KUL İHVÂNİ 14. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi
Gönderilme zamanı: 29 Ara 2012, 12:08
KUL İHVÂNİ 14. SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi
Ahmed Er Rufaî kaddesallahu sırrahu Salâvât-ı Şerifesi
(17 Haziran 2011 Tarihli Kul İhvâni Sohbeti)
Sohbet kaydından yazan; Simurg
14. SALÂVÂT-I ŞERÎFE
Cevheratu'l-Esrar ismiyle anılan bu salâvât Ahmed er Rufaî Hazretlerine ait evraddır. Samimiyetle devamında pek çok sırların seyrine ulaşılacağı önemle bildirilmiştir.
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
LÂTİN HARFLERİ İLE:: Allâhumme salli ve sellim bârik alâ nûrike'l-esbaki Ve sırâtike'l-muhakkak Ellezi ebreztehu rahmeten Şâmileten livucûdike Ve ekremtehu bi şuhûdike Ve'stafeytehu linübüvvetike ve risâletike Ve erseltehu beşîran ve nezîra Ve dâiyen ilallâhi biiznihi ve sirâcen munîra Noktati merkezi bâi'd-dâireti'l-evveliyyeti Ve sırrı esrâri'l-elifi'l-kutbâniyyeti Ellezî fetakte bihi ratka'l-vucûdi Ve hassastehu bi eşrâfi'l-makâmâti bi mevâhibi'l-imtinâni Ve'l-makâmi'l-mahmûdi Ve âksemte bihayâtihi fi kitâbike'l-meşhûri li ehli'l-keşfi ve'ş-şuhûdi Fe huve sırruke'l-kadîmu's-sâri Ve mâi cevheri'l-cevheriyyeti'l-câri Ellezî ahyeyte bihi'l-mevcûdâti min ma'denin ve hayevânin ve nebâtin Kalbi'l-kulûbi Ve rûhi'l-ervâhi Ve i'lâmi'l-kelimâti't-tayyibât El-kalemi'l-a'lâ Ve'l-arşi'l-muhît Rûhi cesedi'l-kevneyni Ve berzehi'l-bahreyni Ve sâniye isneyni Ve fahri'l-kevneyni ebi'l-Kâsımi ebi't-tayyibi seyyidinâ Muhammed ibni Abdillah ibni Abdi'l-muttalib abdike ve nebiyyike ve habîbike ve rasûlike'n-nebbiyyi'l-ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslîmen kesîrâ bi kaderi azameti zâtike fî külli vaktin ve hînin. Subhâne rabbike Rabbi'l-izzeti ammâ yasıfûn ve selâmun ale'l-murselîn ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn.
MÂNÂSI:: Ey RABBim, önceki nûrun olan, Kendi mevcûdiyetin sebebiyle, kapsayıcı bir rahmet olarak ortaya çıkardığın; Kendini müşâhede ettirerek keremlendirdiğin; Nebîliğine ve Rasûlluğuna seçtiğin; müjdeci, uyarıcı olarak gönderdiğin; Kendi izniyle ALLAH'a bir çağırıcı ve nûruyla aydınlatan bir kandil, ilk "bâ" dâiresinin merkezdeki noktası, kutup "elif"inin sırlarının sırrı kıldığın; varlık çemberini kendisiyle yardığın; en güzel mevhîbeleri vererek en şerefli makamları, Makâmı Mahmûd'u kendisine mahsûs kıldığın; ehl-u keşfe ve şuhûda malûm kitabında hayâtına kasem ettiğin; kadîm sırrın ki sârî; cevherlerin cevheri bir "su" ki câri; ki bu suyla Sen ma'den, hayvan ve bitki gibi mevcûdâta can verdin; kalplerin kalbidir o, ruhların rûhu; hoş kelimeleri yayan; en yüce kalemdir; kuşatan bir Arş, iki kevnin bedenindeki ruhtur; iki deniz arasındaki aşılmaz berzah; ikinin ikincisi; iki kevnin de medârı iftihârı; Ebu'l-Kâsım, Ebu't-Tayyib; Seyyidimiz, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib (salallâhu aleyhi ve sellem), Senin kulun, nebîn, sevgilin, rasûlun, ummî olan nebîn, işte ona, onun âline, ashâbına çokça, her zaman ve anda Kendi zâtıyın azâmeti mikdârınca salât ve selâm ediver, onu mübârek kıl! RABBin işte O azîz olan RABBin, inkarcıların vasfettiklerinden münezzehtir!. Rasûllere de selâm olsun. İşte o hamd ki âlemlerin RABBine mahsustur!.
Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.
EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN
Ya Rabbulâlemin, ya Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!
Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.
Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.
Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.
Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.
Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!
El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!
Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.
“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”
ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi la işreke bi işreke veLa Havle Vela Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.
'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Elhamdu lilllâhi rabbi'l-âlemin ve çok şükür Yâ Rabbi'l-âlemin. Hamdu senâ olsun RaBB'ımıza, bizi bu anlara getirdiği için ve kendisinden haberdâr kıldığı için!.
RABBu'l-âlemin kendi Rubûbiyyet rızâ ve rüşdünde yaşattığı için.
Daha doğrusu “bizimle berâber” demeye bile insan çekiniyor, biz onda yaşadığımız için, ya da bizde yaşıyor gözüktüğü için, kısacası bizi yaşattığı için RaBB'ımıza sonsuz hamdu senâ olsun. Şükürler olsun!. İnşaallahu'r-rahmân…
İnsan öyle bir garip şeydir akıl ki, bir usturanın ağzı gibi, iki yüzün arakesiti gibi bir noktadadır akıl.
Bir ince sırdır insan dediğimiz şey Barbaros.
Aslı “ins” ins’ inden ibârettir yani. Baştaki in, “en” demektir. Yarattıkları içerisinde “en” oluşudur.
Muhammedî bir pozisyonda bulunuşudur. Son noktada oluşudur.
O’nu anlama kâbiliyeti istidadı kendinde melekesi verilmiş olmasıdır.
Hilâfet budur. Ondan dolayı da halîfedir ve ihtilaf da edebilir. Hizbu'ş-şeytana kadar gidebilir.
Bu bulunduğu usturanın ağzı gibi dediğim yerin adı “din”dir.
Ve burada akıl, zâhirinde dünyâyı, bâtınında âhireti yaşar. Nerede?
Bu arakesitte. Usturanın ağzında. Tel canbazının ayağının altındaki telde yâni.
Sağa atarsa dünyâ, sola basarsa âhiret.
Ama ikisini de zâhir ve bâtını seviyelediği zaman, dinde seviyelediği zaman.
İşte teslim olursa buna müslim, îman ederse mü’min deriz.
Gerçekten Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLeme tâbi olursa, yâni ALLAHu zu'l-Celâl'e tâbi olursa velî olur.
İtaat ederse ehli olur. Ehl-i MuhaMMed Aleyhi's-selâm ya da Ehlullah olur.
Yâni bunlar bir makam ve yükseklik değildir.
Bunlar bir anlayış tarzıdır. Yaşayış tarzıdır. Hissediş tarzıdır.
Kendi yaşıyor gibi değil, onlar yaşıyor gibi anlayabilmektir.
Öyle yürekler, pâk ve temiz, gerçekten müteeddib, ,mütezekka, taayyib, mutahharun ve musaffa yürekler vardır ki, onlar da ALLAH Dostları, Ehl-i beyt Aleyhi's-selâm, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ve RABBu'l-âlemîn alenen yaşar. Gerçekten yaşar.
İşte bunlardan bir tânesi de Ahmed Er-Rufâî Hazretleridir. 14. Salâvât, onun salâvâtıdır.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri benim hayâtımda en çok gönül bağı kurduğum sevdiğim ama üzerinde çalışma imkânı çok bulamadığım bir zâttır. Hasan-ı Şâzelî Hazretleri ile berâber.
Kendisine karşı sonsuz bir bağımız ve hani ne olursak olalım, bir babanın çocuğu olur, birisi yaramaz olur, birisi yarar olur ama ikisini de sever.
İkisine de bağlılığı vardır. Birinde üzüntü duyar, birinde sevinç duyar fakat bağlılık vardır. Biz de öyleyiz.
Bir zamanlar, geçen zamanlar içerisinde, biliyorsunuz ben 18 sene civârında deniz kenarına giderdim yazları. Sâhile gider orada “Lâra Zevkleri” ya da “Lâra şiirleri” o dönemler geldiğinde göreceksiniz.
Hep Lâra, deniz fırtınaları, şunlar bunlar anlatılacak.
