HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Alt Forumda kotegarize edilmeyen diğer Hakk Dostları.
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

BAKIMIMIZIN SEBEBİ ŰZERİNE

Görmez misin ki (senin ) varlığının başlangıcından evvel, Allah El-Alim, Tarif edilemez olan, seni rahim de halk ettiği zaman dokuz aylık süre boyunca sana rızk olarak kan verdi? Annen seni rahminde besledi, dokuz ay sonra seni doğurdu; bu destek kapısını çabucak sana kapattı O, ve sana iki daha iyi kapı ihsan etti, daha sonra seni meme ile aşina etti(seni bundan haberdar etti), senin için gece gündüz akan iki çeşme(kaynak);

Dedi ki ; ‘bu ikisinden iç, ye ve hoşgeldin, o sana yasak değil.’ İki yıl sonra o seni sütten kesti, senin için hepsi değişti; sana senin rızkını iki elin ve ayağınla Verdi, ‘onu bunlar yardımı ile al, ve bunlar ile de dilediğin yere git!’ Eğer O sana iki kapattıysa , ancak o Nur’dur, iki yerine dört kapı zuhur etmiştir, ‘Bunlar yardımı ile al, bunlar ile de galibiyete ulaş; git ve dünyanın her yerinde rızkını ara!’

Ansızın sana müstekarr(tayin edilmiş ) zaman geldiğinde, ve dünyanın şeylerinin hepsi geçip gider, ve iki el ve ayak mevkilerinde başarısızlığa uğrarlar, sana senin bu aciz halinde O bu dördü için bir tebdil yapar. Elleri ve ayakları kabirde kapatır, ve sekiz gök senin servetin(talihin, varlığın,zenginliğin) olur; sana sekiz kapı açılır, huriler ve Cennetin gençleri senin onüne gelirler, bu neşe ile dilediğin her hangi bir kapıya gidip bu dünyayı hatırlamayı unutabil diye.

Ey gençlik, işitin bu sözü, ve Allah’ın nimetinden umutsuzluğa düşmeyin. Allah sana Kendisinin ilmini verdi ise ve kalbine iman koydu ise, sana verilen onur elbisesi senin düğün elbisen gibidir ki , O onu diriliş gününde senden almayacaktır. Sen ne öğrenime ne de altına sahip olmadıysan eğer , yine de bunu sahip olduğundan dolayı yoksun olmayacaksın. O seni şerefe götürecektir, rezil olmayacaksın, O sana onur verecek , hor görülmeyeceksin. Senin sahip oldukların senin nefsinin geçimini temin edemez, O sana verdikleri ile seni buna sıkıca kenetledi. Sen tekrar görmeyeceğin bir hazineyi depoluyorsun; onu Ona verseydin eğer, O onu yine sana verirdi. Ateşe altın koyarsın, o posasını yakar, bu yüzden O senin saf altınını yakar; O kötüyü yakıp kül ettiği zaman, sana iyiyi verir; talih(Varlık, servet, zenginlik, kısmet) başını göklerden sana eğer. Ateşten daha sürekli fayda sağlayan, bu hesapta daha iyi olan, ateşi alevlendirendir, sen senin için hayrın ve şerrin ne olduğunu bilmiyorsun; O senin için senin kendinden daha iyi bir Hazinedardır. Bir dost bir yılandır, onun kapısını niye arıyorsun? Yılan senin dostundur; neden sen ondan dehşetle kaçıyorsun?

Ey “dan başka” incisinin kabuğunu arayan, elbiseyi ve hayatı “yok” kıyısında bırak; ALLAH’ın varlığı sadece var olmayı kesene meyl eder; bu seyr için gerekli olan levazım yokluktur. Fena bulana kadar şapkanı bir kenara koy, yüzünü ebedi hayat yolu üzerine koymayacaksın; hiçbirşey olursan Allah’a rastlarsın; dilencilik yolu Ona izler. Eğer talih(varlık,zengilik, servet) seni ezerse, O en mükemmeli Yaratan seni yeniler. Yüksel, ve batıl misalleri bırak; bayağı tutkuları terk et, ve gel beri(buraya gel).
Resim
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

Gariban yazdı:Resim

KALBİN SAFLIĞI ŰZERİNE



Aynanın, yüzü yansıtmasını dilersen, onu eğrik tutma ve onu aydınlık tut; sis içerisinde görülen güneş, nurunu yaymada cimrilik etmemesine rağmen, sadece cam gibi görünür, ve bir melekten daha güzel olan Yusuf’ da hançer içinde şeytanın yüzüne sahip görünür. Senin hançerin hakkı batıldan ayırmayacaktır ; sana bir ayna olarak hizmet edemiyecektir.

Kendi suretini kalbinin aynasında, balçığında gördüğünden daha iyi görürsün, kendisiyle kendini prangaladığın(aglellerinin) zincirini kır kurtul, --zira balçığından temizlendiğin zaman hür olacaksin; balçık karanlık ve kalp aydınlık olduğundan dolayı, senin balçığın bir çöp tenekesidir ve kalbin ise bir gül bahçesi. Kalbinin aydınlığını her ne arttırırsa seni Hakk’ın kendisinin tecellisine daha yakın kılar, Ebu Bekir’in kalbinin saflığı diğerlerinden daha fazla olduğundan dolayi, kendisine özel bir tecelliyle lütfedildi.

Kıymetli Gariban, Bizlere bu fırsatı verdiğin için çok teşekür ederim.
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Sevgili Safa-Merve Kardeşim Allah Cümlemizden Razı olsun,
Çok sukur Allah bize bu hizmeti yapma fırsatını verdi, kim bilirdi ki tam 1 asır önce ingilizceye çevrilmiş ve unutulmuş bu dökümanı bizim Turkçe'ye kazandıracağımızı? Ben de hayret etmekteyim.

Selam ve sevgiler
Gariban
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

DOĞRU REHBERLÌKTE

Ey derviş , aldığın her yol işaretini Allah’tan bir hediye olarak say, kendi işin olarak görme. Faydaların ihsanının musebbibi O’dur, nefse rehberlik eden O’dur, ve O onun rehberidir. Farkına var ki, sana hizmet, din ve Onun hüküm yolunda rehberlik eden Allah’ın lütfudur, senin kendi gücün değildir. Hakikat nurunun ve talimatların vericisi O’dur, O hem dünyanın Koruyucusu(El-Muheyminu) hem de onu Gözetendir( Er-Rakibu). O, anne ve babadan daha iyidir, sana Cennete doğru rehberlik edecek O’dur.

Ìnsanların inançsızlığından dolayı O bize dinimizi verdi; ve bizim karanlıkta net bir şekilde görmemizi sağladı. Yol gösterici olan Allah’ın lütfunu gör! Bütün halk edilen arasından O insanı Onun seçilmişi yaptı. Haşmetmeapları, erkek yahut dişiyi aydınlatmak için ne nebiye ne de veliye ihtiyacı vardır; altı prensin rehberliği için, bir kediyi nebi, bir köpeği veli yaptı. Her kim O’na gelir ve kulak verirse, kendiliğinden(kendi kendine) gelmez, fakat Onun rahmeti ona yolgösterir(onu getirir); Onun rahmeti sana sona kadar yardım edecek ve sonra gökler(cennetler) senin kölen olacak. Bil ki ruhu kendisine secde ettiren O’dur, tıpkı Güneş’ten doğru(hava güneşli olduğu halde) bulutların cömertçe yağmur vermeleri gibi.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim


NEFSÌN TESLÌMÌYETÌ ÜZERÌNE

Dantelinin yakasının yıkanmasını ister misin?
O zaman ilk önce gömleğini çırpıcıya ver.
Gömleğini soy, çünkü Sultan’ın bahçesine giden yol üzerinde onu yırtacak olan çoktur.
Âdem’in attığı ilk adımda , onun gömleğini felaket (dert, ızdırap) kurdu yırttı: Kabil eziyet etmeye heveslendiği zaman, Habil gömleğini bırakıp da ölmedi mi?
İdris Cennetin kapısını gömleğini attığı zaman görmedi mi?
Allah dostu, yıldızdan ve aydan ve güneşten onların elbiselerini acımasızca yırttığı zaman, onun gecesi gün gibi parlak oldu, ve Nemrut’un ateşi bir bahçe ve gülşene döndü.
Süleyman’a bak ki o adaletinde onun umut gömleğini çırpıcıya verdi; cin ve insanlar, kuşlar ve karıncalar ve çekirgeler, Kızıldeniz’in derinliklerinden, dalların uçlarından, hepsi ona yüz gösterdiler, hepsi onun emrine boyun eğdiler; onun doğasının (nefsinin) parıltısı ruhunun ateşinde yanmış idi, gökler onun bedenini rüzgarın sırtına serdiler.

Mübarek Musa, dertle beslendiğinde , yüzünü elem ve acı ile Medyen’e döndürdü, bedensel bir çaba ile kederli kalbinden gömleğini yırtıp sıyırdı.
On yıl kadar, gaybın kapısı nefsine açılana kadar Şu’ayb’a hizmet etti.
Onun eli, keskin (delici) gözü gibi parlak oldu, Sinâ’nın adamlarının baş tacı oldu.

Ruh, manevî (ruhsal) okyanustan nefeslenince, Rabbinin rahmetini kazandi, daha seyrinin ilk safhasında gömleğini kalblerin temizleyicisine gönderdi.
O onun nefsine parlaklık verdi, O ona hatta çocuklukta iken hükümranlık verdi.
Ebedî kudret ile, sırr da teşvik ile rahmet tecelli etti, o kendisini kaybetti; cüzzamlı beden ondan doğru, dünya üzerindeki gölge gibi tekrar karardı (karanlık oldu), kör göz, kürsî’nin basamakları gibi parlak (nurlu, ışıklı) oldu.
Herkim onun gibi ne isim ne de şöhret aramazsa, bir kavanozdan on çeşit(yiyecek) üretir.
Onunla olan bir taş misk gibi güzel kokulu oldu; ölü canlandı ve konuştu. Rahmeti ile kalbin ölü toprağından hayat çıktı (bir filizin toprağı yararak patlayarak açılması gibi); kudreti ile bataklığın kalbini diriltti.

