YUNUS EMRE (ks) KİMDİR?.

Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

YUNUS EMRE (ks) KİMDİR?.

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YÛNUS EMRE DİVANI

Aziz kardeşlerim,
İlk Okul yıllarımda aklımda kalan güzellik, köyümüz şivesi ile YONUS EMRE ilahileri idi.
Tüm tahsil hayatımda da hep Âşığı oldum.
Dağdaki Ardıç Ağacı, gökteki Kuş, esen Yel, yağan yağmur gibi saff, temiz, içten ve gerçek deyişlerine hayran oldum…
Tanıdıkça sevdim, sevdikçe tanıdım Yûnus Emre’mizi.
Nerede bir yeni baskı Divanını bulsam alırdım.

1 mayıs 1970 günü Küllükte bir kahvede tanıştırıldığım Rahmetli
Abdülbaki Gölpınarlı Hocamızın Eserini okudukça: “İçimde bir coşkun YÛNUS var derdim!.”
Yaşadığı günün DİLiyle inleyen Koca Yûnus BaBa’mızın eseri zaman içinde orjinalliğini kaybettiği kelimelerin değiştirilip sözüm ona kafiye-ölçü vs. verildiği çok olmuştur.
Buna ise İÇim hep yandığı için ORJİNAL YÛNUS EMRE DİVANI’nı ŞERHİ düşündüm yıllarca..
Bâdeli âşık oluşumun ve kendisini candan sevişimin bir neş’esi olsun isterdim.

Âcizâne gönlümden gelenle ŞİİRlerine:
Açıklama, Kelime, Âyet, Hadis ve gerekli sözleri eklesem derdim..
İsterdim ki gençlerimiz bu ULU Çınarımızı doya doya tanısınlar ve gölgesinde serinlesinler…

Bir türlü başlayıp yürütemez iken bu gün ne güzel HİKMET-tir ki İçimdeki Yûnus BaBa DİLLendi…

Bir güzel gönül girişinden sonra arz ederiz YÛNUS EMRE (ks) mizi siz cANalarımıza İnşaallah...

MuHaMMeDî muHABBEtle…

KUL İHVÂNÎ
(Latif YILDIZ)

25.01.2010
Gülbaşı..


Resim


Y
Yû
YûN
YûN-US-um!..

Resim

HaYY!. HaYY!.
Yâ HaYY!..


Resim

“YûNuS!” Deyu!..
“YûNuSDeyu!..


Resim

Bir “BEN” Var Ben-den İçeru
BiZ “BİLE” Ten-den İçeru
GüL-den GüL-şenden İçeru
ESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

ParvÂNa Bül-BÜL-e: “ALLAH!”
Hayy DivÂNa GÜL-e: “ALLAH!”
GÖNÜLden GÖNÜL-e: “ALLAH!”
ESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İnsÂNoğlu Kısım Kısım
Kimi Hısım Kimi Hasım
Gel-ir Bir Gün Molla Kasım
KESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İLiM, İLiM BİL-mektir Hayy!
BİL-mek, SÎNen SİL-mektir Hayy!
DiL-in Dörd-e DİL-mektir Hayy!
KESeR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

Şakka’l-KaMeR!.. ŞâHiD ŞAKK-ı
Şakır: “Ve kîle men RAKK!”-ı
GüL DaLı-na: “Ene’l-HAKK!”-ı
ASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

“KûN feYeKÛn!” KaST-ına Huu!
NeSiMî-nin PoST-una Huu!
DâR-AĞ-Acı DoST-una Huu!
AS-AR “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

BİL-EN-ler AŞK-ın dAĞ-ını
BUL-AN-lar TaPTuK çAĞ-ını
DoST DER-gÂHa AYY-AĞ-ını
BASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

EHL-i BeYT-in ER ÜRÜN-ü
EBDâL-ın AHRâR HÜRÜ-nu
NüBBüVVeT-in MüHÜRÜ-nü
BASar “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..


Resim

Yer-i GöĞ-ü TaRa-ma DoST!
SeN-DEKİ-ni ARa-ma DoST!
AT-EŞ BAS-ma YÂR-ama DoST!
“Huu!” saR: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

İkİ KaPı-sız Bu HAN-a
GEL-diğin AŞK-a BaHaNa
Be-Be De-De, SÖZ-üm SaNa!
“SuS!-Ar: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..

Resim

YüRü-ek YûNuS! Efil Efil!.
SEV-ene, SEV-diği Kefil
KuL ihvÂNî SıRR-ı Sefil
SuS-aR: “YûNuS! YûNuS!” Deyu!..


25.04.10 15:45
gülbaşında..


US: Akıl. İnsanlara özgü, onların tümel ve zorunlu olan ilkelere hiç bir güç harcamadan uymalarını sağlayan bilme, düşünme ve önlem alma yetisi.
ParvÂNa: Geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek, Bir kimsenin yanından hiç ayrılmayan.
DivÂNa: Bir şeye çok düşkün olan. deli divane olmak: çok sevmek..
Hısım: Evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler. Akraba
Hasım: Düşman, yağı.
SÎNe: Sadr, gögüs. Nefsin Makamı.
DiL-in Dörd-e DİL-mek: “-İlâhe-İllâ-ALLAH” Resulî SEViyesi-TEKliğinden-Tevhidinden öncesinde;
“Lâ-İlâhe” İnkâr İkİliğini,
“İllâ-ALLAH” İkrâra İkİliğini Bilerek,
“-İlâhe-İllâ-ALLAH” Resulî SEViyesi-TEKliğini-Tevhidini BULmak..
DâR-AĞ-Acı: idam sehpası, Çharmıh..
DER-gÂH: (Der-geh) f. Cenab-ı Hakk'a ibadet edilen yer. Büyük bir huzura girilecek kapı. Kapı. Padişahların kapısı. Şeyhlerin tekkesi.
En son kulihvani tarafından 26 Nis 2010, 01:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 4 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Molla Kasım:

Yûnus eMRe-mizin zıddı zât..
Deryûş-Derviş Yunus Emre BaBamız, saray sofrası görmeden; köyden köye gönüldem gönüle yersiz-yurtsuz yeller gibi ESerken..
RUHundan püskürdüğü İlâhî Doğuşların Reyhası-Kokusu YaYlalara sinerken kâğıtlara yazar da TeVhiD Torbasına doldurur Hâl Heybesinde taşırmış…

Üçler, Otuzlar, Üçyüzler, Üçyüzbinler DERler ki:
“Üç BiN sayfa olunca Taptık DeDe TeKKe-sinin Yûnus Emre Haslar Hası EMRü’l-HAKK’a yürüdü…
Hakikat Heybesi de kaderin cilvesi ki Kara Câhil bir Mederese Mollası Kasım Efendinin eline geçti!..
Sakaryanın Gizli bir BÜKünde Sırat Köprüsü Başına bağdaş ve MİZAN kurdu..
Sağında Sakarya akarken, soluna da Ateş yaktı harlıca..
Okudukça ya AT-EŞ-te KaVuR-du!..
Ya da okudukça SU-ya SaVuR-du!..
“Zinhâr Şer’e muhaliftir ve illâki zındıktır!” dedi durdu, kavurdu ve savurdu!..
Sakarya’nın kadir kıymet bilir BaLıK-ları düşürmedi hiçbir yaprağı suya da havada kaptı yuttu YUNUSun Dillerini..
Göklerin Bekçi MeLeK-leri YÛNUS NEFESİ Dumanını Nefesledi SALLmadı yabana..
Gün eğildi, az kaldı elinde TOMAR “ha bitti ha bitecek!” derken,
Baktı ki Hakk Eren Yunus Emre BaBam der ki kendisine, karşısında dipdiri:

Resim

GELİR!.. GELİR!..

Ben dervişim diyene
Bir ün edesim gelir
Tanıyuban şimdiden
Varup yetesim gelir

Resim

Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir

Resim

Altında gayya vardır
İçi nâr ile pürdür
Varıp ol gölgelikte
Biraz yatasım gelir

Resim

Ta'n eylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun
Varuban ol tamu'da
Biraz yanasım gelir

Resim

Ben günahımca yanam
Rahmet suyunda yunam
İki kanat takınam
Biraz uçasım gelir

Resim

Andan Cennet'e varam
Hak'kı Cennet'te görem
Hûri ile gılmanı
Bir bir koçasım gelir


Resim

Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker
Bir Molla Kasım gelir


Derviş: . Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse, alperen.mec. Yoksulluğu, çilekeşliği benimsemiş kimse. 3Alçak gönüllü ve her şeyi hoş gören kimse. Dogal ALLAH Dostu..
Ünlemek: Yüksek sesle çağırmak.
Yetmek: Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak. Bir yaşa erişmek, ulaşmak. Varmak. Olgunlaşmak
Gayya: Gayya kuyusu. Cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyunun veya derenin adı.
Pür: Dolu.
Ta'n eylemek: Ayıplamak, kötülemek.
Tamu: Cehennem.
Koçamak: Kucaklamak.
Sıygaya çekmek: Sorgulayıp cezalandırmak..
En son kulihvani tarafından 26 Nis 2010, 13:01 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

TaPTuK EMRE (ks)

Taptuk Emre, mutasavvıf. Yunus Emre'nin hocası. Taptuk Emre, Horasanlıdır. Cengiz baskısı sıralarından Anadolu'ya gelmiştir. 1210-1215 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Hacı Bektaş’ın halifesidir. Söylenceye göre Hacı Bektaş, Yunus Emre’yi yetiştirme işini Taptuk Emre’ye bırakır. Tarihlerin “koyu -aşırı- Batınî” dediği Taptuklular; Taptuk Emre adlı Türkmen babasının çevresinde oluşan kitlelerde somutlaşıyorlardı. Taptuk Emre’den itibaren Anadolu’da bir “Taptuklular” topluluğunun varlığına rastlanır. Taptuk Emre dergahına kırk yıl odun taşıyan derviş Yunus; taptukluların yetiştirdiği en büyük ozan olarak karşımıza çıkmaktadır. Taptuk Emrenin mezarı Ankara ili Nallıhan ilçesi Emrem sultan köyünde bulunmaktadır .
Bununla birlikte Karaman ilinin şehir merkezinde bulunan Yunus Emre Camii'nin bahçesinde Yunus Emre'nin ve Tapduk Emre'nin mezarları bulunmaktadır. Mezarların gerçek yeri belli olmamakla birlikte tarih araştırmacıları Karaman ve Eskişehir ihtimallerinin olasılığının yüksek olduğunu düşünmektedir.
Aksarayımızda da Taptık Köyünde o gündür bu gündür Türbesi ve ve köyü vardır.

Taptık Tekkesine AŞK Ayagını Basan Derviş Yunus Emremiz 40 yıl Ekecik Dağından
Dost Dergâha doğru odun taşır..

“Canoğul! Dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. Hepsi dosdoğru hiç eğrisi yokmuydu?”
Buyuran Kâmiline :
“Allah Dostu Kapısına eğri giremez Efendim!” der.

Her gündüz dağda, geceleri Sohbet Meclisinin kuytusunda pinekleyen Yunus Dervişi Tatık Dedenin SEVmesini kıskanan delicanlı dervişlerin:
“Efendim Yunusun sırtı Yağır-kapanmaz yara olmuş odun çekmekten! Bir EŞEK alsanız ona!” dediklerinde:
“SeS edin tez gelsin, gönlündekin BİLelim!” Buyurur.
Kalb telefonu çalınca dere-depe düz gelen Yunus Derviş huzurda Hazır Olunca:
“Oğulcan soy soykanı-elbiseni, göster nişânını CANlarımıza!” Buyurur.
Sırtını Sırata dönen Yunus'un Dalı-Sırtı sanki yedi veren Gül agacı, ciğer gibi kanrevan İÇ-inde, kan sızmakta çaktırmadan BELine..
TaPTıK DeDE: “Derdest Devişim. Baksan ya can kardeşlerin bu Hâline yanmışlar da sana bir EŞ-EK Almamı dilediler! Sen ne dersin de hele!” Buyurur.
Boynu hep bükük Yunus Baba daha da kırar göğsüne başını:
“Hayy hayy emrinizdir Efendim, eğer Yunustan akıllı EŞŞEK varsa AŞK Âleminde buyurun alın Efendimiz!” der ve "d-ER!" işte..

40 yıl taban teptiğ degâhın kapısında sıkışıp kalan ve: “Şükür başım İÇ-ER de kaldın!” Buyuran Yunus Babam, kendi AN-latsın mânâ BaBasını-TaPTuK'unu buyuruN..
HAKK Erenelere rAHMETtler YAĞ-sın Rahmetenlilâlemin BUL-utu’ndan İnşaallah:

ELHAMDÜLİLLAH!..

Taptuk'un Tapusunda
Kul olduk kapusunda,
Yunus miskin çiğ idi
Pişdük elhamdülillah.

Taptuk eydür bu Yunus’a
Bu aşk Hakka irer se,
Kamulardan ol yücedir.
Ben ana nice ireyim.

Baktuğum yüzde gördüm,
Taptuk’umun nurunu,
Maksudum bugün bildim,
Niderem ben yarını.

Aşk Sultanı Taptuk dürur,
Yunus gedadır Kapuda,
Gedalar lütfeylemek
Kalde dürur Sultana.

Şeyh ü Danişmend ü Veli,
Cumlesi birdir er yolu,
Yunus dur dervişler kulu,
Taptuk gibi serveri var.

Sorun Taptuklu Yunus'a,
Bu dünyadan ne anladi.
Bu dünyanin kararı yok
Sen neyimiş, ben neyimiş

Yine esirdi Yunus
Taptuk Yunusu gözler.
Meğer anin gönlünden,
Bir cür’a şerbet içti.

Yunus sen Taptukuna kıl dualar,
Dime kim nu kılam bu aşk elinden.
Taptuk diyem cümie dile,
Ananmışam değme kula,

Yunus dahi hod kim ola "
Bu sözleri diyen benem.



Tapu: tapu 1. Huzur, nezt, makam. 2. Zat, zatıali, hazret. 3. Hizmet, vazife, ibadet, tazim, hürmet. 4. Af dileme rasimesi.
Miskin: Sakin kalmış, elden ayaktan düşmüş. Manene sarhoş. Hoş görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen (kimse). Âciz, zavallı.
Eydür: söyler.
İrmek: Ermek. 1. Yetişmek, neşvünema bulmak, kemale gelmek. 2 Erişmek, dokunmak, isabet etmek. 3. Vasıl olmak, yetişmek, erişmek. 4. Yetişmek, ileri bir dereceyi bulmak.
Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
Kalde dürur: Hâlini Kâlde-sözde demesi yeter. Emeretse olur.
Danişmend: (C.: Dânişmendân) f. Bilgili, ilimli.
Server: f. Reis. Baş. Seyyid.
Cür’a: Curâ. Bir yudumluk su. İçim, yudum.
Hod be Hod: f. Kendi başına, kendi kendine.


Bir “BEN” Var Ben-den İçeru: aKRABa-lık âyetimiz:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim--- “Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi :Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür, biliriz ve biz, ona, şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)


Resim

Şakka’l-KaMeR!..:

اقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانشَقَّ الْقَمَرُ

Resim--- “İkterebetis sâatu ven şakkal kamer(kameru) :Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve ay yarıldı.” (Kamer 5 /1)

وَإِن يَرَوْا آيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ

Resim--- “Ve in yerev âyeten yu’ridû ve yekûlû sihrun mustemirr(mustemirrun) :Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: "(Bu,) Süregelen bir büyüdür" derler.” (Kamer 5 /2)

“Ve kîle men RAKK!”:

كَلَّا إِذَا بَلَغَتْ التَّرَاقِيَ
Kellâ izâ belegatit terâkıy(terâkıye).


وَقِيلَ مَنْ رَاقٍ

Resim--- "Ve kîle men râk(râkın) : Dikkat edin; can boğaza gelip köprücük kemiklerine dayandığı zaman: «Çare bulan yok mudur?» denir.” (Kıyâme 75/26-27)

EBDâL:

ABDAL (Büdela ) (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
Bedel, karşılık, birinin yerine geçen. Yani İbrahimî bir EBDÂL İbrahim aleyhisselam mezheb, meslek ve meşrebini yürütür.
EBDâLlardan biri vefat edince, yerine başka bir veli bedel kılındığından yani görevlendirildiğinden dolayı da EBDâL denilmiştir.

el-Arif el-Mürsî der ki: "Üstadım Hasan- Şazelî'nin önünde oturuyordum. Yanına bir cemaat girdi. Bana: "Bunlar ebdaldır" dedi. Ben de basiretimle baktım. Onları ebdal olarak görmedim ve hayrette kaldım.
Şeyhim dedi ki: "Kim günahlarını hasenata tebdil ederse, o kimse bedeldir." Böylece anladım ki ebdallığın ilk mertebesi günahların sevaba tebdilidir."

