YUNUS EMRE'NİN HAYATI KİMLİĞİ ve KİŞİLİĞİ

Yunus Emre (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

YUNUS EMRE'NİN HAYATI KİMLİĞİ ve KİŞİLİĞİ

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE'NİN HAYATI

1240-1322
Bilinebilen tarih bu…
Yunus Emre Hazretleri’nin maddî kimliğinden ötede ve bize kadar gelip ileri gidecek olan mânevi kişiliği önemlidir.
Ancak yaşadığı çağın her türlü özelliklerinin bilinmesi buyurduklarını anlayış açısından gereklidir.

XIII. yüzyılda Anadolu’da ve halkın sırtında bir ateş ocağı yanarken ve yakarken, yüreğinde de bir Aşk Ocağı tütmeye başlamıştı.
Parçalandı sanılan ana toprakta, kökten ve daha taze kurulan Türkmen Beylikleri:
Eşref Oğulları : Beyşehir-Seydişehir-Gurgurum
Hamid Oğulları : Isparta-Burdur-Antalya
Menteşe Oğulları : Muğla
İnanç Oğulları : Denizli
Germiyan Oğulları : Kütahya
Osman Oğulları : Söğüt civarında idi.

Baba yurdumuzdan Ana yurdumuza dalga dalga gelen Horasan Erenleri, Gazi ve Velî oluşun önderleriydi..
Yunus Emre Hazretlerinin ataları da bunlardan birisi idi…

Horasan’dan dervişleriyle birlikte gelen Şeyh Hacı İsmail Lârende-Karaman kazasına bağlı kendi adıyla anılan bir köy kurmuştur.
(Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan; Kolonizatör Türk Dervişleri. Vakıflar Dergisi, sayı II-Ankara 1942 shf. 279-386)

Şeyh Hacı İsmail’in oğlu Musa Paşa burada bir zâviye yaptırmıştır. Bu cemâatten olan Yunus Emre ise bu mezrayı Karaman oğlu İbrahim Bey’den satın almıştır.
Vergilerden muaf olup öşürleri de bu zâviyede sarf edilmiştir.

Bektaşi geleneğindeyse Yunus Emre Sivrihisar kazasına bağlı Sarıköy’ lüdür.

Aslında her evde yaşayan bir Yunus ya da Emre isimli oğul vardır. Her yürekte ise türbesi sevgi hâlindedir.
Benim de bir oğlum ve bir torunum Emre isimlidir.

Anadolu’da pek çok köy civarında Yunus Emre Türbesi vardır. Onlara:
“Yunus Emre Eskişehir Sarıköy’de Hakk’a yürümüş!” derseniz hep aynı cevabı alırsınız:
“Bizim Yunus burada!”
Hepsi de bir Yunus Bizim Yunus…

Anadolu’da on yerde Yunus Emre’ye izafe edilen mezar-türbe meşhur olanlarıdır.
Bu mezarların hepsi de köydedir ki, Yunus Emre Hazretleri bir köy insanı olup Rıza Rençberliği yaptığı kesindir.

“Gelenek Edebiyatı”nda yer-yurttan ziyâde toplumun ortak görüş ve yaşamı olan sosyal durumu önemlidir.
Zâten bu türlü Horasan Erleri olan ahi, derviş ve şeyhler daima boş ve ıssız bir dağ başını mekan tutup imar edip emekleriyle geçinip çevre halka da ikramda bulunmuşlardır.
Alt yapı ve üst yapı olarak, toprak ve insanı bilmişlerdir.
Adalet ve merhamet içinde sevgi ve barışın egemen olduğu köy hayatında temiz gönüllü pak ahlâklı çalışkan insanları esas almışlardır.

Hakk Eren Yunus Emre Hazretleri;
Bedensel rahatlık ve zenginlik içinde umutsuz uyuşukluğu ve aldırmazlığı yererken şûurlu yoksulluğu tercih eder:


Kemdürür yoksullukdan niçelerün varlığı
Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı…


El emeği ve alın teriyle çalışarak kazanmayı, seçilmiş Resûllerin gerçek işi bilir ve bildirir:

Süleyman zenbil ördi
Kendi emeğin yirdi
Anun ile buldular
Anlar berhudârlugı…


Erenler Yolun izleyen Çile Dervişlerine:

Dünyadan gönlüni çeke
Eliyile arpa eke
Ununa yarı kül kata
Güneşde kurutmak gerek…


Kültür ve medeniyetin taşınmasında, değişiminde ve gelişiminde çok önemli görev gören Horasan Erenleri, Türklerin Anadolu’ya ve Rumeli’ye gelişinde ve yerleşmesinde de baş rolde olmuşlardır.
Dünya ve insan görüşünde madde ile mânâ arakesitine yaşanması gereken ve kolay olan diri bir ahlâk sistemi inşa’ etmişlerdir.
Anadolu anamızın iki ayağından birinin adı Gazi diğeri Velîdir.
İkisi de Anadolu insanına sevdâlı ve hizmetçidir.
Gazi ülkeler fethederken Velî de o ülkelere hakkı ve hayrı taşımışlar ve yetiştirmişlerdir.

Yunus Emre Hazretleri;
Konya ya da başka bir şehirde okumuş aydın birisi olmakla beraber, menşe’i - yetiştiği ve tercih ettiği yer olarak daima köy ve bozkırlardaki göçebe Türkmen hayatı içindedir…
O denli ki gafilleri uyarmak için uğradığı şehir hayatından ve sırtı berk -karnı tok insanların hallerinden şikayetini şöyle dile getirir:


Bu dünyenin meseli bir ulu şara benzer

Kasdum budur şehre girem feryad u figan koparam
Yine dönüben korkaram işide düşmen ünimi…

Herifler cümlesi tâata meşgul
Olupdur cümlesi sultanına kul…

Ferah oldı bular kayguları yok
Eğinleri bütün karınları tok…


Esas hayvanların köylülere hizmet eden yaratıklar değil bilakis aşktan ve nasihatten nasibi olmayan ihtiraslı anlayışsızlar olduğunu:

Dost döşeğine geçemez at u katır yahut deve
Işksız âdem hayvan olur, hayvan ögüt bilür değül…

İşbu sözüm anlamayan aydam sana beye benzer
Hayvandurur anun gibi tağda yürür süri süri…


Onun içindir ki Yunus Emre Baba;
Dervişi, nefsî hevâ, heves ve ihtiraslarında ebediyen kurtuluşu için Aşk Ateşine çağırır:


Bir bağ ki viran ola, içi dikenle dola
Ayıtlamak neylesin od ile yanmayınca..

Isılık u yabanda od mı bulunur anda
Kavı taşı çakmağı bir yerde olamayınca…


Bu Ateş Harmanı yerinde âşığın naz-niyaz nefesine ney olacak kemâlât kamışı da kendisidir.
Gül bağı da bülbülü de kendisidir:


Âşıkun gözi yaşı hem göl ola
Ayagından saz bitüp kamışlana

Cümle şâir dost bağçesi bülbülü
Yunus Emre arada dürraclana…


Kemâlât kamışını göz yaşıyla sulayan âşıklar birlik bülbülü derken kendisini Anadolu’muzun kekliğe benzer erkeği rengarenk Turaç kuşuna benzeterek Tevhid Tüccârlığının değil, Tevhid Türaçlığı’nın farkını buyurmaktadır…


Latif YILDIZ
Resim
Kullanıcı avatarı
katre-iNur
Saygın Üye
Saygın Üye
Mesajlar: 272
Kayıt: 13 Ağu 2007, 02:00

Mesaj gönderen katre-iNur »

Sevgüzel yazmış:
Bir bağ ki viran ola, içi dikenle dola
Ayıtlamak neylesin od ile yanmayınca..
Emeğinize sağlık Kardeşim;

Rabbim viran bağımızı bu dünyada iken aşk oduyla yakar da cehennem oduna gerek kalmaz inşaAllah.

Es Selam

[img]http://www.muhammedinur.com/photos/galleries/avatars/katreimza.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’DE İNSAN SEVGİSİ

Resim


Yunus Emre’de, İnsan sevgisi tek kelime ile İlâhîdir.
Muhabbet ve merhamet ayaklıdır.
Erenlerin evrensel erdemini açılarken her insanın yüzünde Yarayan Rabbülâlemin’i görürür:



Yunus Hakk tecellisini senin yüzünde gördü
Çare yok ayrılmaya çün senden göründü Hakk..


İnsan sevgisinin çıkış noktasına şüphesiz ki Resûlullah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ i oturtur:

Çalab nûrdan yaratmış adını Muhammed’in
Âleme rahmet saçmış canını Muhammed’in


Hakk yarattı âlemi âşkına Muhammed’in
Ay ü günü yarattı şenkine Muhammed’in


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisine bitişik inandığı Ehl-i Beyt (as) sevgisini ise:

Tanrı arslanı Ali sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin solunda Muhammed’in

Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed!...


Âlemler rahmet olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in rahmetini her insana hak ve uygun bulan Yunus Emre tüm insanlığı bir görürür:

Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Şer’in evliyasıysa haikatte âsidir.


Bütün insanlara ayrısız-gayrısız Muhabbet ve merhamet gözleriyle bakmayan kişi Şerîatın Evliyası olsa da Hakikatın isyancısıdır.

Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında imam olasın sâdık


Gerçek âşık isen tüm insanları bir tut ki âşıkların sâdık imamı olasın.
Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir.

Aynı El Hayy (cc)’dan Hayat buluşun şahâne anlatımı…

Ortak sevgi ve hakça yaşayış paydasında topladığı insanoğluna:



Sen sana ne sanırsan
Ayruğ da onu san
Dört kitabın mânâsı
Budur eğer var ise…


Sen kendin için neyi güzel sanıyorsan senin gibi düşünmediğinden ayrı sandığın kişiye de onu iste.
Dört semavî dinin kitabının ana sözü budur eğer insanlar yerinde bıraktıysa…

Merhamet ve muhabbetsizliğin zıttı olan kibirden doğan kin ve nefreti reddedip miskinliği-alçak gönüllülüğü Erenlerin ana adı sayan Yunus Emre Hazretleri:


Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Bir kimseye kin tutmayız
Cümle âlem birdir bize…


Buyurarak insanlık sıfatı taşıyan herkesi “sevmek-sevilmek-tanış olmak” için Sevgi Sırrına çağırır:

Gelün tanışık idelüm
İşin kolayın tutalım
Sevelüm sevilelüm
Dünyaya kimse kalmaz…


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

“Ya eyyühen nasü inna halaknaküm min zekeriv ve ünsa ve cealnaküm şüubev ve kabaile li tearafu inne ekrameküm indellahi etkaküm innellahe alimün habir : Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13)

Denizden alınan bir damla gibi prototip-örnek olarak bir insanı ele alıp tüm insanlığa konuşan Yunus Emre’de;
İnsan, kâinatın ve şu dönen devranın göz bebeği değerinde ve sahibi gibidir:


Benem sâhib-kıran devran benümdür
Benem uş pehlivan meydan benümdür.
Bu âlemde sahib benim, devran benimdir.
Şimdi pehlivan benim meydan benimdir.



Yunus Emre Hazretlerinin insan sevgisi ve insana hizmet inancı, Kâmil İnsanın amacıdır.
İnsana en yüce değeri verip:


Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü!
Tüm eserleri Ulu Yaratıcısı'nın hatırına hoş görmeye çağırır.

Tehi görme kimseyi hiç kimse boş değil
Eksiklügile nazar erenlere hoş değil...


Bu âlemde hiç kimseyi bomboş görme ki zâten kimse boş değil.
Onun için Hak Erenler katında yaratılanların eksik-noksanını aramak asala hoş görülemez.
Çünkü, yaratılışta ona yüklenen mükemmel tarafı bulunup ibret ve hikmetle seyredilir.


Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namaz degül
Yetmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değül..


Yunus Emre Hazretleri, insana ve iç yapısına tecâvüzü en ağır suç sayar.
Diri Kâbe gibi gördüğü insan kalbinin kırılmasını kılınan namazla asala bağdaştıramamaktadır.
Öz abdest almayanların yüz abdestlerini dinen geçersiz ve işe yaramaz sayıp her insanın elini yüzünü yuyup durduğunu arada bir farkın olmadığını belirtmektedir.


Ak sakallı bir koca
Bilimez hâli nice
Emek yimesin hacca
Bir gönül yıkarıse…


Hakikat-ı Muhammed’den ve hâl-i hazır içinde bulunduğu hâlden habersiz kocamış ama mânâvî olgunluk yönünden ak sakallı bir bebe olanların; eğer bir tek gönül yıkmışlarsa, boşuna hacca gitmek için emek harcamamalarını uyarmaktadır…

Kırık bir gönlü yapmaya hizmeti ise:


Duru, kazan ve yedir
Bir gönül ele getir
Yüz Kâbeden yiğrektir
Bir gönül ziyâreti…

Anlamadan yapılan Kâbe ziyâretinden bir insan kalbinin hizmetinde bulunup gönlüne girmek üstün buyurmakta…

Çünkü gönül Çalab Teâlâ’nın Tevhid Tahtıdır. Ve nazargâhıdır
:

Gönül Çalab’ın tahtı
Çalab gönüle bahtı..