Mukadder olmuş kaza, dükkanları kapattığı zaman, ve Allah’ın emir eli yokluğun boşluğuna uzandığında, dünya şerr tutkular ile doluydu, pazar yeri haydutlar (zalimler) ve inzibatlarla doluydu.
Sonra O bu dünyaya, zulmü kaldırmak için bir vekil gönderdi, gök ortasından
[*] nefsçe çok sıcak ve vücutça saf olarak zuhur ettiği zaman, din yolunda hiçbir gömlek giymedi; öyle ise o, diyarın çırpıcılarına ne verebilirdi ki?
O bu ölümcül halden ebedî hayata geçtiğinde, o bu fâni hayatın süsü(ziyneti) ve ihtişamı oldu.[/color]

[*] gök ortası: Astronomi de Latince Medium Coeli yani Tepe Noktası, meridyenlerin eliptiği kestiği noktadır. Astroloji de doğum yerindeki üst meridyeninin ekliptik ile kesiştiği üst noktadır. [/color][/size]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

O’NUN BŰYŰKLŰĞŰNDE

Doğasını hilkatine gösterdiği zaman, O ne aynasına girecek ki?
Tevhidi iddia etmenin(beyan etmenin) sorumluluğuna (yüküne) herkes katlanamaz;
Tevhid beyanında bulunma tutkusunu herkes tadamaz. Her mekanda Allah’a tapılır , fakat Tapılan, her hangi bir mekan tarafından ihata edilemez(çevrelenemez, kayıtlanamaz).
Beraberinde inançsızlık ve antropomorfizm
[*] bulunan dünyevi insan, yoldan çıkar;
Hakikat yolu üzerinde yükselen tutkularını terk etmelisin ve bu değersiz his doğasını terk etmelisin; Mekan ve Hayat’tan çıktığın zaman, Allah’tan doğru Allah’ı görürsün.[/color]

[*] Antropomorfizm: Ìnsan biçiminde putlara tapınmayı benimseyen ve Allah’ın haşa insane biçiminde düşünülmesini benimseyen, Ona insan şekli isnad edenbir insan biçimcilik inancı.[/color]

Bu uyuşuk beden Ona nasıl ibadet edecek. Yahut Hayat ve Nefs Onu nasıl bilecek ki? Yakut madeni orada bir çakıl taşından başka bir şey degildir; nefsin irfanı orda saçmalıktan başka bir şey konuşmaz. Dilsizlik övgüdür, konuşman yetti artık, gevezelik sana elem ve zarardan başka bir şey vermeyecektir, konuşmayı bırak artık!

Onun doğası , Onu bilene ve hakiki şekilde öğrenmiş olana, ‘Nasıl’ ve ‘Ne’ ve ‘öyle değil mi’ ve ‘Neden’ gibi soruların fevkindedir. Onun yaratıcı gücü apaçık, Onun hikmetinin adaleti(hakkı); Onun gazabı gizlidir, Majestelerinin hüneridir.Suyun ve toprağın sureti Onun aşkı ile şaşkına dönmüştür, göz ve kalp Onun doğası ile körleşmiştir. Akıl, onun
[*] kirliliğiyle, Onu görmeyi dilerken, Musa gibi, ‘Göster bana’ der, Resul bu ihtişamdan zuhur edince, o [*] onun kulağına der ki, ‘Sana tevbe ile döndüm’ [1].[/color]

[*] Burda onun ve o zamiri dişil olarak kullanılmıştır.[/color]

Anlayışın ile(idrakin, fikrin ile), Onun Varlığının doğasını keşfet o zaman!Onun bin bir ismini oku(say). Onun doğasının bizim bilgimiz tarafından örtülmesi(kapsanması) uygun olmaz, sen her ne işittiysen, O, o değildir. ‘Nokta’, ‘çizgi’ ve ‘yüzey’, O’nun doğasına ilişkin olarak sanki birisinin O’nun ‘cismi’ ve ‘mesafesi’ ve ‘altı yüzü’nden bahsediyormuş olması gibidir; bunların üçünün Müellifi mekanın ötesindedir, bunların Halık’ı(Yaratıcısı) zamandan münezzehtir(zamanla kayıtlanamaz).

Hiçbir filozof O’nda bir kusur bilmez, O, görülmeyen alemin sırlarını bilirken; aklın tenefüs aralıklarından(molaları, durak ve dinlenme yerleri) ve senin kalbin üzerinde henüz taslağı biçimlenmemiş şeylerin sırlarından haberdardır O.

Kâf ve nûn sadece yazdığımız iki harftir, fakat ‘Kun’ nedir? İlahi emrin aracının(aletinin, etmeninin) tez olmasıdır(çabukluğudur). Eğer O ertelerse, ya da tez bir şekilde hareket ederse, o O’nun zayıflığından dolayı değildir, O’nun kızgın olması ya da kolay affeder olması O’nun nefretine bağımlı değildir. O’nun sebeb olması (meydana getirmesi, illiyeti) ne kafirlik ne iman ile alakalıdır, ve nede O’nun doğasından haberdardır. O, ahmağın konuştuğu niteliklerden sübhandır, bilgenin diyebileceğinden daha sübhandır(temizdir). Akıl, her ikiside dünyanın yüzünde topallayan, yanılma(şaşırma, çapraşıklık, karışıklık) ve zann dan tertip edilmiştir(meydana getirilmiştir). Farz etme(zann, sanı, varsayım) ve düşünce iyi rehber değildirler; her nerede zann ve düşünce varsa, O değildir. Zann ve düşünce(fikir) O’nun hilkatindendir; insan ve akıl O’nun yeni olgunlaşan(kemalat gösteren) bitkileridir. O’nun Doğası hakkındaki her hangi bir teyit etme(tasdik) insanın vilayeti ötesinde olduğundan dolayı, kör bir adamın annesi hakkında yaptığı bir bildiri gibidir, kör adam bir anaya sahip olduğunu bilir, fakat onun nasıl olduğunu tasavvur edemez; onun tahayyülü şeylerin nasıl olduğu, çirkinlik ve güzellik, içeri ve dışarı gibi her hangi bir kavram ve kavrayış olmaksızındır.

Böyle bunun gibi bir çift görüş dünyasında, senin O olman ve O’nun sen olması yanlış olurdu. Eğer sen O’nun değil olduğunu(olmadığını) beyan edersen , iyi olmaz;
Eğer sen O’nu teyid(beyan, ispat) edersen, senin teyid( beyan, ispat) ettiğin O değil senin kendindir. Eğer sen, (O’nun var olduğunu) bilmiyorsan sen dinsizsin, ve eğer sen Onu öne sürüyor(beyan) ediyorsan O’nu sevenlerdensin. O, ‘nerede’ ve ‘ne zaman’ ın ötesinde olduğundan dolayı, O nasıl senin düşüncenin bir köşesi olabilir ki?

Yayan yolcular O’na seyr ederken,’Gör, Gör(işte, bak)!’ diye kibirle haykırırlar , şahin gibi atak insanlar, boyunlarında bir gerdanlık, ‘Nerede, Nerede?’ deyip duran sokaktaki boynu halkalı güvercinler gibidir. Dilersen ümid et, ya da dilersen kork o zaman, El-Alim nafile hiçbir şey yaratmamıştır. O yapılmış olan ya da yapılacak olanın hepsini bilir: sen bilmiyorsun ancak bil ki O senin ağrını dindirecektir. Onun ilminde sıfır(hiç) teslimiyetten daha iyidir, öyle ki sen O’nun hikmetini ve hilmini öğrene bilesin. Hikmetinden hilkatine kaynaklar(olanaklar, vasıtalar) verdi, daha çok ihtiyacı olana daha çoktur, O hepsine kâr sağlamak ve zararı savuşturmak için uygun kaynaklar(imkanlar, vasıtalar) vermiştir . Ne gitmişse, ne gelirse, ve böyle ne var olursa alemde, gerekli idi; konuşmana ahmaklık katma, O’nun buyruklarına(emir ve talimatlarına) kabul ile bak.



[1] El-Araf [7/143]:

وَلَمَّا جَاء مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَن تَرَانِي وَلَـكِنِ انظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ موسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ
Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minin:

Vaktâki Musâ mikatımıza geldi, ve rabbı onu kelâmiyle taltıyf buyurdu, ya rab! dedi: göster bana bakayım sana, buyurdu ki: beni kat'ıyyen göremezsin ve lâkin dağa bak eğer yerinde durursa demek beni göreceksin, derken rabbi dağa bir tecelli buyurunca onu un ufrâ ediverdi, Musâ da baygın düştü, sonra vaktâki ayıldı sübhansın, dedi: sana tevbe ile döndüm ve ben mü'minlerin evveliyim.[/size]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

KAZANILAN MŰCADELE ŰZERİNE

Hiç olmak için kendinden geçtiğin zaman, nefsinin kayışını bağla ve yola koyul, belin çevrelenmiş olarak ayağa kalktığında nefsinin başına taç yerleştirmiş oldun.
O zaman ilerleme tacını nefsinin başına koy; geri çekilen ayak bataklığın dostu olsun; düşüncesiz adam bu harekete gülmesine rağmen, akıllı olan diğer bir yön(seyr) seçmez.

Her kim yüzünü Allah’a çevirmezse, onun bütün ilmi ve sahip oldukları bir put sayılır. Kim yüzünü Allah’ın huzurundan çevirirse, hakikatte ben ona insan demem; bir köpek yüz çeviren değersiz bir insandan daha iyidir, çünkü bir köpek avını araştırmadan bulmaz. Rahatlıkta yaşayan bir köpek, şişmanladığı halde, bu nedenle bir tazıdan daha faydalı değildir.

