La tahzen.. innAllahe meana.. /Üzülme.. Allah bizimle..

Aşıklarımız ve Aşıklarımızdan ilhamlar ve ilahiler.
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim



Biz de İslam olabilmek teslim olabilmek için “şahadet ederim ki Allah birdir” diyoruz. “La ilahe illallah” diyoruz, peki Kelime-i Tevhid’in manası nedir?


Bütün insanlar sadece bu cümlenin manasını anlayabilmek için bu dünyaya gelirler. Neden mi?
Dünya halk ve Hak olmak üzere iki gruptan oluşur. Halk, henüz kendi hakkı olan manasını bulmak için mücadele halindedir. Yani ezelde nasibi
olan levh-i mahfuzuna ulaşmak için bilerek veya bilmeyerek mücadele halindedir. Sonra bu mücadele esnasında halk “l” sini “la” eder yani yok olur. Yani "la” makamında olan nefsini terbiye eder, aşırı istek ve arzularını yok eder. O zaman Hak olur yani özüne varır, haklılık zuhur eder. Hak haline geçer. İşte “la ilahe illallah” olursun.
“Senden Allah zuhur eder” diyor, yalnız Allah! Eğer her görünende bu hali temaşaa edersen şahadet ederim ki, nefsini yok edende Allah tecelli eder, biliyorum ki, görüyorum ki, kendi varlığını nefsini temizleyenden Allah tecelli eder demiş olursun.
İşte şahadetin esas manası budur.






CEMALNUR SARGUT

Kenan Rifai ile
AŞKA YOLCULUK
(Sayfa:20)
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim


*KAÇ NEFES KALDI, ÖMÜRDEN GERİYE?

İŞTE GELDİK GİDİYORUZ, şu güzelim dünyadan…

Kalanlara da, göçenlere de selâm olsun. Gönül niyazımız budur.
Bir gün bir durakta bitecek yolculuk. O yolculuk ki, bir şey getirmeden gelip, bir şey götürmeden gitmek gibi yanıbaşımızda.

Sadece ve sadece yaşadıklarımız güzelse, yaşayacaklarımız ondan da güzel olacak temenni ve duasıyla gidiyoruz toprağın bağrına doğru.
Toprağın gecesine girmeden güne ve güneşe merhaba diyemiyor bir tohum.

İnsanda toprağın gecesine girmeden ve ölmeden, mahşerin sabahına, cennetin baharına doğamaz asla.

Batıyor, bitiyor diye bu hayat, boşuna dertlenme.
Güzel dünyanın her şeyi, tadına doyamadığımız onca nimet burada kaldı diye yerinme. Asıllarının yanına, menbalarını görmeye gidiyoruz.

Bu dünya çöllerinde unutmaz bizi Yaratan, şükür o Yaşatana. Tükenmez nimetlerin ve hazinelerin sahibi olana…

Her senenin son ayında ve son günlerinde geriye dönüp baktığımda, savrulur ruhum, dört bir yana zerre zerre, dağılırım çözülürüm; geçiyor, bitiyor diye günlerim.
Tükeniyor diye birbiri ardınca sayılı nefeslerim diye üzülürüm. Elimde değil.

Bir yıl boyunca, yaşanmış nice acılar, işlenmiş nice günahlar sökün eder gelir de hatırıma, bir an için ümidimi kaybedecek gibi olurum.

Her nefes bir imkânken, bir fırsatken, değil binbir günahın karasını ak etmek, samimi bir tövbenin koskoca bir ömrü bile akpak etmeye yeteceğini unuturum bazen.

Şeytan, Rabbimin ümit ve rahmet kapılarını gözlerden gizlemeye çalışır.

Kendine kapandı ya o kapılar, kıskançlığından ve düşmanlığından, o sonsuz rahmet ve gufran kapısından bin bir hile ve her nevi vesvese ile, insanı mahrum etmeye çalışır.

Şeytan şeytanlığını yapacak, ama siz de siz olun, müminliğinizi yapın.

Bir “euzu…” Çekip yolunuza çıkan şeytanı kovun, uzaklaştırın. Yoksa, rahat yok.

Aziz Mahmut Hüdayi o güzelim şiiri ile halime, dilime ve gönlüme tercüman olur:

“Günler gelip geçmekteler,

Kuşlar gibi uçmaktalar.”

O ne samimiyet ve içten bir söz ki, saniyelerin kanat çırpıp geçişini, kuşların kanatlarına yüklemiş de altı kelimeyle uçurmuş göklerimize doğru.

Şimdi başımızı kaldırıp kendi semamızda günlerin ve saniyelerin geçişini seyrediyoruz kuşlar gibi, bulutlar gibi.

“Temuru Merres-sehab” diyor bir ayet. İnsanın ömrü, bulutların geçişi gibi geçer gider diyor. Farkında olanımız kaç kişi?

Her şey, ötelerden haberci ama şifreleri çözecek olan akıl ve kalbimizde derman kalmamış. Merakını başka yerlerde yitirmiş gibi.

Baş taşı taşır, ama göz bir kılı çekmez. Kalbimizde bu küçücük daralmalarda ve sapmalardan üzgün ve yılgın kalır..

Ömrün her nefesinin ardından bir nefes daha tükeniyor. Geçen yılın değil sadece, geçen bir nefesin bile farkına varmak gerek.

“Biribirinden mukaddes

Alıp verdiğim her nefes

İki dünyayı ayıran

Bir ses değil, bir nefes…”

Ömrün kıymetini bilen böyle diyor. Telaşa de gerek yok aslında.
Yolcuyuz biz. Yolcuysak, yolumuzu edeb içinde yürümeliyiz. Bütün mesele bu.

Hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiği bekleniyor ve isteniyorsa bizden, onu beklendiği ve istendiği biçimde yaşamalıyız.
Zamanın ve ânın Yaratanının huzuruna vardığında, yaşadıklarının hesabını verebilmenin cehdi ve gayreti içinde olmalıyız.

Bir gün, sayıla sayıla saniyeler bitecek ve son nefesin alınıp verilemiyeceği, ya da verilip alınamıyacağı bir noktaya gelinecek.

Şimdiden geçen günlerin ve o günlerde bizden istenenlerin bir bir hesabını yapmak, dökümünü çıkarmak durumundayız. Hesaplayanlar var:


“1825” Bu rakam ne mi?

