” içindedirler.
“Seyyid”dediğimiz zâhir ve bâtın ev sahibimiz demektir.
“yed” eldir, “yedullah”
ALLAH celle celâluhu'nun elidir.
Oradaki sondaki “nâ” bizim demektir, o kökten değildir.
Benim kitabım derken Türkçedeki “ben”den sonraki “im” gibidir yani.
Bizim derken “Biz”in sonundaki “im” gibi bir takıdır “nâ”.
“Seyyidike” de diyebilirdi, esas sırr “seyyid”dir orda.
“yed” köküdür, “yed” kökü sırrına kimliğine senliğine ulaşan insanlar
Seyyiddir.
Onun için Ehl-i Beyt aleyhisselâma
Seyyid denmesi: “amma da muhteşem insanlarmış ne büyüklermiş!” deyip sadece övmek değil hâşâ!
Ehl-i Beyt aleyhumusselâm ANA MuhaMMedî MERKEZe Ebeden BAĞlayan Keban Kabloları, Keban Kablolarımız!.
Tantanacılık değil bu!
Nur-u MiM Bağımız Keban Kabloları!
Öyle kablolar ki oradan bütün hâneler beslenir.
Meyhâneler, İbadethâneler ne bileyim şu hâneler, bu hâneler, ötehâneler, bötehâneler cümlesi oradan CAN CERYANI alırlar ve takdir tecellî eder.
Onu kestiğiniz zaman herşey karanlıkta kalır.
Kumar oynayanların kağıtları ellerinde kalır da yüzlerini bile göremeyeverirler, dua edenler ellerini göremeyeverir, kıbleyi göremeyeverirler. Demek istiyorum ki, dediğiniz çok doğru ordaki “ethar” “mutahharrun” harikadır.
Burdaki “ihtar” hatır dediğimiz sırr sahibi olmak, “ahyar” en hayırlı olmak, “ithar” olmak “ethar” olmak “ahyar” olmak işte.
İşte Ahmed El Bedevî kaddesallahu sırrahu gibi MuhaMMedî ÂŞIKlar; Celâl Dairesinden Cemâl Dairesine EREN Kemâliyle GEÇen EREN ERleridrler hamdolsun!
BİZim MuhaMMedî Milletten bunlar.

“adede niamillah” ALLAH celle celâluhuın nimetleri ve fazlası, “ALLAH celle celâluhu size geçmişinizi bağışlayacak ve Azim bir ücret ödeyecek” âyetleri gibidir.
Evet, çok güzel bir salavattır Ahmed Bedevi Efendimizin salavatı,
inşae ALLAH onyedi de kaldık, İmamı Gazali Hazretlerinin salavatında kaldık.
Bu salavatı da hem bunun üzerine bir başlangıç yapalım hem de bu gece ile ilgili birlikte görüşlerimizi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin RÜCÛ’sundan ne anlıyoruz diye, birlikte görelim diye bir avuç insanız zâten elin parmakları kadar ama bu güzel bir şeydir.
Elinizde yirmi tane parmak olsaydı ne yapardınız
?
Kargaşa olurdu. Yeter ki sağlam olsun, protez olmasın, takma diş gibi, yüzük gibi olmasın, Yürek olsun, saf yürek.
Benim senin değil Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yüreğinde bir yer bulsun.
Onu, Firavun’un karısı da olsa Musa aleyhisselâm’ın Anası olur, yürek sahibi olunca.
Olmayınca, Lut aleyhisselâm’ın karısı da olsa, Nuh aleyhisselâmın karısı da olsa, peygamberler doğursalar yine de gafil olur, kâfir olabilir!.

Çok dikkat etmek lâzım!

Resim
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »


فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلاَ تَطْغَوْاْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

Resim---“Festekim kemâ umirte ve men tâbe meake ve lâ tatgav, innehu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun): O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.” (Hûd 11/12)


“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!”
Bocalama, akılla fikirle, şununla bununla, felsefeyle, öyle dedi, böyle dedi filan bırak onları, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne buyurdu, ALLAH celle celâluhu ne DUYuruyor ona bak!.
“Bakıyorum Hocam kitabı göremiyorum”,
“Hangi kitabı okuyorsun? ”
Sendeki “Hitab Kitabı” nı oku bakayım.
Neden duymuyorsun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i , duyamıyor musun?
Ben bazen kendi sesimi kendim duymuyorum, kendimi kendim duymuyorum.
Böylesi bir gaflet böyle bir cehalet, böyle bir dalalet ALLAH celle celâluhu korusun, ihanet içine insan aklı her zaman düşebilir!.
Çünkü bu vasıfları ile yaratılmıştır ve denenmektedir bununla.
Onun karşılığında ALLAH-u zü’l- Celâl’in İnâyeti, Hidâyeti, Selâmeti ve Letâfeti vardır.
Bizim bilemediğimiz SIRR perdelerinin arkasındaki güzellik ve özellikleri vardır.
Böyledir bu, bizim Sabah vardı, “Sabbah”
Resim
Siirtli Hocamızın Meşhur Meczublarından birisidir.
Antalyada yaşayanlar çok iyi bilirler adı Sabahaddin’din dir, ama esnaf ona sürekli takılır ve “Sabuş” derler ona “Sabbuş”.
Çok hallerini birlikte yaşamış, görmüşüzdür.
O da hep Siirtli Hocamın peşinde gezerdi her ikindi namaz çıkışında veya sohbet çıkışında her gün, Hocam Sabahaddin’e matbaadan yeni çıkmış beş ya da on lira verirdi.
Siirtli Hocanın paraları hep böyleydi. Pırıl pırıl paralar kullanırdı.
İşte o Sabbah çoğu zaman bana göklere bakararak bulutları gösterir ve: “Efendim, efendim şuna bakar mısın, Maşaallah ALLAH’a!” derdi.
Şaşıyordu ALLAH celle celâluhu’nun böyle yapmasına!
“Maşaallah, Maşaallah! ALLAH’a!” diyordu.
“Maşaallah. Ne güzel yapıyor!”
Maşallah ALLAH’ımıza!
BİZim de Bu mübârek Mi’rac Gecemizde RÜCÛ’muz Muhammedî olsun İnşaAllah!
Mübârek olsun, Muhteşem olsun, Muazzam olsun, Mukaddes olsun! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin MiM’lerinde Cem Olsun!