O, bir insanın Birliğe olan inancına ve onun samimiyetine bakar, fakat hipokratlık(münafıklık) aldatma ve yalan söylemeyi kabul etmez.Ìrfan üzerine odaklanmış göz Hakikati seçer ; heva hevese düşkün göz ise Hakikati görmez. Batıl, gözün hoşuna giden(keyif veren)dir ancak Hak olmayandır, Hakikat dünyevi düşüncelerin arasına girmez. Küfür ve iman her ikisininde çıkış noktası senin hipokrat kalbindedir ; yol uzundur çünkü ayağın erteliyor, öyle olmasaydı, O’na olan yol sadece bir adımdır, bir köle(KUL) ol ve O’nunla bir sultan olursun. Bil ki renklerin farklı isimleri yanıltıcıdır ki senin rızkın Mutlaklık ırmağında aranmalıdır. Konuşmayı bırak ve meyhaneye gel; ağır bağlarını çöz kendinden. Belki sen hakiki imanı tatmadın, hakikat ve samimiyetin yüzünü görmedin sen, sırrın ayan görüle bileceğini düşündün, ve sade(ayan) gördüğün şeyler sana sırr oldu. Ben sende inanç doğruluğu görmüyorum; olsaydı eğer ben sana hakiki din zuhuru(şafağı, fecri) olurdum. Bir ahmak ve deli bir adam olmasaydin, sana hakiki iman yolunu ayan yapmış olurdum.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim
YOL ÜSTÜNDEKÌ SEYYAHTAN

Bir insan Ibrahim gibi olmalı ki Allah vasıtası ile, onun gölgesi gölgelik bir yer olabilsin; ondan korkusundan ve onun öğretimi ile alem nefes almaya cesaret eder; Allah’ın yardımı ile kuvvetli bir Musa yardımı ile Firavun yok edilir.

Aşk yolu üzerinde Allah’a seyahat edene,
O’nun yanağı sabahın şafak vaktidir; (O’ndan başka gün ile perdeyi kim yırtabilir ki ya da gece ile perdeyi kim asabilir ki?) onun(seyyahın) aklı dünya bağlarından kopuktur (ayrıktır); alemin ruhani yönetimi ona tecelli ettirilir. Kürsi onun ayakları altında bir kilim gibidir; o bir baykuştur, fakat kendisiyle bir şahini taşır. O bu mekanın efendisi(tasarruf sahibi) olur ve bu, Allah’ın sadık kulu; Saf Zeka yüzünü insana gösterir, ve onun vücudunu onun kendi nuru ile güzelleştirir. Allah’ın ihsanı, gölgesini onun kalbi üzerine örter; sonra o der ki,
‘Gölgeyi nasıl uzatmakta? ‘ [1] Onun nefsi Allah’ın dokunuşunu hissedince, ‘ Biz güneşi ona yüz gösterttik’ [2]. Bütün dilsizler onun ruhundan hayatın kokusunu aldılar mı diller bulurlar.

O’nun yolunda aşıklar ruhlarına
‘Yeryüzünde bulunan her şey fanidir’[3] ayetini okurlar, gökler ve doğal dünya(yeryüzü) ve onun çeşitli renkleri onun algı idrakine değersiz olarak görünür. Her kim bu şaraptan yüz çevrilmişse, sen yeni bir kulak ile ‘O Birdir, O’nun şeriki yoktur’ haykırışlarını işiteceğin zaman, senin Ìsa’n boyacın olduğu halde artık delice çeşitli renkleri arzulamayasin diye, onun için onun bütün kokusu ve rengi yok olmuştur .

Renklerden sen dilediğini alacaksın, onları bir küpe koy(daldır), ve onları tekrar dışarı çıkar, gerçekten dinle , ve ahmakça değil: bu söz ahmaklar için değildir, bütün bu aldatıcı renkleri birlik küpü bir renk yapar. Sonra şimdi bir renkten olunca, hepsi O oldu, ip tek bir tele ayrıldığında ince olur.


[1-2] El-Furkan [25/45]:
أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاء لَجَعَلَهُ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
E lem tera ila rabbike keyfe meddez zill ve lev şae le cealehu sakina sümme cealneş şemse aleyhi delila
Bakmaz mısın rabbına? Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dilese idi elbet onu sâkin de kılardı, sonra nasıl Güneşi, ona delil kılmışız?

[3] El-Rahman [55/26]:
كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ
Kullu men 'aleyha famin
(Yer) Üzerinde bulunan her şey yok olacaktır.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

SESSÌZ OLMAK ÜZERÌNE

Din yolu ne işlerdedir ne de sözlerdedir;
üzerinde sade harabeden(ıssızlıktan) başka bina yoktur orada.
Herkim yolu takip etmek için sessiz(sükunette) olursa,
onun konuşması HAYYat ve tatlılıktır;
Konuşursa, cahillikten ötürü olmayacaktır,
Ve sessizse, tembellikten dolayı olmayacaktır;
Sessiz olduğu zaman, saçmalık(manasızlık) düşünmez(aklında kurmuyor, icat etmiyor);
Konuştuğu zaman, dışarı ıvır zıvır(değersiz) saçmaz.

Bu ahmaklar, hırsızlar ve yankesiciler
ilimlerini cadde soygununda kullanmak için muhafaza ederler.
Görüyorsun ya , Ey Üstad,
bir çok sözlerdense sen,
kalbinde nura sahip olman kelimelere sahip olmandan daha iyidir,
sen sessiz olduğun zaman en belagatlısın (anlamli, en güzel konuşansın),
ama konuşursan o zaman bir savaş komutanı gibisin.

‘Kûn’, iki harf içerir, her ikiside sessizdir;
‘Hû’ iki harf içerir, her ikiside sessizdir.
Şu benim sözlerimle ilgili olarak şüphe duyma;
Gözlerini aç,
Azıcık kulak ver (dikkat et).
Orada köpek ve taş mevcuttur;
Banyo sobası(hamam ocağı) ve köle;
Fakat sen bir mücevher kutusu içindeki bir mücevher gibi mükemmelsin(fevkaledesin).
Sultan gümüşünü günlük ihtiyaçları için kullanır,
fakat yakutunu hazine evi için saklar;
Gümüş, kendi hastalık yıldızlı(talihsiz, bahtsız) doğasında kötüdür,
Yakut içi kan dolu olduğundan dolayı şendir(neşelidir).

Barmaki ailesi
[*] liberallik ve cömertliliğiyle nam kazanmışlardı;
Söylemek gerekirse onlar yakın cömertlik mensupları idiler.
Fakat kader onların yıkımını beyan etti,
onların ismi ruh gibi yok edilemez, devam eder.
Bu neslin insanları, cana yakın(sıcak kanlı, hoş) oldukları halde,
sinekler ve serkeşler(maskara, ahlaksız, şehvet düşkünü) gibi edepsizlerdir(arsız, haddini bilmez);
Söz olarak hepsi şeker gibi tatlıdır,
fakat cömertliğe gelince, insanların kalplerini yırtarlar ve canlarını yakarlar.

O senin nefsini senin enfüsünde süslediği zaman,
gurur(kibir, övünç) seni tez kızar hale getirinceye kadar,
senin önüne bir nur aynası koydu; ve sen kendine kötü göz ile nazar ettin.
O , onun adaletinin hükümranlığıyla günü ve geceyi dengeledi,
şans ile ya da rastgele olarak değil.
Akıl sırrı bulmak için kazıp dururken, sen Aşk ovasında hedefine ulaştın.
Hakk’ı arayanın nefsi ve kalbi örtülür(gizlenir, perdelenir),
fakat dili hakikatte ‘Enel Hakk’ beyanındadır.[/color]

[*] Barmaki ailesi Iran’lı meşhur bir ailedir, köklerinin Horosandan geldiği söylenir. Abbasilerin isyanını destekleyen bir aile idi ve Abbasi halifelerinin altında politik güç kazanmıştır. Milattan sonra 700-800’lü yıllar civarında, Harun Reşid döneminede rast gelirler. 803 yılında Harun Reşit zamanında gözden düşmüşler ve aile bireyleri hapsedilmiştir. Cafer Ibn Yahya Barmaki'nin 803 yilinda, Harun Resit'in kiz kardesi Abbase ile iliskiye girmek sucu ile basi vurulmustur. Cafer , Yunan bilimlerini Bagdat'a getirmek icin calismalar yapmis, ve halifeyi kagit yapimi fabrikasi kurulmasi icin ikna etmistir. Taberani ve Ibni Haldun’un tarihi eserlerinde ailenin Harun Reşit’i israfta gölgede bıraktıkları söylenir. Aile bireylerinden Cafer’in 20 milyon dirhem’e bir köşk inşaa ettirdiği ve babası Yahya Ibn Halid’in ise köşkünün duvarlarında altın seramikle kaplı olduğu ve Harun Reşit’in Bağdat gezisinde hangi köşkü gorse Barmakilere ait olduğunu öğrendiği söylenir.
kaynak: wikipedia
[/size]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »



KULAK VERMEYENLERİN MİSALİ

Ahmağın birisi otlayan bir deve gördü, ve neden Senin şeklin hep böyle eğri ki dedi?
Deve dedi ki, böyle münakaşa ederek Oymacıyı kınamaktasın, aman dikkat et!
Benim eğriliğime hor gözle bak ma, ve düz yolu iyilikle al götür benden. Benim biçimim böyle, çünkü öyle olması en iyide onun için, bir yayın mükemmelliği onun eğri olmasından dolayıdır.
Yıkıl karşımdan, bundan ötürü senin arsız (yersiz) çatışmalarınla(burnunu sokmaların, tezatların ile), bir eşeğin kulağı bir eşeğin başına iyi gider(uyumludur).
Kaşın kavisi seni hoşnutsuz etmesine rağmen, lakin göz üzerine uyan bir kubbedir;
Kaş sebebi ile, göz güneşe bakmayı başarabilir, ve onun kudret açışının tesiriyle(fazilet ve erdemiyle) yüze bir ziynet olur. Kötü ve iyi, bilgenin fikrinde, her ikiside olağanüstü iyidir;
O’ndan kötü gelmez;
O’ndan gelen her ne görürsen, kötü olsa bile, ona hep iyi olarak bakman iyi olur.
Vücuda acıdan ve rahatlıktan onun payı gelir,
Nefs için rahatlık(kolaylık, huzur) korunmaya alınmış bir hazine gibidir,
Fakat onun üzerinde kıvrılmış bir yılan vardır,
Irfanın(hikmetin) el ve ayağıda onun yanındadır.


KURAN-I KERIM'DEN KONUYLA İLİŞİK BAZI AYETLER

El-ĞÂŞİYE [88/17-20]:

أَفَلَا يَنظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ
Efela yenzurune ilel'ibilli keyfe hulikat:
Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış?


