Esmalar ile ilgili bir çelişkim var

Cevapla
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Esmalar ile ilgili bir çelişkim var

Mesaj gönderen senim »

elifdostu yazdı:
ER RAHMAN ismi-i şerifi tüm canlılara, hatta her EL HAYY esmasının tecelli ettiği her varlığa ve nesneye ki cansız nesnelerde gözle göremediğimiz elktronların hareketleri EL HAYY tecellisidir. O halde başta insan olmak üzere(kafir, müslüman gözetmeden), her bir ferde, hayvanlara ve bitkilere merhamet etmek, hatta cansız eşyalara dahi kırıcı davranmayan kimselerde ER RAHMAN ismi tecelli ediyor demektir. ER RAHİM esması ise daha fazla ahirete nisbet edildiğinden, inanmış kimselere merhamet etmek, daha ziyade şefkat gösterenlerde tecelii eder ki her müslüman ve mü'minde belli tecellisi vardır.
İşte bu yukardaki alıntıyı diğer alandaki konu bozulmasın diye ayrı bir başlıkta açtım.

Sorum şu ki; her doğan islam fıtratı üzerine doğmuştur şeklindeki EFENDİMİZ SAV hadisinden anlaşılması gereken bu esmaların her birinin çeşitli terkiplerde TÜM İNSANLARDA var olduğu anlatılmış ve bunların açığa çıkış mahali olarak HZ ADEM AS gösterilmişken:

Bu isim müslümanlarda bu isim kafirlerde var demek bu hadisle taban tabana zıt düşmüyor mu?

Münir Hoca (ALLAH ondan razı olsun) kendine zulm etmek diye tabir edileni esmaları açığa çıkaramayanların yaşadığı hal olarak tarif ediyor ki bu da Hocamızın yukarıdaki hadise istinaden bU esmaların tümümün tüm İNSANLARDA var olduğunu ve KENDİNE ZULM EDEN İNSANLARIN bunu açığa çıkarmada yetersiz kaldığını anlatmaya çalışmıyor mu?


Ki eğer tüm isimlerin tecellileri tüm insanlarda FARKLI TERKİPLERLE mevcut olmasa ve bunlardan bir kısmı SADECE iman edenlerce ahirette yaşanacak olsa neden tüm isimler İLK İNSAN olarak HZ ADEM AS a öğretilmiş " bildirilmiş-varlığına nakşedilmiş" olsun?

Bu ahirette bu dünyada diye bir ayrım yapmak, bu müminde bu kafirde vardır demek yerine açığa çıkarmakta yetersi kalan insanlar demek daha doğru değil mi?

Eğer bunlar üzerinde tasarrufumuz yoksa yani bizde var olan esmaları bize önerilmiş güzel ibadetlerle güçlendirip Hocamızın değimiyle ESMALARI TEMİZLİYEMEYECEKSEK tüm bu yaşananların anlamı nedir?

Bu konudaki bana yardımcı olursanız çok sevinirim.

Hatalı çıkışım vardır ki cahiilliktendir önce ALLAH CC RAUF ismi tecellisine sonra gönüllerinizdeki Nur- u MİN geniş sığınırım.

ALLAH İLMİMİZİ HAZMIMIZI AFİYETİMİZİ HAYRETİMİZİ ARTTIRA...

Amin Amin Amin


Selam ve Dua ile
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Senim Kardeşimiz,
Sorduğunuz sorunuz için teşekkürler. Can kardeşimiz Aziz'in parantez içinde kullanmış olduğu "kafir, müslüman" ayırımının sebebi Rahman ve Rahim isimlerinin ayırım noktalarından birisini yansıtmaktan ötürüdür. Bunu tefsirlerde genelde yaparlar, sebebini bakın Elmalılı Hamdi Yazır , Fatiha-i şerifin tefsirinde Rahman ve Rahim isimleri kısmında şöyle açıklamıştır:

"Bu noktaya işaret etmek için dünyanın Rahmân'ı, ahiretin Rahîm'i denilmiştir. Aslında yüce Allah, dünyanın da, ahiretin de hem Rahmân'ı, hem de Rahîm'idir. Ve bu tabir de eski âlimlerden nakledilmiştir. Fakat her ikisinde öncelik itibariyle Rahman, sonralık itibariyle Rahim olduğuna işaret etmek için dünya Rahmân'ı ve ahiret Rahîmi denilmiştir ki, "hem müminlerin, hem kâfirlerin Rahmân'ı, fakat yalnız müminlerin Rahîm'i" denilmesi de bundan ileri gelmektedir. "Allah müminlere karşı çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." (Ahzâb, 33/43). "

Sevgili kardeşim anladığım kadarıyla Er-Rahim sıfatı kafirlerdede tecelli eder, bilsede bilmesede, birisi bu dünyada gidip mezar başında bir yakını için göz yaşı dökerse kafirde müminde olsa o anda Er-Rahim sıfatı kendisinde tecelli etmektedir çünkü insandir. Ama Allah'ı inkar etmekte ve küfretmektedir o zaman bunun kendisine ne faydası olur bilemem.

Fakat ameller niyetlere göredir ve esmaları zedelerler. Bir adam ki 100 bin insanı haksiz yere katledecek kadar zalim ve bunu yaparken bir damla göz yaşı dökmüyor, sonra bu adamın köpeği ölünce oturup ona ağliyorsa bu Er-Rahim tecellisinin ona ne kadar faydasi olur bilemem.

