SAKIN TERK-İ EDEB' DEN

Cevapla
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

SAKIN TERK-İ EDEB' DEN

Mesaj gönderen MBurak »

SAKIN TERK-İ EDEB'DEN

Resim

Osmanlı Divan şairlerimizden 17. asırda yaşamıştır. Aslen Urfalıdır. Peygamberler şehri Urfa’nın manevi ikliminde iyi bir eğitim alan Yusuf Nâbî, çocukluk ve ilk gençlik yıllarından sonra İstanbul’a göçmüştür. Tasavvuf terbiyesi de görmüş olan Peygamber âşığı Nâbî, padişah IV. Mehmed döneminde Hacca gitmek üzere (sene 1678)bir kısım devlet erkânıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Kafilede bulunan Eyüplü Rami Mehmed Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Resul-i Kibriya’nın (s.a.v) beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nabi’ye hiç de hoş gelmedi.
Paşayı uyandıracak bir şekilde aşağıdaki meşhur beyitleri söylemeye başladı:

Sakın terk-i edepten, küy-i mahbub-ı Hüdadır bu!
Nazargah-i ilahidir, Makam-ı Mustafa’dır bu.

Müraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergâha,
Metaf-ı kudsiyadır, büsegah-ı enbiyadır bu.


Resim

Açıklaması şöyledir:

Edebi terk etmekten sakın! Zira burası Allah-u Teâlâ’nın beldesidir.
Burası, Hakk Teâlâ’nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir; Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) makamıdır.

Ey Nabi, bu dergâha edebin şartlarına dikkat ederek gir. Sakın edebi basite alma.
Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşini öptüğü bir yerdir
.

Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı, doğruldu. Nabi’ye dönerek:

"Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları?” diye sordu.

Yusuf Nabi:
“Bunları daha önce herhangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok!” dedi.
Paşa:
“Öyleyse bu aramızda kalsın” diye ikaz etti. Nabi sustu, yola devam ettiler.


Nâbî bu şiiri yolda yazmıştır. Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir.
Ravza-i Mutahhara’ınn minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır.
Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine:
“Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nerden öğrendin?” der.
Müezzin şöyle cevap verir:
“Bu gece rüyamda Efendimiz (s.a.v)’i gördüm, bana dedi ki: Ümmetimden Nâbî adında bir şair, benim hakkımda şu kasideyi yazdı, hoşuma gittiği için bunu okumanı arzu ediyorum. Ben de rüyamda Efendimizden öğrendiğim beyitleri aynen okudum.” Nâbî, sevincinden oracığa bayılıp düşer. O, bu iltifata, Rasulullah Efendimiz’e duyduğu edep ve muhabbetten dolayı nâil olmuştur.

Hz. Mevlana’ya göre edep; insanın bedenindeki ruhtur, enbiyâ ve evliyânın göz ve gönül nurudur, şeytanın katilidir, insanla hayvanı birbirinden ayıran en önemli vasıftır.

Edep bir tac imiş nûr-i Hüdâdan
Giy ol tâcı, emin ol her belâdan


Allah ve Resulüne yükselen merdivenin basamakları, ancak edeple çıkılır...
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
MBurak
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye
Mesajlar: 415
Kayıt: 12 Ağu 2007, 02:00

şiir'i

Mesaj gönderen MBurak »

Resim

SAKIN TERK-İ EDEB'DEN

Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ'dır bu.!..

Felekte mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir;
Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu!

Habîb-i Kibriyâ'nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.

Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.!


Nâbî


Günümüz Türkçesi ile;

*Burası; Allah Sevgilisi'nin beldesi, Hazret-i Peygamber'in Cenab-ı Hakk'ın nazar buyurduğu Temiz Bahçe'si (Ravza-i Nebî)dir; (öyleyse) edep hatası işlemekten (tir tir titreyerek) sakın!

*Bu gökteki yeni ay, Selâm Kapısı'nın (Bâbu's-selâm) yüreği yanık aşığıdır; (Öyle ki, göklerdeki) Cevza Yıldızı bile ışığını, onun kandilinin nurundan almaktadır.

*Bu Allah'ın yüce Sevgilisi'nin mübarek İstirahatgâhı (Türbesi)'nın fazileti öyle yüksektir ki, Cenab-ı Hakk'ın izni ve rızasıyla arşına çıkartılmıştır.

*İnsanlık karanlıktan, bu toprağın ışığı sayesinde kurtuldu. Çünkü o, mevcudatın gözlerine şifa veren bir sürmedir; o nur sayesinde görmeyen gözler bile açılır.

*Nabi, (kimin huzuruna çıktığını bir düşün ve) bu dergâha; edep şartlarına eksiksiz riayet ederek gir! (Zira) burası meleklerin bile (çok büyük bir edep ve saygıyla) tavaf ettikleri ve Peygamberler'in (öpercesine) tecelli ettikleri bir yerdir.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/brk.jpg[/img]
Cevapla

“Hikaye, Makale ve Yazılar” sayfasına dön