AHİR ZAMAN FİTNELERİ-Muhammed SIDDIK (k.s.)

Muhammed Sıddık Hekim (k.s.) hazretlerinin hayatı ve eserleri.
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: AHİR ZAMAN FİTNELERİ-Muhammed SIDDIK (k.s.)

Mesaj gönderen nur_umim »

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: اتى باب الجنة يوم القيامة فاستفتح فيقول الخازن من انت فأقول محمد فيقول بك امرت ان لاافتح لأحد قبلك


Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Kıyamet günü cennet kapısına varırım ve açılması içinde işâret veririm. Fakat içerden cennet hazini sorar: Kimsin? “Ben Muhammedim!” derim. Duyduğu zamanda: “Senin için emrolundum ve kapının açılması ancak senin için emrolonmuştur” der.
Zirâ Cenâb-ı Rasûlullah’dan sallallahu aleyhi ve sellem evvel herhangi bir kimse cennete giremez bu kesindir.
Hadisi Muslim Enes’den radiyallahuanhu rivâyet etmiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: لكل نبى دعوة قددعاها لأمته وانى اخطبت دعوتى شفاعة لأمتى


Hadis meâli: Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: Her nebînin kendisinin bir duası vardır. Mutlaka kendisine bir istihkak gibi hak olan dualarını kullanmışlardır. Nebîler, ümmetleri için ALLAHu Zü’l- Celâlin kendilerine verdiği açıklık nisbetince kredilerini peşinen kullanmışlardır.

Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Ben ise duamı gizli tuttum kullanmadım kıyamet günü şefaat nev’inden kullanacağım ALLAHın izni ve inâyetiyle.
İşte bu ki, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ümmetine peşinen bir beddua ve na-hoşluk bir şey talebinde bulunmamıştır. Hatta dünyalık talebinde de bulunmayıp ancak ve ancak gelecekte mustakbelde şefaatına duasını saklamıştır.
Buharî ve Muslim; Enes İbni Mâlik radiyallahuanhu’dan rivâyet ettiler.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: اريت ماتلقى امتى من بعدى وسفكى بعض دماء بعض فأحز ننى وسبق ذالك من الله عزوجل كماسبق فى الامم قبلهم فسألته ان يولينى فيهم شفاعة يوم القيامة ففعل


Hadis meâli: İmam-ı Beyhakî Ümmü Habibe radiyallahuanhu dan rivâyet ettiği hadisde Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Ümmetimin gelecek durumlarını tetkik ederken, kontrol ederken nasıl ki ALLAHu Zü’l- Celâl kıyamet alâmetlerini kendisine bildirdiği gibi ümmetinin geleceğini mürakâbe yaparken çok kimseler kanlar dökülüp, kanlara boyanacağını ve çok katl-ü-kıtaller olacağını görmüştür. Nitekim geçmiş ümmetlerin başlarına geldiği gibi kendi ümmetininde başına gelecekleri görmüştür. Bundan dolayı çok kederlenmiş ve çâre aramıştır. Fakat kader mübremdir ve hiç çaresi olmayan bir karardır. Böyle görünce ALLAHu Zü’l- Celâle başvurmuştur. “Ya Rabbi kıyamet günü bu gibi kimselerle alâkalı olan hükümlerde bana bir şefaat yetkisi verde bunların haklısı haksızı aralarındaki hukuku ve halleri halletmek için yarın mahşerde bana yetki ver diye dua etmiştir. ALLAHu Zü’l- Celâlde kabul etmiştir. Hadis için İmam-ı Beyhaki sahih olarak malümât vermiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: يرضع للأنبياء منابر من نور يجلسون عليها ويبقى منبرى لااجلس عليه (اولااقعدعليه) قائما بين يدى الربى خافة ان يبعث بى الى الجنة وتبقى امتى بعدى فأقول منبرى ياربى امتى امتى فيقول الله عزوجل يا محمد ماتريد ان اصنع بأمتك فأقول ياربى عجل حسابهم فيدعى بهم فيجلسون فمنهم من يدخل الجنة برحمته ومنهم من يدخل الجنة بشفاعتى فمااذان اشفع حتى اعطى سكاكا برجال قدبعث بهم الى النار وحتى ان مالك خازن النار ليقول يا محمد ماتركت لغضب ربك فى امتك من نقمة


Hadis meâli: Tabaranî, Kebirinde ve Evsatında, Beyhaki; Ba’s da İbn-i Abbas radiyallahuanhu dan rivâyet ettikleri hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “Kıyamet günü nebîlere minberler getirirler. Her nebî kendine verilen minberine oturur. Benim minberim olmasına rağmen minberime dahi oturmam. Neden oturmuyorum? Neden acaba? Zira ben Rabbımın karşısında el pençe ayakta duruyorum. Ben böyle lâkayd değilim. Zirâ neden? Olabilir ki en fazla düşündüğüm şu ki; Rabbım beni cennete gönderir de ümmetim yalnız başına kalır diye. Onun için daima hazır ve uyanık durumda duruyorum.”
Böylece Kendi nefsini düşünmediği gibi sadece “ümmetim ümmetim!..” demektedir. ALLAHu Zü’l- Celâl “Ya MuhaMMed! Sen ümmetine karşı nasıl yapılmasını istiyorsun? Nasıl bir muamele olunsun?” “Ya Rabbi, hesablarının acilen olmasını dilerim.” Bu istediğimi ALLAHu Zü’l- Celâl kabul eder ve “ümmetim hemence hazır olurlar. Alahü Zülcelâl kendi rahmetiyle bir çoklarını cennete eletir. Bazıları da benim şefaatımla cennete girerler.”
ALLAHu Zü’l- Celâl Rasûlullahın şefaatına baktı da bir kısmını kendi rahmetiyle cennetine koydu. Bir miktarı da Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi ve sellem şefaatıyla.