Bizce ise hiç kimse günahları tebdil edemez ve Aziz Efendimiz Şazelî, Kişinin günahlarını sevaba TEBDİLe SEBEB Olan kimse anlamında buyurup Şu ayet-i celileye işaret etmiştir:

إِلَّا مَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَأُوْلَئِكَ يُبَدِّلُ اللَّهُ سَيِّئَاتِهِمْ حَسَنَاتٍ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا

Resim--- “İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen) : Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkân 25/70)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri İbrâhim'in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ onların sebebi ile kullarından belâları giderir. Bunlara Ebdâl denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile erişmediler. İbn-i Mes'ûd radıyallahü anh; "Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye ulaştılar?" diye sorunca; "Cömertlikle ve müslümanlara nasîhat etmekle eriştiler" buyurdu.
(Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Yeryüzünde , kalpleri Halil İbrahim (a.s) kalbi üzerinde olan 30 kişilik bir grup daima bulunur. Bunlardan biri vefat ettiğinde , Allah bir başkasını onun yerine geçirir."(İbn Hanbel, Müsned c.v sf.322 , Muttaki, Kenzu'l Ummal c.V sf.322)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Bu ümmette ebdallah otuz tanedir. Kalpleri, Halilu'r-Rahman Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kalbi üzeredir. Bunlardan biri ölünce Allah onun yerine bir başkasını koyar."
(Ahmet İbnu Hanbel, Ubade İbnu's-Samit'ten merfu’ olarak)

Avf İbnu Malik'in Taberanî'deki rivayeti şöyle:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Ebdallar Şam ehli arasındadır. Onlar sebebiyle yardım görürler, onlar sebebiyle rızka mazhar olurlar."

(Taberanî, Avf İbnu Malik'in rivayeti.)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Ebdallar Şam'dadır. Onlar kırk erkektir. Bunlardan biri öldü mü, Allah yerine birini koyar, yağmur onlar sebebiyle sular, düşmanlara karşı onlar sebebiyle yardım edilir, Şam ehlinden azap onlar sebebiyle bertaraf edilir."
(İmam Ali kv. Rivayeti)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Her nesilde ümmetimin en hayırlıları 500 kişidir. Ebdallar da kırk kişidir. Ne 500'ler için ne de 40'lar için eksilme vardır. Bunlardan bir kimse ölünce Allah yerine 500'den birini alır, kırklara koyar." Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resulü! Bize onların amellerini söyle!" dediler. Buyurdu ki: "Onlar kendilerine zulmedenleri affederler. Kendilerine kötülük yapanlara iyilik yaparlar. Allah'ın kendilerine verdiği şeylerde başkalarına pek cömert davranırlar."(Ebu Nuaym, Hilyetü'l-Evliya, İbni Ömer'den rivayeti)

Resim----Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: "Arz Allah'a nübüvvetin kesilmesinden şikayette bulundu. Allah Teala: "Senin sırtına kırk tane sıddîk koyacağım. Onlardan biri ölünce, yerine bir başkasını bedel kılacağım. Bu sebeple onlara bedel dediler. Allah onların ahlaklarını tebdil etti. Onlar arzın direkleridir, onlar sebebiyle arz ayaktadır, onlar sebebiyle yağmur yağar.”
(Hakimu't-Tirmizî)

Resim---- İmam Münavî bu hadisi açıklarken şu bilgileri kaydeder: "Bunların kalbine, Allah'a gitmede, Hz. İbrahim aleyhisselam'ın yolu açılır. Bir rivayette: قُلُوبُهُمْ عَلى قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ "Kalbleri bir kişinin kalbi üzeredir" ibaresi gelmiştir.
el-Hakim (et-Tirmizî) der ki: "Onlar böyle tek bir kalp gibi oldular. Çünkü kalpleri Allah'tan başka herşeyle meşguliyeti terkeder, hepsinin tek meşguliyeti Allah olunca kalplerde tam bir birlik hasıl olur."
Hakimu't-Tirmizî, Ebu'd-Derda'dan kaydettiği bir rivayette şunu ziyade etmiştir:
لَمْ يَسْبِقُوا النَّاسَ بِكَثْرَةِ صََةٍ وََ صَوْمٍ وََ تَسْبِيحٍ ولكِنْ بِحُسْنِ الْخُلُقِ وَصِدْقِ الْوَرَعِ وَحُسْنِ الْنِيَّةِ وَسََمَةِ الصَّدْرِ اولِئكَ حِزْبُ اللّهِ اََ إنَّ حِزْبَ اللّه هُمُ الْمُفْلِحُون
Resim--- "Onlar insanları ne çok namaz kılarak, ne çok oruç tutarak, ne de çok tesbih çekerek geçmiş değillerdir. Fakat onları öne geçiren husus güzel ahlak, vera ve takvada sıdk, halis niyet, iç temizliği gibi ahlakî düsturlardır. (Bunlar(a uyanlar) hizbullahtır. Hizbullah olanlar kurtuluşa erecek olanlardır)" (Mücâdile 22).

Bunlara ebdal denmiştir. Çünkü onlar, önceki yerlerinde kendilerine benzeyen bir başkasını bedel bırakarak başka bir yere göçerler.

AHRâR:

ar. hürr'âen ahrâr. Hürler. Esir veya köle olmayan kimseler. Silsilesinde esir veya köle bulunmayanlar. Muhammedi Tasavvufta ise Ebdâllar gibi bir grup olup, Aklın ve Nefsin çeldiricilerinden kurtulmuş olan gerçek HÜRLERdir.

NüBBüVVeT MüHÜRÜ:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem’in kürek kemikleri arasında bulunan, onun peygamber olduğunu gösteren mühür, iz, işaret. Kur’ân’ımızda: "peygamberlerin sonuncusu" (Ahzab Sûres,40)âyetince işaretin zâhir tecellîsidir.

Resim----İmam Ali kerremullahiveche'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra) naklediyor: "Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)' in vasıflarını anlatırken, Resulullah'ın Hilyesi (güzel sıfatlar, süs, zinet, cevher, güzel yüz, suret, görünüş) hakkındaki hadisi bütün uzunluğu ile zikreder ve: "Kürek kemikleri arasında nübüvvet mührü vardı. Ve O, peygamberlerin sonuncusudur" derdi.

Resim----Selmân-ı Fârisî radyallahuanhu: "Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem e gittiğim zaman, ridâsını omuzundan biraz sarkıtıp: "Ey Selmân, sana söylenen mührü görmek istersen bak!" buyurdular. Baktığımda, iki omuzu arasında, güvercin yumurtası büyüklüğündeki mührü gördüm."
(Beyhakî)

Resim----İbni Abbas (ra) anlatıyor:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz “Nasr suresi” nazil olunca vefatının yaklaştığını anladı. Rasulullah dünyadaki son günlerinde idi. Hz.Bilal’e bütün ashabının Mescid-i Nebevi’de toplanmasını emreyledi.
Daha sonra iki rekât namaz kıldı ve hutbeye çıkarak şöyle buyurdu;
“Bugün benim dünyamın sonu ve ahiretimin ilk günüdür. Allah-ü Teâlâ beni dünya ve ahiret arasında muhayyer bıraktı. Ben de ahireti tercih ettim. Ben sizlere Nebi ve nasihat edici idim. Bu vazifeyi kendiliğimden değil Allah’ın emri ile yerine getirdim. Allah tarafından görevlendirilmiş idim. Şimdi aranızdan ebediyen ayrılıyorum.
Bir gün gelecek ki; o gün ana ve baba evladından kaçacak. Boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacak. O gün gelmeden eğer içinizden birine vurdum ise işte buradayım gelsin benden hakkını alsın!” diyerek üç defa tekrar eder.
Bunun üzerine Ukkaşe (ra) Hz.leri ayağa kalkarak:
“Anam babam size feda olsun Ya Rasulullah! Üç seferdir and verip “bende hakkı olan varsa gelsin” buyurdunuz. Böyle ısrar etmeseydiniz bir talepte bulunmayacaktım. Hâşâ sizden davacı değilim fakat emrinize istinaden buraya geldim. Tebük Seferinden sonra Hazid Muharebesinde benim devem sizin devenizin yakınında idi. Devemden indim. Size yaklaşıp elinizden öpmek istedim. Sırtımı size döndüğüm de; o zaman tevazuunuzdan öpmemi engellemek için sırtıma kamçı ile vurmuştunuz der.
Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem:
“Sende bana vur kırbacı!” buyururlar.
O esnada bütün sahabe gözyaşları içerisinde Ukkaşe’yi caydırmaya çalışmaktadır. Ukkaşe (ra):
“Ya Rasulullah! Benim üzerimde gömlek yoktu!” der.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz üzerindeki gömleğini çıkarır.
Ukkaşe (ra) Hz.leri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimizin iki omuz küreği arasındaki nübüvvet mührünü görür görmez kendinden geçerek: “Lâ ilâhe İllallah Muhammedu’r- Rasulullah” deyip gözyaşları arasında mührü öpme şerefine nail olur.
“Ya Rasulullah! Maksadım hâşâ sizi kamçılamak değil nübüvvet mührünüzü öpebilmekti. Bunun için böyle bir yola başvurdum!”
Bunun üzerine Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz ashabına dönerek:
“Ehli cennetten birini ve cennetteki komşumu görmek dilerseniz; bu zâta nazar ediniz ve ziyaret ediniz. O’nun nefesinde şifâ vardır. Çünkü benim nübüvvet mührümü öptü!” buyurur.
Bu hadiseden sonra ashab ve Ehl-i Beytin ona karşı hürmet ve sevgisi daha da arttı…



Resim

“Ene’l-HAKK!..”:

Hallac-ı Mansur veya Mansur el-Hallac (858, Tur - 26 Mart 922, Bağdat)
: “Ene’l-HAKK!: Ben HAKK’ım!”
Tam adı Ebu el-Muğiz el-Hüseyn ibn Mansur el-Hallac, İranlı sûfî.

En-el Hak (Arapça: أنا الحق), Arapça "Ben Hakkım." anlamına gelir. "Haktan gayrı degilim." demektir. Yaratıcı'nın varlığının yarattıklarını kapsaması, onlarda yüz bulması ilkesi üstüne kurulu bir düşünsel yaklaşımdır. Başka bir biçimde, "Ben Haktan ibaretim" olarak özetlenebilir.

Kalbin masivadan arınarak Hakk'ın esma, sıfat ve zılâl nûrlarına ayna olması sonucu meydana gelen şiddetli sevgi ve aşk sebebiyle salik, akis ve gölgeleri Hakk'ın kendisi zanneder.
Hallac'ın "Ene'l-Hakk" dediği makam burasıdır.

Âcizâne fikrim o ki;
Zât..Sıfat..Esmâ..Eşyâ.. Sistemi çözülmeden.
Tersten giderek: İştirak-İdrak-İrade-İlimle,
Nasıl BiL-inecek, BUL-unacak, OL-unacak ve YAŞA-nacak bu"Ene'l-Hakk" coşkusu!..
Hayal başka hakikat başka, düşmeden gönül AŞKa!..

Fenâfi’n-Nefsi, İlimle İlmen BiL-meden
Fenâfi’ş- Şeyh ki doğrusu Fenâfi’l-Pîri, Edeble iradeyle BUL-madan.
Fenâfi’r- Rasûlullah sallallahualeyhi vesellemde İrfanla OL-madan
Fenâfillah’ı hayalen BUZ BENlikle YAŞA-mak insafa sığar mı bilmem..
Elbette sözünü kanıyla canıyla sağlayan Hallac-ı Mansur (ks) câhil körlüğün kör okuna hedef olmuştur.
Bu ise hep görülendir Çile ÇÖLÜnde..

Neden: "Ene'l-Hakk" diyor da: "Enallah" demiyor Deli Devişimzi Hallac Baba?..

Hallac-ı Mansur: “Ene’l-Hak!.. Ene’l-Hak!.. Ene’l-Hak!..: Ben Hakkım!" diye haykırdıkça;
Bir kısımı Ehl-i Zâhir Kör Yobaz zâhiren hükmetti ki: “Hallac-ı Mansur inkâr etti ve Kâfirdir idam edile-Öldürüle!”
Bir avuç Ârif-Kâmil de: "Hallac-ı Mansur İzafî-Eğreti-Geçici BEN-liğini reddetti ve her ŞEY gibi El Hakk Sıfatıyım!” dediğini savundu.

Hallac-ı Mansur Mahkemeye çıkarıldı, hapse atıldı, kendisine işkence edildi.
“Ene’l-Hak; Ben Hakk’ım!” deme! “Hüve’l-Hak: Hak Odur!” de!” dediler.
Hallac-ı Mansur ise: “Bizim için de Hak O’dur!” dedi.

Dedi demesine amma, Fetvâ Sehpası, Takvâ cANına kıydı…

Hakk Ereneler derler ki: yere Düşen İLK DAMLA KAN: “ALLAH!” yazdı yer yüzüne..
Kanatlandı göklere: “ALLAH! ALLAH!” kanatlı..
HiMMeti var ve rahmetler OL-sun!..



SEYYİD NESİMİ:

Seyyid Nesîmî'nin 1369/1370 yılında Şamahı'da doğduğu, küçük yaşta Kuran'ı öğrendiği, klasik İslâm eğitimi aldığı, Türkçe-Farsça-Arapça bildiği, önce Hallac-ı Mansur'un gönül dostu Şeyh Şibli'ye daha sonra Esterabi Fazlullah'a bağlandığı, Hurufilik öğretisini benimseyerek başarılı bir propagandacı olduğu, Fazlullah'ın sağlığında ve ölümünden sonra Anadolu, Azerbaycan, Irak, İran, Suriye'de pek çok yere giderek görüşlerini yaymaya çalıştığı, son olarak Halep'te "Enelhak" dediği için 1417 yılında Emir Yeşbeğ zamanında derisi yüzülerek öldürüldüğü kabul edilir.

Seyyid Nesîmî üzerine bilinenler ne yazık ki yeterli değildir.
Sınırlı sayıda yazılı kaynakta anılmakta daha çok söylencelerden ve yapıtlarından yola çıkılarak hakkında bilgi edinilmektedir.
İşin iyi yanı, Türkçe ve Farsça Divanı ve Arapça bir divan boyutunda şiirleri elimizdedir. “Mukaddimet-ül-hakayık” adlı ona ait olduğu kabul edilen düzyazı bir yapıtı ile “İnsan” adlı bir risalesi vardır.

Nesimî, SıRR-ı Sıfır Süveydâ Ser-HÛŞ-ları AD-ına bir simgedir…

Aziz cANlar BİZim AŞK Dağında ES-er DUR-ur bu zır deli Rüzgâr..
İsim, Cisim, Resim “N” ki?..
BİZ-BİR-İZ!..
Muhammedîyiz!
SALLallahualeyhi vesellem.

ElhamdulillahiRABBilâlemîn..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

YUNUS EMRE'NİN KİMLİĞİ ve KİŞİLİĞİ

Resim

YUNUS EMRE'NİN HAYATI

Latif YILDIZ

1240-1322
Bilinebilen tarih bu…
Yunus Emre Hazretleri’nin maddî kimliğinden ötede ve bize kadar gelip ileri gidecek olan mânevi kişiliği önemlidir.
Ancak yaşadığı çağın her türlü özelliklerinin bilinmesi buyurduklarını anlayış açısından gereklidir.

XIII yüz yılda Anadolu’da ve halkın sırtında bir ateş ocağı yanarken ve yakarken, yüreğinde de bir Aşk Ocağı tütmeye başlamıştı.
Parçalandı sanılan ana toprakta, kökten ve daha taze kurulan Türkmen Beylikleri:
Eşref Oğulları : Beyşehir-Seydişehir-Gurgurum
Hamid Oğulları : Isparta-Burdur-Antalya
Menteşe Oğulları : Muğla
İnanç Oğulları : Denizli
Germiyan Oğulları : Kütahya
Osman Oğulları : Söğüt civarında idi.