Onun için hazreti Yunus, kişinin kendisinin Hakk Teâlâ katında değerini bilmeyi aşkın temeli sayar.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurmuştur.(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Buyruğunu rehber edinir.
İnsanoğlunun ancak kendini bildiği zaman özünde potansiyel olarak zaten yüklü ve sadece kendine mahsus olan İlâhî Aşka ulaşacağını anlatır durur:


Andan yiğrek ne vardır kişi bile kendözin
Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin


Bir kişinin kendi özünü-kendisini bilmesinden daha iyi ne vardır?
Kendini bilem kişi kendini bilmeyenlerin tümünden seçilmiş, beğenilmiş ve ayrılmıştır.


Kendü mikdarın bilen bildi kendü hâlini
Veli dahi ışkıla evvel bahra benzer…



Sistemi yaratan yanında ve kâinât içinde kendi değer ve kıymetini anlayan kişi hâlihazır ne hâlde olduğunu bilmiş demektir.
Nitekim Velîyullah-Allah Dostları da özlerinde doğan Muhammedî Güneşle aydınlanıp, eriyip-akıp coşarak ilk bahar selleri gibi hakkı ve hayrı buyurup durmaktalar..
Elbette insan oğlunu doğuran ve hizmet eden anası gibi, İlâhî Aşka ulaşım veyaşayış gibi tâlim-terbiye gerektiren konularda da hizmetini gören Muhammedî Mürşidler olacaktır.

Zaten Yunus Emre Hazretleri insanların farklılığını dışlarında kalışta görür. Eriyip akıp Hakta ve hayırda buluşup-bilşip bile olanlar Hakk Erenler sayar ve onlara asla halktan üstünlük ve kudsallık vermez.
Gerçek-Hakk Erenleri ise “Hızır hazır sen hazırsan” güzelliğinde görür :



Bilir misiz ey yarenler gerçek erenler kandadır
Kanda baksam anda hazır kanda istesem andadır…

Bilir misiniz ey can dostlarım! Gerçek Erenler nerededir?
Nereye baksam orada hazır nerde istesem orada hizmettedir.



Ancak kişinin kendiside temiz bir saflık içinde ciddiyet, samimiyyet
ve gayret göstermelidir.
Yoksa havanda su döğer..


Çeşmelerden bardağın toldurmadan korısan
Bin yıl anda turursa kendi tolası değil…


Herkese selsebil akan çeşmelere varıp kalb bardağın doldurmazsan ve yanına bırakırsan bin yılda ayrılık içinde beklese bardak kendi gidip de dolacak değildir. Sünnetullah olan Allah Teâlâ’nın kulluk imtihanı kanunu, tavır ve tarzı böyledir bu âlemde…

Yunus Emre, insanoğlunu mutsuz kılan ana problemleri ele çözüm yollarını İlâhî doğuşlarla anlatıp kafa ve kalb mutluluğuna ulaşmasına hizmeti esas alır.
Doğumu, hayatı, ölümü ve ötesini halk diliyle halka anlatır.
Zulmün her türlüsüne baş kaldırıp ezilenin yanında yer alır.

Mezar kapısını kapatıp ölümü öldüremediği için ölüm korkusuyla inanan insanoğlu için kendi özünden de yakın olan Yaratıcıya inanarak ölmeden önce ölüp-dirilmeyi ustaca anlatır. Kâinâtın var edilmesinin gerçek sebebi olan “Muhabbet”i ebedî dirilik olarak yaşar ve yaşatır:


Niçe ki ben seni sevem ecel eli irmeyiser
Kaçan sunar Azrâil el, ben seni canlanurısam.


Ben Sen’i gerçekten-yürekten seversem, bana ölüm-ecel eli asla ulaşamayacaktır.
Nasıl olur da ölüm meleği Azrâil, benim canımı almak için el uzatabilir?
Yaşarken cehâlette ölüp Kemâlâtta Sen’inle dirilmişsem ki Sen ebedîsin Yâ Rabb!
Fenâfillahı hayal edenlere mevcud hâlini söyler…


Coşkun bir Hak Âşığı olan ve yaşadığı aşkı anlatan Yunus Emre Hazretleri bin bir telli saz gibi her telden inler durur.
Yarım nesfeslerin ard arda eklenmesinin toplamı ve bir kulluk oyunu olan ömrün, çabucak uçup gitmesine üzülüp yanar:


Geldi-geçti ömrüm benim ş’ol yil esüp geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi ş’ol göz açıp yummuş gibi...


Yunus Emre Hazretleri, aslını ve ana formülünü (H2O) yaratanı asla unutmadan tıpkı bir damla su gibi;
Bazen donar:


Kogıl dünya bezeğini, bu dünya yildür ya hayal
Ne kılısar bize vefâ çünkü pusudadır zevâl…


Bırak-terk et şu yalan dünyanın süsünü-püsünü!
Bu dünya ya esip geçen bir rüzgâr-yeldir veya o bile değil bir hayaldir.
Zevâlin (bu dünyadan yok olup gidişin) bizi pusuda bekleyip durduğunu görüp dururken bize ne vefâsı gösterebilecekmiş?

Bazen erir-akar-coşar-çağlar sular olur:


Daşdun yine deli gönül sular gibi çağlar mısın?
Akdun yine kanlı yaşum yollarımı bağlarmısın?


Eriyen yüreğinde muhabbetin rahmete dönüşüp çağlayanlar gibi gözlerinden fışkırışı, yol kesen seller olup kendi yollarını bağlayışı ve Dost’un Dostu Dost dervişin ağlayışı anlatılır…

Buharlaşıp-arınıp-kanatlanıp gökyüzüne yükselişi, Hak Erenler kümesinde bulut oluşu ve kendinden kendine deyişi:


Karlı dağlarun başunda salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benüm içün yaşın yaşın ağlar mısın?..

Karlı dağların başında salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benim için gizli gizli-içli içli ağlar mısın?..



Buz, Su, Buhar, Bulut olurken aslı olan H2O, yani “İnsan” oluşun hepsininde temelinde olduğu gerçeğini hârika zevk edişi…

Bütün bu olanların iç âleminde oluşunu ve Özün Zevkini sözle eyler:


Girdim gönül şehrine, taldum anın bahrına
Işkıla gideriken iz buldum can içinde…

Bu izümi izledim sağum solum gözledim
Çok acayibler gördüm yoktur cihan içinde…



Enfüsündeki İlâhi İlim denizine dalışı, aşkla Seyr ü Süluk edişi ve “Şah damarından yakın” olana giden Muhammedî İz’i buluşu…

Ve insan kalbinin madde-mânâ arakesiti ve diri Kâbe oluşunu en içteki can ın içinde canı yaratan götüreni izi buluşunu Kur’ânî delili buyuruyor:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Resim
Kullanıcı avatarı
kuloglan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 156
Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen kuloglan »

Yunus Emre azîzin Kuddise Sirruh hayatı pek belli değildir.
Eğer şu Şiirin ona aitliği kesinleşirse(eskiden sahih kabul edenler çoktu) hayatı daha açığa çıkar.
Çünkü şiirde geçen 2 şahsın hayatı daha çık biliniyor.
Özellikle Baba Barak'ın.
Saltuk'tan Barak'a Barak'tan Tapduk'a oldu bu nasib
Çün Yunus nice pinhân olam
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/118-119kr.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Değerli Kuloğlan kardeşim, sizin bilgilerinize vakıf değilim. sizin bilgilerinizide Bizlerle paylaşırsanız sevinir aydınlanmış oluruz. Anasayfadaki eserleri okuyordum. Eserlerin şerhini yapan Latif Yıldız Hocamın aydınlatmasıylada aydınlanmış oluyordum. Bu aradada foruma taşıyarak siz değerli kardeşlerimle paylaşıyorum.

Sevgi ve saygılarımla...
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’DE AŞK ve ÂŞIK


Yunus Emre Hazretleri, İlâhî Aşkı bilmeyi, bulmayı ve olmayı insanoğlunun mânâ âleminin tümü sayar.
Ancak onda aşk bir kuru laf asla değildir.
Bir lokma yenilen ekmek,
Bir yudum içilen su,
Bir nefes alınan hava,
Dondurmayan ve yandırmayan bir kıvılcım,
Göze ışık,
Kulağa ses ve her şeydir.
Âşıkça yaşayışta…
Dervişçe deyişte…


Âşıkların hâlini âşık olanlar bilir
Âşk gizli bir haznedir gizli gerektir esrar…

Niderim bu dünyaya aşkını verdin bana
İçim dışım nûr oldu hezar zeban oldum ben…

İstediğimi buldum, âşikâr can içinde…

Yunus’tur aşk âvaresi
Biçareler biçaresi
Sendedir derdim çaresi
Dermanım soram yürüyem…

Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilim ne divane
Gel gör beni aşk neyledi…


Gerçek Hakk Erenlerden sevgi öğretmeni Yunus Babayı iyi duymak ve iyi uymak aklı ve vicdanı olanların özelliği ve güzelliğidir…

Bu “Sevgi-Muhabbet-Aşk” oluşumunu ve yaşanması gereğini tüm insanları sevgiye çağırarak ilan eder :


Gelün tanışık idelüm
İşin kolayın tutalım
Sevelüm sevilelüm
Dünyaya kimse kalmaz…


Ey İnsanlar!
İşlerin en güzeli ve doğrusu olan bir işte buluşup-bilişelim.
“Sevelim – Sevilelim!”
Zâten her yaratılan gelir-geçer de bu dünyaya kimse kalmaz…


Muştulayın âşılara, bu ışk ulu devlet olur
Işk kime kim değdiyise, canında bil işret olur.


Müjdeleyin âşıklara ki bu aşk en ulu en ulvi devlettir.
Çünkü aşk kime bulaşırsa ateş gibi onu yakarda canında çılgın bir cünbüş başlar. Hıçkırıkla kahkahanın ara kesitinde ibret-hikmet işretini seyir olur…

Yunus Emre Hazretleri, sevgisiz yaşayanları; ölü leşlere, kara taşlara ve soğuk kışlara benzetir…
Tarikatlardaki seyr ü sülukun neticesi olan kemâlâtın ve aslında dinin de, ancak her nefesle diriliğini yenileyen İlâhi Aşkla olacağını duyurur:


İy âşılar iy âşıklar Mezheb-ü din ışkdur bana
Gördi gözüm dost yüzüni yas kamu düğündür bana..


Ey Âşıklar! Ey Âşıklar! Benim dinim de mezhebimde aşktır
Benim gönül gözüm Dost’u gördü, artık herkes yas tutsalar da benim için düğündür.


Din ü millet sorarısan âşıklara din ne hacet
Âşık kişi harabdur aşk bilmez din diyânet


Âşıklara din ve milletini sorarsan, onlar İlâhi aşkla benlikten harab olmuşlardır. Zâten gerçek aşk halkın anladığı anlamda din ve diyanet koymammış hepsini sözden öze indirmiş ve bizzât yaşayışa sokmuştur.

Aşksız ve sevgisiz dini yemin ederek kabul etmez:



Bu cümle âlem sevdügi din ile imandurur
Işksız gerekmez vallahi şol diniyle imanı…


Herkesin çok sevdiği şey diniyle imanıdır.
Ancak benim için aşksız dine de imana da gerek yok.
“Muhabbetten Muhammed doğar” ı ne güzel duyuruyor…

Zâhiri yüz dininden Bâtını öz dinine geçiş oluşumunu aşk olarak anışı…
Parmak-yüzük gibi “İle” likten-ayrılıktan, et-tırnak gibi “Bile” liğe ebedi kavuşmaya ulaşınca felah buluşu:


Dadarsın aşk dadundan, geçesin zâhir dinden
Ayrılığın adından ol vakit kurtulasın…


Kaba sofuluğa karşı olmakla beraber kimsenin de dinine diyanetine söz etmez:

Bular geldi tapuya şeriat tutdı turur
İçerü girübeni ne varın bilmediler…

Dört kitabı şerhinden asidür hakikatte
Zîre tefsir okuyup ma’nisin bilmediler…


Bazı kimseler İlâhi huzura durup Şeri’at üzere dava ederler fakat ne olduğunu da bilmezler ki yapalar.
Çünkü, tefsir okuyup da mânâsını bilmeyenler Tevrat, İncil, Zebur ve Kur’ân’ı şerh edip açıklasalar isyan etmiş olurlar…


Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek
Sen derviş olamazsın…


Buyurarak övdüğü gerçek dervişleri, Erenlerden bilen Yunus Emre Kaba ve ham sofuluğu yerlere vurur:


Danişmend okur dutmaz
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüt işitmez
Sağır heman olısar…


Din adamı gözüküp, hâşâ peygamber yerine vâris gibi oturup da halka rahmet yerine zahmet verenlere:

Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldı…


İlim adamı gözükür ve söyler ama bildiğini işlemez.
Dervişlerin hâllerini yaşamaz.
Bu kalabalık öğüt de dinlemez.
Sanki hepsi de sağır olmuşlar.


Kılursun riyâ namaz
Yazugun çok hayrun az
Dinle neye varur söz
Cehennemden bitersin..


Kıldığın halka gösteriş namazı.
Şerrin çok hayrın az.
Sözün sonucu şu ki sen cehennemden de beter ve fenasın..

Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

sev-guzel yazdı:YUNUS EMRE’DE AŞK ve ÂŞIK


Herkesin çok sevdiği şey diniyle imanıdır.
Ancak benim için aşksız dine de imana da gerek yok.
“Muhabbetten Muhammed doğar” ı ne güzel duyuruyor…

Zâhiri yüz dininden Bâtını öz dinine geçiş oluşumunu aşk olarak anışı…
Parmak-yüzük gibi “İle” likten-ayrılıktan, et-tırnak gibi “Bile” liğe ebedi kavuşmaya ulaşınca felah buluşu:


Dadarsın aşk dadundan, geçesin zâhir dinden
Ayrılığın adından ol vakit kurtulasın…
Yunus, sen-ben, kul-sultan ayrımını kaldırmıştır. Ezel ile ebed, onun için dün ile bugün gibidir. O, bu dünyayı şöyle bir görmek için gelmiş, görmüş ve geri ezelî vatanda yaşamaya karar vermiştir. Ama onun buradaki yaşayışı da Hakk'a teslim olmuş bir yaşayıştır, Cennet'lere bedeldir.

"Kullarına va'deyledi, yarın Uçmak verem dedi
Ol dostların sevindiği, yarınım bugündür bana.

Yunus seni din edindi, din nedir, îmân edindi
Âşık bugün-yarın n'olur, işi budur önden sona." (41)

Aslında evrendeki herşey, Allah'ın bilgisi, plânı ve iradesi dahilinde olmaktadır. Evrene bakarken bu bilinçle bakmak gerekir. Olayların ve varlıkların gerisindeki gücü iyi tanımak gerekir. Ayağınıza bir taş değdiği zaman veya birisi bir taş vurduğu zaman taşa kızıp onu dövmenin, parçalamanın bir mantığı olur mu?

"Hiç kimesne kendinden hâlden hâle gelmedi
Cümlemizin hâlini ma'şuk eder mukarrer." (46)

Öyleyse her şeyin Hakk'tan geldiğini bilerek olaylara, yaratıklara belli bir hoşgörü ile bakmalıdır. ALLAH C.C her şeyi yapandır ama, gerek yaptıklarını gerekse insanların gözünü perdelemiştir. Görebilenler için ALLAHIN C.C. gerçeği apaçık ortadadır, göremeyenler için ise asla farkedilmeyecek kadar perdeler altındadır. Âşık, bu perdeleri kaldırmıştır ve her şeyi apaçık görmekte, gördüklerinin ise çok azını söylemektedir.
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Gitti bekler mürveti
Binmişler birer atı
Yidüği yoksul eti
İçtiği kan olısar…


Konuşmasına bakarsan insana uygun işleri yapmak yiğitliği olan mürüvveti kendi malı sayan ve her birinin bir hile atı olan soyguncular tuzaklarına düşen halkın etini yiyip kanını içmekten bıkmaz-usanmazlar…

Hele bu gün ülkemizde binlercesi türeyen ve her kılıkta gezip hak sözün düşmanı olup halkı ezenler için ise:


Söylerisen sözüm savaş
Söylemezsem ciğerüm baş
Cihan toludurur kallâş
Her birinden bir taş gelir..


Bunlara karşı halkın yanında olduğum anda savaş açıp düşman bilirler.
Söylemez de içime atar isem ciğerimde yarlar baş verir, yüregim yanar.
Bu hileci-kalleşler o kadar çok ki sanki dünya dolusu.
Her taraftan taşa tutan bu hergele sürüsünden el aman…

Anadolu halkımızı uyarıp bilinçlendirmeye çaba sarf eden Yunus Emre, Hükümdar-Sultan sofrasın da oturup sözüm ona aşktan dem vuran resmî tasavvufçulardan net olarak ayrılır.
Halkı sistemin yaratılış sebebi olan “SEVGİ” de buluşup bilişip birleşmeye çağırır.
Halka korku saçan ne dini kabul eder ne din adamını ne de zalim insanı..
Umut ve sevgi, onun tek ve gerçek Aşk Yoludur.

Hakk Teâl⒠nın dünyasında Herkesin parmak izi gibi kendine mahsus bir sevgi damarı yaratıldığını ve insanın lâzım ve lâyık olanı seçip almasını öğütler :


Çalabın dünyasında yüz bin türlü sevgi var
Kabul et kendüne göre hangisi lâyıktır.


Derunî duyguların Can Coşkusunu en üst düzeyde “Işk-Aşk” olarak yaşayan Yunus Emre Hazretleri;
Kâinâtın en Kudsal Muhabbet mâbedi olan insanın, gönül de denilen Kalb Kâbe’sini,
Sevgi kıblesini,
Sûret Kâbesi ile Sîret Kâbesi’nin kıyasını,
“AŞK” la buyurur:


Ne sultan ne baylardasın, ne köşkü saraylardasın
Girdin miskinler gönlüne idündün durak Çalab’ım

Gönül mü yiğ Kâbe mi yiğ, ayıt bana aklı iren
Gönül yiğdirür zîre kim gönüldedir Dost duragı


Yâ Rabb!
Sen, ne dünya sultanlarında ne beylerdesin, ne de saraylarındasın,
Sen, oynanan kulluk imtihanı oyununda bu âleme ilgisiz kalan sâkin miskinlerin-gariblerin kalbinde-gönlünde durak kıldın.

Aklı eren bana söylesin gönül mü daha kıymetli-değerli yoksa Kâbe mi?
Elbette gönül faziletli zira ki, gönüldedir şah damarından da yakın olan.
Kâbe Hâlil aleyhisselâm yapısıdır, Sûret Kâbesi’dir.
Kalb ise Celîl Celle Celâlihu yapısıdır, Sîret Kâbesi’dir…



Işk imamdur bize gönül cemaat
Kıblemiz Dost yüzüdür daimdür salat..


Aşk, iç duygularını hayata taşıyabilenlerin ardında buluştuğu İmamdır.
Gönlünün sesini duyup-uyanlar ise cemâatıdır.
Kıblemiz Yaratanın târifsiz yüzüdür.
Hayat namazımız, her nefes zevk edilen aşkı duyuş ve yaşayış şuûrumuzdur.


İşüdün iy yarenler ışk bir güneşe benzer
Işkı olmayan gönül misâli taşa benzer..


İşitin ey Dostlar!
Aşk bir güneşe benzer.
Tüm canların maddi-mânevi gıda zincirinin başındaki bitkilerin enerji kaynağı güneş..
Isının ışığın vs. anası güneş..
Aşkı olmayan kalbler ise kaskatı taşlar gibi ebedi ölüdürler.
Yaşarken ölülerin ve çarpışan taşların sevgisizlik sahrasında ki savaş vahşeti…
Aşksızlık…


Esritti ışka düşürdü
Ben hamıdum ışk bişirdi
Aklumı başa düşürdi
Hayrı şerden seçer oldum..


Dost beni sarhoş edip aşka düşürdü.
Zehir-zıkkım ham çağlalar gibiydim muhabbet güneşiyle olgunlaştırıp-pişirdi.
Bal baklava gibi tatlı etti..
Aklımı başıma toplattı.
İlâhi İlimle öğretimini ve Resûlî edeble eğitimini emredip-uygulattı da iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırt edebilme iradesine ulaştım…


Işk nefs iline akdı
Ne buldıyısa yakdı
Kibir kal’asın yıkdı
Anda çok savaş oldı…



Aşk; Dünya hayatındaki her türlü eşya, olay, zaman ve zann oyununa ayak uyduracak şekilde proğramlanan ve negatif olana uymamakla emredilen “Nefs” Ülkesine güneş gibi doğunca her karanlığı boğdu, her yanlışı yaktı ve aklı aydınlattı.
Kişinin Kulluk imtihanı oyununda kendinse geçici ve izâfi olarak verilen “Benlik Kibri”nin kalesini yıktı ki gerçek “Ben!” diyenin sistemin Ulu Ustası olduğu bilinsin ve de şâhidi olunsun.
Ama sakın bu işleri kolay sanma bu iç savaşlar çok ve zordur…


Işk aldı elim benüm
Gösterdi togrı yolum
Hakka şükür kim hâlüm
Bayagıdan hoş oldı…


Ne zaman aşk elimi bir yakaladı, en doğru yol olan Sırat-ı Müstakîmi gösterdi.
O gündür bu gündür çok şükür ki hâlim eski bayağı-rastgele hâlinden çok hoş-beğenilir oldu…


Eğer ışkı seversen can olasın
Gönüller tahtına sultan olasın…


Hava gibi herkesin yaratılıştan hakkı olan aşka çağrı gerçekten en Kudsal çağrıdır.
Gönülsüzleri gönüllü olduğunun farkına varmaya , gönüllüleri aşkı-muhabbeti yaşamaya dâvet Dost Duâsıdır…
Canın ceryanı - elektiriği aşktır.
Canının farkına varan Âşıktır.
Âşık ise gönüller ülkesinin Kul iken Sultanı olandır…


YUNUS seni seveliden beşaret oldı cânına
Her dem yeni dirliktedir, hergiz ömrin eskitmeye..


HAKK Dost!
Yunus Emre’n seni sevdiğinden beri Canına, Cânân’la “Bilelik Müjdesi” yerleşti.
Her nefes verişte yok olur.
Her nefes alışta Hakk’ la var olur.
Her an yeni bir düzen, kimlik ve var oluş içindedir.
Şe’enullahta “Kün! feyekün.”e iştirak…
Asla, katiyen ve hiçbir sûrette ömrünün eskimesi ve yok olup gitmesi söz konusu değildir.
Çünkü Koca Âşık,
Azîz Hocam,
Yunus Emre’miz Hakk Teâl⒠nın şâhidi şehidler gibi ebedî diridir hamd olsun!
Rahmetlerle Es Selâm ruhuna olsun!
Himmeti bize var olsun!...


Bende baktım bende gördüm
Benim ile ben olanı
Bu surette can verenin
Kim idüğini bildim ahi.


Benim ile “Ben” olanı, bende aradım bende buldum.
Bu ben-beden sûretinden çıkan Ben-Can’ın kim olduğunu bildim kardeş…


Ben isteyip buldum anı
Ol ben isem ya ben hani
Seçemezem andan beni
Bir kezden ol oldum ahi.


Ben istedim buldum O’nu. Ancak, O ben isem ben hani nerdeyim?
Kimin kim olduğunu seçemezken aynanın ardında bir anda “O” ndan olduğumu anladım kardeş…


Ma’şuk benimledir bile
Ayrı değil kıldan kıla
Irak sefer benden kala
Dostu bunda buldum ahi


Ben Âşığım ve Mâşuğum da benimle et-tırnak gibi “Bile”dir.
Ve benden kıl kadar bile ayrı değildir.
Onun için benim, bende ve her yerde olanı aramak için dışarılara bakmam ve aramam olamaz.
Ben Dostumu kendimde buldum kardeş…


Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm…


Buyurarak ise üryan olan Mevlâ’mıza ben teni giydirir Yunus Baba..


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

“İnnema emruhu iza erade şey'en ey yekule lehu kün fe yekun : Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.” (Yâ Sîn 36/82)

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Sevginin muhabbete ve muhabbetin de aşka dönüşümü ve tek Dost’u seçiş ve seviş..

Her da’viden geçen kişi
Dost’tan yana uçan kişi
Işk şerbetin içen kişi
Geh esrük geh mestân ola…


İnsan hayatının devamına esas olan “Olsun! Olmasın!” Benlik davalarından geçip, Aşk şarabını içip de “Olan” ı olduran Dostu bulan kişi bazen serhoş bazen de zilzurna-körkütük sarhoş olur.
Her yer ve herkes Yâr keser.


Ölmez ışk bilişleri
Esrük meclis hoşları
Daim bunların işi
Çeng ü şeşte rebabdur…



Aşkla diri âşıkların aşkları ölmez.
Onlar sarhoş meclislerin en has ve hoşlarıdır.
Zâten bunların işi çalıp söylemektir.
Saz âletleri her kese mahsus çeğ, şeş, rebâb gibidir


Bir sâkiden içdük şarab Arş’dan yüce meyhanesi
Ol sâkinin mestleriyüz canlar onun peymanesi…


Biz Âşıklar madde-mânâ arakesiti gibi olan Arş’tan da yüce meyhânesi olan Sâki’nin şarabını içtik. O Sâki’nin-Yâr’in kadehi özümüzdeki canlarımızdır ve içindeki şarabı, şah damarımızdan da yakınımızdır …

Aşk âlemlerin-evrenin aslıdır ve her şeyi olan var oluşluğunun özüdür:


Işkı seve âşık gerek
Ne olısar ışkdan yiğrek
Işktır yire göke direk
Kalanı hep söz öküşi…


Aşkı; bilen, bulan ve olan âşık gerek.
Aşktan daha iyi ne olacak?
Aşktır yere-göğe direk.
Geri kalan boş laf çokluğu…


Bu yir ü gök ü ferş ışk dadıla kayımdurur
Bünyadı aşkdur âşıka her bir arada eli var…


Bu yer yüzü- gök yüzü, arş-ferş aşkın tadıyla dâima aykata durabilir.
Aslı-temeli aşktır, onun için âşıkların her yerde enterkollekte elleri vardır.