Resim

''Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedîn abdike (Muhammedîyyeti) ve nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve Resûlike (Ahmedîyyeti) ve Nebîyyûl-ümmîyyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi ves-sahbihi ve Ehl-i Beytihi ve ümmetihi.''

İnşallahurahman

Âmin Yâ Latîf Yâ Kerîm ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Rahîm Yâ Vedûd ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Fettâh Yâ Gaffâr ALLAH celle celâluhu!
Âmin Yâ Settâr Yâ ALLAH ALLAH celle celâluhu!..

Âmin... Âmin... Âmin... Yâ Muîn Celle Celâluhu.
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Daha önce coştuğumuz zamanlarda
“Onu gör, bunu gör” diye senin de tercüme ettiğin bir şiirde;

El Ele ERenler, HASlar HASI’na
Cennetler CEMÂLi CAN Bahasına
UÇurup RÛHunu SIRR Semâsına
Beden Kafesine KONanları gör!..


“Elele erenler” elele ERliğe ERENler, elele KebÂNı buraya getirenler ve KebÂNa bizzat gidenler, yalıtkanlıklarını iletkenliğe çevirenler,
dokunsan ALLAHu Zu’l-CELÂL kokanlar ve Rasûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem kokanlar,
Ehl-i Beyt ve ALLAH Dostu kokanlar, haslar hası olanlar, HassU’l-Has olanlar, tahsis edilmiş olanlar,
seçilmiş yani ALLAHu Zu'l-CELÂL için olanlar, onu kendileri seçiyor ve ALLAHu Zu'l-CELÂL zâten seçiyor.
ALLAHu Zu'l-CELÂL diyorsun, serbest!

Cennetler cemâli can bahasına,
Elele Erenler Haslar hasına;
Bil ki elele haslar hasına erdiyse cennetler cemâli can bahasına, uçurup rûhunu SıRR semâsına, Beden kafesine konanları gör.
Öyle bir şeydir ki Mi’rac, böyle anlatılabilir. Biz böyle anlatıyoruz. Cennetlerin cemâli can bahasıdır.
Can dediğin bir KEMÂL bahçesidir.

Uçurup rûhunu SıRR semâsına; can kuşunu şöyle bir kanlı kafesten çıkarıp ne var ne yok bak bakalım bize bir haber getir diyeceksin,
Sîn Semâsına RuBBûbiyyet SÎNliğine-senliğine göndereceksin şöyle bir DUY bakalım ne duyacaksın?
Semâ dediğin işitmektir.

Beden kafesine konanları gör: tıpkı Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in Mi’râcından geri döndüğünde, inme hâlinde “sanki yatağım sıcaktı” buyuruyor.
Nedir açan beden kafesi, tam kafes?
Bu şu demektir: RûH, can ve ten arasındadır bu oyun, nötr noktasında.
Ama insan aklı görmediği, temas etmediği, duymadığı ve fiilen yaşamadığı bir şeye çok zor inanır.
Onun için de zâten böyle bir RaBB aradığı için de putperestlikten asla kurtulamaz. Onun için de katiyen “Benim bu çocuk bildiğin gibi değil, bu çocuk kendi başına büyür” diyorsa ben ona bir şey demiyorum da çocuğa yazık olacak!.

O ahmağa bir şey demem, bir oğlak gibi salacak da, bilmiyor Sünnetullahı, AKL hakkındaki hükümleri, eğitimi öğretimi talim terbiyeyi.
Burada anlatılan şeyler çok basit: “Ne var Hocam MuhaMMedîyiz dedik, oluverdik!” olmaz, oluvermedik.
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in inancında “İnanç mı desek, îmân mı desek, o mu desek, bu mu desek”
bırak bırak, “Lâ ilâhe illâ ALLAH, Muhammede’r- Rasûlullah!” de o zaman.
Uydur kaydır kelimelerin içine yatmaya falan gerek yok.

Çok açıktır İslâm; bir futbol sahâsı değildir, yaz boz tahtası değildir.
Çocuğa çocukça anlatılır, gence genççe, olguna olgunca, yaşlıya yaşlıca, doğana doğanca, ölene ölence anlatılır amma gerçek BİR tânedir!
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in niyet ve istikâmet ve îmânında ve hilmiyyetinde bulunmaktır. Bunu fiilen uygulamaktır amellerinde.
Kul iken halk edildiği gibi yaşamaktır ahlâken ve HÂLen!

Şimdi şu ANda AKLen be NAKLen huy hâlinde, değişmez ahlak dediğimiz huy hâlinde.
“Can çıkmadan huy çıkmaz!” sözü Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’inin huyu için doğrudur çıkmaz odur.
O söz Şeytan huyu için doğru değildir, Şeytanın huyu çıksın diye yaratılmıştır insan, şeytan vasıfları ile yaratılmıştır çünkü aynı zamanda.
Mıknatıs gibidir, kuzey ve güney kutbu gibi her zerresini bin parçaya bölsen şimdi meselâ Barbaros’un aklını, yüz bin parçaya bölsen her parçası daha küçük mıknatıslar olur ama gene mıknatıstır.
Ya da Barbaros Aynasını istediğin kadar kır toplu iğnenin başı kadar parçasında bile seni gösterir.
O kadar küçük gösterir ama gösterir aynalıktan vazgeçmez.

