MuHABBEt Sermayeni İsraf Etme!

Aşıklarımız ve Aşıklarımızdan ilhamlar ve ilahiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

MuHABBEt Sermayeni İsraf Etme!

Mesaj gönderen meryemnur »


Muhabbet Sermayeni İsraf Etme!





Resim



Sevgide ölçü nedir?

Sevgiyi kime yöneltmeli ve nasıl kullanmalıyız?



Muhabbet ilahi bir sermayedir. Mümin bu sermayeyi nerede ve nereye kullanacağını iyi idrak etmeli ve külli iradenin bu lütfunu ziyan etmemelidir.

Cenâb-ı Hak, bu âlemi bizler için bir imtihan mekânı kılmıştır. Bu imtihanların belki de en ağırı, muhabbet nîmetini nasıl kullanacağımız husûsundadır.

Muhabbetin menşei, kaynağı ve Hâlık’ı, onu kalplere lutfeden Cenâb-ı Hak’tır. Bir Hak dostu, bu hususta şöyle buyurur:


“Allah Teâlâ, kullarına olan şefkat ve merhameti sebebiyle onları kendi Zât’ına muhabbet beslemeye dâvet etti. Kullarından nasipsiz olanlar, bu nîmetten mahrum kaldı. Hak Teâlâ, bu günâhın bir cezâsı olarak onları, gâfil kişilerin muhabbetine giriftâr eyledi.”

Gerçekten, Hakk’a muhabbetle râm olamayanlar, fânîlerin ve gelgeç sevdâların kölesi olmaktan kurtulamazlar. Fânîleri, muhabbetin menşei olan Cenâb-ı Hakk’a tercih etmek ise, en büyük ahmaklık ve aldanıştır. Akl-ı selîm sâhibi her insan kolayca anlar ki, muhabbeti ona en lâyık olana, yâni Allah Teâlâ’ya yönlendirmek, yaratılış hikmetinin gereğidir.

Lâyıkını bulamayan muhabbetler, fânî hayâtın hazin israflarıdır. Bayağı ve süflî menfaatlerin kıskacında kalan muhabbetler, kaldırım kenarlarında açan çiçeklere benzer ki, er-geç çiğnenmeye mahkûmdur. Sokağa düşürülmüş bir pırlanta ne kadar tâlihsizdir! Liyâkatsiz bir elin haksız malı olmak, ne hazin bir ziyanlıktır!

Muhabbet ve onun zıddı olan buğz duyguları, Allâh için olmaz ise, yâni buğz edilmesi gerekene muhabbet beslenir, muhabbet duyulması gerekene de buğz edilirse, bu mânevî bakımdan bir felâket olur. Muhabbeti lâyıkına, husûmeti müstahakkına yöneltmek şarttır. Sâlihlere muhabbet, saâdete nâil eylerken, bunun zıddına, yâni gâfillere muhabbet ise, felâket getirir. Bu sebeple ebedî huzur ve saâdet için muhabbetimizi makbul ve kıymetli bir zeminde kullanmamız ve bunun için de gönlümüzü bu yönde terbiye etmemiz şarttır.



Ancak muhabbetin birdenbire Cenâb-ı Hakk’a yöneltilmesinde insan için bazı tehlikeler mevcuttur. Kalb, bir an gelir yüksek voltaja tutulmuşçasına yanmaya başlar; insan meczuplaşır. Bu ise, beşerî hayâtı ve onun îcaplarını alt-üst eder. Hazret-i Mûsâ’daki tecellî, bu hâle güzel bir misaldir:

Mûsâ -aleyhisselâm-, Tûr-i Sînâ’da Cenâb-ı Hakk’ın ezelî “kelâm” sıfatına muhâtab oldu. Rabbiyle beşer idrâkinin ötesinde harfsiz, kelimesiz, değişik bir hâl ile konuşmanın mânevî câzibesi içinde büyük bir aşk ve muhabbetle kendini kaybetti. Israrla Cenâb-ı Hakk’ı görmek istedi. Ancak “len-terânî” (Beni göremezsin!) hitâbına muhâtab oldu. Buna rağmen ısrar edince, Cenâb-ı Hak, hicaplar arkasından dağa nazar edeceğini bildirdi. Dağ, Rab’den gelen zerre kabîlinden bir nûr tecellîsi karşısında infilâk edip darmadağın oldu. Bu müthiş hâl karşısında Mûsâ -aleyhisselâm- bayıldı ve istiğfâr etti.