Bir yıl içindeki namaz vakitlerinin sayısı. Her vaktin muhasebesi yapıldığında, sorumlusu olduğumuz her ibadetin hesabında ibra olup, aklanıp temize çıkabilmek gerekiyor.

Bunun içinde; zekatı, sadakayı, namazı, orucu fitreyi anne ve baba hakkını, kul ve komşu hakkını da düşündüğümüzde bir yılın hesabı, kolay geçmeyeceğe benziyor.

Böyle bir yılın sonunda gülüp eğlenmenin yeri ne ki? Ateş bacayı sarmışken, hangi düğün dernek yapılır?

Her yılın sonu, takvimler boşuna bitmiyor. Rabbimiz, bayram olsun, seyran olsun şenlik olsun diye bizi yeni bir yılın başına getirmiyor.
Allah, kitabında güne, geceye, şafağa, yıla, asra yemin ettiğine göre, vaktin kıymetini bilelim, belki bir son fırsattır bir daha değerlendirebiliriz diye bu nimeti, yeniden aynı noktaya getiriyor.

Vaktin kıymetini, ömrün kıymetini, elimizdeki bu tek sermayenin kıymetini bilelim diye…

Rabbim bana bir gün daha fırsat verdi, bu günde yaşıyorum bunu nasıl değerlendirmeliyim diye düşünmelidir insan.

Her yıl dönümünde bir muhasebe çilesi yaşanmak, insana yakışan bu.
Ağzımızdan çıkan sözlerin, ellerimizden çıkan işlerin, ayaklarımızın yürüdüğü yolların, kulağımızdan beynimize ve kalbimize ulaşan her şeyin hesabı yapılmalı inceden inceye.

Kolay değil bu…

Sadece bir yıl için bile temize çıkmak kolay değil. Ya birde bütün ömrün hesabını vermek.

İnsanlar olimpiyatlarda saliselik farklarla rekor kırıyorlar.
Demek ki saliseler bile önemli insan hayatı için. Neler, ne zenginlikler sığıyor bir saniyenin içine.
Ya bir ömre ne zenginlikler sığar? Sığdırılabilene…

Acaba bir yılbaşında şenlik yapacak, gülüp oynayacak kadar güzel mi geçirdik geçen yılı?

Kaç gönül yıktık, ya da kaç virane evi şenlendirdik? Kaç güzellik kattık dünyaya Allah için?

İşte bunların hesabını verebilmeli insan…

Selim Gündüzalp
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Felek...

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

Yamansın her zaman aldattın beni,
Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek!
Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden,
Issız vâdilere saldırdın felek!


Rehbersin dedin ben ise kördüm,
Elimle başıma çok çorap ördüm.
Kendimi bıraktım âlemi gördüm,
Hesapsız günahlar aldırdın felek!


Şifadır dedin zehir tatdırdın,
Gençliğin okunu boşa attırdın,
Körlerin yurdunda ayna sattırdın,
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!


Barışmadı gönlüm merd ile zenle,
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle,
Neyzen'e her telden çaldırdın felek!



Neyzen Tevfik


Resimdekiler:
Ercümend Batanay ve Neyzen Tevfik



Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
ahsen
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 244
Kayıt: 11 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen ahsen »

Neyzen Tevfik

(1879 - 1953)

24 Mart 1879’da Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik’in asıl adı Tevfik Kolaylı’dır. Babasının memleketi Bafra'nın Kolay nahiyesi olduğu için soyadı kanunuyla "Kolaylı" soyadını almış. Babası Rüştiye Mektebi muallimi Hasan Fehmi Bey, Annesi Emine Hanım’dır. Kendine özgü yergileri ve yaşam biçimiyle adını duyuran Neyzen Tevfik, babasının görevli bulunduğu Urla kasabasında, usta bir neyzen olan Berber Kâzım'la tanıştı ve ondan ney dersleri almaya başladı. Aynı günlerde de, ilk sar'a nöbetini geçirdi.

Bu arada okulu bırakan Neyzan Tevfik’i babası yatılı olarak “İzmir İdadisi”ne yazdırdı. Ancak sar’a nöbetlerinin yeniden başlaması üzerine okulu tamamen bıraktı. Ney’e duyduğu derin sevgiyle İzmir Mevlevihanesi’ne girdi. Neyzen Tevfik, burada Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Ruhi Baba, ve Şair Eşref gibi pek çok ünlü isimle ile tanıştı ve onlardan Türkçe'nin yanı sıra Arapça ve Farsça dersleri aldı. Şair Eşref, yalnızca dostu ve hocası olarak kalmayarak ona hicvin kapılarını da açtı. İlk şiiri bu günlerde, 13 Mart 1898'de “Muktebes” dergisinde yayımlandı.

1898 yılında, babası medrese öğrenimi için Neyzen’i İstanbul'a gönderdi ve Fethiye Medresesi'ne yerleştirdi. Ama Neyzen Tevfik, zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçirdi. Bu arada Mehmet Akif Ersoy'la tanıştı ve Mehmet Akif, dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile tanışmasını sağladı. 1901 yılında, medrese giyimi olan cüppe ve şalvar yerine Akif'in verdiği setre pantolonu giymesi, akşamları medrese dışında kalması ileri-geri konuşmalara yol açınca, Fethiye Medresesi'nden ayrıldı. Önce Fatih'teki Şekerci Hanı'na, sonra da Çukurçeşme'deki Ali Bey Hanı'na yerleşti. Bu arada babasını tanıyan ve daha sonra Şeyhülislam da olan Musa Kazım Efendi onu kendi derslerine kabul etti.

Onun sayesinde Neyzen Tevfik, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanıştı. Mehmet Akif'le dostluğu süren Neyzen, Mehmet Akif'e ney öğretti; Mehmet Akif de Neyzen'e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretti. Dost çevresi içinde artık İbnülemin Mahmut Kemal, Tevfik Fikret, Uşakizade Halit Ziya, Ahmet Rasim, Tanburi Cemil, Hacı Arif Bey, Yunus Nadi de vardı.

