KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Cevapla
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Es-Selâmu aleykum ve Rahmetullâhi ve Berekâtuhu.

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş-ŞEYTÂNİ'R-RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R-RAHMÂNİ'R-RAHÎM

istiğfar antivirüsüMüz: subhaneke allahümme ve bi hamdike, eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve’etubileyke

VelHaMduliLLÂhiraBBu’l-ÂleMîNN

Ya Rabbulâlemin, ya Rasullallah sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.

Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem!

Allahümme ve sellim ve bârik alâ seydina Muhammedin nuru zâtı sırrı sarii fil cemil esmayı vel sıfat. Bi adedike ilmiken daimen kesiren mubâreken tayiben fihi Ya Rabbu’l- Âlemin!.

Esselatu ve’s- selâmu aleyke Ya Habiballah SALLallahu aleyhi ve SELLem.

Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina muhammedin nuru’z- zâtı’s- sırrı sarii’ fî cemii’l- esmai ve sıfati ve adedi dâimen ebeden kesiran mubâreken tayyiben fîh.

Es selatu ve’s- selâmu aleyke Ya seyyidi’l- evveline ve’l- âhirin elhamdülillahirabbülâlemin.

“Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin bi adedi külli dâin ve devâin ve bârik ve sellim aleyhi ve aleyhim kesîran kesîra.”
Salaten tekunu leke rıdâen Yâ Rabbülâlemin!
Salaten tekunu li hakkıke edâen Yâ Rahmetenlilâlemîn!.

Subhâneke Allahümme ve bi hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerike leke! Estağfirruke veetevbileyke!

El hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn!

Allahümme inne esseluke’l- affe ve’l- afiyeh fi’d- dini ve’d- dünyayı ve’l- âhireh allahümmesturnâ bi setrike’l- Cemîl!.

“Yâ Hayyu Yâ Kayyûm Yâ Ze'l-celâlî ve'l-ikrâm Yâ ALLAHu bike tâhassentü ve bi abdike ve Resûlîke Seyyidinâ ve Mevlânâ Muhammedin Sallalâhu Allahümme innî eselûke Yâ RAHMÂNu Yâ RAHÎMu bi esmâike'l-izâmi ve melâiketike'l-kirâmi ve Resûlîke aleyhim eftalü's-salavâti ve etemmü's-selâmi Ente'l-mahnî bilemhati ehl-i Bedrin velâ mâhatihim ve tenfahni bi nefâhatihim bi hakkihim aleyke YÂ RABB!”


ALLAH ALLAH ALLAH RaBBi la işreke bi işreke veLa Havle Vela Kuvvete İlla Billlahil’Aliyyil’Azıym. Es salâtu ve’s- selâmu aleyke Yâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tealâ aleyhi ve sellime istecertü.



Elhamdu lilllâhi rabbi'l-âlemin ve çok şükür Yâ Rabbi'l-âlemin. Hamdu senâ olsun RaBB'ımıza, bizi bu anlara getirdiği için ve kendisinden haberdâr kıldığı için!.

ResimResim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim


Resim---Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem:
“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Resûllullah SALLallahi ve SELLem Efendimiz, fahri kâinat, kâinatın anası, kaynağı, ilk noktamız, varoluş sebebimiz, ALLAHın nuruna ulaşan prizimiz Efendimize, yüce peygamberimize sonsuz Selât-ı Selâm olsun!

ALLAH –Celle Celâlihu-, konuşan dillerimizi beden yani, düşünen akıllarımızı, zikreden kalblerimizi ve ruhumuzun çıkış kapısı olan fuadlarımızı, lübbü’l- lübümüzü, özümüzü ta içimizi, ruhumuzu Resûllullah SALLallahi ve SELLem.
Efendimizin ruhuna sıla ettirsin.
Sıla-yı Rahim kıldırsın!
Böylece her şeyi, varından var eden ALLAH –Celle Celâlihu- ile BİZ, BİR olalım inşae ALLAH

Resim---''İnnellahe ve melaiketehu yüsallune alen nebiyy ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima : Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey mü’minler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.”'' (Ahzâb 33/56)

Şimdi, şu anda Allah ve melekleri peygamberine salât-ı selâm ediyorlar.
Ey Allah’a inananlar siz de salât-ı salâm edin, dua edin anlamında çok ötesinde bu.
Siz de direkt bağlantı kurun!
''“Ve teslima''” hemen teslim olun, kesin teslim olun.
Bir fişle prizin uyuşması gibi olun.
Passız, pissiz, arı duru çırıl çıplak, net bir fişle prize girin.
Yalanla dolanla, öteyle böteyle bir takım bulaşıklarla bu akım geçmez.
Fiş prizi bulsa da geçmez bulmak ayrı bir hikaye, bilmek, bulmak ayrı bir hikaye.
Fakat bulunsa dahi olmak ve yaşamak için bire bir olmak lâzım.
Ne yani ?
Fişle prizin aynı olması lâzım.
Yani yüreklerimiz Muhammed Aleyhissalât-ı vessalâm'ın yüreğinde olması lâzım.
İşin hakikati bu, doğrusu bu.
Oyunsuz, şusuz busuz gerçek bu.
Yalan yanlış olmayan hakikat bu, Sırat-ı Müstakim bu.
Hak olan bu.
Keşke mezar taşları konuşabilseydi bize bu hakikati çok başka şekillerde söylerlerdi biz çok çabuk anlardık.
Çünkü trilyonlarca insan bu köprüden ve bu imtihandan bizler gibi geçtiler.
Çok şeyler söylediler, çok şeyler yaptılar.
Yaptılar ama Resûllullah SALLallahi ve SELL’i öldü sandılar.
Hayal içinde geldiler geçtiler.
Çünkü öbür tarafta göreceklerini sandılar.
İşte bizim diriden diriye elektrik direkleri gibi birbirimize aktaracağımız taze can nur-u mimdir.
İçimizde bilmeyenlerimiz olabilir.
Elektrik asla depolanamaz.
Yani KebÂN’da üretilen bir elektriği bir yerde depo edemezsiniz. Kullandınız kullanmadınız, kullanmadığınızı toprağa vereceksiniz.
Başka hiç çaresi yoktur,
işte NÛR-u MÎM’de böyledir.
Her an yenisi gelir, yoksa gelmez. Stok yoktur.
Onun için değişmeyen bir tarzda, her yerde, her zaman ve her halde ilahi ilmi ve MuhaMMedi edebi ALLAHu Zü'’l-Celal'in ve Resûllullah SALLallahi ve SELLem'in şerefine yakışır bir şekilde bizde taşımalıyız.
Bunun zıddı-tersi, gizli yada açık şeytanlıktır.

Ne buyuruyor, siz bir şey yaparken bir iş yaparken önce sizin imtihan aracınızda bir numarayı işgal eden, tevhidin zıttı olan İKİlik demek olan şeytân, tevhidin zıttı olan iki şeylik.
Söylemiştim, birçok bazı dillerden, tekil vardır, ikil vardır, çoğul vardır.
Arapçada böyledir.
“
Şey”: bir şey demektir, tek şey demektir.. Neyse o.
Şeyun”: çok şey demektir.


Bu üçten başlar.
Bir de iki vardır, kalem dersiniz bir kalem, ‘kalemun’ dersiniz üçten fazla kalem, ‘kaleman’ demeniz lazım iki kalem demek için.
Arapça’da iki kaleme “kalemler” denemez, ikil söylemek zorundasınız.
Dişil ve erkek kelimeler var, dişil kelimeler ‘"tan"’ ile erkek kelimeler ‘"an"’ ile ekil yapılıyor.

Cennet, cenneh tek cennet.
Cennetun’ çok cennet.
Cennetan iki cennet. Çünkü dişil bir kelimedir.
İşte Şey’de dişil bir kelimedir.

Şey’: Bir şey,
Şeyun: üçten sonraki çok şey. (üç dâhil).
Şeytan: İki şey demektir
.

Tevhid değil yani asla birlik olamaz. İkilikte Kalıştır. Zıtları ayrı görüştür. Tevhid edemeyiştir. İşte bu şeytandan, “bu ikilikten ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığının, bu ALLAHu ZÜ’L CELÂLin emridir.

O kadar açıktır ki ; “ Ey âdemoğlu biz seninle bir antlaşma yapmadık mı? Şeytana tapma diye.”

Resim---"Elem a'hed ileyküm ya beni ademe el la ta'büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn. Ve eni'büduni haza siratum müstekiym: «Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur» demedim mi? (Yâ Sîn 36/60-61)

Bana tap bana. Ve Sırat-ı Mustakim! İşte sana emredilen yol budur!”
Yani iki olamaz, bu şeytandan ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığınırız başlarken.
Euzu billahi mineşeytanirracim”

Recm” edilen yani insanın yüreğindeki Tevhîd nurunu ikiliğe dönüştüren mekanizma, oluş, yapan her şey şeytandır.
İki şeyliğe düşüren her şey.
Şeytanlaşmışlardan da ALLAHu ZÜ’L CELÂLe sığınırız çünkü şeytanın eli ayağı yoktur.
Hep başkalarını kullanır çünkü kendisi öyle izinlidir.


Nerden geldik buraya?
Euzu besmele ile başlayın, başladık.
“Euzu billahimine şeytanirraciim Bismillahirrahmanirrahim”

Sonra bana bir salâvat getirin buyurmuştur Resûllullah SALLallahi ve SELLem: "Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi... "