Yunus Emre Hazretleri, âşıkları aşk denilen kıldan ince kılıçtan keskin tel üzerinde yürüyen canbazlara benzetip her Ârifin aşkı anlayıp da bu yola düşemeyecegini, düşse bile kıl kadar ince ve hassas yolda yürüyemeyeceğini buyurur:


Ol geçidün korkusu uş beni yoldan kodı
Geçmez degme ârifler köprisin kıldan kodı…


Cehâletten kemâlâta, ahmaklıktan âşıklığa, hayvanlıktan insanlığa ve insanlıktan Sultanlığa geçiş köprüsü olan Sırat Köprüsü vay beni bu yolda yürümekten korkuttu.
Sistemi kuran Usta da zâten Aşk Köprüsünü kıldan ince yaptı ki ancak çok iyi anlayan ârifler kıymetini anlar da canını dişine takıp yürür…


İnce Sırat Köprüsü sıfat imiş bu yolda
Dost’a giden kişinin topraklıkdur çâresi…


Samimiyet ve ciddiyetin sermâye olduğu bu yola Sırat Köprüsü denilmesi vasfını anlatmak içindir.
Yoksa bu yolun aslı-astarı Dost’a giden kişinin kendini bu yolun toprağı yapıp benlik derdinden kurtulmasıdır.


İlâhi Aşkı bilmeyi, bulmayı, olmayı ve yaşamayı hayat yolu kabul eden Hazreti Yunus Emre:


Hele biz bu yola gelmedik riyâ ile
Bu melâmetlik tonın bizümle geyen gelsin…


Hele bize bakın ki biz bu yola riyâ ile gelmedik, bu melâmetlik donunu bizimle “İle ve Bile” olup giyenler gelsin.
Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak, tüm iyiliklerini gizleyip kötülüklerini ortaya sererek yaşamak.
Hakk Teâlâ’nın bildiği halkın bilmediği yaramazlıklarını teşhir ederek kimseyi iyiyim diye yanıltmadan dost doğru yaşamak…
Hayatta yaşamanın ana amacını ise: Halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu İlâhi Aşkın ana yasası bilip melâmet miskinliğini esas alır.


Ben gelmedim da’va içün benim işim sevi içün
Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmaya geldim…


Ben bu âleme insanlara karşı benlik davası etmek için gelmedim.
Benim işim gücüm sürekli sevgi ve muhabbetle yaşamak ve yaşatmaya hizmet etmektir.
Sistemi var eden Dost’un evi insanların gönülleridir.
Onun için ben kırık gönülleri onarmaya ve karanlık gönüllere Muhammedî Güneş ile aydınlatmaya hizmet için geldim…


Tag ne kadar yüksek ise yol anın üstünden aşar
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterdi vü hoş eder…


Bir dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun tepesinden geçer.
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir de ne güzel işi işler.
Hayatta insanların derdleri-problemleri ne kadar çok ve çetin olursa olsun bir çözümü-çıkış yolu elbette vardır.
Arzu edilen bir yere varamayış yolunu bilemeyiştendir.
İlâhi Aşkın erişim-ulaşım yolu olan nefis ve kalb Kemâlâtında ve kişinin rüşde ermesinde hizmet Hakk Erenler için en Kudsal görevdir.

Korkudan umuda taşımada köprü amca koşuda yol ve samimiyette herkese yetecek kadar yiğit yürek Yunus Emre Hazretleri..

Halk içinde HAKK Teâlâ ile oluş neşesini elden ele dilden dile ileten Yunus’ların ruhu şâd olsun İnşâallah…

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka meta’larun satar
Yükü gevherdir tuz değil…


Hazreti Yunus Emre İlâhi Aşkın kaynağı olan Allah Teâlâ Dağından kaynayıp Yunus Emre çeşmesinden akan damlalar gibi aşk meşkini birbiri ardınca dökerek sanki ballar ve yağlar hâlinde Hakk’ın halkına buyur etmekte, Hakk’ın malını Hakk adına halka ikram etmektedir.
Bu Birlik Bezirgânının- Tevhid Tüccarının malı ise basitçe tuz sanılmasın gevherdir.
Gevher ise;
Akıl ve edebdir.
Asıl ve nesebdir.
Elmas, cevher, inci ve mücevherdir.
Bir şeyin künhü ve esasıdır.
Hakikatın Hakk’ıdır…

İlâhi Aşkın hedefinde Cemâlullahı bilen Hazreti Yunus Emre:


Seni gören kişiye ne hâcet hûr u kusur
Seni sevmeyen cana tamudur cümle makam…


Yâ Rabb! Senin Cemâlini görene hâcet yok cennet hurisine ve köşklerine…
Seni sevmeyen ve İlâhi Aşkından habersiz yaşayan can ise her zaman her yer her hâl ve makamda zaten cehennemdedir…

Hazreti Yunus Emre;
Bizim “Üzme! Üzülme! Sev! Sevil!” diye anladığımız ve hamd olsun yaşamaya çalıştığımız İlâhî Aşkı ve Muhammedî Muhabbeti “İnsana hizmet insanı yaratana hizmet!” kabul eder.
Maddî ve manevî tüm yaratılanları; insanı, İnsan-ı Kâmil hâle getirmeye hizmet için görür.
Beden başlı egoistliği-bencilliği ve bundan doğan tüm kötülükleri reddeder.
Yerine Melâmetin miskinliğini-alçak gönüllülüğünü oturtur.
Tüm yaratıkları gönül kıblesinden kaldırıp diri kâbesinde Allah’ı görürü gibi ve Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in uygulayıp emrettiği şekilde kulluk eder.
Bu âlemde kimseyle paylaşamayacağı bir şey yoktur sevgi ve muhabbetten başka.
Sevgi ve muhabbeti halk ile Hakk Teâlâ arasında Kemâlât Köprüsü bilir.
Yakın olan ile yakın olunanın ara kesitine kurar Sevgi Köprüsünü:


Beni benden alana ermez elim
Bir “BEN” vardır bende benden içerü..

Süleyman kuş dilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman’dan içerü



Sevgi ve muhabbetten doğan cana “Cennet” der.

Sevgi ve muhabbete yol vermeyen her engeli ise cehennem üzerindeki Sırat Köprüsü ilan eder.
Kin ve nefretten doğana ise peşin kavuşulan “Cehennem” der…

Hazreti Yunus Emre;
Halk ile Hakk Teâlâ arasında Kemâlât Köprüsü olan emredilen kulluğu- İlâhi Aşk meşkini öğreten ve eğiten Hakk Erenlere sevgisini de sonuç olarak kudsî bilir:


Miskin Yunus bilişeli
Can ü gönül verişeli
Tapduğuna erişeli
Gizli râzum açar oldum…


Melâmetin eşsiz alçak gönüllülük-miskinlik neşesini yaşayan Yunus Emre Hakk Dostu Tapduk Emre Hazretleriyle bilişip, tanışıp ve huzuruna erişince…
Bir kıvılcım alıp yanar dağlar gibi yanıp-patlayınca içindeki gizli İlâhî Sırları halkın hizmetine sunmaya başladığını buyurmaktadır.


Işk ma’şukı Tapduk durur Yunus kuldur o kapıda
Gedâlara lûtf itmek her kaidedur sultana…


Aşkın en çok sevileni Tapduk Emre Hazretleridir.
Yunus Emre’m ise onun kapısında hizmetçisidir.
Fâkir-miskinlere lütf ile ikram etmek, Rabbımız Teâlâ’nın ve O’nun Dostlarının da yapa geldiği işlerin kurallarındandır.


Akar sulayın çağlaram
Derdlü ciğerüm dağlaram
Şeyhum anuben ağlaram
Gel gör beni ışk neyledi…


Ben yürürem ilden ile
Şeyh sorarım dilden dile
Gurbette halüm kim bile
Gel gör beni ışk neyledi…

Esridi Yunus’un canı
Yoldayım illerüm kanı
Yunus düşde gördi seni
Sayru musun sağlar mısın?..


İlâhi Aşkı neşretmek için diyâr diyâr gurbet eller gezerken özlediği
Şeyhi Tapduk Emre Hazretleri için :
Sular gibi çağlayıp gezdiğini, hasretle ciğer dağladığını ve İlâhi Aşkı ile Hocasını nasıl özlediğini veciz ifâdelerle buyuruyor.

Köyden köye Anadolu Ereni Hazreti Yunus Emre her yerlerde nasıl ve yalnız hasret çektiğini İlâhi Aşkın neler ettiğini, herkes işi-gücü, çoluk-çocuğu ile uğraşırken gurbette hasret hâlinin kendine mahsus olduğunu buyuruyor…

Yunusun canı İlâhi Aşk ile sarhoş oldu da yollara düşüp dağlar aştı gitti.
Yollarda Şeyhinin ilini hani nerede diye sormakta.
Ve:
“Ey Şeyhim Tapduk Emre Hazretleri!
Seni düşümde gördüm hasta mısın? Sağ mısın, sıhhatin yerinde mİ?” diye sormakta âşıkça…

Mânevî aşkın köprüsü olan Mecâzi aşkı da yaşayan Yunus Emre Hazretleri normal insanlara göre çok karmaşık görünen âşık gönlü ve ömrüyle elbette güzelleri sevmiş âşık olmuş ancak çok yüksek çekiciliği-cezbesi olan İlâhi Aşk onu koparıp sürüklemiştir.
Evi, evliliği ve evladı bile olamadan rüzgâr gibi yersiz-yurtsuz esip geçmiştir…


Kime gönül virürisem benümile yâr olmadı
Hâlim bilip derdüm sorup bana vefâdar olmadı

Hak’tan meğer takdir idi âşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin aşka giriftar olmadı…


Beyaz ışığın tüm renkleri yuttuğu gibi tüm aşkları yutan İlâhi Aşkın içinde olan rengarenk sevgiler ve aşklara nasıl tutulduğunu ve çilelerini çektiğini buyuruyor.
Gerçek sevenlere gereken gerçek sevilenlerin, insanlar içinde çok az olduğunu, Yâr olmadığını, ilgilenmediğini ve bir vefâ bulamadığını anlatıyor…
Hakk’ın takdiri ile bir ceylan gözlü güzele gönlü takılan Yunus Baba, Zâhiri Aşkının da halk arasında seçme değerde olduğunu ilan edip Bâtınî Aşka bu yollardan ulaştığının ip uçlarını sergiliyor..
Sevgilden ayıran oldu bana sevgili…

Madde ile mânânın, somut ile soyutun ve zâhir ile bâtının ara kesitinde, Rahmetenli’l-âlemin olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’i bilen ve bulan Yunus Emre Hazretleri;
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in; mânâya bakan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aslından duyduklarını ve maddeye bakan Abdullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aynasıdan uyduklarını O’nun aşk, neşe, tad ve tazeliği ile öz özelliği ve güzelliği içinde halka sunar.
Özsüz söz sahibi sözüm ona entellektüel hümanist geçinenlerin halkın içine inemeyecekleri için asla bulup ulaşamayacakları Hazreti Yunus Emre;
Mekansız, zamansız ve zansız olarak Şah Damarı’ndan yakın olan Hakk Teâlâ ile her yer, her an, her hâl ve herkesle Biz Bileliği Tevhidinde yaşar.

Bir “BEN” vardır bende benden içerü…


Bu tılsımı bağlayan
Cümle dilde söyleyen
Yere göğe sığmayan
Girmiş bu can içinde…


Bu gizli sırrı ortaya koyan ve sırrını herkese kendi diliyle yüreğinde söyleyen ve yere göğe sığmaz iken insan canından yakınım diyen Hakk Teâlâ…

İş bu vücudun şehrine bir dem giresim gelür
İçindeki Sultanın yüzün göresüm gelir..


Şu muazzam Vücud Ülkesine ve gönül şehrine- Kalb içindeki fuad’a- bir an giresim gelir.
İçindeki Habli’l verid denen insanı var oluşa bağlayan tek ipten de insana yakın olan Sultanlar Sultanı’nı görmek isterim.


Gel ırak isteme anı
Canından içeri canı
Seninle bile turanı
Görmeyen bî basar durur…


Ey insanoğlu!
Gel sen Yaratan Rabb’ını ıraklarda sanma.
Ki O, senin canıyın içinde olan ve canı da yaratandır.
Parmak-yüzük gibi “ile” değil, et-tırnak gibi her zaman her yer ve her hâlde seninle “bile” olandır.
Bu üryan olanı göremeyen ise mutlaka gözsüz kör veya bakar kördür.

Hazreti Yunus Emre böyle buyururken Kur’ân-ı Kerîm âyetlerini açıklamaktadır ki:


إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
“İnneni enallahü la ilahe illa ene fa'büdni ve ekimis salate li zikri : Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Tâhâ 20/14)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Ne yüriyem hod ne irem ne uzak sefere varam
Çünki dostu bunda buldum ayruk neye seferim var?..