وَإِلَى السَّمَاء كَيْفَ رُفِعَتْ
Ve ilessemai keyfe rufi'at:
Ve o göğe: nasıl kaldırılmış?

وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ
Ve ilelcibali keyfe nusibet.
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?

وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ
Ve ilel'ardi keyfe sutihat.
Ve o Arza nasıl satıhlanmış?

El-MŰLK [67/3]:

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ
Elleziy haleka seb'a semavatin tibakan ma tera fiy halkirrahmani min tefavutin ferci'ilbasare hel tera min futurin:
o ki yedi sema yaratmış birbiriyle mutabık, göremezsin o rahmânın yarattığında hiç bir nizamsızlık, haydi çevir gözü görebilirmisin hiç bir çatlak, bir kusur?

El-Nisa [4/79]:

Ma esabeke min hasenetin fe minellah ve ma esabeke min seyyietin fe min nefsik ve erselnake lin nasi rasula ve kefa billahi şehida:
Sana güzellikten her ne ererse bil ki Allahdandır, kötülükten de başına her ne gelirse anla ki sendendir, biz seni insanlara bir Resul olarak gönderdik, şahid ise Allah yeter.

Eş-Şura [42/48]:
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنسَانَ كَفُورٌ
Fe in a'radu fema erselnake aleyhim hafiza in aleyke illel belağ ve inna iza ezaknel insane minna rahmetenk feriha biha ve in tüsibhüm seyyietüm bima kaddemet eydihim fe innel insane kefur:
Yine aldırmıyorlarsa biz de seni üzerlerine mürakıb göndermedik a, sana düşen ancak tebliğdır, fakat biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırdığımız vakıt onunla ferahlanır ise de kendi ellerinin takdim ettiği sebeblerle başlarına bir fenalık gelirse o vakıt insan hepsini unutan bir nankördür.

Eş-Şura [42/30]:

وَمَا أَصَابَكُم مِّن مُّصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَن كَثِيرٍ
Ve ma esabeküm mim müsiybetin fe bima kesebet eydiküm ve ya'fu an kesir:
Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder

El-Nisa [4/78]:

أَيْنَمَا تَكُونُوا يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هَـذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هَـذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَـؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثًا
Eyne ma tekunu yüdrikümül mevtü ve lev küntüm fi burucim müşeyyedeh ve in tüsibhüm hasenetüy yekulu hazihi min indillah ve in tüsibhüm seyyetüy yekulu hazihi min indik kul küllüm min indillah fe mali haülail kavmi la yekadune yefkahune hadisa:
Her nerede olsanız ölüm size yetişir eflâke ser çekmiş burclarda da olsanız; bununla beraber kendilerine bir güzellik erdimi «bu Allahdan» diyorlar, bir musıbet de değdimi «bu senden» diyorlar, de ki: hepsi Allah tarafından, fakat neye bu adamlar söz anlamağa yanaşmıyorlar
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

ŞAŞININ GÖZŰ MİSALİ

Şaşı gözlü bir oğlan babasına sordu,
Ey sözleri kilitli olan şeylere anahtar olan,
Sen neden bir şaşı çift görür dedin ki ?
Ben orda olandan daha fazla bir şey görmüyorum;
Eğer şaş gözlü bir kişi şeyleri çarpık bir şekilde saysa idi,
göklerdeki iki ay dört görünürdü.

Fakat böyle konuşan o, hatalı konuştu,
Bir kubbeye bakan bir şaşı için o(kubbe) çift olur.
Korkarım ki imanın ana caddesinde sen çarpık gören bir şaşı gibisin,
Ya da Allah’ın eserinden hakkında anlamsız bir şekilde deve ile tartışan ahmak gibisin[bir evvel ki hikayeye bkz.].

O’nun kusursuz hilkati anlayışımızın kıblesidir;
O’nun değişmeyen tabiatı arzumuzun kıblesidir.
O, ona irfan(hikmet) vererek nefsi yüceltti;
O, kusurlarımız üzerine mağfiret edici merhametini vererek bizi destekledi.
Allah senin O’na yönelişini çok iyi bilir,
O’nun senin dualarına cevap vermesine engel olan O’nun hikmetidir(El-Hakim oluşu).
Doktor hastası yalvardığı zaman onu işitmesine rağmen, toprak yiyene toprak vermez; ve onun nefsi arzuladığı halde, ömrü boyunca toprağı kazana O nasıl toprak verecek ki? O’nun işi nasıl sebebsiz olabilir ki, yahut O’nun emirleri senin zayıf anlayışına göre?

Haddi aşan bir çokları saf zehir fincanından içtiler ve ondan ölmediler;
hemde hastalığının şiddetinden kamışa dönmüş heba olmuş kişiye o hayat besinidir (çevirisi sorunlu cümle). O’nun hikmet ve adaletinde O herkese zaruri olandan daha fazlasını verdi;
eğer tatarcık filin derisini ısırırsa, ona kulaklarını çırpmasını söyle, onlarda tatarcık kovucusu var,
eğer bit varsa, senin tırnağın var;
Üzerine sıçradığı zaman pireyi cezalandır;
Dağlar yılanla dolu olmasına rağmen korkma, orada dağ üzerinde taşlar ve panzehir de var;
Eğer akrepten dolayı kaygı içindeysen, senin ona karşın terlik ve ayakkabın var.
Eğer dünyada acı çoğalırsa(kaynarsa), herkes bin devaya(çare) sahip olur.
Düzenine göre (uyumlu olarak) O yoğun soğuk küre ve ateş küresini birlikte tuttu( dengeledi).
Vücudun hareketleri dengeli kılınır , beynin soğukluğu ile kalbin sıcaklığı her ikiside ölçülüdür; ciğer ve kalp, midenin ve atardamarların yardımı ile vücuda su ve hava gönderir; nefes ve kan ile kalbin hareketiyle, ve ciğerin hareketsizliği ile vücuda hayat verebilir.
Evrende ruhani bir hükümranlık var, ve bunun yanında geçici bir güç var;
Kürsi’nin üstünde nur, ve altında karanlık;
O gölgesini O’nun eseri üzerine yaydığı zaman, her iki prensibide hilkate O bağışladı. O , geçici dünyayı bedene keremiyle verdi, ruhani alemi ruha bir mutluluk(şeref) olarak verdi; böylece her iki enfüste ve afakta insan rızkını alabilsin,
Vücut bu alemin Rabbinden,
Ruh da ruh-aleminin Rabbinden;
Bütün hilkati yoluyla Allah asil ruhun yararı için çift taraflı bir rahmet idame ettirir(devamlı iki taraflı rahmet ihsan eder).
Zekice düşünen, O’nun yaptığının iyi olduğunu bilir;
Bazı şeyleri kötü ve bazısını iyi olarak isimlendiren sensing, aksi taktirde O’ndan gelenin hepsi saf iyiliktir. Kötü(şerr) varlığa O’ndan gelmez;
Kötü uluhiyet ile nasıl varlık sürdürebilir ki?
Sadece ahmak ve cahil şer işler;
Ìyinin faili olan O kendisi şer işlemez.
Eğer O zehir verirse, tatlı olarak say;
Eğer O gazab gösterirse, merhamet olarak say.
Ìyi (hayr), annelerimizin bize uyguladığı fincanlama bardağıdır, ve verdikleri hurmalarda iyidir.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

TEKRAR, KULAK VERMEYENLERİN MİSALİ

Görmez misin çocukluğunun ilk günlerinde bakıcı bazen küçüğü nasıl bağlar beşiğine,
ve bazı zamanlar da hep onu göğsüne yerleştirir;
bazen sertçe vurur ve bazen de yumuşakça (yatıştırıcı şekilde);
bazen onu bir tarafa koyar ve kendinden uzaklaştırır,
bazen de şefkatlice yanağından öper ve tekrar onu kucaklar ve onun üzüntüsüne katlanır?
Yabancı birisi bunu gördüğünde bakıcıya kızar, ah çekerek,
Bakıcının iyi(şefkatli) olmadığını, çocuğun bakıcı için öneminin az olduğunu söyler.
Bakıcının haklı(adil) olduğunu sen nasıl bilmelisin ki?
Onun çalışma şekli daima böyledir.
Allah’ın da , sözleşmesine göre, kuluna olan tüm görevini ifa eder;
O ihtiyaç duyulan günlük rızkı verir, bazen hayal kırıklığı, bazen galibiyet,
bazen (kulunun)başına mücevherli bir taç koyar,
bazen O (kulunu) sadece bir bakıra muhtaç bırakır.
Allah’ın yazgısına kanaatkar ol sen,
Ya da değilsen, o zaman yüksek sesle ağla ve seni O’nun hükmünden kurtarsın diye Kadı önünde şikayet et!
Bir ahmak ancak böyle düşünür!
Herne ise o, felaket(talihsizlik, aksilik) ya da refah(saadet, zenginlik v.b),
Halis bir lütuftur(nimettir), ve şerr sadece geçici(zail, fani) dir.
Alemi
“ol ve ol du (Kun fe yekun)” [1] ile var eden O,
Alemin yaratıklarına nasıl kötülük yapabilir ki?
İyi ve kötü, Söz
[2] aleminde yoktur;
‘iyi’ ve ‘kötü’ adları sana ve bana aittir.
Allah yerin(dünyanın) kısımlarını halk ettiği zaman , mutlak kötülük halk etmedi;
Ölüm bunun için yıkımdır, fakat şuna servettir,
Zehir buna besindir, ve şuna ölümdür.
Eğer aynanın yüzü onun arkası gibi siyah olsaydı, ona hiç kimse bakmazdı,
Arkası mücevherle doldurulmuş olmasına ragmen, kullanışlılık aynanın yüzüne aittir.
Arkası siyah ya da beyaz olsun, parlak yüzlü güneş iyidir;
Tavus kuşunun ayağı
[3] tüyleri gibi olsaydı, gece ve gündüz şahane bir şekilde parlardı.

[1] Örnek ayet :
Meryem 19/35: “.......O bir emri murad edince sade ona 'ol!' der, oluverir”


[2] Söz: İlahi kelâm dır.