Sonra bir hamd edin?
Neye hamd edelim?
İyi anlamamız gerekir ki Allahu zü’l celalin aynası akıldır.
NÛR-u MÎM’in aslı Aklı küll’dür.
Aklı çektiğiniz anda ne yaratan ne yaratılan kalır.
Hiç bir şey kalmaz.Akılsız olan kul değildir.
Teklif yoktur. İmtihan yoktur.
Sadece tiyatro sahnesindeki aksesuar gibidir.
Ara eleman gibidir.
Etrafta gördüğümüz bütün bitkiler, hayvanlar, her şey imtihanımız için imtihan kağıtlarıdır. Bu nedenle halk edilmiştir.
Burada imtihan olan insan aklıdır.
Hamd etmesi gereken de insan aklıdır.
Şükrü her canlı yapar.
Susuz bir hayvana su verseniz bir anda dirilir, neşelenir, şaha kalkar.
Susuz bir bitkiye su verin yapraklarını açar, tomurlarını açar size çiçekler, meyveler sunar, çok teşekkür eder.
“Hamd” aklın gereği olan bir şeydir.
Hamd, sistemin sahibine saygı sunmaktır.
Korku değil, sevinç değil, kadir ve kıymetini bildiğini bildirmektir.
Anladım demektir.
Çok yüce bir yere, yüce birisi olarak yaratmışsın beni, gerçekten beni Halife olacak şekilde halk ettiğin için sana saygımı sunuyorum demektir.
İşte nerden geldi bu Hamd?
Nerden gelecek, Allahu zü’l celal zatında, uluhuyyitende tek iken, ahad iken, yokluk ve varlık söz konusu değilken ilk halk edilen nur-u mim halk edildiği andaki ismi Ahmed’dir.
Ne demek Ahmed?
Arapça Ahad diye yazarsınız.
Göbekten Mim’lerseniz, bir Mim harfi oturtursanız Ahmed olur.
Kısa kısa Arapça bilgiler vermek zorundayım çünkü anlaşılabilmesi için.
‘Kebir’ büyük demektir. Başına Elifi aldı mı “ekber” en büyük demektir.
Tek büyük demektir, daha büyük yok demektir.
Arapça’da bir kelimenin başına bir elif getirirseniz, o işin “en”ini yapar.
En çoğunu, dahasını, ondan başka olmayanını yapar.
‘Hamid’ Ahmed’in elifini çekerseniz, hamade kalır, “hamd etmektir”
Ahmed, ilk hamd eden, tek hamd eden, hamdin anası demektir.
Onun için bir Mim daha koyarsanız Mahmud olur ki, iki Mim’li olan kendisinden sonra hamd edenlerin hamd etme makamı, Makam-ı Mahmud olur.
Bir Mim daha koyarsanız, üç Mim’li ismi ile Muhammed Aleyhissalât ü vessalâm.
İşte şeriatta, tarikatta, mârifette mükemmel insan yani kemâl sahibi insan.
Mükemmil insan, kemâl sahibi yapan insan mükemmil.
İlahi eğiticiler, öğreticiler Muhammed Aleyhissalât ü vessalâmın sadık ve samimi hizmetçileri.
Onun adına, hesabına ve şerefine iş yapanlar.
Onun dışında kendilerinin adı, hesabı ve şerefi olmayanlar, kabul etmeyenler.
Saf insanlar, temiz, pak, güzel insanlar.
Onun için Münir Derman hocam ne diyor?
“İnsanı insan İNSAN yapar.”
Ama ortadaki İNSAN büyük harflerle yazıyor.
Kim bu insan?
Muhammed Aleyhissalât ü vessalâm ve Muhammedi olan insan
Muhammedi oluş ona üstünlük getirmez.
Ona normal olanı getirir.
Onun altında oluş alçaklıktır zaten.
İşte ‘Hamd’ Resûllullah SALLallahi ve SELLem Efendimize şeriatta uyuş şerefidir. Muhammed olarak Muhammed Aleyhissalâma uyuş.
Bir kişi kabağı sevmeyebilir ama bir hadis duyduysa ki:
“Ben kabağı seviyorum” Resûllullah SALLallahi ve SELLemden sevmiyorsa da sesini çıkarmayacaktır, itiraz yapmayacaktır.
“Ben gül kokusunu çok severim” buyurmuştur.
“Ben sevmiyorum!” diyemeyiz.
Muhammedi bir insan demez.
Sevmiyorsa bir arızası vardır Resûllullah SALLallahi ve SELLem efendimiz sevdiğine göre.
Uymak işte burada şeriat âleminde ki uyuşu söylüyorum.
Özelliklerini ve güzelliklerini şeriatta yaşarız.
Üç mim’lidir Muhammed Aleyhissalât ü vessalâm.
Tarikatta yaşarız ve mârifette yaşarız.
Bir anda bakın Ahmed’den, Mahmud’dan Muhammed den türev integral gibi hiç durmadan geçeriz.
Bunlar hepsini bilmeden de yaşayabiliriz
Nasıl kalbimizden, pankreasımızdan haberimiz yok yaşıyorsak bilmeden de yaşayabiliriz yani.
Bilerek yaşamak tasavvufta çok önemlidir.
Çünkü hayali kaldırır, şüpheyi kaldırır.
Yanlışları kaldırır, onun için bilenle bilmeyen bir olur mu âyetleri vardır.
Burada kör orda kör vardır.
Burada ölü orda ölü vardır.
“Ölü ölmüş!” diyor, ne güzel söylüyor ölüydü bir daha öldü.
Dirilecekte değil onlar da zaten bir daha...[/font]
”
Ey Rabbımız, bu sistemi yaratan varaden ALLAH Celle Celâlühü BİZ sistemin ilk noktası olan nurundan halkettiği "NûR-u MÎM"e "MuhaMMedi NûR"a sıla istiyoruz.
Ulaşım istiyoruz, kavuşmak istiyoruz. Bağlanmak istiyoruz.
BİZ BİLE” olmak istiyoruz et tırnak gibi.
Bu arzumuzu ve tercihimizi sunuyoruz.
"Allahümme salli"” : Allahım sall et, beni sall et.
"Allahümme sallena" : Allahım bizi “sall’ et, irsal et, sıla et, ulaştır.
Teknik insanlar bilirler ki irsale hatları Keban’dan elektrik getiren ana hatlara irsale hatları denir, ulaşım hatlarıdır.
Su işlerinde falan ana kanallara irsale kanalları, ana kanallar denir.
İrsal, vasl, vuslat aynı kelime türevleridir.
SALL “esastır, ulaşım…

"Allahümme salli ve sellim barik
Ve bu bereketli olsun, bu bizim bütün ömrümüzü ve gönlümüzü dolduran bir nur olsun.
Biz bu âlemi Cehalet karanlığında değil, Kemâlat güneşinde her şeyi olduğu gibi, eşyanın hakikatına ererek, bizzât BİLerek, BULarak ve OLarak ve YAŞAyarak MuhaMMedî bir insan olarak yeryüzünden gelip geçmek istiyoruz.
Önümüze gönderdiğimiz, buradan göndereceğimiz her şeyin Resûllullah SALLallahi ve SELLem’e uygun olmasını istiyoruz.
Geride kalacak ayak izlerimizin, eserlerimizin de MuhaMMedî olmasını istiyoruz.
Tercihimizi söylüyoruz zâten.
Kaderi yazan ve yaşatan ALLAHu ZÜ’L CELÂLdir.
Biz tercihle Me'muruz, Mecburuz ve Mahkûmuz ve Muhtacız tercihe.
Olur olmaz, onu ALLAHu ZÜ’L CELÂL bilir, biz sadece SAMİMİ olarak, SADIK olarak ve SABR ederek SELÂMETi tercih etmek durumunda olanlarız.

"Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ Seyyidinâ Muhammedin Abdike ve Nebîyyike, ve Rasülûke ve Nebîyyi’l-Ümmîyi ve alâ âlihi, ehl-i beytihi, vessahbihi ve ümmetihi...
ALLAHım abdin olan yani her insan gibi yeryüzüne insan kılığında gelen ve Muhammed ismini (sallallahu aleyhi ve sellem)alan abdine ulaşmak, Abdullah aleyhisselâma ulaşmak istiyoruz.

MuhaMMed İsmi Şerifi,
İslamla-Kur'ân-ı Kerimle ortaya çıkan ÖZEL isimdir.
Hamede: Övmek, razı olmak, hakkını ödemek, teşekkür etmek, hamdetmek.
Hammede: tekrara tekrar övmek. “elhamdulillah” demek.
Hamd: hamd, övgü, rıza, nimet ve ihsana lâyıkınca vefâ ve karşılık.yaratanı apayrı anlayışla medhetmek hakkını vermek.
Ahmed: en tek öven, bir işi en takdire değer lâzım-lâyıkınca yapan ve övgüye hakkı olan tek kişi.
MahMud: Aklın nakle-akl-ı külle ulaşıp MuhamMMedî HaMde kavuşum makamı olan kimlik.
MuhaMMed: HaMdi İnsan AKLına, Evvel-Âhir-Zâhir-Bâtın, BiLdiren-BuLduran-Olduran ve Yaşatarak şâhidi kılan ZÂT aleyhi's-selâm.


Bizim gibi bedeni olan, dövülen, kovulan, övülen ve bütün imtihanın her türlüsünü veren ve hiçbir torpil yapılmadan hatta daha ağır şartlarda çok daha ağır şartlarda.
Uzun yıllar 4 yıl sadece Hatice Annemiz yanında panayırlarda insanları Allah’a çağrı yapıyor fakat kendi amcası Ebu Leheb taşa tutuyor: “Bu delimizdir bizim, cinlenmiştir, bunu dinlemeyin haşa bizim yüz karamızdır!” diye hakaretler yapıyor.
Dört yıl sadece bir kadın ve anne, annelerin sultanı, annelerin şahı Hatice validemiz varlığıyla tüm, servetiyle, canıyla, her şeyiyle:
Ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sen Allahın Resûlusun bunlar olacak!” diye bir sığınma yuvası olmuştur.
Abdullah Aleyhisselâm için bir eş, bir ana, her şey olmuştur.
Resûllullah SALLallahi ve SELLem onun için ONU, ömrü boyunca unutmamıştır. 25 yıl tek evlilik..
Belki Arap ülkesinde bir kadınla evli insan Muhammed Aleyhisselâm’dır.
Ve asla sağken başkasıyla evlenmemiştir.
Aynı şey Fatma Validemizde de olmuştur.
Sağken evlenilmemiştir. Bu Ehl-i Beyt SıRR-ıdır, kıyamete kadar da böyle gidecektir.
Ehl-i Beyt kanı taşıyanlar ALLAH korusun boşanmaktan vs.den uzaktırlar.
Çünkü Resûllullah SALLallahi ve SELLem efendimizin sünnetinde yoktur!

"Abdike", Abdullah Aleyhisselâma bizim selâmımızı , kavuşumumuzu ulaştır Ya Rabbi!
Şeriatta, söz âleminde, Kuran-ı Kerim âleminde Muhammed Aleyhisselâm,

Tarikatta nebîyike - nebî – haber getiren demektir, bize bilemediğimiz AYNanın arkasından haber getiren ve ALLAHu ZÜ’L CELÂLe hamd etmemizi sağlayan Mahmud Aleyhisselâma bizi ulaştır, yani Makam-ı Mahmud’a ulaştır ki oraya çıkmayan HAMD etmiş olamaz.
Lafını eder, sözünü eder ancak gerçekten hamd etmiş olamaz.
Nasıl ki insan kahve içmediği halde kahve içtim diyorsa, bu bir hayalse o da hayaldir.
Halbuki bu âlemde hayal yoktur. Asla yoktur.
Ellerimiz, gerçekte ellerimizi yaratan mı hayal?
Onun bunun söylediği sözler doğru da sistemi halk edenin sözleri mi hâşâ hayal?
Bunlar sadece yaşayamayan insanların yaşayamadıkları için uydurdukları, nefislerini oyalamak için aldatmak için bunun şakasına düşmüşlerdir.
Yoksa Yunus Baba gibi anlayanlar dağlarda türküsünü çağırmıştır ve güzelliğini yaşamıştır halada yaşıyorlar.
"Abdike, nebîyyike ve rasûlike

Üçüncü aşamada Marifet Âleminde, Tarikat Âlemi de sohbet âlemidir biliyorsunuz makam-ı Mahmud sohbet âlemidir.
Onu azıcık açmak lazım.


Resûllullah SALLallahi ve SELLem iki şey bırakmıştır.
KurÂN-ı Kerim ve Sohbet.”
Hiç kimseye bir şey yazmamıştır, sadece konuşmuştur.
YAŞAyarak göstermiştir.
Sohbet çok önemlidir çünkü sohbete ermemiş söz ham sözdür.
Yanlış sözdür, dağlardaki demir cevheri gibidir.
Ya da altın cevheri gibidir toprağın içindeki, mantıksızdır, işe yaramaz yani.
Vardır, çoktur fakat işe yaramaz.
Ne zaman ki Makam-ı Mahmud fabrikasından geçer, arıtılır, durutulur, bir şekle girer, temizlenir işte o zaman sohbet olur.

Bakınız “Makâm-ı MahMud” Âyeti İsrâ Sûremizde geçmektedir.

İsrâ Sûremiz ise Mi’RaC-ÜRuc-RüCû’ SALLıdır.. SELLidir…

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَّحْمُودًا
Resim---"Ve minel leyli fe tehecced bihî nâfileten lek(leke), asâ en yeb’aseke rabbuke makâmen mahmûdâ(mahmûden): Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
(İsrâ 17/79)

Şüphesiz tâbii, Makâm-ı MahMud'un Rahmâniyyet ve Rahîmiyyet SEVİYE-lenmesi vardır.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlde olur ki, öbür tarafa geçilir. Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesinin bizim tarafımızdaki pirizinin adı nedir?
Rahmeten li’l-âlemîn olan Rasûl’dür, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Öbür tarafı RABBülâlemin olan RABB ALLAH celle celâluhu’dur.
Burada öyle bir “R” gerçekten bir “R” cümbüşü vardır ki tümü de AYNı yere gelir.
Rahmân ve Rahîmin seviyelenmesi Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de olur.
Çünkü Rahîmiyyette Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Abdullah’tır.
Âmine Annemizden doğmuştur, Abdulah Efendimizden OLmuştur.
Senin benim gibi bir kadının çocuğudur.
Ama Rahmâniyyette Rasûlullah’tır.

RaBB Resim RaHMâN Resim RaHîM Resim RaSûLL Resim RüŞDD!...

ALLAH celle celâluhu
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem… ve KULlar… ÂLeMde ÂDeM.. AKILda NaKiL...