Baba yurdumuzdan Ana yurdumuza dalga dalga gelen Horasan Erenleri, Gazi ve Velî oluşun önderleriydi..
Yunus Emre Hazretlerinin ataları da bunlardan birisi idi…

Horasan’dan dervişleriyle birlikte gelen Şeyh Hacı İsmail Lârende-Karaman kazasına bağlı kendi adıyla anılan bir köy kurmuştur.
(Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan; Kolonizatör Türk Dervişleri. Vakıflar Dergisi, sayı II-Ankara 1942 shf. 279-386)

Şeyh Hacı İsmail’in oğlu Musa Paşa burada bir zâviye yaptırmıştır. Bu cemâatten olan Yunus Emre ise bu mezrayı Karaman oğlu İbrahim Bey’den satın almıştır.
Vergilerden muaf olup öşürleri de bu zâviyede sarf edilmiştir.

Bektaşi geleneğindeyse Yunus Emre Sivrihisar kazasına bağlı Sarıköy’ lüdür.

Aslında her evde yaşayan bir Yunus ya da Emre isimli oğul vardır. Her yürekte ise türbesi sevgi hâlindedir.
Benim de bir oğlum ve bir torunum Emre isimlidir.

Anadolu’da pek çok köy civarında Yunus Emre Türbesi vardır. Onlara:
“Yunus Emre Eskişehir Sarıköy’de Hakk’a yürümüş!” derseniz hep aynı cevabı alırsınız:
“Bizim Yunus burada!”
Hepsi de bir Yunus Bizim Yunus…

Anadolu’da on yerde Yunus Emre’ye izafe edilen mezar-türbe meşhur olanlarıdır.
Bu mezarların hepsi de köydedir ki, Yunus Emre Hazretleri bir köy insanı olup Rıza Rençberliği yaptığı kesindir.

“Gelenek Edebiyatı”nda yer-yurttan ziyâde toplumun ortak görüş ve yaşamı olan sosyal durumu önemlidir.
Zâten bu türlü Horasan Erleri olan ahi, derviş ve şeyhler daima boş ve ıssız bir dağ başını mekan tutup imar edip emekleriyle geçinip çevre halka da ikramda bulunmuşlardır.
Alt yapı ve üst yapı olarak, toprak ve insanı bilmişlerdir.
Adalet ve merhamet içinde sevgi ve barışın eğemen olduğu köy hayatında temiz gönüllü pak ahlâklı çalışkan insanları esas almışlardır.

Hakk Eren Yunus Emre Hazretleri;
Bedensel rahatlık ve zenginlik içinde umutsuz uyuşukluğu ve aldırmazlığı yererken şûurlu yoksulluğu tercih eder:


Kemdürür yoksullukdan niçelerün varlığı
Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı…


El emeği ve alın teriyle çalışarak kazanmayı, seçilmiş Resûllerin gerçek işi bilir ve bildirir:

Süleyman zenbil ördi
Kendi emeğin yirdi
Anun ile buldular
Anlar berhudârlugı…


Erenler Yolun izleyen Çile Dervişlerine:

Dünyadan gönlüni çeke
Eliyile arpa eke
Ununa yarı kül kata
Güneşde kurutmak gerek…


Kültür ve medeniyetin taşınmasında, değişiminde ve gelişiminde çok önemli görev gören Horasan Erenleri, Türklerin Anadolu’ya ve Rumeli’ye gelişinde ve yerleşmesinde de baş rolde olmuşlardır.
Dünya ve insan görüşünde madde ile mânâ arakesitine yaşanması gereken ve kolay olan diri bir ahlâk sistemi inşa’ etmişlerdir.
Anadolu anamızın iki ayağından birinin adı Gazi diğeri Velîdir.
İkisi de Anadolu insanına sevdâlı ve hizmetçidir.
Gazi ülkeler fethederken Velî de o ülkelere hakkı ve hayrı taşımışlar ve yetiştirmişlerdir.

Yunus Emre Hazretleri;
Konya ya da başka bir şehirde okumuş aydın birisi olmakla beraber, menşe’i- yetiştiği ve tercih ettiği yer olarak daima köy ve bozkırlardaki göçebe Türkmen hayatı içindedir…
O denli ki gafilleri uyarmak için uğradığı şehir hayatından ve sırtı berk-karnı tok insanların hallerinden şikayetini şöyle dile getirir:

Bu dünyenin meseli bir ulu şara benzer


Kasdum budur şehre girem feryad u figan koparam
Yine dönüben korkaram işide düşmen ünimi…

Herifler cümlesi tâata meşgul
Olupdur cümlesi sultanına kul…

Ferah oldı bular kayguları yok
Eğinleri bütün karınları tok…


Esas hayvanların köylülere hizmet eden yaratıklar değil bilakis aşktan ve nasihatten nasibi olmayan ihtiraslı anlayışsızlar olduğunu:

Dost döşeğine geçemez at u katır yahut deve
Işksız âdem hayvan olur, hayvan ögüt bilür değül…

İşbu sözüm anlamayan aydam sana beye benzer
Hayvandurur anun gibi tağda yürür süri süri…


Onun içindir ki Yunus Emre Baba;
Dervişi, nefsî hevâ, heves ve ihtiraslarında ebediyen kurtuluşu için Aşk Ateşine çağırır:


Bir bağ ki viran ola, içi dikenle dola
Ayıtlamak neylesin od ile yanmayınca..

Isılık u yabanda od mı bulunur anda
Kavı taşı çakmağı bir yerde olamayınca…


Bu Ateş Harmanı yerinde âşığın naz-niyaz nefesine ney olacak kemâlât kamışı da kendisidir.
Gül bağı da bülbülü de kendisidir:


Âşıkun gözi yaşı hem göl ola
Ayagından saz bitüp kamışlana

Cümle şâir dost bağçesi bülbülü
Yunus Emre arada dürraclana…


Kemâlât kamışını göz yaşıyla sulayan âşıklar birlik bülbülü derken,
Kendisini Anadolu’muzun kekliğe benzer ve erkeği rengarenk olan Turaç Kuşuna benzeterek,
Tevhid Tüccârlığının değil, Tevhid Türaçlığı’nın farkını izah buyurmaktadır…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

YUNUS EMRE’DE İNSAN SEVGİSİ

Yunus Emre’de, İnsan sevgisi tek kelime ile İlâhîdir.
Muhabbet ve merhamet ayaklıdır.
Erenlerin evrensel erdemini açılarken her insanın yüzünde Yarayan Rabbülâlemin’i görürür:


Yunus Hakk tecellisini senin yüzünde gördü
Çare yok ayrılmaya çün senden göründü Hakk..


Resim

İnsan sevgisinin çıkış noktasına şüphesiz ki Resûlullah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ i oturtur:

Çalab nûrdan yaratmış adını Muhammed’in
Âleme rahmet saçmış canını Muhammed’in

Hakk yarattı âlemi âşkına Muhammed’in
Ay ü günü yarattı şenkine Muhammed’in


Resim

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisine bitişik inandığı Ehl-i Beyt (as) sevgisini ise:

Tanrı arslanı Ali sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin solunda Muhammed’in

Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed!...


Resim

Âlemlere rahmet olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in rahmetini her insana hak ve uygun bulan Yunus Emre, tüm insanlığı bir görürür:

Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Şer’in evliyasıysa haikatte âsidir.


Bütün insanlara ayrısız-gayrısız Muhabbet ve merhamet gözleriyle bakmayan kişi Şerîatın Evliyası olsa da Hakikatın isyancısıdır.

Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında imam olasın sâdık


Gerçek âşık isen tüm insanları bir tut ki âşıkların sâdık imamı olasın.
Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir.
Aynı El Hayy (cc)’dan Hayat buluşun şahâne anlatımı…


Resim

Ortak sevgi ve hakça yaşayış paydasında topladığı insanoğluna:

Sen sana ne sanırsan
Ayruğ da onu san
Dört kitabın mânâsı
Budur eğer var ise…


Sen kendin için neyi güzel sanıyorsan senin gibi düşünmediğinden ayrı sandığın kişiye de onu iste.
Dört semavî dinin kitabının ana sözü budur eğer insanlar yerinde bıraktıysa…


Resim

Merhamet ve muhabbetsizliğin zıttı olan kibirden doğan kin ve nefreti reddedip miskinliği-alçak gönüllülüğü Erenlerin ana adı sayan Yunus Emre Hazretleri:

Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Bir kimseye kin tutmayız
Cümle âlem birdir bize…


Resim

Buyurarak insanlık sıfatı taşıyan herkesi “sevmek-sevilmek-tanış olmak” için Sevgi Sırrına çağırır:

Gelün tanışık idelüm
İşin kolayın tutalım
Sevelüm sevilelüm
Dünyaya kimse kalmaz…


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Resim---- “Ya eyyühen nasü inna halaknaküm min zekeriv ve ünsa ve cealnaküm şüubev ve kabaile li tearafu inne ekrameküm indellahi etkaküm innellahe alimün habir : Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13)

Resim

Denizden alınan bir damla gibi prototip-örnek olarak bir insanı ele alıp tüm insanlığa konuşan Yunus Emre’de;
İnsan, kâinatın ve şu dönen devranın göz bebeği değerinde ve sahibi gibidir:


Benem sâhib-kıran devran benümdür
Benem uş pehlivan meydan benümdür.

Bu âlemde sahib benim, devran benimdir.
Şimdi pehlivan benim meydan benimdir.


Yunus Emre Hazretlerinin insan sevgisi ve insana hizmet inancı, Kâmil İnsanın amacıdır.

Resim

İnsana en yüce değeri verip:

Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü!
Tüm eserleri Ulu Yaratıcısı'nın hatırına hoş görmeye çağırır.



Tehi görme kimseyi hiç kimse boş değil
Eksiklügile nazar erenlere hoş değil...


Bu âlemde hiç kimseyi bomboş görme ki zâten kimse boş değil.
Onun için Hak Erenler katında yaratılanların eksik-noksanını aramak asala hoş görülemez.
Çünkü, yaratılışta ona yüklenen mükemmel tarafı bulunup ibret ve hikmetle seyredilir.


Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namaz degül
Yetmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değül..


Yunus Emre Hazretleri, insana ve iç yapısına tecâvüzü en ağır suç sayar.
Diri Kâbe gibi gördüğü insan kalbinin kırılmasını kılınan namazla asala bağdaştıramamaktadır.
Öz abdest almayanların yüz abdestlerini dinen geçersiz ve işe yaramaz sayıp her insanın elini yüzünü yuyup durduğunu arada bir farkın olmadığını belirtmektedir.


Ak sakallı bir koca
Bilimez hâli nice
Emek yimesin hacca
Bir gönül yıkarıse…


Hakikat-ı Muhammed’den ve hâl-i hazır içinde bulunduğu hâlden habersiz kocamış ama mânâvî olgunluk yönünden ak sakallı bir bebe olanların; eğer bir tek gönül yıkmışlarsa, boşuna hacca gitmek için emek harcamamalarını uyarmaktadır…

Resim

Kırık bir gönlü yapmaya hizmeti ise:

Duru, kazan ve yedir
Bir gönül ele getir
Yüz Kâbeden yiğrektir
Bir gönül ziyâreti…


Anlamadan yapılan Kâbe ziyâretinden bir insan kalbinin hizmetinde bulunup gönlüne girmek üstün buyurmakta…

Resim

Çünkü gönül Çalab Teâlâ’nın Tevhid Tahtıdır. Ve nazargâhıdır:

Gönül Çalab’ın tahtı
Çalab gönüle bahtı..


Onun için hazreti Yunus, kişinin kendisinin Hakk Teâlâ katında değerini bilmeyi aşkın temeli sayar.

Resim---- Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Buyruğunu rehber edinir.

Resim

İnsanoğlunun ancak kendini bildiği zaman özünde potansiyel olarak zaten yüklü ve sadece kendine mahsus olan İlâhî Aşka ulaşacağını anlatır durur:

Andan yiğrek ne vardır kişi bile kendözin
Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin


Bir kişinin kendi özünü-kendisini bilmesinden daha iyi ne vardır?
Kendini bilem kişi kendini bilmeyenlerin tümünden seçilmiş, beğenilmiş ve ayrılmıştır.


Kendü mikdarın bilen bildi kendü hâlini
Veli dahi ışkıla evvel bahra benzer…


Sistemi yaratan yanında ve kâinât içinde kendi değer ve kıymetini anlayan kişi hâlihazır ne hâlde olduğunu bilmiş demektir.
Nitekim Velîyullah-Allah Dostları da özlerinde doğan Muhammedî Güneşle aydınlanıp, eriyip-akıp coşarak ilk bahar selleri gibi hakkı ve hayrı buyurup durmaktalar..

Elbette insan oğlunu doğuran ve hizmet eden anası gibi, İlâhî Aşka ulaşım veyaşayış gibi tâlim-terbiye gerektiren konularda da hizmetini gören Muhammedî Mürşidler olacaktır.

Zaten Yunus Emre Hazretleri insanların farklılığını dışlarında kalışta görür. Eriyip akıp Hakta ve hayırda buluşup-bilşip bile olanlar Hakk Erenler sayar ve onlara asla halktan üstünlük ve kudsallık vermez.


Resim

Gerçek-Hakk Erenleri ise “Hızır hazır sen hazırsan” güzelliğinde görür :

Bilir misiz ey yarenler gerçek erenler kandadır
Kanda baksam anda hazır kanda istesem andadır…


Bilir misiniz ey can dostlarım! Gerçek Erenler nerededir?
Nereye baksam orada hazır nerde istesem orada hizmettedir.


Ancak kişinin kendiside temiz bir saflık içinde ciddiyet, samimiyyet
ve gayret göstermelidir.
Yoksa havanda su döğer..


Çeşmelerden bardağın toldurmadan korısan
Bin yıl anda turursa kendi tolası değil…


Herkese selsebil akan çeşmelere varıp kalb bardağın doldurmazsan ve yanına bırakırsan bin yılda ayrılık içinde beklese bardak kendi gidip de dolacak değildir. Sünnetullah olan Allah Teâlâ’nın kulluk imtihanı kanunu, tavır ve tarzı böyledir bu âlemde…

Resim

Yunus Emre, insanoğlunu mutsuz kılan ana problemleri ele çözüm yollarını İlâhî doğuşlarla anlatıp kafa ve kalb mutluluğuna ulaşmasına hizmeti esas alır.
Doğumu, hayatı, ölümü ve ötesini halk diliyle halka anlatır.
Zulmün her türlüsüne baş kaldırıp ezilenin yanında yer alır.


Resim

Mezar kapısını kapatıp ölümü öldüremediği için ölüm korkusuyla inanan insanoğlu için kendi özünden de yakın olan Yaratıcıya inanarak ölmeden önce ölüp-dirilmeyi ustaca anlatır. Kâinâtın var edilmesinin gerçek sebebi olan “Muhabbet”i ebedî dirilik olarak yaşar ve yaşatır:

Niçe ki ben seni sevem ecel eli irmeyiser
Kaçan sunar Azrâil el, ben seni canlanurısam.


Ben Sen’i gerçekten-yürekten seversem, bana ölüm-ecel eli asla ulaşamayacaktır.
Nasıl olur da ölüm meleği Azrâil, benim canımı almak için el uzatabilir?
Yaşarken cehâlette ölüp Kemâlâtta Sen’inle dirilmişsem ki Sen ebedîsin Yâ Rabb!
Fenâfillahı hayal edenlere mevcud hâlini söyler…


Resim

Coşkun bir Hak Âşığı olan ve yaşadığı aşkı anlatan Yunus Emre Hazretleri bin bir telli saz gibi her telden inler durur.
Yarım nesfeslerin ard arda eklenmesinin toplamı ve bir kulluk oyunu olan ömrün, çabucak uçup gitmesine üzülüp yanar:


Geldi-geçti ömrüm benim ş’ol yil esüp geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi ş’ol göz açıp yummuş gibi...


Yunus Emre Hazretleri, aslını ve ana formülünü (H2O) yaratanı asla unutmadan tıpkı bir damla su gibi;

Resim

Bazen donar:

Kogıl dünya bezeğini, bu dünya yildür ya hayal
Ne kılısar bize vefâ çünkü pusudadır zevâl…


Bırak-terk et şu yalan dünyanın süsünü-püsünü!
Bu dünya ya esip geçen bir rüzgâr-yeldir veya o bile değil bir hayaldir.
Zevâlin (bu dünyadan yok olup gidişin) bizi pusuda bekleyip durduğunu görüp dururken bize ne vefâsı gösterebilecekmiş?

Bazen erir-akar-coşar-çağlar sular olur:



Daşdun yine deli gönül sular gibi çağlar mısın?
Akdun yine kanlı yaşum yollarımı bağlarmısın?