Ümmetine karşı şefûk ve atûf olan Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem kendi nefsinden daha çok ümmetini düşündüğünü ALLAHu Zü’l- Celâl görünce ümmetini acilen hesaba çekmiş bir bölümü ALLAHın celle celâluhu rahmetiyle affa uğramış bir bölümüne ise Cenâb-ı Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem şefaatı devam etmektedir. Şefaatı peyderpey devam etmekte iken kendisine malümat geliyor ki; cehennemde ümmetimden bazı kimseler vardır. Cehennem hazininden bazı melekler bu hususu bildiriyor. Şöyle söylüyorlar: “Cehennemde çalışan âmir melekler “hazinu’n- nar” tabi ki yetkili salahiyetli olan melek diyor ki: “Ya MuhaMMed ümmetinden intikamı ve cehenneme girmeyi yaptıkları na-hoşluklarla hak edenler var iken onlardan intikam alıp azab etmeye birazcıkta olsa açıklık bırakmadın!” diyor.

Düşünün kardeşlerim, diğer nebîler minberlerinde otururken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da oturabilirdi. Eğer nefsini düşünse idi.
Hep “ümmetim, ümmetim!..” buyurdu. Bu kadarda ümmetine karşı fedakâr olan Rasûlullahımıza sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti olarak nasıl bir tavır ve davranış içinde olmamız lâzımdır. Şu bedbaht olan insanlar ki ne şefaat, ne istiğase tanırlar ve kabrime ziyâreti dahi gayr-ı meşru’’ ilân ederler. Düşünün bir kerre bu kadar nankörlük ve namerdlik olur mu? Rasûlullah ki sallallahu aleyhi ve sellem herkesten farkı ve ümmetine düşkünlüğü ortada iken. Bize bu şerefi ALLAHu Zü’l- Celâl vermişken müşerref olmuşken O’nu inkara kalkışmak yetki ve salahiyetini yok farzetmek nasıl oluyor? Bundan bu Ni’met-i Azimeden haz duymamız lâzım. Çünkü bunlar bizim içindir. ALLAHu Zü’l- Celâl bizleri bu gibi bedbahtların şerlerinden ciddi olarak muhafaza etsin. Âmin!.
Rasûlullaha sallallahu aleyhi ve sellem binlerce ruhumuz olsa yine de fedâ olsun. ALLAHu Zü’l- Celâl Onun zümresinden ayırmasın. Rabbımız O’nun hoşnut olduğu ümmetlerinden eylesin. Âmin!.
وباالمومنين رؤف الرحيم
Bu sıfatlarla bize karşı rauf ve rahim olan Rasûlumüze bu sıfatlarla karşılık verelim. ALLAHu Zü’l- Celâlin izni ve inâyetiyle.
Hadisin mesnedi Tabaranînin, Kebir ve evsatı, ile Beyhakî olup Abdullah İbn-i Abbas radiyallahuanhu dandır.


Resim

Hazin: (Hızane. den) Hazine nâzırı. Bekçi.
Mürakâbe: Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. * Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. * Hıfz etmek. * Beklemek. İntizar. * Dalarak kendinden geçmek. * Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.
Mübrem: Kaçınılmaz olan. Vazgeçilmez olan. Acele yapılması lüzumlu bulunan. Elzem.
Minber: Camide hatibin hutbe okumasına mahsus kürsü
Lâkayd: Kayıtsız. Alâkasız. Karışmayan. Kıymet ve ehemmiyet vermeyen. Aldırış etmeyen.
Şefûk: Şefkatli, esirgeyen. Rikkat sahibi. Merhametli.
Atûf: Çok acıyan, pek merhametli.
Na-hoş: hoş olmayan.
Fedakâr: f. Her türlü zahmetlere göğüs gererek dâvası uğruna sebat eden.
Bedbaht: f. Bahtsız, talihsiz, bahtı kara.


Resim

لَقَدْ جَاءكُمْ رَسُولٌ مِّنْ أَنفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
Resim---Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun).: Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir Resûl/ Peygamber gelmiştir.” (Tevbe 9/128)
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: AHİR ZAMAN FİTNELERİ-Muhammed SIDDIK (k.s.)

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim


Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: اشفع لأمتى حتى ينادينى ربى تبارك وتعالى فيقول قدرضيت يا محمد فأقول اى ربى رضيت


Hadis meâli: Bezzar ve Tabaranî’nin İmam-ı Ali radiyallahuanhu’dan rivâyet ettikleri hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm: Rabbısı kendisine şefaat yetkisinde düstür verdikten sonra öyle bir şefaat öyle bir cehd-ü-cühûd yapılıyor ki: Hatta, ALLAHu Zü’l- Celâl nidâ etmeye başlar. Ne diyor: “Ya Muhammed şefaatın bu kadar çok olmasından bu minvâl üzere razı mısın?” diye Rabbü’l- İzze gayretkeşliğini müşahede edip böyle buyuruyor. Bunun karşısında: “Bundan razı oldum ya Rabbi” buyuruyor. Hadis hasendir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: شفاعتى لأهل الكبائر من امتى


Hadis meâli: Ebu Davud, Bezzar ve Tabaranî; Enes radiyallahuanhu’dan İbn-i Hibban sahihinde ve Beyhakî ise Enes radiyallahuanhu ve Cabir radiyallahuanhu’dan rivâyet ettikleri hadiste Cenâb-ı Rasûlullah buyurur ki: “Benim şefaatim tahsisli olup ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” Ufak tefek günahı olanlara ihtiyaç bile duymuyor. Kebairi işleyenlere ümmetinden olmak şartiyle tahsis etmiştir. Hadis tevâtüren sabittir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: خيرت بين الشفاعة اويدخل نصف امتى الجنة فأخترت الشفاعة لأنها اعم وأكفى اما انها ليست للمؤمنين المتقين ولكنها للمذنبين الخاطئين المتلوثين