[3] Tavus kuşunun ayağı: Tavus kuşu sembol olarak tasavvufta çok kullanılan bir kuştur. Bunu en çok kullanan velilerden birisi Bawa Muhyiddin (K.S)’dir. Bir eserinde ayağının siyah oluşundan dolayi tavus kuşunun duyduğu rahatsızlıktan söz eder. Bunu sembolleyen bir hikayeyi sitemizdeki (www.muhammedinur.com) Bawa Muhyiddin Hz. köşesindeki Gizli Bahçeye Gelin isimli kitabın “Tavus kuşu gibi canını sıkmak” başlıklı hikayesinden okuyabilirsiniz. Bu kuş üzerinde çok duran Bawa Muhyiddin (K.S), onu kendi eliyle yaptığı etrafındaki meyvelerin içinde Esma ul husna ve bir çok tasavvufi semboller ile süslediği bir resim üzerine nakşetmiştir. Resim Arapça, İngilizce ve Tamilce kelimeler içermektedir. Meraklısı için yüksek çözünürlükte çekilmiş bir tanesini Filadelfiya’daki BMF derneğinden temin ettik ve aşağıdaki linkten indirebilirsiniz. Bu resim Bawa Muhyiddin(K.S)’in “Muhammed’in Şarkısı “ isimli kitabının kapağında yer almaktadır.

http://rapidshare.com/files/314264702/SONG_ART-frnt.jpg
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

O’NUN KUDRETÌNÌN ÖVGÜSÜ ÜZERÌNE

O bizim dünyevi bedenlerimizin zahiri biçimlerinin tasvircisidir(şekillendirici, El-Musavvir)
O iç kalplerimizdeki suretlerin ayırt edicisidir. O mevcut ve na mevcudun Yaratıcısıdır, elin ve onun tuttuğunun Yapıcısıdır(Halk edenidir, El-Halık). Saf zümrütten bir çark( felek, tekerlek, devran eden bir şey) yaptı, ve çark üzerine gümüşten kavanozlar bağladı(rapt etti v.b), O bir kandil ve şamdanın esfeli safilin yolundaki göklerde devir yapmasına sebep oldu.
Onun hilkatinden(O halk etmeden) önce na-mevcut(yokluk) vardı; ezeli olmak sadece O’nun Zatına mahsustur. O, Zekayı, Kudretinin bildiricisi(Mubini, ilan edicisi, beyan edicisi) kıldı, maddeye şekil alabilme yeteneği verdi. Zekaya teyakkuz yolu verdi, Zeka deyince sen düşünüyorsun? Kalemin ressamı, insanda Ebedi olanın suretini nasıl resmedebilir ki(açığa çıkarır)? Ateş ve rüzgar ve su ve toprak ve gök yüzü, ve Akıl ve göğün üzerindeki Ruh, ve orta yerdeki melekler, hikmet(irfan) ve hayat ve soyut(öz) suret, bil ki bütün hepsi emir ile varlığa gelirler(var olurlar), ve emir Allah’ındır.

O madde şeylerin menşei ve başlangıcıdır, lütfun(keremin, ihsanın), şükrün ve şükredici insanın Yaratıcısıdır. O, bu hayattan ahirete olan ana yol üzerinde, bu üretim ve yıkım(nesillenme ve bozulma) dünyası ile hareket ve kudreti ilişkilendirdi(bağladı). Kelam(Söz) aleminde O’nun Kudreti (her şeyi yapabilme gücü) hareket ile kuvveti hamile kıldı, her ne harekete geçerse onun için yerini yaptı, kuvvete(güce) malik olan her ne varsa onun için onun ürününü yarattı.
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

MiSALLer VE ÖĞŰTLER ŰZERİNE, FAKİRLİK YŰZŰN KARALIĞIDIR (MiSALLERİN ZİKRİ, KONUŞMALARIN EN İYİSİDİR) VE DŰNYA BİR AYRILIŞ , DEĞİŞEN OLAYLAR VE GÖÇ EVİDİR '

Siyahlığını muhafaza et, onsuz yapamazsın,
Siyahlık renk değiştirmeyi kabul etmez.
Yüzün siyahlığı ile mutluluk gider,
Kızaran bir yüz nadiren sevince sebep olur.
Çilede olmasına rağmen, kavrulmuş takipçinin kalb arzusunun alevi önünde yüzü siyahtır, çirkin Etiopyalı yüzünün siyahlığında memnuniyet bulur,
Onun memnuniyeti güzelliğinden gelmez,
Onun mutluluğu onun tatlı itibarındandır(kokusundandır).
Yeni ayın parıltısından(nurundan) daha parlak olan,
Bilal’in ayakkabısının ay'ının görüntüsüdür;
Eğer kalbinin sırrının bilinmesini istemiyorsan,
Her iki dünyada da yüzünün siyahlığını muhafaza et,
Arzusunun peşine düştüğünden dolayı,
Gün hicabı(perdeyi) yırtar ve gece onu yayar.

Bu beyhude şehvetten elini çek(alı koy) ,
Arzuyu zehir, ve karnını bir yılan olarak bil;
Arzu yılanı seni ısırırsa eğer, seni bu dünyadan yakında sevk eder.
Bu yolda şerrde hayr vardır; abı hayat karanlığın ortasındadır.
Kalp karalıktan ne eleme(çilesine) sahiptir ki?
Gece gün ile hamile olduğundan dolayı, ve erkekler şimdi yemeden yahut içmeden bu eski harabede hapis olduklarından, Allah’ın bahçesinde kıvanç ile yürürlerken bütün talimatı bir kenara atarlar.

Allah hariç herşey, topraktan olanın hepsi, hakiki iman yolundan ayrıdırlar. Kendini (benliği)kaybetmek hepsinin gizli hedefidir; saf ruhun sığınağı Kelime iledir.
Ey sen ki zamanın kilimini düren,
Dört ve dokuzun ötesine geçmiş olan,
Bir adımda hayat ve aklın(sebebin) ötesine geç ki Allah’ın emrine varabilesin.

Geceleyin kör olduğundan dolayı ve gündüz de ahmakların irfanı gibi olan sadece tek göze sahip olduğundan dolayı göremiyorsun.
Sana göz kırpıp baş sallayarak konuşmuyorum,
fakat Allah’ın yolunda, mistik imlemler ve benzetmeler ile (konuşuyorum).
Batılın ötesine geçene kadar, Allah orada değildir,
Mükemmel hakikat bu yarı gösterime(görünüme) ait değildir.
Şunu ebedi hayata seyr için erzak olarak bil ki,’lâ hayr’ senin kuvvetindir ve ‘lâ şey’ senin altının;
‘lâ hayr’ zenginlik kuvvetidir, ‘lâ şey’ şarap içenlerin irfanıdır.

(Bu kismin ingilizce cevirisi oldukca sorunlu idi, aciklama olmayisi ceviride yer yer bizi supheye dusurdu.)
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

ŞEHZADENİN ADALETİ VE ONUN TEBAA’SININ EMNIYETİ ŰZERİNE

Ömer bir gün belli bir yol üzerinde oyun oynayan bir gurup erkek çocuğu ve her birinin kendisini övdüğünü gördü ; her biri Arab modasına uygun bir şekilde zamanın usulüne göre başını açıp güreşmek için acelede idiler. Ömer çocuklara doğru baktığında, onun korkusu (Hz.Ömer’den korkmaları ) onların neşe perdesini yırttı. ‘Abdu’l-lah b.Zubeyr’ haricinde hepsi acele ile ondan kaçtılar.

Ömer ona dedi ki, “Sen neden benim önümden uçmadın(kaçmadın)?”
(Çocuk) dedi ki , “ Ben senin önünden niye uçup gideyim, Ey muhsin olan? Ne sen bir zalimsin/tagutsun, ne de ben bir suçlu.” Eğer bir şehzade takva ehli( Allah’a saygılı) ve adil ise, onun halkı adaletinden memnundur , ama onun eğilimi tagutluk/zalimlik/zorbalık yönünde ise, o ülkesini yıkıma sürükler.

Sen kendini adalet ile tedariklendirdiğin(donattığın) zaman, senin küheylanın iki konak yerininde (menzilinde) ötesine geçti. Kabul ya da red, iyi ya da kötü, kendi erdemini( fazilet ve doğruluğunu ) bilen için ne farkeder ki?

Erdemli ol, ağrıyan bir baştan kaçacaksın,
Kötü olursan, tüm anlaşmayı bozarsın.
Bu yüzden, O’ndan başka herşeye ait anıyı( hafizayı, hatırayı) yitirmişsin gibi O’nun adaletine öyle hayranlık içinde kal .
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

ALLAH’A OLAN İHTİYAÇ VE O’NDAN BAŞKA HER ŞEYDEN BAĞIMSIZ OLMAK ŰZERİNE

O işlerinde(işlerini yaparken, yoluna koyarken) senden ve benden bütünüyle bağımsızdır(bî-ziyân, bî-neyâzî :ihtiyaçsız, muhtaç olmayan), Küfür ya da Din’in, O’nun bağımsızlığına(El-Kaimu ve El-Kayyum olusu) ne ziyanı var ki?
Şunun bunun, O’nun Kusursuzluğuna(Et-T’ammu olusuna) ne ziyanı olur ki?
Bil ki ALLAH hakiki varlık olarak vardır (O’nun varlığı gerçek varlıktır); (O’nun) Emir ve Hükm-ü Hikmetini takipte,
(ihtiyaçtan, muhtaç olmaktan) Bağımsız olan senden niyaz (ihtiyaç içinde olmanι, muhtaç olmanι) bekler,
Muhafız senden minnet sözü(şükür, minnettarlιk) bekler (şükret emrini yerine getirmeni bekler).