Onun içindir kâmil, ALLAHu Zu'l-CELÂL’e giden yol HAKK dostlarının kalbinden geçer doğrudur.
Sebep; hiç kimse daha bugüne kadar aynasının arkasını silemedi.
Aynanın arkasındakiler siler aynanın arkasını.
Yaaa, senin de aynan silindiği zaman sen de silici olursun.
Bu, bir üstünlük getirmez ama böyle olmayış korkunç bir alçaklık getirir.
Korkunç bir alçaklık getirir, çünkü emri dinlemez DUYmaz ve Uymaz, BEDENperest olur, EŞYÂperest olur.
Yâni kendi vücûda geliş hakîkatını hak zanneder ve ilâhlığını îlan eder, “hevâsını ilah ediniverir.”
Ona sen mi kefil olacaksın Ya Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem!”

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا

Resim---“E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen): Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?”
(Furkân, 25/43)

لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
Resim---“Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn: (Rasûlum!) Onlar îmân etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!”
(Şuarâ 26/3)

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
Resim---“Ve mâ ekseru'n-nâsi ve lev haraste bi mu’minîn: Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu îmân edecek değildir.”
(Yûsuf 12/103)
***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Ne buyuruyorcasına:Çekil oradan kendini öldürecek misin ? Sen çekil, senin tebliğinde bu yok.
Tenzir ettin diyor, o tebliğ bitti artık.
Onun için basit değil. Onun içi zaten İmâm-ı Mutlak, Mürşid-i Mutlak, Mutlak-ı Mutlak, MuhaMMed Mustafa SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in safasında, safflığında ve safında yer almamız gerekir inşae ALLAH!
SELL ve SALL diyorum sürekli.
SELL: Selâm demektir, selâmet demektir, selâmetullahı seçmek demektir, sonucu Dâru’s- SELÂM’dır, en ucu.

SALL ise; istikâmet demektir, SALL ancak Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e ve ALLAHu Zu'l-CELÂL’e kullanılır.
Salâvat ve salât dediğimiz halkın ya da insanların Kur’ÂN-ı Kerîm’de salât dediği zaman namazdır, duâdır dedikleri ancak ALLAHu Zu'l-CELÂL’e kullanılır.
Salâvat dediğimiz; Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e SALL edişlerin adına salâvat diyoruz.

Neden Salât demiyoruz?
Salât der isek Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ile ALLAHu Zu'l-CELÂL’e gidişi kapamış oluruz.
Salâvatta başka isim söyleyemez, SALL edici bir RASÛL mu başkası sana söyleyeceksin?
İşte bunun için diyorum SELL ve SALLlarımız TESLÎMİYYET ve İSTİKÂMETlerimizin Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLeme ulaşması lazım ki Mİ’RAC edelim.
SELLim ve SALLım; sâlim insan, aklı silm-aklı sâlim gibi aklı sell-aklı sall gibi düşünün.
Teslimiyette ne var ?
Teslimiyette aynen Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’e göreceğimiz gibi işte efendim;

uyku ile uyanıklık arasındaydım, birisi geldi, şurdan şuraya kadargösterdiği yer nere?
boğaz sırtlarından aşağıya kadar yardı, kalbimi çıkardı altın tasta zem zem ile

Enes radiyallâhu anhu Mâlik İbnu Sa’saa radiyallâhu anhu’dan naklen anlatıyor: "Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem onlara, Mi’rac’a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki, "Ben Ka’be’nin avlusundan Hatim kısmında -belki de Hıcr’da demişti- yatıyordum, -bir rivâyette şu ziyâde var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi îmanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi.

Zemzemler de çok ilginçtir, zer zerler, zem zemler, bunlar bak isimler dur dur diye verilmiş ne duru,zem zem : dur durdenmiş te, doğrudur dur düşünülmüş te, orada MuhaMMedî sâhiplik-sâhip çıkışlar vardır.
Yâni zem–zem’i bir tek içince zem-zem mi oluyor?
Deveye içirdik, Hacc'a gidenlerden bir tânesine öyle buyuruyor Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem;
Deve gitti, deve geldidiyor.
Bindiği deve gitti geldi hacca diyor.
Üstünde deve gibi gitti deve gibi geldi, zemzem mi içti yâni?
İçilen su mu zemzem?
Çok incelikler vardır, biz laf cambazlığı yapmıyoruz, biz söz ustalığı yapmıyoruz, BİZ Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’i çırıl çıplak sevmiyoruz, CANının İÇinde SEViyoruz, çünkü BİZ CANın İÇiyiz.
Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ayrı değil ki biz onu sevelim ya da sevgiye sığdırabilelim!

SELL ve SALL’ı anlamazsak ÜRUC ve RÜCU’yu katiyen bulamayız.
SELL’de TESLİMİYET’te temizlik vardır, Mutaharrun ve Mütezekka oluş vardır.
BİZim için BEDEN ve NEFSin temizlenmesi vardır.
Bizim kalplerimiz musaffa hâle ancak teslim olduktan sonra Rasûllullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem’in iki eliyle olabilir.
İstikâmetimiz O’nda çünkü.
“Ben de giderim” diyenlerin gittiği kendi şeytanlıklarıdır.
ALLAHu Zu'l-CELÂL ile kandırılabilirler, kanabilirler ve kandırabilirler.


يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَّا يَجْزِي وَالِدٌ عَن وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَن وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Yâ eyyuhe'n-nâsuttekû rabbekum vahşev yevmen lâ yeczî vâlidun an veledihî ve lâ mevlûdun huve câzin an vâlidihî şey’â(şey’en) inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumu'l-hayâtu'd-dunyâ, ve lâ yagurrennekum billâhi'l-garûr(garûru): Ey insanlar, RABB'inizden korkup sakının ve öyle bir günün azâbından çekinip korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz ALLAH'ın va'di haktır. Artık dünyâ hayâtı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi ALLAH ile aldatmasın.
(Lokman 31/33)

***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

Elini çeken KebÂNsız kalır.
KebÂN kimseden el çekmez, hâşâ!

Bunun için bu dörtlüğü gördüm de orda kendi çıktı geldi yani, dedim ki “Allah Allah”
“Uçurup ruhunu SıRR semâsına” neden beden kafesinde uçuruyor da yukarda AKILlara NAKİL aratıyor?
Hadi git bakalım bize bir haber getir diyor.
Süleyman aleyhi’s-Selâm’ın hüdhüdü gibi ki, O Süleyman aleyhi’s-Selâm’a cinler, rüzgârlar vesaireler musahhar iken bir hüdhüd kuşuna mı kalmıştı?

وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Ve huşire li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yûzeûn(yûzeûne).

وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ

Resim---"Ve huşira li suleymane cunuduhu minel cinni vel insi vet tayri fe hum yuzeûn.:Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman'ın hizmetinde toplandı, hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyordu.’’ (Neml 27/17)

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ عَاصِفَةً تَجْرِي بِأَمْرِهِ إِلَى الْأَرْضِ الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَيْءٍ عَالِمِينَ
Ve li suleymâner rîha âsıfeten tecrî bi emrihî ilel ardılletî bâreknâ fîhâ ve kunnâ bi kulli şey’in âlimîn(âlimîne).


وَلِسُلَيْمٰنَ الرّٖيحَ عَاصِفَةً تَجْرٖى بِاَمْرِهٖ اِلَى الْاَرْضِ الَّتٖى بَارَكْنَا فٖيهَا وَكُنَّا بِكُلِّ شَیْءٍ عَالِمٖينَ

Resim---"Ve li suleymaner riha asifeten tecri bi emrihi ilel erdilleti barakna fiha, ve kunna bi kulli şey'in alîmîn.:Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk.’’
(Enbiyâ 21/81)

Kim o hüdhüd kim?

وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ
Ve tefekkadat tayra fe kâle mâliye lâ eral hudhude em kâne minel gâibîn(gâibîne): Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?" (Neml 27/20)

وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ
Resim---"Ve tefekkadat tayra fe kâle mâliye lâ eral hudhude em kâne minel gâibîn(gâibîne).:(Süleymân) kuşları teftiş etti ve şöyle dedi: «Bana ne oluyor ki Hüdhüd’ü göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?»” (en-Neml, 20)


Hüdhüd; hudutların, ZÂHİR ve BÂTIN hudutların kuşu kim?

فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ
Fe mekese gayre baîdin fe kâle ehattu bi mâ lem tuhıt bihî ve ci’tuke min sebein bi nebein yakîn(yakînin): Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim." (Neml 27/22)

فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِن سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ
Resim---"Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: «Ben, Sen’in bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana çok doğru (ve mühim) bir haber getirdim!» dedi.(en-Neml, 22)

Havaya gönderilen hüdhüd ki, bize Belkıs’tan bir haber getir bakalım Sebe Melikesinden!

إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ
İnnî vecedtumreeten temlikuhum ve ûtiyet min kulli şey’in ve lehâ arşun azîm(azîmun):"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var." (Neml 27/23)

إِنِّي وَجَدتُّ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِن كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ
Resim---"Gerçekten, onlara (Sebe’lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım.” (en-Neml, 23)

duyduğuma göre güneşe tapıyormuş.

وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne): "Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml 27/24)


وَجَدتُّهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِن دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
Resim---"Onun ve kavminin, Allâh’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidâyeti bulamıyorlar. (en-Neml, 24)

İşte bu ancak SADAKAT ve SAMİMİYYETle birlikte bir TESLİMİYYET sağlandığında “Es-Selâmü Aleyküm Ya Resûlallah!” buyrulduğunda “Ve Aleyküm es-Selâm, Sen de Selâm ile TESLİMİYYETe geldin, Aklın aklını başına aldı, ham, şaşkın taşkın değil AŞKın oldu, BİZ BİRliğine ulaştı” buyurursa ondan sonra irsâl başlar SALL!
CeNNet-i âlâ cem’liğine gerçekten girilir.
Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i BİLiş ve BULuştan sonra CeNNet-i Ali’ de CeNNet-i Âlâ’da CEM’lik başlar.
Bu ulaşımdır, vuslattır. Vuslat vadisidir bu geçiş.
Bunun ROTAsı Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’dedir, GEMİsi Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in GÖNLÜ’dür.
O zaman şeytanı Müslüman olur.

Resim---"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Sizlerden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere, her birinizin hem bir şeytanı, hem de kendisinden ayrılmayan bir şeytanı vardır" buyurdu. Bunun üzerine ashab: "Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, buna sen de dahil misin?" dediler. Peygamberimiz de verdiği cevap da:"Evet, fakat yüce Allah bana yardım etti de benim şeytanım Müslüman oldu, artık bana sadece hayır ve iyilikle emreder" buyurdu.
(İbni Mesud(r.a)'dan; Müslim; Celaleddin es-Suyutî, Peygamberimizin Muc. ve Büyük Özellik,II,369)

İnsanın AKLı ikilikten kurtulur, mıknatıslıktan, aynalıktan, "SU" hâllerinden kurtulur.