Rahîmiyyette Meryem aleyhi’s-selâmı görürsünüz. Her kadın gibidir.
Ama Rahmâniyyette Îsâ Aleyhi’s-selâm vardır, ALLAH’ın Ruhudur. İlginç!.
İlginç dediğim aksi takdirde bu konuları gerçekten anlamadığımız sürece Kur’ân-ı Kerime göre diyorum.
Kafası çalışan her insan bunun uydurma olduğunu, doğru olmadığını görür.
Çünkü hep buraya kıyasladığı için. Böyle bir vehimden kurtulamaz.
Ama bu tüMMlendiğinde, Kur’ân-ı Kerim İlmi, Edebi, İrfanı, Erkanı içinde tüMMlendiğinde Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemin çizgilerinde dışarı çıkmamak kaydıyla.
Hâşâ Kur’ân-ı Kerimi ve Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemi yetersiz görüp, diyemez kimse.
Yetersiz olan kendi aklıdır. Orayı iyi görememektedir.

Onun için burada, Makâm-ı MahMudda iki MiM vardır.
Mim’leri çekerseniz ne kalır?
Had” kalır, HuDuD kalır.
Hududullah ve Hudud-u Rasûlullah, Makâm-ı MahMud’un içindedir.
Yâni Rasûl “R”siyle RABB “R” si, Rahmetenli’l-âlemîn ile RABBü’l-âlemin “R”si zâhir ve bâtın gibi (hâşâ) sırtı sırta görünür.
Bu böyledir zâten.
ALLAH celle celâluhu mânâdan maddeyi yaratmaktadır.
Madde geri çekildiğinde de madde, mânâya dönüşmesi gerekmektedir.
Bu hep böyledir AKL-ı SİLM için..

Sizin Oksijen dediğiniz, Hidrojen dediğiniz basit gazlardır. Bildiğimiz basit gazlardır yâni.
Ama biz Adana Erkek Lisesinde okurken bu deneyi fiilen yapmıştık. SU-yu elde etmeyi.
Ayı ayrı tüplerdeki hidrojeni ve oksijeni getirip belli ölçülerde getirildi, gerçekten şartlar sağlandı ve “SU” yu elde ettik: SUyun SENTEZi.
Geri dönüşü de öyle oldu: Suyun ANALİZi. Ayrıştırdık da.
Analiz ve Sentez bütün bunlar Her ÂN ŞeÂNda vardır kâinâtta.
Sizde bile vardır. “Elimi kaldıracağım!” derseniz kaldırırsınız.
Rast gele değil, içinizde manevi bir karar verirsiniz madden uygularsınız.
Bundan uzak oldu mu bitkisel hayata geçer.
Aklı kullanamaz hale gelir.
Hiç cevâp alamazsınız aklını çektiğiniz zaman. Sıfır.
Onun içinde Makâm-ı MahMudun İnşâe ALLAH bir daha üzerinde duracağız!..

Üçüncü aşamada “"Resûlike

Resûl-Rasûl KiMdir?

Rasile: Karmaşık olmayıp en doğru-düzgün olmak.
Ersele: Salmak, bırakmak.,
Râsele:Tâbi olmak, elçi-mektup göndermek.
Risâle: risale, broşür, mektup, mesaj, elçilik, peygamberlik, gönderilen şey.
Resûl: Peygamber. Yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zât. Kendi anlamlarında Mürsel ve Nebi de denir.
İrsal: (Resul. den) Göndermek, gönderilmek, yollamak. Elçi gönderme.
İrsaliye: Makbuz. Her hangi bir yere gönderilen eşya veya malların listesi.
SELLe: Bir şeyi diğer bir şeyden kolaylıkla-tereyağdan kıl çeker gibi çıkarıvermek.
Sülale: selle’den. Bir şeyden soyulup çıkarılan sülale, nesil, tohum..
Selime: bir zor işten kurtulmak.
Esleme: teslim-islam olmak.
Selemle: selamlamak.
SALLa: Seslenmek-ses vermek. Dua etmek. Namazı kılmak.


Resûl, Yaratan ile yaratılan arasında insan nicelik-niteliği taşıyan, insanın aklıyla nerden gelip nere gittiğini NAKLen haber veren ve insanın tüm KİMliğiyle Esfeline GELiş- İlliyuna DÖNüş SALLını SELL selâmetine Ulaştıran KİMliktir.[/font]

Ya Rabbi senin Resûlün olan, bizzât görevlendirdiğin Ahmet Aleyhisselata Vessellam’a selâm ederiz.
İşte Marifet âlemi dediğimiz gerçek tanışım, bilişim noktası olan Ahmet aleyhisselatı vesselâma da SELÂMımızı ilet.
Nerede bu?
Kalbte.
Çünkü “"Abdike"” bedendedir.
"Nebîike", Mahmud Aleyhisselâm nefistedir.
Makam-ı Mahmud’da hamd edecek olan nefstir.
Marifette zevk vardır. Konuşma vs. yoktur. Yani hissetmek gibidir.
İşte Ahmet Aleyhisselat-ı vesselâma selâmımızı ilet Ya RaBBi. Kavuşmamız var, dilememiz, arzımız var.
Tercihimizi böyle kullanıyoruz.
Bizim seçimimiz bu şekilde olacak.

Ve dördüncüsü, bu bahsettiğimiz bir Hadis-i Şerif’tir, çok önemli bir Hadis-i Şerif'tir.
Acizane ortaya çıkardığımız eserde göreceksinizdir, kaynaklarıyla beraber
Kim ki bunu Cuma günü 80 kere söylerse 80 yıllık ömrüne kul hakkı hariç kefarettir biçiminde Hadis-i Şerif’ler vardır.

Resim---Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem:
“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Bundan daha muhteşem bir salâvat , yeryüzüne gelmemiştir.
Peygamber Aleyhisselat-ı vesselâm’ın buyurduğunu söylüyorum yani.
Onun tercihi bizim için çok önemlidir.
Bizim arşı avucumuza koysalar biz Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bütün cennetleri verse ALLAHu ZÜ’L CELÂL yine Muhammed Aleyhisselâm’ı tercih ederiz.
Bizi cehenneme koysa da yine MuhaMMedî olarak koyar çünkü bizim tercihimiz budur. Hakkımız var ise tercihimiz budur.
Yani bu da bir tercih meselesidir hayat bir tercihdir.
Tevhid bir tercihtir zâten.
İşte dördüncü aşamada HAKİKATte, “''nebîyyü’l- ümmî” “abdike ve resûluke nebîyül ümmî''”
Nebîyül ümmîke değil yani ''Nebîyül ümmî.''
Bizim Âmâ’dan haber getiricimiz.
Senin bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık âlemin olan Ahadiyet karanlığından, uluhuyitinden, zâtına mahsusluktan bize haber getiren tek ana.
Bilinemezlik körlüğünden, âmâsından ümmüliğinden
–
ümmî: ana demektir – ama demektir.

Birçok saçlı sakallı, sucu bucu adamların dediği gibi hâşâ Resûllullah SALLallahi ve SELLem cahildi, bir şey bilmezdi de onun için ümmî diyorlar dedikleri hep cahillerde bir şey bilmedikleri için ama gibi görülmüş ve onun için ümmî denmiştir.
Böyle dediler diye Peygamber Aleyhisselat-ı Vesselâma kadar bu kelimeyi götürmek sadece bizim Anadolu’ya mahsus bir aymazlıktır.
Bu bir yanlışlıktır. Yoksa Resûllullah SALLallahi ve SELLem madde ve mânânın anasıdır.
ALLAHu ZÜ’L CELÂLin dışındaki her şey iğnenin ucu gibi o noktadan doğmuştur.
O da NÛR-u MÎM’dir.
ALLAHu ZÜ’L CELÂLihunun NÛRundan, NÛR-u MÎMi halk etmiştir.
Hareketinden bütün sistem var olmuştur madde , harekesinden mânâ doğmuştur.
Kullanmak ayrı şeydir.
Ateşi, evi yakmakta kullanırsınız!
Ateşi, ısınmakta, yemek pişirmekte kullanırsınız.
Mesele ateş değildir, mesele SİZsiniz.
AKLınızın öğretim ve eğitimi.
İşte BİZ Nebîyyü’l- Ümmîmiz olan Nebîyyü’l- Ümmîna , bizim haberde anamız olan, bize haber getirişte ilk kaynağımız olan hakikati MuhaMMedî olan MuhaMMed aleyhisselat-ı vesselâm’a selat ve selâm ediyoruz.
Selâmetimizi onda buluyoruz.
Sıla-ı Rahim'imizi onun yüreğinde buluyoruz.
İşte böyle bir selatla bana selâm ediniz.
Bir bağlantı kurunuz.
Şu anda hepimiz birbirimize bağlıyız çeşitli yerlerde çeşitli şartlardayız fakat özlerimizi duyuyoruz bir can gibi, bir bedenin parçaları gibiyiz hamdolsun.
İşte Resûllullah SALLallahi ve SELLem öyle olsun ki bizi ne bağlıyorsa şu anda , hava devrelerimi bağlıyor, akımlar mı bağlıyor yada bilemediğimiz şeyler mi bağlıyor her ne ise tümü NÛR-u MÎM'’dendir ve biz böyle bir bağlantı istiyoruz Resûllullah SALLallahi ve SELLem Efendimizle.
Buna neden ne CeNNet sevgisi ki CeNNeti çok severiz ama CeNNet SEVgisinden dolayı bunu demiyoruz.
Hiçbir zaman dünyada acı çekmeyi, ahrette acı çekmeyi istemeyiz ama bundan dolayı da demiyoruz.


ALLAHU ZÜ’L-CELÂL; Teslim olmak, imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek hususunda Resûllullah SALLallahi ve SELLem’i hep birlikte buyurmuştur.

Tâbi’ olmak ve itâat etmek:emirlerine boyun eğip buyurduklarını duymak ve işlediklerine uymakladır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’de bir insandır elbette. Ancak inanan insanlar Kur’ân-ı Kerîm’i iyice incelerse görürki O’nun durumu tek ve şerefli zâtına sallallahu aleyhi ve sellem mahsustur!
Yakut da taş, granit de taş, kalker de taş; isimleri müşterek ama herbirinin değeri ve vasıfları çok çok farklıdır.

Resûllullah SALLallahi ve SELLem'mimiz iyi tanımamız şart ki O’nu duyabilelim ve O’na uyabilelim.
Kime tâbi’ olduğumuzu ve itâat ettiğimiz bilemez isek duşamıya (rastgele) ne iş yapabiliriz...
Kaldı ki Resûllullah SALLallahi ve SELLem’e teslim olmak imân etmek, tâbi’ olmak ve itâat etmek kesinlikle farzdır ve İslâmın ana şartıdır.
İnsanların direkt RABB’ısı ile ilişki kurmasına Sünnetullah müsâde etmemiştir.

Bazı sivri zekâlıların:“ALLAH ile kulu arasına kimse giremez!”derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ihtiyaç yok demek istiyorsa i’tikaden çöker...
Tekfir etmek bizce hoş değildir ancak, işin sonunu iyice düşünsün...
Bir de: “Bizim dinimiz akıl-mantık dinidir! ” deyip hevâ ve hevesinin keyfince yorumlarla hem kendini hem de kendilerine uyanları mahvedenler.
Unutmamalı ki dünyada sonsuz sayıda insan, akılları ve mantıkları vardır...
İnsan sayısınca din mi olacak yâni...
Evet,“ aklı olmayanın dini yoktur”
Ve akıl insanın ana malıdır.
Ne varki dinimiz mesned dinidir.
Kur’ân-ı Kerîme ve sahih hadis-i şerîflere (sünnet-i seniyyeye) dayanmayan (mesnedlenmeyen) hükümler, istediği kadar şunun bunun aklına ve mantığına uysun İslâm Dini’nin dışındadır.
Akıl da mantık da her şeyler de lâzım ancak, mesned-i Muhammedî içinde...

Satırlardaki tasavvufu ve sofuluğu, sadrlardaki tasavvufa ve sûfîliğe dönüştürmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i çok çok iyi tanımak bu yolun ilk şartıdır...

Resûllullah SALLallahi ve SELLem’e tâbi’ olmak (emrine boyun eğmek) ve itâat (verdiği emre göre yaşamak), ALLAHU Teâlâ’nın emridir.