İşte öyle bir zaman içerisinde, o fırtınalı günlerimde zamanlarımda Ahmed Er-Rufâî Hazretlerini görmek istedim. Yâni gönlüm istedi.
Bir ikindi zamânı, akşam olmamıştı, ikindi geçmişti, bir zaman içerisinde bir siluet hâlinde, denizden yürüyerek deniz kenârına geldiğini, benden birazcık daha boylu ama ufacık tefecike yakın bir insan, sakalları seyrek, sanki kırmızı kırçıllı bir yüzle, başında siyah bir sarık var.
Alelâde sarılmış gibi, diyebileceğim bu kadar.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri , Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLeme karşı o kadar büyük bir saygı ve muhabbet duyan bir zâttır ki, “Efendim bu kişi otururdu orada sabahtan akşama kadar namaz kılardı, oruç tutardı” felan bunlar farzdır.
Yemek yemek, su içmek, tuvalete gitmek gibi farz-ı ayn şeylerdir.
Mesele bunlardan daha ötededir.
Yâni Ahmed Er-Rufâî Hazretleri, Rufee kendi kabilesinin ismidir. Oradan gelmektedir.
Onun o muhteşemliği, şimdi yerinde yeller de esse, onun tılsımını kullanarak insanlar avurtlarına şiş sokup çıkarsalar da, onu bedenlerine sokup çıkarıyorlar.
Oysa Ahmed Er-Rufâî Hazretleri insanları bugün bile hayret ve dehşette bırakacak kadar muhteşem bir kerâmet zirvesindeki bir zâttır.
ALLAH Celle Celâluhu himmetini canevlerimizde can eylesin inşae ALLAH.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri Efendimizin salâvâtı gerçekten o meşhur halılar var ya, ipek halılar, İran’da vs var. Santimetrekaresinde şu kadar düğüm var.
Halının kıymeti bundan anlaşılır.
Ne kadar çok düğüm varsa o kadar halis muhlistir.
En ince iplikten dokunur hakaik ve dakaiklerdir işte böylesine bir halı gibi dOKUnmuştur!..
Hakîkatler ve incelikler, letâif gergefine gerildi mi burada artık alış-veriş olmaz.
Halbuki demin söylediğim usturanın ağzındaki akıl dünyâdan alır âhirete verir. Bir alış-veriş için yaratılmıştır.
Oysa bunlar akıllarını nakil yaptıkları için, oysa bunlar nakillerini kendi vicdanlarında yaşayan Hayy olan Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemden ve HaYY olan Rahmeten li'l-âlemîn’den ve HaYY olan RABBu'l-âlemîn’den aldıkları için her an vahyî, veysî, vehbî, kesbî, mekanizmaları ile çalışan zâtlardır.
Bizler için dînimizde, dünyâmızda ve âhiretimizde çok muhteşem olan şeyler onlar için bir görevdir.
Sanki cehennemin içerisinden 1 sn’de geçersek yanmayacakmışız gibi bizi yıldırım hızıyla geçiriyorlar. Biz yanmıyoruz.
Onlar geri dönüp yine geçirmeye devam ediyorlar, durmadan bu işi yapıyorlar. Hiç bıkmıyorlar.
İşte bu insan aklına anlatılacak bir esrar bir sır asla değildir.
Ve insanlar buralarda elenir giderler Barbaros.
Ben hep bunu dağa çıkışa benzetirim.
Siz Hasan Dağı’na çıkacaksınız. 50 kişi aşağıdan çıkarsınız, belli bir yere gelirsiniz 40 kişi kalır.
Şişmanlar, soluk alamayanlar, kilolular, yorulanlar vs hep oralarda dökülür artık.
Ne zaman ki Kartal Gölüne çıktınız 20 kişi kalmaz, ama ne zaman yukarıya vurunca hava basıncı azalır insanın iç basıncı artar, birçok insanların ağzından burnundan kan gelir.
Ya da kıpkırmızı olur yüzü, dalağı şişer, nefesini yetiştiremez.
İşte buralarda elene elene dağın tepesine çıkarsın.
İlkokul üçüncü sınıfa giden Fâtih çıkmıştır. 70 yaşında teyzem çıkmıştır.
Ama pek çok delikanlı aşağıda kalmıştır.
Anka ile falan çıktığımız zamanı söylüyorum.
