Kayıt: 09 May 2007, 02:00 Mesajlar: 628 Konum: ANTALYA
|
Kapıda KaLdı Şeriat!.
Aşk imamdır bize, gönül cemaat Kıblemiz dost yüzü, dâimdir salât..
Bizim Dinde İmamımız, ALLAHu zü’l- CeLÂL’in SÖZünün-EMRinin,Tebliğci ve Uygulayıp-Uygulatıcı Rehberi-Sesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir.. Biz ALLAH ve Resûlüne candan gönülden Teslim olup, İman edip, Tâbi olup ve de İtâat eden gönlümüz cemaatıdır.. EL Ele EL YEDuLLaha, ALLAHu zü’l- CeLÂL’in CeMÂLi SONuç KIBLemizdir ki her ÂN Şe’ÂNuLLAHta BİZ BİR-İZULAŞım BAĞLantısındayız..
 Dost yüzün görücek, şirk yağmalandı Anınçün, kapıda kaldı şeriat..
Hakikatı MuhaMMedîyemizde Hakikatu’L- HAKk’ı görünce ve Kalbimiz Mutmain olunca, açık-gizli İLÂHlar aramamıza gerek kalmadı ve İçimizdeki gizli ŞİRK çeldircisi İKİLik Şeytanımzı Müslüman olunca, saptıcılıkları talan edilince..OLsun-OLmasınlarımız -> “OL-ÂN >HÜKM-ü HAKk”ı ANLadı-ÂRİF Oldu.. Şeriat-ı MuhaMMedîye ->Tariat-ı MuhaMMedîye ->Mârifet-i MuhaMMedîye ->Hakikat-ı MuhaMMedîye Kapıları ki, MuhaMMedî TekeMMüL-ü TEVHİD Sırat-ı Mustakîm YOLUmuz Açıldı..
 Gönül secde kılar, dost mihrabında Yüzün yere vurup, kılar münâcat..
Kalbin-GÖNLün Rahimiyyet Kapısından giren Kalbî Nefs, RahmÂNiyyet FuÂD MihrÂBında-MuhaMMedî Harabiyyet Habli’l- VERîDinde Zâhirin Yeryüzünde bırakır, Bâtına ULAŞır..Raziyyeten-Merziyyeten MuhaMMedî Münâcâat BAŞLar İnşae ALLAHu TeÂLÂ..
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
---“Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh: Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can.” (Fecer 89/27)
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
---“İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh: Dön Rabbine, ondan râzı olarak ve rızâsını kazanmış bulunarak.” (Fecer 89/28)
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
---“Fedhulî fî ibâdî: Artık katıl kullarımın arasına.” (Fecer 89/29)
وَادْخُلِي جَنَّتِي
---“Vedhulî cennetî: Ve gir cennetime.” (Fecer 89/30)
 Münâcat için, vakit olmaz arada Kim ola dost ile, bu demde halvet..
Eşyâ.. Eşyâların münasebetinden doğan OLay.. Olayların münasebetinden doğan ZamÂN.. Dehr ->ZamÂN ->Vakt ->ÂN ki YARım Nefes.. Vakt, AKLın Kullanabildiğini zannettiği İKİLİK ALgısı.. Kim ki, İbnu’l- VAKT ELiden cÂN CeRryÂNı Alırsa, Münâcat/ MuhaMMedî Cemiyyet NÛRunu Şe’ÂNuLLahta her ÂN YAŞar ki daha geniş VAKt dilimi Olmadan, SIRR-ı SıFıR BİZ BİR-İzliğinde EL VELî celle celâlihu ile TEKeTEKLik TEVHiDULLahı içinde ASLına RüCÛ’ edip DÖNmüştür..HÂL İÇİndeHÂLLi HAZMetmiştir İnşae ALLAHu TeÂLÂ..
 şeriat der, sakın şartı bırakma şart ol kişiye kim, ede hiyânet..
ŞeriatuLLAH’ın kesin yüzeysel ve hakk emirlerinde ŞARTLarında çakılıp kalırsa ve; Gaflet, Cehâlet, Dalalet ve İhânet bataklarından GEÇişte MuhaMMedîye TevHİD TekeMMüLü göstermezse vah ki vahh.. zirâ;
İnsan AKLı, ELest BEZMinde yüklenene Tümm EsmâULLahı, Sınırlı-Sorumlu Şartlarda kullanırken, İmkÂNlar İÇinde KULLuk İmtihanı Olur.. Şeriatta yapayalnız Akıl herşey ve olayı BİLip bedel biçerken-ararken MuhaMMedî PÎRini BULur .. Tariatta MuhaMMedî PÎRinin Hasbî Hizmetleriyle, Kıyaslarında doğruya erer ve Mârifet-i MuhaMMedîyyesinde OLur.. ki SEBEBLerin SON-UÇu Haikat-ı MuhaMMedîyemizdedir..
 Erenler nefesidir devletimiz Anınla fitneden olduk selâmet..