Eriyen yüreğinde muhabbetin rahmete dönüşüp çağlayanlar gibi gözlerinden fışkırışı, yol kesen seller olup kendi yollarını bağlayışı ve Dost’un Dostu Dost dervişin ağlayışı anlatılır…

Resim

Buharlaşıp-arınıp-kanatlanıp gökyüzüne yükselişi, Hak Erenler kümesinde bulut oluşu ve kendinden kendine deyişi:

Karlı dağlarun başunda salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benüm içün yaşın yaşın ağlar mısın?..

Karlı dağların başında salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benim için gizli gizli-içli içli ağlar mısın?..


Buz, Su, Buhar, Bulut olurken aslı olan H2O, yani “İnsan” oluşun hepsininde temelinde olduğu gerçeğini hârika zevk edişi…

Resim

Bütün bu olanların iç âleminde oluşunu ve Özün Zevkini sözle eyler:

Girdim gönül şehrine, taldum anın bahrına
Işkıla gideriken iz buldum can içinde…

Bu izümi izledim sağum solum gözledim
Çok acayibler gördüm yoktur cihan içinde…



Enfüsündeki İlâhi İlim denizine dalışı, aşkla Seyr ü Süluk edişi ve “Şah damarından yakın” olana giden Muhammedî İz’i buluşu…

Resim

Ve insan kalbinin madde-mânâ arakesiti ve diri Kâbe oluşunu en içteki can ın içinde canı yaratan götüreni izi buluşunu Kur’ânî delili buyuruyor:

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

Resim---- “Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YUNUS EMRE’ de AŞK ve ÂŞIK

Şareheden: KuL İhvanî


Yunus Emre Hazretleri, İlâhî AŞKı BİL-meyi, BUL-mayı, OL-mayı ve YAŞA-mayı İnsanoğlunun Mânâ Âleminin TÜM-ü SAYar.
Ancak onda AŞK, kuru bir laf asla değildir.
VeAŞK;
Bir lokma yenilen ekmek,
Bir yudum içilen su,
Bir nefes alınan hava,
Dondurmayan ve yandırmayan bir kıvılcım,
Göze ışık,
Kulağa ses ve her şeydir.
Âşıkça yaşayışta…
Dervişçe deyişte…


Resim

Âşıkların hâlini âşık olanlar bilir
Âşk gizli bir haznedir gizli gerektir esrar…


Âşıkların halini ancak AŞKı bilenler bilir.
AŞK bir SIRRlar hazinesidir gizli olması elbette gerekir.


Resim

Niderim bu dünyaya AŞKını verdin bana
İçim dışım nûr oldu hezar zeban oldum ben…


Hezar: f. Bin. (1000) Pek çok. Bülbül.
Zeban: f. Dil, lisan, lügat, lehçe.


Ey Yâr Sen bana AŞKını verdikten sonra, ben ne edeceğim bu dünyayı?
AŞKınla İçim Dışım nûr doldu! Binbir dilli bülbülün oldum..

İstediğimi buldum, âşikâr can içinde…


Resim

Yunus’tur AŞK âvaresi
Biçâreler biçâresi
Sendedir derdim çâresi
Dermanım soram yürüyem…

Ben yürürüm yana yana
AŞK boyadı beni kana
Ne âkilim ne divâne
Gel gör beni AŞK neyledi…


Âvare: f. Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
Âkil: Akıllı.


Ben Yunusum çaresiz AŞK serserisiyim.
Derdimin çâresi ise Sendedir Dost!
Halk içinde bilen varmı ola soram yürüyem!..
AŞKın bu AŞKınlığında ne akıllı ne başıboşum Gel gör beni AŞKın neyledi YÂR…

Gerçek Hakk Erenlerden sevgi öğretmeni Yunus Babayı iyi duymak ve iyi uymak aklı ve vicdanı olanların özelliği ve güzelliğidir…

Resim

Bu “Sevgi-Muhabbet-AŞK” oluşumunu ve yaşanması gereğini tüm insanları sevgiye çağırarak ilan eder :


Gelün tanışık idelüm
İşin kolayın tutalım
Sevelüm sevilelüm
Dünyaya kimse kalmaz…


Ey İnsanlar!
Gelin AŞKta tanışalım.
İşlerin en kolayı, en güzeli ve doğrusu olan bir işte buluşup-bilişelim.
“Sevelim – Sevilelim!”
Zâten her yaratılan gelir-geçer de bu dünyaya kimse kalmaz…


Resim

Muştulayın âşılara, bu ışk ulu devlet olur
Işk kime kim değdiyise, canında bil işret olur.


Muştu: müjde.
Devlet (a): Çok büyük saadet, zenginlik, ebedilik.
Işk: AŞK.
İşret: Zevk eğlence.


Müjdeleyin âşıklara ki bu AŞK en ulu en ulvî devlettir.
Çünkü AŞK kime bulaşırsa ateş gibi onu yakarda canında çılgın bir cünbüş başlar.
Hıçkırıkla kahkahanın ara kesitinde İbret-Hikmet İşretini seyir olur…

Resim

Yunus Emre Hazretleri, sevgisiz yaşayanları; ölü leşlere, kara taşlara ve soğuk kışlara benzetir…
Tarikatlardaki seyr ü sülukun neticesi olan kemâlâtın ve aslında dinin de, ancak her nefesle diriliğini yenileyen İlâhi AŞKla olacağını duyurur:


İy âşıklar iy âşıklar Mezheb-ü din ışkdur bana
Gördi gözüm dost yüzüni yas kamu düğündür bana..


İy: Ey!
Kamu: (Kamuğ) t. Hep, bütün, tamamen


Ey Âşıklar! Ey Âşıklar! Benim dinim de mezhebimde AŞKtır
Benim Gönül Gözüm Dost’u gördü, artık herkes yas tutsalar da benim için düğündür.


Resim

Din ü millet sorarısan âşıklara din ne hacet
Âşık kişi harabdur AŞK bilmez din diyânet


Âşıklara din ve milletini sorarsan, onlar İlâhi AŞKla benlikten harab olmuşlardır.
Zâten gerçek AŞK halkın anladığı anlamda din ve diyanet koymammış hepsini sözden öze indirmiş ve bizzât yaşayışa sokmuştur.

Resim

AŞKsız ve sevgisiz dini yemin ederek kabul etmez:


Bu cümle âlem sevdügi din ile imandurur
Işksız gerekmez vallahi şol diniyle imanı…


Herkesin çok sevdiği şey diniyle imanıdır.
Ancak benim için yemin ederim ki AŞKsız dine de imana da gerek yok.
Yunus Baba: “Muhabbetten Muhammed doğar” ı ne güzel duyuruyor…

Resim

Zâhiri yüz dininden Bâtını öz dinine geçiş oluşumunu AŞK olarak anışı…
Parmak-yüzük gibi “İLE” likten-ayrılıktan, et-tırnak gibi “BİLE” liğe ebedî kavuşmaya ulaşınca felah buluşu:


Dadarsın AŞK dadundan, geçesin zâhir dinden
Ayrılığın adından ol vakit kurtulasın…


AŞK tadından tadarsan eğer o zaman Zâhiri dindarın dini anlayışından geçersin.
Ve o zaman gerçek vuslate erip aatrılık kelimesinden kurtulasın!..

Resim

Kaba sofuluğa karşı olmakla beraber kimsenin de dinine diyanetine söz etmez:


Bular geldi tapuya şeriat tutdı turur
İçerü girübeni ne varın bilmediler…

Dört kitabı şerhinden asidür hakikatte
Zîre tefsir okuyup ma’nisin bilmediler…


Tapı: huzur

Bazı kimseler İlâhi Huzura durup Şeri’at üzere dava ederler fakat bâtınan eremediklerinden içinde ne olduğunu da bilmezler ki yapalar.
AŞK Okulunda okumayanlar ki;
Çünkü, aşksız tefsir okuyup da mânâsını bilmeyenler Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’ân’ı şerh edip açıklasalar da isyan etmiş olurlar…


Resim

Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın…


Gerçek ve ER dERvİŞin ÂRİFçe tÂRİFi…

Resim

Buyurarak övdüğü gerçek dervişleri, Erenlerden bilen Yunus Emre Kaba ve ham sofuluğu yerlere vurur:

Danişmend okur dutmaz
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüt işitmez
Sağır heman olısar…


Dânişmend (f): Bilgin.

Zâhir Bilgini okur okumasına da yerine getirmez ve hükmünü tutmaz.
Çünkü Hakk Erenlerin Derviş Yolunun kurallarına uymazlar.
Sanki bu halk sağı olmuşlar da hiç öğüt işitmemekteler.
İlim adamı gözükür ve söyler ama bildiğini işlemez
Dervişlerin hâllerini yaşamaz.
Bu kalabalık öğüt de dinlemez.
Sanki hepsi de sağır olmuşlar.

Resim

Din adamı gözüküp, hâşâ peygamber yerine vâris gibi oturup da halka rahmet yerine zahmet verenlere:


Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldı…


Yunus Baba, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in postuna göz diken pek çok câhilin diline dolayıp çıkar sağladığı şu hadisi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “el ulemâü verasetül enbiya; âlimler, veliler, peygamberlerin vârisleridir”
(Ebu Davud, İlim-1)

İlimsiz, edebsiz, İrfansız ve Erkansız kuru Laf Canbazlarının halka verdiği zahmeti buyurmakta..

Resim

Kılursun riyâ namaz
Yazugun çok hayrun az
Dinle neye varur söz
Cehennemden bitersin..


Yazık - Yazıklı (t): Suç, günah.Suçlu, günahlı.

Kıldığın halka gösteriş namazı.
Şerrin çok hayrın az.
Sözün sonucu şu ki sen cehennemden de beter ve fenasın..


Resim

Gitti bekler mürveti
Binmişler birer atı
Yidüği yoksul eti
İçtiği kan olısar…


Mürvet: Mürüvvet. İnsaniyet. İnsanlığa uygun olan şeyi yapmak. Güzel ve iyi şeyleri alıp, kötü şeyleri ve hâlleri bırakmak. Ana baba saadeti. Mertlik, yiğitlik. Reculiyet.

Konuşmasına bakarsan insana uygun işleri yapmak yiğitliği olan MÜRÜVVETi kendi malı sayan ve her birinin bir hile atı olan soyguncular tuzaklarına düşen halkın etini yiyip kanını içmekten bıkmaz-usanmazlar…
En son kulihvani tarafından 21 May 2010, 00:14 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Hele bu gün ülkemizde binlercesi türeyen ve her kılıkta gezip hak sözün düşmanı olup halkı ezenler için ise:

Söylerisen sözüm savaş
Söylemezsem ciğerüm baş
Cihan toludurur kallâş
Her birinden bir taş gelir..


Toludurur: Dopdolu, çoktur.
Kallâş (a): Kalleş, hilebâz, dönek, yalancı.


Bunlara karşı halkın yanında olduğum anda savaş açıp düşman bilirler.
Söylemez de içime atar isem ciğerimde yarlar baş verir, yüregim yanar.
Bu hileci-kalleşler o kadar çok ki sanki dünya dolusu.
Her taraftan taşa tutan bu hergele sürüsünden el aman…

Anadolu halkımızı uyarıp bilinçlendirmeye çaba sarf eden Yunus Emre, Hükümdar-Sultan sofrasın da oturup sözüm ona AŞKtan dem vuran Resmî Tasavvufçulardan net olarak ayrılır.
Asırlardır Halka dönük TEKKE Kültürü üzerindeki, Sultanların Sarayı emrindeki Medrese Kültürünün baskısı sonucu,
Dağ başları ve köy köy dolaşan Hakk âşıklar doğmuştur..
O Âşıklar Yunusça Halkı, sistemin yaratılış sebebi olan “SEVGİ” de;
BULuşup BİLişip, Oluşup, BİZleşip, BİRleşmeye çağırırlar.
Onlar, Halka korku saçan ne dini kabul ederler ne din adamını ne de zalim insanı..
UMUT ve SEVGİ, onun tek ve gerçek AŞK YOLU-dur.

Hakk Teâl⒠nın dünyasında Herkesin parmak izi gibi kendine mahsus bir Sevgi Damarı yaratıldığını ve insanın lâzım ve lâyık olanı seçip almasını öğütler :


Resim

Çalabın dünyasında yüz bin türlü sevgi var
Kabul et kendüne göre hangisi lâyıktır.


Derunî duyguların Can Coşkusunu en üst düzeyde “IŞK-AŞK” olarak yaşayan Yunus Emre Hazretleri;
Kâinâtın en Kudsal Muhabbet Mâbedi olan İNSANın, GÖNÜL de denilen KALB KÂBE’sini,
Sevgi Kıblesini,
Sûret Kâbesi ile Sîret Kâbesi’nin kıyasını,
“AŞK” la buyurur:


Resim

Ne sultan ne baylardasın, ne köşkü saraylardasın
Girdin miskinler gönlüne idündün durak Çalab’ım

Gönül mü yiğ Kâbe mi yiğ, ayıt bana aklı iren
Gönül yiğdirür zîre kim gönüldedir Dost duragı.


Bay (t): Zengin.
Çalab: Çalab (t): Allah Teâlâ, gücü yeten.
Yiğ: Yeğ - Yeğrek (t): İyi, daha iyi.
Ayıtmak (t): Söylemek, demek. Hitab etmek
Miskin (a): Yok, yoksul. Varlıktan, benlikten geçmiş kişi.
Zîre: zirâ. f. Çünkü. Ondan ki, şundan, şu sebepten ki.


Yâ Rabb!
Sen, ne dünya sultanlarında ne zengin beylerdesin, ne de saraylarındasın,
Sen, oynanan kulluk imtihanı oyununda bu âleme ilgisiz kalan sâkin miskinlerin-gariblerin- Varlıktan, benlikten geçmiş kişilerin kalbinde-gönlünde durak kıldın.

Aklı eren bana söylesin GÖNÜL mü daha kıymetli-değerli yoksa KÂBE mi?
Elbette GÖNÜL faziletli zira ki, gönüldedir şah damarından da yakın olan.


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

“Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu AKREBU ileyhi min hablil verîdi: :Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Kâbe Hâlil aleyhisselâm yapısıdır, Sûret Kâbesi’dir.
Kalb ise El Celîl Celle Celâlihu yapısıdır, Sîret Kâbesi’dir…


Resim

Işk imamdur bize gönül cemaat
Kıblemiz Dost yüzüdür daimdür salat..


AŞK, iç duygularını hayata taşıyabilenlerin ardında buluştuğu İMAMdır.
GÖNLünün sesini duyup-uyanlar ise CEMÂATıdır.
Kıblemiz Yaratanın târifsiz yüzüdür.
Hayat namazımız, her nefes zevk edilen AŞKı duyuş ve yaşayış şuûrumuzdur.
Ve EZEL-EBED SILAmıza “SALL”ımız ulaşım dileğimiz daimîdir hamdolsun!..


Resim

İşüdün iy yarenler ışk bir güneşe benzer
Işkı olmayan gönül misâli taşa benzer..


İşitin ey Hakk Dostlar!
AŞK bir güneşe benzer.
Tüm canların Maddî-Mânevî Gıda Zincirinin başındaki bitkilerin enerji kaynağı GÜNEŞ..
Isının ışığın vs. anası güneş..
AŞKı olmayan kalbler ise kaskatı taşlar gibi ebedî ölüdürler.
Yaşarken ölülerin ve çarpışan taşların sevgisizlik sahrasında ki savaş vahşeti…
Vah AŞKsızlık vah!…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim


ZEVK3650


SOHBet ZEVKini Söyleme! HAZZından SÖZ et İhvÂNî!
Bir
Molla Kasım BULunur! ÖZünü gÖZet İhvÂNî!
OLmuş!- OL AN- Olacaklar, HAKK’ın her AN Şe’enidir
Şu AN ın ŞÂHidi İSEn, ÖMRüne ÖZet İhvÂNî!..


25.05.09 01:30
cevlÂNda..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Esritti ışka düşürdü
Ben hamıdum ışk bişirdi
Aklumı başa düşürdi
Hayrı şerden seçer oldum..


Esrimek (t): Sarhoş olmak
Işk: Aşk


Dost beni sarhoş edip AŞKa düşürdü.
Zehir-zıkkım ham çağlalar gibiydim muhabbet güneşiyle olgunlaştırıp-pişirdi.
Bal baklava gibi tatlı etti..
Aklımı başıma toplattı.
İlâhi İlimle öğretimini ve Resûlî edeble eğitimini emredip-uygulattı da iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırt edebilme iradesine ulaştım…



Işk nefs iline akdı
Ne buldıyısa yakdı
Kibir kal’asın yıkdı
Anda çok savaş oldı…


Kal’a: Kale, Sağlam yapı.

