Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yusuf-i Hakîkî Baba (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


GİRİŞ :


Somuncu Baba’nın oğlu Yûsuf-ı Hakîkî’nin doğum tarihi bilinmemektedir.
Mahabbet-nâme müstensihi onun 1488’de vefat ettiğini söylemektedir.
Babası 1412’de vefat edince onun eğitimiyle bizzat şeyhi Hacı Bayram-ı Velî meşgul olmuş ve pek çok halifesi gibi onun da iyi bir mutasavvıf olmasına sebep olmuştur.
Allah aşkını hayatının gayesi yapmaya çalışan, varlıklara bu gözle bakan ve her konuyu aşk ekseni çevresinde işleyen Yûsuf’un bilinen eserleri şunlardır:


1. Mahabbet-nâme :
Manisa Nüshası: Manisa Muradiye Ktp., nr. 1296.
Konya Nüshası: Konya İl Halk Ktb., Uzluk Bölümü, Nr. 6968. (Yanlış olarak Divan-ı Hakîkî adı ile kaydedilmiştir. Divân-ı Hakîkî denmesinin sebebi yalnızca ilk varağının Hakîkî Divânı’na ait olmasıdır.)

2. Hakîkî-nâme :
Konya Nüshası: Konya İl Halk Ktb., Uzluk, Nr. 6968.
Mısır Nüshası: Kahire Yazmaları Kataloğunda Mektebetü’z-Zekiyye Ktp., nr. 96’da bir Hakîkî-nâme nüshası olduğu, 268 varak olduğu belirtilmekte, ancak daha fazla bilgi verilmemektedir. Bu eser görülememiştir.
Somuncuoğlu nüshası: Sadi Somuncuoğlu’nun hususi kütüphanesinde bulunan eser 2 büyük cilt hâlindedir ve Yûsuf’un kızı tarafından yazıldığı söylenmektedir.
Mevlâna nüshası: Mevlâna Müzesi Nr. 2430.

3. Tercüme-i Metâliü’l-İman :
Süleymaniye Nüshası: Tercüme-i Metâliü’l-İman li-Sadreddin Konevî , Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud nr. 2974.
İstanbul Üniversitesi Nüshası: İstanbul Ün. Ktp., Emanet Hazine nr. 1772.

4. Tasavvuf Risâlesi :
Süleymaniye Nüshası: Tasavvuf Risâlesi, Süleymaniye, Hacı Mahmud, Nr. 2974, 26b-57a arası.

5. et-Tesnîm :
Mısır Nüshası: Kahire Yazmaları Kataloğunda Mektebetü’z-Zekiyye Ktp.’de Tal’at Mecami Bölümü, nr. 2’de, Yusuf Hakîkî’ye ait 109 varak tutarında Türkçe manzum bir eserin bulunduğu belirtilmektedir.

6. er-Rahîk el-Mahtum :
Mısır Nüshası: et-Tesnîm’le aynı yerde ve aynı numarada Hakîkî’ye ait Türkçe, manzum bir başka eserin daha olduğu belirtilmektedir.

7. Şerh-i Hadis-i Erbain :
Süleymaniye Nüshası: Babasının Şerh-i Hadis-i Erbain adlı eserine yazdığı Hâşiye. Tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi, Es’ad Efendi Bölümü Nr. 1441/3, yk. 13-36’da bulunmaktadır. 969/1561’de istinsah edilmiş. (1)

(1) Ali Rıza KARABULUT, Somuncu Baba’nın Şerh-i Hadis-i Erbain’inin tamamını tercüme etmiş ve Kayseri İlmiye Tarihinde Meşhur Mutasavvıflar isimli eserine almıştır. Bak. Ali Rıza KARABULUT, Kayseri İlmiye Tarihinde Meşhur Mutasavvıflar, s.135-164, Kayseri 1994
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


1- Sevgi Yolu


Peşin olarak söyleyelim ki, bizim güzel söz söylemek; söylenmemiş sözleri bulup meydana çıkarmak gibi bir kaygımız yok; bütün çabamız, her gün sayısız aşk mektupları yazılan evrende birkaç satır yakalayabilmek; aşk esintilerini hissetmek.

Bizim sözlerimiz, Yunan felsefesiyle ilgisi olmayan bir hikmettir; tıpkı Yesevî’nin dediği; Yunus’un, Attar’ın dediği gibi bir hikmet.
Felsefeciler bu sırları bilemez; sırların ardındaki gerçekleri göremez, gerçekler ülkesine gidemezler.
Onların gittikleri yollar dikenli, kaypak; rehberleri ise kördür.
Oysa bizim yürüdüğümüz yolların kenarlarında bile gerçekler gül bahçesi vardır.
Bu bahçelerin çalılıkla, yabanla, bağ ile bostan ile, sarhoşla, şarapla ilgisi olmayıp bahçıvanlarının sözleri bile ebedî hayat, dilsizler sözü, kendiliksizler özüdür.
Bizim şarabımızın şiirlerde çok geçen ve ne idüği belli olmayan şarapla da bir ilgisi yoktur.
Bizim şarabımız ağızla da içilmez; içen kimse akılsızlaşmaz; bu şarap akla azık, içene ruh olur.
Bizim şarabımız ezel ve ebet ülkesinden gelen bir esinti; ve O’nunla kuşatılmış olmayı bilmenin ta kendisidir.
Sözümüze kulak tutanlar, gerçekten O’nun aşkını duymak istiyorlarsa, dalmak üzere oldukları; okyanustan bir damla içeren bu havuza dalabilsinler, gözlerini açık tutabilsinler yeter.

Burada aşktan, sevgiden ve sevgiye giden yolda engellerden başka, hiçbir şeyden söz edilmeyeceği için, başka muradı olanlar okumaktan vazgeçebilirler.
Can, hayat, her şey bize bir armağan.
Sevmek, acımak, zevk almak, düşünmek gibi büyük nimetlerin yanında, bedenimizle birlikte bütün bunları bize vereni bilmek, hayatı anlamış olmak mânâsına gelmez mi?
Bilmemek bir eksikliktir; yaratan, yaşatan ise bildirmemek gibi bir eksiklikten uzaktır.
Eksikli olan nasıl yaratsın!

Yaratıcı; rızk verici, affedici, kusurları örtücü, kahredici, var edici, yok edici, hayat verici, suret verici; insanı, bitkileri, diğer hayat sahiplerini ve her şeyi yaratandır.
Âlemi yıldızlarıyla, ağaçları ve çiçekleriyle donatan; bunları insanın hizmetine veren O’dur.
Aşk ve sevgide bir kötülük olsaydı, yaratışına temel yapar mıydı? O’nun verdiği aşkla evren ayakta; âşıklar sarhoş; ve O’nun verdiği aşkla yuvalar şen.
Ne yazık o aşksız adama!

Evrene şöyle bir göz gezdirdiğinde görürsün ki, şimşek O’nun verdiği aşkla güler yer yüzüne; gök gürültüsü, suyun toprağa olan aşkının sesidir.
Bulutlar, göğün yere olan aşkının mektupları; yağmur, aşkın dile gelişi.
Güneş, ay ve yıldızlar O’nun aşkıyla dönen semazenlerdir.
Her şey O’nun aşkıyla döner birbiri çevresinde.
O’nun aşkı olmasa ateş tutuşmaz; O’nun aşkı olmadan rüzgâr esmez, çölleri, dağları aşıp menzile ulaşmaz.
Sular, seller, O’nun aşkıyla akıp durmakta; aşkını duyurmadığı tek bir tohum bırakmamaktadır.

İçinde aşk olmayan, aşkı göremez; âşığı tanıyamaz.
Dili söyleten aşktır; güzel gördüren ve düşündüren aşktır.
Tabiata taze hayat veren, dağları çeşit çeşit çiçeklerle süsleyen, bülbülü inleten, ağaçlara yapraklarını döktüren, lâleyi sarhoş eden, bahar bulutlarına gülsuyu akıttıran, gülün örtüsünü yüzünden kaldıran hep bu aşktır.
Bülbül bu sevgiyle coşmakta, herkes de bu sevgiyle coşkuya katılmaktayken senin buna katılma vaktin henüz gelmedi mi?
Sabah ezanı okunmuş, kuşlar ve böcekler de dahil olmak üzere zikir meclisi kurulmuş; bütün eşya hâl diliyle O’nun zikrine koyulmuşken sen ne zaman uyanacaksın?
Güneş yükseldi; her günkü işini yine eksiksiz yapmak üzere nasıl da parlamakta.
Toprağın altındakiler bile bu ışıkla yer yüzüne çıkıp sanki bir zorlayan varmış gibi nasıl da çabalamaktalar.
Tabiat da sanki onların çabasından zevk alıyor gibi nasıl da katılmakta bu coşkuya.
Böcekler ve hayvanlar sana bir şey anlatmıyorsa, ağaçların ve bitkilerin dillerindeki tatlı, lezzetli sözler de mi bir şey anlatmıyor?
Güzelleri görerek, lezzetleri tadarak zevk alırsın; toprağın, malın mülkün sonsuza kadar sende kalmayacağını bilirsin de neden bunların bir manası olup olmayacağı üzerinde kafa yormazsın?