Biraz sonra göreceğiz cennette dört ırmak var,

مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ فِيهَا أَنْهَارٌ مِّن مَّاء غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِن لَّبَنٍ لَّمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِّنْ خَمْرٍ لَّذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِّنْ عَسَلٍ مُّصَفًّى وَلَهُمْ فِيهَا مِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِّن رَّبِّهِمْ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاء حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءهُمْ
Resim---"Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum. : Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?
(MuhaMMed 47/15)

Ama Resûllullah SALLallahu aleyhi ve SELLem buyuruyor ki “ Bir bardakta bal şarap ve süt vardı”

Enes radiyallahu anhu Malik İbnu Sa’saa radiyallahu anhu’dan naklen anlatıyor: " Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara, Mi’rac’a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki: "Ben Ka’be’nin avlusundan Hatim kısınında -belki de Hıcr’da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.
--"Gelen kim?" denildi.
--"Cibril!" dedi.
--"Beraberindeki kim?" denildi.
--"Muhammed (sav)!" dedi.
--"O’na Mi’rac daveti gönderildi mi?" denildi.
--"Evet!" dedi.
--"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi.

Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhiselam’ı gördüm.
--"Bu babanız Adem’dir! Selam ver O’na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti.
Sonra bana:
--"Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı.
--"Bu gelen kim?" denildi.
--"Ben Cibril’im!" dedi.
--"Beraberindeki kim?" denildi.
--"Muhammed!" dedi. "O’na Mi’rac daveti gönderildi mi?" denildi.
--"Evet!" dedi.
--"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler.

Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz.Cebrail:
--"Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa’dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular.
Sonra:
--"Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
--"Bu gelen kim ?" denildi.
--"Cibril’im!" dedi.
--"Yanındaki kim?" denildi.
--"Muhammed’dir!" dedi.
--"O’na Mi’rac daveti gitti mi?" denildi.
--"Evet!" dedi.
--"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi.

Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhiselam’la karşılaştık.
Cebrail:
--"Bu Yusuf tur! O’na selam ver!" dedi.
Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti.
Sonra:
--"Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi.

Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
--"Bu gelen kim ?" denildi.
--"Cibril’im!" dedi.
--"Beraberindeki kim?" denildi.
--"Muhammed!" dedi.
--"Ona Mi’rac davetiyesi indi mi?" denildi.
--"Evet!" dedi. "Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler.

Kapı açıldı, içeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık.
Hz. Cebrail:
--"Bu İdris’tir, O’na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamma mukabele etti.
Sonra bana:
--"Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti.

Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı.
--"Kim bu gelen ?" denildi.
--"Ben Cibril’im!" dedi.
--"Beraberindeki kim ?" denildi.
--"Muhammed!" dedi.
--"O’na Mi’rac daveti indirildi mi?" denildi.
--"Evet!" dedi.
--"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi.

Kapı açıldı, içeri girince, Harun aleyhisselam ile karşılaştık.
Cebrail aleyhisselam:
-- "Bu Harun aleyhisselam’dır. O’na selam veri" dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu
ve:
--"Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi.

Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı.
--"Bu gelen kim?" denildi.
--"Ben Cibril!" dedi.
--"Beraberindeki kim?" denildi.
--"Muhammed!" dedi.
--"O’na Mi’rac daveti indirildi mi?" denildi.
--"Evet!" dedi.
--"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi,

içeri girince, Hz. İbrahîm aleyhisselam ile karşılaştık.
Cebrail:
--"Bu baban İbrahîm’dir, O’na selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti.
--Sonra: "Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!" dedi.

Sonra Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi.
Cebrail aleyhisselam bana:
--"İşte bu Sidretü’l-Münteha’dır!" dedi.

Burada dört nehir vardır: İkisi bâtıni nehir, ikisi zâhiri nehir.
--"Bunlar nedir, ey Cibril?" diye sordum.
Hz. Cebrail:
--"Şu iki bâtıni nehir cennetin iki nehridir. Zâhiri olanların biri Nil, diğeri Fırat’tır!" dedi.

Sonra bana el-Beytü’l-Ma’mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben süt aldım.
Cebrail aleyhisselam:
--"Bu (aldığın), fıtrat(a uygun olan)dır, sen ve ümmetin bu fıtrat (yaratılış) üzeresiniz!" dedi.

Resulullah devamla dedi ki: "Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı.

Oradan geri döndüm. Hz. Musa aleyhisselam’a uğradım.
Bana:
--"Ne ile emrolundun?" dedi.
--"Gece ve gündüzde elli vakit namazla!" dedim.
--"Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail’e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!" dedi.

Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam’a tekrar uğradım.
Yine:
--"Ne ile emrolundum ?" dedi.
--"Benden on vakit namazı kaldırdı!" dedim.
--"Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!" dedi.

Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam’a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hz. Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz. Musa’ya uğradım.
Yine:
--"Ne ile emredildin ?" dedi.
--"Her gün beş vakit namazla!" dedim.
--"Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!" dedi.
--"Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah’ın emrine teslim oluyorum!" dedim.

Musa aleyhisselam’ı geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti:
--"Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de!"

(Bir rivayette şu ziyade geldi: "Namazlar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hüküm değişmez artık!")