AŞK; Dünya hayatındaki her türlü eşya, olay, zaman ve zann oyununa ayak uyduracak şekilde proğramlanan ve negatif olana uymamakla emredilen “Nefs” Ülkesine güneş gibi doğunca her karanlığı boğdu, her yanlışı yaktı ve aklı aydınlattı.
Kişinin Kulluk İmtihanı oyununda kendisine geçici ve izâfi olarak verilen “Benlik Kibri”nin kalesini yıktı ki gerçek “Ben!” diyenin sistemin Ulu Ustası olduğu bilinsin ve de ŞÂHİDi olunsun.
Ama sakın bu işleri kolay sanma bu İç Savaşlar çok ve zordur
…


Işk aldı elim benüm
Gösterdi togrı yolum
Hakka şükür kim hâlüm
Bayagıdan hoş oldı…


Togrı: Doğru.
Bayagı: Basit adî, sıradan, amiyane, banal. Her zamanki gibi olan, hiçbir özelliği bulunmayan.


Ne zaman AŞK elimi bir yakaladı, en doğru yol olan Sırat-ı Müstakîmi gösterdi.
O gündür bu gündür çok şükür ki hâlim eski bayağı-rastgele hâlinden çok hoş-beğenilir oldu…



Eğer ışkı seversen can olasın
Gönüller tahtına sultan olasın…


Hava gibi herkesin yaratılıştan hakkı olan ve Fıtrî proğramına yazılan AŞKa çağrı gerçekten en Kudsal çağrıdır.
Gönülsüzleri gönüllü olduğunun farkına varmaya, gönüllüleri AŞKı-Muhabbeti yaşamaya dâvet Dost Duâsıdır…
Canın ceryanı - elektiriği AŞKtır.
Canının farkına varan Âşıktır.
Âşık ise Gönüller Ülkesinin KUL iken SULTANı olandır…



YUNUS seni seveliden beşaret oldı cânına
Her dem yeni dirliktedir, hergiz ömrin eskitmeye..


Beşaret: (Doğrusu Bişârettir) Müjde. Sevindirici haber. Hayırlı haber. Müjdeye verilen ihsan.
Dem: An, vakit, saat.
Dirlik (t): Hayat, yaşayış.
Hergiz (f): Asla. Katiyyen, hiç bir zaman, hiç bir şekilde!


HAKK Dost!
Yunus Emre’n seni sevdiğinden beri Canına, Cânân’la “Bilelik Müjdesi” yerleşti.
Her nefes verişte yok olur.
Her nefes alışta Hakk’ la var olur.
Her an yeni bir düzen, kimlik ve var oluş içindedir.
Şe’enullahta “Kün! feyekün.”e iştirak…
Asla, katiyen ve hiçbir sûrette ömrünün eskimesi ve yok olup gitmesi söz konusu değildir.
Çünkü Koca Âşık,
Azîz Hocamız, Yunus Emre’miz Hakk Teâl⒠nın şâhidi şehidler gibi ebedî diridir hamd olsun!
Rahmetlerle Es Selâm ruhuna olsun!
Himmeti bize var olsun!...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Bende baktım bende gördüm
Benim ile BEN OL-AN ı
Bu sûrette can verenin
Kim idüğini bildim ahi.


İdüğin: Olduğun.
Ahi: Kardeş.


Benim ile “Ben” OL-AN ı, bende aradım bende buldum.
Bu ben-beden sûretine DİRİlik CANı verenin,
Ben-Can’ın kim OL-duğunu bildim kardeş…


****************

Ben isteyip buldum anı
Ol ben isem ya ben hani
Seçemezem andan beni
Bir kezden ol oldum ahi.


Anı: Onu.
Kez: defa, sefer, kere


Ben Aklımla hissetim Yaratnımı düşündüm, Bilmek ve Bulmak istedim buldum O’nu.
Ancak, O ben isem ben hani nerdeyim?
Kimin kim olduğunu seçemezken aynanın ardında bir anda “O” ndan olduğumu anladım kardeş…
Bir defa “Kun: Ol!” ile OL-dum kardeş…


****************

Ma’şuk benimledir bile
Ayrı değil kıldan kıla
Irak sefer benden kala
Dostu bunda buldum ahi


Ma’şuk: Aşk ile sevilen, sevgili.
Irak: Uzak, ayrılık getiren mesafe.
Sefer: Yolculuk.


Ben Âşığım ve Mâşuğum da benimle et-tırnak gibi “Bile”dir.
Ve benden kıl kadar bile ayrı değildir.
Onun için benim, bende ve her yerde olanı aramak için dışarılara bakmam ve aramam olamaz.
Dostumu aramak içinyollara düşmek, dıarda aramak gerekmez bana..
Ben Dostumu KENDİMde buldum kardeş…


****************

Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm…


Buyurarak ise üryan olan Mevlâ’mıza Ben teni giydirir Yunus Baba..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu AKRABU ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
“İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu KÜN FE YEKUN : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «OL!» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâ Sîn 36/82)

Sevginin muhabbete ve muhabbetin de AŞKa dönüşümü ve tek Dost’u SEÇiş ve SEViş..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaYY YuNuS!.

Her da’viden geçen kişi
Dost’tan yana uçan kişi
Işk şerbetin içen kişi
Geh esrük geh mestân ola…


Da'vi (a, f): Dâvâ.
Mestan (f): Sarhoşlar. Pek fazla sarhoş.
Esrük: Esrik. Sarhoş.
Geh - gâh (f): Bazı, kimi vakit.


İnsan hayatının devamına esas olan “Olsun! Olmasın!” Benlik Davalarından geçip,
AŞK şarabını içip de “OL-AN” ı OL-duran DOSTu BULan kişi bâzen serhoş bâzen de zilzurna-körkütük sarhoş olur.
Her yer ve herkes Yâr keser…


****************

Ölmez ışk bilişleri
Esrük meclis hoşları
Daim bunların işi
Çeng ü şeşte rebabdur…


Biliş (t): Bildik, yabancı olmayış.
Esrük: Esrik. Sarhoş.
Çeng (f): Bir çeşit saz.
Rebab (f. a): Bir müzik aleti.


AŞKla Biliş-tanış OL-ANlar seven-sevilenler, SEVgilide dâim diridirler.
AŞKla diri âşıkların AŞKları ölmez.
Onlar Sarhoş Meclislerin en hass ve hoşlarıdır.
Zâten bunların işi çalıp söylemektir.
İşleri Gönül İkliminde çenğ, şeş, rebâb meşkidir.


****************

Bir sâkiden içdük şarab
Arş’dan yüce meyhanesi
Ol sâkinin mestleriyüz
Canlar onun peymanesi…


Sâki: (Saky. dan) Sulayan, içecek su veren, sucu. Kadeh sunan. İçki sunan.SAKİ'
Mest: Sarhoş. Aklı başında olmayan. Kendinden geçercesine haz duymak mânasında "mest olmak" şeklinde kullanılır.
Peymane: f. Büyük kadeh. Ölçek, kile. Şarap bardağı


Biz Âşıklar, madde-mânâ arakesiti gibi olan Arş’tan da yüce meyhânesi olan Sâki’nin şarabını içtik.
O Sâki’nin-Yâr’in KADEHi özümüzdeki CANlarımızdır ve içindeki şarabı, şah damarımızdan da yakınımızdır…
Bizi ebeden mest eden BİZe BİZden de yakın olandır..

AŞK, Âlemlerin-Evrenin ASLıdır ve her şeyi olan var oluşluğunun özüdür:


****************

Işkı seve âşık gerek
Ne olısar ışkdan yiğrek
Işktır yire göke direk
Kalanı hep söz öküşi…


Olısar: Olabilir.
Yiğrek: Yeğ - Yeğrek (t): İyi, daha iyi.
Yir: Yer yüzü.
Öküş (t): Çok fazla, ziyade.


AŞKı SEVen; BİLen, BULan, OLan, YAŞAyan ve ŞÂHİDi olan ÂŞIK gerek.
AŞKtan daha iyi ne olacak?
AŞKtır yere-göğe direk.
Geri kalan sözler laf kalabalığı boş laf çokluğudur…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

HaYYYuNuS!.

Bu yir ü gök ü ferş ışkdadıla kayım durur
Bünyad ı AŞK dur âşıka her bir arada eli var…


Dadıla:Tadıyla
Kayım:Kâim,Durucu,duran.
Ferş:Yer.Yeryüzü.
Bünyad:f.Temel,esas.Yapı,binâ.


Bu yeryüzü-gökyüzü,Arş-Ferş AŞKın tadıyla dâima ayakta durabilir.
Yer ve Göklerin Yartılma amacı Muhabbettir.
Yer ve Gökler El Hayyu’l-Kayyum ALLAH celle celâlihu nun Nurudur ve Her AN Kıyamdadır.


…اللَّهُنُورُالسَّمَاوَاتِوَالْأَرْضِ
“Allâhunûrussemâvâti velard…:Allah, göklerin ve yerin nurudur…”(Nûr24/35)

YerveGöklerinAslı-Temeli AŞKtır, onun için âşıkların her yerde, her zamanda ve her halde enterkollekte AN-ı ANLA-yış İRFAN Elleri vardır..
Kâinâtın “Künfeyekün!” OL-şu AŞKullah iledir.


Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ALLAH celle celâlihudan naklen: “Ben bir gizli hazine idim. Bilinmek istedim; bu alemi yarattım-Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim, bilineyim diye mahlûkatı yarattım”
(Celaleddin-i Suyuti, Ed-Dürerü’l-Müntesire, 125; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, 2:133)

Tüm ÖMRünce Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ve Kur'ân-ı Kerim’den başka işi ve sözü olmayan Üstad Said Nursî kaddesallahusırrahu:
“Muhabbet bu kâinatın bir Sebeb-i Vücududur” buyurur.
Veyine: “İnsan, kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz birmuhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.”
(Sözler)

Bugerçeği, Taptuk Babanın SADRından alan Yunus Baba bu sonsuz Muhammedî Muhabbet ve Merhameti El Vedûd ALLAH celle celâlihu Aşkullahında yaşar ve yaşatır böylesine..


****************

Ol geçidün korkusu uş beni yoldan kodı
Geçmez degme ârifler köprisin kıldan kodı…


Uş:Uş(t):İşte. Şimdi.
Değme(t):Herkes, herşey. Sıradan, rastgele. Değmek işi bilemez gibi.
Kodı:Koydu.


Yunus Emre Hazretleri, âşıkları AŞK denilen kıldan ince kılıçtan keskin tel üzerinde yürüyen canbazlara benzetip sıradan her Ârifin ,AŞKı ANlayıp da bu yola düşemeyeceğini, düşse bile kıl kadar ince, kılıç kadar keskin ve hassas yolda yürüyemeyeceğini buyurmaktadır.
Sırat Köprüsü olarak Dünya Hayatını görmektedir.

Cehâletten kemâlâta, ahmaklıktan âşıklığa, hayvanlıktan insanlığa ve İNSANlıktan SULTANlığa geçiş köprüsü olan Sırat Köprüsü vay ki ne vay beni bu yolda yürümekten korkuttu.
Sistemini kuran Usta ALLAH celle celâlihu da zâten AŞK Köprüsünü kıldan ince yaptı ki ancak çok iyi anlayan ârifler kıymetini ANlar da canını dişine takıpy ürür…

Açık hükümle her nefs Cehenneme uğrayacaktır.
Tüm insanlar Cehennemlik değilse, Bir KÖPRÜden geçecekler.


وَإِنمِّنكُمْإِلَّاوَارِدُهَاكَانَعَلَىرَبِّكَحَتْمًامَّقْضِيًّا
“Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen):İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka Cehennem’e varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.(Meryem19/71)

Sırat Köprüsü Sahih Hadislerde de bildirilmiştir ve hakktır:

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem:"...Sonra Cehennemin iki yakası üzerine bir köprü kurulacaktır. “Nasıl köprüdürbu?” diye sordular. “Kaygan bir köprüdür. Çengelleri ve dikenleri vardır. Müminler onun üzerinden göz açıp kapayıncaya kadar ve şimşek gibi geçeceklerdir. Rüzgar ve yarış atları gibi uçacak olanları olacaktır. İnsanların bir kısmı kurtulacak, cennete gidecek, birkısmı yara bere içinde Cehenneme yuvarlanacaktır... Onu ilk geçenin Ben olacağımı umarım... Yâ Rab koru!Yâ Rab koru!"
(Buharî, HNo:7439; Müslim, HNo:183)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaYY YuNuS!.

İnce Sırat Köprüsü sıfat imiş bu yolda
Dost’a giden kişinin topraklıkdur çâresi…


Samimiyet ve Ciddiyetin sermâye olduğu bu yola Sırat Köprüsü denilmesi vasfını anlatmak içindir.
Yoksa bu yolun aslı-astarı Dost’a giden kişinin kendini bu yolun toprağı yapıp “BEN” lik derdinden kurtulmasıdır.
Muhammedî MAHViyyette eriyen BEN-liklerin tıpkı BUZ gibi, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin BİZ BİR-İZ Denizinde ER-iyerek YOK iken VAR-da Varlığıdır..
Kulluk DERDinin Muradullahça istenen ÇÂRE-si budur canlar!..

ALLAH celle celâlihu ya giden İlâhî AŞKı BİLmeyi, BULmayı, OLmayı ve YAŞAmayı HAYAT YOLU kabul eden Hazreti Yunus Emre:


Hele biz bu yola gelmedik riyâ ile
Bu melâmetlik tonın bizümle geyen gelsin…


Tonın: Donun.

Hele bize bakın ki biz bu yola riyâ ile gelmedik, bu melâmetlik donunu bizimle “İle ve Bile” olup giyenler gelsin.
Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak, tüm iyiliklerini gizleyip kötülüklerini ortaya sererek yaşamak.
Hakk Teâlâ’nın bildiği halkın bilmediği yaramazlıklarını teşhir ederek kimseyi iyiyim diye yanıltmadan dost doğru yaşamak…
Hayatta yaşamanın ana amacını ise: Halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu İlâhi AŞKın ana yasası bilip melâmet miskinliğini esas alanların ÇİLE ÇÖLÜndeki AŞK KERVANına Muhammedî Luura SILA edenler gelsin!..


****************

Ben gelmedim da’va içün benim işim sevi içün
Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmaya geldim…


Sevi: SEVmek.

gönüller yapmaya geldim
Ben bu âleme insanlara karşı “Benlik Davası” etmek için gelmedim.
Kimseleri kendime davetim ve reddetme kavgam olamaz!
Benim işim gücüm sürekli sevgi ve muhabbetle yaşamak ve yaşatmaya hizmet etmektir.
Muhammedî MeLâMeT Parolamız:
ÜZME! ÜZÜLME! SEV! SEVİL!..
SEVen – SEVilen Bir Kişidir ki SEVgili denir…

Sistemi var eden ALLAH celle celâlihu Dost’un Evi insanların gönülleridir.
Hakk Dostu Kâmil Ârifin Kalbi Diri Kâbe gibidir.
Hakk Âşığı Gönül Adamı olarak görüşümüz; Sîne, Sadr, Kalb, Yürek de dense kısaca GÖNÜL, Mânâ Âlemimizin Başşehridir..

Onun için Yunus BaBa, ben kırık gönülleri, almaya-onarmaya-yapmaya ve karanlık gönülleri Muhammedî Güneş ile aydınlatmaya Hasbî Hizmet için geldim buyurmakta.

Yunus Emre’mizde İnsan Nefsinin; kemâlatında, rüşde erip ongunlaşmasında, duygu inceliğine ve tefekkür derinliğine erişmesinde SEVGİ SIRRI:
“Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılmışı severiz
Yaratandan ötürü”
Külli ŞEY-e yönelik olarak duyulan AŞK-Muhabbet, doğrudan ASL-a Yaratan ALLAH celle celâlihu ya dayanır.
Bu ANA AMAÇla Gönüller Yapmak YOLUnun yılmaz YOLcusu Yunus Baba, Gönülden gönüle KÖPRÜler kurar..
Kırık Gönülleri ONARır ki buna mesnedi sağlamdır:


Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz Rabb'ından naklen: " ALLAH celle celâlihu: “Ben, uğrumda kalbleri kırık olanların yanındayım..." buyurdu
(Şeyh Sadreddin Konevî (kaddesallahu sırrahu) Hadis-i Erbain 40 Kudsi Hadis-17)


****************

Tag ne kadar yüksek ise yol anın üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterdi vü hoş eder…


Tag: Dağ.
Vü: Görünen o ki, ve ki.