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ
Resim---“Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm (rahîmun) : De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Âl-i İmrân 3/31)

ALLAH celle celâluhu’ya inanıyorsanız, ALLAH celle celâluhu’dan korkuyorsanız, ALLAH celle celâluhu’yu seviyorsanız kesinlikle Rasûl’ü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e inanın, tâbi’ olun ve itâat edin...
Her yerde, her zaman ve her hâlde ve aklı olan herkes için sürekli bir tâbi’ oluş ve itâat ediştir bu...
Önce Rasûlullah’a teslimiyyet, sonra onun yoluyla ALLAHU ZÜ’L-CELÂL’e İman ediş, tâbi’ oluş ve itâat ve İSTİKÂMET...
Kur'ân-ı Kerimimizde açıkça buyurulan ALLAH celle celâluhu ve Resulullah MuhaMMed aleyhi's-selâm’a Teslim olmak, İman etmek, Tâbi olmak ve İtaat etmenin SONUÇu olan;
Tevhidin temelinde Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem vardır ezel-ebeden...
Tevhid: ilâhe illâ ALLAH MuhaMMede’r- Resûlullah
Şehâdet:Eşhedu en lâ ilâhe illâ ALLAH ve eşhedu enne MuhaMMede’r- Resûlullah”dır.


(“Allâhumme salli ve sellim ve bârik ala seyyidina ve Mevlana MuhaMMedîn”,
bu standart olan, SALL ve SELL, teslimiyet ve istikamet ulaşımları kavuşumları ve bunun bârik olması, ve mubârek olması, bereketli olması Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'le ulaşımın kavuşumun bildirilmektedir bu bölümle.
Ve ala alihi” ve ona âilesine, ona tâbii olanlara, âileden kastımız “ve sahbihi) ve sahabelerine sahib çıkanlara ve sahib çıktıklarına

ve ehl-i beytihi” ve Ehl-ibeytine, Ehl-i beyti “âl-i âbâ” içinde olanlardır.
Yâni bir zâhir kablo gibidir “âl-i âbâ” sı.
Kablonun dışındaki naylon gibidir “âl-i âbâ” sı.
İçindeki Ehl-i beyti Nurullah’ı taşıyan, Kur’ân-ı Kerim’i taşıyan, Nur-u MuhaMMedî taşıyan bir sistemdir.



Resim---Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ey Müslümanlar! Ben ancak bir insanım! Rabbimin elçisi gelip de ona icabet etmem yakındır. Ben size iki kıymetli ve ağır şey bırakıyorum. Onlar birbirinden ayrılamaz. Eğer bunlara uyarsanız yolunuzu sapıtmazsınız. Bu iki kıymetli şeyden biri içinde Nur ve doğru yol bulunan Allah’ın Kitabı'dır ki O’nun gökten yere sarkıtılmış ipidir. Ona tutulan doğru yolu bulur Ondan ayrılan sapar. Diğeri de Ehl-i Beyt-i Itret’imdir. Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım; Ehl-i Beyt’im hakkında sizi uyarırım!" buyurdu.
(Sahih-i Müslim 2: 325; Tirmizi H. No: 4036 4038; İ.Hanbel Müsned 5: 182 189 3: 26.)

Resim---“Zeyd ibn-u-Erkâm radiyallâhu anhu’dan Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ben size temessük edip (tutunup) sıkı sarıldığınız takdirde dalâlete (sapıklığa) düşmekten korunacağınız iki şey (emânet) bırakıyorum: Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür: Kitâbullah. Bu, semâdan arza uzanan ALLAH’ın ipidir. Diğeri Ehl-i Beytim olan yakınlarımdır. Bu iki şey, Kevser Havzının başında buluncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaktır. Bu iki şey hakkında benden sonra nasıl davranacağınıza iyi bakın.”
(Kütüb-i Sitte, Muhtasar C.12/499)

Size iki emânet bırakıyorum. Birisi Kur’ân-ı Kerim, birisi birisinden daha ağırdır. Kur’ân-ı Kerim ve ıtretim, Ehl-i Beytim.
Nasıl davranacaksınız? hadisi şerifler vardır.
İnsanların nasıl davrandığı ise bugün ortadadır.
Kur’ân-ı Kerim Rasûlullah SALLallâhu aleyhi ve SELLem'den koparılmaya çalışılmış ve kısmen koparılmıştır.
Ehl-i beyt aleyhi’s-selâm ise bir siyasi malzeme haline getirilmiştir. Bugün değil, o günler getirilmiştir.
Otuz yıl sonra yâni Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemden. Öyle de hadisler vardır.

Resim--- “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Benden sonra hilafet -veya Nübüvvet Hilafeti- otuz yıldır.”(Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)

Resim---“Huzeyfe radiyallahu anhu anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”
(Ahmed b. Hanbel, 4/273). Hafız el-Heysemi; “hadisi, Ahmed b. Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır” diyerek hadisin sıhhatine hükmetmiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226).). Beyhakî de aynı hadise yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.(bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413).

Hilafet otuz senedir ondan sonrada krallık meliklik başlar buyrulmuştur. Başlamıştır da zâten.
Ve artık kimin halife kimin imam olduğu meçhule girmiştir.
Bir ırkçılık savaşı başlamıştır İslam üzerinde .
Zaman insanlığında ötesine giden yaradılıştan kıyamete kadar.
Elestten mahşere kadar giden o kendine mahsus ilâhi din oluşu çok zorluklarla karşılaşmıştır.
Ehl-i Beyt Aleyhi’s-selâm olarak söylüyorum.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm onlardır ki, altın gibi.
Her yerde, her zaman, her halde değerlerini, kadir ve kıymetlerini korurlar.
Özlerinde vardır. “Itreti” buyuruyor zâten.
Ehl-i Beyt Fıtri olarak yaratıldıkları gibi kalanlardır Ehl-i Beyt olanlar.
Şu sebeble bu sebeble bunu piyasaya çıkaranlar, “Ehl-i Beyt olduk, seydayız, şuyuz, buyuz” deyip de kullananlar çok büyük cehâlet içerisinde, kesinlikle gaflet ve cehâlet içinde oldukları kesin.
Gerçek Ehl-i Beyt olanlar bunun yükünün ağırlığını bilir sesini keser.
ASILlarına kendileri yüzünden bir taş bir yanlışlıkla gitmesin diye gözünden dahi korur, onu bir sır halinde bekletir.
Böyle oluş onlara çok büyük bir üstünlük getirmez.
Ehl-i beyt Aleyhi’s-selâm her zaman o kadar önemlidir ki, hep söylediğim gibi sanki Keban’dan elektrik getiren kablo, bakır kablolar gibidir.
Bunlar olmazsa Kur’ân Akımı, İlahî Akım, Nur Akımı bâtın olarak durur.
Milletin zann ettiğini söylemiyorum.
Milletin şu andaki insanların kullandığı şekli kullanmıyorum.
Çünkü Ehl-i Beyt târifime dikkat edin.
ALLAHu ZU’L-CELÂL, Kur’ân-ı Kerim, Resûllullah SALLallahi ve SELL, Ehl-i Beytin kendi şeref haysiyeti içinde kalanlardan bahsediyorum. Bunlar Ehl-i Beytihi.

''ve sahbihi '',; sahib çıkanlar ve sahib çıkılanlar, ashab-ı Güzin..
Kendisine et, ailesine, onun yolunu izleyenlere et, Ehl-i Beyt aleyhumu's-selâmına “ve sahbihi” sahib çıktıklarına ve sahib çıkanlarına.

Hadis-i Şerif burada bitmektedir..
Ben, MuhaMMedî Gayrete gelerek, çılgınca bir sapıklığa saplanan ÜMMet-i MuhaMMedî de gönlümden Ekledim sonuna.. bu benim bir DUÂmdır.. ALLAH celle celâluhumuzun ÜMMet-i MuhaMMedî zâhirinde SELL-TeSLiMiyyeti, Bâtınında SALL-İstikâmeti Nâsib ve Kısmet etsin inaşe ALLAH

''ve ümmetihi''


Resim'' Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammedîyyeti) ve
Nebîyyike (Mahmudîyyeti) ve
Rasülûke (Ahmedîyyeti) ve
Nebîyyi’l-Ümmiyi (Habibîyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi vessahbihi ve ümmetihi... ''Resim
Subhâneke ALLAHumme ve bi hamdike eşhedu en Lâ ilâhe illâente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve e’tubu ileyke.
VelhamdülillâhiRABBülâlemin.

ALLAH Celle Celâluhu hepimizi Hakk ve hayrda ve rızasında eylesin. Yardımcımız olsun. Bizi affetsin bağışlasın. Nuruna gark etsin. Şeriat-ı Garrasına- Hakikat-ı MuhaMMedîyyemize;
MuhaMMedî Gayret-Merhamet-Muhabbetle Hasbî Hizmette Rasûlullah SALLallahu aleyhi ve SELLem ADına Hesabına ve Şerefine HİZMetçi kılsın İnşâe ALLAH!.

Yâ Latîf Celle Celâlihu!
Yâ Kerîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahîm Celle Celâlihu!
Yâ Rahmân Celle Celâlihu!
Yâ Hannân Celle Celâlihu!
Yâ Mennân Celle Celâlihu!
Yâ Deyyân Celle Celâlihu!
Yâ Furkân Celle Celâlihu!
Yâ Sultân Celle Celâlihu!

Yâ Allah Celle Celâlihu!..

Mübârek Zâtı HAKK Olan ve BİZler ÜMMeti olarak HAKKI DUYmak Ve HAYRa uymakta İmam-ı Mutlakımız ve Mürşid-i Mutlakımız, MuhaMMed Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme sonsuz sınırsız ve İlmullahça Es Salat ve Es Selâm OLsun!

ResimResim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ Muhammedin
Abdike (Muhammediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim İnşâe ALLAHürrahmân.

Sübhaneke Allahümme ve bihamdike eşhedu enLâ İlâhe İllâ ente vahdeke la şerike leke estağfirke ve etubu ileyk.

ElhamdulillahiRABBilâlemin!
Es-selâmu aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuhu.


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

MÜZEMMİL SÛRESİ SOHBETinden alıntıdır.

Es-selâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu..Resim


Euzûbillahi’s- semi’l-alîmu mine’ş-şeytani’r- racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzî bike rabbbi en yahderinu bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..
Euzîbillahimine’ş-şeytani’r-racîm bismillahi’r-rahmâni’r-rahîm..


MuhaMMedî oluş SEVİYEsine getiren ALLAH celle celâlihu, ALLAH celle celâlihu ismi ile er Rahmâni’-r- Rahîm
Halk edişi, yürütüşü, sonlandırıcılığı, hesaba çekişi ve karşılığını verişinin tüm sebebi er Rahmân ve er Rahîm tecellîsi olan ALLAHu zü’L- CeLÂL ile başlarım..

Es-selâtü ves-selâmü aleyke RasûLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem istecertu.. Zâhir âlemi de MuhaMMed SALLallahu aleyhi ve SELLem ismi ile üç MİMli ismi ile tecellî eden en mükemmel, en mükemmil kemâla ermiş ve kemâle erdirici olan MuhaMMed aleyhisselâma SALL ve SELL ederim, ulaşmak isterim ve teslim olmak dilerim..

Resim---Resûllulah SALLallahu aleyhi ve SELLem:
“Kim ki benim üzerime Cuma günü 80 defa Salâvât getirirse ALLAH onun 80 yıllık günâhını bağışlar”
Ashabı Güzin soruyor: Yâ Resûlullah! Bu nasıl bir salâvâttır?” Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
''Allahümme salli âlâ Muhammed’in abdike ve nebîyyike ve resûlike ve’n- nebîyyü’l-ümmiyyi” salâvâtını (bir oturuşta 80 kere) okur.''” buyurmuştur.
(Hâkim-i Tirmizî-Nevâdirü’l-Usûl)

Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seydina MuhaMMedin abdike.. buradayız şu anda abdike de.. MuhaMMed aleyhisselâtü vesselâma, salât ve selâm olsun!.
Ve nebîyyike.. MahMud aleyhisselâtü vesselâma salât ve selâm olsun iki MİMli olan el bâtın tecellîsi el bâtına ait bütün esmâların tecellî tahtası olan Makam-ı MahMud es selâtı ve’s- selâm olsun o noktada bulunmak arzumdur..
Ben bu konuda da zâten KULLuğum gereği; Muhtacım, Mecburum, Me’murum Ve Mahkumum.. Yaradılışım gereği insan aklıyla yaratıldığım için, insan sûretinde yaratıldığım için zâten bu şartlar için getirildim ki, EmruLLaH bu idi.. MuraduLLaH bu idi.. Ben de bu nedenle el Bâtın celle celâlehunun tecellî noktası, zuhûrat noktası olan “NûR-u MiM”in içinde olan üç MiMden iki tanesini kapsayan Bâtın Âlemindeki MahMud aleyhisselâtü vesselâma salâtı selâm ederim!.
Ve Rasûluke.. Şimdi buradayız.. el Ahadki, bilinimezlik, akılla varılamazlık, görülemezlikte TEKlik ve EŞsizlik konularının tümünde kendi başına TEK-BİR ZÂT, ZÂTuLLAH olan, Ressam olan ve resimleri halk eden, Usta olan ve eserleri yapan tek Usta olan El Ahad celle celâlehunun ilk tecellî noktası olan AhMediyet aleyhisselâtü vesselâmın, Ahmed aleyhisselât ü vesselâmın Rasûliyet Makamında salât ve selâm ederim.. Kendisine SALL etmek isterim Lütfullahı kendisiyle BİLip-BULup-OLup-YAŞAmak isterim..