Can âlemi adam, aşk âlemi âşık aramakta.
Senin işin topraklarda tepinmek; yiyip içip gerinmek; hayvan gibi semirmekten farklı bir şey olmalı!
Aşk, bir kez gönle girdi mi hiçbir engel tanımaz.
Aşk, aklın aşamadıklarını aşar; ve akıl, aşkla birlikte ruhun aydınlanmasıyla önünü görmeye başlayınca şaşırır kalır.
Bu sefer aşktan, daha fazla delil istemesine de şaşılmaz.
Sonra bütünüyle aşk boyasıyla boyanınca bizzat aşk olma iddiasında bulunur.
Çünkü aklın işi taklitti; taklitten vazgeçip “ilmi tahkik” kendisine yüz gösterince aşka ulaşmış, aşk âlemine ulaşınca da şaşkınlıkla kendisinin de bizzat aşk olduğunu düşünmüştür.

Akıl olmadan aşka gitmek mümkün değildir; aklın yolu ilim yolu; ilmin sonu ise aşktan başka bir şey değil. İlim, aklın canıdır; akılsız ilim ne kadar saçma olursa, ilimsiz dünya da, din de öyle saçma olur.

Dini de dünyayı da diri tutan ilimdir; cehaletten ne din olur ne de takva. Ancak insan, ister âlim olsun ister câhil, takvasız olursa yine bir faydası yoktur.
Âlim de yumuşak huylu, sakin tabiatlı olmalıdır.
İçinde ilim adamı olmayan topluluklar uyur gezer gibidirler.
Dinin hayatı ilim ve amel iledir; amelin güzeli ise aşkla yapılanıdır.

Kurtuluş yolu sevgi yoludur.
Varoluş sevgidir.
Var olacak olan da sevendir.
Bu yol sevene, sana yaraşır; çünkü sen cânân yolunda canınla oynamayı çok ucuz bir şey olarak gördün.
Sen de gel!
Birlikte aşk şarabı içmeye, cihanı unutmaya!..
Aklı, teni terk etmeye; gözü yaşlı kılmaya!..

Görüyorsun!
Her şey nasıl da dönüyor birbiri etrafında.
Gece, gündüz; Ay, Güneş; mevsimler, atomlar; sanki hepsi bir Hak sarhoşu.
Bir çiçeği görünce için nasıl kıpırdar; bir güzeli, bir güzelliği, bir güzel yüzü!
Hangisi kalıcı bu güzelliklerin! Bunların her biri birer maske, kılıf, örtü; mutlak güzel ancak örtü açılınca ortaya çıkar.
Ama örtüsüz bakmaya kimse güç yetiremez.
Yine de örtünün ardında mutlak güzelin olduğunu bilmenin şevki sana kâfîdir.
Bu şevk artık sana hem gözdür, hem kanattır, hem kuvvettir.
Sevgiyle ebedî bir ömür bulup O’ndan yardım geldiğinde ise artık hiçbir şey sana dert değildir.

Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi


2- Sevgine Bizi Lâyık Kıl ve Bizi Affet!


Ey büyük yaratıcı!
Bizler ne kadar zavallı ve günahkârız; bu kirli yüzlerle sana yaptığımız dualarımızın geri plânlarında da hep kirlilik var.
Böyle kipkirli ibadetlerle sana lâyık olamıyoruz.
Ancak sonsuz hamt olsun ki senin bizim ibadetlerimize bir ihtiyacın yok.
Âsîlerin isyanları da sana bir zarar getirmez.
Sen ne kadar bağışlayıcısın ey Allah’ım!

Ben senden bana âşıklık yeteneği vermeni ve bana aşk şarabı içirmeni diliyorum.
Çünkü senin aşkına lâyık olmayana dünya zindandır.
Beni de âşıkların arasına sok ve bu yolda benim ayağımı kaydırma.
Benim için artık aşktan başka bir yol kalmadı ve dünya işleri bende yüz kirinden başka bir şey bırakmadı.
Ne olur bu yüz kiriyle kabul et!

O iki cihanın güneşi; senin yaratma işinin sebebi ve bütün evrenin övüncü bir sevgilin var ya!
Senin emirlerini duyuran, dinini insanlara yayan; kıyamete kadar senin dininle adı yaşayacak olan o sevgilin var ya!
İşte o sevgilinin eşiğine yüz sürmemi nasip et de ebediyyen aşağılanma zilletinden kurtulayım.
Ona uymayan şeyh de olsa aşağılansın ve toprağa gömülsün.
Bu kişiler saadetten mahrum oldukları gibi, şefaatten de mahrum olacaklardır.
Bu kişiler zamanın kutbu, büyük bir şeyh de olsalar işleri güçleri dalâlet ve insanları aldatmaktır.
Onun yolunda gitmek için bir çabası olmayana adam diyene de eşek dense yeridir.
Senin o seçkin elçini övmeye kimsenin gücü yetmez.
Onun cemâli karşısında insan aklını kaybeder ve Onun aşkına tahammül edemez.
Onun cemâlini gören âşık olur ve bir daha bu sarhoşluktan kurtulamaz.

Bu yol fenâ yoludur, ayıklık da uykulu olmak da bu yolda uygun değildir.
Ebu Bekir gibi dosdoğru bir aşka sahip olmadıkça bu sırları tasdik etmek nasıl mümkün olacak!
O, Peygamber’in dostu, dinin temeli ve yakîn hazinesidir.
Şeytanlar gölgesinden kaçardı Ömer’in.
İslam onunla nasıl da parladı, adaletiyle nasıl da süsledi cihanı!
Kur’ân’ı toplayarak cehalete son veren Osman ise bir kibarlık madeni, bir irfan deniziydi.
Ya Ali… Allah’ın arslanı, yiğitlerin ve velîlerin şahı... Karanlıklar onun kılıcının parıltısıyla aydınlanmıştır…

Yâ Rab!
İşte bunların hakkı için bizleri affet ve yollarından ayırma.
Çünkü sen tevbeleri kabul eder ve bağışlamayı seversin.
Madem bizi sen yoktan var ettin, öyleyse bize merhamet edecek olan da sensin.
İsyanımız çok, yüzümüz kirli, zayıf ve hastayız.
Bu ten tuzağında nursuz kaldık; bizi karanlıklarda bırakma. Kimsenin kalbini de nursuz koma, ucb ile mağrur etme, gaflette, zillette koma.
Biz zayıfız, sen güçlüsün.
Dünyayı inkâr etmiyoruz; hatta mübah olan şeyleri bile yapmıyoruz.
Bizi yolunu sapıtanlardan uzak tut!
Gönlümüze şeriat nurlarını çıra et!
Cemâlin, can mumuna rehber olsun, gönül senin aşkının ateşinin yandığı yer olsun.
Hakîkî’nin derdi aşk olsun.
Eğer aşka lâyık değilse ona liyakat ver!
Sevgi şevki kime kuvvet olursa, zevk ilimleri ona kanat olur ve bu kanatla uçanlara herkes hayran olur.
Onun uçtuğu yerleri başkaları anlayamaz ve bilemez.
Resim
Kullanıcı avatarı
illaedep
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 122
Kayıt: 25 Eki 2007, 02:00

Mesaj gönderen illaedep »

Amiiin Yâ Hakiki Yusuf Babam,

Ayrılabilirler mi Yusuflar BİRBİRinden!
Ayrılabilirler mi Aşıklar BİRBİRinden!
Ayrılabilir miyiz BİZ BİRBİRimizden!!!!


Aşıklar ölmez diye boşuna denmez.
Aşıkların ardıda kesilmez.
Oluk oluk akmakta Aşk, her BİR Aşığını Gönlüne.
Kalp çarmakta! Bir delilimiz de var değil mi?
Allah'ım gafletin sonu ne güzelmiş...
Allah'ım Can da olmak Canlarınla OLmak ne güzelmiş
Allah'ım Canı bulduran meğersem AŞKINmış
AŞKIM dediğin BİRİCİK Habibinmiş.
AŞK hafife alınmaz Dostlar.
AŞK her dile de yakışmaz, eğer Gönülde BİRlikte yaşanmamışsa
BİZlik kervanı BİRe çıkartacak ancak AŞK ile
Miracı her İNSAN tadacak ancak AŞIK ise...
Hepimiz BİRiz.
ÜZÜLMEYELİM
ÜZMEYELİM
HEP SEVELİM
HEP SEVİLELİM.
İnşallah...
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

3- Nasıl Sevgi?


Gelin yoklukta yok olup, sevginin yüce göğünde doğalım!
Sevgi, mutluluk kaynağı ve bir efendilik derecesidir.
Yokluk batısında batıp sevgi mumunu gönülde yakmayanlar, kavuşma yoluna yakın olmadıkları gibi, yürekleri de sıkıntılı ve karanlıklar içerisindedirler.
Yüreklerini açanlar bu yolda yüksek bir değer kazanır ve gözleri vahdet âlemine açılır.
Gönüllerine sevgiden kapı açılmayanların yolları da gönülleri gibi karanlıktır.
Çünkü Allah’ı severseniz o da sizi sever.
Onu sevmeyen Peygamber’in izinden gidemez.