Kurt ve Yusuf sana küçük ve büyük olarak görünür,
Fakat O’nun indinde, Yusuf ve kurt aynıdır.
O’nun Rahmetine karşın, muhalefet ya da yardım(ittifak) ne farkeder(ne ziyanı olur) ki?
Musa ve Firavun ne ki ,O’nun gadabına?
Senin hizmetin ya da asiliğin sana bir onur ya da utanç(mahcubiyet)tır,
Fakat O’nun indinde her ikisinin rengi de aynıdır.
O, akıldan yahut şimşek çakιşιndan dolayı ne şerefine maliktir ki,
Nefsten yahut gökten ötürü ne azamete sahiptir ki ?
Nefs ve gökler O’nun hilkatidir.
Ne mutlu, O’nun seçilmişi olan insana

Gökler ve onların devranına sebeb olan O (onları döndüren), değirmen taşı ve değirmenci gibidir,
Hükmü Ferman olan(Hakim, Hükümran, dümen-direksiyon sahibi) ve itaatkar Akıl, oymacının kendisi ve biçimlediği(şekil verdiği) şey gibidir.
Huzursuz(hiç durmayan) göklerin ve yerin hareketi,
ejderhanın ağzındaki bir karıncanın durumu gibidir ki,
Ejderha karıncayı yutmaz,
Ve şuursuz göklerin devri salınarak(süpürge gibi sürüyerek, kavis yaparak, tarayarak) devam eder.
O, belâ’nın değirmen tekerine görevini tanzim etti(yükledi, verdi, tanımladı) ki, (o belâ değirmen tekerinin)kendisi kayıtsız(düşüncesiz) ve yokluk(Lâ) ile kapatılmış bir halkadır(bir kavisin iki ucu bir araya getirilmiş ve “L┠ile kapalı bir çember olmuş gibi).
Senin hayatını O’nun zamanında bir zerre(atom) olarak düşün.
(Ve) O’nun ziyafetini O’nun derdi(elemi) ile eşlik edilmiş gibi (kahrında lütfu oluşu gibi, İkram ziyafetini celâl ateşinde sunması gibi).

Bil ki senin kadehin hareket etmesi için dört ayağa sahiptir,
lâkin O’nun hizmetinde olmaya azmetmene rağmen
O’nun yoluna O’nun rahmeti olmadan ulaşamıyacaksın.
ALLAH’a ulaşmayı dileyen kul O’na akıl yardımı ile yahut el ve ayak yardımı ile ne zaman erişecek ki?
Kendi bedeninde kendi elleri ve ayaklarına (sadece onların ikrarına, tanınmasına) ulaşabilen, Allah’a ne zaman ulaşacak ki?


(Not: Bu kısımda bazı kelimelerde Farsça -Turkçe sözlük kullanıldı. )
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

KENDİNİ ALÇALTMA VE ACZİYET ŰZERÌNE

Sana zârilik
[*] uygundur,
Zor(şiddet, güç) uymaz sana,
Arı evinde çılgına dönmüş(aşırı heyecanlı, dellenmiş) çıplak bir adam yersizdir(uygunsuzdur).
Gücünü bir tarafa bırak,
Kendini zâriliğe götür ki,
Göğün zirvelerini ayakların altına alabilesin,
Çünkü Allah şunu biliyor ki,
Haklıca görünen (şu ki) ,
Senin gücün(kuvvetin) bir yalan,
ve senin zâriliğin haktır.
Eğer güç ve servete sahiplik iddiasında olursan,
Kör bir göz ve sağır bir kulaga sahipsin demektir.
Senin yüzün ve altının kırmızı,
Kürkün bir çok renktendir,
O zaman nâmının neng(ayıp, utanç)[*], sulhünün cenk(çekişme, savaş, mücadele) olduğunu bulmaya bak.
Allah’ın kapısına gücünün(kuvvet) tozuyla gelme,
Çünkü bu yolda sen zâriliğinle(acziyetin, fakriyetin, zillet ve illet içinde oluşun, hakirlik ve yakarış halinde oluşun) kahraman olursun.
Bu, muhtaçlığınla mübadele etmekten başka, borcundan kurtulmakla gelmez [*].
O’nun Kudretine iktidarsız gözünle bakma Ey benim üstadım,
Böyle bir zulüm işleme.[/color]

[*] Zârilik: hakirlik, itibarsızlık, inilti, sızlanmak ve yakarış halinde olmaklık
[*] Allah’a borcumu ödeyeceğim anlayışıyla yaklaşma, ona borcunu hiç bir zaman ödeyemezsin, tek çıkar yolun bu anlayışını O’na karşı muhtaçlık, acziyet, fakriyet, zillet ve illet ile mübadele etmendir.

[*] Nâm: 1.ad, isim, şöhret, ün,nam, 2.suret, dış görünüş, 3.zikir, anma 4. vasıf, sıfat, kelime,

[*]Neng: 1.ar, haya, utanma. 2.ayıp.3.yüz suyu, 4.şöhret, ün, saygınlık[/color]


Sen , senin kendi desteğin(dayanağın) olduğun müddetçe, kendini giydir ve ye;
Fakat O’nun tarafından idame ettiriliyorsan, ne dikeceksin ne de yırtacaksın. Bütün bu var olan, O’ndan doğru var olur Ey dost, senin kendi varlığın bir bahane, ahmakça konuşma.
Kendini(benliğini) kaybedersen eğer, tozun bir cami olur;
kendine(benliğine) tutunursan eğer, bir ateş tapınağı olur:
kendine tutunursan eğer , kalbin cehennemdir;
kendini kaybedersen , cennet.
Kendini kaybedersen eğer, bütün şeylerin üstesinden gelinir(yol alınır/ başarılır), senin kendinle doluluğun(benlikle dolu olman) terbiye edilmemiş bir tay dır.
Sen sensin, bu nedenle sevgi ve kin ortaya çıkıyor,
Sen sensin, bu nedenle küfür ve din ortaya çıkıyor,
Bir kul kal, Hissesiz yada parçasız(paysız),
bir melek için ne açlık ne de tokluk vardır.
Korku ve ümit, devleti(talihi, refahı) senden uzaklaştırdı(kaçırdı),
Benliğin gittiği zaman , ümit ve korku artık olmaz.
Sultan’ın kapısını aşındıran baykuş,
bir şum (uğursuzluk), kara gün ve günahkarlık kuşudur,
yalnızlığından(kendi başına, tenhada oluşundan) memnun ise,
onun tüyleri anka kuşunun pırıltısından(ihtişamından) daha da zariftir (parlaktır).

Misk su ile ve ateş ile bozulur;
Fakat misk kesesi için ıslak ya da kuru ne farkeder?
O’nun kapısında , bir Müslüman ya da bir ateşe-tapan olsa ne fark eder?
O’nun huzurunda bir ateş tapınağı ya da bir keşiş hücresi olsa Ne?
Ateşe tapan ve Hristiyan, erdemli(temiz) yahut suçlu(günahkar),
hepsi de arayan, ve O’dur aranılan.

Allah ZÂTen sebepten bağımsızdır;
Sen şimdi neden sebebe bir yer arıyorsun?
Din güneşi telkin ile ortaya çıkmaz,
hakikatin nuru parladığı zaman ay batar.
Eğer dindar adam
[*] iyi ise, bu onun için iyidir,
Eğer Sultan kötü ise, bundan bize ne?
Felah bulmak için, sen kendin hayrda sebat ediyormusun;
Allah’ın emir ve takdiri ile neden çekişiyorsun(rekabet içindesin, çarpışıyorsun)?
Bu bir haftalık menzilde [*], olmak olmamaktır, gelmek gitmektir.[/color]


[*] Dindar Adam: Farsça orjinalinde “pârs┠terimi kullanιlmιştιr.
[*] Menzil:Farsça orjinalinde Arapça “menzile” kelimesi kullanιlmιştιr. Menzile kelimesinin manasι : 1.İniş yeri. 2.konak. 3.ev. 4.aşama,merhale. 5. Bir günlük yol. 6.uzaklιk. 7.gidilecek yer. 8.ok ya da merminin gidebileceği en uzak mesafe. 10.yer[/color]


‘yes’â (koşar)’[1] sözünü oku
Dirilişte mümin ‘Yol açın!(Terkû)’ der.
Mustafa (a.s) haykırdı ‘Ne kadar mükemmel!’ :
Bundan doğru Musa’nın eli bir ay oldu ,
Musa-yι halil ‘evvah’a
[*] düştü( Kur’an 9:116 *);
‘evvah’ın ‘vav’ı ona dinde vefa verdi,
onun inanç rütbesi ve güzelliğini,
Sonra ‘evvah’ ın ‘vav’ı gittiği zaman,
Orada bir iç çekiş olan ‘ah’ dan başkası kalmaz,
Ne kadar harika!
O’ndan bir yadigâr(anι, abide) , ‘Ah’ kalır.
O’nun dini O’ndan bir tecelli olarak kalır.[/color]

[*] EvvAH: Kusurunu bilerek, ah, vâh ederek yalvarmak. Bağrι yanιk. Çok âh edip duâ eden. Merhametli. Sağlam imanlı. Yakin ilim sahibi. Dinde çok âlim olan. Hz. İbrahim Aleyhisselâmın bir vasfı. Allah'a yalvarıp yakaran, çok üzülen, çok acı çeken, yüreği sızlayandır. EvvaH Hakikatin zahir ve batında en zuhurudur. Vav lar zahir ve batın vav larıdır. Ha harfi Hakikat'tir.[/color]

[*] J.Stephenson tarafindan Tevbe Suresinin 116.ayetine referans verilmiş fakat Evvah kelimesi İbrahim a.s için Tevbe Suresi 114.ayette geçmektedir. Aşağιdaki Kur’an referanslarιna bakιnιz.[/color]

Sur ‘dan ses gelmeden evvel(sura üflenmeden)
sen kendini muhtaçlιk(neyâz
[*]) kılıcıyla öldür,
eğer kabul ederlerse onu,
o zaman huzur içindesin,
etmezlerse, olmuş olanı olmamış gibi düşün.
Mutlak olanın(ihtiyaçsιz olanιn) kapısına küçük ya da büyük( keh-o-meh) geldiğin zaman,
Yahut eğer hiç gelmezsen de ,
Bundan O’na ne ki (O’na bir ziyan yok bundan)?
Gün(gündüz), horoz aşkı için mi varlık sürdürmekte?
O(gün) kendi zamanında zuhur edecektir.
Senin varlığın ne O’na ,
Senin var olmaman ne O’na?
Senin gibi çoğu O’nun kapısına gelirler.[/color]

[*] Neyâz: İhtiyaç içinde olmak, muhtaç olmak [/color]

Nur çeşmesi çıkmaya başladımı,
Zarar verecek birine ihtiyacı yoktur;
Buna rağmen bütün bu muhteşemlik su ve topraktan başkası değil,
Saf can ve nefs (Farsçası: maHZ can-o del )oradadır.
Bir avuç dolusu samanın ‘Yol açın!’ ının ne etkisi olur ki?
Yalnız O’nun kendi nuru ‘Yol açın!’ diye nida eder.
Bu senin lamban senin kendine güvenindir;
Kendisinden aydınlığı ile Güneş zuhur eder,
Yarım bir hapşırma bundan onun hayatını sökerek alırken,
Soğuk rüzgar bu alevi söndüremez.
Öyleyse o zaman senin yolun bu caddeye uzanmaz;
Eğer orada bir yol varsa, o senin iç çekişlerinin yoludur.
Siz hepiniz sadakat yolundan uzaksınız,
Boş hayallere kanmış yıllarca ve aylarca başı boş dolanan eşekler gibisiniz.
Bu nedenle sen bazen iyisin(nîk
[*]), bazen fenasın(bed[*]),
Sen kendin için korkuyorsun, kendine ümidin var,
Fakat senin irfan yüzün utançtan beyaz kesildiğinde,
Git, bil ki ümit ve korku bir dir.[/color]

[*] nîk: Pehlevice manalarι: 1.iyi, güzel, hoş. 2.mesut, bahtiyar. 3.çok. 4.Tam, tamamen. 5.güzellik, iyilik. 6.iyice.