SALL budur ve bununla selâmlarım.. yâni es Selâm Esmâsıyla selâmlarım.. Fiilen bulunmak isterim, bizzât bulunmak isterim ve orda yaşamak isterim.. yâni BİLmek BULmak OLmaktan öte bizzât YAŞAmak isterim!. RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLemin NÛRUnu fiilen tekmilini yaşamak isterim/istiyorum!.
Onun için: “Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ seydinâ MuhaMMedin abdike ve nebîyyike ve rasûluke” diyoruz.. ve kendi ALLAHu zü’L- CeLÂLin kendi güzellik ve özellikleri içerisine Zât ve Sıfat içerisindeki Muhteşem Muazzam Muhabbetullah ve Mârifetullah kendi Uluhiyyeti kendi ALLAHlığı içerisindeki MuhaBBetinin HABBEşi olan HaBiBuLLaH; tohum, ana.. Nebîyyü’l- ÜMMîyyi a’mâ-dan haber getiren, bilinemezlik körlüğünden insanlar için, akıllar için anlaşılamaz karanlığından, Ahadiyet Karanlığından, körlüğünden haber getiren, bize her türlü haberin çıkış noktası olan HaBiBuLLaH aleyhisselâtü vesselâmı, Nebîyyü’l- ÜMMîyyi, Kânâtın AnAsı-ÜMMiyyi getiriciliğin ANAsı olan.. ÜMM, aNadır.. ÜMMî kör de demektir, ana rahmi karanlığından öylece çıkandemektir.. Câhile de a’ma/kördenir görmediği için.. Hakikata kör olduğu için câhil de a’madır..

A’ma-dan türyen ÜMM, Arapça da ÜMM/ANA demektir.. Üç karanlığın üçüncü karanlığı “Rahim” kapısıdır..

Kur'ÂN-ı Kerîmimizde, ANA RAHMindeki ÜÇ KARANLIK-a baktığımızda;

خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَأَنزَلَ لَكُم مِّنْ الْأَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ يَخْلُقُكُمْ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِن بَعْدِ خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّى تُصْرَفُونَ
Resim---"Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum mine’l- en’âmi semâniyete ezvâcin, yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî ZULUMÂTİN SELÂSİN, zâlikumullâhu rabbukum lehul mulku, lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn (tusrafûne).: Sizi tek bir nefsten halketti. Sonra ondan, onun zevcesini (eşini). Ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek) ÜÇ KARANLIK içinde yaratır. İşte bu sizin RABBiniz ALLAH'dır. Mülk, O'nundur. O'ndan başka İlâh yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz.(Zümer 39/6)

ANA RAHMindeki ÜÇ KARANLIK.:

Birinci karanlık:
Hücre fazı: Karanlık bir tünel olan fallopda.

İkinci karanlık:
Doku fazı: Ana rahminin iç derisi içindeki karanlık bir ormanda.

Üçünçü karanlık:
Organ fazı: Amnion Suyu dediğimiz bir sıvı ile kaplı olan ve deniz dibini andıran bir bölgede gelişir.


ALLAHu zü’L- CeLÂL, ŞeÂNuLLAHında SüNNetuLLAHI üzere her ÂN yENidEN Yaratış Subutî Sıfatı olan RaBBu’l- Âlemîni açıklayarak: “İşte ben RABBiniz olan ALLAH’ım.” buyuruyor.

Yaratılış öykümüz, bir yumurta hücresinin hazırlanışı ile başlar. Yumurtalıkta çok ince biyolojik sentezlerle hazırlanan yumurta hücresi, yumurtalıktan karın boşluğuna atılır.
Ve sonra Ana rahminin üst köşelerinden uzanan borular/ Fallop Boruları bir çiçek gibi açık olan uçları ile karın boşluğunu tarar, yumurta hücresini yakalar ve içine alır. Yumurta hücresi borunun rahime en uzak ucunda döllenmek üzere bekler. Bu faaliyetin sebebi, yumurta hücresinin biyolojik açıdan fevkalâde hassas yapısı dolayısıyla, diğer organ ve dokulardan korunmuş olmasıdır.
Döllenme bölgesinin kanalın ucunda takdir edilmesiyle, akıl almaz biyolojik hadiselerin bir köşede meydana gelmesi sağlanmıştır.
Ana karnındaki Fallop Borusuna alınan yumurta hücresi, Annedeki yapı özelliklerinin/istidad ve kabiliyetlerinin yarısını taşımaktadır. İstidadlar, genetik şifreler hâlinde bir şeritte yazılıdır. Bu şeridin eni 3-5 boyu ise 25-150 angstrom arasındadır..


Ve ALLAHu zü’L- CeLÂL âyet-i celîlesinde Tecellî Sırrını Hükmediyor;

إِلَيْهِ يُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ وَمَا تَخْرُجُ مِن ثَمَرَاتٍ مِّنْ أَكْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ أَيْنَ شُرَكَائِي قَالُوا آذَنَّاكَ مَا مِنَّا مِن شَهِيدٍ
Resim---"İleyhi yuraddu ilmu’s- sâati, ve mâ tahrucu min semerâtin min ekmâmihâ ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmihî, ve yevme yunâdîhim eyne şurakâî kâlû âzennâke mâ minnâ min şehîd (şehîdin).: O saatin (kıyâmetin) ilmi O’na döndürülür (O’na aittir). O’nun ilmi olmadan, hiçbir meyve, tomurcuğundan çıkmaz. Hiçbir kadın, hamile kalmaz ve doğum yapamaz. Onlara “Benim ortaklarım nerede?” diye seslenileceği gün “Sana arzettik, bizden bir şahit yoktur.” dediler (derler).(Fussilet 41/47)

Her insan ANA Rahimi Kapısından bu âleme ÇIKmıştır.. İlk öptüğü EŞİK, Ana RAHMi Eşiğidir ve İlk Secde de ordadır..
Onun için kadın, islâmda kudsaldır.. MuhaMMedî Melâmette kadın, KÂBE gibi haramdır, hem de dört kere haramdır.. Özeldir, Güzeldir ve Değerlidir.. Eğer toplumda bu değerler kaybedilmişse çok yazık olmuştur!. Ve bu günümüzde bütün islâm âleminin çekdiği sıkıntıların temelinde bu kayıp vardır ve bunun bedeli ödenmektedir ve ödenecektir..
MuhaMMedî ŞUÛRdan,
MuhaMMedî NÛRdan,
MuhaMMedî SURÛRdan,
MuhaMMedî ONÛRdan,
Uzaklaşan islâm kadınının iffetini yok edişimiz, islâm âleminin çökmesine sebeb olmuştur.. Anadan/Temelden yıkılmıştır.. Kâr-zaradan değil, ANA SERMÂYe kaybolmuştur.. Yalama olmuştur, diş izleri kaybolmuştur..
Bu nedenle RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimizi Nebîyyü’l- ÜMMîyyi olarak da selâmlarım İnşeâ ALLAHu’r- RAHMÂN..

Bu salâvât biliyorsunuz RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLin hadis-i şerifidir..
Biz KeLâMuLLAH Kur'ÂN-ı Kerîmimizi ve RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin Sahih Hadislerini İLMetmeye Hasbî Hizmeti esas almaktayız İnşeâ ALLAHu’r- RAHMÂN..

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “ : Bir saat tefekkür altmış yıl ibadetten hayırlıdır.” buyurmuştur.
(İbn Abbas ve Ebu’d-Derda’dan; Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfû‘a, 175; Aclûnî, 1/310)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem:
“نوم العالم خير من عبادة الجاهل: Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır.”
buyurmuştur.
(Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa (el-Mevdûatu’l-Kübrâ), Thk: Muhammed Lütfi es-Sabbâğ, 2. Baskı, Beyrut, 1986, s: 374, hadis no: 567)

Resim---Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem: “ Bir saatlik tefekkür (hikmetli düşünüş ) 60 yıllık nâfile ibâdetten daha hayırlıdır. ” buyurdu.
(Türkiye Diyanet İşleri Yayn. Riyâzu’s-Salihin-Seçme Hadisler)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir saatlik tefekkür altmış senelik (nâfile) ibâdetten daha hayırlıdır." buyurmuştur.
(Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I/370)

RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLeme ulaşmayan bir kişi, “ALLAH celle celâlihu’ya Ulaşatım!.” diyorsa dediğine iyi bakması lâzım..
Sakın “ALLAH ile kandırılanlardan olmasın!.”
Kur'ÂN-ı Kerîmimizde; Lokmân 31/33; Fâtır 35/5; Hadîd 57/14..

يُنَادُونَهُمْ أَلَمْ نَكُن مَّعَكُمْ قَالُوا بَلَى وَلَكِنَّكُمْ فَتَنتُمْ أَنفُسَكُمْ وَتَرَبَّصْتُمْ وَارْتَبْتُمْ وَغَرَّتْكُمُ الْأَمَانِيُّ حَتَّى جَاء أَمْرُ اللَّهِ وَغَرَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ
Resim---"Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû belâ ve lâkinnekum fetentum enfusekum ve terabbastum vertebtum ve garratkumu’l- emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrakum billâhi’l- garûr (garûmu).: (Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o garur (aldatanlar, şeytan ve avaneleri) da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadîd 57/14)

ALLAH celle celâlihu ile nasıl kandırılır bir insan!.
Kişi görünüşte alışılmış ibâdetleri anlamdan dinlemmeden rastgeleye yapan ALLAH celle celâlihu ile RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem yok ise o insan, Hizbullahın karşıtı olan Hizbuşşeytanın lideri olan İblis tarafından kullanıyor demektir..
Bunun için;
Resim---RasûLuLLAH sallallahu aleyhi ve sellem: "Rüyâsında beni gören, (gerçekten, hak olarak) beni görmüştür. Çünkü şeytan benim(sûretim)le hayale giremez." buyurmuştur.
(Buhārî, Ta‘bir, 10/13)

Resim---Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Beni rüyada gören, hakikaten görmüştür, çünkü şeytan benim şeklime giremez." buyurmuştur.
(Muslim, Ru'yâ, 1/10 (2266); Muvatta, Ruya 1, (2, 956)

Bir kişi, RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem’i kendi şekli ve sûreti ile görürse, gerçekten Peygamber’i görmüş olur. Çünkü şeytana, Peygamber’in aslî sûretine girerek birini aldatabilme gücü verilmemiştir.
Bu açıklamayı Muhammed b. Şirin (imam Buharî’in hocası) yapmıştır.
İmam Buharî, O'nun şu sözünü nakletmektedir: "Peygamber’i rüyâda görmek, kişinin onu ancak hayatında vasıflandığı sûreti üzere gördüğü zaman gerçekleşir."
(Buhārî, Ta‘bir, 10/12)