1900 yılında, gramofon ticaretini ilk yapanlardan Gülistan Plâk Mağazası sahibi Hâfız Ã�şir Bey'le bir plâk doldurma girişimi oldu. Neyzen aşırı içkili olduğu için güçlükle doldurulan plâklar yine de basılıp piyasaya verildi. 1949'da yayımlanan Azâb-ı Mukaddes'e yazdığı önsözde belirttiğine göre, "yüze yakın plâk" doldurmuştur.

Öte yandan istibdata karşı olan gençlerle Sirkecideki İstasyon Gazinosu ve Güneş Kıraathanesi'nde bir araya gelir; yurt sorunlarına ilişkin ve istibdat karşıtı konuşmalar yaparlardı. Güneş Kıraathanesi'ne gelip gidenlerden Ziya Şakir, bir gün, sözü Eşref'ten açıp Jön Türk hareketinin önderlerinden Ahmet Rıza'ya getirerek Neyzen Tevfik'i konuşturdu ve tüm düşüncelerini öğrendi, ardından da ihbar etti. Gözaltına alınan Neyzen, sıkıntı dolu bir sorgulamadan geçirildi. Bu arada, daha önce tam otuz beş kez jurnal edilmiş olduğunu öğrendi. On beş gün sonra da serbest bırakıldı.

Serbest kaldıktan sonra kendisini Beyoğlu meyhanelerine attı. Bu esnada Sütlüce Bektaşi Tekkesi'ne devam ederek Şeyh Mümin Baba'dan nasip aldı. Siyasi baskının artmasından sonra yurt dışına gitmeye karar verdi ve 1902 yılında Mısır'a gitti.

Neyzen Tevfik'in Mısır'da geçen yıllarına ilişkin olarak gerçekle gerçek olmayanı birbirinden ayırmak neredeyse imkansız. Ama geçimini neyi ile sağladığını ve hicvetmeye devam ettiği biliniyor. Mısır’da bir arkadaşı ile Neyzenler Kahvehanesi açıp işletti. Özbekiye Saz Bahçesi'nde çalarken plâk da doldurdu. Jön Türklerle ilişkili, bir dost toplantısında sarhoşlukla tabancasını ateşlediği ve duruşmada yargıca "haksızlık yapıyorsunuz" dediği için altı ay hapse mahkûm edildi. Ancak yaptığı itiraz kabul edildiği için bir buçuk ay yattıktan sonra özgürlüğüne kavuştu. Bu arada Feride adlı Lübnanlı bir kadınla iki ay birlikte yaşadı.

II. Abdülhamit için yazdığı "Abdülhamid'in Ağzından Bir Nutk-ı Hümâyun" adlı hicvini İstanbul Kıraathanesi'nde okuyunca tutuklanmak istendi fakat çevrenin işe karışması ile kurtuldu. "Türk Aydınlarının Mısır Hidivi Hakkındaki Düşünceleridir" başlığı ile gazetelerde yayımlanan yazı nedeniyle hakkında tutuklama kararı verildi. Kurtulmak için de "Kaygusuz Sultan" adlı bektaşi tekkesine sığındı.

II. Meşrutiyet'in ilânıyla Mısır'dan ayrıldı ve İzmir'e döndü. Daha sonra da İstanbul’a geçti. Çemberlitaş'ta bir han odasına yerleşen Neyzen Tevfik, seyretmek için gittiği ve Ferah Tiyatrosu'nda sergilenen "Sabah-ı Hürriyet" adlı oyunun İttihat ve Terakki'ce yasaklanması üzerine yaptığı konuşma yüzünden tutuklandı. Ardından kısa bir süre sonra da serbest bırakıldı.
Neyzen Tevfik 1910 yılında "sarıklı bir zâtın kızı olan Cemile hanımla", kardeşinin ve babasının karşı çıkmasına karşın, annesinin ısrarı ile evlendi ve bir kızı oldu. Ancak yürümeyen evliliği, kızı Leman henüz üç aylıkken kayınbabasının eşini alıp götürmesiyle son buldu.

I. Dünya Savaşı yıllarında, Askeri Müze'nin kurucusu Muhtar Paşa'nın emrinde ve Mehterbaşı olarak askerlik yaptı. Düzenle başı hoş olmayan Neyzen Tevfik, herhangi bir meseleden dolayı Muhtar Paşa ile kavga etti ve askerden çıkarıldı. Daha sonra, dönemin Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın yalısında Mehter takımının verdiği konseri izleyen Almanya'nın Romanya'daki Kuvvet komutanının ilgisini çekti. Bazı kaynaklarda da onun çağrılısı olarak Romanya'ya gittiği yazılır. Romanya'da piyano eşliğinde konser verdi.

1919 yılında, ilk kitabı “Hiç”i yayınlandı.

1923 yılında Ankara'ya gitti ve kardeşi Şefik Kolaylı'nın yanında 4-5 ay kaldı. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı ve Mustafa Kemal'i yücelten şiirler yazdı bu sırada. 1924 yılında, arkadaşı Hasan Sâit Çelebi'nin de yardımları ile yazdıklarını “Azâb-ı Mukaddes” adı altında forma forma yayımlamaya kalkıştı ancak girişim başarılı olmadı ve iki formadan sonra noktalandı.

1926 yılında Atatürk'le tanışan Neyzen Tevfik, 1927 yılında sa'ra nöbetleri ve alkol yüzünden artık sık sık gideceği Toptaşı Tımarhanesi ve Zeynep Kâmil Hastanesi'nde tedavi görmeye başladı. 1928 yılında, ski dostu Mehmet Akif'i görmek için tekrar Mısır'a gitti ve bir yıla yakın bir süre yanında kaldı.

1930’lu yıllarda, ekonomik destek olsun diye, Vali ve Belediye Reisi Muhiddin Üstündağ'ın girişimi ile Konservatuvar'da görevlendirildi. 1940’lı yıllarda doktoru olduğu kadar dostları da olan Mazhar Osman ve Rahmi Duman'ın aracılığı ve Valiliğin oluru ile Bakırköy Akıl Hastahanesi'nin 21 nolu koğuşu ona ayrıldı. İstediği zaman gelir, yatar, dinlenir ve çıkar giderdi. Rahmi Duman, Neyzen Tevfik'le ilgili şunları yazmış; "Onu yakinen tanımak mazhariyetine 1932’de erdim. O tarihte genç bir asistan olarak Bakırköy Akıl Hastahanesi'ndeki 18 numaralı serviste (ehline) açmış olduğu şiir ve felsefe kürsüsünün hevesli ve usanmak, yılmak bilmeyen bir talebesi olmuştum."