Bundan şunu söylemek istiyorum.
Bu elekler öyle garib eleklerdir ki, “Kûn Fe yekûn” Elekleri denene denene gider.
Ve insan aklı ister ki kendi istediği yerde denensin. Böyle yaratılmıştır.
Halbuki aslâ böyle değildir. Kader kaderullah’tır.
Bütün mesele Sadâkatle, Samîmiyetle ve Sabırla Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi İZlemektir.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi İZlemeyenlerin duydukları sözler, âyetler, bunlar bilgisayara bakarak yemek yemek gibidir.
Ya da “yemek yiyorum” diye yazı yazmak gibidir.
Fiiliyata geçmez demek istiyorum.
Onun için Ahmed Er-Rufâî Efendimiz gibi büyüklerimizi ALLAH Celle Celâluhu bizim meded merciimiz menbâımız kılsın inşae ALLAH.
Bizim târikatlarımızda, Kadirîdir, Nakşîdir, Rufaîdir vs.dir doğrudur.
Hangisinden olalım diye bir endişemiz asla yoktur. ALLAH’a şükürler olsun.
Çünkü biz ALLAH’ın izni ve inâyetiyle iyiysek de, kötüysek de, yapıyorsak da, yapamıyorsak da, ne ediyorsak da candan yürekten Ehl-i beyt Aleyhi's-selâm'a bağlıyız.
Ne zaman Somuncu Baba denilirse bizim babamızdır.
Ne zaman Abdulkadir-i Geylânî Hazretleri denilirse bizim dedemizdir.
Ne zaman Ahmed Er-Rufâî Hazretleri denilirse bizim dedemizdir.
Bizim güzelliklerimizle övünç duyarlar.
Yaramazlıklarımızdan üzüntü duyarlar.
ALLAH bizi bağışlasın, affetsin ve Rahmetine gark etsin.
Gelecek zamanlarımızı ve sıhhatlerimizi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimizin izinde ve dizinde kılsın.
Bu hususta bize meded eylesin. Kalblerimize ilham eylesin.
Ve onları işlemek nasib etsin inşae ALLAH!.
Ahmed Er Rufaî kaddesallahu sırrahu Salâvât-ı Şerifesi
(17 Haziran 2011 Tarihli Kul İhvâni Sohbeti)
Sohbet kaydından yazan; Simurg
14. SALÂVÂT-I ŞERÎFE
Cevheratu'l-Esrar ismiyle anılan bu salâvât Ahmed er Rufaî Hazretlerine ait evraddır. Samimiyetle devamında pek çok sırların seyrine ulaşılacağı önemle bildirilmiştir.
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
LÂTİN HARFLERİ İLE:: Allâhumme salli ve sellim bârik alâ nûrike'l-esbaki Ve sırâtike'l-muhakkak Ellezi ebreztehu rahmeten Şâmileten livucûdike Ve ekremtehu bi şuhûdike Ve'stafeytehu linübüvvetike ve risâletike Ve erseltehu beşîran ve nezîra Ve dâiyen ilallâhi biiznihi ve sirâcen munîra Noktati merkezi bâi'd-dâireti'l-evveliyyeti Ve sırrı esrâri'l-elifi'l-kutbâniyyeti Ellezî fetakte bihi ratka'l-vucûdi Ve hassastehu bi eşrâfi'l-makâmâti bi mevâhibi'l-imtinâni Ve'l-makâmi'l-mahmûdi Ve âksemte bihayâtihi fi kitâbike'l-meşhûri li ehli'l-keşfi ve'ş-şuhûdi Fe huve sırruke'l-kadîmu's-sâri Ve mâi cevheri'l-cevheriyyeti'l-câri Ellezî ahyeyte bihi'l-mevcûdâti min ma'denin ve hayevânin ve nebâtin Kalbi'l-kulûbi Ve rûhi'l-ervâhi Ve i'lâmi'l-kelimâti't-tayyibât El-kalemi'l-a'lâ Ve'l-arşi'l-muhît Rûhi cesedi'l-kevneyni Ve berzehi'l-bahreyni Ve sâniye isneyni Ve fahri'l-kevneyni ebi'l-Kâsımi ebi't-tayyibi seyyidinâ Muhammed ibni Abdillah ibni Abdi'l-muttalib abdike ve nebiyyike ve habîbike ve rasûlike'n-nebbiyyi'l-ummiyyi ve alâ âlihi ve sahbihi ve sellim teslîmen kesîrâ bi kaderi azameti zâtike fî külli vaktin ve hînin. Subhâne rabbike Rabbi'l-izzeti ammâ yasıfûn ve selâmun ale'l-murselîn ve'l-hamdu lillâhi Rabbi'l-âlemîn.