Bir peygamberin bile tâkatini eriten bu büyük ve ânî tecellî de gösteriyor ki, muhabbette kademe kademe ilerlemek zarûrîdir.

Bu meyanda ana, baba, zevc, zevce ve evlât sevgileri ile, sahip olunan maddî-mânevî nîmetlerine duyulan bütün sevgiler, Hakk’a muhabbet yolunda bir vâsıta telâkkî edilmelidir. Gönül, bu beşerî muhabbetlerle olgunlaşarak ilâhî muhabbete hazırlanmalıdır. Fakat kalbi, bu merhalelerde takılıp kalmaktan korumak gerekir. Çünkü “Hüsn-i Mutlak”a âşık olanlar, gölge varlıkların, aynadaki sûretlerin, fânî ve izâfî varlıkların muhabbetinde takılıp kalmazlar.

Hazret-i Mevlânâ, ne güzel buyurur:


“Dünyâya gönül verenler, tıpkı gölge avlayan avcıya benzerler. Gölge nasıl onların malı olabilir? Nitekim budalanın biri, kuşun gölgesini sımsıkı yakalamak istedi. Ama dalın üzerindeki kuş bile buna şaştı kaldı.”


Yine Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’sinde bir hikâye nakleder:

Halk, Mecnûn’un hâline acıyıp:


“–Leylâ’dan vazgeç artık; ondan daha güzel­ler var!” dediler. Mecnûn cevâben şöyle dedi:

“–Dış görünüş ve maddî sûretler âdeta bir testi gibidir. Güzellik de testinin içindeki ilâhî muhabbet şerbetidir. Bilin ki Hak Teâlâ, bana bu şerbeti Leylâ’nın testisinden ikrâm etmektedir. Siz testinin zâhirine bakıyorsunuz, fakat içindekinden ha­beriniz yok!..”

Mutlak güzellik, Allâh’ın güzelliğidir. Kâinatta gördüğümüz bütün güzellikler, ancak Hakk’ın güzelliğinden akseden pırıltılardır. O hâlde damlaya takılıp deryâyı unutmak, insanın kıymet ve haysiyetine yazık etmesi demektir.

Eğer Mecnûn’un gönlü, Leylâ’ya takılıp kalsaydı, o, kendisine put olacaktı. Lâkin Leylâ, Mecnûn için geçici bir rol oynadı. Mecnûn’un kalbini ilâhî aşka muhâtab olabilecek bir seviyeye yükselttikten sonra Leylâ gözden düştü. Mecnûn, Leylâ’dan yola çıkarak kalbini Mevlâ’ya yöneltme mahâretini gösterdi.

Buna göre fânî muhabbetler de, meşrû ölçüler içinde olmak şartıyla ilâhî muhabbet yolunda kalbin seviye kazanması için lüzumludur. Yeter ki bu muhabbetler, kalb için son durak olmasın. Eğer Mecnûn, Leylâ’yı aşamasaydı, bir değer ifâde etmezdi. Diğer sayısız meçhul mecnûnlar gibi fânî ve izâfî sevdâlarda kaybolup giderdi. Fakat Leylâ, muhabbetlerin zirvesi olan muhabbetullâh’a erme yolunda bir merhale oldu.