Düşününki adamın birisi El-Kerim sıfati tecellisi ile çok cömertlik yapıyor ama cömertliğine riya bulaştırmış, öyle insanlar biliyoruz gidiyor cömert desinler diye bir barda etrafindaki bir düzine insana içki ısmarlıyor, ve fakirin birisi gelip bir ekmek parasi dilense ona o ekmek parasini vermek ağır geliyor. Zekatını ödemiyor. Demekki bu adam süte su katıyor, El-Kerim esmasini hipokratlığı ve riyakarlığı ile zedeliyor. Demekki esmanın zuhuru kirli bir niyetle kötu bir amelde sonlanıyor.

İki kisi rahmet ediyor, birisi rahmeti kendinden sanıyor diğeri Allah'ın rahmet tecellisi bu rahmet benim değil diyor iş yaparken. Biri sahipleniyor, diğeri Allah'ın diyor.

İki baba eve yemek getiriyor, birisi imansız "akşama kadar çalışıyorum, hepinizin rızkını ben kazanıyorum, ben olmasam yandınız, bana hepiniz saygi gösterin nankörler" diyerek çocuklarinin ailesinin başına kakıyor.

Diğeri, "Evladım Allah bugün bize bunları verdi, hadin hep birlikte yiyelim ve şükredelim" diyor. Bunlardan hangisi yaptığından fayda görur?..

Şeytan insana eksiyi artı, artıyı eksi gösterir. Akım tellerini ters bağlatır. İşleri ters gösterir. Bu yüzden kafirlerin işlediği amellerde boşa gider.

"....Onlar güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşı sürdürürler, sizden her kim de dininden döner ve kafir olarak ölürse, bunların yaptığı bütün iyi işler dünya ve ahirette boşa gitmiştir ve artık onlar cehennemliktirler, hep orada sonsuza kadar kalacaklardır. "Bakara 2/217.

Sunu unutmamak lazım ki ahiret sonucun yaşanacağı yerdir, dünyada yapılanların neticesi görülür orda. Senin artık kendindeki sıfatları zuhur ettirmek amele dökmek işlemin ölunce bitmiştir, çünkü bedenini kaybettiğin zaman, amel işleyecek aletinde beraberinde gider. Bu hali yaşayan kişiler:
"Bir görsen o zaman suçluları; Rablerinin huzurunda başlarını eğmişler: "Ey Rabbimiz, gördük ve dinledik. şimdi bizi geri çevir de, iyi bir amel işleyelim; çünkü biz kesin inanç sahibi olduk."derlerken." Secde 32/12.

O zaman sana denir ki "gel bakalım buraya ne getirdin görelim", şimdiye kadar ne yaptın ne öğrendin hepsi bellidir. Niyetin amelin bellidir, sonuçta hepsi görülür sende. Kişi diyorki ben cömerttim ama bakıyor ki cömertlik sıfatına pislik katmış ve sıfata riya bulaşmış. Cömertliğinin kendisine bir faydası olmamış çünkü Allah'ın rızası yönünde bir fiil değildir.

Sevgili Senim sorun hakkında düşündüklerim bunlar. Yanlışlarımın şerrinden Allah'ın rahmetine sığınırım.
Selam ve sevgi ile
Gariban
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

ALLAH sizlerden razı olsun özellikle bu Rahman ve Rahim isimlerinin ayrımlarını neden böyle yaptklarını çok iyi anladım. Ve hiç ters gelmedi şükürler olsun.

Zaman ayrıp bu aydınlatıcı bilgileri aktardığınız için ALLAH cümlenizden RAZI olsun.

Sorular cevapsızken çok bunaltıyor.

Her bir soru soruşumda Mevlana'nın sesinden yükseliyor bir nida;

SEN SOR YİNE SEN CEVAP VER
ÇÜNKÜ SORULAR BİLGİNİ DE SENSİN
CEVAPLAR BİLGİNİ DE

Sizlerin suretinde gelen bu cevaplar için ALLAH'a sonsuz şükürler olsun...

Selam ve Dua ile
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
elifdostu
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 06 Şub 2007, 02:00

Mesaj gönderen elifdostu »

Değerli Senim kardeşim, sana soru için Gariban kardeşime de cevap için teşekkür eder, Allah(CC) ın rızasını dilerim. Cevaplar gelmiş gerçi ama kısaca şunu söyleyeyim: ER RAHMAN isminin de ER RAHİM isminin de merhamet ile ilgili olduğunu, ancak ER RAHMAN isminin daha kapsamlı olduğunu anlatmaktı niyetim. Ayrıca kafir müslüman ayırımı ER RAHMAN isminde zaten söz konusu değil, ER RAHİM esmasında Allahın(CC) müminlere olan hususi merhameti ile alakalıdır. Tecellilerde insanlar açısından fark yoktur, istemek açısından fark vardır. Her insan isterse merhametli olabilir, cömert olabilir, hilim sahibi(kırıcı olmayan) olabilir. Tamamen istemesine bağlıdır. Ben istesem de filancaya acıyamıyorum diyen insan yalan söyler, nefsi istemiyordur. Her ne ise sözü uzatmadan bir de Cehennemde ER RAHMAN tecellisinden ziyade, EL KAHHAR, EL CELAL isimleri daha ziyade tecelli eder, ancak kafirler için cehenemin varlığı bile ER RAHMAN tecellisidir, zira yok olmak üzüntüsünden kurtuluyorlar. Yok olmak olmadığını bilmek bile her ne kadar inanmasalar da onlara bir derece teselli veriyor. Son olarak hangi ismin nerede ne kadar tecelli ettiğini bilemiyoruz. Bunu ancak davranış ve hallerden anlayabiliyoruz.
Selam ve dua ile...
Âmaya renk tarif etme,
Siyahtan gayrını blmez,
Aşığa DOST'tan bahsetme,
ALLAH'tan gayrını bilmez...
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Can Kardeşlerim Senim, Aziz ve diğer kardeşlerim,
Allah hepimizden razı olsun. Yazılarınızı zevkle okuyorum. Hepimizin soruları oluyor ve takıldığımız yerlerde birbirimizden yardım istemek ve bildiklerimizi paylaşmak güzel.
Selam sevgi ve dualarımla
Gariban
Kullanıcı avatarı
Hakan
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 4962
Kayıt: 08 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen Hakan »