Resim---ez-Zuhrî'den: “Bana Ebû Seleme tahdîs etti ki, Ebu Hurayra (radiyallahu anhu): “ Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem'i: “Kim beni rüyâsında görürse, uyanık iken de görecektir. -Yâhut- beni uyanık iken görmüş gibidir. Şeytan benim sûretime giremez.” buyururken işittim" demiştir.
(Buharî, İlim, 38, Edeb, 109, Rûya, Bab 10, hadi no: 12 ; Muslim, Ru'ya, 10-11; Tirmizi, Ru'ya, 4, 7; İbn Mâce, Ru'yâ, 2; Dârimî, Rû'ya, 4; Ahmed b. Hanbel, I. 375, 400, 440, II, 232, 41 I, 442, 463, III, 269, 530 ; Sunen-i Ebu Davud, Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: C. 16, S. 276)

RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem, şeytan asla benim pozisyonumda ve halimde olamaz buyurmuştur..
“Belki de birisine: “Ben Rabbınım!.” diyebilir fakat “Ben RasûLuLLAHım!.” diyemez çünkü, o zaman o kişinin çıkış yolu kalmaz ve kurtulamaz!.” demek istiyorum.
Bu nedenle RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem..
RasûLuLLAH ne demek?. Rasûl, elçidir.. ALLAHın elçisi.. ancak, posta getiricisi değil, İrsal Elçisi ulaştırıcısı, tanıştırıcısı, kaynaştırıcısı, BİLdiricisi BULdurucusu OLdurucusu ve YAŞAtıcısıdır..
Biliyoruz ki;
MuhaMMedî Şuûru BİLmeyen, MuhaMMedî NûRu BULamayacaktır!.
Çünkü, MuhaMMedî Şuûr bir EDEBdir.. Aklın, bu EDEBi BİLmesi lâzımdır.
MuhaMMedi NûR bir İLİMdir.. Aklın, bu İLİMi BULması lâzımdır.
Yâni KebÂN’da elektriğin olduğunu bilmeniz yetmez bunu buraya getirmeniz için bir edep vardır yol yordam vardır bir şeye vusulsuzlüzlük, usulsüzlüktendir bir noktaya varamayış yolu bilemiyiştendir yoksa karınca da varır, jette varır ama bir günde varır ama bir yılda varır. Yolu biliyorsa varır bilmiyorsa sonsuza kadar döner durur varamaz..
İşte RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem efendimiz bu hadisi şerifi bu kadar kıymetlidir. ''Allahümme salli ve sellim ve bârik ala seydina MuhaMMedin abdike ve nebîyyike ve rasûluke ve nebîyyü’l- ÜMMîyyi ve ala alihi ve sahbihi ve ehlibeytihi ve ümmetihi'' de ekliyorum ben..
Bu günlerimizde bizler gerçekten buna çok muhtacız..
O kadar önemli ki, bir şehir düşünün ve deyin ki “ana trafodan elektriğini kesiyorum!”
Neleri kestiğinize bir bakar mısınız?. Sayısız evlerde sayısız âletlerde sayısız noktalarda sayısız hallerde.. Meselâ ameliyat olan insanların tüm makinalarını durdurursunuz her yerde.. Meyhâneyi kapatırsınız.. Mekke’yi kapatırsınız!.
Bütün âlemi susturursunuz NuR-u MuhaMMed aleyhisselâtu vesselâmı çektiğiniz zaman geride bir heykel yığını kalır, görüntü kalır geride hiçbir şey bulamazsınız hepsi ölür..

Bu bakımdan salâvât çok önemlidir SALL çok önemlidir, kendi aramızda da öyledir SALLarımız koptuğu zaman bağlantılarımız yapacak bir şey kalmaz.. Ben bir sohbete başlarken bir salâvât açıklamayı uygun buluyorum biliyorsunuz..


Resim Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbetinden alıntıdır

Resim

Aziz Kardeşlerim,
Dikkat etmemiz gerekir ki, bu sistemde tek insan vardır. Her şey insan için yaratılmıştır.. İnsan büyük bir laf.. İndirelim aşağıya “habli’l- verîd”e gelelim minik haline çekelim.. en ince bir çizgiye çekelim ki,o NOKTada AKLa gelirsiniz.. Aklı olmayanın dini yoktur, sorumluluğu yoktur, kulluk teklifi yoktur.. Hiçbir şeyi yoktur, yaratan yoktur, yaratılan yoktur.. Akılsız kişi, bir eşyâ bile değildir.. Aklı olmayan insan herhangi bir şey değildir, koyun değildir meselâ.. Sandalye değildir üstünde oturacağınız.. Aklı olanlara ibret için yaratılmıştır.. “Bakın haa siz de böyle yaparım!.” diye.. Onun için diyorum akla çektiğiniz zaman, er Rahmân erildir.. Bir kardeşimiz sormuştu.. Bu sistem İKİlik-ZITLık sistemi ERİL ve DİŞİLik üzere kurulmuştur.. İyice bakarsanız KADIN, ARZ gibidir, “hars” denmektedir, yâni tarla denmektedir..

نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh (mulâkûhu), ve beşşiri’-l mu’minîn (mu’minîne).: Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Ve kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah’a karşı takvâ sahibi olun ve O’na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü’minleri müjdele.”
(Bakara 2/223)

Tarlanın tek özelliği kendisine verilen tohumu diriltmesi ve yaşatmasıdır.. Onun içinde kadın, Kâbe gibi kutsaldır, haramdır.. Bana göre de dört Kâbedir.. Tekvinde böyledir, er Rahîm’de böyledir.. İki tane daha vardır.. Eril olan er Rahmân’da ne vardır?. Akıl ve Dirilik gelir.. Akıl nedir mânânın tümüdür.. Akıl gözükmediği halde tümünü kaplar.. Zikri, Fikri, Şükrü, Sabrı vs. nin tümünü kaplar ve herşey, Akıl Sahnesindedir.. Ve göremezsiniz AKLın varlığını.. Ancak yaptığıyla görürsünüz, kablodaki elektrik gibi.. Şahdamarımızdan yakın-AKREB olan RABB TeÂLÂ’mız gibi.. Bütün bunlar akıldır.. Ama dirilik öyle değildir, şu anda fiilen sizi diri tutan, dalından koparmadığımız portakalı diri tutan, kulağını kesmediğiniz sürece hayvanda olan kulak gibi diri olan şeyler tüm er Rahmân’dan aktarılır..

Maalesef bizim toplumumuzda kadınla ilgili çok ağır şeyler söylenir!. Yük zannedilir.. şeytanlık çeşitlenişleriyle kullanılır..
Ama Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocam der ki: “Kadın temizdir, onu kirlendiren erkektir!.”
Doğru söylüyor.. İkilik erkektedir akıl ve diriliği taşıyan erkektir.. Kadın sadece TEKVİN YARATIŞ SIFATInın TARLAsıdır.. Buna dikkat edelim diye bir ara not olarak söylüyorum..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
İşte bahsettiğimiz bu başlayış, bizi TEVHİDe götürür, bütün bunları.. er Rahmân ve er Rahîm olan ALLAH celle celâlihunun, yaşamamıza sebeb bu gördüğümüz maddî mânevî sistemini ki, Rububiyyetini.. Bu gördüğümüz Mülk Âlemini merhameten yaratan RABB TeÂLÂ’mız olan ALLAH celle celâlihu.. Ne farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ile RABBu’l- âlemin’in?.
Şu farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ZÂTuLLAHtır, bir şey yarattı ÂNda, sistemi yarattı ÂNda hemen onunla ilgili Sıfatlar-vasıflar, esmâlar çalışmaya başlar..
Zât -> Sıfat -> Esmâ ->Eşyâ..

Bu nedenle bütün esmâlar er RABB Sıfat-Esmâsından geçmek zorundadır.. Meselâ er RABB dan geçmeyen bir el Hayy diriliğe aktarılamaz.. el Hakk olmayan bir varlık yeryüzünde hak olarak gözükemez.. el Huve den geçmeyen bir kişi hüviyyet kazanamaz, gizli kalır. el Basîr olmayan yansımayan kişi görmekten mahrumdur maddî mânevî ayrı ayrı tüm bunlar bir esmâ.. İyi anlaşılsın diye hâşâ RABB TeÂLÂ’mız Güneş gibiyse, sıfat dediğimiz de, ondan gelen IŞIN ve ISI gibi.. Ama Esmâ dediğimiz, elimizin yanması, gözümüzün görmesi bizde olandır ki aslında gözümüzün kendisidir zâten.. Bu integral ve türev gibidir.. Bütün eşyâları buharlaştırın, ya da şöyle söyleyeyim BUZ gibi SU gibi BUHAR gibi BULUT gibi düşünün ki, geri çektiğinizde aynı yere getirirsiniz.. BUZ erir SU olur.. SU ısınır BUHAR olur.. BUHAR YOĞuşur BULUT OLur.. Böyle sürekli gelir gider bu git-geller.. Onun için de, zâten biliyorsunuz MuhaMMedî MeLÂMet Tasavvufu asla akılsız yola gitmez katiyyen.. Onun için MuhaMMedî MeLÂMet Yolu HAKk ÂŞIKLar YOLUdur..Ahmakların işi değildir.. Bu Yol, yüreği Kavî, Sadık Samimi Sıdkını BİLen ve SeLÂMeti mutlaka dileyen insanların işidir kesinlikle.. Basit ham akıllıların alışılmış vites değiştirir gibi saçma sapan düşüncelerin yeri değildir.. HAKk ve HaYR bu YOLda BİLinir BULunur OLunur ve YAŞAnır.. Aksi takdirde yalan ve yanlıştır.. En azından yanlıştır ve ileride yalan olur hayaldir.. Ahmak, satlık ve kiralık bir RABB var zanneder!. Oysa bize şu ÂNda diriliği sağlayan, kendi şahdamarımızdan yakın olan RABB TeÂLÂ’mızın diriliğidir.. Gerçek diri olan el HAYy olan O’dur.. Bizim hayatımıza yansıması HAYAttır..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
Öyle buyuruyor Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: “Bir işe başlarken eûzu besmele çekin, bana bir salâvât getirin, istiğfar edin, hamd edin, işinizi yapın ve salâvâtla bitirin..”
Bana SALL edin.. Bana SALL edin ki, ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rasûluyum.. Rasûlu ne demek?. Kullarını ALLAHu zü’L- CeLÂL’e irsal eden.. İrsaliye bir ulaşım belgesidir tarfikte.. Meselâ SILÂ diyoruz.. SILÂ-yı RAHîM, GÖBEK BAĞI diyoruz.. Bütün çocuklarımızı GÖBEK BAĞI’ndan çekiverdiğimiz de, ANA KARNInda birlikte birleşirler.. Ve hepimiz diriyken bir ÂNda, HAVVA ANAmızı ve ÂDEM Babamızı aleyhumusselâmı buluveririz diriyken.. Ama kıyamete kadar gelecek torunlarımızı buluveririz.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem’e SALL etmek bu anlamdadır..

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş- ŞEYTÂNİ'R- RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R- RAHMÂNİ'R- RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Yâ RasûlALLAH sallallahu aleyhi vesellem istecartü;
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Elhamdulillâhirabbilâlemînn..

ALLAHım, bizim SALLımızı sağla, beşer sûretinde gelen ve bütün değerlerini içinde tutan;
“Habîbiyyet”ini
“AhMediyyet”ini
“HaMidiyyet”ini
“MahMudiyyet”ini
“MuhaMMedîyyet”ini
İÇİnde bulunduran en Mütekâmil ve Mütekemmil HÂLiyle MuhaMMed aleyhesselâm olarak, “üç MİM”li muhteşem ismiylei Mübârek, Muhteşem, Mukaddes, Muazzam, Mustafa olan “MuhaMMed” İsmiyle ortaya çıkan ve SENin bağlantını sağlayan aleyhisselâm..
MuhaMMedî ResûLLük İRSÂLi.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ULAŞım.. Yaratılanların YARATANa gittiği YOL..
Onun için buyuruyor;

NûN.. NahNu, BİZ.. NûRuLLaH.. her ne dersek, ALLAHu Zü’L- CeLÂL’e yâni ZÂTuLLAH’a gidebilir demek istiyorum..


اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.”
(Nûr 24/35)

NÛRundan ZÂTına.. ZÂT<->Sıfat<->Esmâ<->Eşyâ.. Bizi oraya götürecek pek çok âyetler var.. Öyledir demiyorum, çünkü denemez ama oraya gidebiliriz..
Burada Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin: “ALLAH celle celâlihu ilk önce benim nurumu yarattı..” buyruğunu iyi ANLAmalıyız..