Bir dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun tepesinden geçer.
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir de ne güzel işi işler.
Hayatta insanların dertleri-problemleri ne kadar çok ve çetin olursa olsun bir çözümü-çıkış yolu elbette vardır.
Arzu edilen bir yere varamayış, yolunu bilemeyiştendir.
İlâhi AŞKın erişim-ulaşım yolu olan Nefis ve Kalb Kemâlâtında ve Kişinin Rüşde Ermesinde Hizmet Hakk Erenler için en Kudsal GÖREVdir.

Korkudan umuda taşımada Kerem-Kevser Köprüsü,
KUL-luk Koşusunda Doğru Yol Kılavuzu,
Ve Saff Samimiyette herkese yetecek kadar Yiğit Yürek Yunus Emre kaddesallahu sırrahu Hazretleri..

Halk içinde HAKK Teâlâ ile oluş neşesini elden ele, dilden dile ileten Yunus’ların ruhu şâd olsun İnşâallah…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

HaYYYuNuS!.

Yunusbusözleriçatar
Sankibalıyağakatar
Halkameta’larunsatar
Yükügevherdirtuzdeğil…


Çatar:Ekler,ortayakoyar.
Meta’:Fayda. Menfaat. Kıymetlieşya. Tüccar malı.
Gevher:f.Akıl ve edeb. Asıl ve neseb. Elmas, cevher, mücevher. İnci. Bir şeyin künhü ve esası. Hakikat. Noktalı olan harf.


Hazreti Yunus Emre İlâhi AŞKın kaynağı olan Allah Teâlâ Dağından kaynayıp Yunus Emre çeşmesinden akan damlalar gibi AŞK meşkini birbiri ardınca dökerek sanki ballar ve yağlar hâlinde Hakk’ın halkına buyur etmekte, Hakk’ın malını Hakk Adına halka ikram etmektedir.
Bu Birlik Bezirgânının- Tevhid Tüccarının malı ise basitçe tuz sanılmasın gevherdir.
Gevherise;
Akılveedebdir.
Asılvenesebdir.
Elmas, cevher, inci ve mücevherdir.
Bir şeyin künhü ve esasıdır.
Hakikatın Hakk’ıdır…


****************

İlâhi AŞKın hedefinde Cemâlullahı bilen Hazreti Yunus Emre:

Seni gören kişiye ne hâce thûru kusur
Seni sevmeyen cana tamudur cümle makam…


Hâcet:(C.:Hâcât)İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
Hûr: (Ahver.C.)Ahu gözlüler. Gözleri iri ve siyah kısmı pek siyah; beyaz kısmı pek beyaz olan kızlar. Cennet kızları ,huriler.
Kusur: Köşk. Yüksek ve ferah bina. Taştan veya kârgir küçük saray.
Tamu: (Aslı:Tamuğdur) Cehennem.
Makam: Durulacakyer. Rütbeliyer. Câh. Mesned. Mansab. Musikide usul. Tempo.


YâRabb! Senin Cemâlini görene hâcet yok cennet hurisine ve köşklerine…
Seni sevmeyen ve İlâhi AŞKından habersiz yaşayan can ise herzaman, heryer, herhâl ve makamda zaten cehennemdedir…

Hazreti Yunus Emre;
Bizim “Üzme! Üzülme! Sev Sevil!” diye anladığımız ve hamdolsun yaşamaya çalıştığımız İlâhî AŞKı ve Muhammedî Muhabbeti “İnsana hizmet insanı yaratana hizmet!” kabul eder.
Maddî ve manevî tüm yaratılanları; insanı, İnsan-ı Kâmil hâle getirmeye hizmet içi ngörür.
Beden başl ıEgoistliği-Bencilliği ve bundan doğan tüm kötülükleri reddeder.
Yerine Melâmetin miskinliğini-alçakgönüllülüğünü oturtur.
Tüm yaratıkları Gönü lKıblesinden kaldırıp Diri Kâbesinde Allah’ı görürü gibi ve Resûlullah(sallallahualeyhivesellem)’in uygulayıp emrettiği şekilde kulluk eder.
Bu âlemde kimseyle paylaşamayacağı bir şey yoktur sevgi ve muhabbetten bAŞKa.
Sevgi ve muhabbet ihalk ile Hakk Teâlâ arasında Kemâlât Köprüsü bilir.
Yakın OL-AN ile yakın OLunANın Ara Kesitine kurar SEVGİ Köprüsünü:
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

HaYY YuNuS!.

Yakın OL-AN ile yakın OLunANın Ara Kesitine kurar SEVGİ Köprüsünü:

Beni Benden Alana Ermez Elim
Bir “Ben” Vardır Bende Benden İçerü..

“Süleyman Kuş Dilin Bilir” Dediler
Süleyman Var Süleyman’dan İçerü


İnsan oğluna YÜKlenen AKIL Emaneti ve ona YÜKlenen Esmâ İlmi içinde kendisine verilen Geçici, Eğreti, İzafî “BEN” lik!..

“Gerçek BEN” ALLAH celle celâlihu iken:


إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî: : "Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl." (Tâ-Hâ 20/14)

İLİMsiz, EDEBsiz, SEViyesiz ve İSİMsiz kalan HAM AKIL, İlahî Nakilsiz de Kalınca Firavun’ca demekte ki:

فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
“Fe kâle ene rabbukumul a’lâ: Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." (Nâziât, 79/24)

Taptuk Baba gibi bir HAKK ERENden EDEB AL-AN Yunus Emre ERENimiz,
İKİ BEN-likten, kendi “BEN” liğinin Fakir-Aciz-Zelil-Âlil OL-duğunu görünce bunu lütfeden ALLAH celle celâlihu ya EL-inin ER-emeyeceğini ancak ÖZ-ünden ÖZ-de AKRABA OL-AN-ı NAKİL-Kur'ân-ı Kerim’de BİLip-BUL-up-OL-up YAŞA-makta;


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu AKRABU ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha YAKINız.” (Kaf 50/16)

Bir “Ben” Vardır Bende Benden İçerü…

Buyurması ALLAH celle celâlihu BUYRUĞuyla perçinlenmektedir.

Sıradan bir insan NEFSi, HAM AKLıyla kuş dilin bilemez elbet.
Süleyman aleyhisselam ise VAHYîdir-NAKLîdir ve RESULdür..

Bir Ham NEFS, ne zaman ki Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile BİZ BİR-İZ SEV-iyesini SIRRlarsa:


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

İşte o zaman ANlar Süleyman aleyhisselam’ın İÇ-indeki Süleyman’ı..

“Süleyman Kuş Dilin Bilir” Dediler
Süleyman Var Süleyman’dan İçerü


وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيْءٍ إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ
“Ve varise suleymânu dâvûde ve kâle yâ eyyuhen nâsu ullimnâ mentıkat tayrı, ve ûtînâ min kulli şey’(şey’in), inne hâzâ le huvel fadlul mubîn(mubînu) : Süleyman, (babası) Davûd’a vâris oldu (onun nübüvvet ve ilmi kendisine geçti) de dedi ki: “- Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi; hem de bize her şeyden (bütün nimetlerden) verildi. Şüphesiz ki bu, açık bir üstünlüktür.” (Neml 27/16)

وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
“Ve huşire li suleymâne cunûduhu minel cinni vel insi vet tayrı fe hum yûzeûn(yûzeûne) : Bir de Süleyman’a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Bütün bunlar sevk ve idare ediliyorlardı.” (Neml 27/17)

rAHMET İNSAN-ı Koca YUNUS BaBamızın,
Bu âlemde kimseyle paylaşamayacağı bir şey yoktur!
Zaten SEVgi ve MuHABBEtten bAŞKa da BİR ŞEY’i yoktur ki!.
SEVgi ve MuHABBEti Halk ile Hakk Teâlâ arasında Kemâlât Köprüsü bilir.
SEVgi ve MuHABBEtten doğan cAN-a “CeNNet” der.

Sevgi ve muhabbete yol vermeyen her engeli ise, Cehennem üzerindeki Sırat Köprüsü ilan eder.
Kin ve nefretten doğana ise peşin kavuşulan “Cehennem” der…

Hazreti Yunus Emre;
Halk ile Hakk Teâlâ arasında Kemâlât Köprüsü olan EMRedilen kulluğu- İlâhi AŞK Meşkini ÖĞRETen ve EĞİTen Hakk Erenlere sevgisini de sonuç olarak kudsî bilir:


****************

Miskin Yunus bilişeli
Can ü gönül verişeli
Tapduğuna erişeli
Gizli râzum açar oldum…


Râz: f. Gizli sır, saklı şey.

Melâmetin eşsiz Alçakgönüllülük-Miskinlik Neşesini yaşayan Yunus Emre Hakk Dostu Tapduk Emre Hazretleriyle BİLişip, BULuşup, ERİŞip- TANIŞıp ve Huzurunda Hazır OL-unca HIZIR-ıyla YAŞA-yınca;
Bir kıvılcım alıp Yanar Dağlar gibi yanıp-patlayınca İÇ-indeki gizli İlâhî Sırları halkın hizmetine sunmaya başladığını buyurmaktadır.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

HaYYYuNuS!.

Işk ma’şukı Tapduk durur Yunus kuldur o kapıda
Gedâlara lûtf itmek her kaidedur sultana…


Gedâ:f.Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
İtmek:Etmek.


AŞKın en çok sevileni-Mâşuku Tapduk EmreHazretleridir.
Yunus Emre’m ise onun kapısında hizmetçisidir.
Fâkir-miskinlere lütf ile ikram etmek, El SULTAN RABBımız Teâlâ’nın ve O’nun Dostlarının da herzaman yapageldiği lütuf ü ikram işleri kurallarındandır.


****************

Akar sulayın çağlaram
Derdlü ciğerüm dağlaram
Şeyhum anu ben ağlaram
Gel gör beni ışk neyledi…


Işk:Aşk

İlâhî AŞKı neşretmek için diyâr diyâr gurbet eller gezerken özlediği
Şeyhi Tapduk Emre Hazretleriiçin:
Sular gibi çağlayıp gezdiğini, hasretle ciğerini dağladığını ve İlâhî AŞKı ile Hocasını nasıl özlediğini veciz ifâdelerle buyuruyor.


****************

Ben yürürem ilden ile
Şeyh sorarım dilden dile
Gurbette halüm kim bile
Gel görbeni ışk neyledi…


Köyden köye Anadolu Ereni Hazreti Yunus Emre, heryerlerde nasıl ve yalnız hasret çektiğini, dilden dile Şeyhini sorduğunu, İlâhî AŞKın neler ettiğini, herkes işi-gücü, çoluk-çocuğu ile uğraşırken gurbette hasret hâlinin kendine mahsus olduğunu ve kimselerin bilmediğini buyuruyor…


****************

Esridi Yunus’un canı
Yoldayım illerüm kanı
Yunus düşde gördi seni
Sayrumusun sağlar mısın?..


Esridi:Sarhoşoldu.
Sayru:Hasta.


Yunusun canı İlâhî AŞK ile sarhoş oldu da yollara düşüp dağlar aştı gitti.
Yollarda Şeyhinin ilini aramakta, “Hani nerede Şeyhimin İli?” diye sormakta.
Ve:
“Ey Şeyhim Tapduk Emre Hazretleri!
Seni düşümde gördüm hastamısın? Sağmısın, sıhhatin yerinde mİ?” diye sormakta âşıkça…

Mânevî AŞKın köprüsü olan Mecâzi AŞKı da yaşayan Yunus Emre Hazretleri normal insanlara göre çok karmaşık görünen âşık gönlü ve ömrüyle elbette güzelleri sevmiş âşık olmuş ancak çok yüksek çekiciliği-cezbesi olan İlâhî AŞK onu koparıp sürüklemiştir.
Evi, evliliği ve evladı bile olamadan rüzgâr gibi yersiz-yurtsuz esip geçmiştir…


****************

Kime gönül virü risem benüm ile yâr olmadı
Hâlim bilip derdüm sorup bana vefâdar olmadı

Hak’tan meğer takdir idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin AŞKa giriftar olmadı…


Giriftar: f.Tutulmuş.Yakalanmış.

Beyaz ışığın tüm renkleri yuttuğu gibi tüm AŞKları yutan İlâhî AŞKın içinde olan rengarenk sevgiler ve AŞKlara nasıl tutulduğunu ve çilelerini çektiğini buyuruyor.
Gerçek sevenlere gereken gerçek SEV-ilenlerin, insanlar içinde çok az olduğunu, SEVsen de Yâr olmadığını, ilgilenmediğini ve bir vefâ bulamadığını anlatıyor…
Hakk’ın takdiri ile bir ceylan gözlü güzele gönlü takılan Yunus Baba, Zâhirî AŞKının da halk arasında seçme değerde olduğunu ilan edip Bâtınî AŞKa bu yollardan ulaştığının ip uçlarını sergiliyor..
Sevgiliden ayıran oldu bana sevgili…

Madde ile Mânânın, Somut ile Soyutun ve Zâhir ile Bâtının arakesitinde, Rahmetenli’l-âlemin olan Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)’i BİL-en ve BUL-an Yunus Emre Hazretleri;
Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)’in; mânâya bakan Resûlullah (sallallahualeyhivesellem)Aslından DUY-duklarını ve maddeye bakan Abdullah (sallallahualeyhivesellem) AYNA-sıdan UY-duklarını O’nun AŞK, neşe, tad ve tazeliği ile öz özelliği ve güzelliği içinde halka sunar.
Özsüz söz sahibi sözüm ona entellektüel hümanist geçinenlerin halkın içine inemeyecekleri için asla bulup ulaşamayacakları Hazreti Yunus Emre;
Mekansız, Zamansız ve Zansız olarak Şah Damarı’ndan yakın olan Hakk Teâlâ ile HerYer, HerAn, HerHâl ve Herkesle BİZ BİLE-liği Tevhidinde YAŞA-r.


****************

Bir “BEN” vardır bende benden İÇ-ER-ü…

Bu Tılsımı Bağlayan
Cümle Dilde Söyleyen
Yere Göğe Sığmayan
Girmiş Bu Can İçinde…


Tılsım:Herkesin bilip çözemediği gizli şey. Gizli sır .Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.

Bu gizli AŞK SIRRI-nı ortaya koyan,
SEV-gi Sırrını herkese kendi diliyle yüreğinde söyleyen,
Yere göğe sığmaz iken insan canından da “Yakınım!” diyen Hakk Teâlâ…


وَلَقَدْخَلَقْنَاالْإِنسَانَوَنَعْلَمُمَاتُوَسْوِسُبِهِنَفْسُهُوَنَحْنُأَقْرَبُإِلَيْهِمِنْحَبْلِالْوَرِيدِ
“Velekadhalaknelinsane ve na'lemuma tuvesvisu bihinefsuh ve nahnu akrabu ileyhi minhablilverid:Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şahdamarından daha yakınız.”(Kaf50/16)


Yere göğe sığmaz iken cAN İÇinde cÂN-ÂN OL-AN:

Hadis-i Kudsîde ALLAH celle celâlihu:“Yere göğe sığmadım, mümin kulumun kalbine sığdım.” buyuruyor.
(Aclunî, Keşfü-l Hafa; Sadreddin Konyevi, 40 hadis, sy 82 vahdet Yayınl. İst)
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

İş bu vücûdun şehrine bir dem giresim gelür
İçindeki Sultanın yüzün göresüm gelir..


Şu Muazzam Vücûd Ülkesine ve Gönül Şehrine- Kalb içindeki fuad’a- bir AN giresim gelir.
İçindeki Habli’l verid denen insanı var oluşa bağlayan tek ipten de insana yakın olan Sultanlar Sultanı’nı RABBÜLÂLEMİN-in VECH-in görmek isterim.


Gel ırak isteme anı
Canından içeri canı
Seninle bile turanı
Görmeyen bî basar durur…


Turan: Duran.
bî basar: Basar-sız, göz-süz, göremez halde..