Gerçekten hepinizden Allah razı olsun. İnsanlara hizmetimiz daim olsun. Okudum ve faydalandım inşallah...
Resim
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Senim kardeşimiz öyle bir konunun içine daldı ki derya deniz, ne inciler ne mercanlar çıkar inşallah. Er-RAHMAN suresinde de böyle ifade buluyor, niceleri ile... Benim Er-RAHMAN ismi şerifinden anladığım, RABBİLALEMİNin görünen kısa zaman içinde anlık idraklerde anlayamadığımız ve kesin, katı görünen hükmün, uzun zamanda ve ileriki idrak seviyelerinde anlanabilecek şefkat ve merhameti içeren iş ve oluş yaratmasını ifade ettiğidir. Anlatmak istediklerimi net anlatabildim mi bilemiyorum ama er-RAHİM ismi yakın ve geniş şefkat ve merhameti, er-RAHMAN ismi şerifi ise ilerde idrak edilecek merhamet ve hikmetin ismidir diye düşünüyorum. Otoriter bir baba örneği ile anlatmak isterim, evladının anlık istek ve taleplerine cevap vermeyen ancak onun gerçekten ihtiyaç duyacağı anlarda yerli yerince yardım eli olabilecek yatırım yapması, yardım elini o durumlarda uzatması gibidir. Çocuğun o durumdaki ağlaması feryat ve figanına karşı taş gibi katı tutum izleyen ancak gerçek yardımın nerede olacağını bilerek o şekilde davranan baba gibi. Kur'an-ı Kerimde hz.Musa ile bir bilen'in yolculuğunda da bunu görebiliriz. Yapılan işler Musaya göre kötü, yanlış, gereksiz ve aykırı idi. Ancak orada murad edilenler anlatılınca idrakimiz seviyesinde olmayan gereklilikleri görmüş oldu, olduk. Daha da bu hadisedeki murad edilenlere muradın ne olduğu da bize ayan değil henüz. er-RAHMAN kararlılık, katılık, kesinlik ile örtülmüş şefkat ve merhamet ismidir diye düşünüyorum. Sanırım anlatmak istediklerimi anlatabilmişimdir. Eksik ve yanlış ifadelerimden HAKKA sığınır affını dilerim. Tamlık ONA aittir ve tamlığa erdirmek te ONUN istemesi iledir. Nasip eylemesini niyaz ederiz. Görülen yanlış ve eksiklikler için de cevaplarınız başımız üstünedir.
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Herbir kardeşimizin eline yüreğine sağlık... Anlamak için kafa yormak, düşünmek ne güzel... bunu yapanları görünce insan ister istemez aynı hale bürünüyor... O hal içinde benim de aklımdan şu anda gelip geçenleri paylaşmak istedim sizlerle... Belki istediğim gibi derli toplu olmadı ve belki tam da buradaki konu ile ilgili olmayabilir ama buradaki konunun bendeki tesirleri olarak aktarmaya çalışayım...

Genelde kelimelerin zihnimizdeki anlamlarına takılı kalıyoruz. Ya da en azından ben öyleyim... Şimdi Rahman ve Rahim olan Allah cc.
Rahman Esması ile hayatta kâfirlere (bile) merhamet eder diye düşünürken;

Kâfir nedir... merhamet nedir...
Bu kelimeler gerçekten benim zihnimde kazılı olan anlamında mıdır vs. düşünürken aklıma geldi. Mesela;

Allah cc. İnşirah Suresi’nde buyurur ki;


5-“Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var
6- Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var “


Allah için “ZOR” olan nedir… “KOLAY” olan nedir?

Yasin Suresi – 82: Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

Hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan Allah cc. hiçbir şey zor, imkansız değildir… Böyle iken Allah cc. zorluktan ve kolaylıktan bahseder Kur’an-ı Kerim’de…
Bununla şunu anlatmak istedim:

“KÂFİR” dendiğinde bize göre kimdir kâfir, Allah’a göre kimdir?