[*] bed : Farsça manalarι: Fenâ. Kötü. Çirkin. Yaramaz. şer. şeni'.[/color]

(Not: Bu kısımda bazı kelimelerde Farsça -Turkçe sözlük kullanıldı. )

KUR'AN-I KERIM'den REFERANSLAR:

[1]: El-Hadid [57/12]:

يَوْمَ تَرَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ يَسْعَى نُورُهُم بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَبِأَيْمَانِهِم بُشْرَاكُمُ الْيَوْمَ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

Resim--- ''Yevme terel mû’minîne vel mû’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîh(fîhâ), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).''

O gün mü'minleri, ve mü'mineleri göreceksin ki, nûrları önlerinde ve sağ taraflarından koşar. (Onlara denilecektir ki:) Bugün sizin müjdeniz cennetlerdir ki, onların altlarından ırmaklar cereyan eder, içlerinde ebedîyyen kalıcılarsınız, işte bu, en büyük bir necâttır.

[2] : Tevbe Suresi [9/116]:


إِنَّ اللّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ يُحْيِـي وَيُمِيتُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ

Resim--- ''İnnallâhe lehu mulkus semâvâti vel ard(ardı), yuhyî ve yumît(yumîtu), ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).''
Hakikat Allah, bütün Göklerin Yerin mülkü onun, diriltir de öldürür de ve size ondan başka ne bir veliy vardır ne bir nasîr

Tevbe Suresi [9/114]:

وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ إِلاَّ عَن مَّوْعِدَةٍ وَعَدَهَا إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ أَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّهِ تَبَرَّأَ مِنْهُ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لأوَّاهٌ حَلِيمٌ

Resim--- ''Ve ma kanestiğfaru ibrahime li ebihi illa am mev'idetiv veadeha iyyah felemma tebeyyene lehu ennehu adüvvül lilhahi teberrae minh inne ibrahime le evvahün halim''

İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi[/size]
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

ALLAH’I TESBİH VE TEHLİL ÜZERİNE

Dostlarιn isimlerini ve bu dünyanιn bedbaht(mutsuz) olanlarιnιn isimlerini zikretmek,
Bunu nasιl düşünürsün?
Yaşlι kadιnlarι çağιrmak gibi.
Cevr(baskι, eziyet, zulüm), Eğer O hükmederse(takdir ederse) tamamen adalettir.
O’nu yâd etmeksizin(düşünmeksizin) bir hayat tamamen havadιr(boşuna, beyhudedir).
O’ndan dolayι gözlerine yaş getirilene O güler,
Fakat , O’nu düşünmeyen kalp bir örstür.
O’nun ismini telafuz ettiğinde (söylediğinde) güvendesin sen,
Ayağιnι yolunda sabit(temelli, sιkι) kιl,
Dilini O’nun zikri ile toprak gibi nemli kιl ki ,
O senin ağzιnι gül gibi altιn ile doldursun.
O, akιllι(Bâ-hired) kişinin nefsini hayat ile doldurur,
Kendini sevenin kalbini susamιş olarak bιrakιr.
Öyle ki , senin amacιn ve hükmün hak olabilir,
O’nun kapιsιndan bir an bile kaybolma,
cahil insanlarιn işi ile ilgilenmek basiretsizcedir(kιsa görüşlülük).


(Not: Bu kısımda bazı kelimelerde Farsça -Turkçe sözlük kullanıldı. )
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Gariban yazdı:
[*] Gelincik bitkisinin tıbben ilaç olarak hafif uyuşturucu etkisi bilinmekle beraber, Yunan mitolojisinde uyku tanrısı Hypnos’un çocuğu olan Morpheus’un insanları uyutmak için insanların başlarına gelincikten taç taktığı anlatılır. Romalılar kara sevdaya düşenlere gelincikten yaptıkları içecekleri verir ve bunun aşk acılarını dindirdiğine inanırlarmış. Biz, efsanelerinde ardında manalar olabileceğini göz önünde tutarak bu bilgiyi de bura ya ekleyelim dedik.[/color][/size]
Resim

*******

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Mesaj gönderen Gariban »

“Ey Müslümanlar,
ismi şimdi bizimle olduğu halde,
hüküm ve emirlerinin artık aramızda itaat edilmiyor olmasın dolayı
, öyle olabilir ki Kur’an bir gün tekrar göğe kaldırılacaktır…”


[Hakim Senai(k.s), Hadikat ul Hakikat, Kur'an'ı işitmek ]
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Re:

Mesaj gönderen nur-ye »

Resim
Gariban yazdı:Resim

ALLAH’I TESBİH VE TEHLİL ÜZERİNE

Dostlarιn isimlerini ve bu dünyanιn bedbaht(mutsuz) olanlarιnιn isimlerini zikretmek,
Bunu nasιl düşünürsün?
Yaşlι kadιnlarι çağιrmak gibi.
Cevr(baskι, eziyet, zulüm), Eğer O hükmederse(takdir ederse) tamamen adalettir.
O’nu yâd etmeksizin(düşünmeksizin) bir hayat tamamen havadιr(boşuna, beyhudedir).
O’ndan dolayι gözlerine yaş getirilene O güler,
Fakat , O’nu düşünmeyen kalp bir örstür.
O’nun ismini telafuz ettiğinde (söylediğinde) güvendesin sen,
Ayağιnι yolunda sabit(temelli, sιkι) kιl,
Dilini O’nun zikri ile toprak gibi nemli kιl ki ,
O senin ağzιnι gül gibi altιn ile doldursun.
O, akιllι(Bâ-hired) kişinin nefsini hayat ile doldurur,
Kendini sevenin kalbini susamιş olarak bιrakιr.
Öyle ki , senin amacιn ve hükmün hak olabilir,
O’nun kapιsιndan bir an bile kaybolma,
cahil insanlarιn işi ile ilgilenmek basiretsizcedir(kιsa görüşlülük).


(Not: Bu kısımda bazı kelimelerde Farsça -Turkçe sözlük kullanıldı. )
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Mesaj gönderen Gariban »

NOT: Sevgili Kardeşlerim,
Bu kitaba bir muddet ara vermemizin sebebi kitabın içinde İngilizce çeviriden emin olamadığım kelimelerin olması idi, öyle geliyor ki bazen bir kelimenin 20 değişik manası olabilmekte ve bu yüzden doğrusunu seçmek durumundayız ve neyin doğru oldugunuda bazen kestirmek oldukça güç olmakta. Yeşil Sufi ismi ile bilinen Dar -El- Mesnevi enstitüsünü yurtdışında kuran İbrahim Gamard Bey bir müddet bu kelimeleri Farsça'sından bulup bana bildiriyordu fakat o da kendi isleri ile çok yoğun olduğundan bunu sürdüremez duruma geldi ve yardim kesildi, bana kitabin Farsçasını gönderdi fakat metin çok eski olduğundan uzman işi idi, ve Farsça bilen bazı kardeşlerimiz çözemediler. Kur'an daki gibi tecvidli yazılmamıştı kaynak ve çok karışık göründü. Bu yüzden bu kitaba ara verdim fakat geçtiğimiz günlerde daha düzenli olduğunu tahmin ettiğim bu kitabin başka bir ingilizce kopyası Amazon'da satışa çıkmıştı, bunun içinde konu ve farsça metni birlikte uyumlu verilmiştir umuduyla bir kopya daha sipariş ettim. Bu hafta elime geçeceğini umuyorum, eğer tahmin ettiğim gibi çıkarsa, elimizde sözlükler ile kekeleye kekeleye damla damla tekrar bu kitabin devamını tercüme edeceğiz inşaallah.

Es-Selam ve Sevgiyle
GaribAN
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Re: HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Mesaj gönderen MINA »

inşaAllah...
Rabbim kolaylaştırsın....
Allah c.c daim kılsın Muhammedi Muhabbette..

sevgiyle
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Mesaj gönderen Gariban »

Resim

RAŞİD MŰRİD VE REHBER ŞEYH’E İLİŞKİN
Yazar: Ebü'l-Mecd Hakîm Senâî (Kadesallahu Sirrehu)
İngilizce'den Türkçeye çeviren: Barbaros Sert

Sevri, son derece itaatkar(aşırı tevazu ve saygı ile) bir şekilde, bir itibar kazanma kaygısı içinde ,
Bâyazîdi Bestâmi ‘ye mükemmel bir soru sordu,
Ağlayarak dedi ki, “ Yâ Şeyh, adaletsiz kim dir , söyleyin bana?”
Şeyhi ona kanundan bir taslak vererek ona cevap verdi ve dedi ki,

“Adil olmayan(Haksız) kişi, O'nu ihmalkârlık ederek (boşta bulunarak) gün ve gecenin bir anı için dahi O'nu unutan o bahtsız kişidir. O O'nun itaatkâr kulu değildir.”