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah önce (Benim) Ruhumu yarattı. Allah, önce (Benim) Nurumu yarattı, Allah, önce kalemi yarattı. Allah, Önce aklı yarattı.” buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ C1, S. 265; El Kaari, Şerhü’ş- Şifâ, C. 1, S. 505; Sırrül Esrar, Abdülkadir Geylanî)

O’nun için buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem için buyuruyor ki;

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---Vemâ erselnâke illâ rahmeten li'l-Âlemîn: Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.”
(Kalem 68/4)

HuLukuLLAH ki, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin Hakka İnanıp Hayrı İŞLemek olan Yüce Ahlâkını DUYup UYmak olan, ALLAH celle celâlihu’nun ahlâkı ile ahlâklanmış oluruz.

Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “hulukın azîm”dir.. Halk edişin en azîmi ondadır ahlâkın..
Haaa hangi ahlâkın?. Huluk hulkîdir, hilkate âit, yaratılıştan Zâtidir. Huluku’l- azîm ahlâk yaradılış ahlâkına sahib olan anlamındadır. Onu söylemek istiyorum..
Abdike, SENin kulun.. Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasuluhu.. Abduhu olana, SENin kulun olana, Resûlün olan MuhaMMed aleyhisselâm’a..
Ve nebîyyike, SENin Nebî’ne..
MuhaMMed aleyhisselâm bir beşerdir, Beden Âlemindedir.. elbette nefsi, kalbi, ruhuyla böyledir.. onlar Zâhirde böyledir.. Bâtına geçiverdiğiniz ÂNda, MahMud aleyhisselâmdır ve Nebîyyullahtır, Makam-ı MahMuddur, Hamd Makamıdır.. Nefs Makamında Kendini ve RABBısını tanımış-bilmiş ve hamd eden bir nefsin yeridir.. Onun için MahMud Makamı çift “MiM”lidir ve bâtındır.. Çünkü, abdike ve nebîyyike ve rasûluke.. Üçüncüsü tek “MiM”li olan AhMediyyet Makamıdır, tek hamd ediş noktasıdır.. Resûllah sallallahu aleyhi ve sellemin şahsına münhasırdır/zatına mahsusdur.. ÜMMeti ancak onun gözleriyle görebilir, kendisi O’nsuz göremez!. demek istiyorum..

Dosdoğru diyoruz: “Resûllah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüreğinde ALLAH celle celâlihu BİZi BİR etsin!.” diye.. Bu bizim hakkımız..
Âyetler ve hadisler açık..:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Nebî (Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH’ın KİTAB’ında, mü’minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, KİTAB’ta satır satır yazılıdır.”
(Ahzâb 33/6)

Resim--452-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmaz. " buyurdu.
(Buharî, iman, 8; Müslim, iman , 70)

“Mü’minlere Peygamberlerini sevmek nefislerinden evlâdır” âyeti nedir?. Nasıl sevilirmiş nefsinden fazla?. Nefsini O’nun nefsinde yok edersen..
Bu ne demek?. Sen bir kalıp BUZ gibisin, götürür de seni AkDenize atarsak ancak erirsen Akdeniz olursun.. sen de Akdeniz’de olursun.. Elbet BUZ isen, yok bir tahta parçasıysan yüzer gezersin dalgaların arasında hayatta.. Onun için Ahmak İnsan kafasını vermeyen insandır, teslim olamayan insandır.. Hayatta Hakka ve Hayra hiçbir ÇIKış Yolu bulamaz.. İstikâmet bulamaz, Teslim olmadığı için.. Bu, şuna benzer ki, bir şişe var ağzına tıpa geçirmişler.. Akdeniz’e atıyorsunuz bin yıl geçse dalgaların içinde boğuşur durur ve İÇine bir damla su girmez ve suya hasret kalır.. Fakat, kafasını kesseniz de Hasan Dağının Tepesine dikseniz, ilk rahmette mutlaka bir damla SU girerdi..
Yâni bu böyle bir iştir.. MuhaMmedî Tasavvuf kilitlenmek değildir, oyun değildir, eğlence değildir.. Hayat’ın kendisi öyle değildir çünkü.. Bir ÂNda her şey değişiverir her zaman..

Üçüncü makamda söylediğimiz Kalb Makamıdır.. Resûllah sallallahu aleyhi ve selleme âittir Resûliyyet Makamıdır.. Dördüncüsü Nebîyy-i ÜMMi.. Amâ, körlük, bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık, aklın ulaşamayacağı sınır, karanlık delik, yutucu delik, Mevcûdu yok edici son SINIR..
Nebîyy-i ÜMMiyy.. Nebî, haber getirici.. ÜMMiyyi, amâdan haber getirici.. Habîbiyyet Makamından bize haber aktarıcı olan.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi ZÂTî İNDinden-Katından bize Kur'ÂN-ı Kerîmi getiren, bilgileri getiren bize.. O’nun yüzünden ALLAHu zü’L- CeLÂL’i bilmekteyiz.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, ne buyurduysa o kadar bilmektdeyiz, bunun dışındaki bilgiler aklın kendi ürünüdür ve asla nakil değildir..

işte bu söylemeye çalıştığım hususlara dikkat etmemiz gerekiyor böyle bir salâvât.. Ve biz sohbetlerimizin başında Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’i DUYduk Uyduk ve üsûl haline getirdik.

El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin…
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re: KUL İHVÂNİ 46. SALÂVÂT-I ŞERÎFE VİRDimizin ŞERHi

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim Kul İhvÂNi MÜDDESİR Sûresi Sohbetinden alıntıdır

Resim

Aziz Kardeşlerim,
Dikkat etmemiz gerekir ki, bu sistemde tek insan vardır. Her şey insan için yaratılmıştır.. İnsan büyük bir laf.. İndirelim aşağıya “habli’l- verîd”e gelelim minik haline çekelim.. en ince bir çizgiye çekelim ki,o NOKTada AKLa gelirsiniz.. Aklı olmayanın dini yoktur, sorumluluğu yoktur, kulluk teklifi yoktur.. Hiçbir şeyi yoktur, yaratan yoktur, yaratılan yoktur.. Akılsız kişi, bir eşyâ bile değildir.. Aklı olmayan insan herhangi bir şey değildir, koyun değildir meselâ.. Sandalye değildir üstünde oturacağınız.. Aklı olanlara ibret için yaratılmıştır.. “Bakın haa siz de böyle yaparım!.” diye.. Onun için diyorum akla çektiğiniz zaman, er Rahmân erildir.. Bir kardeşimiz sormuştu.. Bu sistem İKİlik-ZITLık sistemi ERİL ve DİŞİLik üzere kurulmuştur.. İyice bakarsanız KADIN, ARZ gibidir, “hars” denmektedir, yâni tarla denmektedir..

نِسَآؤُكُمْ حَرْثٌ لَّكُمْ فَأْتُواْ حَرْثَكُمْ أَنَّى شِئْتُمْ وَقَدِّمُواْ لأَنفُسِكُمْ وَاتَّقُواْ اللّهَ وَاعْلَمُواْ أَنَّكُم مُّلاَقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
Resim---"Nisâukum harsun lekum, fe’tû harsekum ennâ şi’tum ve kaddimû li enfusikum vettekûllâhe va’lemû ennekum mulâkûh (mulâkûhu), ve beşşiri’-l mu’minîn (mu’minîne).: Kadınlarınız sizin için tarladır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle yaklaşın. Ve kendiniz için (derecelerinizi arttıracak ameller) takdim edin. Ve Allah’a karşı takvâ sahibi olun ve O’na mülâki olacağınızı (kavuşacağınızı) bilin. Ve mü’minleri müjdele.” (Bakara 2/223)

Tarlanın tek özelliği kendisine verilen tohumu diriltmesi ve yaşatmasıdır.. Onun içinde kadın, Kâbe gibi kutsaldır, haramdır.. Bana göre de dört Kâbedir.. Tekvinde böyledir, er Rahîm’de böyledir.. İki tane daha vardır.. Eril olan er Rahmân’da ne vardır?. Akıl ve Dirilik gelir.. Akıl nedir mânânın tümüdür.. Akıl gözükmediği halde tümünü kaplar.. Zikri, Fikri, Şükrü, Sabrı vs. nin tümünü kaplar ve herşey, Akıl Sahnesindedir.. Ve göremezsiniz AKLın varlığını.. Ancak yaptığıyla görürsünüz, kablodaki elektrik gibi.. Şahdamarımızdan yakın-AKREB olan RABB TeÂLÂ’mız gibi.. Bütün bunlar akıldır.. Ama dirilik öyle değildir, şu anda fiilen sizi diri tutan, dalından koparmadığımız portakalı diri tutan, kulağını kesmediğiniz sürece hayvanda olan kulak gibi diri olan şeyler tüm er Rahmân’dan aktarılır..

Maalesef bizim toplumumuzda kadınla ilgili çok ağır şeyler söylenir!. Yük zannedilir.. şeytanlık çeşitlenişleriyle kullanılır..
Ama Münir Derman kaddesallahu sırrahu Hocam der ki: “Kadın temizdir, onu kirlendiren erkektir!.”
Doğru söylüyor.. İkilik erkektedir akıl ve diriliği taşıyan erkektir.. Kadın sadece TEKVİN YARATIŞ SIFATInın TARLAsıdır.. Buna dikkat edelim diye bir ara not olarak söylüyorum..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
İşte bahsettiğimiz bu başlayış, bizi TEVHİDe götürür, bütün bunları.. er Rahmân ve er Rahîm olan ALLAH celle celâlihunun, yaşamamıza sebeb bu gördüğümüz maddî mânevî sistemini ki, Rububiyyetini.. Bu gördüğümüz Mülk Âlemini merhameten yaratan RABB TeÂLÂ’mız olan ALLAH celle celâlihu.. Ne farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ile RABBu’l- âlemin’in?.
Şu farkı var ALLAHu zü’L- CeLÂL ZÂTuLLAHtır, bir şey yarattı ÂNda, sistemi yarattı ÂNda hemen onunla ilgili Sıfatlar-vasıflar, esmâlar çalışmaya başlar..
Zât -> Sıfat -> Esmâ ->Eşyâ..

Bu nedenle bütün esmâlar er RABB Sıfat-Esmâsından geçmek zorundadır.. Meselâ er RABB dan geçmeyen bir el Hayy diriliğe aktarılamaz.. el Hakk olmayan bir varlık yeryüzünde hak olarak gözükemez.. el Huve den geçmeyen bir kişi hüviyyet kazanamaz, gizli kalır. el Basîr olmayan yansımayan kişi görmekten mahrumdur maddî mânevî ayrı ayrı tüm bunlar bir esmâ.. İyi anlaşılsın diye hâşâ RABB TeÂLÂ’mız Güneş gibiyse, sıfat dediğimiz de, ondan gelen IŞIN ve ISI gibi.. Ama Esmâ dediğimiz, elimizin yanması, gözümüzün görmesi bizde olandır ki aslında gözümüzün kendisidir zâten.. Bu integral ve türev gibidir.. Bütün eşyâları buharlaştırın, ya da şöyle söyleyeyim BUZ gibi SU gibi BUHAR gibi BULUT gibi düşünün ki, geri çektiğinizde aynı yere getirirsiniz.. BUZ erir SU olur.. SU ısınır BUHAR olur.. BUHAR YOĞuşur BULUT OLur.. Böyle sürekli gelir gider bu git-geller.. Onun için de, zâten biliyorsunuz MuhaMMedî MeLÂMet Tasavvufu asla akılsız yola gitmez katiyyen.. Onun için MuhaMMedî MeLÂMet Yolu HAKk ÂŞIKLar YOLUdur..Ahmakların işi değildir.. Bu Yol, yüreği Kavî, Sadık Samimi Sıdkını BİLen ve SeLÂMeti mutlaka dileyen insanların işidir kesinlikle.. Basit ham akıllıların alışılmış vites değiştirir gibi saçma sapan düşüncelerin yeri değildir.. HAKk ve HaYR bu YOLda BİLinir BULunur OLunur ve YAŞAnır.. Aksi takdirde yalan ve yanlıştır.. En azından yanlıştır ve ileride yalan olur hayaldir.. Ahmak, satlık ve kiralık bir RABB var zanneder!. Oysa bize şu ÂNda diriliği sağlayan, kendi şahdamarımızdan yakın olan RABB TeÂLÂ’mızın diriliğidir.. Gerçek diri olan el HAYy olan O’dur.. Bizim hayatımıza yansıması HAYAttır..