9 Mart 1946'da, basın yararına düzenlenen bir konserde ney çaldı ve yaptığı taksimlerle izleyicileri büyüledi. 1949 yılında, dostlarından İhsan Ada, Neyzen Tevfik'in eserlerini, onun gözetimi altında, “Azâb-ı Mukaddes” adı ile kitaplaştırdı. 1951 yılında “Onu Affettim” adlı bir filmde önemli bir rolde gözüken Neyzen Tevfik, “Ağlayan Şarkı” adlı bir başka filmde ise, Suzan Yakar'la oynadı.

1952 yılında, arkadaşlarının ısrarı ile Şehir Komedi Tiyatrosu'nda jübilesini yaptı. 1930'larda İstanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen'in düzenli bir geliri hiç olmadı. Neyzen Tevfik'in söylenceleşen yaşamı 28 Ocak 1953'de son buldu. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılındı. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurdu. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurladılar Neyzen'i bilinmeyene. Kim bilir belki de hiçlikten hepliğe…

Ne hayatı, ne dünyayı, ne de kendisini "hiç" kavramıyla ifade etmek değildi onun yaptığı. O, karşıtlıkların birbirini var ettiği algılayışımızda, var oluş derinliğinin sarhoşluğu içinde arayışını sürdürürken “Hiç” olanı fark etmişti. Para-pul, mal-mülk, şan-şöhret elinin tersiyle ittiği şeylerdendi. Adaletsizliğe, çıkarcılığa, kör inançlara, baskıya, otoriteye, din istismarına sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldırdı.
Boynunda eski yazıyla “Hiç” yazardı.

(alıntıdır)

O da geçti gitti HİÇ Olarak bu Çöplükten O ÇÖLe!..




geçer

ızdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,
ömr-i fâni gibidir; gün de geçer, dem de geçer,
râm karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer,
devr-i şâdi de geçer, gussa-i mâtem de geçer,
gece gündüz yok olur an-ı dem âdem de geçer.

bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,
çağlıyan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
inleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi ?
çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi,
ney susar, mey dökülür, gulgule-i cem de geçer.

ibret aldın okudunsa şu yaman dünyadan,
nefsini kurtara gör masyad-ı mâfihadan,
niyyet-i hilkatı bu aşk-ı cihan aradan,
önü yokdan, sonu yokdan bu kuru da'vadadan,
utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.

ne şeriat, ne tariykat, ne hakiykat, ne türe,
süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre,
câhilin korku kokan defterini tanrı düre!
ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre,
cennet iflas eder, efsane-i âdem de geçer…


neyzen tevfik
Resim
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Aşksızlara verme Öğüt

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Aşksızlara verme Öğüt



Resim



Aşksızlara verme öğüt, Öğüdünden alır değil,
Aşksız adem hayvan olur, Hayvan öğüt bilir değil


Kara taşa su koysanda, Elli sene ıslatsan da,
Tencere de kaynatsan da, Hünerli taş olur değil


Pınar akar otlar biter, Gül dalında bülbül öter,
Cahil gönlü taştan beter, Kolay yola gelir değil


Avcı kuşu şahin doğar, Güzel övmüş onu öven,
Avlanmayı bilmezse, Doğanlıktan kalır değil


Güneşler güneşi bitti, Ahirete teşvik etti,
Cahil onu öldü sanır, Peygember hiç ölür değil


Yunus olma cahillerden, Uzak kalma ehillerden,
Cahil salih olur ise, Cahillikte kalır değil



Yunus Emre
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun yorgun öylece durur
Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden birşeyler koparır
Ağır ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Son kum tanesini alana kadar






Beste : Prof. Dr. Selahattin İçli
Güfte : Cansın Erol
Solist : Ahmet Özhan
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
kadiri

Mesaj gönderen kadiri »

Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir


cok güzel bır anlatım....selametle
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Aşksız Olana

Aşksız ömür er kişiye ar olur,
Bütün cihan o kişiye dar olur.

Âşık için dünya mülkü az olur,
Karakışlar âşıklara yaz olur.

Aşksız ruha bütün eşya el olur,
Gider akıl baştan çıkar del'olur.

Âşık sözü muhakkak ki öz olur,
Durmaz yanar içi her an, köz olur.

Aşksız adamın yuvası in olur,
Gamı, tasası bir ise bin olur.

Âşık ölmez, ona zaman an olur,
Belası dahi cihanın, nan olur.

Aşksız cana ecel günü er olur,
Cennet olsa da mekanı şer olur.



Zafer Ardıç
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

__GARİPLİK TUTTU BOYNUMDAN__

Mesaj gönderen zahidzenderun »



GARİPLİK TUTTU BOYNUMDAN



Gariplik tuttu boynumdan,
Büker Mevla’ya Mevla’ya.
Gözüm, her derdi gönlümden,
Döker Mevlaya Mevlaya.


Dolaştım beldeler boylar,
Urum,Türkmen,Acem Köyler,
Pınarlar, Çeşmeler, Çaylar,
Akar Mevla’ya Mevla’ya.


İnandım, Aşk-ı mutlak bir,
Gönül bir, sevgi bir, Hak bir;
Dilim doksan dokuz tekbir,
Çeker Mevla’ya Mevla’ya.


İlahi, zincirim çözüldü;
Kaçıp gitmem, sözüm sözdür.
Benim hürriyetim gözdür,
Bakar Mevla’ya Mevla’ya.


Musalla köşküdür karşın,
Nasibin bir buçuk arşın,
Hedefsiz seken kurşun,
Gider Mevla’ya Mevla’ya.


Benim yurdun ırak iller,
Mekan tutmaz garip kullar.
Bekir var git bütün yollar,
Çıkar Mevla’ya Mevla’ ya



Bekir Sıtkı ERDOĞAN



Resim
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Kulak tutunuz! Dikkat ediniz! Gökte haber Yerde ibret var.

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

Kızıl bir deve üzerinde
KUSS İbn-i Saide ismindeki zât söyle haykırıyordu:



Ey insanlar!
Geliniz!
Dinleyiniz!
Belleyiniz!
İbret alınız!