Hadis meâli: İmam-ı Ahmed ve Tebaranî Enes’den radiyallahuanhu sağlam senedle ve İbn-i Ma’ce nin ise Eba Musâ El Eşari radiyallahuanhu’dan rivâyet ettiği hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki: “ALLAHu Zü’l- Celâl beni ümmetimin yarısının doğrudan doğruya cennete girmesi veya şefaat hususunda muhayyer kıldı. Ben ise şefaati tercih ettim. Zira daha umumîdir ve kâfi derecede bir rolü vardır. Sadece ümmetimin yarısının hemen cennete girmesini yetersiz gördüm ve şefaati tercih etim. Bilin ki tercih etteğim bu şefaatimden sadece Müttaki olan Mü’minlere bağlı değildir, sadece onlara tahsisli değildir. Daha çok müznibin, hati’in ve mülevvisinleredir. Hem hataları var zünûbleri vardır ve her mülevvesata bulaşmış kişileri kapsamaktadır. Büyük hataların en mülevves olanlarıne ise şefaatım onlara bağlıdır. Bunun için şefaati tercih ettim” buyuruyor.
Bu hadis üç yoldan sağlıklı sıhhatli olarak rivâyet edilmiştir.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: إنى لأرجوان اشفع يوم القيامة عددماعلى الارض من شجرة ومدرت

Hadis meâli: İmam-ı Ahmedden rivâyet edilen hadisde Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: Kıyamet günü şefaatım o kadar yaygın olacak ki yer yüzündeki ağaçların ve medarların (üzerinde yaşanan yer) adedi kadar olacağını umarım buyuruyor.

Hadis-i Şerif:

قال رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم: اذاارادالله ان يقضى بين خلقه نادى منادى اين محمد وامته فأقوم تتبعنى امتى غرا محجلين من اثر الطهور فنحن الاخرون والاولون واول من يحاسب فتفرج لناالامم عن طريقنا وتقول الامم كادت هذه الامة ان تكون انبياء كلها

Hadis meâli: Ebu Davud et Teyalisî nin İbn-i Abbas radiyallahuanhu dan rivâyet ettiği hadiste Aleyhisselâtü ve’s selâm şöyle buyuruyor: ALLAHu Zü’l- Celâl dilediği zamanda artık hesaba çekilip hüküm ve karar verilecektir. Mahlukât arasında kararlar alınıp hükümler yürütülecektir. Fakat bunlar olmadan önce başta ilk olarak kimseye başvurmadan, hesaplaşma olmadan; Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve ümmetini ister, ALLAHu Zü’l- Celâl’den.
“Ben, hemen ayaklanırım ve ümmetimde etrafımda olmak üzere elbirliğiyle yürümeye başlarız. Abdest azalarının bir nurluluğu ve beyazlığı olup diğer ümmetler arasında abdest eserinden dolayı Ümmet-i Muhammed farkedilir ve bu minvâl üzere tertemizdir. Muhaccilin demek teşbih olmasın atlar arasında bazılarının ayakları beyazdır veya alnında bir beyazlık bir nişan olur da onunla diğerlerinden seçilirler. İşte böylesine bizde diğer ümmetlerden abdest eseriyle seçilebilmekteyiz. Böyle seçilecek derecede bir ümmet olduğumuzu Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor. Ayni zamanda yeryüzüne gelişimizde en son ümmet olmamıza rağmen âhirette hesab ve benzerinde en başta biz oluruz. Herşey bizim ile başlar. Muhasebe de bizimle başlar ve kurtuluşa hemen namzet durumumuz vardır. Çünkü millet yolumuzu açıyorlar. Engel olmuyorlar. Çileli bir hâlimiz de olmayacak. Çünkü bu öyle bir ümmet ki mahşerde olan nebîler ve diğer ümmetler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ümmeti için şöyle söylüyorlar. “Bu ümmet öyle bir ümmet ki hepisi de nebîlere uygundurlar...” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ümmetine yol açarlarken acâyib özellik ve güzelliklerini seyredip: “Bu öyle bir ümmet ki hemen hemen her birisi ve hepisi birer nebî olacak kadar değerlidirler” diye söylüyorlar.

Hülasa kardeşlerimiz; şefaata tealluk eden hadisleri İbn-i Kesir meydana getirmiştir ve 70 küsûr sahifedir. Hepisini değilde bir kısmını öz olarak muhtasarca anlatmaya çalışacağız.

İbn-i Kesir şöyle başlıyor:

ذكرالاحاديث الواردة فى شفاعة رسول الله صلىالله تعالى عليه وسلم يوم القيامة النوع الاول منها شفاعته الاولى وهى العظمى
Aleyhisselâtü ve’s selâmın buyurduğu bu husustaki hadisleri kısaca olarak serdedeceğimizi bildiriyor. Birinci olarak şefaat hakkında olup Âdem aleyhisselâm dan kıyamete kadar gelecek olanların şefaatına ihtiyaçlarıvardır. Şefaat-ı uzma olan bu şefaatına denk başkasının şefaatı asla olamaz. Diğer şefaat ehli olan nebîler, Sıddıkînler, şehidler, evliyâlar vs. muhte’lif şefaatlar vardır. Fakat şefaatın en birincisi olan “Şefaat-ı uzma” Âdem aleyhisselâm dan kıyamete kadar gelecek olanlar bu şefaatın hükmü altında ve ona muhtaçdırlar. Diğer şefaatlara gelince. İkinci, üçüncü, dördüncü şefaatlar için şöyle buyuruluyor:

فى اقوام تساوت حسناتهم وسيئاتهم فيشفع فيهم يدخلون الجنة
Şefaatın diğerlerinde ise; Bazı kimselerde hasenat ve seyyiat eşit gelmiştir ve çaresi yine Cenâb-ı Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem şeffatı ile kurtulabilirler. Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şefaatıyla bu eşitliği cennet lehine bozar da cehenneme girmez.

وفى اقوام قدامر بهم الى النار
Başka bir kavmin cehenneme girmelerine emredilmiştir. Buna rağmen bunlara da yetişip şefaat yoluyla bunlarıda kurtarır.