Nereye yürüyeyim, nereye erişeyim ve ne diye uzak seferlere çıkayım.
Çünkü Dost’u en yakınım olan bende-kendimde buldum.
Hakk’tan gayrısına artık-bundan sonra kıblem olamaz artık…

İnsanın dünyasında dininde ve âhiretinde kafa ve kalbin Muhammedî Mutluluğunu esas alıp daima Hakk’a-Dost’a gidişin türküsünü çağırır bize:


Gel gidelim can turmadan
Sûret terkini urmadan
Araya düşman girmeden
Gel Dost’a gidelim gönül…


Ey gönül!
İnsanoğlu için kâinâtta yaşayışın olmazsa olmaz şartı olan canın yakıtı nefesler durmadan,
Ve sîret olan bu can kuşu, sûret olan kanlı kafesi terk etmeden,
Hakk Teâlâ ile araya, engel olacak her şey-düşman girmeden,
Koşarak gittiğimiz ölüm köprüsüne, Dost’a kavuşmak için koşalım…

Hazreti Yunus Emre’de;
Cehâlette ölüp de kemâlâtta dirilen ve Aşkullah’a ulaşan insanoğlu için ölüm canın kabınadır.
Can daim diridir.


Aşk gelicek cümle eksikler biter
Bitmez ise ko ki kalsın ne çıkar…


Mecâzi ve ilâhi aşkın ulaştığı kişide her çeşit eksik ve ihtiyaçlar kalkar.
Sanki elektiriğe ulaşan âletler gibi göz, kulak, akıl, kalb vs çalışmaya başlar.
Aşka inanmayanlar derse ki:
“Olmaz böyle şey!”
Bırak onlarınki kalsın karanlıkta ve hayal âleminde hakikate ve aydınlığa hasret olarak…


Bu denize düşen ölür dediler
Ölür ise ko ki ölsün ne çıkar…


Aşk denizine düşen dertlerinde ölür zevklerinde dirili ve daha da ölmez iken sığırca yaşamayı tercih edenler derlerse ki:
“ölü öldü!”
bırak ölsün zaten ölü robot idi, bedeni de ölsün ortadan kalksın!

Ya da Yunusça yaklaşımla Aşk denizinde ölen aklın hamlığı, nefsin cehâletidir.
İnsanın ruhunu batırıp boğacak olan bu safranın atılmasında bir zararı söz konusu değil bırak ölsün ki kemâlâta diriliş kulaçları atalım demekte Yunus Emre Hazretleri…
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’DE MELÂMET


Yunus Emre Hazretleri;
Kâmil insanların her an yaşadığı câhillerin ise asla ulaşamayacağı çok kolay, doğru, halkça ve Hakça bir İslam inancının açık seçik hür ve gür sesidir.
Ne dediğini araştırmadan önce okuyanın kendi dinî kimlik ve kişilik değerlerini çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Bir yere varamayışın yolunu bilemeyişten olduğunu anlamayanlar bilinçsiz bir ibadet batağında boğulacaklardır.

Yüz yıllarca:
“Kitab’a yaklaşma yanarsın!” diyen zihniyet çok şükür bu gün Anadolumuzda çocukların bile Kurân’ı okuyup anladığını görse artık…

Yunus Emre Hazretleri;
Hakk Âşığıdır meseleleri melâmet meclisinde Hakça konuşur ve Hakça anlaşılır..

Oruç, namaz gusl-ü hac hicabdır âşıklara...

Derken Şeriatın şartlarına karşı değil hedefin ileride olduğu ve bu şartların özünün yaşanarak aşılması gereken perdeler olduğu anlatılır.


Hak bir gönül verdi bana
Bir dem döner Cebrail’e



Derken de İnasan-kul olarak Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Abdullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yönünden direkt olarak yayın aldığını bildirmektedir.

Bu ise Kur’ân-ı Kerîm’deki “Allah ve Resûlüne; teslim olmak, iman etmek, tâbi olmak ve itâat etmek” emrinin Muhammedî yaşayışıdır.

Yunus Emre tüm canların birliğine inanır ve El Hayy (cc)’ dan kaynak aldığını âşıkça anlatır.


Musa oldum Tûr’a vardım
Koç oldum kurban geldim…

Şimdi adım Yunus durur ol demde İsmail idi
Ol dost için Arafat’a kurban olup çıkan benim…



Her şeyin Nûrullah’tan yaratıldığını insan aklının anlamasını ve yaşamasını ise:

Ay oldum âleme doğdum, bulut oldum göğe ağdım
Yağmur olup yere yağdım, nûr olup güneşe geldim…


Mana denizine daldık, Vücud seyrini kıldık
İki cihan serteser cümle vücutta bulduk…


Mânâ denizine dalınca mevcud oluş seyrini ettik.
İki cihanı baştan başa cümlesini mevcutları var eden gerçek vücuda bulduk.
Buyururken vahdet-i mevcuddan vahdet-i vücuda geçişin ince ayarını yapmaktadır.


Eyyub’um sabrı buldum
Cercis’im ki binkez öldüm..


Cercis : (A.S.) : (Circis) Taberi tarihine göre: İsâ Aleyhisselâmdan sonra gelmiş ve Filistinde yaşamış ve onun şeriatı ile amel etmiş olan bir peygamberdir. Yedi sene içersinde tebliğde bulunarak çok işkencelere maruz kalmış, müteaddid defalar öldürülmüş ve mu'cize ile dirilerek tekrar tebliğ vazifesine devam etmiştir. Kendisine düşmanlık eden kavim ateşle helâk edilmiştir. En sonunda yine Cercis Aleyhisselâm şehid edilmiştir.


Bu tür doğuşlarında kendisini yerine koymadığı tek varlık âlemlere rahmet olan Resûlullah Muhammed aleyhisselamdır.

Muhammed nûrunu gördüm


Gül Muhammed teridir, bülbül dânanın yâridir
O gül ile ezeli cihanda bile geldim

Gökte Peygamber ile miracı kılan benim
Ashab-ı Suffe ile yalıncak olan benim..


Bu şiirlere dikkat etmek gerekir bile olmak, bir olmaktan uzak Resûlullah Muhammed aleyhisselamda “BİZ” oluşun,tek imam ve duyan-uyan cemâtı oluşun aşkın anlatımı vardır.
Muhammedî oluş şûuru ve yaşam nûru…


Gerçek bir melâmet eri olan Hazreti Yunus Emre melâmet miskinliğini aşk kimliği, kişiliği ve garipliği sayar:



Bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garib bencileyin
…

İkiyüzlülük, şekilcilik, alışkanlık, kötülüğü gizleyicilik, gösterişçilik, bencillik vs. kusur ve noksanlarını tek tek sayar ve halka sunar:

Ey bana iyi diyen
Adımı sofu koyan
Acep sofumu olur
Hırka ile taç giyen.


Tekkelere ait hırka ve taç giymekle samimi sufî olunamayacağını buyurmaktadır.

Başıma taç giyindim
halka sofu göründüm
dışıma hırka giydim
içim bir kuru kovan.


Kalb bomboş olmasına rağmen kabını süslemekle de samimi sufî olunamayacağını buyurmaktadır.

Bu dilim zikir söyler
Gönlüm fesad fikr eyler
Hiç böyle mi zikr eyler
Hakkı aşk ile seven.


Dil denilen dışta lisan zikrederken yine dil de denilen içte gönlün karışık işler planlaması Hakk âşığı işi değildir.

Gözüm yolun gözetmez
Kulük işidir tutmaz
Dilim yerinde yatmaz
Davalar kılar yalan


Gözüm Hakk yolunu gözetmez
Kulluk işlerin yapmaz
Dilim de yerinde yatmaz her olur-olmaza dalar
Aslı yalan olan benlik davaları eder durur.


Yunus gümansız bilir
Yalancı yolda kalır
Bir gün maksudun bulur
Gerçeklik ile yalan…


Yunus Hakk’ı şeksiz-şüphesiz bilir
Şüpheli yalancı yolcular ise yolda kalır
Zaten sonunda arzuladığına doğru da yalan d ulaşır..

İkilliklerini aşarak Tahkik Tevhide ulaşan Âşık Dervişliği esas alan Yunus Emre Hazretleri Melâmeti dervişlikle özdeşleştirir:


Dervişlik der ki bana
Sen derviş olamazsın
Gel nedir diyem sana
Sen derviş olamazsın...

Derviş bağrı taş gerek
Koyundan yavaş gerek
Gözü dolu yaş gerek
Sen derviş olamazsın...

Dilin ile şakırsın
Çok mânâlar okursun
Vara yoğa bakarsın
Sen derviş olamazsın...

Kakımak varmışsa eğer
Muhammed de kakırdı
Bu kakımak sen de var
Sen derviş olamazsın...



İşlerin son ucunu Muhammed aleyhisselâm’a bağlayarak onda olmayan kızmak ve öfkelenmek gibi kötü ahlâkı reddedip dervişlik dışına Melâmice atmakta Yunus baba..

Melâmetin nâzik ifade tarzı içinde hakikat türküsü söylerken, diğer taraftan da kendilerine medrese halktan kopuk resmî ve dinî bir saltanat kuran fanatik fetvacıları taşa tutar:


Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir

Derviş Yunus bu sözü iğri-bürü söyleme
Seni sigaya çeker bir Mola Kasım gelir…


Kendisinden iki asır sonra gelen Ebüssuud Efendi, bir şiiri için fetvâ isteyenlere Yunus Emre Hazretlerinin ölümüne ve tekkesinin yıkılıp yakılmasına fetva vermiştir…

Yunus Emre Hazretleri gerçek dervişliğe ve melâmete ulaşanın bu âlemde misafir ve garip olduğunu, ün ve post peşinde olamadığını bildirir:


Acep şu yerde var mı ola
Şöyle garip bencileyin

Gezerim Rum ile Şamı
Yukarı illeri kamu
Çok aradım uçmak tamu
Şöyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın
Hasret uduna yanmasın
Hocam, kimseler ölmesin
Şöyle garip bencileyin…


Rumeli’yi, Şam’ı ve yukarı illeri gezer dururum.
Cennet ve cehennem aradım durdum gurbette, aslımdan ötede..
Kimseler garip olmasın, gurbette hasret ateşine yanmasın ve hele hele kimsesiz olarak yalnız başına ölmesin şu gurbet illerde..
Şu âlemde benim gibi bir garip var mıdır acep?

Derunî bir Dervişliği dağdaki ardıç ağacı ve bir güvercin gibi doğal olarak yaşayan ve yaşatıp çile çekenler içtenlikle katılıp çıkış yolu gösteren Yunus Emre Hazretleri:


Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emr eylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim…


Acısı-tatlısı içi içe gerçeği çiçek açtırır, meyve verdirip tohuma durdurur.
Acı gerçekleri çok az âşık Yunus Baba kadar Melâmet mürüvveti içinde asırlara yazamamıştır.

Çok sevdiği Hakk Teâlâ’ya:


Yâ İlâhî ger suâl itsen bana
Bu dürür anda cevabım uş sana…


Bir isyan değil naz-niyaz neşesinin söylenişidir.

Çün günah murdarların murdarıdır
Hazretinin anı yumak kârıdır..


Günah denilen ve bizim ürettiğimiz kirli işlerin en pisini ancak sen temizleyebilirsin.
Ve bizden bunu Senden dilememizi emretmektesin


Sen gerek lûtf ile anı örtesin
Pes ne hâcet murdarı açıp tartasın


Böylesi pis murdar günahları Senin şanın gereği lütfedip örtmen yakışır.
Bu pislikleri açıp tartmaya ne hacet var?


Sen temâşâ kılasın ben hoş yanam
Hâşâ lillah ey Rabb ül enâm…


Ben senin eserin olarak ateşlerde yanayım da sen seyredesin. Asla-katiyyen-Allah korusun tüm canlıların Rabbı olan Rabbım…

Kendi melâmetini, mürüvvet yiğitliği samimiyetiyle ortaya döküp aff dilemekte ve daha sonra olacaklar için ise:


Geçmedi mi intikamın öldürüp
Çürüdüp gözüme toprak doldurup

Bir avuç toprağa bunca kîl ü kaâl
Neye gerek ey Kerîm ü Zü’l-Celâl…


Bir avuç topraktan yarattığın bana verdiğin doğum, hayat, ölümle toprak göze toprak doldurup da hakkımda bunca sözlere ne gerek var ey Celâlinden ikram eden Rabbım!..

Naz-niyazın Doruğunda:

Arz eyleme uçmağını hiç arzum yok uçmak için

buyurarak arzedilen cennete arzu duymaması ve Cemâlullahı dilemesi zıt gibi gözüken zıtların zevki olan Melâmeti âşıkça anlatır.

Sonra kendisine dönüp en ileri eleştiriyi yöneltir:


Yârenlerinden utanıp günahı gizli işlersin
Yaradan Hâlıkın hazır niçin andan utanmazsın


Etrafındaki insanlardan utanıp da günahları işlerken neden her an hazır ve bakıp duran Yaratan Hâlık Teâlâ’dan utanmıyorsun?

Taşum göynü içüm ham
Dirliğüm budur müdam
Yol varmadan bir kadem
Arş’tan verirüm haber…


Dışımı, olgun hatta gevremiş-göynümüş göstersem de içim ham.
Kemâlât Yolunda bir adım atmadan ta Arş’a ulaşıp hayalî haberler vermekteyim.


Dakındım şeyhlik adın
Kodum Mâşuk tâatın
Verdüm nefsin muradın
Kanı Hakk ile bazar?..


