Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim1. (a) SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi SOHBETi Kul İhvÂNi



Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

istiğfar antivirüsüMüz:
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.
Subhâneke Allâhumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâ ente vahdeke la şerîke leke estağfiruke ve etûbu ileyk.


Eûzu billâhi's-semîi'l-alîmi min e'ş-şeytâni'r-racîm
Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm

Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

''Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedîni'l-fâtihi limâ uğlika ve'l-hâtimi limâ sebeka Ve'n-nâsiri'l-hakkı bi'l-hak ve'l-hâdi ilâ sırâtike'l-mustakîm Sallallâhu aleyhi ve alâ âlihi ve ashâbihi hakka kadrihi ve mikdârihi'l-azîm
Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidina ve mevlâna MuhaMMedîn sallallâhu Teâlâ aleyhi ve sellem.
Hakk vakad hılleti edrikni Ya Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem.
''

Hamd ALLAHu Zu'l-CELÂLe olsun. Sonsuz sınırsız. Şükür her an herşeyi yaratmakta olan ALLAHu Zu'l-CELÂLe, Rubûbiyyet kevniyyetine şâhidlikte iştirak olsun!.
Elhamdu lillâhi RABBi'l-âlemîn.

Not: Salâvât-ı Şerifelerin derlemesini yapan, Antalyada Ebdeî YURDunda Siirtli diye meşhur, Kur'ân ve Hadîs Hafızı ve Kâmil Muhammedî Muhammed Sıddık Hekim Hocamız'a sonsuz RAHMetler diler dâima dualar ederiz..

Allah (cc) razı olsun!..


İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan, hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:

Resim

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

"Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Resim Abdike ve nebîyyîke ve Resûlike en nebîyyî'l ümmiyyi Resim Ve alâ alî seyyidinâ Muhammedîn ve ezvâcihi ümmühati'l mü'minine ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrahime ve alâ âli seyyidinâ İbrahime fi'l âlemine Resim İnneke Hamîdûn Mecîd." :
" ALLAH'ım!... Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyi'l-Ümmî'n olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sav)'e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sav)'in ailesine ve mü'minlerin anneleri olan eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine ve salât ve selâm eyle!... Efendimiz İbrâhim (as)'a ve Efendimiz İbrâhim (as)'ın ailesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü sen Hamîdsin-Mecîdsin!..."

Azîz kardeşim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz üzerine salâvât getirmek her müslümana farzdır.
Ve âyet-i celilelerle sabittir.
Fıkhî konu olmakla beraber İsm-i Şerîfi anılınca peygamberimiz MUHAMMED aleyhi's-selâm'ı sıla : kavuşum ricâmızı ederiz.

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
Resim---“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne ale'n-nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen) : Şüphesiz, ALLAH ve melekleri Peygambere SALL ederler. Ey îman edenler, siz de ona SALL edin ve tam bir TESLÎMİYET-le ona SELÂM verin!.”
(Ahzâb Sûresi, 33/56)

Salâvât, bilene (ehline) farz-ı ayndır.
Salâvât, kısaca ve kesin olarak :
"ALLAH'ım!
Beni; MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin İnancımda ŞUURUnu BİLmek-Amelimde NÛRUnu BULmak- Ahlâkımda SüRURUnda OLmak ve Hâllerimde-değişmez huyumda ONURUnu YAŞAmakla MuhaMMedî OLuşumun Şerefine SALLet- ERdir."duamızdır.
Asla MuhaMMedîleşmek dileğidir.
Muhterem, Mübârek, Müstesna, Muazzam, Muhteşem ve Mukaddes Muhammed Aleyhi's-sâlatü ve's-selâm'a;
AKan suyun deryaya isalesi (ulaşımı, akımı) gibi kavuşup, O'nun; söz, fiil, ahlâk ve hâlleriyle hâllenip MuhaMMedî OLşuûruyla buluşmaktır.
Her emir, vücûb ifâdesi olup vâcibtir.
Salâvât; ALLAH Tealâ'nın EMRinin işlenmesi ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in HAKKının ÖDEnmesidir.

ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'in zikrimize hâşâ ihtiyacı olduğundan dolayı değildir.
ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'i zikr edişimize sebeb, emirdir.
Sistemin ve kulluğun gereğidir. Salâvât da böyledir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ihtiyacını ALLAHÜZÜ'l-CELÂL görmüştür.
Muhtaç olan kendimiz olup; ALLAHÜ ZÜ'L-CELÂL'e tâbi' olabilmek için önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tâbi' olmaya; Me'mur, Mecbur, Muhtaç ve Mahkûmuz.
Bunun için ise 7 letâifimizle birlikte BizZÂT buluşmamız lâzım ve lâyıkıdır.
Yaşayan bir insan için tasavvufun BİRliği, DİRİliği ve Diriliği, bu bağlantıyı kurmak hüneri, çabası ve azmidir.
Bu ise ihtiyârî ve keyfî olmayıp mecburîdir.

Sistemin; selâmeti, rahmeti ve velîyy-i ni'meti olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e saygı ve teslimiyyetin yolu salâvâttır.
Salâvâtı dar anlamda "dua"diye târiflemek ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için bir şeyler istediğini sanmak ilm ve edeb eksiklilğindendir.
İşin aslı âcizâne;
Buz Dağı (Benlik Dağı) olan insan NEFSinin i'tidal üzere eriyip; Terbiye, Tezkiye, Tasfiye ve Tecliye işlemleri sonunda pırıl pırıl, tertemiz ZemZem gibi SILAya SALL Ederek-akarak (salâvât arz ederek) Rahmet deryasının sûrekli SALLÂTına kavuşmaktır.

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Resim---Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun): Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini hem temizler hem de arındırırsın. Ve salli aleyküm : onlara salât et. Şüphesiz ki senin salâtın onlar için sükûnettir. ALLAH işitendir, bilendir." (Tevbe 9/103)

Sekînet : sakinlik, kararlılık, rahatlık, gönül rahatlığı, kalb yatışkınlığıdır.

Salât, duadır da...
Ne var ki bu dua Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salât olunca binbir dilekli dua değil de tek dilekli dua olur.
Bu tek dilek ise hem yukarıdaki âyet-i celiledeki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in duasına salâtına, salâtla isal ve kavuşma dilekçesi, arzu ve azmidir.
Mevali : mevlâlardır. İnsanoğlu câhil kalırsa; emvâli (mallar) mevâlisi (efendileri), insanlar da mallarının köleleri olur ve kıble karışır.
İlk sözüne (Ahdullah'a) sadakat sadakası sorulur...
Kulun zâhirinin tâhiriyesi ve bâtının tezkiyesinin; işinin uzman ustası olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in işi ve mârifeti olduğu beyân buyuruluyor.
Sonsuz noktada kıyısı olan umud ummanı gibi heran; salât-ı Resûlullah, her damlayı çağırıyor ve ümmetini tevhid bileliğine dalga dalga sesliyor...
Selâmetin, sükûtun, sükûnetin ve emniyetin; özdeki emânetin emniyetçisi Muhammedü'l-Emin Aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın sılasında olduğunu ezelî ve ebedî Ezân-ı Muhammediyye ile ilân edip duruyor...
Evet, kimisi : "Semiğnâ ve ateğnâ!: duyduk ve uyduk!"(Bakara 2/285) diyor;
Kimisi de "Semiğnâ ve aseynâ: duyduk ve isyân ettik!" (Bakara 2/93; Nisâ 4/46) diyorlar...
Tevhidullahı Tercih edip etmemek ise insan sûretinde ve aklı olanların bileceği iştir artık..