Yaşayan ölür.
Ölen fena bulur.
Olacak olur.
Yağmur yağar.
Otlar biter.
Çocuklar doğar.
Analarının babalarının yerini tutar.
Sonra hepsi mahvolup gider.
Vukuatın ardı arası kesilmez.
Hemen bir birini kovalar...




Kulak tutunuz!
Dikkat ediniz!


Resim

Gökte haber var.
Yerde ibret alacak şeyler var.

Yer yüzü bir yaygın eyvan.
Gökyüzü bir yüksek tavan.
Yıldızlar yürür.
Denizler durur.
Gelen kalmaz.
Giden gelmez.

Acaba kaldıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar?
Yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar?


Resim
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

EY KERVANCI LEYLAMI NEREYE GÖTÜRÜYORSUN

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim




ey sârebân, ey kârevân, leylâ-yi men kocâ mî beri
ba borden-i, leylâ-yi men, cân u dil-i merâ mî berî
ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân çerâ mî berî

der besten-i peymân-e mâ tenhâ govâh-e mâ şod hodâ
tâ în cehân ber pâ boved in aşk mâ bemâned be ca

ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân çerâ mî berî
ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân koca mî berî

temâmî-ye dînem be donyâ-ye fani
serar-i aşkî ki şod zendegânî
be yâd-i yârî hoşâ katre eşkî
be sûz-e eşkî hoşâ zindegânî
hemîşe hodâ yâ mehebbet-i dilha
be dilhâ bemâned besân-e dil-i mâ
ki leylî u mecnûn fesâne şeved
hikâyet-i mâ câvidâne şeved

to eknûn ze aşkem girîzânî
gamem râ ze çeşmem nemî hânî
der in gam çe hâlem nemî dânî
pes ez tô nebûdem berâye hodâ
to merg-e dilem râ bebîn u berû
çû tûfan sehtî ze şâhe-i gam
gol-e hestîem râ be-çîn o berû
ki hestem men ân direhtî
ki der pây-e tûfân nişesti
heme şâhehâ vucûdeş
ze heşm-e tebiet şikeste



Resim



EY KERVANCI EY KERVANCI
LEYLAMI NEREYE GÖTÜRÜYORSUN
LEYLA CANIM VE YÜREĞİM OLDUĞU HALDE
EY KERVANCI LEYLAMI NİÇİN GÖTÜRÜYORSUN
EY KERVANCI LEYLAMI NİÇİN GÖTÜRÜYORSUN

BİRBİRİMİZE YALNIZKEN VERDİĞİMİZ SÖZLERE
TANRI ŞAHİTKEN
VE AŞKIMIZIN KARAR KILMADIĞI HİÇBİR YER YOKKEN
EY KERVANCI LEYLAMI NEREYE GÖTÜRÜYORSUN
EY KERVANICI LEYLAMI NİÇİN GÖTÜRÜYORSUN

İNANCIMIN TAMAMI GEÇİCİ DÜNYAYA DAİR
AŞKIN KIVILCIMLARI YAŞAMIN KENDİSİ OLMUS
OYSA YARIN HATIRASI AŞKIN Bİ DAMLASINDAN BİLE GÜZELDİR
TANRIM KALPLERDEKİ SEVGİYİ DAİMA O KALPLERDE BIRAK
BENİM KALBİMDE BIRAKTIĞIN GİBİ


LEYLA İLE MECNUN EFSANE OLDULAR
OYSA BİZİM SEVGİMİZ SONSUZLUĞA ERİŞTİ
SEN ŞİMDİ AŞKIMIN TEK GÖSTERGESİSİN
HÜZNÜMÜN GÖZÜMDEN OKUNMAYAN HALİBU
HÜZNÜN ELİNDEN HANGİ HALLERDEYİM BİLMİYORSUN
SENDEN SONRA VAR OLMADIM BEN TANRI BİLİYOR


KALBİMİN YAPRAKLARINI GÖR VE GİT
TUFAN GİBİ İNŞA ETTİ HÜZÜN DALLARINI
GÜLİDİK GÜLLERİ DERİP GİT
Kİ BEN GÜL AĞACIYDIM
TUFANIN AYAKLARI DİBİNDE OTURAN
VUCUDUNUN BÜTÜN DALLARINI
TABİATIN HIŞMIYLA KIR

EY KERVANCI EY KERVAN
LEYLAMI NEREYE GÖTÜRÜYORSUN
LEYLA CANIM VE YÜREĞİM OLDUĞU HALDE
EY KERVANCI LEYLAMI NİÇİN GÖTÜRÜYORSUN
EY KERVANCI LEYLAMI NİÇİN GÖTÜRÜYORSUN


Composer
Mohsen Namjoo.
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mecnun Değilsen Sus!…

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Mecnun Değilsen Sus!…


Göğe asılı bıraktığın bu sağnak, nice gönül tarlalarından ‘hû’ filizlendirdi. Kâinat vecde durdu. Ve… dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor. Aşk vesile…

Dünyaya alıştım alışalı, denizi çakıl taşlarından tanıdım. İçimde ney seslerini büyüttüm. Belli ki yine bu ıssız limanda fırtına kopacaktı. Bir muammalı vakitti oysa ki yalnızlıklar.

Aşkın tarifini sordum göçmen kuşlara. Dediler göç… Dediler yanmaktır yaklaştıkça… Onun kaynağından tadan divanedir. Sonra…

Sonra bir şair kesti yolumu… En yüce bir düştür benim aşkım. Görmeye değmez ki küçük düşleri dedi ve ekledi: Mecnun değilsen sus!..