Şeyhlik adını takındım.
Hakk Teâlâ’nın ibadetini bıraktım.
Nefis ne isterse yerine getirdim.
Peki nerede Hakk Teâlâ ile alış-veriş bazarı?..


Miskin ola gör miskin, gide senden kibr ü kin
Rûsigâr gelür geçer sanma kim kalasıdır…


Sendeki şu benlik kibir ve kinini soyun da melâmet miskinliğini giy!
Bu hayat ve her şey rüzgâr gibi gelir geçer sanma ki kalacaklar!..

Aşkın olgun melâmetinde:


İlâhî bir aşk ver bana, kandaluğum bilmeyeyim
Yavu kılayım ben beni, isteyüben bulmayayım


Yâ İlâhî! Bana öyle bir aşk ver ki nerede olduğumu bilmeyeyim, kendimi kaybedeyim de istesem bile bulamayayım ve öylesine Sende yok olayım…

Yunus’un sözleri hak
Cümlemiz dedik saddak
Nerde istersen orda Hakk
Cümle vucutta bulduk…


Tevrat ile İncil’i, Furkan ile Zebur’u
Kur’ân’daki âyeti nûru, cümle vücutta bulduk…


Hem evvelsin hem âhır,
Kamu yerlerde hazır
Hiç mekan yoktur Sensiz…

Hem bâtınem hem zahirem,
Hem evvelem hem ahirem..

Kur’ân okuyan kendi
Kendi Kur’ân içinde
Bu tılsımı bağlayan
Cümle dilde söyleyen
Yere göğe sığmayan
Girmiş gönül içinde…


Fenâfillah sözü edenlere duyurulur!...

Yunus Emre eydür bunu bir dem aşksız olmayayım

Yunus Emre şunu der ki:
Bir an aşksız olmayayım diyecek kadar beraber olduğu aşkın dâr ağacında kendi benliğini sallandırıp:


Aşk dârında beni ber-dâr etsem gerektür.

Öldür nefsin dileğin ilet teneşir üstüne.

Bu kelb nefsin kalasın yıkalım senin ile.


Aşk dâr ağacında kendi benliğim olan nefsimi assam da Hakk’a kavuşsam yeridir ve doğrudur.
Nefsin benlik kalesini yıkıp, yasaklanan hevâ ve hevesini öldürüp ölü yıkanan teneşir tahtasın a yatırsam insanların seyr ü süluk dedikleri işi başarmış olurum buyurarak nefsin kötü huylarını yok etme mücadelesini anlatır.

Derunî Derviş Yunus Emre’de her insan kendini ve kendinden bir şeyleri bulacaktır.
Çünkü o bir gönül insanıdır.
Gönül Şehri herkesin kendi kimlik ve kişiliğinin özel ülkesidir ve orada Rabb’ısıyla baş başadır:

Dostun evi gönüllerdir

Gönüller yapmaya geldim..

Buyururken hasbî hizmeti hedeflediği gönül âleminin dost ve düşmanını bildirirken:


Zulmet dolucak gönüle
Nûr neylesin senin ile…


Bâtılın ve şerrin karanlık yuvası bir gönle hak ve hayr nûru nasıl girecek? Diye sorar.

Pes karanlık nûr ile
Bir hücreye nite sıgar...


Aynı anda ve birlikte karanlık ve aydınlık aynı yerde nasıl olacaklar?

Bir çeşmeden sızan su
Acı datlı olmaya...

Bir çeşmeden hem acı hem tatlı su akamaz.
Dost kapısı doğruluktur.
Sen dost dilersen:


Dost’a varmak dilersen
Ol dikene bas da var...


Buyurarak Aşk Yolunun çilelerle dolu olduğunu ondan canı tatlıların bu yoldan döndüklerini dillendirir..

Ve tüm Melâmet ve Mürüvvet Erenleri gibi dönerde kimseler alınmasın söz kendime söylendi buyurur:



Yunus sözün kime dersün ya kimin kaygusun yersün
Nasihat ele eylersün ya kendün nişe dutmazsın..


Yunus sen bu sözleri kime demektesin.
Kendini bıraktın da kimlerin tasasını çekersin.
Herkese nasihat edersin de ne iştir ki niçin kendin tutmazsın.
İşte gerçek melâmet öz eleştiri ve kendini halkın önünde Hakk Teâlâ için kınama budur.

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’DE MELÂMET MİSKİNLİĞİ


Yunus Emre Hazretleri Melâmeti Fütüvvet coşkusuyla ve nasihat gayesiyle sırada halkın diliyle kullanan öz âşıklardandır.
Esen yelde, öten bülbülde ve cennette bile olsa coşan ırmaklar zikr-i daimi içindedir.


Her bir çiçek bin naz ile
Öğer Hakk’ı niyaz ile
Bu kuşlar hoş âvaz ile
Ol Padisahı zikreder…

Niçin ağlarsın bülbül hey!

Şol cennetin ırmakları
Akar Allah deyü deyü!


Olduğu halde görünmeyene iman ve inanınca görünenle yaşamak ilâhî Aşkın meyvesi…
Keremkârlar korosunda aşk türküsü…
Çocukluğumuzun ilk çığlığı kulaklarımızda hiç susmayan…

Bedensel hayatın izâfi, geçici ve imtihan olduğunu bilen ve bildiren Yunus Baba:


Bu dünya bir lokmadır ağızda çiğnenmiş bil
Çiğnemişe ne durmak ha sen anı yuttun tut

Her nefes kim ayrılır ol kesedendir gider
Çün kese geri dolmaz sen anı tükettin tut

Yüzyıllar hoşluğuyla ömrün geçerse Yunus
Son ucu bir nefesdir sen anı unuttun tut…



Rasûlî rüşde erişi özünde yaşarken, gök yüzünde uçmak sananlara Melâmetin miskinlik dersini vermektedir:

Ben ayımı yerde gördüm, ne isterem gök yüzünde
Benim yüzüm yerde gerek, bana rahmet yerden yağar..


Erenlerin gönlünden gönlüne, elden ele, dilden dile geçen Hakk’ın Yolunu yürüyüşünü bir Anadolu köylüsü şivesi ve neşesinde sunarken:

Şu karşıki dağları
Meşeleri bağları
Sağlık safalık ile
Geçtik elhamdülillah

Kuruyduk yaş olduk
Ayag idik baş olduk
Kanatlandık kuş olduk
Uçtuk elhamdülillah

Vardığımız illere
Şol safa gönüllere
Baba Taptuk mânisin
Saçtık elhamdülillah

Beri gel barışalım
Yâd isen bilişelim
Atımız eğerlendi
Eştik elhamdülillah

Taptuk’un tapusunda
Kul olduk kapusunda
Yunus miskin çiğ idik
Piştik elhamdülillah


Yersiz yurtsuz esen rüzgâr gibi ümidi ve ülküsü en tabandaki halkın Hakk’ı kimseler minnet etmeden kendi özünde bilmesi ve bulmasına hizmet olan Yunus Baba Hakk’ı Hakça sever ve sevdirir.
Çıkarsız çile çölünde inleyen ve tüm Erenleri sînesinde toplayan tekil sesini dinleyelim ve gönül suyu rahmetinde serinleyelim:


Ben bana zulm eyledim ettim günah
Neyledim nettim Sana ey Padişah

Nesne eksildi mi mülkünden Senin
Geçti mi hükmüm ye hükmünden Senin

Rızkını yeyip Seni aç mı kodum
Ye yeyüp öyününü muhtaç mı kodum

Hiç Yunus’dan degdi mi Sana ziyan
Sen bilirsin âşikâre vü nihan

Bir avuç topraga bunca kıyl ü kaal
Neye gerek ey Kerim-i Zülcelâl…


Baş eğişi baş kaldırı sanan şekilperest ahmaklara öğüt veren Yunus Baba:

Din ü iman bünyadı doğrulukla gerçeklik
Ol tamam olmayınca ne ile din çatarsın.


Dini kontrolüne alan Medrese karşısında Halkın tekkesi köyden köye gönülden gönüle taşıyan Yunus Baba:

Medrese müderrisi okumadılar bu dersi
Şöyle kaldılar âciz kim bilmediler ne babdır.

Biz tâliblerüz her dem ış sebakın okıduk
Çalap müderris bize ışk hod medresesidür


Aşk Yolunu gösterir iken ise:

İlm ü ameli bırak küfr ü iman oda yak
Mansur’leyin enelhak dimeklüğe er gerek


Buyururken ilimden ne anladığını Resûlî edebe çağrıyla:

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır…


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu : Kim nefsini bilirse kesinlikle Rabb’ini de bilir. ” buyurmuştur.
(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)


Nitekim ben beni bildim
Yakın bil kim Hakk’ı buldum
Korkum anı buluncaydı
Şimdi korkudan kurtuldum…


Hayali bir Rabb düşüncesinden hakikat bir Hakk (cc) hayatına ulaşmanın şehâdetini şerh eder.

Muhammedî Melâmeti Erenler izinde ve özünde yetiştirip;

Bedeni terbiye
Nefsi tezkiye
Kalbi tasfiye
Ruhu tecliye
Şeriat-Tarikat-Mârifet-Hakikat sentezini bizzat her insan gibi ama bilinçli olarak yaşayan Yunus Baba:


Işk imandur bize gönül cemâat
Dost yüzü kıbledür dâimdür salât

İy âşıkan iy âşıkan
Işk mezhebi dindir bize
Gördi gözüm dost yüzüni
Yas kamu düğündür bana

Halvetlerde meşgul olam
Dâim açılam gül olam
Dost baında bülbül olam
Ötem hey dost deyi deyi!...


Fenâ fi’n-Nefs
Fenâ fi’ş-Şeyh
Fenâ fi’r-Resûl
Fenâ fillah


Kelimelerini içi boş iken gerçek sanan hayalcilerin tasavvuru karşısında Hakk Erenlerin tasavvufunu sergileyen Yunus Baba cümle cihana çağrı yapar:



Gelün tanışık idelüm kolun tutalım
Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz!..

Sen gerçek âşıksan dostun dostuna dost ol
Bu halde kalurısan dosta değil yaraşık…


Dizeleriyle de gerçek Dost olan El Velî (cc)’nun Habibi, örnek ve tek görevli Dostu, âlemlere rahmet Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Dostu olup Muhammedî Muhabbete iştirakı şart koşar.
Olmazsa olmazını ortaya koyar.

Melâmi miskinliği öyle yüceltir ki:


Bunda kendüzin gören olduru yolda kalan
Benüm bir karıncaya ulu nazarım vardur…


Aşk Yolunun benlikçilere kapalı ve gerçek âşıklar için karıncalarla beraber hacca gidiş yolu olduğunu uyarır…

Başkasında noksan aramayıp mükemmeli seyr yolunda kendisinin samimi eleştirisin Erence yapar:


Eya gönül açkıl gözün fikrün yavlak uzatmagıl
Bakkıl kendi dirligüne kimse aybın gözetmegil..


Sözün muhatabı aklı olan her insandır ve her insan baktığı yerdekini görmektedir ve kendince haklıdır.
Yunus Baba aşkını dillendirirken usludur :


Yetmiş iki milletin sözini ârif bilür
Miskin Yunus sözleri cümle usul değül mi?

Onsekiz bin âlem halkı cümle bir içinde
Kimse yok birden artuk söylenir bir içinde…


Canlı-cansız sonsuz resim ve bir-tek Rabbülâlemin Ressam…
Ruhuna rahmetler olsun Yunus Baba!...


XI yüzyılın sonlarında Anadolu’da Selçuklularının uygarlık ve hizmeti başlamış iken XII yüzyılla beraber şehzâdeler arsında taht kavgaları, kışkırtmalarla alevlenen iç isyanlar, haçlı seferleri, Bizans ve Ermeni saldırıları, ve en beteri Anadolu’yu kasıp kavuran Moğol istilası belâsı…

1243 Kösedağ yenilgisi ve Moğolları Sivas, kayseri ve Aksaray halkını kılıçtan geçirip kadın çocukları sürgünü…

Canından bezen halkın içinde ve her derdlinin yanında bir Hakk Âşığı Yunus Emre…

Güçlünün yanında otomatik yer alan Tarikat tellalları ve din adamı kisvesindeki çıkarcılar karşısında da Hakk Âşığı Yunus Emre…

Halk içinde Hakk (cc) ile Hakk Âşığı ve tesellinin tecellî ışığı Yunus Emre…

Türkmence yaşayan Türkçe söyleyen Hakk Âşığı Yunus Emre…

Dil Dervişi Yunus Baba’nın beşikteki aşk bebeklerine Hakça’ yı öğretip tüm Anadolu çocuklarını bir dilli kılan Erenlerin estetik sırrı sözde samimiyet açık yürekliliği…

Zâten Hazır ve Nazır olan Hakk (cc) huzurunda; her zaman, her yerde ve her hâlde Kulun Hazır ve Nazır olması miskinliği demek olan Melâmet Dervişliği..
Hakk’ın halkına Hakk adına ve hesabına; her zaman, her yerde ve her hâlde kapısını, sofrasını ve yüreğini açık tutmak demek olan Fütüvvet Yiğitliği…


Nice çağlar boyunca Anadolu topraklarında, dağlarında bağlarında yersiz-yurtsuz rüzgâr gibi esmiş durmuştur.
Dinmeyen deli-velî rüzgâr hiç susmayacaktır İnşâallah!..