Kâfir, (Arapça: كافر - kāfir, çoğulu: كفّار - kuffār, kadın için kâfire kullanılır, çoğulu: kevâfir[1]) İslam dininde küfür işlemiş kişiye verilen isim. İslam dairesi içerisinde kabul edilmeyen kâfir bu sebeple Müslüman olarak nitelendirilemez; böylece kâfirin İslam ilimlerinde, dinî sosyal ve hukukî hususlarda yeri Müslümandan farklıdır.
Kâfir, İslam inancında Müslüman kabul edilmez. Aslında kelime, gizlemek, saklamak anlamlarına gelen (ك ف ر) kökünden gelir. Sözlük anlamıyla, tohumları toprağın altına gizlemesi sebebiyle çiftçi için de kullanılmıştır[2]. Müslüman olmayanlara bu ismin verilmesi "İslam inancının getirdiği gerçekleri gizleme"leri sebebiyledir. Nitekim kâfir, küfür işleyendir ve küfür İslam amentüsünü oluşturan ve İslam itikadının temeli sayılan (zaman zaman imanın altı şartı olarak da anılan) kaidelerden birini çiğnemek, kabul etmemek veya inanmamak anlamındadır.



Maide Suresi – 67 :…” Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.”

İsra Suresi – 46 :” Kur'an'ı anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Kur'an'da (ibadete layık ilah olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına dönüp kaçarlar.”



Allah cc, kâfirler topluluğunu asla hidayete erdirmeyecektir zira Kur’an-ı Kerim’i anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlıklar koyduğunu buyurmaktadır.

Rum Suresi – 26:” Göklerde ve yerde olan her şey O'na aittir: hepsi O'nun iradesine tabidir.”
İsra Suresi – 84 “De ki: "Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir".”


Demek ki kâfir ayetleri anlamaktan alıkonandır Hakk’ın takdiri ile…
Bize nazaran bu durum onlara yüklenmiş bir “ZOR” luktur…
Bu zorluk için de onlara sunulacak bir kolaylık olması gereklidir çünkü

Allah vaadinden dönmez (Rum Suresi – 6)


Çöllerde vahalar vardır… güneş tepeden vururken vahada olan için farklıdır, çölün diğer kurak kısımlarında olan için farklıdır. Çöl aynı iken o vaha orada nasıl yeşermiştir…

Kâfir, tohumları (Allah’ın Esmaları) toprak altında kalan yeşermeyendir…

Kim ne için yaratılmışsa, ona o kolaylaştırılmıştır buyurur SAV Efendimiz…
Demek ki yaratılan her şey, Allah’ın bir muradı için… hikmetli takdiri ile yaratılmıştır.


Hud Suresi – 56 :”… Yer-yüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın."

Kâfirler de Allah’ın bir muradının tecellisidir… onlar kolayca inkâr edebilmekte, gerçeği örtebilmektedirler… İslami nazarla bakarak bunu görmelidir Müslüman…
Bize düşen her zerrede Allah’ın Esmalarını görüp okuyabilmektir… Toprak altındaki tohumlarımızı yeşertip çölün ortasında vahaya dönmektir… Bunu yaptığımızda kurak olan yerlerle farkımız ortaya çıkar… Bu farkı gördüğümüzde şunu da görmeli anlamalıyız…
Bizi yeşerten diğerini kurak bırakmıştır…


İsra Suresi – 23 :”Rabbin buyurdu ki O’ndan gayrına kulluk edilmeye…”

Kâfirler belki kendi özlerinde gizli olan tohumları (Esmaları) açığa çıkartamamaktadır ama onların bu hali zaten Allah’ın açığa çıkan Esmasını okuyuşumuzun kendisi olmalıdır…

Allah cc. Rahman Esması ile dünya hayatından tüm yarattıklarına merhamet eder.
Ahirette ise İslami çerçevede hayatını yaşayan ve son nefesini verenlere merhamet eder…
Peki diğerlerine merhamet etmez mi… Onların burada perdeli ve engelli oluşundan doğan zorluğa karşı kolaylık yok mudur.



(Muhiddin-i Arabi’den Şiirler: 4) Sadakat
…
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de,
Orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır.
O da onlar için cennettir.

Ancak onların cennetleri,
Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez.
İkisi de birdir amma,
Aralarında tecelli farkı vardır.

Onların cennetine tatlılığından dolayı azap denir.
Bu azap sözü, onda gizli olan lezzet için,
Bir kabuk gibidir.
Kabuk ise özü koruyan bir şeydir (*) ...

(*) Arap dilinde azab, azb kökünden gelir. Azb, tatlı ve şirin demektir. Şu hale göre azab ehli için Cehennem, alışkanlıktan ileri gelen bir zevk yeri olacaktır. Fakat buradaki tecelli ancak Celal isminin tecellisidir. Cennetteki tecelli ise cemal isminden olacaktır.

(Fusus'ül-Hikem'den.)

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

Muhammedinur ailesinin güzellikleri... esSELAM Sav Efendimize ve BİZe olsun. Her birinizde nice güzellikler yayılıyor.
Değerli paylaşımlarınızla BİZde ZEVK ediyoruz.


ZEVK'lere olan tutkunluğumu bilirsiniz. KULİHVANimİZin GÖNLÜNÜN SESİnden, bugün foruma sunduğum ZEVK'lerin bir tanesini yeniden paylaşayım istedim.



ZEVK 742 (7+4+2= 13 +sonsuza kadar inşaALLAH!....)

