HİMMET....

Aşıklarımız ve Aşıklarımızdan ilhamlar ve ilahiler.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

HİMMET....

Mesaj gönderen habibi »

Himmet!..


“–Şeyhim!..” demiş; usulca, edeple; “himmet!”

“–Evlat…” buyurmuş; tebessümle duâyla, “gayret!”

Himmet, Arapça’nın çift taraflı kelimelerinden biri... Temel anlamı “gayret”. İkinci ve bizde yaygın olan anlamı ise “yardım”. Ben, işte bu ikinci ve meşhur mânânın ufuklarından birine doğru kanat açıyorum.

Himmet, pozitif enerjidir.

Böylece en kâmil mürşidden en zayıf müride kadar herkesin bir himmeti vardır.

Dikkat edilecek nokta burada:

Herkesin himmeti, gayreti kadar...
Herkesin himmeti, gayreti gibi...
Esnek veya kavî, metin; sönük ya da parlak; zayıf yahut güçlü… Himmetin oranı da, vasfı da kişinin gayreti oranında, gayreti vasfında...
Dervişin biri, teheccüd namazlarına kalkamamaktan muzdaripmiş. En yakın yol arkadaşı duruma vâkıf olunca:

“–Sen merak etme, bu geceden itibaren kalkacaksın, inşâallah.” demiş.

Derviş şaşkınlık ve mutlulukla dolmuş. Gece, kurduğu saat çalmış; bizimki uyku hâliyle her zamanki gibi saati kapatmış. Uyumaya devam etmek için başını yastığa koyarken suratında çakan şiddetli bir tokatla yatak-yorgan yerlere yuvarlanmış. O haftaki buluşmada kardeşini görünce:

“–Abi, biraz sert olmadı mı?” demiş.

El-cevap:

“–Kalkacaksın dedik değil mi, güzellikle kalkmayan tokatla kalkmayı hak eder.”

Gayretimiz kadar ve gayretimiz gibi yardım alıyoruz ve yardım ediyoruz. Evet, bizim de himmet ettiğimiz birileri vardır mutlaka… Gıyâbında ettiğimiz duâlar, telepatimiz, râbıtamız, yâdımız, hâtıramız hep bir enerji taşır bizden başkalarına... Oranı ve vasfı değişen…

Eskiden hocalar talebelerine:

“–Cenâb-ı Hak, himmetini âlî eylesin!..” diyerek icâzet verirlermiş. Yani öyle bir ışık ol ki, pervânen bol olsun. Öyle bir ışık ol ki, yanmayan pervânen kalmasın. Mum gibi, kandil gibi, sahrâda yanan ateş gibi, güneş gibi… Himmetin âlî olsun, evlâdım.

Mesnevî hikâyesidir. Mum ile pervâne âşıklık yarışına girmişler.

Pervane âh etmiş:

“–Ben, senin ateşinden etrafında döne döne ne hâle geldim!”

“–O da bir şey mi?!” diye gülmüş mum; “Sen, kanatların yanmasın diye ateşin etrafında çekinerek, sakınarak uçarken ben o ateşi başımda taşıyorum.”

Başında taşıyor, eriyor, tükeniyor. Aydınlık oluyor “karanlık geceliler”e.

Himmeti âlî olsun mumların!

Amellerimiz, düşüncelerimiz ve sözlerimizle oluşturduğumuz manyetik bir etki alanı var. “Allâh’ın öyle kulları var ki, üstleri başları yırtık, saçları dağınık, yüzleri sarıdır, ama bir şey isteseler, Allah onları geri çevirmez.” buyuruluyor hadîs-i şerîfte…

Herkes gayretince muâmele görüyor, Hak cânibinden…

Gıybet, hased ve kıskançlığın, nazarın zıddı oluyor himmet. Orada etkili olan negatif enerji, burada etkili olan pozitif...

Yani “fenâ fi’l-ihvân”ın bir boyutu da himmettir ki, kardeşler birbirine fiilen, kavlen ve gıyâben ve dahî hâlen himmet ederler. Bu, öyle mühim ve öyle tatlı bir ilk adımdır ki, yolcuyu mürşidin himmetine alıştırır ve ulaştırır. Öyle mühim ve öyle aktiftir ki, şeytan, onun üstünü kapatmaktan asla geri durmaz.

Yani gayretlerimiz, sadece kendimiz için değil, kardeşlerimiz için de hatta ümmet için insanlık için de faydalı, önemli ve mevzubahis.