الشفاعة شفاعته صلىالله تعالى عليه وسلم فى رفع درجات من يدخل الجنة فيها فوق ماكان يقتضيه ثواب اعمالهم
Başkaca şefaat nev’inden; cennete girmişler, fakat daha yüksek makamlara ve mevkilere âmelleri yoluyla çıkamıyorlar. O yüksek makamlara ancak ve ancak Aleyhisselâtü ve’s selâm yetişince şefaatıyla çıkabiliyorlar.
Bu yüce mertebelere esâsen işlemiş oldukları amellerin sevabı nisbetiyle çıkmış değiller. Amellerinin karşılığından çok daha yüksek fevkinde makamlara Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem şefaatıyla çıkabiliyorlar.

الشفاعة وهى فى اقوام ليدخلون الجنة بغير حساب
Başka şefaat nev’i; öyle kimseler vardır ki, onların hiç bir hesaba kitaba uğramadan cennete girmelerine yine Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem şefaatı sebeb oluyor.

وهوشفاعته فى عمه ابى طالب ان يخفف عذابا
Başka bir şefaat nev’idir ki; amucası Ebu Talib ile alâkalıdır. Soruyorlar “Ya Rasûlullah amucan imana girip cennetlik mi oldu?” Cevabı: “Hayır. İmanı olmayana kâfire cennet haramdır. Onun için amucası olsa dahi esâsen Aleyhisselâtü ve’s selâm i’tiraf ediyor ki cehennemdedir. Fakat şefaatım olmasaydı cehennemin gamaratına (en derin yerine) düşerdi. Şefaat sebebiyle cehennemin en ehven azabı olarak ayaklarına bir takunya giydirecekler ancak dimağı kaynayacak. Kâfirler arasında en ehven azab ise budur.

الشفاعة شفاعة صلىالله تعالى عليه وسلم لجميع المؤمنين قاطبة فى ان يؤذن لهم فى دخول الجنة
Aleyhisselâtü ve’s selâm buyuruyor ki; Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem ümmeti ve imanı olan kimseler az veya çokluğuna bakmadan ALLAHu Zü’l- Celâlin izni ve inâyetiyle oldukça cennete girmelerine şefaatçı olacağım buyuruyor.

Zira öyle buyuruyor: “Mü’minlerin cem’ine olmak üzere cennete girmelerine şefaatım olacaktır.”

شفاعة صلىالله تعالى عليه وسلم فى اهل الكبائر من امته فمن دخل النار فيخر جون منها
Başka bir şefaat nev’inde şöyle buyuruyor: “Ümmetimden kebair işleyenlere ümmetim olmak şartıyla şefaat ederim” buyuruyor. Cehemneme girmelerine rağmen Aleyhisselâtü ve’s selâm bunlarıda çıkarıyor.

Zira şöyle buyuruyor; Cehennemden çıkarlar buyuruyor. Fakat anası babası için soracak olursanız, Muhte’lif zâtlar bu hususun üzerinde kesinlikle durmuşlar. Celâleddini Suyutî, Şehabeddinî Haffacî ve benzeri zevât. Nevadurü’l- üsûl, Mecmuati’z Zevâid ve benzeri hadisler vardır. Cenâb-ı Rasûlullaha sallallahu aleyhi ve sellem şefaat yönünden sorarlarken kendi ebeveyninin durumunu da soruyorlar. “Ebeveynim ALLAHa şükürler olsun ale’l imandır. Anam ve Babam ehl-i imândır, buyurup bir de süt annesi Hâlime ve süt kardeşinide eklemiştir. Onları da Rabbımdan tâleb ettimde bağışlamıştır buyuruyor. Babası, anası, süt annesi Hâlime ve birlikte Hâlime’den süt emdikleri süt kardeşini de saymıştır. Serahatla bu husus hadislerde mevcûddur. Ama bazı bedbahtlar başka şekilde de söylerler. Ama amucası fi’l hakika (gerçekten) ale’l küfredir. Çünkü “Eba” diyor. “Ne kadar da Lâ ilâhe İllâllah Muhammeden Rasûlullah’ı teklif ettiysem de “ebâ” dedi, buyuruyor. Hakikat budur.

Hele bilhassa Şehabeddini El Haffacî mübârek çok araştırmalar yapmıştır. İknâ etmek için dayanağı şudur ki; Aleyhisselâtü ve’s selâmın eseri üzerinde olan kimse asla cehenneme girmez veya onu cehennem yakmaz diyor. İsterse ifrazâtı olsa dahi. Nitekim Ümmü Emân ifrazâtını içtiği zamanda katiyyen hiç bir zaman karnı ağrımamıştır, şifâ olmuştur. Kaldı ki Cenâb-ı Rasûlullahın babası ve anası esâsen fetret devresindedirler daha henüz nübüvvet gelmişte değildir. Onlar fetret ehlidir tamâmen. Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem nutfesinin geldiği babası ve rahminde durub büyüdüğü anası nasıl olurda kâinâtın efendisi olan Aleyhisselâtü ve’s selâmın ebeveyni olacak da iman dışında kalacak ha. Hiçbir insaf sahibi mü’min ve müslüman bunu hoş görmez. Telaffuz dahi edemez. İsbatlarıhadislerde vardır. İnkara kalkışmasınlarda araştırsınlar. Aleyhisselâtü ve’s selâma sormuşlarda ebeveyni için böyle buyurmuştur elhamdülİllâh. Amucası için ise şia, “ehl-i iman” derse de, öyle değildir.

Nitekim Hazreti Ebu Bekir Sıddık radiyallahuanhu bazen derdi ki; “Babam Ebu Kuhafe ehl-i iman olmayıp da amucanın olmasını tercih ederdim.”
Çünkü Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem biliyor ki; kader Kaderullahdır.

ALLAHu Zü’l- Celâl cümlemizi Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem şefaatından mahrum etmesin ve inkarcılardan kılmasın. Âmin!.