İçinde yaşadığımız devletlerin adaletsiz milletlerin merhametsiz olduğu bu çağda “insan” lığını unutanların, hayvanları bile hayrette bırakan cinayetleri ve insana verdikleri acılar için en etkili ilaçlardan birisi ve en önemlisi Hakk Âşığı Yunus Emre çeşmesinden fışkıran uyarı ve umuttur…


Derviş Yunus söyler sözün
Yaş doludur iki gözün
Bilmeyen ne bilsin bizi
Bilenlere selâm olsun…

Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’DE AHLÂK


Yunus Emre her çağda var olacak ahlâkî çöküntüleri açıklıkla ortaya koyup uyarır:

Müslümanlar zamane yatlu oldı
Halâl yenmez haram kıymetlü oldı

Okunan Kur’âna kulak dutulmaz
Şeytanlar semürdi kuvvetlü oldı

Harâmiyle hamir dutdı cihanı
Fesâd işler iden hürmetlü oldı

Kime kim Tanrıdan haber virürsen
Kakır başın salar hüccetlü oldı

Şagird üstâdiyle arbede kılar
Oğul atayile gayretlü oldı

Fakirler miskinlikden çekdi elin
Gönüller yıkıban heybetlü oldı

Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkun başına zaymeylü oldı…


Yıkılan aile terbiyesi ve yok edilen gençlik göreneğine:

Oğlanlar öğüt almaz
Yiğitler tövbe kılmaz
Kocalar tât kılmaz
Sarp rüzigar almışdur

Begler azdu yolundan
Bilmez yohsul halından
Çıkdı rahmet gölinden
Nefs göline dalmışdur...


Şaşırmış ve şeytan peşine düşmüş toplumu ise:

Binde biri bu halkın Rahman yolına girmez
Gel bir kişi göster kim şeytan yolına girmez


Başkasına kuyu kazan toplum ve kişilerin sonucunu:

Zinhar gönül evinde dutma yavuş endişe
Biregü’yçün kuy’ kazan âkibet kendi düşe…



Sanki kıyamet yakın olduğu:


İşidün iy yârenler
Âhir zaman olısar
Sağ müsülman seyrekdür
Ol da Güman olısar

Danişmend okur dutmaz
Derviş yolın gözetmez
Bu halk ögüt işitmez
Sagır hemen olısar

Gitdi begler mürveti
Binmişler birer atı
Yidügi yohsul eti
İçdügi kan olısar…


Gizel ahlâkın yerini iyi ahlâk ve iyi iş olarak imandan önceki İslam şartı sayan Yunus Baba:

Evvel bize vacib budur eyü hulk u amel gerek
İslam adı konıcagız yoldaşumuz iman gerek


Halka iyiliği insanın ilerisi ve gerisi için cennet bilip:

Eylük erün yaridur ölürse uçmak yeridür
Senden sonra söylenür ne dirlügün varısa


Doğruluğu Hakk Kapısı bilip:

Ahret yavlak ırakdur
Togrulık key yarakdur

Togurlık bekleyen dost kapusunda
Gümansız ol bulur ilahi devlet

İnce sırat köprüsü sıfat imiş bu yolda
Dosta giden kişinin togrulıkdur çaresi

Kimde kim togrulık var Hakk Çalab anı sever
İki cihana yarar ol erün sarmayasi

Togrulık mancınıkı istigfar taşıyile
Togru vardı atıldı yıkıldı nefs kal’ası..


Kibiri, kini ve nefreti reddeden, alçak gönüllülük, hoş görü ve doğruluğu esas alan Yunus Baba:

Yoldur ki topragı vara
Göz oldur ki Hakk’ı göre
Er oldur alçakda tura
Yüceden bakan göz değil

Eğriliğün koyasın
Togrı yola gelesin
Kibr ü kini çıkargıl
Erden nasib alasın

Togrı yola gitdün ise
Er eteğün dutdun ise
Bir hayır da itdün ise
Birine bindür az değül


Her türlü olumsuzluğa olmakla beraber gönül kırıcılığa asal tahammülü yoktur:

Aksakallı bir koca
Bilimez hali nice
Emek yimesün hacca
Bir gönül yıkarısa…


Meşhur ahî-kardeş şiirinde :

Anladım kendü halümi gözledüm togrı yolumı
Dutdum ulular eteğin hazrete ben yitdüm ahî
Canum bir gözsüz can idi içi tolu sen-ben idi
Dutdum miskinlik eteğin ben menzile yettim ahî

Korkar oldum bir tanrıdan bizar oldum yatlu hûdan
İşbu işüm sagınç ile ben yoluma gitdüm ahî

Giderdüm gönlümden kini kin dutanın yokdur dini
İy yârenler ben bu sözi uludan işitdüm ahî

Âşıksan miskin Yunus Hazrete dutgıl yüzüni
Anlayana gevherdürür söz sarrafa satdum ahî




İnsanların vefâsızlığı içinde gerçek dost hasreti çekişe ise:

Zamane vefâları cefâ gelür Yunus’a
Bir togrı yâr bulıcak fidi kılur canını


Yunus Emre hazretleri sabır, iyi huy, tevekkül, cömertlik, kanaat, doğruluk, hoşgörü, alçak gönüllülük, güzel muamele, herkese hizmet gibi yüce değerleri öğüp teşvik ederken;
Karşıtları olan tahammülsüzlük, kötü huy, açık gözlülük-tamahkârlık, aç gözlülük, haksızlık, cimrilik, kusur aramacılık, hased, yalancılık gibi herkes için kötü değerleri yerer.

Aklın da öğretim ve eğitimi olan Nefsin terbiyesine çok önem verip nefsin ham, çiğ ve yoz kalışına yanar.
Ve Tasavvufu bu yolda hizmet bilir:


Dört kişidür yoldaşum
Vefâdâr-ı razdaşım
Üçile hoşdur başum
Birine boşup geldüm

Ol dördün birisi can
Biri din biri iman
Biri nefsümdürü düşman
Yolda savaşup geldüm..

Yüzbin riyâ çerisi bilün vardur bu yolda
Nefs öldürmüş er gerek ol çeriyi kırası…



Bu gün yalan söyleyen yarın utanasıdır…

Nefsin ağzın ve aşırı istekleri olan hevâ ve hevesini yerle bir etme gereğini:


Kırdım bu nefsin çerisin
Bir itdüm burc u barusun
Pak eyledüm içerüsin
Mülketini yuyan benem

Bunda zalimlik eyleyen
Nefsi haramla toylayan
Yüzleri kara kopısar
Öz canları rahat değül

Hayra döndi benüm işüm
Endişeden azad başum
Nefsümün başın kesdüm
Kanadlanup uçar oldum…


Nefsin ıslahı ve felahı olan kemâlâtın son ucunda :

Uslu değül delüdür halka sâluslık satan
Nefsin müsülman itsün varısa kerameti

Nefsin müsülman iden Hak yolın toğru varur
Yarına ana olısar Muhammad şefaatı..



En aşkın İlâhî Aşk olan Muhabbetin değil kötü iyi olanları da yakıp yok edip ateş gibi kendisin kaldığını ise:

Kimden öğüt istersem sabrı gösterir bana
Sabır sermayesini Muhabbet Odı yakdı…



Muhabbetin Muhammedi edeb olduğu gerçeğini perçinleyen Yunus Baba:

Yunus bak niredesin
Ne yirde ne göktesin
Bekle edeb perdesin
Gel imdi gel tapu kıl!...


Öğretisine öğüt vermeyi ve almayı esas olan halkına Hakk’ın hizmetçisi Yunus Emre Hazretleri:

Kime gerek çok bile ol gerek öğüt ala
Menzile irsem diyen belürsin hazi hazin


Gönül gerçeği olan Muhammedî nûr ve şûurda İlâh Buluşmayı amaç edinen Aşkullah ahlâkıyla sadece sevgiyi sınırsız sayan Yunus Emre Hazretleri âşıkların Söz-Sohbet-Zevk ve Hazzlarında Bile Biz olmağı bilir bildirir ve zaten yaşamaktadır İnşâallah:

Şirin hulklar eylegil tatlı sözler söylegil
Sohbetlerde Yunus’ı hergiz unutmalar!...

Az söz er yüküdür, çok söz hayvan yüküdür
Bilire bir söz yeter, sende güher var ise…

Ne hacet kim karayı ak üstüne yazarım
Dört kitabın mânasın bellidir bir elifte…

Yolum Sana oldu durak
Sabakın söyleyendir Hakk
Yunus Emre’m dilinde
Hakk olup dile düşe geldim…
Resim
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

YUNUS EMRE’NİN GÜL BAĞI


Erenler erdeminin ulu ustası Yunus Emre Hazretleri Allah’a ve toprağa güvenen Anadolu köylüsü ağzıyla:

Miskin Yunus Erenlere tekebbür olama toprak ol!
Topraktan biter küllisi, gülistan toprak bana…


Ben şahsen Hasan Dağının yaylalarında gezerken Yunus Emre’mizi içimizde yaşamakta olan bir Eren Koca gibi bulurum dağ güllerinin arasında…
Aşkın, güzelliğin, yumuşaklığın ve en içten koku verişin temsilcisi saydığı gül dağlarında…


Gül ü reyhan kokusu âşık ile mâşukdur
Âşıkın mâşukası hiç önünden gitmeye..




Aşkın ocağı Kâmil İnsan-Hizmetçi Şeyh’in yurdunu Gül bağı bilen Koca Yunus:

Varam ol dosta kul olam
Hem açıluben gül olam
Hem ötüben bülbül olam
Durağım Gülistan ola…

İrenler sohbetünde deste kızıl gül idim…

Dostın yüzi gül bana
Âşıkam bülbül ana
Kaykımazam dört yana
Çün buldum ışk erini…



Hiç batmayan İlâhi Aşk güneşinin ülkesi olan gönlünün sırr sembolü gül bağıdır:

Gel varalum bizim ile kim giresin bağçelere
Dâyim öter bülbüllerüm gülistânım solmaz benim…

Bizim ilin bağçeleri dâyim tazedür gülleri
Ma’müredürür bostanım agyâr gülüm üzmez benüm…

Yıl on iki ay bu ışk güli od içinde bitüpdürür
Yandugumca artar kokum devrüm geçüp solmaz benüm…


Aydur Yunus yâr kulıyam
Dost bağçesi bülbülüyem
Söyleyeyin şimden girü
Gülzârıma irdüm bu gün..


Sevginin, sulh-barış içinde yaşayacağına inanan Yunus Emre:

Diken olma gül ol eren yolunda
Diken olur isen oda yanasın..

Sen güli göririken dikene sunma elin…



Dostluk, eşitlik, barış, adalet, merhamet ve muhabbeti esas alan Yunus Emre Hazretleri, materyalist-maddeci görüşlere dinî elbise giydirenlere karşı dâima herkesin kendi özünde ve aslı olan Muhammedî oluş şûuruna uygun bir gül bağı kurmasını, korumasını ve başkasının bağına bahçesine atlamamayı öğütler:

Kimse bağına girmegil, kimse gülüni dirmegil
Var kendi mâşukın ile bağçede ol alış yüri…



Sevgi ve barış birliği olan ahî ahlâkında Erenlerin Yolu doğruluk olup Dost’a-Hakk’a çıkar.
Bu yolun başı ve sonu ise her insanın kalbinin iki ucundaki Rahman ve Rahîm kapılarıdır…


İstemegil Hakk’ı ırak
Gönüldedür Hakk’a durak..

Ben bunda seyrider iken aceb sırra irdüm ahî
Bir siz dahı sizde görin dostı bende gördüm ahî…



Yunus Emre Hazretlerinin gönlünün de tüm Erenlerin gönlü gibi gül bağı olduğu gerçeğini yaşamak için aşk abdestinizi alarak gezmeye, görmeye ve istediğiniz kadar dermeye dâvet ediyoruz inşâllah.
Risâletü’n-Nushiyye mesnevisini ve Divânını;
Eski yazmalardaki yaşadığı çağın dilindeki halk şivesi ve dinî kelimeleri elimizden geldiğince açıklayarak gençlerimizin ilim-edeb irfanına hasbî hizmeti yapmaya ve sitemizde okumak için yayınlamaya çaba sarf edeceğiz İnşâallah..

Yunus Emre Babamızın ruhu şâd olsun Nûrullah’la ve Nûr-u Mim’le dolsun!..


Resim
Kullanıcı avatarı
kuloglan
Aktif Üye
Aktif Üye
Mesajlar: 156
Kayıt: 26 Kas 2007, 02:00

Mesaj gönderen kuloglan »

Yunus babada insân sevgisi yoktur, İNSÂN-ÂDEM sevgisi vardır :wink:
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/118-119kr.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
safa-merve
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 649
Kayıt: 16 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen safa-merve »

sev-guzel yazdı: YUNUS EMRE’DE İNSAN SEVGİSİ

Resim


Yunus Emre’de, İnsan sevgisi tek kelime ile İlâhîdir.
Muhabbet ve merhamet ayaklıdır.
Erenlerin evrensel erdemini açılarken her insanın yüzünde Yarayan Rabbülâlemin’i görürür:



Yunus Hakk tecellisini senin yüzünde gördü
Çare yok ayrılmaya çün senden göründü Hakk..