Ahmak kişi kendini bilmez, hayatı bilmez, nereden gelip nereye gittiğine bakamaz, "acaba!"lar içinde bocalar durur.
Tâ ki canı çıkıncaya kadar.
Âlim ilme ciddî bir çaba ile ulaşır.
Ârif irfâna çİLE ile ulaşır.
Âşık Hakk celle celâluhu'ya BİLe ile ulaşır...
İLE” lik yüzük-parmak gibiliktir
BİLE” lik et-tırnak gibiliktir…
Kuru lâfla peynir gemisi yürümez.
SEVen SEVdiğinin EMRinde olur.
Onun her arzusunu baş tacı eder ve BİLElilğine canını vererek aşkının bedelini en kıymetli canıyla öder de şâhid olur, şehîd olur.
Sistemin evvelinde (başlangıcında) ve âhirinde (sonucunda) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vardır.
Onun içindir ki;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a perdelidir.” buyurdu.
(İbni Mes’ud radiyallahu anhudan; Taberanî)

Resim---Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem: ''“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”.''
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Resim---Fadale İbnu Ubeyd radiyallahu anhu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dua eden bir adamın, dua sırasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e salat ve selâm okumadığını görmüştü. Hemen: "Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp: "Biriniz dua ederken, Allahu Teala'ya hamd-u send ederek başlasın, sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 'e salat okusun, sonra da diledigini istesin" buyurdu.
(Tirmizî, Da'avat 66, (3473, 3476); Ebu Davud, Salat 368, (1481); Nesai, Sehv 48, (3, 44)

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Dua sema ile arz arasında mevkûftur (durdurulmuş, tutuklu, bağlı). Ta ki senin peygamberinin üzerine salâvât getirinceye kadar-Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. “Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun!” buyurdu
(Ömer radiyallahu anhu’dan; Tirmizî, Salat 352, (486)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Yanında anıldığım kimse bana salâtta (getirmekte) hata ederse, (kendisi için) cennet yolunda hata etmiş olur." buyurmuştur.
(Taberanî)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Kim bana bir kere salât-ü selâm getirirse ALLAH ona 10 rahmet eder, 10 hatasını affeder, 10 da derecesini yükseltir." buyurmuştur.
(Enes (ra) dan; Buhârî-Edebde; İmâmı Ahmed, Nesâî, Ebu Yâ'lâ, Beyhâki, Hâkim)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :"Cuma günü Bana çok selât-ü-selâm getirin. Çünkü Cuma günü Bana selât-ü-selâm getirenin (selât-ü-selâmı) mutlaka Bana arz edilir." buyurmuştur.
(Ebi Mes'ud (ra) dan; Hâkim-Müstedrek; Beyhâki-Şû'abü'l-imân da; ayrıca İmâmı Ahmed, Ebu Dâvud, İbni Hibban)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Bana getirilen selât-ü-selâm sırat üzerinde bir nur olacaktır. Kim Cuma günü bana 80 kere selât-ü-selâm getirirse 80 yıllık günâhları bağışlanır." buyurmuştur.
(Ebu Hureyre (ra) dan; Dârekutnî-Sünen, ve İbn Şahin)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "Cuma günü, günlerinizin en fâziletlilerindendir. O günde benim üzerime selâtı çokça getirin. Zirâ, sizin salâvâtınız bana arz olunur. Ashab : "Yâ Resûlallah! Siz toprak olmuş hâlde iken bizim salâvâtımız size nasıl arz olunur?" diye sorulunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : "ALLAH, peygamberlerin cesedlerini yemeyi, (çürütmeyi) Arz'a (yeryüzüne) haram kılmıştır." buyurmuştur.
(İmâmı Ahmed; Ebu Dâvud; İbni Mâce, Sünen 1085-1636-637; Ebu'd Derdâ; İbni Hibban; Hâkim)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Kul İhvÂNi BURÛC Sûresi Sohbeti.. 23.02.2010
ResimEs-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM..


Evet şimdi bir salâvât yapalım.. salâvât bizim ana damarımız.. kim ki Kur'ÂN-ı Kerîm diyorsa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem.. kim ki din diyorsa Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem..
seyidinâ” dinimizin sahibidir.. yâni kendisi her gün okuduğumuz salâvât.. diyoruz ki birinci salâvât.. Hadis İmamı iki tane Hacer vardır tasavvufun yayın hayatında.. Biri İbni Hacerü’l- Heytemî, diğeri Hacerü’l- Askalanî.. İkisi de Mısırda yetişmişlerdir ve çok harika insanlardır.. ikisi de çileli hayatlar yaşamışlardır çok eserler vermişlerdir.. hadis üzerinde ikisi de ustadır.. sonradan gelmelerine rağmen hadis üzerinde büyük çalışmalar yapmışlardır..

SALÂVÂT-I ŞERÎFELERİMİZ


1. SALÂVÂT-I ŞERÎFE : İbni Hacer el Heytemî’nin, Salâvât-ı Şerîfe Câmi’asında,
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den vârid bütün salâvâtları kendisinde toplayan,
hadis-i Şerîf mesnedli ve en fâzilletli salâvât olduğunu belirttiği salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:Allahümme salli alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedîn Resim abdike ve nebîyyîke ve Resûlike ve'n nebîyyil-ümmiyyi Resimve alâ alî seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ümmühâtil-minîne ve zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ salleyte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyil-Ümmîn olan Efendimiz ve sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine salât ve selâm eyle! Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde salât ve selâm ettiğin gibi salât ve selâm eyle! Çünkü Sen Hamîdsin-Mecîdsin!”

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)


Resim

Resim

TÜRKÇESİ: Allahumme bârik alâ seyyidinâ ve mevlânâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve Rasûlike ve'n nebîyyil-ummiyyi Resim ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ezvâcihi ummihâtil-mu’minîne ve zurriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi Resim Kemâ bârekte alâ seyyidinâ İbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ İbrâhîme fil-âlemîn Resim İnneke Hamîdun Mecîd.