O'nu bir nefes dahi unutursan, senin gibi utanmaz adaletsiz biri daha yoktur, ama eğer huzurda [1] olursan ve O'nun ismini zikredersen, senin varlığın O'nun emirlerini yerine getirmede kaybolur. [2] Bu yüzden kalbinde ve ruhunda O'nun üzerine düşün. Hatta bir lahza(AN) bile unutkanlığa sapma. Bu sözü aklında tut ki bu yolda daima tetikte(uyanık) olan yolcu, atılgan bir arslandır. [3]

Rabbine ibadette O’nu görüyormuş gibi ibadet et ’ , ve sen böylece etmezsen, ‘ Imdat, imdat (aman aman) ’ diye ağlamaya mecbur olunacaksın. Bu yüzden O’nu senin zahiri(dışarıya doğru olan) gözün ile görüyormuş gibi O’na her iki alemde de ibadet et, senin gözün O’nu görmese bile, Halık’ın seni görür.

Allah’ı anmak sadece ihtilaf(çatışma, mücadele, çelişki, zıtlık) yolunda vardır,
tefekkür [4] meclisinde yoktur:
O’nun zikri başta senin rehberin olmasına rağmen, sonunda zikretmek hiçtir. [5]
Dalgıçın denizlerde incileri aradığı kadar, su da onun ağlayışını dindirir [6];
yoklukta güvercin ‘nerede?’ diye çağırır,
(Huzurda)Hazır ise, neden ‘O(Hu)’ desin ki? [7]
O’nun huzurunda olanlar, majestelerinde zenginlerdir;
Eğer yokluk senin payın ise ağla sen.

Dinle boynu halkalı güvercinin ayrılıktan şikâyetini,
İki arpa tanesi onu neşeye(mutluluğa) çevirir;
Ama sadece hakiki memnuniyeti(mutmainliği) arayan,
Kabirdeki BİRLİK NURunu arar. [8]
Ona kabir CeNNeT bahçesidir,
Cennet onun gözünde nahoştur. [9]
O zaman sen var olacakmısın,
Selam mekânında (Dar-us Selam’da) olduğun zaman sen canda varsın, cesedde değil
Sen bu meyvesiz arayış diyarında iken,
Ya hep geride ya da ileridesin; [10]
Fakat arayanın canı bu diyarın bir kaç adım ilerisine çıktığı zaman,
Aşk yularından yakalar(gemler, dizginler). [11]
Küfür ölümdür, iman ise hayat,
Bu bütün Erlerin söylediklerinin özüdür.
Her kimki kendinden(nefsinde/benliğinde) bir an haz duyar(benlik sevinci yaşar, benlik hazzı duyar, kendi benliğinden hoşnut olur),
O, cehenneme mahkum olup, yıllarca ızdırab çeker.
Ona bahş edilmiş olan bu onur ve şerefi (değer ve kıymeti) kim üstlenecek(sahiplenecek) o zaman?
Sadece İslam’ın esasına malik(sahip, hakim) olan,
Aşk dolu ve bu aleme dogru çabalayan birisi (kendi) hayatı hakkında konuşmamalı
Bu yolda seyr edenler hayat için çileden yana ve nefsin eleminden yana bir şey bilmezler. Bu meyvesiz arayış dünyasından geçtiğin zaman(bu dünyadan öldüğün zaman), O zaman sen hayat çesmesinde ara.

DİP NOT:


[1] Kalbin huzurda olması ile , Kalp varığı ile (B’nin yorumunda bu sözcük koyulaştırılmış)

[2] Sen O’nun buyruğuna, hükmüne boyun eğmeye daldırılmış batırılmışsın. ( B’nin yorumunda bu söz koyulaştırılmış).

[3] “HAYDARu KeRRâR: Tekrarlı hamle eden arslan” Resim 4. Halife olan Hz.Ali(k.v)’dir. Bu söylem ona itaf edilmiştir ve burada referans edildiği biçimiyle: “Keennehu terahu: Rabbine onu görüyormuş gibi ibadet et Resim , ve eğer sen Onu görmesen bile O seni görür.” L’de bu söylemin benzerini Muhammed SAV’in hadisinden alıntı yapmaktadır. (BS: Bu satırın çevirisinde “görmek” kelimesi tam doğru yazılmamıştır, ingilizceye çeviren kişi direkt şiirdeki halini bozmadan düzeltmeden koymuştur, şiirin orjinalinde, uyak yakalamak ve şiirin ölçu veznine uydurmak icin değiştirilmiştir.Ben bunu “görmek” olarak degiştirdim çünku biz nesir halinde çeviri yaptığımız için bu uyak yakalamak sorun teşkil etmemekte.)

[4] B: “İlahi Özü Tefekkür( temaşa etme , şahitlik etme baglamında) . Akla getirerek Tanrının yüceltilmesi sofulukta vardır ve mücadele halindedir, ilerleme gösterilip huzura ve tefekküre gelindiğinde artık yoktur.”

[5] BS:literatürde hiç diye bahsedilen kelime ingilizcede MJS tarafindan ikinci mana olarak ‘wind’ kelimesi ile açıklanmış. Wind kelimesinin çeşitli manaları mevcuttur.
B:”hafıza yardımıyla hatırlamak ve sena etmek bu yolda olduğu gibi, tefekkür mekanına vardığın zaman(ResimMüşahade , görüş), hafıza artık orda var olmaz.,”

[6] MJS: Burada kelime oyunu var AB diye kullanılan kelime yani zamanda “su “ ve “inciler” manalarında kullanılabilmektedir bu yüzden bu kısımın manasi şu dur ki onun (inciler ) diye aradığı şey AB(su) ’ile aynı dır ki, bu boğulduğu zaman onun ağlayışlarına bir nihayet koyar , böylece Tanrı için ağlayan salik Özün tefekkürüne ulaştığı zaman, aradığı ile en sonunda sukuta erdirilir.

[7] MJS: “Kû”, (= “Nerede ?”) sözcüğü bunun yanında güvercinin kukulamasını temsil etmektedir. Öncedende ima edildiği gibi , dini ibadetlerin ALLAH’ta hazır ve nazır olan huzurda olan birisi için o anda bir önemi yoktur.

[8] B: ‘Güvercinin aşktan yana figanı, burada filozofların tartışmaları gibi bir taklit bir benzerlik olarak kullanılmış, ve bunun iki arpa tanesi değeri bile yoktur denilmekte, fakat Tanrıyı kâmil olarak bilen birisinin feryadı “Muti enta kalbe muti: Ölmeden evvel öl” söyleminin bir ifadesi gibidir.

[9] Genel görüş olarak cennet gibi. BS: Bu avamın anlayışındaki cennet kavramıdır, Kur’an-ı Kerim’de Hakk’ın vadettiği ve Resulullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in bize açıkladığı cennet ise bu anlayıştan uzaktır. Tasavvufta Yunus Emre(k.s)’nin “Cennet cennet dedikleri birkaç köşk ile birkaç huri..isteyene ver onları,bana SEN'i gerek SEN'i.. “ diye ifade ettiği tarzda , avamın cennet anlayışı nahoş sayılmıştır.

[10] MJS: Bedensel varlık asla tamam değildir, sen bir taraftan daha fazlasını gösteremezsin, bir seferde birisine kendinin bir tarafından daha fazlası ile hazır ol, var ol.

[11] MJS: Mülkiyeti eline alıp onu idare etmek.

EK NOT: SÜFYAN-I SEVRİ (Rahmetullahi Aleyh)Büyük velîlerden. İsmi Süfyân bin Saîd bin Mesrûk, künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Abdullahtır. 713 (H.95) senesinde Kûfe'de doğdu. 778 (H.161)'de Basra'da vefât etti.Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir. Zamânındaki büyük âlimlerden ilim ve edeb öğrendi. Hadîs ve fıkıh ilminde müctehîd oldu. Meşhûr âlim ve velîlerden Cüneyd-i Bağdâdî, Hamdun Kassâr bunun mezhebinde idiler. Mezhebi zamanla unutuldu.

KISALTMALAR:

L( not larda) Abdu’l-Latif ‘in tefsirine referanstır.
B(Not larda) Alâu’d-Din’in tefsirine referanstır.
Gibb= Bir Osmanlı Şiir sanatının tarihçesi, Cilt 1., E J W Gibb, Londra. Luzac&Co, 1900.
Sale= Sale’in Kur’an meali, notlar ile ( bir kaç baskısı , bir ucuz baskısı Warne & Co tarafindan yayımlandı)
Stein=Steingass’in Farsça-İngilizce Sözlüğü
BQ= Burhan-I Kati (Bir Farsça Sözlük )
BS: Barbaros Sert, Türkçeye çeviren çevirmenin sözü.
MJS: Major J.Stephenson


METNİN FARSÇA ORJİNALİ:

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim
Kullanıcı avatarı
Gariban
Moderatör
Moderatör
Mesajlar: 2834
Kayıt: 25 Tem 2007, 02:00

Re: HAKÎM SENÂÎ (K.S)

Mesaj gönderen Gariban »

Bir Olur mu?

Biri geldi, hoca Senai öldü dedi.
Yabana atılır bir er değildi ki, omuz silkelim.
Saman çöpü değildi ki uçtu diyelim.
Su değildi ki, soğuktan dondu diyelim.
Tarak değildi ki, bir saç teli kırdı onu diyelim.
Buğday tanesi değildi ki, toprakla kayboldu diyelim.

O þu toprak yurtta bir altın gömüsüydü.
Bir arpaya sayardı iki cihanı.
Aldı topraktan yaratılan bedeni bir gün,
fırlattı toprağa attı.
Aldı götürdü akıl denen şeyi.
Yanlış laf mı ediyoruz ne?
Kimsenin bilmediği bir can daha vardı,
bağışladı gitti o canı sevgiliye.


Saf şarap tortu koyvermişti.
Safı tortunun üstüne çıkmıştı,
arınmıştı tortudan.

Günlerden bir gün, azizim,
yolda birbirlerine rastlamışlar,
birlikte yolculuk etmişlerdi,
bir Kürt, bir Maraga'lı, bir Rey'li,
bir de Rum ülkesinden biri.

Bir olur muydu atlas kumaşla kara çul?
Elbet yollar ayrıldı bir gün.
her biri kendi yurduna gitti...

Hz.Rumi (k.s)

Resim
Cevapla

“►Diğerleri k.s.◄” sayfasına dön