“Menfi-Müsbet” sermayedir, çile çift faz tekemmülde
Akıl nefsin hizmetçisi, Aşk ruha hazz tekemmülde
Hesab-nasib-kısmet deyip, Tuzdan-Buzdan bina olmaz!
“Ayân-ı Sabite” ile, “İsti’dad” baz tekemmülde…

21.10.1990 21:40

Tekemmül : Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek.
Faz : Fr. Ardı ardına gelen değişikliklerin her biri. Safha.
Çile çift faz : Çile imtihanında Celâl-Cemâl vardır. Tevhidde inkâr-ikrâr gibi…
Hazz : Sevinç duyma. Hoşlanma. Zevklenme. Saadet. Tali'. Nasib. Nimet ve süruru mucib şey.

Şeriatta: SÖZ senindir. Konuş!
Tarikatta: Söz SOHBET olmuştur Pîri dinle!
Mârifette: Sohbet ZEVK olup Sahibi Resûlullah (sav)dir. Duy!
Hakikatta: Zevk HAKK’ın HAZZ’ıdır. Elçisinden duyduğuna uy!..

İsti’dad: Hayr veya şerre yönelim imkanı, mümkün özelliğidir.
A’yân-ı Sabite: Ezel özelliği olup değiştirilemez belki dozu ayarlanabilir. Mesela Na Cl tuzdur. Her aşın tadı olmaya iastidadı var. Tuzluğu elinden alınıp köle yapılamaz. Kullanım yeri ve miktarı ayarlanabilir.
Baz : Teknikte ana unsur. Temel. Esas.





Halim can manevi Pirim Muhiddin-i Arabi ks. Babam Kırmızı Kibritim'den 4(Dört) ve sadakatı görünce AŞKın DÖRT şimşeği vuru verdi BİZi can evimizden

(Muhiddin-i Arabi’den Şiirler: 4) Sadakat
…
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de,
Orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır.
O da onlar için cennettir.

Ancak onların cennetleri,
Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez.
İkisi de birdir amma,
Aralarında tecelli farkı vardır.

Onların cennetine tatlılığından dolayı azap denir.
Bu azap sözü, onda gizli olan lezzet için,
Bir kabuk gibidir.
Kabuk ise özü koruyan bir şeydir (*) ...

(*) Arap dilinde azab, azb kökünden gelir. Azb, tatlı ve şirin demektir. Şu hale göre azab ehli için Cehennem, alışkanlıktan ileri gelen bir zevk yeri olacaktır. Fakat buradaki tecelli ancak Celal isminin tecellisidir. Cennetteki tecelli ise cemal isminden olacaktır.

(Fusus'ül-Hikem'den.)
MUHAMMEDİ Muhabbetlerimle!....
En son nur-ye tarafından 13 Eyl 2009, 01:32 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
Resim
Kullanıcı avatarı
derunilale
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 268
Kayıt: 27 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen derunilale »

"(Muhiddin-i Arabi’den Şiirler: 4) Sadakat
…
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de,
Orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır.
O da onlar için cennettir.

Ancak onların cennetleri,
Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez.
İkisi de birdir amma,
Aralarında tecelli farkı vardır.

Onların cennetine tatlılığından dolayı azap denir.
Bu azap sözü, onda gizli olan lezzet için,
Bir kabuk gibidir.
Kabuk ise özü koruyan bir şeydir (*) ...

(*) Arap dilinde azab, azb kökünden gelir. Azb, tatlı ve şirin demektir. Şu hale göre azab ehli için Cehennem, alışkanlıktan ileri gelen bir zevk yeri olacaktır. Fakat buradaki tecelli ancak Celal isminin tecellisidir. Cennetteki tecelli ise cemal isminden olacaktır.

(Fusus'ül-Hikem'den.)
"

değerli halim abim muyhiddin hz.den aktardığınız yazıyı anlamakta zorlandım.. o zamn ayetlerde cehennem ehli için : "Şüphesiz ki biz sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi yaptığı amellere bakar. Kâfir ise "Keşke toprak olsaydım." der."(nebe s.40)

İşte o gün, yalanlayanların vay haline.52/Tur-11

O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: «Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor» der.25/Furkan-27-28-29

"Her günahkâr kişinin vay haline!
O kimse Allah'ın kendisine okunan âyetlerini işitir de, sonra sanki kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte sen onu, can yakıcı bir azabla müjdele!
Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır. "(CASİYE/7-9)


vs..

"azab, azb kökünden gelir. Azb, tatlı ve şirin demektir. Şu hale göre azab ehli için Cehennem, alışkanlıktan ileri gelen bir zevk yeri olacaktır. Fakat buradaki tecelli ancak Celal isminin tecellisidir. Cennetteki tecelli ise cemal isminden olacaktır. " buradan anlaşılana göre onlar oradan zevk alacakar.. bu zevk cennet ehlinin aldığı zevk ile mukayese edilemez..bu durumda orada geçen zevk tabirinden ne anlamalıyız?herkes yerinde memnun olacak ise hakk-batıl mücadelesi nedir?Rabbimizn ki Rabbimizn seçtiği Resullerin ve Efendimiz(sav)in ısrarla sakındırdığı azap nedir?
değerli canlar Allah razı olsun katkılarınızdan ama ben fakir çok zor anlıyorum yani anlayamıyorum..diğer yazıları anladım inşallah ama mübareğin söylediklerini anlayamadım..selam ve muhabbet ile..
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/kjkjkjkop4.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
gullale
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1362
Kayıt: 16 Oca 2008, 02:00

Mesaj gönderen gullale »

Es-selamu aleyke Halimkök kardeşim, ne güzel bir yazı ki ayrı bir forum konusu aslında. Burada farkedilmesi belki zordur da nasibi olanlar dalacaklar deryaya demek ki... Şimdi sözüm yok sözün üstüne, Muhiddin Arabi Hazretlerinden alınan o şiirdeki derinlik için yine onun sözü ile derim ki sin şına girince anlanacaktır vesselam...
Yunusum Emrem den yazmak istedim yazına cevabımı, açıl susam açıl misali açılsın hikmetler cuş olalım izni ile...