MÂNÂSI:: Ey RABBim, önceki nûrun olan, Kendi mevcûdiyetin sebebiyle, kapsayıcı bir rahmet olarak ortaya çıkardığın; Kendini müşâhede ettirerek keremlendirdiğin; Nebîliğine ve Rasûlluğuna seçtiğin; müjdeci, uyarıcı olarak gönderdiğin; Kendi izniyle ALLAH'a bir çağırıcı ve nûruyla aydınlatan bir kandil, ilk "bâ" dâiresinin merkezdeki noktası, kutup "elif"inin sırlarının sırrı kıldığın; varlık çemberini kendisiyle yardığın; en güzel mevhîbeleri vererek en şerefli makamları, Makâmı Mahmûd'u kendisine mahsûs kıldığın; ehl-u keşfe ve şuhûda malûm kitabında hayâtına kasem ettiğin; kadîm sırrın ki sârî; cevherlerin cevheri bir "su" ki câri; ki bu suyla Sen ma'den, hayvan ve bitki gibi mevcûdâta can verdin; kalplerin kalbidir o, ruhların rûhu; hoş kelimeleri yayan; en yüce kalemdir; kuşatan bir Arş, iki kevnin bedenindeki ruhtur; iki deniz arasındaki aşılmaz berzah; ikinin ikincisi; iki kevnin de medârı iftihârı; Ebu'l-Kâsım, Ebu't-Tayyib; Seyyidimiz, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib (salallâhu aleyhi ve sellem), Senin kulun, nebîn, sevgilin, rasûlun, ummî olan nebîn, işte ona, onun âline, ashâbına çokça, her zaman ve anda Kendi zâtıyın azâmeti mikdârınca salât ve selâm ediver, onu mübârek kıl! RABBin işte O azîz olan RABBin, inkarcıların vasfettiklerinden münezzehtir!. Rasûllere de selâm olsun. İşte o hamd ki âlemlerin RABBine mahsustur!.
Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.
EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM
istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke
VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN
Ya Rabbulâlemin, ya Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.
Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!
Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.
Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.
Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.
Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.
“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.
Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!
El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!
Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.
“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”
ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi la işreke bi işreke veLa Havle Vela Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.
'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyil-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''
Elhamdu lilllâhi rabbi'l-âlemin ve çok şükür Yâ Rabbi'l-âlemin. Hamdu senâ olsun RaBB'ımıza, bizi bu anlara getirdiği için ve kendisinden haberdâr kıldığı için!.
RABBu'l-âlemin kendi Rubûbiyyet rızâ ve rüşdünde yaşattığı için.
Daha doğrusu “bizimle berâber” demeye bile insan çekiniyor, biz onda yaşadığımız için, ya da bizde yaşıyor gözüktüğü için, kısacası bizi yaşattığı için RaBB'ımıza sonsuz hamdu senâ olsun. Şükürler olsun!. İnşaallahu'r-rahmân…
İnsan öyle bir garip şeydir akıl ki, bir usturanın ağzı gibi, iki yüzün arakesiti gibi bir noktadadır akıl.
Bir ince sırdır insan dediğimiz şey Barbaros.
Aslı “ins” ins’ inden ibârettir yani. Baştaki in, “en” demektir. Yarattıkları içerisinde “en” oluşudur.
Muhammedî bir pozisyonda bulunuşudur. Son noktada oluşudur.
O’nu anlama kâbiliyeti istidadı kendinde melekesi verilmiş olmasıdır.
Hilâfet budur. Ondan dolayı da halîfedir ve ihtilaf da edebilir. Hizbu'ş-şeytana kadar gidebilir.
Bu bulunduğu usturanın ağzı gibi dediğim yerin adı “din”dir.
Ve burada akıl, zâhirinde dünyâyı, bâtınında âhireti yaşar. Nerede?
Bu arakesitte. Usturanın ağzında. Tel canbazının ayağının altındaki telde yâni.