İçinde sevgi olmayan, sözü eyleme dönüştüremez.
İlim okusa da amel etmez.
Allah yolunun böyle kişilerden arı olması daha iyidir.
O sevgilinin yüzünü görmek isteyen, canda sevgi mumunu yakmalıdır.
Sevgi, Onun yüzünün parlaklığıdır ve bu parlaklık kime ulaşırsa doğru yolu bulmuştur.
Sevgi, Allah’tan gelen bir çekilmedir ve kalbi uyanık olmayanlar bu lûtfa mazhar olamazlar.
Ey arkadaş, şâyet böyle bir cezbeye tutulmuşsan, aşk yoluna gir ve varlığını ortadan kaldır!
Mânâ hazinesi sevgidir.
Şekle önem verenler ve başka davalarda bulunanlar bunu asla göremezler.
Kalbin hayatı, sevgi nurudur; ölümü ise sevgisizliktir. Sevgisiz insan ölü gibidir.
Can gözünü açan, hakikat cevherini kalbe saçan sevgidir.
Sevgisiz insan bir şey başaramaz; tıpkı kuru ağaç gibidir.
Sevgi olmadan bir irfan nuru belirmediği gibi îman da kalbe ışık olmaz.
İnsana ne yapması ve nereye gitmesi gerektiğini öğreten sevgidir.
Sevgilinin güzelliği, sevenlerin gözünden perdeyi kaldırır.

Yâ Rab! Sevenlerinin yüzünden örtüyü kaldır ve perdelenmek azabından onları koru!
Yâ Rab! Biz acizlerden halk içinde belli olmanın zulmetini lütfunla kaldır!
Sevgi ehline yoldaş eyle ve bize de o lûtfun ansızın ulaşsın.
Sevgi nuru gözümüzün tanıdığı olsun ve içimize aşkın safası dolarak derdimizi sürekli kılsın.
Eğer sevgi ehline sırdaş olduysan pervane gibi yan ve bağırıp çağırma.
Sevgi ehlinin derdiyle dertlendiysen, onlarla arkadaş olmuşsan mum gibi yan; gözünde dünya olmasın.
Ömrünü sevgi yolunda geçir.
Gönlünde sevgi olmayan ne yazık ki bütün ömrünü boşa geçirmiş demektir.
Gözünde sevgi olmayanın işi Allah’ın cemâlinden uzak kalmaktır.

Yâ Rab! Gönülde tıpkı Mecnun gibi sevgiden bir mum yak; gönlüme lûtfundan bir kanca tak ve çek.
Lûtfunla bizi sevgiden sarhoş ve hayran et!
Ey Fettâh! Canımızda sevgi ateşinden bir kandil yak!
Sevgi derdi, gönlümüzde davul vurup bizi Şeyh Şiblî gibi çılgına çevirsin.
Öyle sarhoş etsin ki ayılmayalım ve can korkusu ile bayılmayalım.

Mansur’u sevgi sarhoşluğu içinde yüz kere assalar da ne kana battığımızı duyarız ne de derdin kanına doyarız. Ömrümüz olduğu sürece aşk derdiyle yanarız.
Efendim sen bizi âşıklarından ayırma!
Asılmak, bizim için dostla buluşmak; kesilmek ise sevgiliye ulaşmaktır.
İsterseniz her uzvumu tek tek kesiniz ve isterseniz bin kere asınız.
Bizim alnımız açıktır; sevgi yolunda hiçbir şeyden kaçmayız.
Sevgi erişince tıpkı şah Edhem gibi göze dünya saltanatı görünmez.

Sen sevgi ehlinin yolusun ey Hakîkî, yokluğun battığı yerde gezin.
Sen daha önce bu halk tarafından bilinmezdin.
Sevgi yolu çok yücedir.
Bu yola girmek iste; şâhın cemâlini görmek iste.
Sevgi neşesi ulaşınca göz görür ve dildeki söz bu sarhoşluk olur.
Gözünle o makamı gördüğünde işitip anlayasın.
Dilimizden şimdi anlayamazsan, sağ salim git ve keşf ve ayan âlemine varırsan, bu âlemi bir doğan gibi seyret ki “Kuş Dili” sana malum olsun!
Daha sen Kaf Dağı’na varmamışsın, bu saltanatta Süleyman değilsin, irfan âleminde dolaşmaz ve kuş dilini de bilmezsin; senin merteben henüz miskinlikten başka bir şey değildir.
Bu dili anlamak istersen bir yola girmen gerekmektedir.
Nasıl sıkıntı olmadan dünyayı kazanmak mümkün değilse talep olmadan da bu dili anlamak mümkün değildir.
Sevgi olmadan basîret nuru ve sîret güzelliği olmaz.
Kendisinde sevgi nuru olmayan kimse dört ayaklı hayvan gibidir.
Her ne kadar sofu gibi görünürse de hayvandan bir farkı yoktur.
Oysa yol ehli için iki yüzlülük büyük bir ayıptır.
Sevgi âleminde iki yüzlülük, kibir, yalan dolan, kişisel görüş ve tedbirler olmaz.
Sevinç, keder, akıllılık ve delilik de yoktur.
İki yüzlülük ve kibir gibi vasıflar meleklerde cinlerde ve insanlarda olmaz.
Sevgide zaman ve mekan yakınlığı ve uzaklığı söz konusu değildir.
Onun vasıfları bu sözlerle anlatılamaz.
Şâyet sen bu yolda birine dost olur ve sırlara vâkıf olursan yüz kere de asılsan sakın bu yoldan dönme.
Kişi bu âlemde olunca övünmeyi ve utanmayı unutmuştur.
Erenlerle birlikte olur ve dîdâra âşık olursan, gaflet sarhoşluğunu bırakıp can gözünü açarsan bu cihâna gönül verme, çünkü cihana hükmedenler de bu cihanı terk etmişlerdir.
Bilenler, her şeyin helâk olacağını bilerek buna baş eğmemişlerdir.

Şâyet bu dünyadan bir vefa umarsan, gözünü yumduğunda gerçeği anlarsın.
Hastalıkta da sağlıkta da bir rahat yoktur.
Hani Süleyman nerede ve Çin imparatorları nereye gitti?
Asıl devlet sahipleri buradan bağışlanmış olarak gidenlerdir.
Bağışlanmak istersen yüzünü toprağa koy, can ve gönlünle nura bat ve iç huzuruna dal.
Dünya şöhretini ve malını terk et!
Sonunda elinde kalmayacak olan bir nesnenin gözünde hayali olmasın.
Bu dünya sana bir şamar vurduğunda kemençe gibi inlersin.
Nice canlar hasrette, nice gözler yaşlı kalmış ve nice ciğerler dağlanmıştır.
Ecel gözde ne tanıdık kor ne yabancı ve zamanı gelince herkes gibi seni de alıp götürür.
Oysa sen hâlâ neden böyle gaflettesin?
Ölüme hazır mısın ve âhiret yolunda bir azığın var mı?
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

4- Dindar İnsan Sevgi Doludur ve Onun Yolu Sevgi Yoludur


Ey insanlar!
Gelin yoldan çıkıp dünya için dinimizi yıkmayalım!
Sevgiliye ulaşmak isteyen bu yolda dindar olmalıdır.
Kibirli ve kinli insanlar bizim yoldaşımız değildir.
İnsan, fakir olmaktan ve başkalarından aşağı olmaktan bir şey kaybetmez.
Tevazu yoksula da fakire de yakışır ve insanı ebedî mutluluğa ulaştırır.
Şöhrete düşkün ve cimri olma!
Kalbini temizle ve himmeti çok olan insanlardan ol! Anlayışsızlar, kibirden kurtulamazlar.
Bu miskin, kibri sevmediği gibi dünyada da hiç kimse kibirlileri sevmez.
Peygamber’in : “Allah’ım beni miskin olarak yaşat, miskin olarak ruhumu kabz et ve miskinler zümresiyle haşr et.” sözünü duymadın mı?
Sen de kibirlileri sevme ve tevazudan ayrılma!
Kibir, dinsizlere yaraşır.

Mümin mümine kin tutmaz.
Müminler kardeştir; sen de kardeşlik göster ve yaptığın yanlışlardan pişmanlık duy.
“Hepiniz Allah’a tövbe edin.” âyetini okuduğun hâlde neden tövbe etmezsin!
Utan, saçın sakalın ağardı, fakat hâlâ gönlün karanlık.
Başkaları da senin içini bilmez de yaşlılığından dolayı sana hürmet gösterirler.
O gün ayıplarımız ortaya döküldüğünde vay bize!

Gönlüm taştan ve demirden daha katı ve yüzüm de kömürden daha kara; ama sen benim gibi olma, bedenin cehenneme düşüp yanmadan gel tövbe et!
Gençliğin ve kuvvetin varken Allah’a yönel!
Çünkü senin de benim yaşıma gelinceye kadar günahların çoğalacak.
Şimdiden kurtuluş için bir çare ara!
Utan ve Allah’tan kork!
Âd kavmini ve direkleri yüksek binaları olan İrem Şehrini işitmedin mi?
Allah’ın gazabı ulaşmadan bir an önce aklını başına topla!
Bu deliliklere, saçın ağardığı halde de devam edersen sana bir rahmet ulaşmaz.
Saçın sakalın ağarmış ama kalbin kara.
Gaflet uykusundan uyanmadın da eline ne geçti?..