Söylememek harcısı, söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise, hakikatte asidir

*** ***

Şeriat haberini şerh ile eydem işit
Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır
Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz mevci kat olsa, tahta uşanasıdır

*** ***

Bundan içeri haber işit, eydeyin ey yar
Hakikatin kafiri, şer'in evliyasıdır
Biz talib-i ilimleriz, aşk kitabın okuruz
Calap müderris bize, aşk hod medresedir
Resim
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »



Açıldıkça açılıyor ALLAH'a şükürler olsun...

Yazan söyleyen ellerinize gönüllerinize hayran

YAZDIRANA SÖYLETENE KUL OLMAYI BİLİP BULMAYA ÇALIŞAN...


Resim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

zaman yetmezliğinden temel olan bu konuya katılamamaktayım
ama Er Rahman ve Er Rahim İsiim-i şerifleri; sonradan Musa as ve de Firavun olan iki bebeğin ana memeleridir...

muhabbetle..
Resim
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Aleykümselam Güllale Kardeşim... Allah hepinizden razı olsun inşallah... Hayırlı Cumalar dilerim...
***

Sevgili Esracık anlayamadığını söylediğin AZAB konusu ile ilgili olarak yaptığım alıntıları aktarayım, inşallah biraz daha açılır anlamak nasip olur... Her şeyin en doğrusunu Allah bilir mutlaka...
...


İbnü-l Arabi AZAB kelimesini Kuran-ı Kerim’deki sözlük anlamını takip ederek nimetin karşılığı olarak kullanır. AZAB, doğaya yatkın olmayan şeydir ve gayesi de arındırmaktır; çünkü Allah, kuluna sebepsiz yere azap etmez.

• Nimet yatkın… azap ise yatkın olmayan şeyden başka bir şey değildir. Azap hangi tür olursa olsun ve nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, böyledir. Her nerede, mizacına yatkın olmayan bir şeye maruz kalırsan, azap içindesin demektir.(FÜTÜHAT, IV:15)

• Allah sebepsiz yere azap etmez, bir karşılık olarak azap eder; çünkü rahmet azapta arındırmak maksadıyla bir karşılığın bulunmasını gerektirmiştir. Şayet arındırma olmasaydı, azap söz konusu olmazdı. (FÜTÜHAT, III:352)


Azap, ateş ve bunlardan türeyip kötü ameller karşılığında ahirette elem ve ceza anlamın taşıyan her şey, cennet ve nimetler gibi, sonsuza dek bir sürekliliğe sahip değildir. Rahmetin genişliğinin onlara nüfuz edip nimete dönüşmeleri gerekir, böylece cehennem ehli ateşte nimetlenir. Azap ta böyledir.Cezalar yerine getirilip, günahlardan temizlenme bittiğinde cehennem ehli ateşten çıkmaz; çünkü onlar oralıdırlar. Bunun yerine azapları tada dönüşür. Azabın AZB (tat) diye isimlendirilmesinin sebedi de tatlı olmasıdır.

• Azap, azubetten (tatlılık) türetilmiştir. Azuber, bir şeyden lezzet almak demektir. Ebu Yezid Bestami bir halinde şöyle demiştir;

Bütün arzularıma ulaşmış bulunmaktayım.
Azabı bulmakla lezzetlenmek müstesna.

Burada Bestami, azab demiş, elem dememiştir. Azab demesinin nedeni, anlamındaki azubet’tir.
Azubet, tat ile lezzetlenmektir; başka bir ifadeyle eşya ile lezzetlenmek değil, lezzet ile lezzetlenmektir. (FÜTÜHAT, IV:185)

*Azab, azap diye isimlendirilmiştir; çünkü azab belirli bir gruba onu isteyen mizaçları nedeniyle tat verir.(FÜTÜHAT, III:673)


*****
Allah Rahmet etsin, Hasan el-Basri aslında umuma ders verirdi, fakat bu yolun yolcusu olmayanların bilmesine gerek olmayan bu tür gizli konuları, sırları (el-esrar) konuşup görüşmek istediği zaman Ferkad es-Sabahi’yi ve Malik bin Dinar’ı ayrıca orada hazır bulunan “tasavvufî zevk ehlini” (ehlü-s zevk) çağırırdı ve öteki insanlara kapıyı kapardı; özel bir oturum yaparak onlarla bu konuları görüşür, konuşurdu. Eğer bu tür konuları saklamak gerekli olmasaydı, hi.ç kuşkusuz böyle davranmazdı. Sahih-i Buhari’de Ebu Hüreyre –Allah ondan razı olsun- şu hadisi nakletmektedir: “Hz. Peygamber’den –salât ve selâm onun üzerine olsun- iki dağarcık dolusu ilim getirdim. Onlardan birini size dağıttım; ötekine gelince, eğer onu da dağıtsaydım, benim şu boynum kesilirdi.