Rahm-ı mâderdeki (anne rahmindeki) yavru gibi hareketli olursak mânevî mekânımızda, aydınlık yarınlara doğru el ele verirsek kardeşlerimizle; ikiz, üçüz, beşiz, sonsuz tevellütler (doğumlar) gerçekleşecektir. Tarihte olduğu gibi… Sâlih amelin nûrâniyeti var. Asırlar sonrasına yansıyor. Fısk, fücur ve gafletin zulmâniyeti var. Zaman-mekân tanımayan…
Muhabbet, en büyük himmettir..
Damarları çatlatırcasına coşkuyla akan bir enerji, yâre doğru akar. Yâr, dost demektir...
“Hemrâhım idin bu yolda ey mâh
Hemrâhı koyup da gider mi hemrâh”[1]
Leylâ dosttur. Mecnûn dilinden himmet dileriz dostlardan... Leylâ’yı annesi okuldan alır dedikodular üzerine. Mecnûn feryad eder, yârine: “Dost, dostunu bırakıp gider mi, ey benim yolumu aydınlatan, ay gibi olan dostum?”
Himmeti âlî olan dostlar, geceleri aydınlatan ay gibi aydınlatır dünyamızı. Kalbî bir bağ kurmak mümkün olmuşsa eğer... “Gönülden gönüle gider, yol gizli gizli…”
Bizden iki adım önde olanın elimizi tutması ne tatlıdır! Şeyhin eteklerine kadar uzanamayan zayıf ellerimiz, kollarımız dostların güçlü ellerini nasıl da can havli ile tutar sıkıca...

Muhabbet, en büyük himmettir. “Bir gönle gir.” buyrulmuş, “Allah baktığında seni orada görsün.” Gönlümüzden yansıyan enerji... Kimleri seviyoruz, kimler seviyor bizi? Kimlerin, hangi gönüllerin içinde görüyor bizi Hak Teâlâ?

Yavru deve, annesine sormuş:

“–Bizim ayaklarımız neden üç tırnaklı anneciğim?”

Anne deve cevap vermiş:

“–Çölde yürürken ayaklarımız kuma gömülmesin diye yavrum…”

Yavru deve:

“–Peki, kirpiklerimiz niçin bu kadar uzun?” diye sormuş.

Anne deve:

“–Çölde kum fırtınaları olduğunda gözlerimize kum taneleri dolmasın diye…” demiş.

Yavru deve:

“–Neden sırtımızda hörgüçlerimiz var, anne?” diye sormuş.

Annesi:

“–Çölde geçireceğimiz uzun günler için hörgüçlerimize su depolar ve o uzun günlerde bu suları kullanırız.” diye cevap vermiş.

Yavru deve, bu sefer en zor soruyu sormuş annesine:

“–Peki, bunca özelliğimizle bizim bu hayvanat bahçesinde ne işimiz var anne?”

Bizim zor sorumuz da budur dostlar..

Akıl ve gönül vermiş bizi yaratan... Daha ötede “sır” vermiş. Temelde “halîfelik” vermiş. Ruh vermiş... Zaman ve mekân kaydı olmayan, zamanlar ve mekânlar arasında gidip gelebilen… İlim sahibi; herhangi bir tedrisat görmeden ilim sahibi... Mekânların olumsuz tesirlerinden etkilenmeyen... Beş duyu organı ile algıları sınırlanmamış; dolayısıyla her yönden gören, her mesafeden duyan, dokunmadan da bilen, her mesafeden koku alan... Ve “Zâtını (c.c.) severse, bu özellikleri, zâtına da geçiriveren” bir ruh vermiş, bizi yaratan Allâh’ımız... Bunca özellikle bizim bu kesret âleminde ne işimiz var, dostlarım?
“Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsâit lâzım”
Bir himmet etseniz, bir gayrete gelsek de kurtulsak bu mahpushâneden!
Hani bir kuğu sürüsü, süzülüp indikleri gölde ağlara yakalanmışlar. Herkes çırpınmış, ama kimse çıkamamış tuzağın içinden… Başlarındaki bey kuğu:

“–Durun, çırpınmayın böyle tek tek, hep beraber kanat açalım ve yükselelim, ağ da bizimle yükselir, altından çıkar gideriz biz de!”

Öyle yapmışlar, kurtulmuşlar...

Himmeti âlî olan dostlar, haydi kanatlanalım da kurtulalım bu dünya tuzağından, nefis batağından… Herkesin yarası birbirine ne kadar da benziyor! Haydi, yaralarımızı saralım bir bir... Hatta bırakalım öyle kalsın yaralar da, sızılar da; kervan yolda düzülür diyelim, çıkalım bir an önce yola… Haydi, herkes yakınındakini uyandırsın, seherde dostlarım, seherde!

--------------------------------------------------------------------------------

Hemrâh: Yoldaş. Mâh: Ay.
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Cenâb-ı Hak, himmetini âlî eylesin........

HAK RAZI OLSUN HABİBİ CAN-ımız....
çok güzeldi...
sevgiyle.....
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »

Emeklerinize sağlık Habibi kardeşimiz. Sağolunuz varolunuz.