Uyuyan kişinin kimseden utanması olmaz; çünkü gözü görmez.
Ziyası olmayan göze kimse göz demez.
Hayasız yüze de kimse bir şey söylemez.
Göze ışık, sevgilinin güzelliğinden gelir.
Onu görmeyene kör dense yeridir.
Tecellî nurları ulaşmayan göze göz denmez.
Gözünü dosttan ayırana kemâl ehli, görüş ehli demek hatadır.
Onun bu yolda nasibi yoktur.
İster yamalı elbise giysin ister hırka ona sofi demek doğru değildir.
Cehaletten ve sefihlikten vazgeçmediği sürece giydiği şeyler ona bir fayda sağlamaz.
Nasihat etsen de almaz, çünkü uyuyanın uyanıktan korkusu olmaz ve gaflet uykusundan uyanmayıp Allah’tan utanmayanın yüreğinde sevgiden bir eser olmaz.

Gel, sen olsun uyan ve sevgi ateşinde yan!
Gönül gözünü açan, irfan nurunu saçan sevgidir.
Sevgi, içini mânâ gül bahçesine çevirir; kötü ahlâk bırakmaz ve gözden yaş akıtır.
Sevgi, her işini düzeltir.
Sevgisiz kişi iflâh olmaz.
Din kardeşleri ile kardeşliği sağlayan sevgidir.
Sevgisiz insan kâmil olmayacağı gibi gönlünden de kıskançlık ve garezi gitmez.
Kıskançlığın da gizli düşmanlığın da şifâsı sevgidir.
Bu gizli düşmanlıktan temizlenmeden hastalıklardan kurtulamazsın.

Sevgi ehlini küçük görme, gönlü alçak, ama görüşü yüksektir.
O bakış ehliyle yapılan her iş değerlidir.
Kalbi ilim pınarı yapan ve aydınlatan sevgidir.
Sevgi âleminden uzaklaşıp hayvan gibi otlaklarda kalanlar, gafletten kurtulamazlar.
Sevgi derdini körler ve ahmaklar duyamaz.
Bu âleme ulaşanlar vahdet deryasına dalarlar ve canları yanar.
Onların maksatları Allah’tır ve ateş onlar için bir hayat suyu, bir kurtuluş nurudur.
Sen de gayret et ve bu fakirlik yolundan, bu feyz pınarından ayrı düşme.
Sevgi nurları sel gibi ulaşsın ve kalbini yıkasın; içinde hiçbir kötü düşünce bırakmasın.
Sevgi ateşi canda canın, dilde madenin olsun.

Âşık sevgiyle taze can bulur ve gizli sırlar onunla bazı işaretler gösterir.
Sevgi kemendine tutulanlar seçkin insanlardır.
Eğer dert ehli isen Allah, senin kalbini tecellilerle tıpkı Musa’nınki gibi Tur yapar ve nurla doldurur.
Eğer dert ehli isen derdini yenile ve bu dert ile ciğerde tekrar tekrar yaralar aç; bu yaralar hiç iyi olmasın, çünkü âşığın daima hasta olması ve inlemesi iyidir.
Senin de ney gibi bağrın delinsin ve âşıklığın bilinsin.
Sevgi, kalbini gül bahçesi yapar ve sen de bu yüzden bülbül gibi inlemeye başlasan yakışır.
Yüzünde bu aşkın alâmetleri var.
Şimdi sevgi şarabı içmek ve coşmak zamanıdır.

Aşk İsrafil’i sura üfleyince duymayan eşektir; çünkü bu şaraptan içmemiştir.
Dertsiz insan, yaşıyor sayılmaz.
Bugün meydan aşk esirinindir.
Aşkın sesini duyan odur, safasını da o sürecektir.
Eğer Allah, bir kişinin can kulağını açmamışsa âşıkların dilini bilemez; kurtuluş ışığını da göremez ve dalâlet içinde kalır.
Ancak âşıkların yolu aydınlıktır.
Onlar aşk şarabından içince kalblerinde aşk odundan bir tâc olur ve tanınırlar.

Gel, şimdi Hakk’ın kadehinden iç ve yüzündeki örtüyü kaldır; çünkü vakit onun likasıyla sohbet etme vakti ve yokluk harabatında içme vaktidir.
Varlığı ortadan kaldırıp sarhoş olmak zamanıdır.
Bugün namı ve nişanı terk etmek zamanıdır; o nişanı olmayandan bir haber duydunsa canı hemen terk etmek gerekir.
Çünkü bu yolda bin can da terk etsen yine kıymeti yoktur; gerçekten bu varlık bir pula değmez.
Burada ne Süleyman kalmıştır, ne İskender.
Müridleri ve şeyhleri mezada verilse bir pul etmez.
Bu yolda padişahlığın da zenginliğin de kıymeti yoktur.
Bu yol, tanışlarla sohbet yoludur; hâkimin hükmü ve müftünün fetvası burada geçmez.
Çünkü bu yol, yoldan çıkanların yolu değildir.
Bu yolda şeytanların aldatması sökmez ve sultanlar bu ülkeyi görmemişlerdir.
Süleyman burada tahta geçmediği gibi Zülkarneyn de padişahlık sürmemiştir.
Geniş bilgi sahibi olanlar bu yolda bir mesele söylememişlerdir; zira burada faziletler sözden üstündür.
Bu fenne bir ilim ulaşmadığı gibi fikir ve anlayış da bu dersi anlayamaz. Sînâ’nın oğlunun anlayışı da bunu anlayamaz; Tur dağı bile parça parça olmuştur.
Musâ’nın takat getirememesini, liyakati olmadığı şeklinde yorumlama.
Bu ateşi göz yaşları sakinleştiremez.
Aşk sarhoşluğu ayılmayan bir deliliktir.
Bu yolda şükür ancak kendini yok etmektir.
Bu parıltılar merasimleri ortadan kaldırır ve bu iştiyak ilimlerden bir eser bırakmaz.
Müderrisler bunda dersini unutur; mühendisler bir iş yapamaz ve anlayış sahiplerinin gücü kesilir; keskin nişancılar hedeflerini şaşırır.
Hiçbir can onun dibine ulaşamamış ve kıdem iddia edenler de daha işin başında kalmışlardır.

Sevgi nuru senin delilin oldu ve “Ne güzel vekildir.”in lütfuna ulaştın.
Sâkînin sunduğu vahdet kadehini içtin ve ebedî bir hayat buldun.
Ünsiyet makamının misafiri oldun, artık orada bir korkun olmasın.
Türkler ve Tatarlar da görülmez orada.
Bu mülkte ne inzibat memuru olur ne kumandan.
Bu âlem sevgi âlemidir, insan burada insanlığını unutur. Sevgi güneşi senin parıltına çiy tanesi gibi yok olsa da gam yemez.

Güneş sana olan istekle zerre gibi yok oldu; deniz, senin dalganda damla gibi yok oldu.
Varlıklar onda yok oldu ve tenden geriye bir şey kalmadı.
Artık o âlemi gören ne bir göz var ve ne de şükür secdesi eden bir yüz.
Şâha niyaz eden ne dildir ve ne de namazı eda eden bir uzuv olur.
Zekatını vücudunu yok ederek verdi ve onda ne namaz ne rüku ne kıyam ne ka’de ve ne de secde vardır.
Bu meseleler kitaplarda bulunmaz.
Eğer içinde Sevgi varsa böbürlenme perdesini ateşe at ve yak!

Felsefenin nuru olmadığı gibi felsefeye mensup olanların da şuuru yoktur.
Sünnî olmayanlar Allah’ın sırları ile ilgili işaretleri anlayamazlar.
Bu kitaba Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı derler; bunu dinle, bağrın ney gibi delinsin canın da teninde mum gibi erisin. Belin bükülsün ve ney gibi inle!
Yüreğin taş gibi olmasın, kimseden utanıp sıkılmadan inle. Bülbüle sürekli inlemek yaraşır.
Bu ciğerdeki ne gam yarasıdır ne feryattır ve ne de nağmedir. Bu gamda bütün feleklerin beli bükülmüş ve bütün varlıklar bu anda yok olmuştur.
“Allah, kullarını selamet sarayı olan cennetine davet eder.” âyetini duymadın mı?
Onların alâmetleri yüreklerindeki aşk ateşidir.

Nefs perdesini kim gözünden kaldırırsa ona sevgilinin yüzünden ışık gelir.
Yüzüm, kalb aynasını temizleyenlerin ayaklarına toprak olsun.
Güzelliğinin yansıması kimin kalbine ulaşırsa gözünü ondan ayıramaz.
Bu destanı hangi bülbül anlattı; bir kumrudan böyle bir inleyiş duyuldu mu; kim böyle bir hâle düştü ve kime bundan bir azık sunuldu?
Her zaman elinde kadeh tutar, fakat bu sarhoşluğu lâle de görmedi.
Ah ve inleyişini işiten erguvanın yaşı kan oldu.
Gel ay gibi, hâleden yüz gösterip, inlemekten neyin bağrını yakalım.
Seher vakitleri ah edip ciğerlerimizi dağlayalım.
Bülbülle birlikte ah edip gülle birlikte yüzümüzü toprağa sürelim.
Sümbül gibi tenimizi yere dağıtıp sûsen gibi matem elbisesi giyelim.

Sevgiliye kavuşmak için sürekli inle!
Musa, Onu görmeğe güç yetirememiştir ve kimsede de böyle bir liyakat yoktur.
Güzelliğini göstersen kıyamet kopar ve bütün âlem baştan sona yok olur.
Ona yönelecek bir yüz olmadığı gibi Onu görebilecek bir göz de yoktur.