Allah ondan razı olsun İbn-i Abbas da;” Allah yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratmıştır; (bu yaratma) işi bunlar arasında durmadan iner…” (Kur’an, 65/12) âyetiyle ilgili olarak;
“Eğer bu âyetin (batınî) tefsirini size söyleseydim, beni linç ederdiniz ve benim kâfir olduğumu söylerdiniz.” Demiştir.

Ali bin Ebî Tâlib de – Ona selâm olsun- elini göğsüne vurarak şöyle diyordu; “Ah! Burda ne ilimler var, ne ilimler! Keşke bu ilimleri taşıyabilecek birilerini bulabilsem!”

Son olarak ta Hz.Peygamber – salât ve selâm onun üzerine olsun- şöyle buyurdu:” Ebubekir sizden üstündür; O’nun size üstünlüğü namazının ve orucunun çokluğuyla değil, fakat O’nun göğsünde bulunan şey nedeniyledir.”
Hz.Peygamber – salât ve selâm onun üzerine olsun- bu şeyin ne olduğunu açıklamamıştır ve onu öylece kapalı bırakmıştır. Her ilim, o ilmin sahibi tarafından mutlaka açıklanmak zorunda değildir. Nitekim Hz.Peygamber – salât ve selâm onun üzerine olsun- şöyle buyurmuştur. “İnsanlara hitap ederken, onların akıl seviyelerine göre hitap edin.” … İbn-i Arabi Fenâ Risalesi…
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
halimkok
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 3843
Kayıt: 09 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen halimkok »

Dün kısmet olmadı... alıntı yaptığım kısımla ilgili kendi söyleyeceklerimi söylemeye zaman kalmadı...

İnşallah şimdi onu yapmak niyetindeyim;


"Allah ondan razı olsun İbn-i Abbas da;” Allah yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratmıştır; (bu yaratma) işi bunlar arasında durmadan iner…” (Kur’an, 65/12) âyetiyle ilgili olarak;
“Eğer bu âyetin (batınî) tefsirini size söyleseydim, beni linç ederdiniz ve benim kâfir olduğumu söylerdiniz.” Demiştir. "


Şimdi... bunu okuduğum zaman ben diyorum ki;
Eğer İbn-i Abbas (ra.) söylediği ayetin batınî tefsirini yapmış olsa biliyor ki bizim aklımıza, inancımıza, bildiklerimize o kadar ters gelecek ki... kendisinin kâfir olduğuna bile hükmedebileceğiz ve linç ederek öldürmek isteyebileceğiz...

O zaman bunu düşünmek lâzım... bize bu denli ters gelen bir şeyi bile demek ki nasip olur da ilmimiz o düzeye erişirse İslam inancı içinde bulabileceğiz... bilinecek olanlar bildiklerimizden ibaret değil...

Bu durum aslında ilerleyişin de gereğidir... çünkü benim bildiklerim tamam demek başka şeylere sırt dönmeyi reddetmeyi, inkar etmeyi beraberinde getirir...

Anlamasak bile henüz anlamamız gereken çok şey olduğunu bilmek, bu isteği gönülden duyabilmek inşallah ilmimizin de artmasına vesile olacaktır.

Kâfirler cehennemden zevk duyacaklar dendiğinde insan ilk anda, Sevgili Esra Kardeşimin de söylediği gibi;
- E o zaman HAKK- batıl mücadelesi...
- Bizim ibadetlerimiz, niyetlerimiz...
yani bunların anlamı yok mu... gibi bir düşünceye kapılabiliyor.

Dün akşam Barbaros kardeşimle konuşurken bu konu ile ilgili bazı örneklemelerimiz oldu...

Şu dünya hayatında bakıyoruz insanların nasıl yaşadığına... mesela bir ayyaş elinde şarap şişesi ile bir kuytu izbe bir yere çekildiğinde mutludur... zevk duyar bundan... sen istesen de onu bu halinin zevk hali olmadığına inandıramazsın...

Uyuşturucu bağımlısı olan... kumar tutkunu olan vs. bize göre bataklık ve şeytanın yolu dediğimiz nice hallerde yaşayan insanlar var...

Oysa biz ne yapıyoruz... AŞK diyoruz, çile diyoruz... ağlamak rahmettir diyoruz... Biz de bununla mutlu oluyoruz... Umutlu oluyoruz...
Neden... çünkü ÖZ'ümüzde bu var ve biz özümüze dönmeye ulaşmaya, ermeye çalışıyoruz... Bu yüzden çektiğimiz çileleri nimet biliyoruz....

Biz özümüze dönme mücadelesini hayattayken veriyoruz... Oysa bunu inkar eden kâfir dediğimiz kimseler için bu ÖZ'e dönüş işlemi ahirete kalıyor... Onlar da Cehenneme düştüklerinde anlayacaklar özlerinden... olmaları gereken hal ve durumdan ne kadar uzaklaştıklarını...
Bu yüzden bu hal onlara eyvah dedirtecek... GÜNAHLARINDAN ARININCAYA KADAR DA BU "EYVAH" HALİ... ELİM AZAB HALİ DEVAM EDECEK...

İşte sonrasında artık azabın zevke dönüşmesi sözkonusu.... Onlar da AŞK'larını bu şekilde yaşayacaklar...