Bense güneşlerin kol gezdiği ufuklar hayâl ederdim alkımlı dünyamda, aşka dair… Düşlerim en kudsî duygularla bezenmişti oysa. Meğer küçük düşlerle avunmuşum…

Muhayyel sevdalar buruyor yüreğimin pencerelerini. Herbiri tül, herbiri hür. Hiç dokunulmamış, hiç yaşanmamış. Hikayelerine hayâl meyal tanıklık ettiğim…

Bu efsane hikayeler sürüldü masama. Bense özgün sözlerin tadına alışıktım. Benim taatım, tahiyyatımdı Rab’le…

Dünyanın perdesini şöyle bir aralayınca, aşka dair birçok şeyin öylesine ortalığa savrulmuş olduğunu hissettim ki; tanınmayacak haldeydi. Kadın olmuştu, para, makam, nefs, hırs, menfaat, sömürü olmuştu. O kutsalı aralarından arındırmak öylesine zordu… Kalan son sevgi sözlerini topladım avucuma.. doldurmuyor bile! Dilden çıkıp, ancak kulağa kadar varabiliyordu; yüreğe değil…

Aşka belki bir adım, belki asırlar vardı ama sevgiyi diri tutmaktı, yaşatabilmekti esas olan. Ucuzcular pazarından kurtulup, sultanlar sofrasına hizmetli olabilmekti… İflah olmaz âşık kisvesini giyebilmekti. Gönülde maya tutup aşka, onu göklere armağan edebilmekti.. uçurtmalara…

Celâl-i Didar’a yâr olabilmekti benim en gerçek düşüm… Sen ezelî ve ebedî, arzsız ve arşsız, cennet ve cehennemsiz, öylesine bir sevdasın ki diyebilmekti… Mevlânaca bir tavır koyabilmekti. Naz makamına ulaşmayı gönül hedefinin tam ortasına yerleştirebilmekti.

Ruhum firdevslere kayarken, dünyanın sahte makyajı bulaşıyor yüreğime. Her renk bir adım daha ulaşılmaz kılıyor seni.

Kalbimde bir dünya kurup, binbirinin yıkılışını venüs bardağında seyretmek gibi bir şey sanırım ulaşılmazlığın…

Ey ulaşılmaz Matlubum!..

Hırçın dalgalar Kahhar ismini vuruyor dünya sahiline, güller Cemal isminle raksa başlıyor bir seher, kuşlar Nur ismini zikrediyor bir şafak kızıllığında…

Bense Vedud coğrafyanda, ’seven’ şahsında talibi oynamaktayım. Belki adaylığın adaylığına bile lâyık değilken;

Bende Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var,

Âşık-ı sâdık benim, Mecnun’un ancak adı var… diyebilme cüretkârlığına koşmaktayım…

Belki sadece içimdeki boşlukta çırpınıp durmaktayım…

Ey Rab! Sana ulaşamamak sensizlikte kaybolmak nedir, anlatayım mı?..

Kum fırtınasında, çölde, sağanaklara âşık olmaktır!…

Dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor… Aşk…




A. Refik
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
sessizdua
Yeni Üye
Yeni Üye
Mesajlar: 16
Kayıt: 03 Kas 2009, 02:00

Re: Mecnun Değilsen Sus!…

Mesaj gönderen sessizdua »

zahidzenderun yazdı:Resim






Ey Rab! Sana ulaşamamak sensizlikte kaybolmak nedir, anlatayım mı?..

Kum fırtınasında, çölde, sağanaklara âşık olmaktır!…

Dünya elifle dönüyor, yürekler elife dönüyor… Aşk…




A. Refik
ulaşanlar ulaşmayı dileyenlerdi
bulanlar arayanlardı
leylalar vesilelerdi
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Kabul Etmek Lazım

Mesaj gönderen zahidzenderun »



Kabul Etmek Lazım



Bir yaprak ister mi
Bahardan sonra sonbaharı
Sararıp rüzgarlarla savrulmayı
ister mi güller,
Gonca olup açarken,solmayı.
Kabul etmek lazım,
Gerçeklerle yaşamayı
Bağlamışsa hayat, seni bu limana
kabul etmek lazım
Açıklardaki fırtınalara sevdalanmamayı
Son bulurken ömür o limanda
yalnızca içinde koparmalı fırtınaları
Kayıksa kaderde olmak
Heveslenmemek lazım gemilere
Bağlamışsa kader seni bu limana
Sen de seyret,
Mehtabı, batan güneşi, yakamozları
Mutlu olmayı dene senin olmayanla
Sadece hayal et
Kabul et, senin için hepsi hayal.




Ali Arslantürk
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »


.
.
.

Diriyiz daim, ölmeyiz
Karanularda kalmayız
Çürüyüp toprak olmayız
Bize leyl ü nehâr olmaz.


Karanularda :karanlıklarda.
Leyl ü nehâr :gece ve gündüz.


Bizim illerde ay ü gün
Sebat üzre durur daim
Televvün erişip ona
Gehi bedr ü hilâl olmaz.


Sebat :Yerinden oynamamak, dayanmak. Kararlı olmak. * Sözde durmak, ahde vefâ etmek. İman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve berkarar olmak. * Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek.
Televvün : (Levn. den) (C.: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiştirme. * Döneklik, kararsızlık.
Gehi : Zaman zaman
Bedr : (Bedir) Dolunay. Ayın en parlak olduğu hâli.
Hilâl : Yeni ay şekli. Yeni ay.


Bizim gülşendeki güller
Dururlar taze solmazlar
Hazan olup dökülmezler
Zemistan ü bahar olmaz.

.
.
.
Hazan : Güz. Sonbahar. * Solgun.
Zemistan : f. Kış. Kış mevsimi.

Somuncu Baba
Resim
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Sevenlere Selam Olsun…




Yâr-ı sâdık bilir hâlden,
Aşk dersini alır gülden,
Karşılıksız tâ gönülden

Sevenlere selam olsun.


Yeşerip sevgi gülşeni
Kuşatsın ruhu, bedeni.
Bir gül için bin dikeni

Sevenlere selam olsun.


Öz nefsini kayırmadan,
İnsanları ayırmadan,
Kimselere duyurmadan,

Sevenlere selam olsun.


Tutuşarak için için,
Hiç sormadan neden, niçin,
Sevdiğini Allah için,

Sevenlere selam olsun…




Bestami Yazgan
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


İçim daralıyor bu aralar…



İçim daralıyor bu aralar dostlar
Harmanım kıyasıya umarsız boşluklarda
Ortalık toza duman,
Eriyorum potasında titrek ateşlerin
Sebepleri sıralasam ömrüm aciz kalır
O kadar yorgunum ki, of dedirtmiyor dertlerim
Yalnızlığım yorgun kalbimi sıkıştırdıkça
Sığmıyor kabına hiddetlerim
Yağıyorum gönlüme alev alev.