Sağa atarsa dünyâ, sola basarsa âhiret.
Ama ikisini de zâhir ve bâtını seviyelediği zaman, dinde seviyelediği zaman.
İşte teslim olursa buna müslim, îman ederse mü’min deriz.
Gerçekten Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLeme tâbi olursa, yâni ALLAHu zu'l-Celâl'e tâbi olursa velî olur.
İtaat ederse ehli olur. Ehl-i MuhaMMed Aleyhi's-selâm ya da Ehlullah olur.
Yâni bunlar bir makam ve yükseklik değildir.
Bunlar bir anlayış tarzıdır. Yaşayış tarzıdır. Hissediş tarzıdır.
Kendi yaşıyor gibi değil, onlar yaşıyor gibi anlayabilmektir.
Öyle yürekler, pâk ve temiz, gerçekten müteeddib, ,mütezekka, taayyib, mutahharun ve musaffa yürekler vardır ki, onlar da ALLAH Dostları, Ehl-i beyt Aleyhi's-selâm, Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem ve RABBu'l-âlemîn alenen yaşar. Gerçekten yaşar.
İşte bunlardan bir tânesi de Ahmed Er-Rufâî Hazretleridir. 14. Salâvât, onun salâvâtıdır.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri benim hayâtımda en çok gönül bağı kurduğum sevdiğim ama üzerinde çalışma imkânı çok bulamadığım bir zâttır. Hasan-ı Şâzelî Hazretleri ile berâber.
Kendisine karşı sonsuz bir bağımız ve hani ne olursak olalım, bir babanın çocuğu olur, birisi yaramaz olur, birisi yarar olur ama ikisini de sever.
İkisine de bağlılığı vardır. Birinde üzüntü duyar, birinde sevinç duyar fakat bağlılık vardır. Biz de öyleyiz.
Bir zamanlar, geçen zamanlar içerisinde, biliyorsunuz ben 18 sene civârında deniz kenarına giderdim yazları. Sâhile gider orada “Lâra Zevkleri” ya da “Lâra şiirleri” o dönemler geldiğinde göreceksiniz.
Hep Lâra, deniz fırtınaları, şunlar bunlar anlatılacak.
İşte öyle bir zaman içerisinde, o fırtınalı günlerimde zamanlarımda Ahmed Er-Rufâî Hazretlerini görmek istedim. Yâni gönlüm istedi.
Bir ikindi zamânı, akşam olmamıştı, ikindi geçmişti, bir zaman içerisinde bir siluet hâlinde, denizden yürüyerek deniz kenârına geldiğini, benden birazcık daha boylu ama ufacık tefecike yakın bir insan, sakalları seyrek, sanki kırmızı kırçıllı bir yüzle, başında siyah bir sarık var.
Alelâde sarılmış gibi, diyebileceğim bu kadar.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri , Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLeme karşı o kadar büyük bir saygı ve muhabbet duyan bir zâttır ki, “Efendim bu kişi otururdu orada sabahtan akşama kadar namaz kılardı, oruç tutardı” felan bunlar farzdır.
Yemek yemek, su içmek, tuvalete gitmek gibi farz-ı ayn şeylerdir.
Mesele bunlardan daha ötededir.
Yâni Ahmed Er-Rufâî Hazretleri, Rufee kendi kabilesinin ismidir. Oradan gelmektedir.
Onun o muhteşemliği, şimdi yerinde yeller de esse, onun tılsımını kullanarak insanlar avurtlarına şiş sokup çıkarsalar da, onu bedenlerine sokup çıkarıyorlar.
Oysa Ahmed Er-Rufâî Hazretleri insanları bugün bile hayret ve dehşette bırakacak kadar muhteşem bir kerâmet zirvesindeki bir zâttır.
ALLAH Celle Celâluhu himmetini canevlerimizde can eylesin inşae ALLAH.
Ahmed Er-Rufâî Hazretleri Efendimizin salâvâtı gerçekten o meşhur halılar var ya, ipek halılar, İran’da vs var. Santimetrekaresinde şu kadar düğüm var.
Halının kıymeti bundan anlaşılır.
Ne kadar çok düğüm varsa o kadar halis muhlistir.
En ince iplikten dokunur hakaik ve dakaiklerdir işte böylesine bir halı gibi dOKUnmuştur!..