Herşey ilk haline dönecek... Allah var idi ve Onunla birlikte başka bir şey yok idi... halen de öyledir ve hep öyle olacaktır...

Allah işinde başarısız olan değildir... Mutlak Hakimdir... Her hükmü yerine gelir şüphesiz...

Daha yazabilirim aslında yazdıkça konuştukça gerisi geliyor ama dağınık oluyor... bütünlük içinde olmuyor diye içime sinmiyor...

Yanlışa düşmekten Allah'a sığınırım... Herşeyin en doğrusunu bilen O'dur... Bunu bilerek gönlüme dilime gelenleri paylaştım...
Allah ilmimizi arttırsın inşallah... anlamayı nasip etsin bizlere... ki o zaman bir ayetin batıni tefsirini duyduğumuzda ilmimiz elversin de o kimseyi doğru söylediği halde kâfir ilan ediyor olmayalım...

Selamlar...
[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/muhammedinurimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Halim Hocam sadece yazdıklaırnızın ilimin cesaret penceresinin HALİM haliyle sunuluşuna harınlıkla şükreder
güzel duanıza AMİN AMİN AMİN diyerek katılırım...

Dolunay dolu gecelerin şevkine erelim inşaALLAH...

Selam ve Dua ile
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Hilmi
Dost Üye
Dost Üye
Mesajlar: 95
Kayıt: 07 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen Hilmi »

Rahman ve Rahim yani esirgeyen ve bağışlayan. Benim Senim kardeşimizin sorduğu soru üzerine düşündüğümde esmaların türkçe manalarının belki bu konuyu aydınlatabileceği aklıma geldi. Esirgeyen Allah herhangi bir şeyi esirgeyebilir müslim yada gayrimüslim, hikmetinden sual olunmaz. Bağışlanmak ise ancak taleb edene verilir. Şüphesiz bağışlanmayi taleb eden bir Tanrı inancına sahip olmalıdır. Ancak bağışlamayı taleb eden Allah'a Allah'ın Kur'an da belirttiği şekilde inanmalıdır. Bu da şüphesizki müslümandır. Yani Esirgeyen herkez için olabilirken Bağışlayan özel olarak müslüman için olabilir.
Kullanıcı avatarı
senim
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 106
Kayıt: 21 Şub 2008, 02:00

Mesaj gönderen senim »

Çok güzel bir ışık gerçekten teşekkür ederim.

Bununla beraber bu esirgeme ve bağışlama çevirisine bakınca Arapça bilmem ama bire bir bu manalara gelmediğini düşünmektetim.

Ancak yinede bu pencereden bakınca çok güzel.

Teşekkür ederim
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/senim.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
mim ile nun
Üye
Üye
Mesajlar: 48
Kayıt: 08 Kas 2012, 18:22

Re: Esmalar ile ilgili bir çelişkim var

Mesaj gönderen mim ile nun »

Ilim Allah in deyip bizede aktaran herkesten Allah razi olsun anladigim kadariyla iki esmanin insanda açığa çıkış hali evladı sakat olan annenin evladina duyduğu üzüntü Rahman bütün sakatlara ayni üzüntü ile ayni hüznü duyan annenin merhameti Rahim ikiside rahmet ten gelen kulihvani hocamizinda belirttiği gibi iki göğüs ama tek kaynaktan gelen süt kendi çocuğunu emzirenle dogurmasi dışında aynı his ayni merhametle diger çocukları emzirenin merhameti ayni olmaz herhalde galiba zannedersem göğüsun birinde süt daha fazla

Bazen kendimde yazdiklarimi anliyamiyorum affolsun
Muhabbet benliğin en mühim merhemidir ⊙
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Esmalar ile ilgili bir çelişkim var

Mesaj gönderen der-ya »

Resim



Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) Allah-u Teala'dan onu salihler içerisinde Allah'ın rahmetinden en fazla pay alanlardan, en yüce makama sahip olanlardan kılmasını diliyor ve şöyle diyor:

"Ey Rabbim, beni onların senden en çok pay alanlarından, senin katında en yüksek makama sahip olanlarından, senin sevginden en çok pay elde edenlerinden ve senin marifetinden en üstün nasibi alanlarından kılmanı istiyorum".

Duanın bu bölümü şu soruya yol açıyor: Salih kullarına ulaştırmakla Allah-u Teala'dan onu, onların en çok pay alanı ve en üstün makama sahip olanı kılmasını istemek arasında nasıl bir uyum kurulabilir?

Bu sorunun cevabı şudur:

Allah-u Teala'nın kendisi, dua ederken isteğin küçük olmamasını ve duada cimrilik yapmamayı bize öğretmiştir; çünkü çağrılan Mevla cömerttir.

Allah-u Teala'nın rahmet hazinelerinin bir sınırı ve bitişi olmayışı ve bahşişinin çokluğu, bahşişlerinin daha da çoğalmasına yol açan sonsuz derecede kerim bir Mevla olduğu nazara alınırsa, ondan dilenen isteklerde cimrilik yapmanın ne de kötü olduğu ortaya çıkar.

İşte bu yüzdendir ki, masum Ehl-i Beyt imamlarından gelen dualarda şu cümlenin yer aldığına çok rastlıyoruz:

"Beni seç ve ayrısını bana tercih etme."

Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“Esmaü’l – Hüsna” sayfasına dön