MÂNÂSI: ALLAHım! Kulun, Nebîn, Resûlün ve Nebîyyîl-Ümmîn olan Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve Efendimiz ve Sahibimiz Muhammed (salallahu aleyhi ve sellem)’in ailesine ve müminlerin anneleri eşlerine ve zürriyetine ve ehl-i beytine ve sahabelerine; Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’a ve Efendimiz İbrâhim (aleyhisselâm)’ın ailesine âlemler içinde bereket ihsân eylediğin gibi bereket ihsân eyle! Şüphesiz ki Sen Hamîdsin-Mecîdsin

(bereketli kıl: meymenetli, uğurlu, hayırlı, faydalı, saâdetli, mutlu, kutlu, birr ehli, iyilikçi kıl...)


ALLAHümme salli.. ALLAHümme bârik..
ALLAHümme, ALLAHım..
Lütuf ve LÂnet hüviyeti tercihinde, direk yapan-yaratan..
Onun için Lafzullah yakıcıdır.. zikirde felân rastgele verilirse tehlikeler doğurmuştur pek çok tarikatlarda..
ALLAHümme salli.. ALLAHım bizi zâhir ve bâtında lütuf sahibi kıl ya da, Lütfullah Lütf-u Rasûlullah sahibi kıl, SALL et bize, sıla nâsib et, Lâm sahibliği nâsib et.. “elif, lâm, mim” deki.. ALLAHım elif lam mim.. mimlik zâten mazhar ve mazdar olduğu için MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâma ait mâsivâ başlangıç noktası.. yâni orada olmak ya da ondan bir şey beklemek çok yanlış bir şeydir.. onu demek istiyorum..
Ancak onun lütfundan ki, güneşin ışığından, ısısından faydalanır gibi..
Sıla etmek, ana karnı gibi zâten.. kendisi Sıla-i Rahîm, NûR-u MiMin karnına götürür her şeyi.. her şeyi götürür..

Allahümme salli alâ” a’yan-ı sabitemi, o lütüf üzere kıl.. alâ, ona.. yâni Seyyidinâ, bizim Seyyidimiz.. nurun dâimiyetinin yaşayışı olarak Sîne geçişi, Sana geçişindeki.. yâni seyyid ki, dâimiyeti zâhir ve bâtın yaşayışında SÎNe çekendir.. SÎN, dâima benim anladığım insandır..

Rahmetli Siirtli Muhammed Sıddık Hocam toparlamıştı kırk kadar salâvâtı o zamanlar..
Seyyid.. Şerif..
Şerif, soyu İmam Hüseyin aleyhi's-selâma çıkan-bağlı olan kol.. İmam Hüseyin aleyhisselâm, İmam-ı MuhaMMedîyet...
Seyyid soyu İmam Hasan aleyhisselâma çıkan-bağlı olan kol.. Halife Hasan aleyhi's-selâm, Hilâfet-i MuhaMMedîyet..

Ve kıyamete kadar devam eden ki, Mehdi aleyhi's-selâmda İkİ kolun, zâhir ve bâtının birleşeceği, tek kişi de birleşeceği bildirilmiştir..

Seyyidinâ, bizim dâimiyet yaşayışımızın zâhir ve bâtın dâimiyetimizin bize yansıyan SÎN liği, SEN liği..
ve Mevlânâ Muhammedîn”.. velî, lütuf görüşdür.. öyle bir görüştür ki, içtiğiniz çay sizindir artık.. kim içirirse içirsin o çay sizindir.. daha sizden onu çıkarmak imkansızdır. bir saat önce içtiğiniz çayı nasıl çıkaracak?.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

İşte böyle bir lütuftur “size, sizi siz” olarak verilen bir lütufdur bu velâyet sizin “siz” oluşunuzdur.. iğreti değildir..
mevlâ, velî edendir.. müdür, idare edendir aynen.. önek “M” bunlar hep yapan kişiyi, âleti ya da yeri gösterir.. “celese” oturmaktır, meclis oturma yeridir.. bu “m”ler “mü”ler hep, işi yapan işi yapan âlet gibi şeylere getirilme ve ula velî kılan velî yapan velî eden mevlâna sondaki “na” biz demektir biz.. meselâ kâlemimiz sondaki “miz” nedir bizim bizim kâlememiz demeyiz, kâlemimiz deriz.. sondaki “miz”den anlarız ki ona biz ekidir.. mevlâke deseydi senin, mevlâi deseydi benim, mevlâhu deseydi onun, mevlâhum onların, mevlâkum sizin mevlânız gibi.. na nu bunlar hep eklerdir.. MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLem, saLLımız saLâtımız hep ona olsun.. MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLeme olsun..

burada hamid kökünü görüyoruz, hamede’den MuhaMMed.. burada dikkat edilecek bir şey var MuhaMMed aleyhisselâtı vesselâmın dâimiyeti.. önemli bir kelimedir çünkü dâimiyet, cereyan bağı gibidir.. yâni ana hat ilik gibidir.. daha doğrusu o bütün evvel âhir zâhir bâtının bağıdır.. dâimiyet dediğimiz ed Dâim ALLAH celle celâlehu.. bize ancak gelişi MuhaMMedî geliştir.. biz gerçekten dâimiyeti, ALLAH celle celâlihu dâimiyetini nerden bilelim.. Hayyum Kayyum Dâim olan ALLAH celle celâlihu.. nerden bileceğiz biz, sadece bize gelen şekilleşmiş anlatılır aklımıza kadar girecek olanları anlatırız..
MuhaMMed” burada, içte çift “M”yi görüyoruz dâimiyeti zâhir ve bâtında hakikatı desek bunu zâhir ve bâtında mı demeli yoksa doğrusunu mu demeli evvel ve âhir dâimiyetinin hakikatını zâhire yükleyen hakikatını bâtında kalmak üzere zâhire yükleyen onu demek istiyorum.. dâimiyeti içeri alsak iki tane “mim” koysak “ha” ve “mim” koysak diyorum evvelî âhiri içerdeki MuhaMMed aleyhisselâmda kalmak üzere bu bâtında hakikat olarak bize yansımak üzere bunlar zâhirde MuhaMMed olarak çıkar.. “ALLAHunurussemâatı velârd” diye bilmemiz için o Nurun, Nur-u Mim olduğunu anlamamız lâzım.. ALLAHın nuru çünkü, zuhur yeri olarak Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemdir, nurudur.. yâni abdike, abdi-kulu da.. abd nedir?.dâimiyet BİLE-liğini ayan-ı sabitede buluştur.. insan, ayan-ı sabitesinde dâimiyet BİLEliğini bulursa.. bunu nerden bulacak?. çarşıdan pazardan değil!. kendi şahdamarından yakın olan dâimiyet bileliğini “be SıRRı”nı “ayn” olarak “ayan”ı aynen yâni aynen.. neden aynen diyorum çünkü ayn sanki harfleri düşündüğümüzde, hemzelif ilahî bir harftir..
üç harftir bunlar;
hemzelif, ayn, gayn.
He, ha, hhaaa da üç harflidir.. hepsi aynı yerden çıkanlar..
göbekten çıkanlar hemzelif, elmacık kemiğinde kalanlar “ayn” ve “ha'' gırlaktakılar “ga” ve “hha”dır..
işte ayn akıl sahipleri için olan bir harftir onu demek istiyorum..
ayan-ı sabite deyip durduğumuz budur, hep akıldı.. rabdike, senin abdin Abdullah aleyhi's-selâm ve Nebiyyike Nebiyullah aleyhisselâm ve rasûlike Rasûlullah aleyhisselâtı vesselâm ve Nebiyyi’l- Ümmiyyi Habibullah aleyhiselâtı vesselâm..