İnsan sevgisinin çıkış noktasına şüphesiz ki Resûlullah Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’ i oturtur:

Çalab nûrdan yaratmış adını Muhammed’in
Âleme rahmet saçmış canını Muhammed’in


Hakk yarattı âlemi âşkına Muhammed’in
Ay ü günü yarattı şenkine Muhammed’in


Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sevgisine bitişik inandığı Ehl-i Beyt (as) sevgisini ise:

Tanrı arslanı Ali sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin solunda Muhammed’in

Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed!...


Âlemler rahmet olan Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in rahmetini her insana hak ve uygun bulan Yunus Emre tüm insanlığı bir görürür:

Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Şer’in evliyasıysa haikatte âsidir.


Bütün insanlara ayrısız-gayrısız Muhabbet ve merhamet gözleriyle bakmayan kişi Şerîatın Evliyası olsa da Hakikatın isyancısıdır.

Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında imam olasın sâdık


Gerçek âşık isen tüm insanları bir tut ki âşıkların sâdık imamı olasın.
Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardeş gelir.

Aynı El Hayy (cc)’dan Hayat buluşun şahâne anlatımı…

Ortak sevgi ve hakça yaşayış paydasında topladığı insanoğluna:



Sen sana ne sanırsan
Ayruğ da onu san
Dört kitabın mânâsı
Budur eğer var ise…


Sen kendin için neyi güzel sanıyorsan senin gibi düşünmediğinden ayrı sandığın kişiye de onu iste.
Dört semavî dinin kitabının ana sözü budur eğer insanlar yerinde bıraktıysa…

Merhamet ve muhabbetsizliğin zıttı olan kibirden doğan kin ve nefreti reddedip miskinliği-alçak gönüllülüğü Erenlerin ana adı sayan Yunus Emre Hazretleri:


Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Bir kimseye kin tutmayız
Cümle âlem birdir bize…


Buyurarak insanlık sıfatı taşıyan herkesi “sevmek-sevilmek-tanış olmak” için Sevgi Sırrına çağırır:

Gelün tanışık idelüm
İşin kolayın tutalım
Sevelüm sevilelüm
Dünyaya kimse kalmaz…


يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

“Ya eyyühen nasü inna halaknaküm min zekeriv ve ünsa ve cealnaküm şüubev ve kabaile li tearafu inne ekrameküm indellahi etkaküm innellahe alimün habir : Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 49/13)

Denizden alınan bir damla gibi prototip-örnek olarak bir insanı ele alıp tüm insanlığa konuşan Yunus Emre’de;
İnsan, kâinatın ve şu dönen devranın göz bebeği değerinde ve sahibi gibidir:


Benem sâhib-kıran devran benümdür
Benem uş pehlivan meydan benümdür.
Bu âlemde sahib benim, devran benimdir.
Şimdi pehlivan benim meydan benimdir.



Yunus Emre Hazretlerinin insan sevgisi ve insana hizmet inancı, Kâmil İnsanın amacıdır.
İnsana en yüce değeri verip:


Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü!
Tüm eserleri Ulu Yaratıcısı'nın hatırına hoş görmeye çağırır.

Tehi görme kimseyi hiç kimse boş değil
Eksiklügile nazar erenlere hoş değil...


Bu âlemde hiç kimseyi bomboş görme ki zâten kimse boş değil.
Onun için Hak Erenler katında yaratılanların eksik-noksanını aramak asala hoş görülemez.
Çünkü, yaratılışta ona yüklenen mükemmel tarafı bulunup ibret ve hikmetle seyredilir.


Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namaz degül
Yetmiş iki millet dahı elin yüzün yumaz değül..


Yunus Emre Hazretleri, insana ve iç yapısına tecâvüzü en ağır suç sayar.
Diri Kâbe gibi gördüğü insan kalbinin kırılmasını kılınan namazla asala bağdaştıramamaktadır.
Öz abdest almayanların yüz abdestlerini dinen geçersiz ve işe yaramaz sayıp her insanın elini yüzünü yuyup durduğunu arada bir farkın olmadığını belirtmektedir.


Ak sakallı bir koca
Bilimez hâli nice
Emek yimesin hacca
Bir gönül yıkarıse…


Hakikat-ı Muhammed’den ve hâl-i hazır içinde bulunduğu hâlden habersiz kocamış ama mânâvî olgunluk yönünden ak sakallı bir bebe olanların; eğer bir tek gönül yıkmışlarsa, boşuna hacca gitmek için emek harcamamalarını uyarmaktadır…

Kırık bir gönlü yapmaya hizmeti ise:


Duru, kazan ve yedir
Bir gönül ele getir
Yüz Kâbeden yiğrektir
Bir gönül ziyâreti…

Anlamadan yapılan Kâbe ziyâretinden bir insan kalbinin hizmetinde bulunup gönlüne girmek üstün buyurmakta…

Çünkü gönül Çalab Teâlâ’nın Tevhid Tahtıdır. Ve nazargâhıdır
:

Gönül Çalab’ın tahtı
Çalab gönüle bahtı..


Onun için hazreti Yunus, kişinin kendisinin Hakk Teâlâ katında değerini bilmeyi aşkın temeli sayar.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem): “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” buyurmuştur.(Aclunî, Keşfü’l-Hâfâ II/343 (2532)

Buyruğunu rehber edinir.
İnsanoğlunun ancak kendini bildiği zaman özünde potansiyel olarak zaten yüklü ve sadece kendine mahsus olan İlâhî Aşka ulaşacağını anlatır durur:


Andan yiğrek ne vardır kişi bile kendözin
Kendözin bilen kişi kamulardan ol güzin


Bir kişinin kendi özünü-kendisini bilmesinden daha iyi ne vardır?
Kendini bilem kişi kendini bilmeyenlerin tümünden seçilmiş, beğenilmiş ve ayrılmıştır.


Kendü mikdarın bilen bildi kendü hâlini
Veli dahi ışkıla evvel bahra benzer…



Sistemi yaratan yanında ve kâinât içinde kendi değer ve kıymetini anlayan kişi hâlihazır ne hâlde olduğunu bilmiş demektir.
Nitekim Velîyullah-Allah Dostları da özlerinde doğan Muhammedî Güneşle aydınlanıp, eriyip-akıp coşarak ilk bahar selleri gibi hakkı ve hayrı buyurup durmaktalar..
Elbette insan oğlunu doğuran ve hizmet eden anası gibi, İlâhî Aşka ulaşım veyaşayış gibi tâlim-terbiye gerektiren konularda da hizmetini gören Muhammedî Mürşidler olacaktır.

Zaten Yunus Emre Hazretleri insanların farklılığını dışlarında kalışta görür. Eriyip akıp Hakta ve hayırda buluşup-bilşip bile olanlar Hakk Erenler sayar ve onlara asla halktan üstünlük ve kudsallık vermez.
Gerçek-Hakk Erenleri ise “Hızır hazır sen hazırsan” güzelliğinde görür :



Bilir misiz ey yarenler gerçek erenler kandadır
Kanda baksam anda hazır kanda istesem andadır…

Bilir misiniz ey can dostlarım! Gerçek Erenler nerededir?
Nereye baksam orada hazır nerde istesem orada hizmettedir.



Ancak kişinin kendiside temiz bir saflık içinde ciddiyet, samimiyyet
ve gayret göstermelidir.
Yoksa havanda su döğer..


Çeşmelerden bardağın toldurmadan korısan
Bin yıl anda turursa kendi tolası değil…


Herkese selsebil akan çeşmelere varıp kalb bardağın doldurmazsan ve yanına bırakırsan bin yılda ayrılık içinde beklese bardak kendi gidip de dolacak değildir. Sünnetullah olan Allah Teâlâ’nın kulluk imtihanı kanunu, tavır ve tarzı böyledir bu âlemde…

Yunus Emre, insanoğlunu mutsuz kılan ana problemleri ele çözüm yollarını İlâhî doğuşlarla anlatıp kafa ve kalb mutluluğuna ulaşmasına hizmeti esas alır.
Doğumu, hayatı, ölümü ve ötesini halk diliyle halka anlatır.
Zulmün her türlüsüne baş kaldırıp ezilenin yanında yer alır.

Mezar kapısını kapatıp ölümü öldüremediği için ölüm korkusuyla inanan insanoğlu için kendi özünden de yakın olan Yaratıcıya inanarak ölmeden önce ölüp-dirilmeyi ustaca anlatır. Kâinâtın var edilmesinin gerçek sebebi olan “Muhabbet”i ebedî dirilik olarak yaşar ve yaşatır:


Niçe ki ben seni sevem ecel eli irmeyiser
Kaçan sunar Azrâil el, ben seni canlanurısam.


Ben Sen’i gerçekten-yürekten seversem, bana ölüm-ecel eli asla ulaşamayacaktır.
Nasıl olur da ölüm meleği Azrâil, benim canımı almak için el uzatabilir?
Yaşarken cehâlette ölüp Kemâlâtta Sen’inle dirilmişsem ki Sen ebedîsin Yâ Rabb!
Fenâfillahı hayal edenlere mevcud hâlini söyler…


Coşkun bir Hak Âşığı olan ve yaşadığı aşkı anlatan Yunus Emre Hazretleri bin bir telli saz gibi her telden inler durur.
Yarım nesfeslerin ard arda eklenmesinin toplamı ve bir kulluk oyunu olan ömrün, çabucak uçup gitmesine üzülüp yanar:


Geldi-geçti ömrüm benim ş’ol yil esüp geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi ş’ol göz açıp yummuş gibi...


Yunus Emre Hazretleri, aslını ve ana formülünü (H2O) yaratanı asla unutmadan tıpkı bir damla su gibi;
Bazen donar:


Kogıl dünya bezeğini, bu dünya yildür ya hayal
Ne kılısar bize vefâ çünkü pusudadır zevâl…


Bırak-terk et şu yalan dünyanın süsünü-püsünü!
Bu dünya ya esip geçen bir rüzgâr-yeldir veya o bile değil bir hayaldir.
Zevâlin (bu dünyadan yok olup gidişin) bizi pusuda bekleyip durduğunu görüp dururken bize ne vefâsı gösterebilecekmiş?

Bazen erir-akar-coşar-çağlar sular olur:


Daşdun yine deli gönül sular gibi çağlar mısın?
Akdun yine kanlı yaşum yollarımı bağlarmısın?


Eriyen yüreğinde muhabbetin rahmete dönüşüp çağlayanlar gibi gözlerinden fışkırışı, yol kesen seller olup kendi yollarını bağlayışı ve Dost’un Dostu Dost dervişin ağlayışı anlatılır…

Buharlaşıp-arınıp-kanatlanıp gökyüzüne yükselişi, Hak Erenler kümesinde bulut oluşu ve kendinden kendine deyişi:


Karlı dağlarun başunda salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benüm içün yaşın yaşın ağlar mısın?..

Karlı dağların başında salkım-saçak olan bulut
Saçın çözüp benim için gizli gizli-içli içli ağlar mısın?..



Buz, Su, Buhar, Bulut olurken aslı olan H2O, yani “İnsan” oluşun hepsininde temelinde olduğu gerçeğini hârika zevk edişi…

Bütün bu olanların iç âleminde oluşunu ve Özün Zevkini sözle eyler:


Girdim gönül şehrine, taldum anın bahrına
Işkıla gideriken iz buldum can içinde…

Bu izümi izledim sağum solum gözledim
Çok acayibler gördüm yoktur cihan içinde…



Enfüsündeki İlâhi İlim denizine dalışı, aşkla Seyr ü Süluk edişi ve “Şah damarından yakın” olana giden Muhammedî İz’i buluşu…

Ve insan kalbinin madde-mânâ arakesiti ve diri Kâbe oluşunu en içteki can ın içinde canı yaratan götüreni izi buluşunu Kur’ânî delili buyuruyor:


وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
“Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid : Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Sev-güzel kardeşim Allah razı olsun Kul ihvani hocamızın şerhiyle Yunus Babamızın ''İNSAN SEVGİSİ''ni bizimle paylaştığınız için çokkkk teşekkür ederim.

SEVGİYLE KALINIZ....
[img]http://www.muhammedinur.com/resimler/safa_merve.jpg[/img]
Kullanıcı avatarı
sev-guzel
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 609
Kayıt: 15 Mar 2008, 02:00

Mesaj gönderen sev-guzel »

Önce biz Allah'dan sonra Allah cümlemizden razı olsun inşallah safa-merve kardeşim.
Kul İhvani Hocamızın ömrüne bereket ki o çok güzel açıklamalarla anlaşılır hale getirmiş Yunusumuzun dilini.
SEVmek GÜZELdir...
GÜZEL SEVelim SEVilelim GÜZELce inşallah...
Muhabbet ve sevgiyle...
Resim
Kullanıcı avatarı
MINA
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 2740
Kayıt: 25 Eki 2008, 02:00

Mesaj gönderen MINA »

Resim
''Ve Allah'a Sımsıkı Sarılın...''

Hacc / 78
Cevapla

“►Yunus Emre◄” sayfasına dön