Hasret ateşiyle yanalım ve ciğerleri dağlayalım.
Sen cihanın sıkıntılarına düştün; yazık, kimden ayrı kaldığını bilmedin.
Neden böyle uzak ve nursuz kaldın?
Gözlerini açıp önünü göremezsen yazık.
Seven, sevdiğinden ayrı olmak istemez.
Sevgili, cana ateş bıraktı; gel yanalım; âhımız, cihanı siyah dumana bürüsün.
Bu derde felekler de güç yetiremez; onun için beli bükülmüştür.

İçinde sevgili derdi olmayanın zamanı gaflette geçmiştir.
“Onlar Allah’ı unuttular.” âyetinde bildirildiği gibi, demek sen bu dünyayı sevdin!
Ey derviş, keşke takvalı ve gönlünde sevgili derdi olan biri olsaydın.
Ciğerler, dertle; can, kana bulaşmakla ve deniz dalgalı olmakla güzeldir.
Burası delilik yeridir ve fen sahiplerinin akılları şaşa kalırsa güzeldir.
Biz, temkinli olmayı ve durgunluğu neyleyelim; bize aşk sarhoşluğu, deliliği ve mert bir şekilde canla oynamak yaraşır.
Varsın kadınlar ve bu yolda canına kıymayanlar salıncak oynasın.

Aşk şarabını içenlere canlarını terk etmek kolay olur.
Ekmeği terk etmeyen ayıklar kimi görse el darlığından şikâyet ederler.
Eğer sen de aşk yolunda bir dostsan bu ten tuzağında kalma.
Kayıtsız kalmaktan bir fayda gelmez; sen de tek olmaktan nasip al!
Yabanda kalıp harap olma!
Hoş sesli bir bülbül isen kuzgunların yuvasını terk et!
Bin yelekli kanadın da olsa bütün derdini bir elekli alır; elli kargaya bir sapan taşı yeter denmiştir.
Belâgat bağının bülbülü isen de kargalara uyduğun sürece çöplüklerde oturursun.
Din yolunu gözetirsen de neden hâlâ şeytanın dostlarına daha yakınsın?
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

5- Sevgi Yolunda İki yüzlülük ve Gösteriş Olmaz


Şimdi öyle bir iş yap ki iki yüzlülük olmasın; çünkü yapılan iş ancak öyle güzel olur ve kalbe de parlaklık verir.
Yapılan iş içimizde bir ışık oluşturmuyorsa kendini beğenmişliği ve gururu artırır.

İki yüzlülük gizli bir şirktir ve iki yüzlü kişi Allah’tan korkan bir kişi olamaz.
İki yüzlülükten kaçın, işini ihlas ile ve iyi insanlar ile birlikte yap; ömrün olduğu sürece de ihtiyatı elden bırakma.
İki yüzlülükten kaçın; yoldaşın, Hakk’ın seçkin kullarından, yolun ise bir kıldan daha incedir.
İşin gücün iki yüzlülük ve gösterişse içinde huzurun olmaz; iç huzurun olmayınca da namazın olgun olmaz.
Namazın bilinen rükünleri dış yüzüdür, huzurun var ise o da ruhudur.
Hiç şüphesiz şuur gerektir ki namazından bir nur ortaya çıksın.
Allah’a yaklaşmak sana nasip olmamışsa gönlüne ona yaklaşmaktan bir koku da ulaşmaz.
Şâyet lika arzu ediyorsan gönlünden masivayı çıkarmalısın.
Amellerin ancak o zaman makbul olur; kalbin günah kirlerinden temizlenir ve başsağlığı dileme elbisesinden kurtulursun.
Masivadan kurtulamazsan kibir ve gösterişten de kurtulamazsın; böylece kirli kalırsın, namazın da câiz olmaz.

Şâyet er değilsen başına çarını bürün, çünkü sen işi mertçe olanların yol arkadaşı değilsin.
Ey iki yüzlü, riya gizli bir şirktir; kavgayı terk et, muhalefeti bırak.
Artık bu vasıfları terk etmeyen insanları zorlamak gereksizdir; muradı Hakk’ın rızası değilse bu artık ona isim olarak yeter.
Yemeğini çoğalttın ve “Daha yok mu?” diyorsun.
Çıranı cehennemden yakıyorsun; bu cennet yolunda işine yaramaz; dostken düşman olur ve bazen karınca bazen yılan olursun.
Bazen kötü bir düşman, bazen panter, bazen köpek olursun.
Ey yılan, bazen halkı zehirler bazen de ağzından ateş saçarsın.
Yeter artık, sünneti takip et ve şeriatın nuru içindeki zulmeti kaldırsın.

Tövbe etmenin ve lezzetleri terk etmenin zamanıdır.
Yolunu hataların bağlamasın.
Yazık ki şehvet tutkunluğu seni yoldan ayırdı; söyle bakalım Hak yolu nerede kaldı?
Yazık sana!
İlâhî, bizi doğru yola ilet; cehennem ateşine iletme; şehvet ateşinin bizi yaktığı yeter.
Hırs, boynumuzda bir bukağı olarak utanç olmaya yeter. Böylece cehennemden, zehirli kaynar sular içirir.

Yâ Rab, senden utanmanın azabı, cehennem ateşinden daha beterdir; affın bize yetişmez de yanarsak sana kavuşmanın tadına nasıl ulaşacağız.
İlâhî, bütün ihtiyaçlara ve bütün dualara cevap veren sensin.

İlâhî, sayısız hatalar yaptık; bizi affet; belâları defet.
Ondan önce bize doğruluk ve samimiyetle tövbe etmek nasip et.
Hakîkî’nin duasını kabul et ve onun yolunu kavuşma yolu yap.
Yüzümüzün karalığını affınla yıka ve canımıza lütfundan bir koku ulaştır.

Ey devlet eli, bize güzel ahlâkı göster; “biz”i ve “ben”i unutup yoluna baş koyalım.
Her topluluğun parlaklığı senin yüzündür.
Senin yüzünü Huten güzelleri görünce gonca gibi yakalarını yırtsınlar.
Ondan önce bu can tenden ayrılsın ve gömleğimiz bize kefen olsun.
Bu sıkıntı yeri kalınacak bir yer değildir.
Halil gibi putları kıralım, hâlâ neden yapacağımız hayrı erteliyoruz?
Hoca, “Tövbede acele ediniz.” buyuruyor.
Allah katında derecenin yüksek olmasını istiyorsan erteleme.
Bütün yanlış işlerimizden vazgeçip yüce bir âleme uçalım; sevgiliye kavuşalım.
Hiçbir zaman onun gamından ayrı kalmayalım.
Gönlünü O’nun dışındaki her şeyden yıka.
Sevgi şarabı içip Kızıl deniz gibi coşalım.
Bu sarhoşlukla cihanı unutalım.
Neden tavşan uykusu uyursun; gel, aşk Zebur’una bir kulak ver.
Davut gibi bu destanı oku ve sarhoşlar hemen ruhlarını teslim etsinler.

Bu meydanı boş zannetme.
Varlığı, iflas etmiş gibi rehin bırakıp bütün varlığı ayağımızla itelim.
“Gölgeyi nasıl uzattığını gördün mü?” perdesini kaldır.
Şimdi vücut perdesini kaldırmak zamanıdır.
O celâl sahibi bir kez görününce bu âlem baygınlık geçirir.
O zaman ne perde kalır ne Musa; ne yalvarış kalır ne de Tur.
Parlak ay zerre zerre dağılır; okyanus kurur.
Ne şarap kalır ne kadeh; ne neşe kalır ne keder; ne melek ne cin ne insan ne yer ne gök ne de Kâbe kalır.
Âşık o anda bütün cihanı yok eden bir kıyamet görür.
Gayret sahibi olan Allah o makamda ne Edhem ne Mansur ne Zünnûn ne Şiblî ne Bayezid ne Semnûn kor.
Bütün bu âlem halkı bölük bölük istiğna denizine batar.
Ancak bu hâli kesin olarak inananların dışındakiler göremezler.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

6- Sevgi Yolunda Konuşmalar


Ey gönlü hasta dost, ömrün bir vefası yok ve boşa geçirmek iyi değildir.
Bu beş on gün için neden bu kadar sıkıntı çekiyorsun.
Gençlik gider, zayıf ve ihtiyar olursun; o zaman yürümek ve oturmak bile seni yorar ve diriliğinden usanırsın; ancak ibadete devam edersen rahmet olur.
Yaşlılık ulaştığında öyle mert bir yiğit olmalı ki cinler ve şeytanlar da titresin.
Ne kadar zayıf olursa olsun takva onu aslan gibi güçlü yapar.
Takvası yoksa şehirli de olsa yörük de olsa çürüktür.
Gençken ibadette gevşeklik gösterenler yaşlanınca dedikoduya düşkün olurlar.

Ey efendi, gel ömür var iken Sevgi Kitabı’nı okuyup ölü canları diriltelim.
Bizim işimiz ibadet ve takvadır, kavga ve makam değildir.
Biz şöhret istemeyiz; eğer din gayretin varsa Ömer gibi göster de mutlu olalım.
Kendini dine adamışsan Ömer gibi iyiyi emredici ol ve bu yolda baş koymuş bir kahramansan kötüyü de nehy edici ol.
Ey dalkavuk, eğer bir er değilsen, ya arpa salıcısın ya da kâhin.
Bizim istediğimiz ise aşk eridir; aşkı dert edinen can eridir. Bizim istediğimiz onunla dert arkadaşı olmaktır.
Onunla sohbet ederek cihanı unutup dertlerden arınmaktır.