“NeBe” nedir?.Nebe, BİLElik Nuru taşıyan.. a’mâdan, ana kaynaktan ALLAHın nuruydu ya.. ALLAHtan gelen NÛR.. nur nerden geliyor?. ALLAHtan.. işte onu diyorum.. oradan haber getiren.. ALLAH var ALLAH’ın NURu var.. başka bir şey demedik ne var, ne yok.. var olan O ve NURu.. kimse yok .. O NeBî, ALLAHtan haber çıkaran, nur çıkaran BİLElik nuru taşıyan Nebiyyi’l- Ümmiyyi.. Ümmiyy, yâni “ümmi” den kastımız, zâhir ve bâtın taşışı nurun bir şey olmayan nurun yâni Nurullahın öyle bir mazharı var ki “ümm” oluveriyor zâhir ve bâtın çıkıyor.. aynı şeyin iki yüzü.. her ne kişi isem evvelî ahiri kendimde değildir.. insan, evvelînden âhirinden habersizdir ancak zâhir ve bâtınını yaşar şu ÂNda..

هُوَ الْأَوَّلُ وَالْآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---"Huve’l- evvelu ve’l- âhiru ve’z- zâhiru ve’l- bâtın (bâtınu), ve huve bi kulli şey’in alîm (alîmun).: O, evveldir (ilktir) ve ahirdir (sondur), zahirdir (alâmetleri tüm varlıklarda görünendir) ve bâtındır (gizli olandır). Ve O, herşeyi en iyi bilendir.(Hadîd 57/3)

Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin;
Zâhiri ->Abdike,
Bâtını ->Nebiyyike,
Âhiri ->Rasûluke
Evvelî ->Nebiyyi ümmiyike..dir..

Ez Zâhir esmasının mazharı MuhaMMed Abdullah aleyhi's-selâmdır..
El Bâtın Makamı MahMud yâni MahMud aleyhi's-selâmdır
el Âhir AhMed aleyhi's-selâmdır..
Ve hadisler vardır âhir zamanda İsâ aleyhi's-selâm gelecek AhMed aleyhi's-selâmın şeriatını uygulayacak diye hadisler vardır.. ve Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin İncildeki İsmi de AhMeddir..

وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُم مُّصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِن بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Resim---"Ve iz kâle îsâbnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye mine’t- tevrâti ve mubeşşiran bi resûlin ye’tî min ba’dîsmuhû ahmed (ahmedu), fe lemmâ câehum bi’l- beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn (mubînun).: Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.” (Saff 61/6)

Buradaki şey İsâ aleyhi's-selâmın göğe kaldırılıp tekrar gelmesi vs. bütün bunlar başka anlamdadır..
Bu bir tevhid tekemmüldür.. şeriat, tarikat içinde eriyip gider.. öyle gelir ki tarikat da mârifet içinde eriyip gider.. öyle gelir ki mârifet âlemi de buharlaşır gibi gider ve hakikat zuhur eder..
İsâ aleyhi's-selâm, benim anlayabildiğim kadarıyla Mârifet Âleminin baş öğretmeni gibidir.. Musa aleyhi's-selâm Tarikat Âleminin.. İbrahîm aleyhi's-selâm şeriat âleminin.. Resûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz Hakikat Âleminin CEM’an..

İşte bu Nebiyyi’l- Ümmiyyyi ve alâ alihi.. ve alâ.. üzerine ki âli seydinâ MuhaMMed Efendimiz MuhaMMed aleyhi's-selâtü vesselâm’ın âline, âilesine efendim onun lütfuna erenlere.. Lütfunu en yâni en üst derecede; İnancını, Ahlâkını, Amelini ve Hallerini BİLip BULup OLup da YAŞAyanlara MuhaMMedîlere.. hepsine yâni MuhaMMedin ve ezvâcihi ve eşlerine, zevcelerine, ümmühati mü’minine.. âyetle sabittir ki mü’minlerin annelerimiz olan eşleri aleyhı's-selâmlara..

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi min’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Nebî (Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, Allah’ın Kitab’ında, mü’minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, Kitab’ta satır satır yazılıdır.(Ahzâb 33/6)

Ve’l- zürriyeti.. ve zürriyetlerine hulukul meşhun varya meşhur.. Ve hâlâ her nesil, taşınıp gitmektedir kıyamete kadar ALLAHa şükürler olsun..
ve Ehl-i Beytihi.. Zürriyetine ve Ehl-i Beytihi ve Ehl-i Beytine..
ve sahbihi.. ve sahabelerineki, haBBesine sahib çıkanlara haBBe HaBiBullahın iki “beBİLE-liğinin Hakikatını taşıdığı için HaBBe dir.. RaBB Teâlâ iki “be”sini habbe-Tohum taşır..
Burada çok incelik vardır RaBBe ile HaBBe arasında çok incelik vardır.. RaBBe, HaBBede zuhur eder çünkü.. HaBBe ise hiç bir şey ortada yok iken RaBBu'l-âleminde iken, ortaya çıktı tohumdu zâten.. HaBBe, tanecik demektir tohum demektir..
Bu çok ince bir sırdır yâni BİLElik SıRRı, “Be SıRRı”nın Hakikatları HaBiBuLLAH-ta gizlidir.. ve’s-SeLÂMmm..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

HaBiBullah, Nebîyyü’l- ÜMMî olarak Hakikat Makamında yer alır.. ama Nebiyyi üMMî, a’mâdan haber veren.. a’mâdan haber getiren kimdir?.
HaBBe”dir.. orada bir MuhaMMedî MuHaBBet varmış ki, burada ortaya çıktı.. onun temeli, oradadır yâni.. o “be” leri..mim, ha, be, be..
bu nasıl “be”dir ki BİLE-lik olarak bu ÂLeMe geliyor ve Eşyanın Hakikatı oluyor.. HaBBe o ki, bütün incir ağaçlarının tümünü götüreceğiz ve toplu iğnenin ucu kadar bir çekirdeğin içine sokacağız ve diyeceğiz ki: “Bütün incirlerin hakikatı bu NOKTa TOHUMdur!. bu bile değil, bu bile çok!. nerdeyse bir “atom”a indirircesine bakıp, eşyayı limite götüreceğiz!.” demek istiyorum..
Bu “be” ne “be”siymiş böyle.. veya nasıl “be”ymiş?.
Çünkü bunun fASLının ASLı, düz “ELİF”ti.. “ELİF”ti yâni, dört noktanın alt alta konuşundan ibâretti..
dört ana unsur gibi; Toprak-Ateş-Su-Hava gibi bu dört nokta üst üste konursa dikey bir “ELİF” elde edilir idi.. bu “ELİF” yatarsa ve böyle hafif iki kol açarsa, buna “be” denir ALTı NOKTAlanır.. bu bir tekne gibi hâl alır..
Bu “ELİF” üstten noktalanırsa “nun” olur alttan noktalanırsa “be” olur.. bir nokta atar yâni.. bu “nun” ve “be” bizim Tasavvuf Sistemimizde muazzam iki harftir “nun” ve “be”.. yâni Nun SıRRı ve Be SıRRı.. zor SIRlar.. bunu demek istiyorum..