Resim

Muhaccilin: (Haclet. den) Utandıran, tahcil eden.
Cehd: Fazla çalışma. Güç ve kuvvetini sarfetme. İnsanın nefsine hâkim olması. * Azim, gayret, fedakârlık.* Takat.
Cühûd: cihadlar.
Minvâl: Hareket tarzı, davranış. Usul, yol. * Fayda. * Uslub, tarz.
Hati’i: Yaramaz kimse.
Mülevves: Kirli. Pis. Bulaşık. Bulaştırılmış. * Alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. * Tazelenmek için suda ıslatılmış şey. * Karışık, intizamsız.
Muhtasar: Az. Kısa. Uzun olmayan. * Tekellüfsüz. * İhtisar edilmiş. Kısaltılmış.
Seyyiat: (Seyyie. C.) Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar.
Fetret: Uyuşukluk, zayıflık. * Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman. * Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi. * İki vakıa arasındaki geçen zaman. Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz, sükûnetli geçen devir. * Tıb: İki ateşli hastalık arasındaki geçen zaman.
Telaffuz: Söyleyiş, söyleniş. * Ağızdan çıkan lâfız.
Ebeveyn: Ana ile baba. (Eb ile ümm.)..
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: AHİR ZAMAN FİTNELERİ-Muhammed SIDDIK (k.s.)

Mesaj gönderen nur_umim »

Resim

Kardeşlerim;
Bir hususu da bildirelim ki; Fahreddin Razî, Tefsir-i Kebirinde Tevbe sûresi 28. Âyetini tefsir ederken ve “müşrikler ancak bir pisliktir” kısmını açıklarken kâinatın efendisi olan Aleyhisselâtü ve’s selâmın sülbünden geldiği zâtların asla müşrik olamayacağını bildirmiştir. Müşrik necistir. Rasûlullaha sallallahu aleyhi ve sellem o yakışır mı böyle bir ana böyle bir baba. Sulben Hazreti Âdem aleyhisselâmdan kendi anasına babasına gelinceye kadar mütemadiyyen asil ve tâhir kimseler yoluyla gelmiştir. Yeryüzünde hiç bir zaman olmamıştır ki tevhid ehli olmasın. Ancak İbrahim aleyhisselâm devresinde iki kişi kalmış sağlam olarak kendisi ve zevcesi... ”İbrahimin aleyhisselâm babası şöyledir, böyledir” dedikleri de yanlıştır. Amucası müşriktir, babası değil. İbrahim Halulullahın aleyhisselâm geldiği bir babanın müşrik denmesi de yanlıştır. Nasıl ki Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem ebeveynine yaptıkları gibidir. Çok kimselerde kürsülerde anlatıyorlar. “Amucasını bile haklayamadı da ale’l küfre gitti” diye... Baksınlar ve okusunlar; İbn-i Kesir’in “Kitabü’l- Bidâye ve’l Nihaye” kitabı ki tarih kitabıdır. Âdem aleyhisselâm dan başlamış kendisinin bulunduğu H. 700 küsür senesine kadar getirmiştir. İbrahim aleyhisselâm ateşe atılırken anası da babası da mevcûd idi. Babası bakıyor ki; İbrahim aleyhisselâm ateşin ortasında bir yeşillik ve huzur içerisinde ve etrafında ise alevler ki yakınına bile varılamaz. Kendisi ise ortada güllük gülistanlık. “Ya İbrahim, senin Rabbın ni’mel Rabb!” diyor. Anası ise “Oğlum seni özledim bulunduğun durumu arzuluyorum. Ne olursun Rabbına taleb ette ben de geleyim.” deyince ALLAHu Zü’l- Celâl anasını da yanına almış. Hasret gidermişler ateşin ortasında...

Araştırsınlar biraz. Birinci cildinde İbn-i Kesirin tarihde. İbrahim aleyhisselâm babası değil amucası, Rasûlullahın babası değil amucası müşrik olan. Ebu Talib ale’l küfürdür. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Tevhidi telkin ettikçe Eba Cehil ve diğerleri yüzünden daima “Ebâ!” deyip direniyordu. Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem bir çok hadisleri vardır ki: “O kelime ki; amucama arzettim ama red cevabı verdi!”
“Ebâ” kelimesi reddir. Onun için Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem ana ve babası en eşreftir.

Yer yüzünde evtadlar her an mevcuddur. Onların sayesine yaşayabiliyoruz. Yoksa azab-ı ilâhi altüst edecek. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Lâ ilâhe İllâllah diyecek her an için yeryüzünde Âdem aleyhisselâm dan beri mevcûddur.” Celâleddin Suyutî diyor ki: “İbrahim aleyhisselâm ve hanımıyla birlikte olan 7’ler her zaman mevcûddur. Asla eksilemezler. “Evtadû’l- Arz” daima mevcûddu. Ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dan sonra nebîler olmayınca onların yerine tebdilen “Ebdâllar” oldu. Onlara bedel gelen ebdallardır. Ebdallar 7 kişilerdir. “Onların sayesinde yağmurunuzu ve bu gibi hayrat ve berekâtlarınızı elde edebilmektesiniz” buyurmuştur. “Onlar sayesinde rahata kavuşuyorsunuz. Gelecek olan beliyye ve afatları da onların ümmeti Muhammed için yaptıkları hoş ve koruyucu duaları sayesinde savabilirsiniz.” Onların hayır duaları yağmur ve bereketlere sebebdir. Afatları durdurabilir. Ancak gelmişiz âhirü’z- zamana onlar ne yapsın ki fitne her yerden kaynıyor.

Aleyhisselâtü ve’s selâm bizâtihi buyuruyor. Bazen Kâbenin etrafında halk toplanır da putlarına kestikleri kurbanları yedirirlerdi. Cenâb-ı Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem önüne de getirmişler. O anda amucası oğlu Amr oradan geçmekte idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Amr’a: “Ya amuca oğlu gel sende ye” buyurduğunda: “Ya amuca oğlu ben bu gibi murdar kimselerin kestiklerinden yemem” diyor. Ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem da ondan sonra “bende hiç yemedim” buyuruyor. Her zaman yeryüzünde ehl-i tevhid vardır. Ancak kıyametin kopacağı anda olmaz ve artık yeryüzü alt üst olur.

Halid İbn-i Sanem, Kas’ İbn-i Saide ve Varaka gibi Ehl-i fetret olan pek çok kimseler vardır. Hazreti Sıddıkın radiyallahuanhu rüyâsını tabir eden, O değil mi?
Mesela Selmani Farisi radiyallahuanhu yu gönderen kimse “Artık âhirü’z- zamandır ve âhir zaman nebîsi gelmesi gerekiyor. Sen artık başkasını değil de onu ara. Doğrudan doğruya ceziretü’l- Araba git belki de şu anda da mevcûddur ve hayata gelmişte olabilir” diyor. Parasını ödeyip kervanla gitmesine rağmen varır varmaz “kölemizdir” diye Medine Yahudilerine satmışlardır. Onu gönderen zât, “hurmalık bir yerdedir” diye tâbir etmiş ve “Ben onun gününde olsaydım abdest suyunu dökerdim” diyor. Bunlar öyle şahsiyetlerdir ki bu ehl-i fetret. Âyette açıkca “Şüphesiz ki müşrikler necistir” buyururken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir anadan babadan gelir mi? Ne insafsız insanlar bunlar. Müşrik sülbünden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gelir mi? Hâşâ. ALLAHu Zü’l- Celâl bize bu Ni’met-i Azimeyi vermiş, bunu hiç secdeden kalkmasak da ödeyemeyiz. Biz seçmedik Rabbımız lûtfen ve merhameten denkleştirmiş ve nasib etmiştir.
Buna rağmen anası babası şöyle imiş böyle imiş gibi saçma sapan şeyler. Her şey bitmiş de o kalmış sanki. ALLAHu Zü’l- Celâl şuûr versin. Âmin!.
Bu hususda hadisler vardır. Ahmak adamlar araştırsınlar da konuşsunlar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemın ana ve babası ehl-i imandır ve “RadyALLAHu anhum”durlar.


Resim

Asil: Esas. Yedek olmayan. * Köklü. * Edebli, soylu.
Tâhir: Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan. * Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu isim verilmiştir.
Müşrik: Allah'a ortak kabul eden, şirk işleyen. Allah'tan başkasına ibadet eden.
Eşref: En şerefli. Daha şerefli. En iyi, en güzel.
Evtad: (Veted. C.) Direkler. Kazıklar. * Ricâlullahtan birine verilen isim.
Ebdâl: (Bedil veya Bedel. C.) Evliyâdan, ziyâde nuraniyyet kazanmış olanlar. Evliyâ zümresinden bir cemaat. Arapçada halkın lüzumlu işlerinin tasarrufuna memur bir cemaata denir. (Mâsivâ alâkasından mücerret ve Cenab-ı Hakk'ın muhabbetinde fâni ve müstağrak olan zâtlar. O.S.)
Fetret: Uyuşukluk, zayıflık. * Vahy ve semavî hükümlerin sükûn zamanı olduğu için, iki peygamber-i zişan devirleri arasındaki zaman. * Vukuu âdet halinde olan şeyin kesilme zamanı veya kesilmesi. * İki vakıa arasındaki geçen zaman. Terakki ve teâli devirleri arasındaki hareketsiz, sükûnetli geçen devir.


Resim

İbn Mes’ûd radiyallahu anhu’dan; İbn Asâkir)’in tahrîc ettigi bir hadîs-i şerîfe göre de: “Allâh Teâlâ’nın halk (yaratılmışlar) arasında Âdem’in (as) kalbi üzere olan üçyüz, İbrâhim’in (as) kalbi üzere kırk, Cebrâil’in (as) kalbi üzere beş, Mîkâil’in (as) kalbi üzere üç ve İsrâfil’in (as) kalbi üzere de bir kişi vardır. Eğer bunlardan biri vefât ederse onun yerine Allah Teâlâ üçlerden birini geçirir; üçlerden biri vefât ederse onun yerine beşlerden birini geçirir; beşlerden biri vefât ederse onun yerine yedilerden birini geçirir; yedilerden biri vefât ederse onun yerine kırklardan birini geçirir; kırklardan biri vefât ederse onun yerine üçyüzlerden birini geçirir; üçyüzlerden biri vefât ederse onun yerine diğerlerinden (ricâlü’l-gayb tâifesinden) herhangi birini geçirir. Allah Teâlâ mahlûku onlarla diri tutar, öldürür, nebâtı bitirir ve belâları def eder.”
İbn Mes’ûd’a: “Allah onlarla nasıl diriltir ve öldürür?” diye sorulunca: “Çünkü onlar Allâhu Teâlâ’dan, ümmetlerin çoğaltılmasını isterler, Allah da çoğaltır; büyük bir nezâket içerisinde duâ ederler; yağmur yağmasını isterler, yağmur yağar; onlar isterler, yeryüzünde türlü nebat biter; onlar duâ ederler, onların sâyesinde türlü belâlar def olunur” demiştir.
Resim
Kullanıcı avatarı
nur_umim
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 1114
Kayıt: 19 Ağu 2007, 02:00

Re: AHİR ZAMAN FİTNELERİ-Muhammed SIDDIK (k.s.)

Mesaj gönderen nur_umim »

Netice olarak; Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem sulbünde taşımış olan babası ve onların babaları Âdem aleyhisselâma kadar asla müşrik ve kâfir olmayıp devrelerindeki nebîlere tabi’dirler. En azından ehl-i fetrettir. Şirk ve küfür asla yoktur. Tevhid akideleri vardır. Hiç bir nebî bulamazsa; Kas İbn-i Saide: “Bu mükevvenatı düşünen için ikilik mümkün müdür?” diyor. Vahdaniyyet birliği tek elden geçiyor.