Gözün yaşlı olması, gönlün irfan madeni olması güzeldir. Sevgi can ise, ciğer dertle kanlanmışsa güzeldir.
Sevgide taze bir ömür bularak yalvarıp yakarmaya başlayalım.
Yanalım ve Davud gibi aşk Zebur’unu öyle bir okuyalım ki, duyanlar bir çiy tanesi gibi kendilerinden geçsinler.
Aşk şarabını içip bülbül gibi inleyen ve bu sırları duyan erenler, denizdeki dalgaların coşması gibi coşarlar; hakikat denizinin dalgalarından yıldızlara benzeyen öyle temiz cevherler saçarlar ki, kimse duymamış ve görmemiştir.
Şâyet bu şebçeraga elimiz ulaşsaydı böyle iflas edip uzağa düşmezdik.
Yakîn nuru hasıl edilebilseydi kimse cahil kalmaz ve olgun bir kişi olarak dosta ulaşırdı.

Suret düşkünlerinin sarhoşluk sırrına ulaştığını zannetmeyin. Sen de gaflet şarabından içersin, fakat mânâ gül bahçesinin bülbülünden bu sırları duyunca anlamazsın.
Onun için de ileri gidemezsin.
“Allah, kullarını selâm sarayı olan cennetine davet eder.” âyetini işitmedin mi!
Neden sevgiliden tarafa bir azmin yok; yoksa senin meclisin kadın yüzüne doğru mudur?
Yerin hamamların küllüğü mü yoksa?

Oyunu iyi oynayamazsan çevrene oturanlar seni üterler. Yüzünü de hırs ocağına tutup kanatlarını üterler.
Gel, gül bahçesine gidelim ve bülbül gibi inleyelim.
Ay yüzlülerin kucağına düşersen şehvetten kurtulamazsın. Eğer ümmet isen Habibullah’a gel.
Fakr sırrının açılmasını istiyorsan bu cihana yuf çekelim ve hırsı terk edelim.
Hak yola girip tam olarak O’na yönelelim ki “Allah kullarını cennetine davet eder ve dilediğine izzet verir.”
Nurları bize de ulaşsın.
Allah’ın yardımı ulaşsın ve “Allah tarafından yardım ve yakın bir zamanda da fetih vardır.”
Sancağını askerin önünde açalım.
Atların ayaklarından çıkan toz, körün gözünü aydınlatacak bir ilaçtır.

Hoş geldin safa geldin; başta devlet tacı miskinlikten başka bir şey değildir; gel gönül tahtında saltanat sür.
İçinde aşk ateşi olana ve çırasını Allah yakana kim yuf derse çırası sönsün ve yansın.
O artık gaflettedir ve uyanmaz; sevgili yoksa ateşi de yanmaz.
Ey mânâ gül bahçesinin bülbülü gel, bu gün söz ile öt; çünkü sen “elest meclisi”nde evet cevabı verdin.
Gel, insanlardan elini çek ve ezel sarhoşluğundaki şükrü al.
Gel bu kalbsizi tenkit edip Ali gibi Düldül’e bin ve yeminine sadık kalarak bu can ve gönüle bir safa bağışla.
Çünkü gönül tanışıklık kokusunu senden buldu; gel gözünü aydınlat.
Gönül, ateşinden yansın ve eksikliğin ve gerekliğin adını anmasın.
Cihanı terk edip bu hapishaneden kurtulsun.
Sen, Allah’a yaklaşmaya lâyıksın, neden gurbet çekesin.
Gel, kavuşma gül bahçesini heves edip, bu masivadan alâkanı kes.
Sevgiliye ulaşmak istiyorsan gözündeki çör çöpü gidermelisin.

Ey dost, “Muhakkak bir ateş gördüm.” âyetinin iktibasıyla gönlünü parlat ve “Muhakkak ben Allah’ım.” hitabındaki sırrın büyüklüğüyle inle.
Bu nefis ve istek ayakkabılarını çıkart ve Musa’nın yaptığı gibi yap.
Bu dünya sevgisi Karun’a yaptığı gibi ne denizi ne çölü gösterir.
Allah’tan yardım gelmeyince kimse bu müşkülü çözemez ve anlayamaz.
Gözünden bir uykuyu gideremeyen kişi yetmiş bin perdeyi nasıl gidersin; bu perdeleri kaldırdım derse yalandır.
Gönül her gördüğüne meyleder ve her zerre ona engel olur.

Bu aydınlık ve karanlık perdeler, yolunu bağladı ve senin için birer kuyu oldu.
Sen de kendine baştan ayağa bir perde oldun ve mânâ
Yusuf’unu kuyunun dibinde koyup utanç içinde kaldın.
Can ve gönül gözünü ayıplı bir vaziyette bıraktın.
Yazık ki batın akıllarından haberdar olmayıp düşük kaldın.
Bu senin için büyük bir ayıptır.
Bu başındaki nefsî arzu ve istekler batın gözüne çer çöp olur.
Allah’tan yardım ummazsan gözündeki bu ağrılar gitmez.
Görüş ehli olanlar bu yoldaki ilk adımın nazar olduğunu bilirler.

Sen de bilirsin ya, ayağı yara olanlar yürüyemezler. Herkes gitti sen kaldın; bunun çaresi sevgilinin eşiğine yüz vurup yalvarıp yakarmaktır.
Belki rahmet eder de yolunu açar.
Kulun bu yolda yarasına çare bulmak için yalvarmaktan başka yapacağı bir şey yoktur.
Ey yokluk yolunun rehberi, ey din sultanının ardında gideni gel; çünkü sen din sultanının ümmeti, Allah’ın lütfu ve rahmetisin.
Senin bu yolda sabit kadem olduğunu, kerem sahibi olduğunu söylüyorlar.
Bize de bu yolda cömertliğini göster bakalım vücudunu terk edecek misin?
Fakirlik yolunda çok cömert ol ve cihanın değerlerinden utanıp bütün varlığını öyle saç ki sende nefisten, sıfattan hiçbir iz göremesinler.
Bu suret elbisesinden çıkıp öyle örtülü olasın ki, kimse seni görmesin.
İnsanlar da seni tanımasınlar.

Sevgi insanın içindeki sonradan olma paslarını silerek benliği ortadan kaldırır.
Aşırı derecede belli olmasından dolayı gizli olsa da işaretlerinden dolayı tanınır.
Çünkü içinde ateş olan yüzünden tanınır.
Sen de uykuda değilsen tanı.
Şâyet sen bilinmez isen de Allah’ı tanı.
Cihanda bir benzerin yok ki benzetelim; işte fakirin hâli budur.
Kalb aynasını sıfatlardan temizleyene, sakî, marifet kadehinden, “Rableri onlara temiz şaraplar sunacak.” hitabındaki şaraplardan sunar ve o da ebediyen sarhoş olur.

Ey Arş yuvasının kuşu, bu dünya tuzağı senin yerin değil.
Bu tuzaktan kurtul; senin gezinme yerin harf âlemidir.
Öyle batasın ki ne mantık kala ne de dil kuralları.
Cihanı süslemek için de bir gayretin olmasın.
Gül, dikenin elinde, gönül kuşu yılanın elinde kalsın.
Tenin aşağı zevkinde kalarak yere inip kalkamayan sinekten nasıl büyük bir yardım beklenir.
Örümceğin tuzağı simurgu tutamaz; örümcek ağı “Ölü değil, diridirler.” sevgisine bağlı olanları tutamaz.
Erenlerden himmet ulaştığı zaman dağları yerinden oynatır.
Batın kuvvetine hiçbir şey dayanamaz.
Gönül pasını yıkayan erenlerin yoluna binlerce can toprak olsun.
Batında asıl olan takva kuvvetidir.

Sivrisineğin kanadında rüzgâr kuvveti olmadığı gibi Cebrail’in kanadı da sineğinki gibi değildir.
Sevgiliye ulaşmayı arzu etmeyene bir kıl bile çok kuvvetli bir bağ olur.
Erlik kuşağını kuşanmamış; ayağındaki bağı çözmemiş; nefsin hoşlanacağı şeylerle bağlı olan kişiye yol andığın zaman hemen dudağı sarkar ve peşimizde yürüyemeyerek düşer; kurda kuşa yem olur.
Eğer dosta ulaşmak istiyorsan nefsini şeriatın hükümlerine teslim et ve ten rahatlığını canına haram kıl.
Aksi takdirde nefis Ona yönelmez.
Nefse kolaylık gösterirsen asi olur ve yüzünü siyahlaştırır; hiçbir işte de yüzünü ağartmaz.
Nefsin eline ipleri verirsen seni yoldan alı kor ve ak sakalından ve Allah’tan utanmayarak seni peşinde sürükler.
Şehvete esir olanlar azgın nefsin elinden kurtulamazlar.
Sana böyle rezil ve düşkün olmak yakışmaz.

Ey Hakîkî sen de yaptığın işlerden utanmıyor musun!
Yeter artık, saçın sakalın ağardı.
Deliler bile senin yaptığını yapmaz.
Yüz suyunu yele verip neden böyle sırrını herkese açıklıyorsun.
Bu yüz karalığıyla kendine âşık diyorsun, fakat âşık mısın, kadın mısın, erkek misin belli değil.
Ten kafesinde hapis durumdayken âşıklığa lâyık değilsin.
Gerçekten kötülüğüm çok ve araştırsalar iyi bir işim de yok.