Muhabbet, sevilen varlığın ehemmiyet ve mükemmelliği nisbetinde bir kıymet ifâde ettiğinden, beşerî muhabbetlerde ulaşılabilecek zirve, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e duyulan muhabbettir. Çünkü insanlığın muhabbet meyline O’ndan daha lâyık bir insan tasavvur olunamaz.

Rasûlullâh’ın rûhâniyet dokusuna yabancı kalanlar ve O’na muhabbeti yaşamayanlar, Allah muhabbetinden de mahrum kalırlar. Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Peygamber Efendimiz’dir. Öyle ki Hazret-i Peygamber’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itaat, Allâh’a itaat; O’na isyan, Allâh’a isyan sadedindedir. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:


“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân, 31)

Resim

Muhabbetin Allâh’a yöneltilmesi, önce Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığını, sonra Hak dostlarını, daha sonra da bir huni gibi genişleyerek Allah katında makbûl olan her varlığı, makbûliyet derecelerine göre sevmeyi îcâb ettirir. Hazret-i Peygamber’e ve O’nun vârisleri olan ehlullâha muhabbette bereket, onlardan uzak kalmakta ise ebedî nedâmet vardır.

Dünyânın gösterişli ve aldatıcı güzelliğini gönlünden çıkaranlar, Hakk’a yaklaşmaktaki târifsiz lezzete nâil olurlar. Gönül aynası Rabbin hakîkî aşkı ile cilâlanınca, oraya her an nice güzellikler akseder; Cenâb-ı Hakk’ın sayısız kudret akışlarına şâhid olunur. Hak dostları için bizim güzellik ve câzibelerine meftun olduğumuz mecâzî renkler, kokular ve tatlar yoktur. Onlar, dünyevî süslerin ve zevklerin câzibesinden kurtulmuşlardır. Zîrâ onlar, mârifetullâha ermişlerdir. Dünyâ ilimlerinin kabuğundaki nakışı bırakmışlar, hakîkate ermişler ve oradan ilâhî sonsuzluğu seyretmektedirler.

Yüce huzûra kabûlün kapısı, muhabbet anahtarı ile açılır. Fakat muhabbet, kuru bir iddiâ olmamalıdır. Sözde kalarak özde hiçbir tesir hâsıl etmeyen boş konuşmaların hakîkî muhabbetle hiçbir ilgisi yoktur.



Muhabbetin en güzel ve mânâlı tezâhürü, sevilene “ittibâ”dır. Allah Teâlâ’ya ittibâ ise üç şekilde olur:

1. O’nun sevmediklerinden kaçınmak.

2. Sevip râzı olduğu amel-i sâlihlerde bulunmak.

3. O’nu daimâ zikrederek, her nefes ve davranışta O’nu hatırından çıkarmamak.

Böyle bir ittibâyı beraberinde getirmeyen muhabbet iddiâları, Hak katında geçersizdir.

İnsanoğlu en ağır bedeli, muhabbeti uğrunda öder. Bu fânî âlemde ödenen en ağır bedel ise, ilâhî muhabbetin bedelidir. Bu sebeple peygamberler ve onları tâkib eden Hak dostları, teblîğ ve irşadlarıyla, Allah yolundaki hizmetleriyle, ömürleri boyunca muhabbetlerinin bedelini ödeyebilme gayreti içinde yaşadılar. Böylece Allâh ile dostluğun ulvî lezzetine gark oldular.


Cenâb-ı Hak, biz kullarına lutfettiği muhabbet sermâyesini ona en lâyık olan yere sarf edebilmemizi nasîb eylesin. Sevdiklerini bizlere de sevdirsin; yerdiklerini bizlere de yerdirsin! Zât-ı İlâhî’sinin, Habîb’inin ve sevdiklerinin muhabbetini gönüllerimizin tükenmez hazînesi kılsın! Kalblerimizi muhabbetullâh tecellîleriyle tenvîr buyurmadan can emânetini almasın!

Âmîn!