Ey insanoğlu!
Gel sen Yaratan Rabb’ını Iraklarda-Dışarıda sanma.
Ki O, senin canıyın içinde olan ve canı da yaratandır ve Her AN yeniden yataratarak CAN VERendir..
Parmak-yüzük gibi “İLE” değil, et-tırnak gibi her zaman her yer ve her hâlde seninle “BİLE” olandır.
Bu ÜRYAN, El Zâhir BEN OL-AN-ı, göremeyen ise mutlaka gözsüz kör veya kendi izafî-eğreti-geçici BEN-liğine bakar-kördür!.


Hazreti Yunus Emre böyle buyururken Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini açıklamaktadır ki:

إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Resim---İnneni enallahü la ilahe illa ene fa'büdni ve ekimis salate li zikri : Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden bAŞKa ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Tâhâ 20/14)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
Resim---Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Ne yüriyem hod ne irem, ne uzak sefere varam
Çünki dostu bunda buldum, ayruk neye seferim var?..


Hod: f. Kendi.
Hod be hod: f. Kendi başına, kendi kendine.


Nereye yürüyeyim, nereye erişeyim ve ne diye uzak seferlere çıkayım Kendi başıma..

Çünkü Dost’u en yakınım olan Bende-kendimde “BEN” OL-arak buldum.
Hakk’tan AYR-ısına GAYR-ısına artık-bundan ne diye SEFER-im Olsun ki!.. Artık bundan sonra KİMse KIBLEm olamaz …

İnsanın Dünyasında Dininde ve Âhiretinde kafa ve kalbin Muhammedî Mutluluğunu esas alıp dâima Hakk’a-Dost’a gidişin türküsünü çağırır bize:


Gel gidelim can turmadan
Sûret terkini urmadan
Araya düşman girmeden
Gel Dost’a gidelim gönül…


Turmadan: Durmadan.
Terkini urmadan: Terk edip gitmeden.


Ey gönül!
İnsanoğlu için kâinâtta yaşayışın “olmazsa olmaz şartı” olan canın yakıtı nefesler durmadan,
Ve SÎRET olan bu Can Kuşu, SÛRET olan Kanlı Kafesi terk etmeden,
Hakk Teâlâ ile araya, engel olacak her şey-düşman-AYRılık girmeden,
Koşarak gittiğimiz Ölüm Köprüsüne, Dost’a kavuşmak için koşalım…

Hazreti Yunus Emre’de;
“Cehâlette ölüp de kemâlâtta dirilen” ve AŞKullah’a ulaşan insanoğlu için ölüm, CAN-ın KABI-nadır.
CAN ise dâim DİRİ-dir.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

AŞK gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın ne çıkar…


Mecâzi ve İlâhî AŞKın ulaştığı kişide her çeşit eksik ve ihtiyaçlar kalkar.
Sanki elektiriğe ulaşan âletler gibi göz, kulak, akıl, kalb vs çalışmaya başlar.
AŞK gelmiş ya eksik kalsa ne olacak ki, AŞK yeter..

AŞKa inanmayanlar derse ki:
“Olmaz böyle şey!”
Bırak onlarınki kalsın karanlıkta ve hayal âleminde hakikate ve aydınlığa hasret olarak…



Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün ne çıkar…


AŞK Denizine düşenler, “Dertlerinde ölüp zevklerinde dirilenler” ve daha da ölmez iken sığırca yaşamayı tercih edenler derlerse ki:
“Ölü öldü!”
Bırak ölsün zaten ölü robot idi, bedeni de ölsün ortadan kalksın!

Ya da Yunusça yaklaşımla AŞK denizinde ölen Aklın Hamlığı, nefsin cehâletidir.
İnsanın ruhunu batırıp boğacak olan bu safranın atılmasında bir zararı söz konusu değil bırak ölsün ki kemâlâta diriliş kulaçları atalım demekte Yunus Emre Hazretleri…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

YUNUS EMRE’DE MELÂMET:

Yunus Emre Hazretleri;
Kâmil insanların her an yaşadığı câhillerin ise asla ulaşamayacağı çok kolay, doğru, Halkça ve Hakça bir İslam İnancının açık seçik hür ve gür sesidir.
Ne dediğini araştırmadan önce okuyanın kendi dinî kimlik ve kişilik değerlerini çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Bir yere varamayışın, oranın yolunu bilemeyişinden olduğunu anlamayanlar, bilinçsiz bir ibadet batağında boğulacaklardır.

Yüz yıllarca:
“Kitab’a yaklaşma yanarsın!” diyen zihniyet,
çok şükür bu gün Anadolumuzda çocukların bile Kur'ân-ı Kerim’i okuyup anladığını görse artık…

Yunus Emre Hazretleri Hakk Âşığıdır, meseleleri MELÂMET Meclisinde Hakça KONUŞ-ur ve Hakça ANLA-şılır..


“Oruç, namaz gusl-ü hac hicabdır âşıklara”

Hicab: Perde. Örtü. Hâil. Utanma. Kendini kusurlu bilip insanlar arasından çekilmek. Men'etmek. Allah ile kul arasındaki perde. Setretmek. Gizlemek.

Derken Şeriatın Şartlarına karşı değil, hedefin ileride olduğu ve bu şartların özünün yaşanarak aşılması gereken perdeler olduğu anlatılır.
Oruç, Namaz, Gusl ve Hac Farzları, AŞK Sonucuna UL-aşımda geçiş perdleridir.


“Hak bir gönül verdi bana”
“Bir dem döner Cebrail’e”


HaKK Teâlâ bana bir gönül verdi ki bazen Cebrail aleyhisselâm gibi İLHAM üfürmekte…
Derken de İnasan-kul olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Abdullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yönünden direkt olarak yayın aldığını bildirmektedir.

Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’deki;
“Allah ve Resûlüne; TESLİM OL! İMAN ET! TÂBİ OL! ve İTÂAT ET!” EMR-lerinin Muhammedî YAŞA-yışıdır.

Yunus Emre, tüm CANların BİRliğine inanır ve El Hayy (cc)’ dan kaynak aldığını âşıkça anlatır.


Musa oldum Tûr’a vardım
Koç oldum kurban geldim…

Şimdi adım Yunus durur,
Ol demde İsmail idi
Ol dost için Arafat’a,
Kurban olup çıkan benim…


BİZ BİR-İZ enterkollekte TÜMlüğünde,
Bazen, Tûr’a varan Musa aleyhisselâm iklimindeyim.
Bazen, Kurbanlık KOÇ-um..
Şimdiyse adım Yunus..
O zamanlar İsmail idi,
Ârifler Şehri Arafatta el HAKK ALLAH celle celâlihu için AD-AN-mış, Arafat Dağına kendisi çıkan Kurbanlık KOÇum..

Her şeyin Nûrullah’tan yaratıldığını İnsan AKLının ANLAmasını ve YAŞAmasını ise:


Ay oldum âleme doğdum,
Bulut oldum göğe ağdım
Yağmur olup yere yağdım,
Nûr olup güneşe geldim…


Hakikat-ı Muhammediyye Sırrı Sultanlarından Yunuz Emremiz,
Tüm varlığın yaratıldığı İLK NOKTA-Nur-u MiM MâSivâsını gezmekte ve BİZe de GEZdirmekte;
Âleme doğ-AN Ay,
Göğe ağ-AN Bulut,
Yere yağ-AN Yağmur,
Güneşe gelen, Güneşten gelen Nûr OL-makta..
İLK NOKTA Sırrıyla buyurmakta ki Muhammedî Melâmette MÂSİVÂ NURULLAHtır ve MAZHARı NUR-u MUHAMMEDdir NUR-u MİMdir.


''ALLAHÜ ZÜ’L-CELÂL, göklerin ve yerin nurudur.'' (Nur 24/35).

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---ALLÂHU NÛRUS SEMÂVÂTİ VEL ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun) :
ALLAH, GÖKLERİN VE YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nur 24/35).

Resim--- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yâ Câbir, ilk halkedilen nur-u nebîyyike, senin Nebîyyin nurudur.” buyuruyor.

Resim--- Câbir bin Abdullah (radiyallahu anhu)’dan:
“Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem! Anam babam sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yarattığı şeyi bana söyler misin?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Yâ Câbir! eşyâdan önce, Kendi Nurundan (Nurullah) senin PEYGAMBERİNİN NURUnu yarattı.” Ve şöyle buyurdu:
“O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin ne de ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki:
“ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zaman, o nuru taksim edip 4 parça yaptı:
İlk parçadan KALEMi yarattı.
İkinci parçadan LEVH’i yarattı.
Üçüncü parçadan ARŞ’ı yarattı.
Dördüncü parçayı taksim edip dört parça yaptı:
İlkinden GÖKleri yarattı.
İkincisinden YERi yarattı.
Üçüncüsünden CENNET ve CEHENNEMi yarattı.
Dördüncü parçayı yine taksim edip dört parçaya ayırdı:
Birincisinden mü’minlerin GÖZlerinin NURUnu yarattı.
İkincisinden KALBlerinin NURUnu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir.
Üçüncüsünden DİLlerinin NURUnu yarattı ki o da Kelime-yi Tevhiddir....”

(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Muhammedî Melâmetin ÖZü-sÖZÜ;
NUR-u MİMi; BİL-ip, BUL-up, OL-up YAŞA-maktır ÂŞIKça-YUNUZça…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mânâ denizine daldık,
Vücûd seyrini kıldık
İki cihan serteser
Cümle vücûdda bulduk…


Serteser: (Sertaser) f. Baştan başa, bütün, hep.

Bâtında Mânâ Denizine dalınca, Vâcibü’l- Vücûd ALLAH celle celâlihu SEYRinden, Kâinât Devrinde DEVRANda MEVCÛD OL-uş SEYRini ettik.
Zâhirde-MADDE ve Bâtında MÂNÂ OL-AN, İki Cihanda ne varsa baştan başa cümlesini, MEVCUDları var eden gerçek VÜCÛD-da bulduk.
Buyururken Vahdet-i Mevcûddan, Vahdet-i Vücûda geçişin ince ayarını yapmaktadır..
AKLını MÜSLÜMAN eden KUL, AKL-ı SİLmiyle, Sâlim AKLıyla, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem e TESLİM Olmuş Aklıyla AN-lar ki Vâcibü’l- VüCÛD TEKtir-Şüphesiz ve ŞİRKsiz OL-AN ALLAH celle celâlihu dur…

Ne acıdır ki Vahdet-i Mevcûdu, bu âleme sığdırılacak Vahdet-i Vücûd sanmalar Nakile kavuşamamış AKILların lâbirentleridir…


Eyyub’um sabrı buldum
Cercis’im ki binkez öldüm..


Cercis : (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir. Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir. En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir.

Bazen, Eyyubîyim ki BEDEN ve NEFS derdleri teslim alır BENliğimi ve Ben SABRı fiilen yaşarım!
Bazen ise Cercis aleyhisselâm gibi Seyr ü Süluk engellerince kerrelerce Öldülür ve İznillahla yeniden yaratılır da DİRİlirim…

Bu tür doğuşlarında kendisini yerine koymadığı tek varlık,
Âlemlere RAHMET OL-AN Resûlullah Muhammed aleyhisselamdır..

Muhammed Nûrunu gördüm


Gül Muhammed teridir,
Bülbül Dânânın Yâridir
O gül ile ezeli
Cihanda bile geldim

Gökte Peygamber ile mi’racı kılan benim
Ashab-ı Suffe ile yalıncak olan benim…


Dânâ: f. Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim.
Ashab-ı Suffe: Suffa ehli. Bunlar, Hz. Peygamberin (sav) mescidine bitişik üstü örtülü, etrafı açık bir yerde otururlardı ve orada yaşarlardı. Bu zatların yaşayışları ve hâlleri din hizmeti, hayatı bakımından büyük değer taşımaktadır. Bütün hayatları Peygamberimiz'in (sav) yanında bulunarak Kur'ânın en yüksek derslerini alır, öğrenirler ve öğretirlerdi. İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve yaymak için her türlü şahsi menfaatlerini terkederek tam bir İslâm fedaisi olarak yaşarlardı. Bunlar evlenmezler ve dünya işleriyle uğraşmazlardı. Ashab-ı Suffa'nın bu hizmetleri sebebiyle ve bu çok büyük fedakârlıkları vesilesiyle İslâmiyet az zamanda çok yayılmış ve kökleşmiştir. Peygamberimiz'in (sav) hadis-i şerifleri mükemmel bir şekilde muhafaza altına alınmış ve zamanımıza kadar hatta kıyamete kadar sağlam bir şekilde devam etmesi sağlanmıştır.Bu Ehl-i Suffa'nın ahvâli Kur'an-ı Kerim hizmetine ilk ve en mühim başlangıç olduğu ve herkese büyük ibret ve ders teşkil edeceği için, Sahih-i Buhâri Tercemesi Yedinci Cildinin 62 ve 63 üncü sahifelerindeki alâkalı kısmı naklediyoruz: "Suffa, Kamus Müterciminin dediği gibi ve hepimizin bildiği veçhile, eski yerlerdeki "sed", "seki" gibi yüksekçe eyvana denir. Lisanımızda tahrifle "sofa" tâbir olunur. Ehl-i suffa buna izâfe edilmiştir. Ashâb-ı Suffa; aileden cüdâ, gaile-i dünyeviyeden âzâde ve bütün mânası ile feragatkâr bir hayata mâlik olan bir zümre-i mübârekenin ekseri vakitleri Resül-i Ekremin (sav) huzurunda geçerdi. Dâima Resul-i Ekrem'den (sav) ahz-ı feyz ederlerdi. Taraf-ı Peygamberiden tâyin buyurulan muallimler mârifetiyle de kendilerine Kur'ân tâlim edilirdi. Bunlardan yetişenler müslüman olan kabilelere tâlim-i Kur'ân için gönderilirdi. Bu cihetle bunlara "Kurrâ" denilirdi. Bu suffaya da "Darul-Kurrâ" demek en münâsib bir isimdir. Nur-u Kur'an'ın "lemhat-ül basar" denilebilecek derecede az bir zaman zarfında âfâk-ı âleme intişar etmesi, bu ilim ocağının yetiştirdiği güzideler sâyesinde müyesser olmuştur. Mütevâzi ve fakat çok feyyaz olan dörtyüz, beşyüz raddesinde dâimâ Kur'ân ile, icâbında gazâ ile meşgul olan bir irfân-ı Kur'ân ordusu bulunuyordu. İçlerinden teehhül edenler kadro haricine çıkardı. Fakat, yenileri ile ikmal edilirdi. Burası bütün mânası ile leyli ve meccâni bir dâr-ul-ilim idi. Müdâvimleri ne ticaretle, ne bir san'at ve harâsetle iştigal etmezdi. Maişetleri taraf-ı risâlet-penâhiden ve ağniyâ-ı ashâb tarafından te'min edilirdi. Bu hakikatı, Ehl-i Suffa'nın mübarek simâlarından birisi olan Ebu Hureyre (ra) kendisinin çok hadis rivâvet ettiğinden şikâyet edenlere karşı verdiği şu müskit cevabında pek güzel ifâde etmiştir: "Benim kesret-i rivâyetim çok görülmesin; muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticaretleri ile, "Ensar" kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatleri ile meşgul bulundukları sırada, Ebu Hureyre, Peygamberin (sav) mübârek nasihatlerini hıfzediyordu..." demişti.Resul-i Ekrem (sav) Ashâb-ı Suffa'nın maişeti ile, tâlim ve terbiyesi ile pek yakından alâkadar olurdu. Hattâ saadet-hâneleri ihtiyacatı ile ikinci derecede meşgul bulunurdu. Bir kerre Hz. Fâtıma (ra) el değirmeni ile un öğütmekten usandığından şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resül-i Ekrem (sav) - "Kızım! Sen ne söylüyorsun?... Henüz Ehl-i Suffa'nın maişetini yoluna koyamadım" buyurmuştu. Resul-i Ekrem'in (sav) hiç bir mev'izaları, hiç bir hitâbeleri yoktur ki, bunun irâdı sırasında Ashâb-ı Suffa orada hazır bulunmasın, dinleyip, hıfzederek diğer ashâba nakletmesin... Bu suretle ahkâm-ı İslâmiyyenin hıfz ve naklinde Ehl-i suffanın pek müstesna te'sirleri görülmüştür.İçlerinde Ebu Hureyre (ra) gibi müstesnâlar yetiştiği gibi, ilmi varlık göstermiyenler de vardı. Fakat, hangi türlü tedris gösterilebilir ki, umumi surette böyle sihir-âmiz bir feyz verebilmiş olsun.."
Hak Dini Kur'ân Dili Cilt 2, sahife: 939, 940, 941 de de şu izahat vardır: "Bir gün Resul-i Ekrem (sav) Ashâb-ı Suffa'nın başlarında durmuş, hallerini nazar-ı tetkikten geçirmişti. Fakirliklerini, çekmekte oldukları zahmetlerini gördü ve kalblerini tatyib edip onlara buyurdu ki: - "Ey Ashâb-ı Suffa! Sizlere müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hâl-ı sıfâtta ve bulunduğu halden râzı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir... "


Gül Muhammed teridir,
Bülbül Dânânın Yâridir
O gül ile ezeli
Cihanda bile geldim


Gül Kokusu, Muhammed Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemin NURudur-TERidir.
Âşık Bülbülün SeSi ise, Dânâ OL-AN el Âlim ve el Alîm ALLAH celle celâlihunun Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem in Yâridir.
Bu Oluşlar EZezlî BİZ BİR-İZ BİLE-liğiyledir..