Hakîkatler ve incelikler, letâif gergefine gerildi mi burada artık alış-veriş olmaz.
Halbuki demin söylediğim usturanın ağzındaki akıl dünyâdan alır âhirete verir. Bir alış-veriş için yaratılmıştır.
Oysa bunlar akıllarını nakil yaptıkları için, oysa bunlar nakillerini kendi vicdanlarında yaşayan Hayy olan Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemden ve HaYY olan Rahmeten li'l-âlemîn’den ve HaYY olan RABBu'l-âlemîn’den aldıkları için her an vahyî, veysî, vehbî, kesbî, mekanizmaları ile çalışan zâtlardır.
Bizler için dînimizde, dünyâmızda ve âhiretimizde çok muhteşem olan şeyler onlar için bir görevdir.
Sanki cehennemin içerisinden 1 sn’de geçersek yanmayacakmışız gibi bizi yıldırım hızıyla geçiriyorlar. Biz yanmıyoruz.
Onlar geri dönüp yine geçirmeye devam ediyorlar, durmadan bu işi yapıyorlar. Hiç bıkmıyorlar.
İşte bu insan aklına anlatılacak bir esrar bir sır asla değildir.
Ve insanlar buralarda elenir giderler Barbaros.
Ben hep bunu dağa çıkışa benzetirim.
Siz Hasan Dağı’na çıkacaksınız. 50 kişi aşağıdan çıkarsınız, belli bir yere gelirsiniz 40 kişi kalır.
Şişmanlar, soluk alamayanlar, kilolular, yorulanlar vs hep oralarda dökülür artık.
Ne zaman ki Kartal Gölüne çıktınız 20 kişi kalmaz, ama ne zaman yukarıya vurunca hava basıncı azalır insanın iç basıncı artar, birçok insanların ağzından burnundan kan gelir.
Ya da kıpkırmızı olur yüzü, dalağı şişer, nefesini yetiştiremez.
İşte buralarda elene elene dağın tepesine çıkarsın.
İlkokul üçüncü sınıfa giden Fâtih çıkmıştır. 70 yaşında teyzem çıkmıştır.
Ama pek çok delikanlı aşağıda kalmıştır.
Anka ile falan çıktığımız zamanı söylüyorum.
Bundan şunu söylemek istiyorum.
Bu elekler öyle garib eleklerdir ki, “Kûn Fe yekûn” Elekleri denene denene gider.
Ve insan aklı ister ki kendi istediği yerde denensin. Böyle yaratılmıştır.
Halbuki aslâ böyle değildir. Kader kaderullah’tır.
Bütün mesele Sadâkatle, Samîmiyetle ve Sabırla Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi İZlemektir.
Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLemi İZlemeyenlerin duydukları sözler, âyetler, bunlar bilgisayara bakarak yemek yemek gibidir.
Ya da “yemek yiyorum” diye yazı yazmak gibidir.
Fiiliyata geçmez demek istiyorum.
Onun için Ahmed Er-Rufâî Efendimiz gibi büyüklerimizi ALLAH Celle Celâluhu bizim meded merciimiz menbâımız kılsın inşae ALLAH.
Bizim târikatlarımızda, Kadirîdir, Nakşîdir, Rufaîdir vs.dir doğrudur.
Hangisinden olalım diye bir endişemiz asla yoktur. ALLAH’a şükürler olsun.
Çünkü biz ALLAH’ın izni ve inâyetiyle iyiysek de, kötüysek de, yapıyorsak da, yapamıyorsak da, ne ediyorsak da candan yürekten Ehl-i beyt Aleyhi's-selâm'a bağlıyız.
Ne zaman Somuncu Baba denilirse bizim babamızdır.
Ne zaman Abdulkadir-i Geylânî Hazretleri denilirse bizim dedemizdir.
Ne zaman Ahmed Er-Rufâî Hazretleri denilirse bizim dedemizdir.
Bizim güzelliklerimizle övünç duyarlar.
Yaramazlıklarımızdan üzüntü duyarlar.
ALLAH bizi bağışlasın, affetsin ve Rahmetine gark etsin.
Gelecek zamanlarımızı ve sıhhatlerimizi Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem Efendimizin izinde ve dizinde kılsın.
Bu hususta bize meded eylesin. Kalblerimize ilham eylesin.
Ve onları işlemek nasib etsin inşae ALLAH!.