Herkesin-her nefsin kendi tecellisinde, kendi kaderinde, kendi anlayışında yer alacak.. hatta Münir Hocam, bu SıRRın söylenmesini küfür kabul etmiştir..
Herkesin kendi erdiği, anladığı, bulduğu yerde kalsın anlamında..
Fakat bir hakikattır ki, bunun temeli-ASLı, “ELİF” tir..
Diğer harflerin oluşumu da hep bunları takip eder..
Eğer “ELİF” yuvarlaşırsa “vav” olur.. “vav” ters dönerse “mim” olur..
Hep bunlar birbirlerine benzeyen harflerdir ve temel olarak “ELİF” in oluşundan ibâret olurlar..

Harflerle ilgili çalışmayı inşeALLAH yapacağız ama, ne zaman yapacağız bilmiyorum!.
28 harf, 28 peygamber gibidir.. bunların içerisinde kendinden kendine harfler vardır “mim” gibi, “vav” gibi “nun” gibi.. yâni “ve” den “ve” ye.. “nun” dan “nun”a.. “mim” den “mim”e harfler vardır.. kendileri kendilerinin zıttıdırlar.. zâhir bâtınmim”leri.. zâhir ve bâtınnun”ları.. zâhir ve bâtınvav”ları.. bu üç harf, zâten ana işi yapandır..
Yâni, Nurullah, “mim”e vuracak ki “vavCÛDu” bulacak ki, zâhir ve bâtın çıkacak ortaya.. Hareketinden MADDE.. Harekesinden MÂNÂ çıkacak.. Bu ŞeÂNuLLAH İŞİnin adına da KÛN!. OL!. “kef” diyeceğiz yâni kâfi diyeceğiz yeter..

Nebîyyü’l- ÜMMî de böyle sırlar vardır.. zürriyetihi ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi.. HaBBe” budur.. “Sahabe”.. “sa” Samedî bir sahib oluştur ki; ihtiyaçsız, sebebsiz ve sonuçsuz bir MuhaBBettir Sahiblik Sebebi ve Sonucu yoktur..
Yâni öyle bir bağdır ki HaBBe, ne aklın nakilsiz anlayabileceği bir sebeb “be” si vardır, ne de sonuç “be” si vardır..
Çünkü HakikatMuhaMMedîyye vardır.. MuhaMMedî bir hakikat vardır.. ne bir ihtiyaçtan dolayı verilmiştir, ne de ihtiyaç vardır..
kemâ”.. “ke” gibi, “ma” ne gibi?. işte o gibi ki, “SaLLeyte” daha önce SıLa ettin, verdin.. yâni sen verdin “alâ seydinâ İbrahîme” bizim seyidimiz seydinâmız “Ebu Rahîme.. İbrahîme”..
Bütün tefsirlerde “İbrahîm” ismi için ne diyorlar İbranice diyorlar?!.

Çok yıllar önceydi bende Kur’ÂN lügatına baktım.. o zaman İbrahîm nasıl oluyor da İbranice oluyor?. Gönlümde “Ebu Rahîm”i gördüm.. yâni gerçekten Ebu Rahîm.. RAHimin Babası..
Çünkü bunu nerden buldum “rahmetenli’l- âlemin” âyetinden.. rahmetenli'l rahmetin taa kendisi.. ve tevbenin sonundaki raufun Rahîm buyuruyor..

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---Vemâ erselnâke illâ rahmeten li'l-Âlemîn: Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---"Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz (azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bi’l- mu’minîne raûfun rahîm (rahîmun).: Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametlidir.(Tevbe 9/128)

ALLAHu zü’L- CeLÂL, bizzât Rahîm esmâsı sahibi buyuruyor bakınız..
Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, kendisi buyuruyor ki;

Resim---Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) : "Enâ davetü ebi İbrahime ve büşrâ ahi İsa ve rü'yâ ümmî : Ben babam İbrâhim'in duası, kardeşim İsa' nın müjdesi ve annemin rüyâsıyım." buyurmuştur.
(İ. Ahmed, Müsned IV-127,128; V-262)

Ebu Rahîm aleyhi's-selâm, gerçekten Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin İbrahîm aleyhi's-selâm dedesi.. yâni hepimizin dedesi ki bizler “İbrahîm Milleti”ndeniz..

Şimdi birisine desen ki:“Kabirde sorulacak sana, hangi millettensiniz?”ben bunu sordum bir ham sofuya dedi ki: “Türk milletindenim!” diyeceğim” dedi.. Oysa Kur'ÂN-ı Kerîm;

قُلْ صَدَقَ اللّهُ فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
Resim---"Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ (hanîfen), ve mâ kâne mine’l- muşrikîn (muşrikîne).: De ki: "Allahû Teâla doğruyu söyledi. Öyle ise hanif olarak Hz. İbrâhim'in dînine tâbî olun. Ve o, müşriklerden olmadı." (Âl-i İmrân 3/95)

Ve alâ âli seydine İbrahîme
Ve İbrahîm aleyhi's-selâmın âline, onun izini izleyene, onun lütfundan lütuflananlara.. Çünkü her peygamberin kendi meşrebi vardır, kendi mesleği ve mezhebi vardır.. peygamberler birbirleriyle yarışanlar değil birbirlerini TÜMM-leyenlerdir..