Es Selam
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/katreimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

MINA yazdı:Cenâb-ı Hak, himmetini âlî eylesin........

HAK RAZI OLSUN HABİBİ CAN-ımız....
çok güzeldi...
sevgiyle.....
Ben de candan tebrik ederim,
Muhabbet habibi kardeşimi..

Zâten;
Kemâlâtın (tekemmülün) formülü:
ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in mutlak Hidâyeti,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şerefli Şefâati,
Allah dostlarının himâyetkâr Himmeti ve
O kulun; Fakîr, Âciz, Zelil ve Âlîl oluşunu anlayıp göstereceği kulluk gayretidir.

ALLAHÜ ZܒL-CELÂL’in Hidâyeti,
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Şefâati,
Pîr’in Himmeti ve
Kulun Gayreti buluştu mu, buna Kemâlât Tevhidi diyoruz...
RABB’imiz (celle celâluhu) BİZlere de nâsib buyursun...
Âmin...
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Habîbî kardeşim, anlatımınız, örnekleriniz mesajınız ne kadar içten yüreklere işleyen ve derin bir ahhhhhhh... çektiren yazı olmuş.

"Himmeti âlî olan dostlar, haydi kanatlanalım da kurtulalım bu dünya tuzağından, nefis batağından… Herkesin yarası birbirine ne kadar da benziyor! Haydi, yaralarımızı saralım bir bir... Hatta bırakalım öyle kalsın yaralar da, sızılar da; kervan yolda dizilir diyelim, çıkalım bir an önce yola… Haydi, herkes yakınındakini uyandırsın, seherde dostlarım, seherde! "

Yazınızın son uca bağlandığı bu cümleniz ile soruyorum bilenlere,
-Bu kervana nasıl dahil olunur?
-Himmeti kim niye eder? Bize himmet edilip te işimiz yolumuz kolaya
niye çıkmaz?
-Niye bu hasret, vuslat arzusu, aşk yangınlarında bir başımıza kalırız?
-Hepimiz ayrı ayrı yanarız bereleniriz de bir büyük elimizi tutup çıkarmaz?
-Bunca büyükler nasihat ederler, vasiyet ederler, sır verirler de niye hala
anlamaz anlaması gereken uzuvlarımız?
-Yaramızı biliriz de kurtulmaya dermanımız niye yoktur?
-Nedir bizi bu dünya tuzağında "tuzakta imiş gibi değil de zevk ve sefada
imiş gibi hissettiren?
-Çok er eteğine yapıştık, çok diledik, çok aradık, çok ağladık... Hâlâ
kervanın dışında, himmetsiz, tuzakta gafil oluşumuzun açıklanabilir
nedeni var mıdır?

Daha çok sorular sorabilirim. Çok ağlayıp çok yanabilirim. Ne ses var ne himmet ne el...
Yazının başında verdiğin örnekte demektesin ki, "herkesin himmeti gayreti kadar"

Gayretimiz nicedir? Ağlamak gayret değil midir canın çıkar gibi candan geçer gibi sevmek gayret değil midir? Kulluk vazifelerimizi sırf emir diye yapmamız bile gayret değil midir? Her gördüğün insandan bundan mıdır diye ummak gayret değil midir? Pare pare parelendik, yarelendik, berelendik kardeşim. Gayretimiz ne ola?

Yarama derman olacak buyursun. Hani eski masallarda anlatılır ya,


Padişahın kızı hastalanmıştır(oğlu da olabilir, farketmez) diyarın tüm hekimleri toplanır, hiçbiri çare bulamaz, hiçbir ilaç şifa olamaz padişah perişandır. Sonra anlaşılırki kız bir fakir delikanlıya aşık olmuştur. Aşk hastasıdır, bulun denir o genci, bulun getirin. Genç gelir kız iyileşir, kırk gün kırk gece düğün yapılır.

Bizim gencimiz nicedir? Beden ülkemizin padişahının kızı hasta, aşk hastası... Sevdiceği nerede?

Habîbî kardeşim demem o ki;

Himmet, Gayret, Kervan, Seher bu kelimeleri yanlış mı anlıyoruz? Yeniden tanımlayalım. Anladıklarımızla yaptıklarımız değiştirmiyorsa halimizi anlayamadıklarımızı anlatsın "bir bilen" anlayalım da Himmete erelim, Kervana girelim, Gayret bulalım, Seheri yaşayalım inşallah...

Çok ümitsiz bir yazı gibi oldu ama halimce yazdım...
Gayretsiz,Himmetsiz, Sehersiz bir VUSLAT yok mu ERENLER...
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12860
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

ÂŞIKLAR…

"Bana KOR verdi..."