EL >EL’e EL -> YEDuLLAH’a-ALLAH’ın Eline HAKk MuhaMMedî ERENlerin Mânâ NEFesidir Dâimiyyet BİZ BİR-İZ DEVLetimiz BİZim ki, BİZ Bu, MuhaMMedî Sadakat, MuhaMMedî Samîmiyyet ve MuhaMMedî Sabırla BİLdik-BULduk-OLduk ve her ÂN YAŞAmaktayız MuhaMMedî es SeLÂM SeLÂMetini El HaMDu liLLÂHi RABBİl ÂLEMîn!.
->BİZz ->NAZLı YÂRin ELİyiZz!.: YEDuLLAH: ALLAHu zü’L- CELÂL ELi.:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا
---“İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), YEDULLÂHi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ: Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. ALLAH'ın ELİ, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.” (Fetih 48/10)
 (Beli) kavlin dedik evvelki demde Henüz bir demdir, ol vakt ü bu saat..
Beden Nefsü’l- Emmâre ve Kalbimizden habersiz RUHî AKLımıza Yüklenim Bazarı ELEST Meclisinde “RaBBınız DEğilmiyim?” olumsuz sorusunu soran Yaratıcımıza KüLLî ŞEYyLe BİZ BİRLikte: “BeLâ-BiLâkis evet RaBBımızsın!” dedik..Oysa GEÇmiş ve GELecek İnsanoğlunun hamm AKLInn İKİLiği idi ki, gerçek OL-ÂN, ALLAHu TeÂLÂ Katında YOKLuk-ÇOKLuktan öte “TEKLik” Dâmi idi ŞE’ÂNuLLahta Şu ÂN, o Ândı.. DEM bu DEMde el ÂN Olduğu gibi..
 Derildi beşimiz, bir vakte geldi Beşi bir eyleyip, kim kıla tâat..
“SıRR”ımızın sırrı “DeHR”imiz, “RUH”umuzun ışınsalı “ZâmÂN”ımız, “Kalb”imizin DUYgusu “VaKit”imiz.. “Nefs”imizi NEFesi “ÂN”Larımız “Beden” BOHhçasında Kıyama Kalkış SAATine Koşmakta adım adım.. Kim ki İKİUÇLu-İki ŞEYyLi-ŞeytÂNLık Aklını MüsülümÂN edip ALLAHu TeÂLÂ’nın Resûlü, Tebliğcisi ve Uygulayıp-Uygulatıcısı, Rehberi-Sesi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi DUYup Uyarsa,Teslim olur, İmân eder, Tâbi olup İtâat ederek, İslamın BEŞ Şartını/ kelimey-i TEVHÎD, Namaz, Oruç,Hac ve Zekâtı UYGULAmaya başlar artık İnşae ALLAHu TeÂLÂ..
 Biz kimse dinine hilâf demezüz Din tamam olucak doğru muhabbet..
Biz MuhaMmedî MeLÂmette Kendi NEFsimizin MuhaMMedî Edeb,İlim, İrfÂN ve Erkânıyla Hakk ERENLer HiMMetiyle MuhaMMedî Tâlim-öğretim ve Terbiye-Eğitimiyle Uğraşır ÜMMet-i MuhaMMed’e Hasbî Hizmetçilik ederiz ve, Biz hiçbirKUlun ve kimsenin dinine karışıp da hilâf/ bu din bize ters, karşı, zıd deyip de muhalefet etmeyizancak kendi NEFSimizi LEVM eder KINARız. BİZi Kınayıp LEVM edneler de aldırmayız ve BİLiriz ki MuhaMmedî MeLÂMet zâhir-Bâtın LüTFULLAHa MuhaMmedî ERiştir ve MuhaMmedî Hakiatımızdan MuhaBBetimiz DOĞmuştur.. Gönül Güeşimiz ebeddir gecemiz bitmiştirİnşae ALLAHu TeÂLÂ..
 Doğruluk bekleyen dost kapısında Gümansız ol bulur ilâhi devlet..
ALLAHu zü’l- CeLÂL’in İmkÂNla İmtihÂN ÂLEminin VELâyet Kapısında, “EMROLunduğun gibi dosdoğru Ol!” EMrini Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden DUYar, şeksiz-şüphesiz inanıp Uyar ve Uygulayarak-YAŞAyarak İlahî Şehâdet TÂCını Taka r başına ve DEVLet Kuşu ebeden konmuştur İnşae ALLAHu TeÂLÂ..
---Câbir İbni Abdillah radiyallahu anhu: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında otururken parmağı ile kumlar üzerine bir çizgi çekti, sonra : “İşte bu Allah’ın dosdoğru yoludur” dedi. Daha sonra o çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve tekrar şöyle buyurdu:“Bu da şeytanın yoludur, bunların her birinin kavşağında bir şeytan oturuyor ve o yollara davet ediyor “Ve daha sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu âyet-i celîleyi okudu:
وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
---''Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne): Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.” (En’âm 6/153) (Darimî, Sünen 1.c. 208.n – İ. Ahmed, Müsned 1 / 435 – 465 - Hakim : 2 / 318 - M. Zevaid : 7 / 22 - Es – Sünne :16 .17. n; Bezzâr : 2210 –2211)
 Yûnus ol kapıda kemine kuldur Ezelden ebede dektür bu izzet..