(Hadis No : 5568; Kütüb-i sitte)



***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Ahmed
Admin
Admin
Mesajlar: 1128
Kayıt: 27 Şub 2010, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Ahmed »

"SU" nereye gitti?
Herkes biliyordu ki bir de su vardı. “SUyun nereye gittiğinin’’ sorusunun kendisinde cevabı.
O zaman insan AKLı şeytanlıktan vazgeçer, o zaman Müslüman olur.
İnsanda en son teslim olan nedir?
AKILdır. Çünkü şeytanlık, iki şeylik AKILdadır.
Onu geçtikten sonra artık “valla hocam korkudan ölüyorum” diyor Barbaros,
“niye ölüyorsun, Barbaros?”,
“ Eh, ben Akdeniz’in içinde erirsem, donarsam ne yapacağım?”
“Akdeniz’den ayrı donmadın, derdi sana mı düştü?”
Akdeniz donmaz. Emin ol. Sen orda yok olmaya çalış, yok olmaya değil var olmaya çalış en iyisi.
İşte bu BEDEN, NEFS, KALB geçitlerinden gelgeç Bab-ı Bab’larının anahtarı miftâhı da MuhaMMed aleyhi’s-Selâm’dır.
İşte bu geçtiği zaman Mutmain Nefs -> SıRR-ı Nefs olur. Mutmainne, ruhi nefsin bir adım ötesine geçer artık, SıRR-ı bir nefs olur. O zaman hududullah sınırında dostluğu yani veliyullah, tek veliyullah olan, tek ehlullah olan, tek Abdullah olan, tek şeyhullah olan, Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’i Derunî Duyuş başlar ve bu cevlÂN kendi vicdanında CEVL eder artık. Buhar gibi içinde döner durur, müthiş bir şeydir. Ayıplardan arınış rafinerisidir. Nasıl dört kazandaki katışıklık, gizli karışıklık gizli şirkler; “Efendim, acıydı, vallahi acıydı, şeker gibiydi efendim, limon gibi ekşiydi efendim, biber gibi acıydı efendim içtim bir damlasını” falan bu hikayeler biter niye ?
O dediğin şeyler altta kalır, "SU" öyle mukaddestir ki "SU" ALLAHu ZÜ’L CELÂL’in ilk NûR’udur belki, belki değil öyledir zaten.
Bununla teşbih edilmiştir bir damla sudan yaratıldın demek buyurmakla, “MAE” BİZ BİLEliliğinde yarattım buyurmakta. O ötekilerden ayrılmak üzere yaratılmıştır, ALLAHu ZÜ’L CELÂL kimseyi zora sokmaz. Mi’ractaki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem'in bize getirdiği hediyelerinden bir tanesi de "Âmener resûlu"’dür.

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا إِن نَّسِينَا أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلاَ تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلاَ تُحَمِّلْنَا مَا لاَ طَاقَةَ لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَآ أَنتَ مَوْلاَنَا فَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Resim---"Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr(masîru). Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne).: Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. «Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.» dediler. Allah, kimseye gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz. Herkesin kazandığı yararına, yüklendiği günahı zararınadır. Ey Rabbimiz, eğer unutarak veya yanılarak yaptıksa, bizi sorgulama! Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi, ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz bize gücümüzün yetmediğini yükletme, günahlarımızı affet, bizleri bağışla ve bize acı! Sensin mevlamız! Bizi, Seni tanımayanlara karşı yardımınla zafere eriştir, kahrolsun kafirler’’
(Bakara 2/285-286)

Ve orada buyurulan harikadır.
Kimseye vusu’nun-kudret, tâkat, güç, kuvvetinin taşıyacağı yükün üzerinde bir yük asla verilememiştir, verilmemiştir. O bir zulüm olur çünkü.
Nasıl dersin sen Bedelya’ya “Kızım 20 kiloyu kaldır” diye kendisi daha 10 kilo.
Vusu’nun üstünde iş yok, işte bu hani MuhaMMed aleyhi’s-Selâm’da dört MîM vardı da bir tanesi de şey yaptı, kalb hududunu taşıdı yani. Üçü açık seçiktir: ŞERİAT – TARİKAT– MARİFET, herkesin hakkıdır ama Hakikat-ı MuhaMMedîye HAKK’ın hakkıdır.
“Merak ediyorum Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in nasıl bir Resûl olduğunu ben de biraz Resûlullah’lık yapsam” dersen ozaman: “Aaa, BİZ senden değiliz. Sen de BİZden değilsin, kim olursan ol!”
Ne demek reddir, reddir.

أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Resim---"E raeyte menittehaze ilâhehu hevâh(hevâhu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen).: Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?’’
(Furkân 25/43)

“Sen ona vekil mi olacaksın?”
Hiç, çünkü gerçekten ALLAHu ZÜ’L CELÂL adil olarak bir akıl fikir verdi ona. Aklı olmayana, bir deliye, insan kızar mı deliye yok aklı!
Böyle insanlar görüyoruz değil mi?
Niye kızalım, elinde değil ki. Sokağın ortasına idrar yapan elli altmış yaşında bir insan gördük, bizzat gördük ve Yaşar filan vardı işte 3-4 kişiydik.
Biz etrafına setr yaptık, o da üstümüze dahi sıçratarak, insanlar bağırıp çağırıyorlardı dedik ki: “Yok yahu, rahatsızdır bu!”
Gerçekten yani, çünkü insanlar eziyet edecekti.
Ama hiç onun için öyle bir şey yok!
Ona göre bir Antalya yok, ona göre o insanlar yok, ona bir şey yok, o ayrı bir dünyada yaşıyor.

Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in MuhaMMediyetinde ki bir CEM’lik vardır.
Evveliyet hududu Allah’a aittir. Ama Zâhir – Bâtın ve Âhirriyet Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’de fiilen tecelli etmiştir, etmektedir ve edecektir.
Onun için MuhaMMed, Mahmud ve Ahmed Aleyhisselatu vesselâm Mi’racları, hep canlı kafes taşıyan can kuşu sahiplerinin vicdanlarındaki İlliyyinden esfele sâfilîne Üruc, esfeli sâfilînden İlliyyine Rücu, geliş-gidiş âleminde olacaktır, olmaktadır.

ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ
Resim---"Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne). : Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına kaktık.’’ (TÎN 95/5)

Bizim de ruhlarımız, ruhumuzdan öbür taraftaki SıRR- Hafi – Ahfa , “İrci'iy ila rabbike”: başüstüne,

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.(Fecr 89/28)

Nasıl dediğinde mi diyor, “râdiyeten mardiyyeten, Fedhuli fiy 'ibâdi, Vedhulî cennetî
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhulî fî ibâdî: Artık kullarımın arasına gir.(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhulî cennetî: Cennetime gir.(Fecr 89/30)

ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
Resim---"İrci'iy ila rabbiki radiyeten merdiyyeten: Rabbine dönüver, sen razı, O da senden razı olarak.’’”
(Fecr 89/28)

فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Resim---"Fedhuliy fiy 'ibadiy. : Seçkin kullarım arasına katıl,’’”
(Fecr 89/29)

وَادْخُلِي جَنَّتِي
Resim---"Vedhuliy cennetiy.:Ve cennetime gir.’’”
(Fecr 89/30)

Oh, harika, şöyle bir havalan haber alacaksın, duyacaksın bizzat. İşte bu, inşâe ALLAH!
Bunlar ne güzel sözler, bana söz olmayan bir şey gösterir misin bu âlemde?

وَإِذْ أَخَذَ رَبُّكَ مِن بَنِي آدَمَ مِن ظُهُورِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَأَشْهَدَهُمْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَلَسْتَ بِرَبِّكُمْ قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا أَن تَقُولُواْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّا كُنَّا عَنْ هَذَا غَافِلِينَ
Resim---"Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).: Hem Rabbin Ademoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefislerine karşı şahit tutarak: «Rabbiniz değil miyim?» diye şahit gösterdiği zaman «Evet Rabbimizsin, şahidiz !» dediler. Kıyamet günü «Bizim bundan haberimiz yoktu!» demeyesiniz,’’
(A'RÂF 7/172)

“Elestu birabbikum” söz değil mi sanıyorsun?

كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ
Resim---"Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri).: Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.(Âl-i İmrân 3/185)

“Kullu nefsin zâikatul mevt” söz değil miydi sanıyorsun?
“Nefeslerinizi keserim” söz değil miydi sanıyorsun?
Sözüne güvenilmeyen kim ki?
Temeli söz, Onun için diyoruz ki “El – Latif, letâfet inceliği anlaşılmalıdır AKLen, ancak NAKLen Hissediliş, DUYuş ve UYuşları temin edilen Ya Latif Celle Celâluhu tecellisini Zü’l-Celâli Ve’l-İkrâm’dan yapan, Bize de lütfetti inşâe Allah!
İkramını Zü’l-Celâli Ve’l-İkrâm’dan ikram eden Ey Kerîm Celle Celaluhu, Bize de kerem et, Rahmetlerini Rahmetenli’l- Âlemin yüreğinden her gün yeniden yağan yeni yağmurlar gibi yağdıran Ey Ya Rahîm Celle Celâluhu! Bize Rahmet et!
İlahi MuhaBBetini, Aşkını YED’dini, zâhir-bâtın daimiyetini vücuda getirişini kokusunu duyuşunu yani, ruhlarımızın aslının kokusunu duyuşunu, ana kokusu gibi, bebek kokusu gibi ekmek kokusu gibi İÇ Ruhi kokuları, Gayhaları, Reyhan ve Cenneti Naim kokularını, “ibadiy” vuslatını açan Ya VEDUD Celle Celâluhu Bize de vuslat kapıları aç!
O miftâhül bâbü’l- âbdal, bâbü’l- ebrâr, bâbü’l- ahyar, bâbü’l- ahrâr olanları açan anahtarlar gibi, TEK ANahtar gibi, Resûlulullah SALLallahu aleyhi ve SELLem’in o meşhur dört dişli anahtarı gibi.

*----Hz. Peygamber (sav) a : "La ilâhe illa Allah cennetin anahtarı değil mi? " dendi de: "Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz" cevabını verdi.
(İMAN VE İSLAM HAKKINDA;İman ve İslam’ın Fazileti;Vehb İbnu Münebbih;HADİS-İ ŞERİF no: 12)

Ali Kerîmallahu veche’nin MuhaMMedî miftâhı gibi, “Lâ İlahe illâ ALLAH, Muhammede’r Resulullah” diş diş şifreli olan ANahtarı gibi.

İşte bu demin senin de gördüğün ve çok güzel bir şekilde anlattığın gibi Barbaros, HaBBe’nin, BaBBe-HaBBe bunlar tüm RaBBe-HaBBe tüm bunlar çok harika hecelerdir, fiillerdir daha doğrusu.
RaBBe ile HaBBe ye, RaB Rabbülalemin ile Rahmeten li’l Âlemin’in MuhaMMede’r Resûlullah, Zâhir –Bâtın Antipotluğu gibidir.
Rabbullah değildir, ALLAHu ZÜ’L CELÂL zaten RaBBdır. ALLAHu ZÜ’L CELÂL’in Rabbı değildir, RaBB kendisidir, sıfatıdır yani.
Arsız, azgın ve taşkın oldu mu akıl zıvanadan çıkar, mahvolur.
Ne zamanki Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin rotasına düştü mü o AKIL artık emin ellerdedir.
Bunun için Habibullah RaBBa RÜCU edeceğin de Hab’bı bulamaz, RaBBe gideceğim ama HaBBeyi bulamaz.
Bir bulsam bu HaBBe beni ilk HaBBe- RaBBe götürecek yani.
İlk HaBBe- RaBBe götürecek kesinlikle, çünkü RaBBden zuhur etti zaten.
Onun için MuhaMMedî beşeriyette Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin ŞUURunu bilmemiz gerekir. MuhaMMedî Velâyette İlmen bilmemiz gerekir yani, bunu herkes bilir.
İnansın inanmasın herkes bilir, kâinat kitabını okur, kendi kitabını okur,
Akıllı olduğu sürece bundan kurtulamaz, okur bilir.
Ancak BULuş için, MuhaMMedî Velâyet NURunu BULmak için Kur’ÂN-ı Kerîm Ehl-i Beyt kablosundaki ceryÂN gibi kıyamete kadar akacaktır, gelecektir.
İşte bu, burda EDEB lazım.
Bizim edebsiz olduğumuz bizi pisliğe götürür, felaket getirir.
“Valla Hocam beş bin Volt elektrik geldi avucuma bir aldım kabloyu” dediği anda cevap basittir: “Seni değil bir şehri yok eder o. Ona karşı Edebsizlik yapıyorsun!”
Edebince fişini prize takarsan bir şehri, binlerce fabrikaları durmadan çalıştırır.
MuhaMMedî MîM’miyet esrarında SıRRında oluş gerekir.
MuhaMMedî Risâlet onurunda, haysiyetinde şerefinde, ALLAHu Zü’l CELÂLin, ONÛRunda yani, onun NÛRunda onu YAŞAmak gerekir.