Öyle hırslıyım ki bu aralar
Öylesine kızgınım ki vefasızlığa
Aczim arttıkça sorgular yığılıyor buram buram
Kimedir, niyedir, nedendir? Bilmiyorum, hiç bilmiyorum
Debeleniyorum çaresizlik girdabında
Cevapsız kalmış bin bir soruyu
Açıklayamıyorum biçare, yanık yüreğime
Kalıyorum hüznümle yapayalnız.


Yaşayanlar bilir
İçerimi harlayıp dağlayan volkanı
Suyun kâr etmediği
Değil yanında durmak, uzağından geçilmeyen
İşte, bu ahvalde yüreğim
Sarmış bedenimi yokluğun korkulu sıcağı
Olmuyor işte, soğumuyor düşüncelerim
Aşıyor beni sırlar yük vururken ruhuma
Gecenin ürpertisinde kül olup yana yana
Ağlıyorum derdime zarı zarı.


Tükendim, dermansızım dostlar
Âlemde çare var mı umutsuz yangınlarıma?

Biliyorum,
Şimdi hemen “sabret” sözünü duyar gibiyim
Demeyin, söylemeyin artık
Viran gönlümdeki perdelerimi açın artık
Uzatın ellerinizi tutunayım
Bu kadarı yeter artar bana
Bırakmayın beni, benimle bana
Salmayın ıssız karanlığa bir başıma
Üşüyorum yalnızlığımla.


Bir akıl verin umutlanayım
Mukayyet olayım geleceğime
Yüreğimde yankılanırken harlı sevda türküleri
Peş peşe, yanık yanık, ağır ağıt
Kim bilir belki de,
Beklediğim haber seslenir garip gönlüme
İçerim yanıyor, dağlanıyor hüzünlerimle ilmek ilmek
Keşke,
Keşke sevmeseydim sevmeyi diyorum, yalnız kalan yalnızlığıma
Teselli niyetine olsa bile.


Kilitlendi artık gülmelere lâl dudağım, küskün
Kavlanmış hasretlerin acıları yakarken
Böylesine mi azapmış sevdanın delisi?
Neyleyip ulaşsam huzura diye diye
Kahrediyorum çaresizliğime.


Kimselere dilemem
Yokluğun beyni param parça edenini
Silindi bütün beyazlar karalarla savaşın yenilgisinde
Karanlık ıssız gecelerden doğmuyor sabahlar
Sinmiyor yarınların güneşi
Yaslanmıyor pembe yarınların bağrına
Geleceğim
Dört duvar arasında hapsediyorlar sevinçlerimi
Ne zaman dönecek bilemiyorum?
Umutsuz “keşke”lerim, “iyi ki”lere
Var ise eğer bileniniz
Haber edin bir koşu, tez elden
Ferahlatın yüreğimdeki cehennem hasretlerimi.
İçim daralıyor bu aralar dostlar
Kavruluyorum yalnızlık yanardağında
Sığamıyorum zamana, hüsranıma, isyanıma
Yanıyor, yanıyorum!




Burhanettin Akdağ
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim



Yaraydın gönül yaraydın

Her yer karanlık, yar aydın

Hem ilaçtın hem yaraydın

Sırrımı deşip yaraydın

Yaraydın gönül yaraydın


Azığım zehir
Bineğim gamdır

Yaram yarimdir
Yarim yaramdır
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

ÇOK KIYMETLİ
HACER CAN DERKİ;





Yâ Rab!
Gönülde tıpkı Mecnun gibi sevgiden bir mum yak;
gönlüme lûtfundan bir kanca tak ve çek.
Lûtfunla bizi sevgiden sarhoş ve hayran et!


Ey Fettâh!
Canımızda sevgi ateşinden bir kandil yak!
Sevgi derdi, gönlümüzde davul vurup bizi Şeyh Şiblî gibi
çılgına çevirsin.
Öyle sarhoş etsin ki ayılmayalım ve can korkusu ile bayılmayalım.



Yûsuf-ı Hakîkî Baba
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

KABUL ET SULTANIM




Bin türlü zillet içinde ayağına geldim
Beni KABUL ET SULTANIM BİTSİN BU KEDERİM!


Senin aşkının ateşini söndürmek için
Daldım bütün ummanlara buna ettim yemin


Ama NE ÇARE SÖNMEZ BU YANGIN İÇİMDE
Daha da alevlenir yakar ciğerimi de


Anladım ki ben bu yangın bitmez bedenimde
Bunun çaresi vuslat da olsun kaderimde


Ayağına geldim gönlümün eşsiz sultanı
HAK AŞKINA KABUL ET ŞU BİÇARE MUHTACI!


İnsanı esir edermiş bu zevkli illet
Nasıl kurtulayım ben sen etmezsen merhamet


Ben konuşmuyorum konuşturuyorsun sen
Hissetmiyorum ben sensin bana hissettiren


Yürüye yürüye yoruldum sana gönlümde
Geride yok hiçbir mana her şey ileride


Manalıdan da manalı manalar sultanım
Kabul et şu manasızı manalansın hayatım!


Deli desin herkes farketmez umrumda değil
Bu aşkınlan deliyim farketmez olmam rezil


Her dem aşkın ile faniyim eskimez dilim
Olsun gönlüm şen seninle birlikte her daim


BIRAKMA BENİ AL ŞU GÖNLÜNE CANLAR CANIM
BEN SENSİZ YAŞAYAMAM BEN SENDEYİM SULTANIM!




Tuna Kalafat
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim

Ey Gül-ü Rânâ...



Nâr-ı beyza mıdır ol kahrın,
Zulm-ü ziyan mıdır ol tahtın.



Ümranlar hasret kaldı bahçene,
Gözyaşları düşman oldu cemrene.


Ey menzili pür-ateşten oyalım,
Ve ey vuslatı kanlara boyalım.



Yâr-i kadimsin, evlâsın aşinalardan,
Hakikatsin, hem avunamam hülyalardan.


Söyle hangi rüzgar üşüttü ellerini,
Hangi ifrit tılsımı, bağladı dillerini.



Gönlüm bir fağfur kasedir incitme,
Meçhul sahrama gel, n'olur gitme.


Gözlerine sır düşmüş Babil seherinden,
Nice mecnunlar ki, dönmedi seferinden.