Yâ Rab, ölmeden önce bana lütfunu ihsan et.
Bizi sevgiliye kavuşmaktan ve Kur’ân’dan imandan ayırma.
Bu günahkâr kuluna da can yolundan bir kase içirip sarhoş et ve hatalarını bağışla.
Sen bizim ibadetlerimize muhtaç değilsin ve günah içinde geçirdiğimiz saatlerden sana bir noksanlık ulaşmaz.
Zillet ve kusurlar bize aittir.
Yakınlık makamından uzak tutarak bizi aldanmış bir vaziyette bırakma.
Bütün kullarını affet ve bundan ümitlerini kesme; özürlerini ifade etmeleri için güç ver. Sen rahim ve kerimsin.
Yâ Rab bütün yaptıklarımızı sen biliyorsun; bizi rahmetinden mahrum etme.

Ey şeriat şehrinin padişahı gel, yaşadığımız yeri şereflendir.
Ey mânâ pîri senin yüzünü görünce gözümüz açılsın ve gönlümüz gül bahçesine dönsün.
Artık sabah vakti değil, gençlik bitti.
Dünyanın baştan sona, iyi kötü bütün hâllerini görüp denedin; pişman oldun.
Bu tecrübe olunmuş fani yerde ne bulursun; kim sevdiğinden ayrılmadı.

Sana dost olacak olan amellerindir.
Güzel işlerden elini çekme ve her zaman önde olanlardan ol.
Gönlünü dünya kederlerinden temizle ki sonunda o şaha yakın olasın.
Benden nasihat istersen, şeriat yolundan ayrılma ve bir an da olsa gaflet içinde bulunma.
Yol erine gaflet ve gönlünde zerre kadar bir hastalık yaraşmaz.
Çünkü burada illet olan orada zillet olur.
Gönlünü hastalıklardan kurtarmak istersen dünyevî emellerden vazgeç.
Emelsiz dost da sevgidir, kıskanılmayacak kâr da sevgidir.
İç aydınlığı istersen, safa gül bahçesini istersen o da sevgidir.

Şehvet ateşi sevgi değildir. Nefsin âfetlerine ve sevdiği şeylere sevgi deme.
Sevgi, “Dilediğini cennete davet eder.” in nuru ve “Dilediğine izzet verir.” in sırrıdır.
Sevgi, feda edilecek canın ömrü; O’nun yüzünün nurunun aydınlığı, Allah’ın sırrı ve sultanlık tacıdır.
Bu sözler sevgiyle söylenir ve kalbe nur sevgiyle dolar.
Cana ateş sevgiden düşer ve gönül yüzü sevgiden ay gibi olur.
Gönlü yakan sevgidir.
Bu sırları açan ve söyleten sevgi nurudur.
Âşıkları yakan sevgidir.
Başkasından alâkasını kesen ve candaki şevki artıran sevgidir.
Sevgi, saltanattır ve bunun işareti de meskenettir.
Sevgi, tecelli yağmasının nurudur.
Sevgi, aşk erinin dirliği, sevgili ile tanışıklığı ve erliğidir.
Sevgisiz gönül karanlıklardadır; sevgi, aşk erinin canı olur.
Bu ses, cana sevgiden gelir; kalbi sırların gül bahçesine çeviren sevgidir.
Bülbül, sabaha kadar sevgiden dolayı inler.
Sevgi, âşığın kalbini maden yapar.
Sevgi, marifet denizinin dalgası; zâtta ve sıfatta yok olmaktır.

Yaratıcı, kime sevgisini ihsan etmişse onun ahlâkını değiştirir.
Sevgi şehvet ateşini nura ve şehvet adını da aşka tebdil eder.
Sevgide şehvet sevgi olur ve bâtına kuvvet verir.
Sevgide öfke din gayretine dönüşür ve ne kibir olur ne de kin.
İçi temizleyen sevgidir.
Yüzüm sevgi ehlinin yolunda toprak olsun.
Sevgi canlara şeref ve izzet, “necevte la-tehaf”ın (Korkma kurtuldun) sırrıdır.
Sevgisizlerin yüzü soğuktur ve her ne kadar cıvık ise de taştan da katıdır.
Nasıl cıvık çamurla duvar yapılmazsa soğuk kişilerle de dost olunmaz.
Çamur içinde safa olmayacağı gibi kömürle de yüz beyazlaşmaz.
Eğer başta aşk sevdası yoksa herhangi bir işte de yüz ağarmaz.

Dostum, can pazarı olan ve başın elde olduğu bu tehlikeli yola kim girer.
Safa ehli ol ve reislik satmaya kalkma.
Tahtından indirilmeyen bir sultan olmak istiyorsan meskenette yüzünü toprak et.
Sevgisi olmayana, Hak’tan sevgi nimeti inmeyene hayvanlar gibi dense yeridir.
Hatta dininin temeli bozuk olan, hayvandan da aşağı olur.
Sevgisiz insanlar eski elbiselerle halk içinde soğukturlar. İnsan eski elbise giymekle şeref bulmaz.
Sevgi olmayınca dergahta bir üstünlük elde edemez.
Bizim zamanımız, dert ve kederimiz de sevgidir.
Bize sevgisiz yaşamak yakışmaz; çünkü birlik ancak sevgiyle olur.
Sevgisiz kişi nefsi ile savaşmak emelinde olmadığından cansız cisim gibidir.
Dinde meşgul olmayıp nefsine bağlı kalanın erlikten nasibi yoktur.
Haçı parçalamak onun işi değildir; gururu ona haç olur ve ona ne Müslüman ne de Hıristiyan denir.
Sürekli olarak nefsin arzu ve istekleriyle meşgul olup zamanı boşa geçirirler.
Sevgide coşkusu olmayanın ibadette de bir gayreti yoktur.
Sevgi olmayınca yaptığı ibadetlerden de bir zevk almaz. Tövbe ederse de sözünde durmaz; din yolunda da bir gayrette bulunmaz ve yanlış işler yapmaya devam eder.

Yazık ki, sürekli aşağı bir durumda kalıp matem elbisesinden çıkamadın.
Sözün de işin gibi karadır; ne sözünü ve ne işini bildin; başını kurtaracak bir çaren de yok.
Ey nefsin esiri, artık bu edepsizlikleri terk et; kalbin katılaşmış ve yüzünde bir hoşluk yok.
Yazık ki hiçbir güzelliğin olmadı ve mum gibi bile çevrene bir ışık saçamadın.
İçinde sevgiden ateşin yok, dolayısıyla ışığın da yok.
Yazık ki Allah'tan korkun ve utanman ve bu yolda bir gayretin de yok.
Nefsin esiri olmuşsun; gafletten gözün açılmaz ve gururun önünde bir settir.
Bu söylediklerim başkasının değil benim ahlâkımdır; çünkü aransa benden daha kötü bir insan bulunmaz.
Hâlimi anlatabilmem mümkün değilse de artık kendi zevalim için ağlamak yeter.
Benim kimseye kinim yok ve dinimi halk için yıkmam.

Kötülüklerden elini yıka.
Gönlün işi din derdi olmayınca kibirli ve kıskanç olur.
İşi kibir ve kin olanlardan isyandan başka bir şey zuhur etmez.
İsyanlarla yüzü kirlenenin Allah’tan da korkusu yoktur.
Yazık ki isyanlarla dolu olan yolunda takvadan bir yardım ulaşmaz.
Yazık ki minnet sahibinden (zü’l-minenden) sana bir yardım ulaşmaz ve ten hapsinden seni kurtarmaz.
Yazık ki bu şehvet sevgisi seni yoldan alıkoydu.
Yazık, dünyevî lezzetler seni aldattı ve bedenini aşamadın; dünya ile mağrur olup fakirlikten ayrı kaldın.
Dünya malı gözüne mil oldu ve perdeyi gözünden kaldıramadın; utanma azabını kabul ettin.
Fakirlikten nasipsiz bir vaziyette dünya ile böyle gururlanmak niye.
Bu şöhret ve makam neden seni yolundan ayrı koysun.
Yazık ki dünya sevgisi içini kirletmiş.
Artık içini temizleyip yüzünü toprağa sürmek zamanıdır; bir kararlılığı olmayan şeylere iltifat etme; çünkü faydası yoktur.
Dünyaya nasıl gelmişsen öyle gidersin.
Burası sıkıntı diyarıdır ve kefenden başka bir şey götürülmez.
Her şey elinden çıkacağına göre yoldan ayrılma; yükün hafif olsun ki büyükler ile buluşacağın o menzile çabuk gidesin ve cihanın varlığını unutup Allah’ın vaat ettiği şaraplardan içesin.
Sen unutulmadan dünyayı unut ve buraya nasıl gelmişsen yine öyle temiz bir şekilde git; çünkü mezara mal, mülk, taç ve sarık sığmaz.
Sonunda giyeceğin kefenden başka bir şey olmadığına göre neden elbiselerini çoğaltıyorsun.
Tahtının tabut olduğu zamanda bunları oraya nasıl sığdıracaksın.
Ölüm kimin topladığını dağıtmaz ki?
Ve ölüm geldiği zaman ne yaptığını sen de bilirsin.
Sağ ve soluna bak, komşuların nerede?
Ecel hepsini bir bir alıp bir gül gibi toprağa atmadı mı.
O ay yüzlüler gül gibi solup, misk kokulu saçlar sümbül gibi dağıldığında, artık beden çürüyüp böceklerin yiyeceği olur.
Senin de sonunda olacağın budur.
Bu gaddar felek kimi güldürdü söyle.
Sen de bu lezzetleri yok edeni unutma; ecel ne sultan kor ne kul.
Şimdi kuvvet varken Allah’a doğruluk ile kul olalım; her emrini yerine getirelim ve yüz çevirmeyelim.
Gece gündüz doğruluk ile hizmet edelim ve O’nun rahmetinden ümit kesmeyelim.
Çünkü “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” buyurmaktadır.
Geceleyin ve seher vaktinde yüzümüzü toprağa vurup dua ederek O’nun rızasını ve cemâlini görmeyi isteyelim.
Allah, “Hadden aşanları sevmez.”
Ondan ne makam ne de şöhret isteyelim; Ona yakın olmayı istememiz kâfîdir.
O, lütfu ve ihsanı çok olan, kul yalvarınca mahrum bırakmaz.