Bu şiirlere dikkat etmek gerekir ki;
Bile OLmak, BİZ OLmak, BİR olmak..
Resûlullah Muhammed aleyhisselamda “BİZ” oluşun, Tek İmam, İmam-ı Mutlak ve DUY-AN UY-AN Cemâtı OL-uşun, AŞKın ANLA-tımı vardır.
Muhammedî Oluş Şûuru ve Yaşam Nûru…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Gerçek bir Melâmet Eri olan Hazreti Yunus Emre,
Melâmet Miskinliğini, AŞK Kimliği, Kişiliği ve Garipliği sayar:


Bir Garib Ölmüş Diyeler
Üç Gün Sonra Duyalar
Soğuk Su İle Yuyalar
Şöyle Garib Bencileyin…


Garib: Hayret verici. Tuhaf. Kimsesiz. Zavallı. Gurbette-Hasrette olan.

Şu Eşyalar Şehrinde, Yârinden-Yaratanından AYR-ı ve KİM-se-siz Garip yapayalnızlıkta Ölmüş derlerse AN-la ki,
Üç gün sonra DUYmuşlardır..
Ocak kurup, ateş yakıp SU ISItacak kimsesi olmaz da soğuk SU ile yıkarlar ya işte o Benim YuN-US-umdur..

Gerçek Muhammedî Melâmi, Kendi Kusur ve Noksanlarını tek tek sayar ve halka sunar:



Ey bana iyi diyen
Adımı sofu koyan
Acep sofumu olur
Hırka ile taç giyen.


Tekkelerde belli kimselere bağlılık işareti ve onlara ait hırka ve taç giymekle Samimi Sufî olunamayacağını buyurmaktadır.


Başıma Taç Giyindim
Halka Sofu Göründüm
Dışıma Hırka Giydim
İçim Bir Kuru Kovan.


Kalb bomboş olmasına rağmen kabını süslemekle de samimi sufî olunamayacağını buyurmaktadır.
Beden Kovanının içinde BİZ BİR-İZ BALI olmadan Pislik Torbası olması ne acıdır ve hayrettir!..



Bu dilim zikir söyler
Gönlüm fesad fikr eyler
Hiç böyle mi zikr eyler
Hakkı AŞK ile seven.


Dil denilen dışta lisan zikrederken, yine “Dil” de denilen içteki Kalbimin-Gönlümün karışık, hadsiz ve hasede dayalı işler planlaması Hakk Âşığı işi değildir.


Gözüm yolun gözetmez
Kulluk işidir tutmaz
Dilim yerinde yatmaz
Davalar kılar yalan


Gözüm Hakk yolunu gözetmez
Kulluk işlerin yapmaz
Dilim de yerinde yatmaz her olur-olmaza dalar
Aslı yalan olan benlik davaları eder durur.



Yunus gümansız bilir
Yalancı yolda kalır
Bir gün maksudun bulur
Gerçeklik ile yalan…


Yunus Hakk’ı şeksiz-şüphesiz bilir
Şüpheli yalancı yolcular ise yolda kalır
Zaten sonunda arzuladığına doğru da yalan da ulaşır..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

İkilliklerini aşarak Tahkik Tevhide ulaşan Âşık Dervişliği esas alan Yunus Emre Hazretleri Melâmeti dervişlikle özdeşleştirir:

Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın
Gel nedir diyem sana
Sen derviş olamazsın

Derviş bağrı taş gerek
Koyundan yavaş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Sen derviş olamazsın

Dilin ile şakırsın
Çok mânâlar okursun
Vara yoğa bakarsın
Sen derviş olamazsın


Kakımak varmışsa eğer
Muhammed de kakırdı
Bu kakımak sen de var
Sen derviş olamazsın


Kakımak (t): Kızmak, öfkelenmek.

İşlerin son ucunu Muhammed aleyhisselâm’a bağlayarak onda olmayan kızmak ve öfkelenmek gibi kötü ahlâkı reddedip dervişlik dışına Melâmice atmakta Yunus Baba..

Melâmetin nâzik ifade tarzı içinde hakikat türküsü söylerken, diğer taraftan da kendilerine medreseci deyip, halktan kopuk, resmî ve dinî bir saltanat kuran fanatik fetvacıları taşa tutar:


Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir

Derviş Yunus bu sözü iğri-bürü söyleme
Seni sigaya çeker bir Mola Kasım gelir…


Siga:Bir şeyin pek çok, pek büyük, pek ileri olduğunu gösteren kelime hâli. sorgulama.

Yunus Emrenin şiirleri halk içinde dilden dile dolaşırken yüz yıl sonra Molla Kasım isminde bir softa Yunus'un şiirlerini almış eline, bir dere kenarında okumaya başlamış.

İlk bin şiiri okuyunca: "Bunlar şeriata uygun değil" deyip binini de dereye atmış.

İkinci bin şiiri de okumuş ve yine: "Bunlar da şeriata uygun değil" deyip bu şiirleri de yakmış.

Üçüncü bin şiire başlayınca:

"Derviş yunus bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sıygaya çeker bir Molla Kasım gelir."


Beyitini görmüş ve şaşırmış: "Ben ne yaptım? Binlerce şiiri deryaya saldım!” demiş

Erenler derler ki:
" İlk bin şiiri sulardaki semekler-balıklar okur imiş. Yakılan ikinci bin şiiri ise gökte melekler terennüm edermiş. Üçüncü bin şiir de insanlara kalmış."

Yine kendisinden iki asır sonra gelen meşhur Kanunî Şeyhülislamı Ebüssuud Efendi, bir şiiri için fetvâ isteyenlere Yunus Emre Hazretlerinin ölümüne ve tekkesinin yıkılıp yakılmasına fetvâ vermiştir…
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Yunus Emre Hazretleri gerçek DERVİŞliğe ve Muhammedî Melâmete ULAŞanın bu Âlemde misafir ve garip olduğunu, ün ve post peşinde olamadığını bildirir:

Acep şu yerde var mı ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin


Geçici, İzafi, eğreti ve gölge bir hayat Misafirliği ve seyyahlığı içinde, ASL Olan SILAdan ayrılık içinde Gurbet gibi hızla dönen Dünyada..
Bağrımda gerçeği bilme yarası ve gözümde Sînemin Acı SU-yu ile gurbet garibiyim..



Gezerim Rum ile Şamı
Yukarı illeri kamu
Çok aradım uçmak tamu
Şöyle garip bencileyin.


Kamu: tümünü.
Uçmak: Cennet.
Tamu: Cehennem.


]Yersiz yurtsuz rüzgar gibi, gâh Rum İllerini Balkanları, Anadoluyu, gâh Arap Diyarını Haleb’i Şam’ı ve Daha yukarı diyarları gezer dururum...
İçimdeki OL-AN ise herkesin Kaçtığı CeHeNNeM ile Koştuğu CeNNeT nerde acaba diye aradım durdum gurbette, ASL-ımdan ötede ve koşuşturan insancıklar arasında garib garib..



Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam, kimseler ölmesin
Şöyle garip bencileyin…


Od: Ateş.

Kimseler de BEN gibi garip olmasın, gurbette hasret ateşine yanmasın ve hele hele kimsesiz olarak yapayalnız ölmesin şu gurbet illerde..
Şu âlemde benim gibi İÇ-indekini YAŞAyAN bir garip var mıdır acep?



Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin


Göynür: yanar, gevrer.

İçimdeki İlahî AŞK volkanı patladıkça dilim derdin der gözümden AŞKullah fışkırır..
Benim gibi Âşık Gariblerin halin bilirim de Özüm yanar hallerimize..
Sanki göklerdeki yalnız yıldızlar gibi garib kalmışım Özümdeki Çölde..



Nice bu derd ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin


Sin: Mezar.

Bilmem ki daha ne kadar bu AŞK ve Hasret derdiyle yanarım,
Sanırım ecelim gelene kadar çilelerimi sürüklerim..
Benim gibi AŞK Çilesi çeken garipleri belki de mezarda bulacağım kim bilir!..



Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin


Yuyalar: yıkayalar.

Sultan Sofrasına oturmadan, HALK İÇİnde HAKK ALLAH celle celâlihu ile dağdan dağa köyden köye dolaşıp ÂŞIKLAMalarımı çağırırken ölür kalırsam bir köşede..
Belki de üç gün sonra bir çoban, çoluk-çocuk bulur da soğuk SU ile yurlar dinmiş bedenimi, gariblere yakışırcasına yapayalnız kimsesiz ve SeSsizce gömerler toprağıma…



Hey Emre'm Yunus biçâre
Bulunmaz derdine çâre
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin


Şar (a, t): "Şehr"den bozma. Şe¬hir.

HaYYY Emrem Yunusum Çâresizim!
Derdinin çâresi derdi verende, yolculuğun ise O’nadır ve çâresi burada bulunamaz!
Ne çâreki YOL Yokuşta bu Dünyadasın İlden İle Ömrün tüket gez Garip Garip BENcileyin Huuuu!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Derunî bir Dervişliği dağdaki ardıç ağacı ve bir güvercin gibi doğal olarak yaşayan ve yaşatıp çile çekenlere içtenlikle katılıp halka çıkış yolu gösteren, gördüğü ırmak suyuyla çarkı dönen ve ırmaktan aldığı suyu üst kota yükseltip bırakan SU KOÇu da denilen bir Su Dolabıyla hayatını konuşan Yunus Emre Hazretleri:

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emr eylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim…

Ben bir dağın ağacıyım
Ne tatlıyam ne acıyım
Ben Mevla'ya duacıyım
Derdim vardır inilerim

Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevla'ya aşık oldum
Anın için inilerim

Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım kırdılar
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim

Dülgerler her yanım yondu
Her azam yerine kondu
Bu imkan Hak'tan geldi
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün beni neler çekerim
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fani de kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim


Dostun DERDini ancak HAKK Dostları çekecektir.
Âğyârına Mâni Efradına Câmidir.
Acısı-tatlısı içi içe gerçeği çiçek açtırır, meyve verdirip tohuma durdurur.
Acı gerçekleri çok az âşık Yunus Baba kadar Melâmet Mürüvveti içinde asırlara yazamamıştır.

Çok sevdiği Hakk Teâlâ’ya:


Yâ İlâhî ger suâl itsen bana
Bu dürür anda cevabım uş sana…


Bir isyan değil naz-niyaz neşesinin söylenişidir.

Çün günah murdarların murdarıdır
Hazretinin anı yumak kârıdır


Günah denilen ve bizim ürettiğimiz kirli işlerin en pisini ancak sen temizleyebilirsin.
Muhammedi TEVBE BİZ BİRliğimizde arzederiz inşallah
El TeVVâB ALLAH celle celâlihu Tevbeleri kabul buyurandır.
Ve bizden bunu Senden dilememizi emretmektesin


Sen gerek lûtf ile anı örtesin
Pes ne hâcet murdarı açıp tartasın


Böylesi pis murdar günahları Senin şanın gereği lütfedip örtmen yakışır.
Bu pislikleri açıp tartmaya ne hacet var?


Sen temâşâ kılasın ben hoş yanam
Hâşâ lillah ey Rabb ül enâm…


Ben senin eserin olarak ateşlerde yanayım da sen seyredesin. Asla-katiyyen-Allah korusun tüm canlıların Rabbı olan Rabbım…

Kendi melâmetini, mürüvvet yiğitliği samimiyetiyle ortaya döküp aff dilemekte ve daha sonra olacaklar için ise:


Geçmedi mi intikamın öldürüp
Çürüdüp gözüme toprak doldurup

Bir avuç toprağa bunca kîl ü kaâl
Neye gerek ey Kerîm ü Zü’l-Celâl…


Bir avuç topraktan yarattığın bana verdiğin doğum, hayat, ölümle toprak göze toprak doldurup da hakkımda bunca dedikodu sözlerine ne gerek var ey Celâlinden ikram eden Rabbım!..
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Re: YÛNUS EMRE DİVANI ŞERHİ

Mesaj gönderen kulihvani »

Yunus Baba, Naz-Niyazın Doruğunda:

Bugün canım yolda koyam,
Yarın ivazın veresin.
Arz eyleme uçmağını,
Hiç arzum yok uçmak için.


İvaz: ıvaz, karşılık, taviz.
Uçmak: Cennet.


“Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için”

Buyurarak arzedilen cennete arzu duymaması ve Cemâlullahı dilemesi zıd gibi gözüken zıdların zevki olan Muhammedî Melâmeti âşıkça anlatır.
Ben, Ben dediğim bu İKİlik kisvemi soyunayım da, Yolda yığılıp kalsın çırılçıplak sana SALL edeyim SILAma yöneleyim de, SEN de elbette vâdini tutarsın Cemâlullahın ihsan edersin!


Sonra kendisine dönüp en ileri eleştiriyi yöneltir:


Yârenlerinden utanıp günahı gizli işlersin
Yaradan Hâlıkın hazır niçin andan utanmazsın


Etrafındaki insanlardan utanıp da günahları işlerken neden her an hazır ve bakıp duran Yaratan Hâlık Teâlâ’dan utanmıyorsun?
İnsanın Kulluk İmkanla İmtihanı gereği AKIL Anan Kartına yüklenen İKİ-lik denemesinde,
Halkından utanıp da Halkı Yaratandan hal-i hazırda huzurunda iken, şahdamarından da yakın AKRABA iken O'ndan utanmayışın Aklen acısını hissetmekte!..
Huzurunda Hazır Olduğu ALLAH celle celâlihu yu DUY-up UY-madan HIZIR ARAmasına şaşmakta!..



Taşum göynü içüm ham
Dirliğüm budur müdam
Yol varmadan bir kadem
Arş’tan verirüm haber…


Taşum: Dışım
Göynü: Göynük, gevrek, yanık.
Kadem: Ayak. Adım.
Müdam: Devam eden. Sürekli. Dâim ve bâki olan. Mübtelâ olan.
Her nefeste Allah adın de müdam
Allah adı ile olur her iş temam
Süleyman Çelebi


Dışımı, olgun hatta gevremiş-göynümüş göstersem de içim ham.
Kemâlât Yolunda bir adım atmadan ta Arş’a ulaşıp Hayalî Haberler vermekteyim.
Dış Düzenimle İç Dengemin Resulî SEViyeye ulaşamaması bende İKİ-lik Dirliksizliği kurdu.
Mânâ Âleminde bir adım bile atmadan ARŞ-ın İSTİVAsından dem vurmaktayım hayalen!..



Dakındım şeyhlik adın
Kodum Mâşuk tâatın
Verdüm nefsin muradın
Kanı Hakk ile bazar?..


Dakındım: Taktım, kendime isim edindim.
Tâatı: İbadet etmek. Allah'ın (cc) emirlerini yerine getirmek. İtaat etmek.
Kanı: hani, nerede?


Şeyhlik adını takındım.
Kendimi BİLip RABBımı BİLmeden,kendi rüşdüme Ermeden başkalarını RÜŞDe Erdirmeye MÜRŞİDim diye çıktım meydana!
Oysa Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem den Muradullahı DUYup EMRullaha Uyacaktım.
Bense Hakk Teâlâ’nın ibadetini bıraktım.
Nefis ne isterse yerine getirdim, hevâ ve hevesi yuttu beni.
Peki nerede Hakk Teâlâ ile alış-veriş bazarı?..
Nerede ne için Yaratıldığım ve nereye gitmekteyim, dünyanın 1 saatlik dönüş hızı olan 1600 km/saat hızla..
Kapandı mı kabir kapısı ve kalktı mı Ulu Mizan ve Adalat Terazisi?!..
Resim
Cevapla

“►Allah Dostları Divan Şerhleri◄” sayfasına dön