Bismillahi’r-Rahmâni’r-Rahîm..
Öyle buyuruyor RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem: “Bir işe başlarken eûzu besmele çekin, bana bir salâvât getirin, istiğfar edin, hamd edin, işinizi yapın ve salâvâtla bitirin..”
Bana SALL edin.. Bana SALL edin ki, ben ALLAHu zü’L- CeLÂL’in Rasûluyum..
Rasûlu ne demek?.
Kullarını ALLAHu zü’L- CeLÂL’e irsal eden.. İrsaliye bir ulaşım belgesidir tarfikte.. Meselâ SILÂ diyoruz.. SILÂ-yı RAHîM, GÖBEK BAĞI diyoruz.. Bütün çocuklarımızı GÖBEK BAĞI’ndan çekiverdiğimiz de, ANA KARNInda birlikte birleşirler.. Ve hepimiz diriyken bir ÂNda, HAVVA ANAmızı ve ÂDEM Babamızı aleyhumusselâmı buluveririz diriyken.. Ama kıyamete kadar gelecek torunlarımızı buluveririz.. RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem’e SALL etmek bu anlamdadır..

EÛZU BİLLÂHİ MİNE'Ş- ŞEYTÂNİ'R- RACÎM
Bİ'SMİ'LLÂHİ'R- RAHMÂNİ'R- RAHÎM..

subhâneke allâhumme ve bi hamdike,
eşhedu en lâ ilâhe ente vahdeke lâ şerike leke estağfiruke ve etûbu ileyke

Esselâtü vesselâmı aleyke Yâ RasûlALLAH sallallahu aleyhi vesellem istecartü;
Resim'' Allâhumme salli ve sellim ve bârik alâ seyyidinâ MuhaMMedin
Abdike (MuhaMMediyyeti) ve
Nebiyyike (Mahmudiyyeti) , ve
Rasûlike (Ahmediyyeti) ve
Nebiyyi’l-Ummiyyi (Habîbiyyeti) ve alâ âlihi, ehl-i beytihi ve sahbihi ve ummetihi... ''Resim

Elhamdulillâhirabbilâlemînn..

ALLAHım, bizim SALLımızı sağla, beşer sûretinde gelen ve bütün değerlerini içinde tutan;
“Habîbiyyet”ini
“AhMediyyet”ini
“HaMidiyyet”ini
MahMudiyyet”ini
MuhaMMedîyyet”ini
İÇİnde bulunduran en Mütekâmil ve Mütekemmil HÂLiyle MuhaMMed aleyhesselâm olarak, “üç MİM”li muhteşem ismiylei Mübârek, Muhteşem, Mukaddes, Muazzam, Mustafa olan “MuhaMMed” İsmiyle ortaya çıkan ve SENin bağlantını sağlayan aleyhisselâm..
MuhaMMedî ResûLLük İRSÂLi.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’e ULAŞım.. Yaratılanların YARATANa gittiği YOL..
Onun için buyuruyor;
NûN.. NahNu, BİZ.. NûRuLLaH.. her ne dersek, ALLAHu Zü’L- CeLÂL’e yâni ZÂTuLLAH’a gidebilir demek istiyorum..

اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Resim---“ALLÂHU NÛRU’s- SEMÂVÂTİ ve’l- ARD (ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh (mısbâhun), el mısbâhu fî zucâceh (zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr (nârun), nûrun alâ nûr(nûrin), yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun): ALLAH, GÖKLERİN ve YERİN NURUDUR. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.” (Nûr 24/35)

NÛRundan ZÂTına.. ZÂT<->Sıfat<->Esmâ<->Eşyâ.. Bizi oraya götürecek pek çok âyetler var.. Öyledir demiyorum, çünkü denemez ama oraya gidebiliriz..
Burada RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimizin: “ALLAH celle celâlihu ilk önce benim nurumu yarattı..” buyruğunu iyi ANLAmalıyız..

Resim---Câbir B. Abdillâh (radiyallâhu anhu)’dan: “Yâ Resûlullah! Anam, babam Sana fedâ olsun, ALLAH’ın en evvel yaratığı şeyi bana söyler misin?”dedim. Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Yâ Câbir! Eşyâdan önce kendi nurundan (Nurullah) senin peygamberiyin nurunu yarattı ve şöyle buyurdu: “O nur ALLAH’ın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi. O zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne ins var idi.” Ondan sonra buyurdu ki: “ALLAH Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nûru taksim edip 4 parça yaptı: İlk parçadan kalemi yarattı. İkinci parçadan levhi yarattı. Üçüncü parçadan Arş’ı yarattı. Dördüncü parçayı taksim edip 4 parça yaptı: İlkinden gökleri yarattı. İkincisinden yeri yarattı. Üçüncüsünden cennet ve cehennemi yarattı. Dördüncü parçayı yine taksim edip 4 parçaya ayırdı. Birincisinden mü’minlerin gözlerinin nûrunu yarattı. İkincisinden kalblerinin nûrunu yarattı ki o, ALLAH’ı bilmedir. Üçüncüsünden dillerinin nûrunu yarattı ki o da Kelime-i Tevhiddir.......” buyurmuştur.
(İmâm Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175;İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah önce (Benim) Ruhumu yarattı. Allah, önce (Benim) Nurumu yarattı, Allah, önce kalemi yarattı. Allah, Önce aklı yarattı.” ]buyurdu.
(Aclunî, Keşfü’l- Hâfâ C1, S. 265; El Kaari, Şerhü’ş- Şifâ, C. 1, S. 505; Sırrül Esrar, Abdülkadir Geylanî)

O’nun için buyuruyor ALLAHu zü’L- CeLÂL RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem için buyuruyor ki;

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ
Resim---Vemâ erselnâke illâ rahmeten li'l-Âlemîn: Ve biz seni, ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.(Enbiyâ 21/107)

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ
Resim---"Ve inneke le alâ hulukın azîm (azîmin).: Ve muhakkak ki sen, mutlaka çok büyük bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 68/4)

HuLukuLLAH ki, RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLemin Hakka İnanıp Hayrı İŞLemek olan Yüce Ahlâkını DUYup UYmak olan, ALLAH celle celâlihu’nun ahlâkı ile ahlâklanmış oluruz.

RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem, “hulukın azîm”dir.. Halk edişin en azîmi ondadır ahlâkın..
Haaa hangi ahlâkın?.
Huluk hulkîdir, hilkate âit, yaratılıştan Zâtidir. Huluku’l- azîm ahlâk yaradılış ahlâkına sahib olan anlamındadır. Onu söylemek istiyorum..
Abdike, SENin kulun.. Eşhedu enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne MuhaMMeden abduhu ve rasuluhu.. Abduhu olana, SENin kulun olana, Resûlün olan MuhaMMed aleyhisselâm’a..
Ve nebîyyike, SENin Nebî’ne..
MuhaMMed aleyhisselâm bir beşerdir, Beden Âlemindedir.. elbette nefsi, kalbi, ruhuyla böyledir.. onlar Zâhirde böyledir.. Bâtına geçiverdiğiniz ÂNda, MahMud aleyhisselâmdır ve Nebîyyullahtır, Makam-ı MahMuddur, Hamd Makamıdır.. Nefs Makamında Kendini ve RABBısını tanımış-bilmiş ve hamd eden bir nefsin yeridir.. Onun için MahMud Makamı çift “MiM”lidir ve bâtındır.. Çünkü, abdike ve nebîyyike ve rasûluke.. Üçüncüsü tek “MiM”li olan AhMediyyet Makamıdır, tek hamd ediş noktasıdır.. RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLemin şahsına münhasırdır/zatına mahsusdur.. ÜMMeti ancak onun gözleriyle görebilir, kendisi O’nsuz göremez!. demek istiyorum..

Dosdoğru diyoruz: “RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem’in yüreğinde ALLAH celle celâlihu BİZi BİR etsin!.” diye.. Bu bizim hakkımız..
Âyetler ve hadisler açık..:

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفًا كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا
Resim---"En nebiyyu evlâ bi’l- mu’minîne min enfusihim ve ezvâcuhu ummehâtuhum, ve ulû’l- erhâmi ba’duhum evlâ bi ba’dın fî kitâbillâhi mine’l- mu’minîne ve’l- muhâcirîne illâ en tef’alû ilâ evliyâikum ma’rûfâ (ma’rûfen), kâne zâlike fî’l- kitâbi mestûrâ (mestûran).: Nebî (Peygamber), mü’minler için kendi nefslerinden daha evlâdır (yakındır). Ve O’nun (Nebî’nin) zevceleri, onların anneleridir. Ve rahim sahipleri (akrabalar), onlar birbirlerine, ALLAH’ın KİTAB’ında, mü’minlere ve muhacirlere yakın olduklarından daha yakındır. Ancak dostlarınıza iyilik yapmanız hariç. İşte bunlar, KİTAB’ta satır satır yazılıdır.” (Ahzâb 33/6)

Resim--452-) Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem: "Hiçbiriniz beni babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmaz. " buyurdu.
(Buharî, iman, 8; Müslim, iman , 70)

“Mü’minlere Peygamberlerini sevmek nefislerinden evlâdır” âyeti nedir?.
Nasıl sevilirmiş nefsinden fazla?.
Nefsini O’nun nefsinde yok edersen..
Bu ne demek?.
Sen bir kalıp BUZ gibisin, götürür de seni AkDenize atarsak ancak erirsen Akdeniz olursun.. sen de Akdeniz’de olursun.. Elbet BUZ isen, yok bir tahta parçasıysan yüzer gezersin dalgaların arasında hayatta.. Onun için Ahmak İnsan kafasını vermeyen insandır, teslim olamayan insandır.. Hayatta Hakka ve Hayra hiçbir ÇIKış Yolu bulamaz.. İstikâmet bulamaz, Teslim olmadığı için.. Bu, şuna benzer ki, bir şişe var ağzına tıpa geçirmişler.. Akdeniz’e atıyorsunuz bin yıl geçse dalgaların içinde boğuşur durur ve İÇine bir damla su girmez ve suya hasret kalır.. Fakat, kafasını kesseniz de Hasan Dağının Tepesine dikseniz, ilk rahmette mutlaka bir damla SU girerdi..
Yâni bu böyle bir iştir.. MuhaMMedî Tasavvuf kilitlenmek değildir, oyun değildir, eğlence değildir.. Hayat’ın kendisi öyle değildir çünkü.. Bir ÂNda her şey değişiverir her zaman..

Üçüncü makamda söylediğimiz Kalb Makamıdır.. RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLeme âittir Resûliyyet Makamıdır.. Dördüncüsü Nebîyy-i ÜMMi.. Amâ, körlük, bilinemezlik, varılamazlık, anlaşılamazlık, aklın ulaşamayacağı sınır, karanlık delik, yutucu delik, Mevcûdu yok edici son SINIR..
Nebîyy-i ÜMMiyy.. Nebî, haber getirici.. ÜMMiyyi, amâdan haber getirici.. Habîbiyyet Makamından bize haber aktarıcı olan.. ALLAHu zü’L- CeLÂL’in kendi ZÂTî İNDinden-Katından bize Kur'ÂN-ı Kerîmi getiren, bilgileri getiren bize.. O’nun yüzünden ALLAHu zü’L- CeLÂL’i bilmekteyiz.. ALLAHu zü’L- CeLÂL, ne buyurduysa o kadar bilmektdeyiz, bunun dışındaki bilgiler aklın kendi ürünüdür ve asla nakil değildir..

işte bu söylemeye çalıştığım hususlara dikkat etmemiz gerekiyor böyle bir salâvât.. Ve biz sohbetlerimizin başında RasûLuLLAH SALLallahu aleyhi ve SELLem Efendimiz’i DUYduk UYduk ve üsûl haline getirdik.

El hamdu lillâhi rabbi’l- âlemin…

Resim Latif YILDIZ
Resim
Cevapla

“►Salavat Şerhleri◄” sayfasına dön