Onun için hele bilhassa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mütemadiyyen asalet ve tâhirat sulbünden ve rahminden gelmiştir. Cebrail aleyhisselâm; “Ya MuhaMMed, şarkı ve garbı araştırdım da senin geldiğin sülbünün üstünde hiçbir neseb görmedim” diyor. Böyle malümat veriyor. Her devrenin en eşrefi kim ise o sülbden geliyor. Âdem aleyhisselâm devresinde Hâbil oldu, Kâbil oldu. En eşrefi kim ise o yoldan gelmiştir. Aktarma ederken de en eşrefi, en düzgünü ve ALLAHu Zü’l- Celâlin Kelime-i Tevhidini vahdaniyetini söyleyen kişilerin sülbünden ve rahminden gelmiştir.
ALLAH razı olsun Fahreddin Razi ne güzel açıklamıştır. En güzellerini takîb ede ede gelmiştir. Nitekim Hazreti İsmail aleyhisselâm dedesidir işte. Çünkü; ALLAHu Zü’l- Celâl Rasûlullahın nesebini muhafaza etmiştir. En fazla sevdiği ikram ve ihsan ettiği Habibidir Aleyhisselâtü ve’s selâm. Rabbımız Teâlâ böylesi sevgilisine yakıştırır mı müşrik bir nesebi hâşâ. Her zaman en nefis en temiz ve şah olan daldan gelmiştir. Bizim inancımız budur ve huzuruna da kara yüzle çıkarmasın ALLAHu Zü’l- Celâl. Âmin!.

Bugün şurda burda bilgisizce ve ahmakça anasına babasına ağzına geleni söyleyenlerde azıcık inanç varsa bunca şefaatın sahibi Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem huzuruna nasıl çıkacaklar acaba? Hem Ümmet-i Muhammedim diyecekler hem de kara yüzlü olacaklar.

Bakınız ne buyuruyor Cenâb-ı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “İki üç kişi oturup konuştularda bir kerre salâvât getirmediler ise vALLAHi cennete girseler dahi kendilerine büyük bir keder ve üzüntü verir. Yapmadıklarından dolayı mahcüb olup ye’se düşerler” buyuruyor. Salâvâtın kıymet değerini görünce kayıplarını anlarlar keder ederler. Çok salâvât getirmeyin şirk olur diyenler, mesnedsizler, isnadsızlar bunlarınereden söylüyorlar bilemiyoruz ki. Velâ havle ve la kuvvete İllâ bİllâhi... Demek ki cenneti istemiyorlar veya inanmıyorlar. Ne diyelim ki.

Ne çâre ki; 73 fırkanın bir tanesi Fırka-i Nâciyedir. “Ben ve ashabımın bulunduğu minvâl üzere olan Fırka-i Nâciyedir” buyurmuştur. Diğerleri dalal üzere olan sapık fırkalardır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yere düzgün bir çizgi çiziyor, sağına ve soluna da çiziyor. Ortadaki düzgün olanı işâretle: “İnni hâzâ sıratî müstekimen fettebi’uhu” “İşte dosdoğru olan yol budur tabi’ olun” buyurmuştur. Âyet-i celîleyle En’am Sûresinde 153 âyet:

وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Resim---Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn (tettekûne).: Bu benim dosdoğru olan yolumdur. Şu halde ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” (En’am 6/153)

Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın.
Zira o yollar sizi ALLAHın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için ALLAH size bunları emretti
” Sırat-ı Müstakim olan Fırka-i Nâciye’nin ehl-i sünnet ve’l- cemaat yoludur. Herkes aklından, mantıkından ve kafasından yollar icad ederse o yolların başında ve sonunda şeytan vardır. ALLAHu Zü’l- Celâlin ve Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem yolundan sapan nefsiyle ve şeytanla başbaşadır.
Ruhumuz fedâ olsun Rasûlullaha sallallahu aleyhi ve sellem Bakınız binlerce hadislerini sanki bağlamışlar ve bir yere asmışlarda yok farzedip ahkâm kesiyorlar. Hadislerin yakınına ble uğramıyorlar da kelâm tasrifi yapıp bir dolu lügat parçalıyorlar...

Kur’ân-ı azimü’ş şan özdür ve tafsilât vermez ki. Onu anlatan yaşayan ve yaşatan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dır. Kur’ân-ı Kerim mücmeldir. Tafsilâtı hadisdir. Teferruatında da ALLAHu Zü’l- Celâl ister kendisi ister Cebrail aleyhisselâm vasıtasıyla ma’lumât veriyor. Diğer eserlerimizde bu hususlar uzunca anlatılmıştır. Kur’ânda namaz farzdır. Ama teferruatı nasıl kılınacak neler okunacak hepsi sünnet yoluyladır. Tüm incelikler ve teferruat sünnet-i Rasûlullahdadır sallallahu aleyhi ve sellem. Onun içinde her zaman buyurduğu: “Sizlere bıraktığım Rabbımın Kelâmı ve sünnetimdir

O sebeble hadisleri saf dışı edib sünnetini tanımayan bu bedbahtlar nere gidecekler bilmem ki!.

Hayret ederim ki: Âdemden aleyhisselâm beri 313 resûl 124.000 nebî ve nice halk gelip geçmiştir. Böylece 69. ümmet geçmiş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 70. ümmet tir. Bazen bir nebî gelmiş arkasında ona inanan bir kişi olabilmiş. Yarın mahşer günü ise; cennet ehli 120 saflıktır ve bunun 80 safı sadece ümmeti Muhammed olup kalan 40 safta 69 ümmettir.

İşte böylesine bir nimet-i azime olan Rasûlullahın sallallahu aleyhi ve sellem kıymet ve değerini bilmeyip; sünnetini tanımayan, şefaatını tasdik etmeyen iltica ve istigaseyi reddeden hatta “Ya Rasûlullah” desen şirktir diyen ve kabrini ziyâreti meşru’’ görmeyen bu bedbaht ve ahmaklara bakıp da binlerce şükürler ederiz ki biz böyle bir Habibine sallallahu aleyhi ve sellem sahib oluşumuzun inancı ve bilinci içindeyiz.

Rabbımız; bizleri ıslah eylesin, şuur versin, mu’în olsun, tevfikatıyla refik eylesin ale’l hak ne ise nasib ve müyesser eylesin ve hüsn-ü hatime versin. Âmin!.