Yûnus Emrem Babam kaddesallahu anhu ALLAHu zü’l- CeLÂL’in o muhteşem KULLUK KAPIsında Nasıl-nicebir kuldur dersen bil ki, Bizim bu BİZ BİR-İZ MuhaMmedî MeLÂMet KULLUğumuz ezel-ebed “BİZ BİR-İZ”Lik İZZETimizdir:
يَقُولُونَ لَئِن رَّجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
---“Yekûlûne le in reca’nâ ile’l- medîneti le yuhricenne’l- eazzu min hel ezell (ezelle), ve lillâhi’l- izzetu ve li resûlihî ve lil mû’minîne ve lâkinne’l- munâfikîne lâ ya’lemûn (ya’lemûne).: Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.” (Munâfikûn 63/8)
Münâcat: Allah'a yalvarmak. Duâ. Allah'tan necat için dua. * Yalvarmak için yazılan duâ veya manzume. Halvet: Yalnızlık. Tek başına kalmak. Tenhaya çekilme. * Gizlilik. Şeriat: Doğru yol. Hak din yolu. * Büyük ve geniş cadde. * Nur, aydınlık, ışık. * Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kanunların hey'et-i mecmuası. Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibadet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir... (Bak: Hukuk)(Şeriat; insanlardan sudur eden ef'âl-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hulâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır. İ.İ.)(Şeriat ikidir. Birincisi: Âlem-i asgar olan insanın ef'âl ve ahvâlini tanzim eden ve sıfât-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır. İkincisi: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-i kübra-yı fıtriyedir ki, bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir. H.)("Şir'a, Şeria, Meşrea"; lügatta bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için Allah Teâlâ'nın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiâre ıtlak edilmiştir ki, din demektir.) (E.T.)(Şeriat, din lisânında; Cenâb-ı Hakkın, kulları için vazetmiş olduğu, dini, dünyevi ahkâmın heyet-i mecmuasıdır. Bu itibarla şeriat: Din ile müradif olup, hem ahkâm-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkâm-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlâk ve muâmelâtı ihtiva eder.Şeriat, umumi mânasına nazaran bir Peygamber-i Zişân tarafından tebliğ edilmiş kanun-u İlâhi demektir. Ahkâm-ı Şer'iye denilince, bundan kanun-u İlâhi hükümleri mânasını anlamak lâzımdır. Ve bununla asıl Kur'ana, Hadise, İcmaa sarahaten müstenid olan hükümler kasdedilmiş olur. Ist. F.K.)(Devlet ve uyruk, siyasetin ve siyasi olan hükümlerin icabına göre idare olunur ise, bu da yerilmiş olur. Çünkü Allah'ın nurundan ibaret olan şeriat hükümleri ihmâl edilmiş oluyor. Beşerin bütün işi, gerek devlet işi ve gerek başka işler olsun iyiliği ve kötülüğü âhirette kendisine aittir. Yani iyi ise ecirli ve sevaplıdır, kötü ise cezaya çarptırılır. Allah Elçisi (A.S.M.): "Ancak dünyadaki iyi ve kötü bütün amelleriniz âhirette kendinize reddedilir. Yani hayır ise ecir ve sevap kazanır, kötü ise cezaya çarptırılırsınız!" der. Siyasi hükümlerde ise ancak dünyevi fayda ve maslahatlar gözönünde bulundurulur. Siyasi kanunları koyanlar, ancak dünya hayatının dış görünüşünü görür ve bilirler. Şari'in maksadı ise, insanların âhiret saâdetidir. İşte bundan dolayı, bütün insanların gerek dünyevi ve gerek âhiret işlerinde şeriatlara uygun olarak görmeye sevketmek vâcibdir. Bu vazife, kendilerine şeriat indirilmiş olan peygamberlere, onlardan sonra onların yerine geçenlere (devlet başkanlarına) yükletilmelidir... Siyasetçi demek, akli delil ve hükümlere dayanarak dünya maslahat ve faidelerini elde eden, zarar ve ziyanları defetmeye sevk eden insan demektir. Halifelik ise, umumiyetle âhiret fayda ve maslahatlarını gözönünde bulundurarak şeriat ile iş görmeğe sevkeder. Şari'a göre, dünya iş ve amellerinin hepsi de (sonucu bakımından) âhirete râcidir. Halifelik ise, dini korumak ve dünya siyasetini dine uygun olarak idare etmek hususunda şeriat sahibine nâiblik etmek demektir.) (Mukaddime, İbn-i Haldun, ci: 1, sh: 508-509-510, 1954, İstanbul Maarif Basımevi) Hiyânet: Hâinlik. Vefasızlık. İtimadı kötüye kullanmak. Sözünde durmayıp oyun etmek. Kavl: Anlaşma. Sözleşme. * Konuşulan söz. Söz cümlesi. Hilâf: Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek. Güman: f. Zan. Tahmin. Sanmak. şüphe. Kem: Gr: Ne kadar? Kaç? (Mikdar için soru ifâdesinde kullanılır.)
_________________ 
|
|