Gecen cuma sanayide bir câmiye götürdü Yaşar bizi.. Câmide çok güzel bir genç vaaz ediyor.. ama neler anlatıyor.. şöyle yaptı böyle yaptı..diyor ki Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem mi’racda, peygamberlere imamlık yaptı.. güzel.. ama müezzinlik için peygamberlerii birbirleriyle münazara ettiriyor.. yâni İbrahîm aleyhi's-selâm dedi ki: “ben müezzin olacağım!” ötekisi dediki “ben olacağım”.. öbürü şunu, bunu dedi.. İyi de;

آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْهِ مِن رَّبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ وَقَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
Resim---"Âmene’r- resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî ve’l- mu’minûn (mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih (rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih (rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve ileykel masîr (masîru).: Resûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti ve mü’minler de, hepsi Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına ve resûllerine îmân etti. “Biz, O’nun resûlleri arasından (hiç) birini, diğerinden ayırmayız.” Ve “ışittik ve itaat ettik! Ve Rabbimiz, Senin mağfiretini (dileriz). Ve masîr (varış) Sana’dır (Sana doğru yola çıkarız ve Sana ulaşırız).” dediler.(Bakara 2/285)

Peygamberlerimizi biribirinden ayırmayız-farkettirmeyiz?.
Şundan diyorum, böyle sahih bir hadis olmayan, kendi aklı ve fikriyle “göz mü daha kıymetli, kulak mı daha kıymetli” kıyası.. yanlıştır ve hepsi de lâzım ve lâyıkıncadır.. buna gerek yoktur.. SEVİYE-lediğin zaman herkes yerine oturur..

İbrahîm aleyhi's-selâm
Kâbeyi yaparken Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemde gidip yapsaydı mı diyeceğiz yâni.. O orada, bu burada herkes yerli yerinde demek istiyorum.. ne lâzımsa oradadır..

Evet.. “kemâ salleyte alâ
Kâbe’de doğanlar; Velâyette Ali kerremallahu vechehu. Mârifette İsâ aleyhi's-selâm.. Benim anladığım bu.. Meryem aleyhi's-selâmın Şarka çekilişi “aksâ”ya çekilişi..

Aksâ: En uzak. En son. Kusvâ. Nihâyet. Irak.

وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Resim---"Vezkur fi’l- kitâbı Meryem (meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ (şarkıyyen).: Kitap’ta Hz. Meryem’i zikret. Ailesinden ayrılıp, şark (doğu) tarafında bir yere çekilmişti.(Meryem 19/16)

Kudus’ün şarkındaki mekÂN, Mekke.. Mekke’nin-Mescid-i Haramın aksası Kudüs.. “Meryem aleyhasselâm şarka çekildi” derken, dağın başına çekilmedi.. onun için de, biliyorsunuz ben Kâbe’nin bir yüzünü Mârifet Yüzü olarak biliyorum.. Meryem aleyhi's-selâmın meydanı olarak biliyorum.. Bir yüzünü Hacer Anamızın meydanı.. Bir yüzünü Hatice Anamızın meydanı.. Bir yüzünü de Havva Anamızın meydanı diyorum..
Çünkü temelinde bunlar var.. Çünkü insanlık temelinde bunlar var.. Bunların her birisi ayrı bir iştir.. Ayrı ayrıdır..
Havva Vâlidemize baktığınızda; kızı, hem kızı hem gelinidir..
Hacer Vâlidemize baktığımızda Mısır kıptisi bir köledir.. yâni zâten hakir görülen sanılır..
Meryem aleyhi's-selâma baktığnızda nakilsız akıl fikir ermez işlere..
Hatice Anamıza baktığınızda, Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem, üçününcü eşidir.. Ama bütün Ehl-i Beyt aleyhi's-selâmın ninesidir.. Müddesir ve Müzemmil Annedir.. yâni zâhir ve bâtında Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin örtüsüdür.. o zaman Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLemin evvel ve âhirindedir.. “ İlâhe illâ ALLAH”ı İLK DUYan ve derhâl Uyandır.. İLK ÜMMettir.. Zâten Evvel Âhir Zâhir Bâtını BİLmiş-BULmuş-OLmuş-YAŞAmış.. Çünkü, “Zâhir-Bâtını-Evvel-Âhir SeBeBinin SonUÇu bu dört kelimedir” demek istiyorum..

İlâhe, Hatice Vâlidemiz.. İLLâ ALLAH Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem gibi..
İlâhe, Meryem aleyhi's-selâm.. İLLâ ALLAH, İsa aleyhi's-selâm..
İlâhe, hacer aleyhi's-selâm.. İLLâ ALLAH İbrahîm aleyhi's-selâm..
İlâhe diyen Havva AnnemizİLLâ ALLAH diyen Âdem aleyhi's-selâm Babamız.. gibi Onu demek istiyorum.. Zıtların Zevki ve de, Şehvetten doğan Şehadet, NÂRdan Doğan NÛR..

وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ
Resim---"Ve izâ’n- nufûsu zuvvicet.: Ve nefsler eşleştirildiği zaman..” (Tekvir 81/7)

Bunlar hep “Eşleşen Nefislerin Tehvidi” gibi gözüküyor.. Onu demek istiyorum..


Resim

"alâ seydinâ İbrahîme fi’l- âlemin.."

İbrahîm aleyhi's-selâm..
Bakın "fi'l- âlemin", bütün âlemlerde.. nasıl?.SALL”ı yaydı bütün sisteme.. Çünkü Şeriatın Bânisi-kurucusu, Kâbenin Bânisi, Kıblenin Bânisi, Hanif Dinin Tevhidin Bânisi, binâ edeni-ortaya çıkarıp kuranı..
Makam-ı İbrahîmi musalla ihtihaz et et namazgâh edin!.
Gider orada namaz kılarız.. ama ne yazık ki, Ebu Rahîmleşmeden, İbrahîmleşmeden gitsek ne olacak?!. gittik de ne oluyor!!.
Onun için Kâbe İmamı ancak orada namaz kıldırabilir.. yâni oraya geldiği takdirde, Haram’a girdiği takdirde.. meselâ gidip de başka bir tarafta namaza duramaz İmam olarak ki, illâ Makam-ı İbrahîme, yâni Kâbenin Kapısına karşı durmak durumundadır.. bu tesâdüfen değildir.

إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ
Resim---"İnne evvele beytin vudia li’n- nâsi lellezî bi bekkete mubâreken ve huden li’l- âlemin (âlemîne).: Muhakkak ki, mübarek ve âlemlere hidayet vesilesi olan (beyt), elbetteki insanlar için Bekke'de (Mekke'de) yapılmış olan ilk Beyt'tir.” (Âl-i İmrân 3/96)

فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ
Resim---"Fîhi âyâtun beyyinâtun makâmu ibrâhîm (ibrâhîme), ve men dahalehu kâne âminâ (âminen), ve lillâhi alen nâsi hiccu’l- beyti menistetâa ileyhi sebîlâ (sebîlen), ve men kefere fe innallâhe ganiyyun ani’l- âlemin (âlemîne).: Orada (Beytullah'da) açık beyyineler, Hz.İbrâhîm'in makamı vardır. Ve kim oraya girerse emin (emniyette) olur. Ona yol bulmaya (Hacc’a gitmeye) gücü yetenlere, Allah için o Beyt’in hac edilmesi, insanların üzerine (farz)dır. Ve kim inkâr ederse, artık muhakkak ki Allah, âlemlerden ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir).” (Âl-i İmrân 3/97)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Rükn (Haceru’l- Esved) ve Makam-ı İbrahim Cennet yakutlarından iki yakuttur. Eğer Allah onların aydınlıklarını gidermemiş olsaydı doğu ile batı arasını sürekli aydınlatırlardı.” buyurdu.
(Tirmizî, Hac 49)