Kuddûs’a kul olmak kırk-kırk beşimde
Gündüz hayalimde gece düşümde
Ömrümü koşturdum YÂRin peşinde
Viran oldu Gönül Bağım Âşıklar…


*

Aşk ara kesitim Tevhid tırmanım
Tohuma yüklenmiş hasat harmanım
Dıştan gören sanır, yeşil ormanım
Yâr yâdına Yanar Dağım Âşıklar…


*

Kerem’in Aslı’sı Ferhat Şirin’i
Odundur kor eden, yakan fırını
İstesem de söyleyemem sırrını
Gırtlağımda kırk bir boğum Âşıklar…


*

Hak Hükmüne hâmil-gebesi HAKKtır
Doğuran, doğrulan, ebesi HAKKtır
Aşkta Pîr-i Fâni, Bebesi HAKKtır
Kâmilin Kalbinde doğum Âşıklar…


*

Aslı koyun; olmaz kurttan-köpekten
Geçmezse, İhvâni’m tokmak - dibekten
İğne altın olsa, İplik ipekten
Geçirmez delikten düğüm Âşıklar…


29.04.1993 17:31 Hsthn.
Resim
Kullanıcı avatarı
habibi
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1059
Kayıt: 26 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen habibi »

Sessiz lisanların dünyası....


Göz göze gelişlerin gözle söz edişlerin dünyası.....


Kalbin kulagına giren ve kalpte duyulan sözlerin arşıdır gece , seher ve onun yolcuları...

Herbirimiz birer hazineyiz ALLAH'ın aydınlıgına ayna tutan büyüklerin himmeti bize aynı elektirigin kablodan geçmeden işeyaramadıgı gibi,ampulun yanması için akım gereklidir...


“Allah’a sevgili olanlar, kulunu Hakk’a sevdirenlerdir.” buyrulur hadis-i şerif’te.....



EN SEVGİLİYE ULAŞABİLEN KULLARI OLABİLMEK DUASIYLA....
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

ahh güllalemm....
her ahh onu ister...gönül bunu hisseder...
SENİN İSTEMEN ONUN İSTEMESİDİR İNŞ...
SIRF BUNUN İÇİN BİLE Bİ ÖMÜR ŞÜKR HALİNDE OLSAN yetermi bilmem?
Düşünüyorum istemekten..sevmekten bi haber olan o kadar çok yürek varki...
ne diyim...
ne söyleyim..


Gitsem diyorum biraz, ölsem


Gitsem diyorum, biraz ölsem


İskelenin en ucundaki, en gıcırtılı tahtanın üstüne oturmuş, denizdeki nereye gittiklerini bilmediğim, bilmeyi de istemediğim parlak renkli balıklara bakıyorum. Bir süre izleyebiliyorum ancak onları, sadece bir yere kadar görebiliyorum, sonrası görünmüyor.


Nedense her düşüncemin arkasına bir olumsuzluk eki katılıyor bu günlerde... Devrik düşüncelerle pekiştiriyorum bu ruh halini. Düşüncelerimin bağlaçları yok, sırf kafiyeli olsun diye kurulmuş iki yabancı cümle gibi birbirinden kopuk ve anlamsızlar... Hava sıcak, su ılık, toprak soğuk, ben yanıyorum. Gitsem diyorum, şöyle yağmurları olan uzak bir yerlere...

Günahlar gözyaşlarında yıkanır, diyor birisi, yağmurlar kadar çok gözyaşları istiyorum o zaman diyorum içimden... ve eğer ağlayabilseydim ne yağmuru ne de küçük bir ağacın en küçük yaprağına düşen yağmur damlasının süzülüşünü bu kadar çok sevmezdim herhalde...


Gitsem diyorum, balıklarda gitti zaten.

Yıllardır tanıdığım, bana yabancı olan bu evin derin sessizliğinde aslında normal çıkan bütün seslere bile bile kulak verip, kendi kendimi bile bile korkutuyorum. Sonra korkuları susturmak için, kendi kendimi susturup sadece yüreğimi seslendiriyorum, çünkü duymak düşünmekten daha az üzüyor insanı.

Yüreğini ve beynini sırtlanmış, yükünden yorgun adamların halleri geliyor aklıma.

Herkes uyurken korkuyorum, sessizlikten, sessizliğimden... Gitsem diyorum acıları alıp, yalnızlığa sarılmaya..

Yıllardır bilip tanıdığın, yanlış şehirde, doğru otobüse binip, yanlış durakta indiğini fark ettiğinde yürümek zorunda kalmış gibi, geçte olsa gitsem diyorum...

Ve ..... daha değersiz olan anlamsız şeylerin bekçiliğini bırakıp, ayağını acıtan ayakkabılara, sıcağa, fırtınaya rağmen ne varsa yakıp yıkıp ardına bakmadan yürümek gibi... Gitsem diyorum biraz, ölsem...




sevgiyleeeeeee.......
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Aşıklar◄” sayfasına dön