Çöl rüzgarı gibi dolaşsamda sessiz,
Gör ki yorgunum, kavrulurum sensiz.


Evvel sendin, ah sonrası da sensin,
Ufka bak ki, herşey sana benzesin.



Arz mihverinde öyle döndü ki ahım,
Aşktır, aşktır ilk ve tek kıblegâhım.


Kalb yangınında sinem eridi, kül oldu,
O gündür ki, yarimin adı Gül oldu...



Doğan Çelik
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim



Derdime vakıf değil canan beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar herkesi şada bilir
Ağlasam faydası yok gülsem gönül razı değil
Çektiğim ağlamı bir ben bir Allahım bilir..



-Fuzûlî-
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim



Hamdini sözüme sertâc ettim.
Zikrini kalbime mi'râc ettim.
Kitabını kendime minhâc ettim.
Ben yoktum, var ettin;
Varlığından haberdar ettin.
Aşkınla gönlümü bîkarâr ettin.
İnayetine sığındım, kapına geldim.
Kulluk edemedim affına geldim.
Şaşırtma beni doğruyu söylet,
Neş'eni duyur hakikati öğret.
Sen duyurmazsan ben duyamam.
Sen söyletmezsen ben söyleyemem.
Sen sevdirmezsen ben sevemem.
Sevdir bize hep sevdiklerini.
Yerdir bize hep yerdiklerini.
Yâr et bize erdirdiklerini.


Elmalılı Hamdi Yazır
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Kullanıcı avatarı
HAYY-DOST
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1856
Kayıt: 16 May 2009, 02:00

Mesaj gönderen HAYY-DOST »


Zahidzenderun Kardeşim,
Birara yoktunuz. AŞKın derununa inip gelmişsiniz.
AŞKın en şiddetli yerinde, vuslat şafağı sökermiş.
Mübarek olsun inşallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
zahidzenderun
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1026
Kayıt: 04 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen zahidzenderun »

Resim


Vel’Leyl !

وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا*

Ey dide nedir uyku gel uyan gecelerde
Kevkeblerin et seyrini seyran gecelerde**


Uyku gibi insanın en muhtaç olduğu ihtiyaçlarından birini Allah için terkedip, kalkıp O’nun huzuruna koşmak bütün hayatlarımız için rûhî hazırlık yaptıran gece çalışmaları, yani namaz, duâ, zikir, tesbih, tevbe, istiğfar, tefekkür ile takva sahiplerine önderler olma çabasıdır. Duyulara hitap eden gündüz hayatı tükenince, kendiyle kalan ve mânaya konsantre olan insanoğlunun gönül gözü daha iyi görmeye başlar. Eşyanın pırıltılı renkleri cazibesini kaybeder, zamana ve mekana gece inince, insan içindeki aydınlığı fark eder. Fark edince de kaynağını arar.


İlâhî esintilerin baş üstünde dolaşıp durduğu bu kutlu vakitte, az bir gayretle pek çok şeyleri yakalamak da geceyi kadirleştirmenin bir örneğidir. Ortada nefsin uğraşacağı dünyevî câzibeler bulunmadığından dolayı Allah’tan gelecek esinti ve nurlara açıktır ruhumuz. Bazı kavimlerin helâk vakti gece olduğu gibi, Mirac’ın vakti de yine gecedir. Ruhun, nefsin prangalarından azâde kaldığı bu kutlu anları rûh hesabına kaydetmek, Ruh mimarlarının yol haritası olmalıdır.

Bak heyet-i alemde bu hikmetleri seyr et
Bul sâniini ol ana hayrân gecelerde


Gecenin bir kısmında secde ederek; Allah’ı uzun uzadıya tesbih ederek insan çağlar. Levh-i mahfuzdan yüreğine kelimeler dökülür. Çünkü gece başkadır. Uzun gecelerin kadrini de aşıklar bilir. Aşıklar geceyi bekler. Her geceyi kadir bilirler. Gecenin kadrini bilirler

Cümle geceyi uyuma, Kayyûm’u seversen
Tâ hay olasın Hay ile ey cân gecelerde


Bulunan geceler bin aydan daha hayırlıdır. Melekler aslında kadri bilinen gecelerde Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O geceler tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. O gecede nurlanırken odalar, artık emir kipinden hâle dönüşür öğütler. “Gul Hü vallahi ahad” demez âşık. Direk “Hu vallahi ahad” der. Daha da sonra seccadesinin üzerinde gözleri kapalı “Hu, hu” der ve bekler. Ayetlerin yap dediğini direk yapar. Ürperdiğinde “Gul euzu bi rabbil felak” demez; “euzubi rabbil felak” der. Daha da ötede “sığındım sana” der. Emir tekrarından geçerek, o emri direk uygular. Sırlar fetholunur, keşfolunur ardından da bıçak tarlasından süngüler çıkar. Taze fidanlar uzar da uzar yeni iklimlere doğru ve insan kendinden ayrılıp rahlenin karşısına diz çöker ve konuşur kalbiyle..

Âşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim
Gönlün gözüne görüne cânân gecelerde


Gece örter zamanı ve ruhumdaki yayın daha da nettir. Net olan diğer şey ise neş(v)edir. Nâşiete’l-leyl: Gece oluşu, gece dirilişi, gecenin varoluşu, gecenin yaratılışı, gece neşvesi çok şey söyler bize. Aslında gece bizi seçer. Bizi seçen Allah’tır. Seçilen kalkar, kalkan seçilmşitir. Ya şu ayet: “Kendiliğinden bir armağan olarak, geceleyin uykunu bölüp namaz kıl; umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama yüceltir”.

Gece kalkmak irade ister. Ve kader iradedir.

Dil beyt-i Hüdâ’dır onu pak eyle sivadan
Kasrına nüzûl eyler o sultan gecelerde




**: Erzurumlu İbrahim Hakkı hz’lerine ait bir şiir.


Bu yazı Musab Yasir (Cemaat.com) 'ın yazısından tarafımca derlenerek aktarılmıştır
Derviş na murad olacak.
Allah vesilelerle kendisine yaklaştırır.
Na murad olacak..
Bildiğini terk edecek.

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/istikametbt9tw2.gif[/img]
Cevapla

“►Aşıklar◄” sayfasına dön