Resim---Hz. Ömer radiyallahu anhu, bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bu makamı ziyâretlerinde şöyle bir istekte bulunmuştur: “Yâ Resûlullah, bu atamız İbrahim’in makamı değil midir?” dşye sorunca Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Evet” cevâbını verdi. Hz. Ömer de: “Biz orayı Namazgâh edinemez miyiz?” diye sorunca da Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bununla emrolunmadım.” buyurdu. O gün henüz sona ermemişti ki bu konuda şu ayet-i kerime nazil oluverdi: “İbrahim’in makamını namazgâh edinin.”
(Buharî, Salat 32; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 24)

وَإِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِّلنَّاسِ وَأَمْناً وَاتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبْرَاهِيمَ مُصَلًّى وَعَهِدْنَا إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّائِفِينَ وَالْعَاكِفِينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Resim---"Ve iz cealnâl beyte mesâbeten li’n- nâsi ve emnâ (emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ (musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye li’t- tâifîne ve’l- âkifîne ve’r- rukkai’s- sucûd (sucûdi).: Ve Biz beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrâhîm’in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrâhîm (a.s)’a ve İsmail (a.s)’a: “Tavaf edenler, âkifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için beytim’i temiz tutsunlar.” diye ahdettik.” (Bakara 2/125)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: Kul İhvÂNi 1.(a)SALÂVÂT-I ŞERÎFE ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

İnneke, şüphesiz ki SEN.. bizim salımızı ulaştır, bize gerçekleştir şüphesiz ki SEN Hamidün Mecîdsin.. “HeMeDe” aslında “aHaD” kökünün göbekten “mim”lenince “aHMeD” olmuştur, boşalınca HaMD olmuştur.. niye boşanmıştır “AHMeD”leşelim diye.. SALLallahu aleyhi ve SELLem hamd etmek.. aklın Ahmedîleşmesidir.. Ahmedîleşirse, Ahmedîleşen akıl Ahadî-leşmiş, Ahadî olan, nakille haşr-ü-neşr olur.. yâni başka var mı?.. yok yok!.
Şimdi biraz sonra göreceğiz “zıll” öyle bir şeydir ki, perdedir ve bu perde şudur budur derken SON-Uçta akla kadar gider.. Akıl felân derken, Akl-ı Külle varır, NuR-u MiM’e varır.. Ve öyle olur ki, CeNNet bile perde olur demek için.. yâni onun için.. zâten bir şey aramak, ben onu bulmayacağım demek gibidir.. Çünkü MuhaMMedi MeLâMette ALLAHu zü’L- CeLÂLin izniyle; istemeden verilir, sormadan söylenir ki, bunlar gerçektir.. yeter ki HaKk’a KULLuk tercihi yapılır, sabır ve selâmet gösterilir, halka müftülük ve müfettişlik yapılmadan, yalnız “KÛN-OL!.” dedi mi de “feyeKÛN-OLur” da.. KULu olarak bizim “OLsun!.”lar ve “OLmasın!.”lar, İŞimizi bozar ve o zor bir iştir..

Hamidun Mecîd ne demek bakalım..” ha mim” de “mimnedir?.cim” de mecîd nedir, CÛD nedir?. Dâimiyet cemidir.. cûd, cömertlik demektir.. Aslında Cevâd-Cevvâd/ çok çok ihsan eden. çok cömert. de buradan gelir “şeyyat”da böyledir, fark etmez biri görüntüye çıkmaktır biri yaşamaktır.. vüCÛD-da buradan gelir.. eğer dâimiyet cem’i vüCÛD-larışırda vav-laşırsa, bir görüntü verirse bu vüCÛDdur artık ve mevCÛD olmuştur..
vüCÛDdan kasdım, esas CÛD, KENDİsidir.. CÛD-u yaratandır çünkü.. Dâimiyeti “cim”e veren O’dur ki, CÂN, Cisim vs.. buraya sokan O’dur.. “O, ZÂT-tan -> Sıfat -> Esmâya ->Eşya’ya tenezzül eden kendisidir” diyorum.. MeCÎD, CÛD edendir.. efendim işte, yücedir, uludur bir ehli iyilikçidir.. ne derseniz deyin, şereflidir yücedir bunları söyleyebiliriz ama, esas olan ALLAHu zü’L- CeLÂLin MevCÛD kılışı, kılışının Oluşu..
Vâcibu’l- VüCÛD olan ALLAHu zü’L- CeLÂL, Bizzât kendi ZÂTında “Vadhet-i vüCÛD”dur.. Kâinâttakilerin TÜMü de, bizimle bizdeki “Vahdet-i MevCÛD”dur..
Bizim Bâtın-Soyut ve zâhir-Somut MevCÛD dediğimiz ŞEYLer “NuR-u MiM” Ana-ÜMM Tohumunda Vahdet--i MevCÛDdur.. Bunu MuhaMMedî MeLÂMette çocuk bile bilir..

Onun için geçmiş tasavvuflardaki hani kelimelerin arkasına düşüp de boyunlarına davul takıp tala-pata vurmalar, o kelimelerin coşkunluklarıyla esrar işmiş gibi, bir şey içmiş gibi çoşkunluklar; İLİM-EDEB-İRFÂN-ERKÂNsız pek çok câhil insanın yıllarını almıştır..
Halbuki işin doğrusu Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLeminin İrfÂNıyla İrfÂNlanıp, meseleyi anlayarak kaderimizi yaşamaktır burada..
Bu kadar basit bir şeydir HAMdd.. Hamid, hamde değer “dâimiyet mim”inin hakikatıdır.. hamd dâimiyet mimi.. ahadd.. hadd, hudud demektir.. adde mevCÛD olan, dedim ya iki yüzlüdür, dört yüzlü değildir ve İKİ-ŞEYLik İKİLik üzüredir, DÖRTLük üzere değildir.. nedir bu?. zâhir ve bâtındır.. şimdi yine bakacağız “şey”de ya şâhiddir, ya gaiptir.. bir şey.. şu işe bak ki “eşhedu enlâ ilâhe İLLALLAH ve eşhedu enne MuhaMMeden rasûlullah” diyeceğimde ben kendimi zâten şâhid olarak görüyorum, RaBBu’l- Âlemin’in “gaib” olduğunu biliyorum/inanıyorum.. Gaib, yâni Kayıp değil yitik değil, ancak olduğu halde gözükmeyen gaib.. Şimdi, ben mi O’na şâhidim?. O mu bana şâhid?. Ben ortadayım işte bunu biraz sonra “Büruc”da görürüz bunu demek istiyorum..