BİTİŞ DUASI:

اللهم انا نسئلك بجلال الهوية { و جمال الحضرة القدسية { والانوار المحمدية { والاسرار الاحمدية { والخلافة القطبانية { والمظاهر الصدقية { والشموس العرفانية { والاقمار الاء يمانية { والنجوم العلمية { والاكوان العملية { بمابطن فى الأزل { وبماظهر فى الأبد من نبين ورسول وعالم وعامل وولى ووارث وجامع { ان تجمع لنا خصائص القرب ونفحات الحب { ورقائق العلم { ودقائق الفهم { ولطائف العرفان { وحضرات الاحسان { ومشاهدة الشهود { والتصريف فى الوجود بالسرالذى خضع له كل شيئ { وبالاسم الذى لايضرمعه شيئ { وبالذكر الذى طرد كل شيطان مارد { وقمع كل باغ حاسد {وقهر كل ظالم { واعز كل متواضع عالم { وجذب كل محب صادق { واصطفى كل خليل مصادق { الله الله تباركت ربنا وتعاليت عمايقول الظالمون { والجاحدون علواً كبيراً { ياحنان يا منان { ياعظيم السلطان { ياقديم الاحسان { يادائم النعم { ياكثير الخير{ ياباسط الرزق { ياواسع العطاء { يادافع البلاء { ياغافر الخطاء { ياحاضر الليس بغائب ياموجود عند الشدائد { ياخفى اللطف { يا لطيف الصنع { ياجميل الستر ياعظيم الذكر { ياحليم لايعجل {
ياالله بك تحصنا وبعبدك ورسولك سيدنا ومولانا محمد صلىالله تعالى عليه وسلم استجرنااللهم انا نسئلك يارحمن يارحيم بأسمائك العظام وملائكتك الكرام ورسلك عليهم افضل الصلاة واتم السلام انت المحنا بلمحت اهل بدر ولمحاتِهم وتنفحنا بنفحاتِهم بحقهم عليك يا رب سبحان ربك رب العزة عما يصفون وسلام على المرسلين والحمدلله رب العالمين تمت بعون الله الملك العلام.



Resim...İbni Mes'ud (ra): "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize düz bir çizgi çizdi ve: "Bu rüşd yoludur." dedi. Sonra bunun sağından ve solundan bir çok çizgiler daha çizdi: "Bunlar da bir takım yollardır ki her birinde bir şeytân vardır, ona (kendisine) çağırır!" buyurdu ve En'âm 6/151-153 Âyetlerini okudu."dedi.
(Buhârî , Rikak 4;Tirmizî, Kıyâmet 22; Ibn. Mâce, Mukaddime 1; Darimî , Mukaddime 23)


Resim...Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“ALLAH Tealâ benim için iki melek görevlendirmiştir.
Ben bir müslümanın yanında anıldım da bana salâvât getirdimi, mutlaka o iki melek ona: “Gafarallahu leke: ALLAH seni bağışlasın!” derler.
ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak:
“Âmîn!” derler.
Bir müslümanın yanında adım zikrolunduğunda da bana salâvât getirmediğinde mutlaka o iki melek: ALLAH seni bağışlamasın!” derler.
ALLAH Tealâ ve diğer melekler de o iki meleğe cevap olarak:
“Âmîn!” derler.''”
buyurmuştur.
(Buhârî, Davaat 31,32;Müslim,Salât 65,66,69;Tirmizî, Vitr 20; Ebu Dâvud, Salât 179; Nesâî, Seh 49,50,54; Muvatta,Sefer 66,67 vd.)


Resim---Zeyd b. Erkam (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, Mekke ile Medine arasında Hummen denilen suyun başında bir hutbe verdi. Allah’a hamd, sena ve zikirden sonra şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Dikkat ediniz; ben bir beşerim. Rabbimin ölüm elçisinin gelmesi ve benim ona icabet edip aranızdan gitmem yakındır. Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın Kitabı’dır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah’ın Kitabına sımsıkı sarılın. Onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin; hükümlerini anlayın. İkinci emanet Ehl-i beytimdir. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkmanızı hatırlatırım.”
(Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36; Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, 9.)

Resim

Mükevvenat: Yapılmış ve yaratılmışlar. Bütün mahlukat.
Mütemadiyen: Devamlı surette.
Tâhirat: Pâk ve temiz olanlar.
Sulb: * Sülâle, zürriyet.
Neseb: Sülâle, hısımlık, karabet, soy. Baba soyu, atalar zinciri. * Vuslat.
Ye’s: Emelinden kesilmek. Ümidsizlik. Nevmid olmak. Matlubunun hâsıl olmasına ümidini kesmek.


Bu harika eseri Bizlere emânet eden Rahmetli MuhaMmed Sıddık kaddesallahu sırrahu Hocamıza Rahmetler dua ederİZ, "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Şahsında es SeLÂM OLsun!." deriz..


6. SALÂVÂT-I ŞERÎFE :
Ebu Bekir (radiyallahu anhu)’nun rivâyet ettiği
Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’in buyurduğu salâvât:


Resim

TÜRKÇESİ:
Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l- evvelin
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ ve Mevlânâ MuhaMMedin fi'l-âhirîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'n- nebiyyîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-mürselîn
Ve salli ve sellim alâ seyyidinâ MuhaMMedin fi'l-meleil alâ ilâ yevmiddîn
Vefi küllü vaktin ve hîn.

MÂNÂSI:
ALLAH'ım! Geçmiş nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Sonraki nesiller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Peygamberler içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Resûller içinde Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât et!
Rahmetini ihsân eyle!
Hesab ve karar gününe kadar yüce toplanma yerinde
(mele'i-a'lâ içinde),
her vakit ve her zamanda
Efendimiz MuhaMMed
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e salât-ü-selâm eyle!


Resim
Resim
Cevapla

“►Muhammed Sıddık◄” sayfasına dön