***"En Kötü KÖRlük, gÖZünü GÖRmeyiştir!.." Kul İhvani
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim

Resim

ZEVK 1411

Dost!
Duânı SECDEde SALL!

SîNeni SER SECDEye ki gÖZlerinden DUÂ aksın!
HAKK Yakîndir sen de yaklaş! MİRAC NÛRU alnın yaksın!
Dünyaya gÖZün dikme! SEVenlere SEVgili
Şikâyetsiz ŞÜKR et RABBa! Onda Onu BULacaksın!


16.03.1998 16:01
Resim



Kıymetli kardeşlerim,
Mahşerimize perde olan kir sohbetlerimizden Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimizin HABİBULLAH hamamında temizlenme gayreti ile bulunduğumuz PîR sohbetinde, 28 peygamber âleyhis selâmlarımızın (4X7=28) uğradıkları şehirlerde İLİM-EDEB-İRFÂN ve ERKÂNıyla, BİLmeyi- BULmayı –OLmayı ve YAŞAmayı sağlayacak ziyaretlerimizde SELLimizde(SELL>TESLİMİYYET) ve SALLına(SALL>İSTİKAMET), OL-ÂN GÖNÜLe Seferimizde BİZe muhaffakiyyetler dilerim.



Ankebut 29/65; Kıbleye yöneliş ise yaşayışın tümünde, kul olarak, memur ve mecbur olduğumuz tek yönlü yoldur...
TESLİMİYYET ve İSTİKAMET tevhidi adâlettir.(Kul ihvânî DİVANından)

فَاِذَا رَكِبُوا فِى الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِصٖينَ لَهُ الدّٖينَ فَلَمَّا نَجّٰیهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ
Resim---''Fe iza rakibu fil fulki deavullahe muhlisîne lehud dîn, felemma neccahum ilel berri izahum yuşrikûn.: gemiye bindiklerinde dini Allah'a has kılarak O'na ihlasla dua ederler. Derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal (Allah'a) ortak koşmaya koyulurlar;’
(ANKEBÛT suresi 65. ayet) (Resmi: 29/İniş:85/Alfabetik:8)


RIZA'ya RÜCU' ve ÛRUCun Mİ'RÂÇında...
Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin azîz ruhuna İlmullah kadar Salât ve Es Selâm olsun!..
Mubarek Mİ'RÂÇ gecesinin hürmetine binaen BULunmuş olduğumuz sohbette Kızları-oğulları olarak yediklerimiz NÛR- OLsun CEZÂkALLAHu HAYR-ÂNan إِن شَاء اللَّهُ!....




MuhaMMedî MuHABBEtlerimİZle!....

ResimHz. Berâ (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Yatağına girdiğin zaman şu duayı oku:
"Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim, sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvârım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e iman ettim".
"Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun"
.
[Buhârî, Daavât 7,9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizî, Daavât 76, (3391); Ebû Dâvud, Edeb 107, (5046, 5047, 5048).]

ResimResûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "ALLAH (cc)'yu kendi ni'metleriyle sizi beslediği için seviniz, beni ALLAH'a olan muhabbetinizle seviniz. Ehl-i Beytimi de bana olan muhabbetiniz sebebiyle seviniz." buyurmuştur.
(İbn Abbas (ra) dan; Hasen olarak; Taberani-Kebir; İbn Hibban ve Tirmizî)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gul
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 5150
Kayıt: 11 Haz 2009, 02:00

Re: KUL İHVANİ MİRAC SOHBETİ

Mesaj gönderen Gul »

Resim

El Ele ERenler, HASlar HASI’na
Cennetler CEMÂLi CAN Bahasına
UÇurup RÛHunu SIRR Semâsına
->Beden Kafesine KONanları gör!..


Türkiye’de Elektrik ANA ÜRETim Merkezi KEBAN’dan BİZE, El ELe Gönül Gönüle NûR-u MuhaMMeD Taşıyan TevHİD Direkleri ERENlerin HASlar HASI’na ve Mürşid-i Mutlak MUSTAFA’sına,
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve selleme SALLâvat Sonunda,
ALLAH celle celâluhu SALL ceNNEt ÂLİ CEM’liğine ULAŞım bedeli,
NEFSin gizli İlahlığından cANından geçerek ŞEHÂDETullaha ATılmasıdır.
Beden-Nefs-Kalb GEÇişlerinden GEÇen Mutmâinne SıRRî NEFS Derûnî DUYuş İKLimine Kanat Açınca MuhaMMedî Hâlleri Vicdânında Yaşayıp da,
MuhaMMedî Mi’racından, URUC-RuCÛ’ DÖNüşü cAN KUŞUnu Kanlı Kafesine KONduraları göreceksin BİZ BİR-İZde..


Resim
Resim
Cevapla

“►Sohbetleri◄” sayfasına dön