Ahad.. buradaki iki dâimiyiyetin hakikatıdır aslında yaratık için bunlar hep.. Rabb, abb, ab için.. habbe için.. abb için.. abd, dâimiyet bileliğinin ayan-ı sabiteye yükleşinidir akıl olarak..
Bir keçi abd olduğunu bilmez, taş da bilmez.. Çünkü bilmesine gerek yok.. Çünkü bunların öyle bir derdi yok, sadece keçilik yapabilecek dizayndadırlar.. insan aklı ayan-ı sabite olarak esmâ yüklenen ayan-ı sabite orada varsa.. meselâ imam-ı mubin, biz imamı mubine yükledik.. levh-i mafuz, gökyüzünde bir levha, oraya yazıldı.. bu levha neydi?. bakın elimizdeki Kur’ÂN-ı Kerîmde olmasın bu imam-ı mubîn, beyan edilmiş açık seçik, zâhir ve bâtın MuhaMMedîyetininin en eni yani en eni umanı, ineni yâni çok net olanı.. bence bunlardan bir ara kesitte Kur’ÂN-ı Kerîmdir zâhir elimizideki..
Bir kişi Kur’ÂN okuyup sokağa çıksa bir kişiyle karşılaşsa “nerden geliyorsunuz” sorusuna RaBBımla konuşmaktan” dese vALLAHi doğru söylüyor” diye sahih bir hadis vardır.. benzeriyse;

Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem : “Sizden kim ki Rabbı ile konuşmak istiyorsa Kur'ân okusun.” buyurdu.”
(Deylemî ve Hatîb)

Nasıl ara kesit olmaz ki, işte hamid.. “ahadd” de böyle en sınırlar vardır “haddini bilmek” hududunu bilmek.. ALLAHın haddine tecavüz etmeyin çiğnemeyin diye âyetler vardır..
Temeli bunun “ahadd” tek sınırı-sınırsız olan O’dur.. hududsuz olan başka hudud yoktur.. O Âlemde kimse kimseye müdahale edemez hiç.. sâdece yaratıklar ve insanlar, ötekiler kendi programını uygular.. ceylan kaçar,, aslan kovalar.. kim ne yapacağını çok iyi bilir.. suçlu suçsuz yoktur o âlemde Sünnetullah işlemektedir.. ama akıldan dolayı insan için zor âlemdir dünya, yâni imtihan..
Onun için zâten “hadde” insan içindir, ötekiler kendi hudutlarında yaşarlar zâten.. kedi aslanlığa kalkışamaz.. ya da aslanlara makinalı tüfek veremezsiniz.. vs…

Evet “inneke hamidun mecîd”.. burada bir ALLAHümme bârik, ALLAHım bereketli kıl, bârik kıl.. bârik ve bereke.. el baraka diyorlar ya.. el berekayı Araplar, bereketi “al baraka banka”sı yapmışlar hainler..

Bizim meselemiz “SALL”dı biliyorsunuz. ALLAHümme SALL di.. burada bârik bereketli kıl, bârik kıl..buradaki bârik nedir?.kefff raa be”.. be sahibi kıl!. Neyi?. Rüşdünü.. neyi?. “keff rüşdü”nün “be sırrı”na sahib kıl!. Nedir KÛN feyeKÛN OLuş?. Rüşdüne ERmesi insanın ve bunun BİZ BİLE-liğinde OLuşu, kendi BİRRinde kendi BERRinde kendi “be” sinde kendi “SıRR”ında BULuşu, ebedî berekettir..
Çünkü bu kişinin İrfÂN sahibidir.. bunun da, arayacağı tarayacağı, orada mı burada mı diyeceği bir şey yoktur.. kendi RUHunda O’nu bulur.. nereye bârik kılsın?.evet nereye bârik kılsın?.
alâ seydine ve mevlâna MuhaMMedin abdike nebiyyike ümmiyyi ve alâ alihi seyidina MuhaMMedin ve ezvacül immü hatimine mü’minine ve zürriyetihi ve zevcei ve Ehl-i Beytihi ve sahbihi
Ne gibi, kemâ.. barekte hani sen bereketli kılmıştın ya, bârik kılmıştın ya alâ seydine İbrahîm ve alâ ali İbrahîme ve İbrahîm aleyhisselâmın âline, âl-i İmrân gibi, Âl-i İbrahîm gibi, Âli Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâm gibi hepsine.. yâni bu o yolu tercih edenlere yâni “fi’l- âlemin” âlemler içinde “inneke hamidun mecîd” mecîd, yine söylediğimiz gibi burada salli ve bârik ALLAHım sallimizi bereketli kıl.. yâni devamlı kıl, akışkan kıl, ilekten kıl etkili yetkili kıl, güzel kıl, tüm bu bizim bağlılıklarımızda ki dört “se” ye bağlıdır dört “se” aslında dört “siî”dir ki Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın SîN-liğimizdir, dört unsur SîN-liğimizdir ve netice olarak “SîN SIRRı”mızdır..
Yâni YâSîn-imizdir ki SADAKATİMİZ-SAMİMİYETİMİZ-SABRIMIZ-SELÂMETİMİZ hepsi birbirine bağlıdır “ İlâhe İLLâ ALLAH” gibidir.. “ALLAHümme Salli Alâ MuhaMMed” gibi dörtlü sistemdir..

Evet salâvâtla ilgili benim söyleyeceklerim bunlar.. bu istemler sistemler çözüldükçe, dörtlü sistemler olsun..dört melek kimdir?. dört boyut nedir?.efendim dörtlü sistem ne kadar varsa hep bunlar bize göre dört yön.. alt ve üst ve dört yan.. tüm bunlar çözüldükçe daha güzel anlaşılacaktır İnşâe ALLAHu TeÂLÂ..


Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim
Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.
VelhamdülillâhiRABBülâlemin.

ALLAH Celle Celâluhu hepimizi Hakk ve hayrda ve rızasında eylesin. Yardımcımız olsun. Bizi affetsin bağışlasın. Nuruna gark etsin. Şeriat-ı Garrasına- Hakikat-ı MuhaMMedîyyemize;
MuhaMMedî Gayret-Merhamet-Muhabbetle Hasbî Hizmette Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ADına Hesabına ve Şerefine HİZMetçi kılsın İnşâe ALLAH!.

Yâ Latîf Celle Celâlihu!
Yâ Kerîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahmân Celle Celâlihu!
Yâ Hannân Celle Celâlihu!
Yâ Mennân Celle Celâlihu!
Yâ Deyyân Celle Celâlihu!
Yâ Furkân Celle Celâlihu!
Yâ Sultân Celle Celâlihu!

Yâ Allah Celle Celâlihu!..

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

ResimResim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim İnşâe ALLAHürrahmân.

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön