BiR KAR YAĞıYOR ->İÇİMe =>YANıYORum ->ÜŞüYORum
RABBım ARZından ARŞına =>ÇIKıYORum ->DÜŞüYORum RÛHum KALBim NEFSim TENim
TEK GERÇEk VaR AŞK GÜLŞENim NE HÂLLere SOKtu ->bENi =>YÂR AŞKı-na ->ŞAŞıYORum!.
07.12.17 07:08
brsbrsm..tktktstkmdynsnszgclrmdnbrisi.. KÜLLî ŞEYy dENiLEN HERKes
CÂN KUŞUNa ->KANLI KAFes
AL!.VER!.. BURSA BÂZÂRInda
KUL İhvÂNim =>YÂRım NEFes!.
Bu ÂLEM “BİR” Lik BâZâRı.. =>“yOK”u GüzeL “VaR”ı GüzeL
MAHHşeR’in HaŞRı =>HaYRımız =>“BeL” nın BAHaRı GüzeL
gÖZ İkİ =>GÖRüş “BiRR” ise =>BİZ BİR-İZ =>RaSûLuLLaH’ta
EBû tuRâB.. =>SU-yu KeVSeR =>Bu GüLşE’N-in=>HâR'ı GüzeL!.
sEN KALBimin KIBLesisin
MERYEM’e>İSÂ’sın SESin
=>KÂBetuLLAH HACERisin
=>İSMÂİL’in =>NEFESisin..
ZEVK 8653
KUDDÛSun İSÂ MÜJDESi =>sEN MERYEM ORUCUndasın
BİZ BİR-İZ BÜLBÜLüm - GÜLüm SEBEBin SONUCUndasın
Her ÂN Her YER Her SESte GÜL
Her HÂLde =>Her NEFESte GÜL
bANa =>bENdEN de YAKINsın =>TELEFONun UCUndasın!.. celle celâlihu..
aleyhumusselâm..
RAZiYyeten: RAZı OLanLar.. MERZİYyeten: RAZı OLunanLar.. CÜNBÜŞ: Zevk, eğlence. Hareket, kımıldanma.. SAKSı.: Toprak GöNüL KABı. RAKS.: Sıçrayarak oynamak, dansetmek. AKS: Gölge gibi şeylerin bir yerde eser peydâ etmesi. Sesin veya ışık gibi şeylerin bir yere çarparak geri dönmesi..
Re: GÜL ZEVK-LeriM
Gönderilme zamanı: 04 Nis 2018, 19:46
gönderen kulihvani
Ya bEN ERkEN GELdim GÜLüm
Ya da SEN GEÇ KALdın GÜLüm
=>SEVDÂda->EZELdim GÜLüm
=>EBED-imi ==>ALdın GÜLüm..
ZEVK 8798
SENsiz GEÇen GÜNLerimi =>SENsiz GEÇti =>SANmayasın
bU ÂLEMin =>YEDi RENgi =>Bir HAYyaLdi =>KANmayasın
BÜLBÜLün UNUtan GÜLüm
>GÖNLünü UYUtan GÜLüm
YANarsan BERDen SELÂMen=>NEMRUD NÂRIn YANmayasın!.
Bu ÂLEM =>“BİR”Lik Bâzârı =>“yOK” u güzeL =>“VaR” ı güzeL
MAHHşeR-in =>HaŞRı =>HaYRımız =>“beL”nın BAHaRı güzeL
gÖZ İkİ=>GÖRüş =>“BiRR” ise =>BİZ BİR-İZ =>RaSûLuLLaHta
EBû tuRâB.. =>SU-yu =>KeVSeR… bu GüLşE’N-in =>HâR'ı güzeL!.. …sallallahu aleyhi ve sellem..
Halife Hârûn Reşîd zamanında yaşayan meczûb/ALLAH celle celâlihu aşkının sarhoşu ve velî bir zâttır. Asıl ismi Ebû Vüheyb bin Ömer Sayrafî’dir. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Kûfeli olduğu halde Bağdâd’da yaşamış ve h. 190/m. 805 de vefât etmiştir. Hârûn Reşîd’in kardeşi olduğuna dair rivâyetler varsa da bunun aslı yoktur. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur. Hârûn Reşîd’e nasîhat verimiştir.
Behlül Dânâ; Eymen bin Nâbil, Amr bin Dînâr ve Âsım bin Ebî’n- Necid’den hadîs-i şerîf öğrenmiştir..
Bir toplantıda Hârûn Reşîd kendisiyle buluştu: Hârûn Reşîd, ona: “Çok zamandır seninle görüşmek istiyordum.” deyince, Behlül Dânâ: “Ben böyle arzu duymadım” diye cevap verdi. Buna rağmen Hârûn Reşîd kendisinden yine nasîhat istedi. “Ne nasîhati istiyorsun? Şu saraya bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey mü’minlerin emiri! Yarın Cenâb-ı Hakkın huzûruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden sual olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamanında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhati ne yapacaksın?.” dedi.
Bir gün halka doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, Hârûn Reşid’e gidip: “Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Sonra: “Her koyun kendi bacağından asılır” gibi sözlerle şikâyet ettiler. Bunun üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ’yı çağırtıp, halkın isteğini bildirdi. Behlül Dana hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Bir kaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı. Bunu gören halk gülerek: “Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zâten” diyorlardı. Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyor, bundan ise bütün mahalle zarar görüyordu. Kokudan durulmaz hale gelince, aynı kişiler Hârûn Reşid’e gidip, durumu anlatıp şikâyet ettiler.. Behlül Dânâ’yı çağırtıp, sorduğunda: “Bir kötünün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Ben birşey yapmadım, her koyunun kendi bacağından asıldığını onlara gösterdim” diye cevap verdi..
Hasan bin Sehl anlatır. Bir gün çocuklar, Behlül Dânâ’ya taş atmağa başladılar. Taşın birisi vücudunu kanatınca: “Ey çocuklar! Ben ALLAHu TeÂLÂ’ya tevekkül ettim. O elbette bana kâfidir. O ne güzel vekîldir. Ancak ALLAHu TeÂLÂ’ya yaklaşmak insana rahatlık verir. İnsanlara ezâ ve cefâ yapanlar hiç merhametli olur mu?” dedi. Ben dayanamadım: “Ey Behlül, çocuklar sana taşla vuruyorlar, sen onlara merhamet ediyorsun. Bu nasıl iştir?” dedim. O da: “Sus!.. ALLAHu TeÂLÂ, benim üzüntü ve acımı, onların da sevincinin çokluğunu elbet biliyor. Umulur ki, bazımızı, bazımıza bağışlar” buyurdu..
Muhammed bin Ebî İsmail bin Ebî Fudayl, ondan şu hâdiseyi nakleder: “Behlül’ü bazı kabirlerin arasında gördüm. Bana, bir kabire soktuğu ayağını gösterdi. Toprakla oynuyordu. “Burada ne yapıyorsun?.” diye sordum. “Bana eziyet etmeyen ve benim gıybetimi yapmayan insanlarla oturuyorum!.” dedi.
Bir zaman fiyatlar çok yükselmişti. “Sen, insanların rahatlaması için, ALLAHu TeÂLÂya duâ etmez misin?” dedim. O bana şöyle cevap verdi: “Allah’a yemîn ederim ki, ben bu işe karışmam. Eğer bir buğday danesi bir dinar olsa, bize emrettiği gibi ALLAHu TeÂLÂ’ya ibâdet etsek, o bize vaad ettiği gibi rızkımızı verir.” Sonra ellerini birbirine vurarak: “Ey dünyâyı ve süslerini toplayan, gözleri uykudan lezzet almayan kimse, nefsinle uğraşıp âhirete bir tedarik yapmadın, kıyâmet gününde ALLAHu TeÂLÂ’ya ne cevap vereceksin?” dedi..
Behlül Dânâ, duâsı makbûl bir zâttı. Aşağıdaki şu şiir O’nundur:
Hırsı bırak da, yorulma,
Geçimde tamaha kapılma..
Niçin malı cem’ edersin,
Kime topladın bilemezsin!.
Rızık vaktiyle ayrıldı,
Su-i zann faydasız kaldı..
Her hırs sahibi fâkirdir,
Her kanaatkâr da zengindir..
Abdullah bin Mihrân anlatıyor: Hârûn Reşîd hacca gitti. Dönüşünde bir müddet Kûfe’de istirahat etti. Sonra yola çıkacağı zaman herkes kendisini yolcu etmek için sokağa döküldü. Behlül Dânâ da çıkmıştı. Çocuklar onunla beraber oynayıp eğleniyorlardı. Tam o sırada Hârûn’un develer üzerinde muhteşem kâfilesi gözüktü. Çocuklar da Behlül’ü bıraktı ve onun seyrine koyuldular.
Tam Hârûn’un geldiği sırada Behlül yüksek sesle:“Ey Hârûn!.” diye seslendi. Hârûn, yüzünden perdeyi kaldırarak: “Buyur Behlül, ne istiyorsun?” dedi.
Behlül Dânâ: “Ey Mü’minlerin Emîri! Eymen bin Nail, Kudame bin Abdülâmir’den bize şöyle haber verdi ve dedi ki: “Ben Resûl-i Ekrem’i Arafat’tan dönüşte görmüştüm. Kızıl bir deveye binmişti. Yanında kimse dövülmediği gibi, kimse de kovulmazdı. “Yol verin, yol verin!.” diyen münâdileri de yoktu. Sen de bu usûle riâyet eyle. Bilmiş ol ki; tevâzu ile yolculuk etmen, kibir ile seyahatinden hayırlıdır.” dedi.
Sonra: “Bağdâd ve etrâfını nurlandırıp aydınlatacak hediyeler götürüyor musun?” dedi. Halife: “Bu hediyeler nasıl olur?” deyince, Behlül Dânâ: “İnsanlara ALLAHu TeÂLÂ’nın sevgisini, O’ndan korkmayı, onlara örnek olacak şekilde hâl ve hareketler, onlar hakkında temiz ve güzel düşüncelere sahip olmak en güzel hediyedir.”
Bunu dinleyen Hârûn Reşîd ağlayarak: “Ey Behlül, biraz daha anlat!.” dedi.
Behlül Dânâ: “Memleketinin bir köşesinde bir mazlûm zulme uğrasa sen de memleketin diğer köşesinde bile olsan, ALLAHu TeÂLÂ bunun hesabını senden soracak. ALLAHu TeÂLÂ buyuruyor ki;
وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ ---"Ve inne’l- fuccâre le fî cahîm (cahîmin).: Ve muhakkak ki füccar, mutlaka alevli ateş içindedir.” (İnfitâr 82/14)
Âhirette, Cennet veya Cehennemden başka gidilecek üçüncü bir yer yoktur. O hâlde hazırlığını buna göre yap!.” dedi.
Halife: “Amellerimiz hakkında ne dersiniz?.” diye sordu.
Behlül Dânâ: “ALLAHu TeÂLÂ’dan korkarak ve emrettiğine uygun olarak yapılan amel makbûldür” buyurunca, Halife: “Peygamber efendimizle, akrabalık olarak yakınlığımız hakkında ne dersiniz?” diye sorunca, Behlül Dânâ: “Peygamber efendimize (aleyhisselâm) akrabalıktan ziyâde, bildirdiği hükümlere bağlılıkda yakın olmak daha mühimdir” dedi. Halife: “Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) şefaatine kavuşabilecek miyiz?.” deyince de Behlül Dânâ: “Onu ALLAHu TeÂLÂ bilir” buyurdu. Halife: “Nasıl yaşayalım?” dedi. Behlül Dânâ: “Allah’dan kork. Her hâlinde MuhaMMed aleyhisselâmın sünnetine tâbi ol. Bu durumda en kârlı yolu seçmişsin demektir” dedi. Halife: “Çok güzel söylüyorsun, şu hediyemi kabûl et” dedi. Behlül Dânâ: “Onu kimden aldınsa ona ver. Dünyadaki sahipleri yakana yapışmadan önce, verenin yoluna harca. Bunu burada yap. Âhirete kalırsa onlara birşey bulup veremezsin, râzı edemezsin” diye cevap verdi. Parayı almayınca Hârûn Reşîd: “Para borcun varsa onu ödeyelim” dedi. Behlül: “Kûfe’de birçok ilim sahipleri vardır. Borç ile borcun ödenmeyeceğinde ittifâk etmişlerdir” dedi, Hârûn: “Bari ihtiyâcını temin, edelim” deyince, Behlül Dânâ: “ALLAHu TeÂLÂ senin Rabbin olduğu gibi, benim de Rabbim’dir. Seni hatırlayıp beni unutması muhaldir” buyurdu. Hârûn Reşîd, bu sözleri işitince ağladı..
Nakledildiğine göre adamın birisi namaz kılmaz, diğer ibâdetleri yapmaz ama her gece yatarken: “Yâ Rabbi! Bana Cennetini ver!” diye duâ ederdi. Bir gece aynı şekilde yattı. Geç vakitte, damdan bir tıkırtı geldiğini hissederek uyandı. Hemen çıkıp, “Kimsin, orada ne arıyorsun?” dedi. Damda bulunan Behlül Dânâ idi ve: “Devem kayboldu da onu arıyorum” dedi. Ev sahibi: “Hiç mümkün müdür ki, kaybolan deve damda olsun. Bu akılsızlık değil midir?” Bunun üzerine Hazreti Behlül Dânâ: “Senin, hiç ibâdet etmemen ve sonra da ALLAHu TeÂLÂ’dan Cenneti istemen daha akılsızlık değil midir?.” buyurdu. Ev sahibi O zaman, Behlül Dânâ’nın kendisine nasîhat vermek için böyle yaptığını anladı. Hatasını anlayıp, tövbe etti ve ibâdetlerini aksatmadan yapmaya başladı..
BEHLÜL DÂNÂ.:
Harun Raşid, bir EhL-i BEYt ile evlidir. Onu zorla almıştır.
Behlü'l- Dânâ, ALLAH Dost’u.. Bu kızcağızı ayıktırmak istiyor. UYandırmak istiyor. UYanması lâzım!. O da o âlemin içersinde!.
Ona görevlendirilmiş, hizmetçi yani!.
YOL bu, düşmüş karşılamışlar.. Behlü'l- Dânâ, meşhur meczûb huyuyla!. DivÂNe çünki! ParvÂNe çünki!.
Diyor ki: "Sultanım neylersin?. Ne yaparsın?. "
Cevabı: "Biz âlemimizdeyiz!. Ya sen nicesin?."
Behlü'l- Dânâ: “İŞ yok güç yok!. Koca şehirde herkesin parası bulu var, imkanı var, malı var. Bizde bir şey yok!."
Öyle deyince Sultan diyor merhamet ediyor: "Behlü’l- Dânâ sen de aç bir mağaza.. Para yoksa, ne lâzım?."
Behlü'l- Dânâ: “SultÂNım bana 100 m2 lik bir yer lâzım efendim işte birde 5 lira" deyince
SulTÂN: "Aaaaa ne kadar az!."
Behlü'l- Dânâ: " SultÂNım benim sermayem çok değil, yani az!. Bir de bir dükkan lâzım!." deyince.
SultÂN: "benim boş bir mağazam var, buyurun ben veriyorum, başla bakâlim!" diyor..
Aradan bir hafta geçince SultÂN geliyor. Bakıyor ki, koca bir mağaza, içerde Behlü’l- Dânâ oturmuş ayak ayak üstünde müşteri bekliyor ve duvarda üç tane kuru insan kafası takmış!.”
SultÂN: "Hayrola Behlül ne satarsın?." diyor..
Behlü'l- Dânâ: "Kuru kafa satarım sultanım.. Müşteri beklerim müşteri yok herkes yaş kafa peşinde.."
SultÂN: "Hımmm mallarını ben alayım bâri"
Behlü'l- Dânâ: "Bunları al!. Birinci kuru kafa 1 para, ikincisi 100 para, üçüncüsü 1000 para!.
SultÂN: "Oooo, bu ikisi ne kadar farklı bunlar. neden böyle?."
Behlü'l- Dânâ: "Al sultanım bu paraları da bizim meczûblara ver. "
"Bezm-i BELÂ balıklarına veririz!." diyor o ÖZünde!.
“BEZM-i BELÂ balıklarına ver!.” MuhaMMedî MECZÛB-lara ver!. Miskin Düşkünlere ver!.” bu anlamda diyor.
SultÂN: "Peki de, Bu kuru kafaları neden farklı paraya veriyorsunuz?."
Behlü'l- Dânâ: “Efendim, SultÂNım;
Bu 1.cisi 1 para.. TAŞ KAFAdır; bu kafalara bu HAYyatta hiçbir zaman kurşun geçmez!.” deyip elindeki çiviyi çekiçle çakıyor kafaya geçmiyor. “Bunlara SÖZ İŞLemez!.”
Bu 2.cisi 100 para.. Bu kafalara çivi geçer ama ısrar ederseniz deler geçer. Öbür tarafıda deler geçer. BOŞ KAFA!. SÖZ, bir KULaktan Girer öbüründen Çıkar gider!.
3.cüsü 1000 para.. Bakın diyor deliyor ama karşıya geçmiyor. HOŞ KAFAdır!.
SÖZ MuhaMMedî KALBi olanadır. insÂNın kalbine girip de orda barınabiliyorsa GÜL tohumu, orada kök salabiliyorsa Er RAHÎM celle celâlihu tarlasından, Er RAHMÂN celle celâlihu fışkırıyorsa Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm olacaktır. ElhamdulillahiRABBilâlemîn! Gelecektir. ŞÂH Damarından AKRABA-YAKıN dan!.
Re: GÜL ZEVK-LeriM
Gönderilme zamanı: 14 Haz 2018, 23:02
gönderen kulihvani
AŞKında MEŞkiz MEVLÂmız
SÎNEye SIĞmaz>SEVDÂmız
CÂN-CÂNÂNız Ki BİZ BİR-İZ
TEKe TEK MECNÛN LEYLÂmız!.
ZEVK 8897
ZERRe ZERHOŞ KÜRRe ZERHOŞ.. KÛN feyeKÛN SALLanıYOR
=>ŞEFÂAt ŞİFÂsı =>Şu ÂN.. =>ŞEHÂDet ŞEREFe =>GÜLüm!
=>AÇtı =>CENNet ÇİÇEKLeri… =>DİLi GÜLLüm BALLanıYOR
BİZ DELiyİZ hER GÜN BAYRAM.. BU GÜN de AREFe =>GÜLüm!
RÜCÛ’.: Geri dönme. URUC.: Yukarı çıkmak. Yükselmek. FURUC.: Çatlaklık, yarık. * Geçit, kapı. * Boşluk. BURUC.: (Burc. C.) Burçlar, hisarlar, kuleler. (Burc. C.) Burç, aslında âşikar şey mânasına gelir. Her bakanın gözüne çarpacak şeklide zâhir olan yüksek köşk mânasına da kullanılmıştır. * Bunlara teşbihen veya zuhur mânâsıyla semâdaki bir kısım yıldızlara veya bazı yıldızların toplanmasından meydana gelen şekillere ve farazi suretlere burc denilmiştir..
Re: GÜL ZEVK-LeriM
Gönderilme zamanı: 04 Ağu 2018, 12:07
gönderen kulihvani
AŞKı UYUtsun DEMişsin AYy GÜLüm
ELde DEğiL =>Tâa EZELden ÂŞıığımm
=>“BEN’i UNUtsun DEMişsin AYy GÜLüm
=>EMRin OLur =>İkİ GÖZümm IYIŞığımm..
ZEVK8953
GÖZLerim =>GÖNLünde ELbet.. =>GÖNüL GÖZLe GÖRdüğüm YÂR
GEL GÖR ÖMRüm SENsiz HASsret..=>İLMek İLmek ÖRdüğüm YÂR “UNutsun BENi!.” DEmişsin!
EMRin OLur!. =>BİLmemişsin! BEN ÇÖZemem!. ÇÖZemezsin!. =>SANA SEVgim KÖRDÜĞÜM YÂR!.
قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ ---"Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun).: (Yâ ResûLüm) De ki: “Eğer siz ALLAH'ı seviyorsanız, o taktirde BANA tâbi olunuz ki ALLAH da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve ALLAH "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”(Âl-i İmrân 3/31)
İDRAKLa ŞARTsız SEVgi.:
ذَلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُل لَّا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى وَمَن يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَّزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ---"Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilû’s- sâlihât (sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecran illâ’l- MEVEDDETE FÎ’L- KURBÂ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ (husnen), innallâhe gafûrun şekûr (şekûrun).:Bu, ALLAH'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak YAKINLARIMA SEVGİDİR ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfâtını arttırırız; şüphe yok ki ALLAH, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir.”(Şûrâ 42/23)
İRADEyLe KIYASsız SEVgi.:
أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ ---“E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne).: Muhakkak ki ALLAH’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?”(Yûnus 10/62)
İLİMLe BEDELsiz SEVgi.:
---Aişe radiyallahu anha Annemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e sık sık sorardı: “Yâ Resûlulah!. Kördüğüm ne âlemde?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de her defasında Aişe Annemizi memnun eden cevabı verirdi: “İlk günkü gibi!.”
Aişe radiyallahu anha Annemiz, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile yeni evlenmişti.
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin kendisini SEVip SEVmediğini merak etmekteydi ya da kendisini ne kadar ve nasıl SEVdiğini…
Aişe radiyallahu anha Annemiz bu düşüncesini Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile konuşmadan edemezdi: “Yâ Resûlulah, beni SEViyor musun?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Evet, Yâ Aişe, tâbi SEViyorum!.”
Aişe radiyallahu anha Annemiz, dahasını da merak ediyordu, acaba nasıl SEViyordu?.
Hemen sordu: “Beni nasıl SEViyorsun?”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz SEVgi şeklini tanımladı eşine: “Kördüğüm gibi.”
Bu cevap Aişe radiyallahu anha Annemizi çok SEVindirdi, çünkü kördüğüm açılamazdı.
Açılmayan, bitmeyen SIRR-Lı bir SEVgi demekti.
Alacağı cevab onu çok mutlu ettiği için, Aişe radiyallahu anha Annemiz, sık sık sorardı: “Yâ Resûlulah!. Kördüğüm ne âlemde?.”
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem de Aişe radiyallahu anha Annemizi memnun eden cevabı verirdi her defâsında: “İlk günkü gibi!.” (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 6: 210.)
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, AYŞE radiyallahu anha ANNemize Özel olarak:“Hümeyra/Pembecik, Gözbebeğim ve IYşş!.”buyururdu..
Menekşelendi sular, sular menekşelendi
Esmer yüzlü akşamı dinledim yine sensiz
Leylâk pırıltılarla bahçeler gölgelendi
İnledi yine bülbül, olmazmış gül dikensiz..
Dikensiz gül olmazmış, çilesiz bülbül, Ayşem
Her kuş bülbül olmazmış, her çiçek de gül, Ayşem!.
Ne bülbül gülü sevdi seni sevdiğim kadar
Ne böyle seven gönül, ne de senden güzeli var
İçli bir özleyişle bırak beni yanayım
Gözlerinde gördüğüm rüyama inanayım..
Dikensiz gül olmazmış, çilesiz bülbül, Ayşem
Her kuş bülbül olmazmış, her çiçek de gül, Ayşem!.
Re: GÜL ZEVK-LeriM
Gönderilme zamanı: 10 Oca 2019, 16:58
gönderen kulihvani
MECNÛN’un>LEYLÂ’sı CÂNı
GÜL GÖZ YAŞı BÜLBÜL KANı
KAYbOLur->VUSLÂt ZamÂNı
>ALdırma GÖNLüm ALdırma!.
KIR GİTsin =>Şu TELEFONu YAŞAnan =>Şu KÛN OYUNu GELsin=>YALNIZLığın SONu >ALdırma GÖNLüm ALdırma!.
TeLefondaki ALO =>???..
Alexandder Graham BeLL Telefonu icâd ettiğinde, SEVgilisi "Alessandra Lolita Oswaldo" kendisini terketti.. Telefon yaygınlaştı ve de,
Alexandder Graham BeLL bir ömür onun telefonunu bekledi ve her telefon çaldığında ahizeyi alır almaz hiç beklemeden SEVgiLisinin ismini kısaltır ve: “ALO!.” derdi..
SONrasında herkes telefona cevab verirken mucidin “ALO!.”sunu söyler oldu..
YÂR =>ÇİLLede ÇIRILÇIPLak =>SULar GiBi ÇAĞLıYORum
HASsREt BiR DAMLA GÖZYAŞIm DERYÂLara BAĞLıYORum
İMKÂNsız BiR UMMANdayım!. YÂR HeR YÖNe YÜZüYORum
HeR DAMLAya=>SENi SORup=>ARıYORUm=>AĞLıYORum!.
02.06.19 14:00
brsbrsm..tktktrstkkmdmd….
DELdi =->GEÇti KaRa SEVDÂ
bEN NELer yAŞAdım GÖRdüm
MecNÛN’un MaSALı =>LEYLÂ
BiR DAMLA GÖZYAŞI ÖMRüm!.