Osman Nuri Topbaş



Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Allah yardımcımız olsun, gönlümüze sevgisini, muhabbetini koysun, bizi bu yolun HAKiki yolcularından ayırmasın... Âmin!

Resim

Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,
Ömr-i fani gibidir; gün de geçer, dem de geçer…


**

Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şâdan(sevinçli) olur bir dem gelir giryân(ağlayan) olur
Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar hoş bağ ile bostan olur
Bir dem gelir söyleyemez bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dürr (inci) döker dertlilere derman olur
Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner Tahte’s-sera (toprağın altı)
Bir dem sanasın katredir bir dem taşar umman olur
Bir dem varır mescidlere yüz sürür anda yerlere
Bir dem varır deyre(manastır) girer İncil okur ruhban olur
Bir dem döner Cebrail’e rahmet saçar her mahfile(toplanma mekanı)
Bir dem gelir gümrah(yolunu şaşırmış) olur miskin Yunus hayran olur


alıntı..
Resim

Allâh’ım, bize kötülüğü emreden nefsimizin şerrinden sana sığınırız!.. Bize fücûru değil, takvâyı emreden sâlih ve sâdık dostlar ihsân eyle! Ey bizleri halden hale çeviren Rabbimiz, bizim halimize en güzel hâle eriştir ve rızâna erdir… Son nefesimizi de ebedî bir bayramın huzur dolu iklîmine vuslat ânı eyleyiver.. Âmîn ya Mûin!

sevgiyle...
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

[img][img][/img][/url][/img]


AMİN... AMİN..... AMİN.....


Sözüm bana yetmiyor.
Sen sözüm yokken de işittin beni.

Avazım derdime yetişmiyor.
Sen sesim çıkmazken de dinledin beni.

Çağrışım dudağımda kalıyor.
Sen kalbim yokken de sevdin beni.

Yakarışım Senin işitmenden utanıyor
Sen söylemesem de anlarsın beni.

Sözüm bitti.

Sesim kesildi.

Kabul eyle beni.

Senai Demirci

[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/cicekler/hbbi.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
meryemnur
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 943
Kayıt: 20 Şub 2009, 02:00

Re: MuHABBEt Sermayeni İsraf Etme!

Mesaj gönderen meryemnur »


Yalancı olma!
Sana iki kalp verilmedi.
Sinen bir kalp taşır.
O bir şeyle dolunca ikincisi sığmaz.
ALLAH şöyle buyurur:

"ALLAH bir kişinin sîne boşluğuna iki kalp yerleştirmedi." (33/4)

Bir kalp ki hem HAKK'ı, hem halkı sever; o sıhhat bulamaz.
Bir kalp ki, içinde hem dünya sevgisini, hem de âhiret sevgisini tutmak ister, o da sağlık bulamaz.

Kalp HAK sevgisi ile dolar, dış yüzünü halka yöneltirse, o olur.
Halkın iyiliğini düşünerek merhamet için kalbin onlara yönelmesi, ülfet etmesi olabilir, câizdir.





Gavsu'l-a'zâm Abdulkadir Geylâni (k.s.)
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيم

O Peygamber, inananlara kendi canlarından daha yakındır..…

Ahzâb Sûresi, 6
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: MuHABBEt Sermayeni İsraf Etme!

Mesaj gönderen der-ya »

Cenâb-ı Hak, biz kullarına lutfettiği muhabbet sermâyesini ona en lâyık olan yere sarf edebilmemizi nasîb eylesin. Sevdiklerini bizlere de sevdirsin; yerdiklerini bizlere de yerdirsin! Zât-ı İlâhî’sinin, Habîb’inin ve sevdiklerinin muhabbetini gönüllerimizin tükenmez hazînesi kılsın! Kalblerimizi muhabbetullâh tecellîleriyle tenvîr buyurmadan can emânetini almasın!

Âmîn!
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►Aşıklar◄” sayfasına dön