Yâ Rab sen herkese rahmet et; biz aşağıyız; sen bizden yüce yardımını eksik etme.
Hayret makamına varıp da orada yok olmaya kim lâyıktır. Senden beklenen bu acizlere sığınak olmandır.
Bu toprak ve sudan geçip seninle, senden yine sana varırız.
Güzel yüzüne teveccüh gösterip cihanı onun için gezeriz.
İlâhî bütün bu dualarımız ve ibadette geçen saatlerimiz; yaptığımız zikir, okuduğumuz Kur’ân, gösterdiğimiz cömertlik kendimiz içindir ve sırrımızı sen daha iyi bilirsin.
Ey şâhım bize de lütuf eylesen ne olur, şâhların atâsı şâhâne olur.
Yaptıklarımızı yüzümüze vurup bizi senden ayırma.
Bir sensin, ezel, ebet, daim sensin.
Sen zenginsin, biz fakiriz; günahkâr, âciz ve aşağıyız.
Bütün işimiz baştan başa ayıp ve kusurlarla dolu.
Bize derviş demeleri büyük bir iftiradır.

Ya Rab, sen bize doğruluk ve safa, karanlık gönlümüze aydınlık ver.
Lütuf, dirilik ve güç senindir; Bizi böyle zulmet içerisinde bırakma ve bizi gör.
Can gözümüzü seni görmenin şevki ile aydınlat, kalbimizi gül bahçesi yap.
Bize lütuf sofrandan yiyecek ve ledün kâsesinden içecek ver. Bizi ebediyete kadar aşkın ile sarhoş et.
Varlığı terk edip çıplak kalalım.
Ey dost, yokluk diyarında ayağımız yerde ebediyete kadar sevgi sarhoşluğuyla başımızı döndür.
Sevgi bizi bazen öldürsün, bazen diriltsin.
Resim
Kullanıcı avatarı
kulihvani
Site Admin
Site Admin
Mesajlar: 12868
Kayıt: 02 Eki 2006, 02:00

Mesaj gönderen kulihvani »

Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

7- Sevgi Yolunun Hâlleri


Ey sevgi denizinin gemicisi, sevgi yolunun şarabını içtiysen şeriat yelkenini aç ki bu dalga pek çoğunun akıl çapasını yitirmiştir.
Daha sahile varmadan pek çok kafile suyun dibini boylamıştır.
Pek çok kafile bu yolda azıksız kalmış ve istigna rüzgârı onları heba etmiştir.
Her ne kadar tatlı cana kıymazsan da bir bahane de uydurma.
Gemini şeriatla iyice sağlamlaştırmışsan definen maarif incileriyle dolar.
Canını mânâ sarhoşu etmişsen surette lâf etmek gerekmez.
Lâf ve davadan vazgeç, kavga etme ve bu denizin içinde neler var gör.
Dalgalar kopar ve pek çoğunun korkudan ödü kopar.

Bu kul ne diyor aklında tut.
Allah’ın affetmesini ve rahmet etmesini iste.
Sen de bu fenden öğrenmek istersen nasihatimi tut; o zaman yolunu aydınlatır ve her işin mükemmel olur.
Eğer şeriatı tutmazsan kayığın ne kadar sağlam olursa olsun,
Allah’ın lütfu ulaşmazsa her tahtası parça parça olur.
Şeriatın nurları Allah’ın lütfudur; bunu saralılar görmezse şaşılmaz.
Onlar ne şeriat ehli ne de yol ehlidir; gerçekte onlara Muhammed ümmeti demek de doğru değildir; şehirli de olsalar yörük de olsalar itikatları çürüktür.
Bunları yanına yaklaştırma çünkü çürük olan, bir işe yaramaz.
Eğer yörük ermiş olmak istiyorsa bu durumun, körüğü ateşe çekmekten hiçbir farkı yoktur.
Sırtındaki palanıyla yine de yol ehliyim diyorsa yalandır.
Şeriatın mahkumu olmayana inanma; çünkü bu ateşten mahrum olmayanı Allah, yolundan geri koymaz.
Allah’ın kabiliyet vermediği biri ne yol sırlarına vakıf olur ne de onları dinlemeye.
Gönlü aydınlatan nasihatleri dinlemeyenin yüzü de aydınlanmaz.
Ey nasihat edenler, o somurtkanı bırakın, kendi başının çaresine baksın; çünkü ahmaklık kimin alışkanlığı hâline gelmişse o kişinin Allah yolunda bir yararlılığı yoktur.
Her yolsuzu ve ahmağı görüp de derviş sanma.

Deniz murdarı kabul etmediği gibi, onu helâl kılmak da zehirdir.
Dalga murdarı kenara atar ve denizde yaşayanlar onu seyrederler.
Sevgi yolu temizdir ve canı temiz olanları kabul eder; senin arkadaşın da dertli olan ve bu dertle yanandır.
Safa ehli olan sofiyi gördüğün zaman ona yol ehli demen yerindedir; çünkü onun rehberi Mustafâ’dır.
İç huzuru sevgidir ve Resûl’ü sevmeyen hâindir.
Bilin ki din şâhının arkasından gidenler yakîn sahibi ve Allah adamlarıdır.
Yakîni olmayanlar şüphede kalır ve şüpheden kurtulamayanlar şeriat ehlinin sözlerini bilmezler.
Şeriattan habersiz olanlar da tarikat ehliyim derse yalandır.
Kişi nefsini şeriatta ıslah etmeyince bu yolda kurtulamaz.

Sevgi yolu, sığınacağın yerse hakîkat da nefsin bineğidir; onu altına alırsan ersin; o senin üzerine binerse yarın başın önde olur.
Sakın eşeğin kemâle ereceğini düşünme ve ayağındaki bağını çözme.
Yoksa örtüsü düşer ve sen de börkünü yere vurursun.
Çobanın ve gözcün olan o, seni sürüden ayrı görmesin; demek istediğim yol ehlinden ayrı olma ki kalbine mânâ nurları dokunsun; mânâ sırları açılsın; mânâ gül bahçesi sana yüz göstersin.

Sevgi yolunun öncüsünün güzelliği, parlaklığı giydiği kürkten ya da börkten değildir; kemâl sahibi ve hakikat ehli olmasındandır.
Bu gönül yakan güzelliği görürsen sen de bu sırları duyarsın.
O şaşkınlıkta Hak nasip ederse geceyi gündüze çevirir ve bu sevgi, gözlerine parlaklık, sözlerine tatlılık verir.
O gerçek sabahta cihana bir aydınlık veresin ve gönül yakan güzelliğini görenler âşık olalar.
Bu inleyiş ve feryatlarını duyanlar da aynı aşk derdine tutulalar; zira büyükler katında, “kurunun yanında yaş da yanar” dedikleri budur.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur-ye
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 9089
Kayıt: 08 Eyl 2007, 02:00

Mesaj gönderen nur-ye »

kulihvani yazdı:Resim

Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Yûsuf-ı Hakîkî Baba

Düzenleyen : Yard. Doç. Dr. Ali ÇAVUŞOĞLU
Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

6- Sevgi Yolunda Konuşmalar


Sevgi insanın içindeki sonradan olma paslarını silerek benliği ortadan kaldırır.
Resim
Kullanıcı avatarı
der-ya
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 853
Kayıt: 29 Eki 2011, 07:01

Re: Mahabbet-nâme/Sevgi Kitabı

Mesaj gönderen der-ya »

Ya Rab, sen bize doğruluk ve safa, karanlık gönlümüze aydınlık ver.
Lütuf, dirilik ve güç senindir; Bizi böyle zulmet içerisinde bırakma ve bizi gör.
Can gözümüzü seni görmenin şevki ile aydınlat, kalbimizi gül bahçesi yap.
Bize lütuf sofrandan yiyecek ve ledün kâsesinden içecek ver. Bizi ebediyete kadar aşkın ile sarhoş et.
Varlığı terk edip çıplak kalalım.
Ey dost, yokluk diyarında ayağımız yerde ebediyete kadar sevgi sarhoşluğuyla başımızı döndür.
Sevgi bizi bazen öldürsün, bazen diriltsin.


Resim
Eğer göğün yedi kat üstüne çıkmaksa niyetin, Aşktan güzel merdiven bulamazsın.
Eğer aşkı bulmaksa niyetin, Aramadan duramazsın. -
Yunus Emre.k.s
Cevapla

“►Yusuf-i Hakiki◄” sayfasına dön